![]() |
Deyimler'in Açıklaması |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler'in Açıklaması<< A >> Acemi çaylak : Toy, tecrübesiz, beceriksiz kimse ![]() Acemilik çekmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Acem kılıcı gibi İki tarafı (taraflı) kesmek: Yandaşlarına da, karşıtlarına da zarar vermek, her iki yanı da kırmak ![]() Acentadan çıkma : Yeni, gıcır gıcır (araba) ![]() Acı çekmek (duymak) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Acı gelmek (bir şey, birine) : Bir söz, durum, davranış ona dokunmak, onu üzmek ![]() Acından ölmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Acı kuvvet: Zorlayıcı, ezici güç ![]() Acısı çıkmak : Bir güçlüğün daha sonra olumsuz, kötü sonuçlarını görmek, yaşamak ![]() Acısı içine (yüreğine) çökmek (işlemek) : Üzüntü yaratan bir olay belleğinde, gönlünde derin iz bırakmak ![]() Acısını almak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Acısını çekmek (bir şeyin) : Yapılan yanlış bir işin üzücü sonuçlarını görmek ![]() Acısını çıkarmak (bir şeyin) (bir kimseden) : -1 ![]() ![]() ![]() bir-şeyi fırsatı düşünce fazlasıyla yapmak; telafi etmek, gidermek ![]() ![]() Yapılan bir kötülüğe kötülükle karşılık verip öç almak; intikam almak ![]() Acı soğuk : Çok üşüten, sert soğuk ![]() Acı söylemek: Yanlış yolda olan bir kimseyi çekinmeden uyarmak, sert dille eleştirmek ![]() Acı tatlı: Hem hoş hem üzüntü verici olan ![]() Aciz bırakmak (birini) : Birini çaresiz, güçsüz duruma getirmek ![]() Aciz kalmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Acze düşmek : Güçsüz kalmak, beceriksiz olmak ![]() Aç açına : Aç olarak, hiçbir şey yemeden ![]() Aç bülaç : Perişan, yoksul, bakımsız bir durumda ![]() Aç gözlü : Azla yetinmeyen, doymak bilmeyen (kimse) ; haris; gözü aç ![]() Aç gözünü, açarlar gözünü : Çok dikkatli ol, yoksa çok şeyler kaybedersin, act olaylarla karşılaşırsın ![]() ![]() Açığa almak (birini) : Onu tam yetki ve sorumlulukla yaptığı, görevden almak ![]() Açığa çıkarmak (birini) (bir şeyi): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Açığa çıkmak: Bir durum başkalarınca anlaşılmak ![]() Açığa vurmak (bir şeyi) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Açığı çıkmak : Onun sorumluluğundaki mal ya da para tutarında, tuttuğu hesapta, eksiği olduğu anlaşılmak ![]() Açığını bulmak (birinin): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Açığını kapatmak (birinin) (bir şeyin) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Açığını yakalamak (birinin) : Onun hesap hilesini, yalanını, hatalı bir işini fark etmek, bulmak ![]() Açık açık : Hiçbir gizli yön bırakmadan ; içtenlikle ![]() Açık ağızlı: Aptal görünüşlü, salak, sersem kimse için söylenir ![]() Açık alınla : Şerefle, şerefli bir biçimde, övünçle ![]() Açık bono (çek, kart) vermek (birine) : Bir kimseye bir konuda sınırsız yetki vermek, tanımak Açık elli: Cömert kimse için söylenir, eli açık ![]() Açık etmek (bir şeyi): Beili etmek (Kars ![]() ![]() Açık fikirli: Yeniliklere İlgi duyan, ayak uydurabilen ya da hoşgörülü bir tavır takınan (kimse) ![]() Açıkgöz: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Açık gözlük etmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Açık hava : Bir binanın dışındaki yer ![]() Açık hava oteli: Geceyi sokakta geçirenler için sokak ![]() Açık kalpli: Gizlisi saklısı olmayan, düşündüklerini olduğu gibi söyleyen, samimi (kimse); açık yürekli ![]() Açık kapı bırakmak : Bir konuda kesin yargıya varmamak, o konuyu yeniden ele alabilme olanağını bırakmak Açık kapı bırakmamak : Bir konuda her türlü önlemi almış olmak Açık konuşmak: Gerçeği korkuya, çekinme duygusuna kapılmadan, gizlemeye gerek duymadan söylemek Açıklık getirmek (İzahetme) : Konuyu daha anlatılır kılmak ![]() Açık mektup : Herhangi bir kimseye, kuruma hitaben yazılan ve kamuoyunu etkilemek amacıyla basın organlarında yayımlanan mektup ![]() Açık olmak: Hiçbir şeyi gizlememek saklamamak; içten, samimi, art Açık oynamak: Hiçbir art düşüncesi, gizli niyeti olmamak ![]() Açık saçık : Yasa ve toplum kurallarına göre ayıp ve suç sayılacak ölçüde (giyim, söz; konuşmak) Açık seçik: Çok belirgin (biçimde), açık ve anlaşılır biçimde ![]() Açık söylemek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Açık sözlü : Düşüncelerini açıkça belirten, İçten kimse için söylenir ![]() Açık şehir: Bir savaşta, savunmasız olduğu önceden ilan edilen şehir ![]() Açıkta bırakmak (birini) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Açıkta kalmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Açıktan açığa: Herkesin gözü önüride, gizleyip saklamadan ![]() ![]() Göz göre göre ![]() Açık teşekkür : Basın organları yoluyla, ilgili kimse ya da kuruluşa İletilen teşekkür türü ![]() Açık vermek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Açılıp saçılmak : -1 ![]() ![]() -2 ![]() ![]() Aç karnına : Boş mideyle, henüz bir şeyler yiyip içmeden ![]() Aç kurt (kurtlar) gibi: Aşın bir istekle ![]() Açlıktan gözü (gözleri) kararmak : Çok Acıkmak ![]() Açlıktan İmanı gevremek : Çok acıkmış olmak ![]() Açlıktan nefesi kokmak : Yoksul duruma düşmek ![]() Açlıktan ölmek: Dayanılamayacak ölçüde acıkmış olmak ![]() Açmaza düşmek: İçinden çıkılması zor bir durumla karşılaşmak ![]() Açmaza getirmek (düşürmek, sokmak) (birini) : Onu içinden zor çıkılır bir durumla karşı karşıya bırakmak ![]() Açtı ağzını, yumdu gözünü : “Kızgınlık, Öfke nedeniyle onur kına sözler söyledi ![]() ![]() ![]() ![]() Ad almak : Kendisine ad verilmek ![]() Adama dönmek (benzemek) : Giyimi ve tavırlarıyla herkesçe beğenilir duruma gelmek, derlenip toparlanmak ![]() Adam almamak (bir yer); Orası çok kalabalık olmak ![]() Adam başına : Her bir kimseye ![]() Adam etmek (birini) (bir şeyi) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Adamına düşmek(adamını bulmak): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Adam içine çıkamaz olmak (çıkamamak): Sıkılganlık, utangaçlık, yoksulluk, yüz kızartıcı bir davranış vb ![]() ![]() Adam olmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Adam oluncaya kadar dokuz fırın ekmek İster : “Söz konusu kimsenin yetişip topluma yararlı olması için daha çok uzun zaman çalışması gerekir ![]() ![]() Adam sen de : “Aldırma, önem verme!” anlamında ![]() Adam yerine koymak (birini) : Ona hak etmediği değeri vermek ![]() A’dan z”ye kadar: Başından sonuna kadar, bütünüyle, baştan aşağı ![]() Âdet görmek : Kadının ayda bir dölyatağından kan gelmek; aybaşı olmak ![]() Âdet yerini bulsun diye : “Gerekli görüldüğü için değil, herkes öyle yaptığı, alışıldığı İçin ![]() ![]() Adı çıkmak (birinin): Kötü bir adla anılır olmak ![]() Adı (bir şeye) çıkmak: Gerçekte öyle olmadığı halde, öyteymiş gibi tanınmak; ismi (bir şeye) çıkmak ![]() Adı duyulmak : Ünlenmeye başlamak; ismi duyulmak ![]() Adı geçmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Adı kalmak : öldükten sonra da adı anılmak; ismi kalmak ![]() Adı karışmak (bir işe, olaya) : Söz konusu iş ya da olayda kendisinin de İlgili olduğunu söylenmek; ismi karışmak ![]() Adım adım yer edeyim, gör sana neler edeyim : “Senin bulunduğun yere sezdirmeden bir yerleşeyim, bak sana ne oyunlar oynayacağım ![]() ![]() Adım atmak : Bir işe başlamak, girişmek ![]() Adım atmamak (bir yere ) : Oraya hiç gitmemek, uğramamak ![]() Adım başı(na) : Birbirine yakın yerlerde ![]() Adımım denk (tek) almak : Bir işte dikkati davranmak Adını ağzına aptestte almak : Onu saygıyla anmak ![]() Adını koymak : Bir malın fiyatını, bir işin paraca karşılığını belirlemek ![]() Adı (bite) okunmamak: Ona hiç değer, önem verilmemek; iemi (bile) okunmamak ![]() Adını (bir şeye) çıkarmak : Kendini o şey gibi tanıtmak ![]() Adını (defterden) silmek : Onunla İlişkisini kesmek ![]() Adı sanı belirsiz: Kim olduğu, kimin nesi olduğu bilinmiyen ![]() Adı üstünde ; Apaçık belli, adından da anlaşılacağı gibi ![]() Adıyla sanıyla : Herkesçe bilinen adı ve ünüyle; ismiyle cismiyle ![]() Ad takmak (birine) : Ona niteliklerine uygun bir ad vermek; isim takmak ![]() Afakanlar basmak : bk ![]() ![]() Afişte kalmak : Bir oyun pekçok kez sahnelenmek, gösterimi sürmek ![]() Aforoz etmek (birini) : Kızılan, sevilmeyen bir kimse ya da kuruluşla bütün ilişkileri kesmek, onu dışlamak ![]() Afyonu başına vurmak: Öfkesinden ne yaptığını bilmeyecek duruma gelmek ![]() Afyonu patlamak : Kendine gelmek ![]() Afyonunu patlatmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ağaç olmak : Birini ayakta uzun süre beklemek ![]() Ağına düşmek : Birinin tuzağına düşmek ![]() ![]() Ağır basmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ağır başlı : Ciddi, tutarlı (kimse) ![]() Ağır canlı: Çok yavaş davranan (kimse) ![]() Ağırdan almak : Bir işi yapmak konusunda gönülsüz davranmak Ağır duymak (işitmek) : Kulakları iyi duymamak ![]() Ağır elli : -1 ![]() Ağır gelmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ağır gitmek : Bir iş normal temposundan daha yavaş yürümek ![]() Ağır hastalık: Tehlikeli, Ölümle sonuçlanan hastalık ![]() Ağırına (ağrına) gitmek: Bir davranış İncinmesine, gücenmesine yol açmak, onurunu kırmak (Kars ![]() ![]() Ağır İşitmek : bk ![]() ![]() Ağır kanlı: Davranışları yavaş olan tembel, uyuşuk (kimse) ![]() Ağırlığım koymak (Bir şeye, bir şeyden yana): Etkisini, gücünü, onu desteklemede kullanmak ![]() Ağırlık basmak (çökmek) (birine) : Üzerine bir gevşeklik gelmek, uyuyacak duruma gelmek ![]() Ağırlık merkezi: Bir İşin en önemli kısmı ![]() Ağırlık vermek (olmak) (birine) (bir şeye) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ağır olmak : Sabırlı, ciddi, soğuk kanlı olmak ![]() Ağır söz: Kalp kıran, onuru zedeleyen söz ![]() Ağır top : Bir toplulukta sözü gecen, yönlendirme gücü olan kimse ![]() Ağır uyku : Derin uyku ![]() ![]() ![]() Ağız birliği etmek : Bir konuda aynı şeyler söylemeyi ya da yapmayı kararlaştırmak ![]() ![]() ![]() Ağız dalaşı (dalaşması): Sözle yapılan kavga ![]() Ağızdan ağıza : Biri ötekine, ötekisi de başkalarına söyleyerek ![]() Ağız değiştirmek: Daha önce söylediğinden çok farklı şeyler anlatmak ![]() Ağız dolusu (küfür, laf etmek) : Bol ve ağır (küfür, laf etmek) ![]() Ağız eğmek (birine) : Bir şeyi ondan yalvarırcasına istemek Ağız kalabalığına getirmek (birini): Konudışı sözlerle karşısındakini şaşırtıp amacına ulaşmak Ağız kokusu : Bir kimsenin dayanılması güç davranışları, sözleri, istekleri ![]() Ağız tadı: Bir toplulukta, dirlik düzenlik ![]() ![]() Ağız yapmak : Bir kimseyi sözle, davranışlarıyla oyalamaya, aldatmaya çalışmak Ağlama duvarına dönmek : Herkesin derdini döküp sızlandığı biri haline gelmek ![]() Ağlamaklı olmak : Ağlayacak gibi olmak ![]() Ağrısı tutmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ağza alınmayacak (alınmaz) : Kaba, söylenmesi ayıp sayılan (söz) ![]() Ağzı (bir karış) açık kalmak: Bir olay ya da söz karşısında şaşırıp kalmak, donup kalmak ![]() Ağzı bozuk : Küfürlü konuşmayı huy edinen, küfürbaz (kimse) ![]() Ağzı burnu yerinde :Olduça güzel, yakışıklı (kimse) ![]() Ağzı çelik (teneke kaplı): Çok sıcak yiyecek ve içecekleri rahatlıkla yiyip içebilen kimse ![]() Ağzı dili kurumak : Bir şeyi bıkacak derecede çok tekrarlamak ![]() Ağzı dili varmamak : bk Dili varmamak ![]() Ağzı var dili yok: Pek konuşmayan, hakkını aramasını bilmeyen (kimse) ![]() Ağzı gevşek: Sır saklamasını beceremeyen, geveze (kimse) ![]() Ağzı havada : Neler olup bittiğinden haberi olmayan, şaşkın, alık ![]() Ağzı kalabalık : Yerli yersiz çok konuşan (kimse) ![]() Ağzı kara: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ağzı kulaklarına varmak : Bir olay, durum karşısında çok sevinmek ![]() Ağzı laf yapmak : Etkileyici, inandırıcı biçimde konuşmak ![]() Ağzına bir parmak bal çalmak: Bir kimseyi tatlı vaatlerle, önemsiz şeylerle oyalamak, avutmak ![]() Ağzına bir şey (çöp) koymamak : Hiçbir şey yememiş olmak ![]() Ağzına burnuna bulaştırmak (bir işi): Bir işi becerememek, berbat etmek, bozmak ![]() ![]() ![]() Ağzına geleni söylemek: Kızgınlık, öfke, vb ![]() ![]() ![]() ![]() Ağzına kadar: Boş yer kalmamak üzere ![]() Ağzına (ağzınıza) sağlık: Yerinde, en uygun zamanında söz söyleyenlere iltifat olarak söylenir ![]() Ağzına sakız etmek (bir şeyi) : 0 şeyi devamlı konuşur olmak ![]() Ağzına sakız olmak: Bir kimsenin devamlı konuştuğu bir konu durumuna gelmek, dedikodu konusu olmak ![]() Ağzına sürmemek (koymamak) (bir şeyden): Söz konusu bir yiyecek, içecekse ondan hiç yememek, içmemek ![]() Ağzına tükürmek :Sıkıntı, aa veren bir şeye lanet okumak ![]() Ağzına vur, lokmasını al: Çok yumuşak başlı, sessiz, âciz (kimse) ![]() Ağzına yakışmamak : Ayıp sayılan ya da hayrete düşüren sözler söylemek ![]() Ağzında bakla ıslanmamak : Hiçbir sim saMayamamak, sır tutama-mak Ağzında büyümek : Bir yiyeceği sevmediği, karnı doyduğu, iştahsız olduğu için bir türlü yutamamak Ağzında gevelemek (bir şeyi): Onu açıkça söylememek Ağzından baklayı çıkarmak : Sabrı tükenip bildiklerini, düşündüklerini söyleyi vermek Ağzından bal akmak : Tatlı, etkileyici biçimde konuşmak Ağzından burnundan gelmek : bk ![]() ![]() Ağzından burnundan getirmek : bk ![]() ![]() Ağzından çıkanı (çıkan sözü) kulağı işitmemek (duymamak) : Kızgınlık, öfke vb ![]() Ağzından düşürmemek (bir şeyi, birini, adını) : Her yerde, her zaman onun sözünü etmek Ağzından girip burnundan çıkmak : Çeşitli yollar deneyerek kandırmak, bir şeye razı etmek Ağzından kaçırmak : Söylemek istemediği bir şeyi boş bulunup söyleyi vermek Ağzından kapmak: Bir kimsenin konuşmasından yarım yamalak bir şeyler öğrenmek Ağzından konuşmak (birinin): Başkası adına ya da başkasını taklit ederek konuşmak Ağzından laf almak (kapmak) : Bir kimseden çeşitli yolları deneyerek gizli tutulan şeylerle İlgili bilgiler edinmek Ağzından laf çalmak (çekmek): Bir kimseden birtakım mantık oyunlarıyla bilgi sızdırmak Ağzından lokmasını almak : Hakkı olan şeyi onun elinden almak Ağzından yel alsın : “Söylediğin kötü olayın gerçekleşmemesini dilerim ![]() ![]() Ağzında yaş kalmamak : Bir düşüncesini bir kimseye birçok kez söylemiş olmak (Kars ![]() Ağzını açmak: -1 ![]() ![]() ![]() Ağzını aramak (yoklamak) (birinin) : Bir kimsenin belli bir konuda neler düşündüğünü öğrenmeye çalışmak Ağzını bıçak açmamak : Üzüntüsünden ya da başka bir nedenle konuşacak durumda olmamak Ağzını bozmak : Küfür ve hakaret dolu sözler söylemek, küfretmek Ağzını burnunu dağıtmak : ![]() Ağzını havaya (poyraza, yele) açmak: Eline geçen fırsatı kaçırdıktan sonra, boş yere bir şeyler beklemek, ummak ![]() Ağzını hayra açmak : Hep kötü olasılıklardan söz etmek ![]() Ağzını kapamak (kapatmak) (biri) (birinin) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ağzını mühürlemek: Hiç konuşmamak, hep susmak ![]() Ağzının içine bakmak : -1, Bir kimsenin sözlerini zevkle, dikkatle dinlemek ![]() ![]() ![]() Ağzının içine girmek : Bir kimseye çok yaklaşmak ![]() Ağzının kokusunu çekmek : Bir kimsenin yerli yersiz İstek ve davranışlarına katlanmak ![]() Ağzının payını almak:Bir söz ya da davranışından ötürü hak ettiği karşılığı görmek; paylanmak, azarlanmak ![]() Ağzının payını vermek (birine): Bir kimseyi bir söz ya da davranışından ötürü paylamak (Kars ![]() ![]() Ağzının suyu akmak : Çok beğendiği, imrendiği bir şeyi elde etmek istemek, imrenmek ![]() Ağzının tadı bozulmak (kaçmak) : Kurulu düzeni, rahatı bozulmak, huzuru kaçmak ![]() Ağzının tadını bilmek : >1 ![]() ![]() ![]() Ağzını öpeyim (seveyim) : “Ne güzel anlattın, ne güzel haber verdin, sağ olasın” anlamında ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler'in Açıklaması |
![]() |
![]() |
#2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler'in AçıklamasıAğzını sıkı (pek) tutmak : Sır vermemek, boşboğazlık etmemek ![]() Ağzını sulandırmak: İmrendirmek ![]() Ağzını topla : “Konuşmana dikkat et, terbiyeli konuş!” anlamında ![]() Ağzını (çenesini) tutmak : İleri geri konuşmamak, sır saklamak ![]() Ağzını yoklamak : Ağzını aramak ![]() Ağzı pek (sıkı): Sır saklamayı bilen (kimse) ![]() Ağzı pis : Sövmeyi, açık saçık konuşmayı huy edinmiş ![]() ![]() Ağzı sulanmak : Bir şeyi yeme, ya da elde etmek isteği duymak, ona imrenmek ![]() ![]() ![]() Ağzı süt kokmak : Çok genç, toy, tecrübesiz olmak ![]() Ağzı teneke kaplı: bk ![]() ![]() Ağzı var dili yok: Sessiz sedasız, uysal, yumuşak huylu (kimse) ![]() Ağzı yanmak (bir şeyden): O şeyden (ötürü) zarar görmek, olumsuz yönde etkilenmek ![]() Ağzıyla kuş tutsa : “Ne yaparsa yapsın, en güç işleri bile yapsa da…” anlamında ![]() Aha gelmek (ah almak, antm almak): Kötülük ettiği bir kimsenin bedduasına uğramak ![]() Ahbap çavuşlar : İyi anlaşan, her zaman butikte görülen arkadaşlar ![]() ![]() ![]() Ah çekmek: Üzüntü, özlem vb ![]() ![]() Aheste beste : Yavaş, yavaş, nazlı nazlı ![]() Ahfeş’in keçisi gibi baş (başm) sanamak : Söylenen her şeyi anlamadan, dinlemeden doğrulamak; onaylamak ![]() Ahi çıkmak (ahi yvrde kalmamak) : Zulüm gören kimsenin bedduası etkisini göstermek ![]() Ahım şahım : Beğenilecek, olağanüstü bir yönü olmayan ![]() Ahini almak : bk ![]() ![]() Ahı tutmak (birinin) : Bedduası, kötülük yapan kimseye etki etmek ![]() Ahi yerde katmamak : bk ![]() ![]() Ahkâm çıkarmak : Kendi kuruntularına dayanarak birtakım yersiz yargılara varmak, sonuçlar çıkarmak ![]() Ahkâm kesmek : feir konuda yetkili olmadığı halde kesin yargılar ileri sürmek ![]() Ahkâm savurmak (yürütmek): Kendine göre sonuçlar çıkarmak, yetkisi dışında hükümler vermek ![]() Ahmak ıslatan : İnce ince yağan yağmur ![]() Ahireti boylamak: Ölmek ![]() Ahiret, suali: Yanıtlaması güç, gereksiz ve bıktırıcı soru; kabir suali ![]() Ahirette on parmağı (iki eli) yakasında olmak : Haksızlık yapan kimseden öbür dünyada davacı olmak ![]() Akıbetine uğramak (birinin): Aynı kötü duruma düşmek ![]() Akıl almak (danışmak, sormak) (birinden) : Ondan herhangi bir konuda bilgi, görüş, öğüt istemek ![]() Akılda katmak: Unutulmamak, hatırlanmak ![]() Akıldan çıkmak: Unutulmak; Akıl danışmak (birine): bk ![]() Akıl ermemek (erdirememek) (bir şeye): Onun ne olduğunu anlayamamak ![]() Akıl etmek (bir şeyi) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Akıl hocası: Birine yol gösteren kimse ![]() Akıl (âkil) kârı olmamak: Söz konusu iş akıllı bir kimsenin yapacağı türden bîr iş olmamak ![]() Akıl küpü (kutusu, kumkuması) : Çok akıllı kimse, özellikle çocuk için şaka yollu söylenir ![]() Akıllara durgunluk vermek : Bir şey İnanılması guç, şaşırtıcı bir nitelikte olmak ![]() Akıllı uslu ; Ağır başlı, terbiyeli, dengeli (Kimse) ![]() Akıl öğretmek (vermek) (bir kimseye) : Oha ne yapacağını, nasıl davranacağını söylemek ![]() Akıl sır ermemek (birşeye): Bir şeyin niteliğini, gizli yönlerini hiç kimse anlayamamak ![]() Akıl sormak (birinden): bk Akıl almak ![]() Akıl tersletti: Dengesiz, hoppa, delişmen (kimse) ![]() Akıl var, yalan (izan) var ; ‘Fazla kafa yormana gerek yok, doğrusu işte meydanda ![]() ![]() Akıl vermek (birine): bk ![]() ![]() Akıl yormak: Bir konuda çok düşünmek ![]() Akıl yürütmek : Aklını kultanmaK düşünme yeteneğini harekete geçirmek ![]() Akıntıya bırakmak (bir şeyi) : Olayların gelişmesini engellemeye çalışmadan sonucu kabullenmek ![]() ![]() ![]() Akıntıya kürek çekmek: Olmayacak bir iş için boşuna çaba harcamak ![]() Akla (hayale) gelmemek : Düşünülmemek, tasarlanmamak, hatırlanmamak ![]() Akla karayı seçmek: Bir işt başanncaya kadar çok zahmet çekmek Akla yakın : Herkesçe kabul edilebilir nitelikte olan ![]() Aklı almamak (bir şeyi): -1 ![]() ![]() ![]() Aklı başına gelmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Aklı başında : Akıllıca davranışlarda bulunan (kimse) ![]() Aklı başından bir karış yukarı (yukarda) : Aklına esenleri düşünmeden yapan (kimse) ![]() Aklı başından gitmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aklı başka yerde olmak: Bir iş yaparken başka şeyi düşünmek ![]() Aklı bîr karış havada : Dikkatsiz, dağınık, dalgın (kimse, genç) ![]() Aklı çıkmak: Korkmak, ne yapacağını bilememek ![]() Aklı dağılmak : Sağlıklı düşünememek, dikkatini bîr konu üzerine verememek ![]() Aklı durmak : Şaşırmak, düşünemeyecek duruma gelmek ![]() Aklı ermek (yetmek) (bir şeye): Çevresinde olup bitenleri, doğruyu yanlışı anlamaya başlamak; anlayacak düzeyde, durumda olmak ![]() Aklı fikri: Bütün düşüncesi, düşündüğü ![]() Aklı gitmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Aklı kalmak (bir şeyde, birinde) : Sevdiği, beğendiği bir şeyi düşünmekten kendini alamamak ![]() Aklı karışmak : Ne yapacağını bilememek, sağlıklı düşüneme mek ![]() Aklı kesmek : bk Aklı yatmak ![]() Aklına esmek: Hiç düşünmediği halde birdenbire bir şeyi yapmaya karar vermek ![]() Aklma gelmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Aklma getirmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Aklına koymak (bir şeyi),(bir şeyi birinin): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Aklına sığmamak : Olabileceğine (olabildiğine) inanmamak ![]() Aklına şaşayım (şaşarım) : “Böyle akılsızca davranması, işler yapması beni şaşırttı ![]() ![]() Aklına takılmak: Bir şey sürekli olarak kafasını meşgul etmek ![]() Aklına turp sıkayım : “Böyle düşünmen ya da yapman budalaca bir iş olur ![]() ![]() Aklına uymak : Bir kimsenin düşüncesi doğrultusunda iş yapmak ![]() Aklında kalmak : Unutmamak, hatırlamak ![]() Aklından çıkmak : Unutmak, hatırlamamak Aklından çıkarmak (bir şeyi, birini) : Unutmamak Aklından geçirmek (bir şeyi, birini) : Onu hatırlamak, bir şeyi düşünmüş olmak ![]() Aklından geçmek : Bir kimseyi ya da şeyi düşünmek ![]() Aklından zoru olmak: Ancak bir delinin yapacağı türden işler yapmak, davranışlarda bulunmak ![]() Aklında tutmak (bir şeyi): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Aklını (başından) almak (bir şey, bir kimse) : - ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aklını başına almak (devşirmek, toplamak) : Delice, çılgınca davranışları bir yana bırakıp akıllı uslu olmaya çatışmak ![]() Aklını başından almak : bk ![]() ![]() Aklını bir şeyle bozmak : Bir şey üzerine düşünerek, hep onunla uğraşıp durmak ![]() Aklını çelmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aklını kaybetmek (kaçırmak, oynatmak) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Aklının çivisi (tahtası) eksik : Dengesiz, aptal (kimse) ![]() Aklının ucundan (köşesinden) bile geçmemek : Onu daha önce hiç düşünmemiş olmak ![]() Aklını peynir ekmekle yemek : Delice, aptalca işler yapmak ![]() Aklını şaşırmak : Akılsızca işler yapmaya başlamak ![]() Aklı sıra : Aklınca, düşündüğüne göre, sözde ![]() Aklı sonradan gelmek : Hatasını anlayıp düzeltmeye çalışmak ![]() Aklı takılmak (bir şeye, birine) : Hep o şey, kimse üzerinde durup düşünmek ![]() Aklı yatmak (kesmek) (bir şeye) : O şeyin olabileceğine, onu yapılabileceğine İnanmak ![]() Ak pak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aksi gibi: Yazık ki, maalesef ![]() Aksi gitmek (bir iş ) (bir kimseye) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Aksi şeytan (hay): İşler yolunda gitmediği, bir engel çıktığı zaman bunu vurgulamak için kullanılır ![]() Aksi tesadüf: Şanssızlık, aksilik ![]() Akşama sabaha : Kısa bir zaman sonra , pek yakında, yakın zamanda ![]() Akşamdan kalmak : Henüz geceki sarhoşluğun etkisinden kurtu I marn amış olmak ![]() Akşamdan sonra merhaba (sabahlar hayrolsun) : İş işten geçtikten sonra gösterilen ilgi, çaba hiçbir işe yaramaz ![]() ![]() Akşam üstü (üzeri): Güneşin batacağı sırada ![]() Alaca bulaca : Çok karışık renkli ![]() Alaca karanlık : Yan karanlık ![]() Alaka beslemek (duymak) (bir kimseye) : Ona ilgi duymak; ilgi beslemek ![]() Alaka çekmek (uyandırmak) (bir şey, kimse) : İlgi çekmek, ilgi uyandırmak ![]() Alaka görmek : bk ![]() ![]() Alaka göstermek (bir şeye, kimseye) : bk ![]() ![]() Alakayı kesmek (bir şeyle, kimseyle): Onunla her türlü ilişkiye son vermek ![]() Alan razı, satan razı; “Bu ikisi anlaşmış, hiç kimsenin karışmaması gerekir ![]() ![]() Al aptestin! ver pabucumu : ‘Senden gördüğüm yardım, uğradığım zarara değmedi, yardımdan vazgeçtim, yeterki zarar görmeyeyim ![]() ![]() Alaşağı etmek (birini): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Alavere dalavere : Hile, düzen, yalan dolan ![]() Alavere dalavere, Kürt Mehmet nöbete: Birtakım hilelerle bir işin bütün ağırlığını az bilgili, saf ve arkası olmayanlara yükleme ![]() Alaya almak (birini) : Onunla alay etmek, eğlenmek; onu küçümsemek, aşağılamak; makaraya a|mak, sarakaya almak ![]() Alay etmek (geçmek) (biriyle) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Al birini vur Öbürüne : ‘Hepsi birbirinden beter ![]() ![]() Aldığı aptest ürküttüğü kurbağaya değmemek: Bir işten elde edi*** kâr, bu işte uğranılan zararı karşılayamamak ![]() Aldırmazlıktan (aldırmamazlıktan) gelmek : Önem vermemek; kayıtsız kalmak ![]() Aldı yürüdü : “Kısa zamanda büyük gelişme gösterdi ![]() ![]() Âlemi var mı? : Beğenilmeyen bir durum karşısında “Uygun mu? Yerinde mi?” anlamında söylenir; ne âlemi var? Alet etmek (birini) : Onu bilerek kötü binişte kullanmak; kötü işlerinin görülmesinde onu da ortak etmek ![]() Alet olmak (bir şeye): Bilerek ya da bilmeyerek kötü bir şeyde aracılık etmek ![]() Alev almak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Alev saçağı sarmak: Olay önlenemeyecek aşamaya gelmek ![]() Aleyhinde bulunmak (söylemek) : Onu çekiştirmek, kötülemek ![]() Aleyhine dönmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Aleyhine olmak (bir şey, bir kimsenin) : Bir iş bir kimsenin zararına yol açmak ![]() Al gülüm ver gülüm : Yapılan bir İşin hemen karşılığını bekleme ![]() Alı al moru mor: Koşmaktan, heyecandan, telaştan yüzü kıpkırmızı (bir şekilde) ![]() Alıcı gözüyle bakmak (bir şeye, birine): Ona çok dikkatli bakmak, onu dikkatlice gözden geçirmek ![]() Alın teri: Emek, çalışma ![]() Alın teri dökmek : Bir iş için büyük emek harcamak ![]() Alıp verememek (biriyle, bir şeyle) : Onunla arasında bir sorun olmak, anlaşamamak, geçinememek ![]() Alicengiz oyunu : Kurnazca, haince düzenlenen oyun ![]() Aİikıran başkesen : Bir çevrenin en zorba, kötü kişisi ![]() Alkış almak : Alkışlanmak, beğenilmek ![]() Alkış tutmak (birine) : -1 ![]() ![]() ![]() - alkışlamak hem de “yaşa, var ol” gibi sözlerle ululamak; övmek ![]() Alfa ha bir can borcu olmak : Allah’a vereceği canından başka hiç kimseye borcu olmamak ![]() Allah acısını unutturmasın : ‘Allah’a bu acıyı unutturacak daha büyük bir felaket vermesin ![]() ![]() Allah’a ısmarladık: Bir yerden ayrılırken orada kalanlara “Esen kal! Tanrı seni korusun” anlamında söylenen iyi dilek sözü ![]() Allah akıl fikir (akıllar) versin (birine): “Yaptıkları akıl ve mantığa sığmıyor, inşallah bundan sonra akıllanır ![]() ![]() Allah Allah : “Ne garip, ne olacak şimdi?” anlamında ![]() Allah aratmasın : “Bir şeyin Allah eksikliğini göstermesin ![]() ![]() Allah aşkına : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Allah bağışlasın : Tanrı sevdiklerini kötülüklerden korusun ![]() ![]() Allah bana, ben de sana : “Borcumu ancak elime para geçtiğinde ödeyebilirim ![]() ![]() Allah bilir; -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah bir yastıkta kocatsın : Yeni evlilere “Evliliğiniz ömür boyu olsun ![]() ![]() Allah dört gözden ayırmasın : “Allah çocuğu anansız babasız bırakmasın ![]() ![]() Allah düşmanına vermesin : ‘O kadar büyük felaket ki ![]() ![]() Allah ecil sabır versin : “Emeklerin boşa gitmesin ![]() ![]() Allah etmesin : “Böyle bir şey olmamasını dilerim ![]() ![]() Allah geçinden versin : “ölüm geç gelsin ![]() ![]() Allah’ın günü : Her gün; her Allanın günü; Tann’nın günü ![]() Allah’ını seven tutmasın: “öyle öfkele/ıdi ki, kimse önüne geçmeye kalkmasfn ![]() ![]() Allah için : Doğrusu, gerçekten ![]() Allah kuru iftiradan saklasın : “Allah iftiraya uğratmasın ![]() ![]() Allah manda şifası versin (birine): Çok yiyenlere takılmak, onlan yermek amacıyla söylenir ![]() Allah ne verdiyse : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah selamet versin : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah taksimi: Eşitlik gözetilmeden yapılan paylaştırma ![]() ![]() ![]() Allah utandırmasın : “İnşallah bu iş de başarıyla bitirilir ![]() ![]() Allah var (Allah’ı var) : ‘Doğrusunu söylemek gerekirse ![]() ![]() Allah vere de : “İnşallah, temenni ederiz ki,” anlamında ![]() Allah vergisi: Doğuştan gelen özellik, yetenek ![]() Allah versin: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler'in Açıklaması |
![]() |
![]() |
#3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler'in AçıklamasıAllah yarattı dememek: Acımasızca dövmek, hırpalamak, cezalandırmak ![]() Allah “Yürü ya kulum” demiş : “Kısa sürede her giriştiği işten para kazandı ![]() ![]() Allak bullak etmek (bir şeyi) (birini) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allak bullak olmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allayıp pullamak (bir şeyi, kimseyi) : Onu süslemek, İlgi çeksin diye kötü yönlerini çarpıcı şeylerle donatmak ![]() Allem (etmek) kallem etmek : Amacına ulaşmak için her yola başvurmak ![]() Allı pullu : Süslü, gösterişli ![]() Alnı açık, yüzü ak : Dürüst, namuslu (insan) ![]() Alnından öpmek (bir kimseyi) : Onu çok beğenmek, kutlamak, takdir etmek ![]() Alnını karışlamak: Zor bir İşi yapacak olanın gücünü küçümsemek ![]() ![]() ![]() Alnının akıyla : Emeğiyle, namusuyla, şerefiyle ![]() Alnının damarı çatlamak : Bir İş başarmak için çok çalışmak, çok yorulmak ![]() Al takke ver külah : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() AK etmek (birini) : Onu yenmek ![]() Altı kaval üstü şeşhane : Hiçbir parçası birbiriyle uyumlu olmayan ![]() Altında kalmamak (bir şeyin) : Gördüğü iyiliği ya da kötülüğü karşılıksız bırakmamak ![]() Altından çapanoğlu çıkmak : Bir işte birtakım pürüzlerle, beklenmedik durumlarla karşılaşmak ![]() Altından girip üstünden çıkmak : Parayı ya da malı savurganca harcayıp bitirmek, kısa sürede tüketmek ![]() Artından kalkmak : Zor bir işi yapmak, güç bir sorunu çözmek, başarmak ![]() Altını çizmek: Bir sözün, yargının, durumun önemini vurgulamak ![]() Altını üstüne getirmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Altı okka etmek (birini): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Altlı üstlü : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Altta kalanın canı çıksın : “Bu güç koşullarla baş edemeyen yok olup gitsin ![]() ![]() Alttan almak : Soğukkanlı ve yumuşak davranmak (Kars ![]() ![]() Alttan atta : Gizlice, kimseye belli etmeden (Kars ![]() ![]() Alt tarafı : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Alt üst etmek (bir şeyi) (birini) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Alt üst olmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aman aman bir şey olmamak: Herkesin beğeneceği bir şey olmamak ![]() Aman dilemek: Carimin bağışlanmasını dilemek, Aman vermemek (birine, bir şeye) : -1 ![]() ![]() ![]() Aman zaman demeye (fırsat) kalmadan : Çok çabuk, ne olduğunu anlamadan ![]() Amiyane tabiriyle : Halkın deyişiyle, halk ağzıyla, kaba bir söyleyişle ![]() Ana avrat dümdüz gitmek : Çok ağır küfretmek ![]() Ana baba günü : Çok kalabalık, karışık, telaşlı durum ![]() Anadan doğma : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ana kuzusu (anasının körpe kuzusu) : Sıkıntı ve güçlüklere alışmamış nazlı kimse ![]() Anan güzel mi? : Yerine getirilmesi güç istekler karşısında “Nerede o bolluk?” anlamında ![]() Ananın ak sütü gibi helal etmek (bir şeyi) : Onu karşılıksız olarak bağışlamak ![]() Ananız (analar) taş yesin, yarımşardan (yarım yarım) beş yesin : “Sizin için fedakârlıkta bulunuyor görünüyorum, ama sizden daha kârlı çıkacağım ![]() ![]() Anan yahşi baban yahşi demek : Bir kimseyi pohpohlayarak istediğini yaptırmak ya da elde etmek ![]() Anası ağlamak : Çok sıkıntı çekmek, eziyet çekmek ![]() Anası (onu) kadîr gecesi doğurmuş : Çok şanslı (kimse); kadir gecesi doğmuş ![]() Anasından doğduğuna pişman : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Anasından doğduğuna pişman etmek (birini) : Eziyet ederek onu canından bezdirmek ![]() Anasından emdiği süt burnundan (fitil fitil) gelmek : Bir işi yaparken çok sıkıntı ve güçlük çekmek ![]() Anasını ağlatmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Anasının gözü : Çıkara, düzenbaz, uyanık (kimse) (Kars ![]() ![]() Anasının körpe kuzusu : bk ![]() ![]() Anasının nikâhını istemek: Satılacak bir şeye değerinin çok üstünde fiyat biçmek, para istemek ![]() Anasını satayım : “Her ne olursa olsun, aldırdığım yok ![]() ![]() Anca beraber kanca beraber: Bir işte iki ya da daha çok kimsenin, o iş kötü bile gitse birbirinden ayrılmamaları gerektiğini anlatır ![]() Anladımsa Arap olayım : ‘Anlatılanlardan hiçbir şey anlamadım ![]() ![]() Anlamazlıktan (anlama mazltktan) gelmek (anlamazlığa vurmak) ; Bir şeyi anladığı halde anlamamış, farkına varmamtş gibi davranmak ![]() Anlam çıkarmak : Ne anlama geldiğini anlamak; mana çıkarmak ![]() Anlam vermek : Yorumlamak, değerlendirmek; mana vermek ![]() Anlamına gelmek : Belirtildiği biçimde anlaşılmak; manasına gelmek ![]() Anlarsın ya : Herkesin bilmemesi gereken bir konuyu ima etmek için kullanılır ![]() Anlayıp dinlemeden : Yeterli bilgi edinmeden, iç yüzünü anlamadan ![]() Anlayış göstermek (birine) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ant içmek (etmek) : Bir şeyi yapmaya ya da yapmamaya kutsal bir şeyi tanık gösterip söz vermek ![]() ![]() ![]() Ant vermek (birine) : “Allah aşkına”, “Çocuklarının başı İçin” gibi sözlerle birisini bir şey yapmaya ya da yapmamaya mecbur etmek; yemin vermek ![]() Apar topar : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Aptal kutusu: Televizyon ![]() Aptesi gelmek : Büyük ya da küçük aptes yapma gereksinimi duymak Aptesi kaçmak : Aptest bozmak gereksinimi ortadan kalkmak ![]() Aptest almak: Din kurallarına göre yıkanmak ![]() Aptest bozmak: Büyük ya da küçük aptes yapma gereksinimi duymak ![]() Aptesti kaçmak : Yeniden aptest alması gerekmek ![]() Ara (aralarını) bozmak (açmak) : Kişiler arasındaki dostluğu, iyi ilişkileri bozmak ![]() Ara (aralarını) bulmak : Kişiler arasındaki sorunları, uyuşmazlıkları çö-zümleyip tarafları uzlaştırmak ![]() Arada bir: Seyrek olarak, nadiren ![]() Arada çıkarmak: Öteki işler arasında başka bir işi de yapıp bitiriver-mek ![]() Arada dağlar kadar fark olmak : Birbirinden çok farklı olmak ![]() Arada kalmak : Uyuşmazlıkları çözümlemek üzere girişimde bulunurken güç durumda kalmak, her iki yanı da hoşnut edememek ![]() Arada kaynamak: Karışıklık nedeniyle gereken ilgiyi, önemi görmemek ![]() Aradan çıkarmak : Daha büyük işlere ağırlık verebilmek için bir işi öncelikle bitirmek ![]() Aradan çıkmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Araları açılmak (bozulmak) : İlişkileri bozulmak ![]() Aralarından kara kedi geçmek : İki dostun arasına dargınlık, soğukluk girmek, gücenmek, küsmek ![]() Aralarından su sızmamak : İki kişi arasında çok iyi dostluk ilişkileri olmak ![]() Aralarını açmak : bk ![]() ![]() Aralarını bulmak : bk ![]() ![]() Arap saçı: Çözülmesi güç, karışık durum, iş ![]() Ara sıra : Seyrek olarak, nadiren, bazen ![]() Ara vermek (bir şeye) : Dinlenmek için o şeyi (işi) bir süre bırakmak; duraklamak, kesmek ![]() Araya girmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Araya koymak (birin) : Bir işin çözümü için sözü geçen birinin aracılık yapmasını sağlamak ![]() Araya soğukluk girmek : Dostluk ilişkileri zedelenmek ![]() Arayı açmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Arayıp sormak (birini) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Arayı soğutmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Arayı uzatmak : Bir kimseyi ziyarette, arayıp sormada gecikmek ![]() Arayı yapmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ar damarı çatlamak : Utanma duygusunu yitirmek, artık utanmaz olmak ![]() Ardı arkası kesilmemek: Birbiri ardınca gelmek, hiç ara vermeden sürüp gitmek ![]() Ardına düşmek (birinin, bir şeyin): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ardından atlı kovalamak : bk ![]() ![]() Ardı sıra : Arkasından, peşinden ![]() Arı kovanı gibi işlemek (bir yer) : Bir yerin gidip geleni, gireni çıkanı çok olmak ![]() Arına dokunmak : Bir şeyden alınmak, incinmek, utanmak Arı kovanına (yuvasına) çöp dürtmek (çomak sokmak) : Belayı üzerine çekmek, bela aramak; başına bela getirecek söz söylemek, davranışta bulunmak ![]() Arif olan anlasın (anlar) : “Çok açık söylenmiştir, anlayan anlar ![]() ![]() Arka arkaya vermek : Dayanışma içinde olmak, işbirliği yapmak; sırt sırta vermek ![]() Arka bulmak (birinden) : Bir iş için onun desteğini sağlamak ![]() Arka çevirmek (birine) : Ona eski yakınlığını göstermemek; sırt çevirmek ![]() Arka çıkmak (birine) : Bir kimsenin koruyuculuğunu üstlenmek, haklarını savunmak ![]() Arkada kalmak : -1 ![]() ![]() ![]() Arkadan arkaya : Gizlice, belli etmeden; sinsice ![]() ![]() Arkadan (arkasından) söylemek (konuşmak) : Birisini o kişi yokken bir başkasına çekiştirmek; onun hakkında dedikodu yapmak; aleyhinde konuşmak ![]() Arkadan vurmak (birini) : Güvenilen bir kimse, beklenmedik bir anda kötülük etmek; ihanet etmek ![]() Arkadaş canlısı: Arkadaşı, arkadaşlığı çok seven ![]() Arka kapıdan çıkmak: Okuldan hiçbir şey öğrenmeden ya da başarısız olduğu için ayrılmak ![]() Arka planda : Geride, önemsiz ![]() Arkası alınmak : Sona erdirilmek, kesin olarak bitirilmek ![]() Arkası gelmek : Sürmek, devam etmek, kesilmemek ![]() Arkası kesilmek: Sona ermek, son bulmak ![]() Arkasına düşmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Arkasından (ardından) atlı kovalamak : Bir işi gereksiz bir çabuklukla ve telaşla yapmak Arkasından söylemek : bk Arkadan söylemek ![]() Arkasından teneke çalmak: Yuhalamak, kovmak Arkasında yumurta küfesi yok : Verdiği sözden vazgeçen, sık sık düşünce ve tavır değiştiren, bunda da sakınca görmeyen kimse ve onun durumu için söylenir; sırtında yumurta küfesi yok ![]() Arkasını almak (bir işin) : O İşi sona erdirmek, bitirmek Arkasını bırakmak: Vazgeçmek; artık ilgilenmez, uğraşmaz olmak; peşini bırakmak ![]() Arkasını çevirmek (birine, bir şeye) : Onunla ilgilenmez olmak, ona önem vermemek Arkasını dayamak (birine, bir şeye) : Güçlü bir kimsenin koruyuculuğunda olmak; sırtını dayamak ![]() Arkasını getirmek (getirememek) : Bir işi sürdürüp sonuçlandırmak (sonuçlandıramamak) ![]() Arkasını sığvamak (sıvamak, sıvazlamak) : Okşamak, övmek, iltifat etmek Arkasını (birine, bir şeye) vermek : Bir kimsenin koruyuculuğundan güç almak ona dayanmak yaslanmak ![]() Arkası pek : Bir kişi ya da şeyin koruyucuğuna güvenen (kimse); sırtı pek ![]() Arkası sıra : Arkasından, peşinden, ardından: peşi sera ![]() Arkası yere gelmemek : Başarısızlığa uğramamak, durumu sarsılmamak; sırtı yere gelmemek ![]() Arkası yufka : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Arka üstü : bk ![]() ![]() Armudun sapı, üzümün çöpü var demek : Her şeyde bir kusur but-mak, hiçbir şeyi beğenmemek ![]() Armut piş ağzıma düş : “Çalışmadan her şey ayağıma gelsin ![]() ![]() Ar namus tertemiz : Utanma, namus gibi niteliklerini yitirmiş (kimse) ![]() Arpa boyu kadar gitmek (bir işte) : Çok az önemsiz denecek ölçüde ilerlemiş olmak ![]() Arpacı (arpağcı) kumrusu gibi düşünmek : Çaresizlikler içinde, umutsuzca derin derin düşünmek ![]() ![]() ![]() Arpalık yapmak (bir yeri) : 0 yeri sürekli çıkar kaynağı yaparak sömürmek ![]() Art düşünce (niyet) : Bir davranış ya da düşüncenin arkasına gizlenen kötü düşünce (niyet) ![]() Asabı bozulmak (gerilmek) : Sinirlenmek ![]() Asabına dokunmak (asabını bozmak) (biri, bir şey) : O kimse, şey sinirlenmesine yol açmak ![]() Asık surat: Küskün, üzgün, öfkeli insanın somurtkan yüzü ![]() Asıp kesmek : Keyfi ve zorbaca davranmak ![]() Askıda bırakmak (bir şeyi): Bir sorunu çözüme kavuşturmamak; tereddütte bırakmak, sonuçlandırmamak ![]() Askıda kalmak: -1 ![]() ![]() ![]() Resmi bir belge belli bir süre belli bir yerde ilan edilmek ![]() Askıya almak (bir şeyi) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Askıya çıkarmak: Evlenecek kimselerin durumlarını bildiren belgeyi belli bir süre herkesin İncelemesine sunmak ![]() Aslanrpayı: Bir paylaşmada, en büyük pay ![]() Aslan sütü : “Rakı” için şaka yollu söylenir ![]() Aslan yürekli: Cesur, yiğit (kimse) ![]() Aslı astarı (faslı) olmamak: Yatan olmak, asılsız olduğu anlaşılmak ![]() Aslı çıkmak : Doğru, gerçek olduğu anlaşılmak ![]() Aslına bakmak : Bir şeyin esasını, gerçeğini araştırmak ![]() Astarı yüzünden pahalı olmak (gelmek): Bir, işin ikinci derecede önemli kısmına harcanan para ash için ödenen parayı aşmak ![]() Astığı astık, kestiği kestik : Zalim, acımasız, zorba (kimse) ![]() Aşağıdan almak : Sert çıkış yapmamak, ![]() ![]() ![]() Alttan almak ![]() Aşağı görmek (saymak) (birini, bir şeyi) : Onu beğenmemek, küçümsemek ![]() ![]() ![]() Aşağı kalır yeri yok : “Nitelikleri bakımından başkalarından ya da benzerlerinden farkı yök ![]() ![]() Aşağı kalmamak (birinden): Özellikleri ya da davranışları yönünden benzerlerinden geri kalmamak; aynı nitelikte, durumda olmak ![]() ![]() ![]() ![]() Aşağı kurtarmaz: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aşağılık duygusu (kompleksi) : Kendisini herkesten küçük görme duygusu ![]() Aşağı tabaka : Halkın “avam” denilen, nitelikleri beğenilmeyen, kültür-süz-eğitimsiz sayılan kesimi ![]() Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık : İki karşıt güç, durum ya da konuda karar verme zorluğu ![]() Aşağı yukarı: Yaklaşık olarak (Kar ![]() Aşığı cuk (bek, bey, çift) oturmak: Her işi yoluna girmek, herşey istediği gibi gerçekleşmez ![]() Aşık atmak (biriyle): Bir kimseyle çeşitli konularda yarışa girmek; ondan aşağt kalmamak ![]() Açıklısı olmak (bir çeyln): O şeyin meraklısı, tutkunu, düşkünü olmak ![]() Aşırı gitmek (aşırıya kaçmak) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Aşırı uç : Bir görüşün en ateşli, en yıkıcı kanadı ![]() Aşırılığa kaçmak: Bir konuda aşırı davranmak, alışılagelenin dışına çıkmak ![]() Aşka gelmek : O şeyi yapmak için büyük istek duymak; coşmak ![]() Aşk etmek : Hızla (tokat) vurmak ![]() Aşna fişna : Gizli dost, flört, oynaş ![]() Aşna fişna etmek : Gizli dostluk kurmak, oynaşmak, flört etmek ![]() Aş yermek: Gebe kadın kimi yiyeceklere aşın istek duymak, kimi yiyeceklerden tiksinmek; aşermek ![]() At başı (gitmek) : Beraber, bir hizada (gitmek) ![]() Ateh getirmek esk) Bunamak ![]() Ateş açmak (birine, bir şeye) : Ona silahla ateş etmek Ateş almak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ateş almaya mı geldin? : “Niye acele ediyorsun; ne acelen var?” anlamında ![]() Ateş bacayı (saçağı) sarmak: Bir iş çok tehlikeli, önüne geçilemeyecek bir duruma gelmek ![]() ![]() ![]() Ateş basmak: Bir sıkıntı nedeniyle bunalmak, vücut ateşi artmak ![]() Ateşe atmak (kendini, birini): Çok tehlikeli bir işe girişmek ya ![]() ![]() Ateş etmek (birine, bir şeye) : Ona silahla mermi atmak ![]() Ateşe tutmak (bir şeyi) (bir yeri, kimseyi) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ateşe-vermek (bir yeri) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ateşi başına vurmak : Çok öfkelenmek, sinirlenmek ![]() Ateşi düşmek: (Hasta için) Vücut ısısı azalmak ![]() Ateş kesmek : Karşılıklı olarak ateş etmeyi bırakmak ![]() Ateşle oynamak: Tehlikeli bir işe girişmek ![]() Ateş olsa cirmi kadar yer yakar : “Onu o kadar önemseme, ondan gelebilecek tehlikeyi göze aldık ![]() ![]() Ateş pahası (pahasına) : Çok pahalı, fiyatı çok yüksek ![]() Ateş parçası: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ateş püskürmek (saçmak) : Öfkelenip ileri geri konuşmak, ağır sözler söylemek ![]() Ateşten gömlek : Sıkıntılı, bunaltıa durum ![]() Ateş yağdırmak :Ateşli silahlarla sürekli atış yapmak ![]() At gözlüğü ile bakmak : Olayları dar açıdan görüp değerlendirmek ![]() Atı alan Üsküdar’ı geçti: “Fırsat elden kaçtı, artık yapılacak bir şey yok ![]() ![]() Atıp tutmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() At oynatmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() At pazarında eşek osurtmuyoruz: “Beni dinle, boş şeyler söylemiyorum ![]() ![]() Attan inip eşeğe binmek: Bulunduğu durumdan daha aşağı bir duruma düşmek ![]() Attığı taş ürküttüğü kurbağaya değmemek: Bir işin sonucu, kazana o iş için harcanan emeği, parayı karşılamamak ![]() Attığı tırnak bile olamamak: Söz konusu kimseye göre çok değersiz olmak; tırnağı (bile) olamamak ![]() Avara kasnak işlemek : Boş yere çalışmak ![]() Avucunun içi gibi bilmek (bir yeri): Bir yeri çok iyi bilmek ![]() Avucunun içine almak (birini): Onu kendi etkisi, söz geçerliği altona almak, dilediği gibi yönlendirmek ![]() Avucunu yalamak: Umduğunu bulamamak ![]() Avuç açmak: Dilenmek, muhtaç duruma düşmek; el açmak ![]() Avuç dolusu : Pekçok; çok miktarda ![]() Avuç içi kadar (yer): Çok küçük (yer) ![]() Ayağa düşmek: Bir işe olur olmaz kimseler de karışır olmak ![]() Ayağa fırlamak: Bulunduğu yerden hızlıca kalkmak ![]() Ayağa kaldırmak (birini, herkesi): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ayağa kalkmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ayağı alışmak (bir yere) : Bir yere gidip gelmeyi, bir yerden alışveriş yapmayı alışkanlık haline getirmek ![]() Ayağı (ayakları) (birbirine) dolaşmak: Telaş, utanma, heyecan vb ![]() ![]() Ayağı çarıklı: Kurnaz, akıllı (kimse) ![]() Ayağı ile gelmek: Kendi isteğiyle çelmek ![]() Ayağı kaymak : Kötü yola düşmek ![]() Ayağına bağ olmak : İşine engel olmak ![]() Ayağına çabuk: Hızlı yürüyen, çabuk gidip gelen ![]() Ayağına çağırmak : Yanına gelmesini söylemek ![]() Ayağına dolaşmak (dolanmak) : -1 ![]() ![]() ![]() Ayağına geçirmek (bir şeyi): Pantolon, pijama vb’yi giymek ![]() Ayağına gelmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ayağına gitmek (birinin) : Saygı gösterip, alçak gönüllü davranıp yanına gitmek ![]() Ayağına (ayaklarına) kara su İnmek: Uzun süre ayakta kalıp yorulmak ![]() Ayağına sıcak su mu (şerbet mi) dökelim? : ‘Uzun süredir bize gel-miyordun; nasıl teşekkür edeceğimizi bilemiyoruz ![]() ![]() Ayağını alamamak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ayağını çekmek (bîr yerden): Sık gittiği yere artık gitmez olmak ![]() Ayağını denk almak : Birtakım tehditlere, tehlikeli durumlara karşı dikkatli, uyanık davranmak ![]() Ayağını kaydırmak (ayağının altına karpuz kabuğu koymak) : Bir kimseyi birtakım bahanelerle, uydurma gerekçelerle işinden, görevinden uzaklaştırmak ![]() Ayağını kesmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ayağının (ayaklarının) altına almak (birini) : Onu feci şekilde dövmek, hırpalamak ![]() Ayağının altında olmak (bir yer birinin) : Bulunduğu yerden geniş bir alanı görür durumda dmak ![]() Ayağının attına karpuz kabuğu koymak : bk ![]() ![]() Ayağının pabucu olamamak (biri başkasının) : Değerce ondan aşağı olmak ![]() Ayağının tozuyla : Yoldan gelir gelmez, henüz dinlenmeden ![]() Ayağını sürümek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayağını vurmak : Ayakkabı ayağını sıkmak, yara etmek ![]() Ayağını yorganına göre uzatmak : Giderini gelirine göre ayarlamak ![]() Ayağı (ayaklan) suyu ermek (değmek) : Gerçekler umduğu gibi çıkmadığı için düş kırıklığına uğramak (Kars Aklı başına gelmek ![]() Ayağı uğurlu : Geldiği yere uğur getirdiğine inanılan (kimse) ![]() Ayağı (ayakları) yere değmemek : Sevinçten yerinde duramamak ![]() Ayak altında dolaşmak : Bir işe yaramadığı halde herkesin işine engel olacak biçimde ortalıkta dolaşmak ![]() Ayak bağı: İş yapmaya engel olan şey ![]() Ayak basmak (bir yere) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ayak diremek : Kendi görüş ve tutumunda ısrar etmek, onu ısrarla savunmak ![]() Ayakkabı vurmak (sıkmak) : Ayakkabı ayağı rahatsız etmek ![]() Ayaklar attına almak (bir şeyi) : Önemli, kutsal, değerli şeyleri çiğnemek, hiçe saymak ![]() Ayakları dolaşmak : bk ![]() ![]() Ayakları geri geri gitmek : Bir yere isteksizce gitmek, oraya gitmek istememek ![]() Ayakları yere basmak : Gerçekçi, sağduyulu olmak ![]() Ayaklı canavar : Yaramaz çocuk ![]() Ayaklı kütüphane : Genel kültürü zengin olan kimse ![]() Ayak takımı: Bilgisiz, görgüsüz kimseler için kullanılan aşağılama sözü ![]() Ayakta tutmak (bir şeyi) (birini) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ayakta uyumak : Olup bitenlerin farkına varamayacak kadar dalgın ve şaşkın durumda bulunmak Ayak uydurmak (birina, bir şeye): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ayak üstü : Ayakta durarak, ayakta olarak ![]() Ayak yapmak : Birisini kandırmaya çalışmak ![]() Ayasofya’da dilenip Sultanahmet’te sadaka (zekât) vermek : Geçimini sağlayabilmek için başkalanndan yardım almasına rağmen kendisi elindekini başkalarına vermek ![]() Ayaza çekmek : Hava çok soğuk olmak ![]() Ayaz paşa kol geziyor (kola çıktı): ‘Hava çok soğuk ![]() ![]() Aybaşı olmak: Âdet kanaması başlamak; âdet görmek ![]() Ayda yılda bir : Çok seyrek olarak, nadiren; arada bir ![]() Ayda yılda bir namaz, onu da şeytan kömaz : “Çok seyrek olarak iyi bir iş yapmaya kalkar, fakat bir bahane bularak ondan da cayar ![]() ![]() Ay dede : Çocuk dilinde ay ![]() Ayıbını yüzüne vurmak : Bir kimsenin hatasının yüzüne* karşı söylemek ![]() Ayıkla pirincin taşını: “İşler öyle karmakarışık oldu ki, gel de işin içinden çık!” anlamında ![]() Ayıptır söylemesi: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aykırı düşmek : Uygun gelmemek, çelişmek (Kars ![]() ![]() Ayna tutmak (bir şeye) : Onu yansıtmak, göstermek ![]() Aynı ağzı kullanmak: Aynı şeyleri söylemek, («arş ![]() ![]() Aynı kapıya çıkmak : Aynı sonuca varmak, sonuç olarak hiç değişmemek; bir kapıya çıkmak ![]() Aynı telden çalmak : Hemen hemen aynı şeyleri söylemek ![]() Aynı yolun yolcusu : Yazgıları aynı olanlardan her biri ![]() Ay parçası: Çok gürel (kız) ![]() Ayran gönüllü : Bir şeyden kısa sürede bıkan (kimse) ![]() Ayranı kabarmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ayrısı gayrisi olmamak: Dost olanlar birbirlerinden hiçbir şeylerini esirgememek, yakın dost olmak ![]() Ayrı tutmak : Farklı davranmak ![]() Ayvayı yemek : Çok kötü, tehlikeli bir duruma düşmek, zarara uğramak ![]() Ayyuka çıkmak : Ses çok yükselmek, fazlalaşmak ![]() Aza çoğa bakmamak: Bir şeyin niceliğine değil, eline geçtiğine önem vermek ![]() Azar işitmek : Söylediği bir söz ya da yaptığı bir davranıştan ötürü laf işitmek, azarlanmak, paylanmak ![]() Az buçuk (az çok} : Biraz, bir parça, şöyle böyle ![]() Az buz (bir şey) olmamak : Bir şey azı m sanacak kadar olmamak ![]() Az çok ; Bir parça; oldukça ![]() Az daha : bk ![]() ![]() Az değil: “Göründüğü gibi değil ![]() ![]() Az gelmek : Yetmemek, yeterli olmamak ![]() Azınlıkta kalmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Azizlik etmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Az kalsın (kaldı) (az daha) : “Bir iş olmak üzereydi, hemen hemen olacaktı ![]() ![]() Azrail’e bir can borcu kalmak (olmak) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Azrail’in elinden kurtulmak: Ölümden kurtulmak, ölüm tehlikesini atlatmak ![]() Azrail’le burun buruna gelmek : Ölümle karşı karşıya gelmek Az ye de, (kendine) uşak tut: “Ben senin uşağın mıyım ki ikide bir bana iş buyuruyorsun?” anlamında hafif yollu azarlama sözü ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler'in Açıklaması |
![]() |
![]() |
#4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler'in Açıklaması<< B >> Baba adam : Yaşlı, hoşgörülü, yardımsever adam ![]() Babaları tutmak (üstünde olmak): Sinir ve öfkeden bağırıp çağırmak, çok öfkelenmek ![]() Babamın adı Hıdır, elimden gelen budur : “Yeteneğim, gücüm ancak bu kadarını yapmama elveriyor ![]() ![]() Babasının hayrına : “Hiçbir çıkar elde etmeden, sadece İyilik olsun diye” anlamında ![]() Bacak kadar: Ufak tefek; kısa boylu (kimse) (Karş ![]() ![]() Badire(yi) atlatmak : Tehlikeli durumu geçiştirmek ![]() Bağ bozmak : Mevsim sonunda bağdaki üzümleri toplamak ![]() Bağdaş kurmak: Sol ayağını sağ bacağın, sağ ayağını da sol bacağın altına alıp oturmak ![]() Bağlandığı yerde otlamak : Yerinde saymak, hiçbir ilerleme göstermemek ![]() Bağrına basmak (birini): Sevgi gösterip onu koruyuculuğuna almak ![]() Bağrı yanık : Çok dertli, acılı (kimse) ![]() Bahar başına vurmak (birinin) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Bahis açmak (bir şeyden, kimseden) : Onun hakkında konuşmaya başlamak, ondan söz etmek ![]() Bahse girmek (biriyle): Onunla herrjangi bir konuda kendi görüşünün doğru olduğuna ilişkin iddiaya girmek ![]() Bahse tutuşmak (biriyle): Karşılıklı bahse girmek; iddialaşmak ![]() Bahtı açık: İşleri yolunda giden; talihi açık, şansı açık, kısmeti açık ![]() Bahtı bağlı olmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Bahtı kara : Talihi kötü olan ![]() Bahtına küsmek : İşlerin ters gitmesi yüzünden karamsar olmak; şansına küsmek, talihine küsmek ![]() Bakış açısı: Bir olayı, durumu belirli bir açıdan, yönden inceleme; görüş açısı ![]() Bakkal çakkal: Bakkal, kasap, manav gibi esnaf için küçümseme yollu kullanılır ![]() Bakkal defteri: Düzensiz, karalanmış, yıpranrmş defter ![]() Baklayı ağzından çıkarmak: Gizli tuttuğu şeyleri açıklamak, söyleyemediği şeyleri sabrı tükenince söylemek ![]() Baldın çıplak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Bal gibi: Pekâlâ, adamakıllı, çok iyi, gereği gibi ![]() Balık eti, balık etinde : Şişman değil, ama dolgunca ![]() ![]() ![]() Balık istifi: Çok sıkışık , üst üste, kalabalık olarak ![]() Balık kavağa (kurbağa ağaca) çıkınca : “Olmayacak şeyler olursa” anlamında kullanılır ![]() Balon uçurmak : Asılsızca haber yaymak ![]() Batta olmak (birine): Birisinden ısrarla, bıkkınlık verdirecek ölçüde bir şeyler istemek; ona asılmak ![]() Baltayı taşa vurmak : Farkında olmadan karşısındakini rahatsız edecek, kızdıracak söz söylemek ![]() ![]() ![]() Bam teline basmak (dokunmak) (birinin) : Bir kimseyi duyarlı olduğu bir konuda kızdıracak söz söylemek, davranışta bulunmak ![]() Bana (sana, ona) göre hava hoş : “Öyle ya da böyle olması benim (senin, onun) için fark etmez ![]() ![]() Bana mısın dememek : Zorlu bir işe, etkene vb’ye dayanmak, bunlardan hiç etkilenmemek ![]() Bardağı taşıran son damla : Sonunda insanın sabrını tüketen, olumsuz tepki yaçatan söz, davranış vb ![]() Bardaktan boşanırcasına : (Yağmur için) Çok miktarda, şiddetli ![]() Barut fıçısı gibi: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Barut kokusu gelmek (burnuna) : Savaş ya da tehlikeli bir şey otaca-ğını sezmek ![]() Basamak yapmak (bir şeyi, birini) : Bir kimseden ya da durumdan, daha yüksek bir yere gelebilmek için yararlanmak ![]() Basıp geçmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Basıp gitmek : Bir yerden çabucak ayrılmak, uzaklaşmak ![]() Basireti bağlanmak : Olabilecekleri sezdiği halde uygun biçimde dav-ranamamak ![]() Baskına uğramak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Baskın çıkmak (birinden, bir şeyden): Ondan üstün olmak, onu geride bırakmak ![]() Baskın yapmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bastığı yerde ot bitmemek: Gittiği yere uğursuzluk götürmek; çok şanssız olmak ![]() Bastığı yeri bilmemek: Sevinç, heyecan, vb ![]() ![]() Baston yutmuş gibi (yürümek): Sallanmadan, dimdik (yürümek) ![]() Başa baş : Eşit, denk, aynt ![]() Başa çıkarmak (bir işi) (birini) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Başa çıkmak (biriyle); Ona gücünü kanıtlamak, istediğini yaptırabilmek ![]() ![]() ![]() Başa geçmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Başa (bir şey) gelmek : Kötü bir durumla karşılaşmak ![]() Başa güreşmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Baş ağrıtmak : Çok konuşarak dinleyenlere bıkkınlık vermek ![]() Baş alamamak : bk Başını alamamak Baş aşağı: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Baş aşağı gelmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Baş aşağı gitmek: Durumu gittikçe kötüleşmek, sürekli kötüye gitmek ![]() Baş baş : Küçük çocukların “Allaha ısmarladık” anlamında ellerini başlarına götürmelerini sağlamak için söylenen söz ![]() Baş başa : Birlikte, beraberce; kafa kafaya ![]() Baş başa vermek : Görüş alışverişinde bulunmak amacıyla bir araya gelmek, bir iş için güçlerini birleştirmek; kafa kafaya vermek ![]() Baş belası: Sürekli rahatsız eden ve bir türlü kurtulunamayan (kimse, ![]() ![]() ![]() Baş döndürücü : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Baş edememek (bir şeyle, biriyle) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Baş eğmek (birine) : Güçlü, sözü geçer bir kimsenin buyruğuna uymayı kabul etmek ![]() ![]() ![]() Baş etmek (bir şeyle) (bir kimseyle) : Onu yenmeye gücü yetmek, o konuda başarı kazanmak ![]() Baş göstermek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Baş göz etmek (birini) : Onu evlendimek, evermek ![]() Baş göz olmak : Evlenmek, evlendirilmek ![]() Başı ağrımak : Bir işi, kararı vb ![]() ![]() Başı altından çıkmak (birinin) : Kötü bir durum onun tasarım ve girişimiyle meydana gelmek; kafasının atfından çıkmak ![]() Başı belada olmak : Büyük bir felaketle, sıkıntılı bir durumla karşı karşıya olmak ![]() Başı belaya girmek : Üzücü, tehlikeli bir durumla karşılaşmak ![]() ![]() Başı boş kalmak : Denetim altında bulunmamak, karışanı görüşeni olmamak ![]() Başı (baş) çekmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Başı dara düşmek (başı daralmak) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Başı darda (kalmak, olmak) : Sıkıntı içinde (olmak) ![]() Başı derde girmek (düşmek) : Üzücü, sıkıntı verici bir durumla karşılaşmak ![]() Başı dik (dimdik, alnı açık) ; Onurlu; onurlu biçimde ![]() Başı dertte (olmak) : Sıkıntılı, tehlikeli bir durum içinde (olmak) ![]() Başı dinç (olmak): Herhangi bir kaygısı/sorunu olmayan (olmamak), huzur içinde yaşayan (yaşamak) ![]() Başı dönmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() görülen bir şey karşısında şaşırıp kalmak ![]() ![]() mevki nedeniyle şımarıkça davranışlarda bulunmak ![]() Başı dumanlı: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Başı eğik (olmak, kalmak): Söz söyleyemez, direnemez, mahcup durumda (olmak); kafası eğik ![]() Başı göğe ermek (değmek) : Beklenmedik bir anda büyük bir mutluluğa kavuşmak; bundan ötürü çok böbürlenmek ![]() ![]() Başı hoş olmamak (bîr şeyle), (biriyle) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Başı için (birinin) : Değer verilen kişinin hayatı sözkonusu edilerek kullanılan ant ya da yalvarma sözü ![]() Başı kabak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Başı kalabalık olmak: Yanında iş, konuşma vb ![]() ![]() Başı kazan gibi olmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Başımla beraber : Memnuniyetle, seve seve, hiç rahatsız olmaksızın ![]() Başına bela etmek (birini, bir şeyi) : Onu kendisine sıkıntı verecek bir durumu getirmek; o şeyin kendisini tedirgin edecek duruma gelmesine neden olmak ![]() Başına bela kesilmek : Bir kimse ya da şey, sıkıntı verecek, dert olacak duruma gelmek ![]() Başına bela olmak : Bir şey ya da kimse sıkıntı verir duruma gelmek ![]() Başına bela sarmak : Birisine bir şeyi musallat etmek, o şeyin onu rahatsız etmesine yol açmak ![]() Başına belayı satın almak : Rahatsız edici, üzücü olduğu sonradan anlaşılan bir işe kendi isteğiyle girişmiş olmak ![]() Başına bir şey (bela, bokluk, hal, İş, kaza vb) gelmek : Kötü bir duruma düşmek, istenmeyen bir durumla karşılaşmak ![]() Başına bitmek (birinin) : İstemediği halde yanına gelip bir türlü ordan ayrılmamak, ısrarlı isteklerde bulunmak ![]() Başına buyruk : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Başına çalmak (bir şeyi) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Başına çıkarmak (birinin) : Onu çok şımartmak; tepesine çıkarmak ![]() Başına çıkmak: Birinin hoşgörüsünü, yakınlığını fırsat bilip şımarıkça davranmak; tepesine çıkmak ![]() Başına çorap örmek : Birini kötü duruma düşürmek için gizli plan hazırlamak; çorap örmek ![]() Başına dikilmek : Başucunda durmak, rahatsız etmek; tepesine dikilmek ![]() Başına iş açmak : Zor, zorunlu bir işe kendi İsteğiyle girişmek ![]() söyleyerek onu incitmek; kafasına kakmak ![]() onun görevi olmak ![]() Başına vur, ağzından lokmasını al: Uysal, boyun eğen (kimse) ![]() ![]() ![]() Başından aşağı kaynar sular dökülmek : bk ![]() ![]() Başından atmak (defetmek) (birini) (bir şeyi) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Başından büyük işlere girişmek (kalkışmak) : Bilgi, beceri ve yetkisini aşan işleri yapmak istemek, bunlara yeltenmek ![]() Başından geçmek: Söz konusu olayı (olayları) yaşamış olmak; söz konusu durumla daha önce karşılaşmış olmak ![]() Başından (aşağı) kaynar su (sular) dökülmek : Üzücü, utandırıcı bir olay, durum karşısında büyük bir sıkıntı duymak; vücudunu sıcak bir ter basmak; kafasından kaynar su dökülmek ![]() Başından savmak (bir şeyi, bir kimseyi) : Onu herhangi bir bahane ile uzaklaştırmak ![]() Başında olmak (bir durum birinin) : Aynı sıkıntılı durumu yaşamakta olmak ![]() Başında paralansın (parçalansın) : Yapılan bir iyilik çok söylendiğinde ya da pek bir işe yaramadığında, o iyiliğin artık istenmediğini belirten iîenç sözü; kafasında paralansın ![]() Başını ağrıtmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Başını (baş) alamamak (bir şeyden): O şeyden kendisini bir türlü kurtaramam ak ![]() Başını alıp gitmek (kaçmak, savuşmak): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Başını (başında) beklemek: Bir kimseyi, şeyi korumak, gözetlemek Başını belaya (derde) sokmak (salmak) : Hiç gereği yokken bir kimseyi sorumlu kılan, başını ağrıtan bir duruma itmek ![]() ![]() Başını boş bırakmak: Bir şeyi ya da kimseyi kendi haline bırakmak; denetim altına tutmamak ![]() Başını dinlemek : Kalabalıktan, gürültüden uzak, sessiz sakin bir yerde dinlenmek; kafasını dinlemek ![]() Başını döndürmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Başını ezmek: Birisini bir daha kötülük yapamayacak duruma getirmek, yok etmek; kafasını ezmek ![]() Başını gözünü yarmak : Bir işi istenildiği gibi yapmamak; o işi kusurlu, eksik bir biçimde yapmak; kafasını gözünü yarmak ![]() Başını (bir şeyden) kaldırmamak (kaldıramamak) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Başını kaşımaya vakti olmamak (başını kaşıyacak durumda olmamak) : İşleri çok ve sıkışık durumda* olmak; kafasını kaşımaya vakti olmamamak ![]() Başının artından çıkmak (bir şey, birinin): Kötü bir şey birinin, kurnazca hazırladığı bir plana göre yapılmak; kafasının altından çıkmak ![]() Başının çaresine bakmak: İçinde bulunduğu güç durumdan kendi olanaklarıyla kurtuluş yolu aramak ![]() Başının derdi: (özellikle çocuklar için sitem yollu söylenir) Çok rahatsızlık veren, eziyet eden; baş belası ![]() Başının etini yemek : Birisinden ısrarla, bıkkınlık verecek ölçüde bir şeyler istemek; kafasının etini yemek ![]() Başını şişirmek : Çok konuşmak ya da gürültü vb ederek başının ağrımasına yol açmak; kafasını şişirmek ![]() Başını taşa (taştan taşa) vurmak : Bir fırsatı kaçırınca ya da başarısızlığa uğrayınca çok üzülmek, kafasının taştan taşa vurmak ![]() Başını yakmak (birinin) : Onu tehlikeli bir duruma sokmak, zarar sokmak Başını yemek (birinin): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Başın (başınız) sağ olsun: Bir yakını ölmüş kimseye söylenen teseli sözü ![]() Başı önünde: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Başı sıkışmak (sıkılmak) : Herhangi bir güçlükle karşılaşmak ![]() ![]() ![]() Başı tutmak: Gürültü, fazla konuşma, üzüntü ya da başka bir nedenle başı ağrımaya başlamak; kafası tutmak ![]() Başı yerine gelmek : Kafası dinlenmiş, yorgunluğu gitmiş olmak; kafasın yerine gelmek ![]() Başı yukarda : Onurlu, kibirli, kendini beğenmiş (kimse) ![]() ![]() Baş kaldırmak (bir şeye, birine) : Ayaklanmak, İsyan etmek, karşı gelmek ![]() Baş kıç belli değil: “Burada, bu toplulukta tam bir kargaşa, düzensizlik hâkim: Kim yönetici; kimler yönetiliyor belli değil ![]() ![]() ![]() Baş koymak (bîr şeye): Bir ülkü, amaç uğruna ölümü bile göze alıp uğraşmak ![]() Baş tacı etmek (bîrin): Ona büyük saygı göstermek, değer vermek ![]() ![]() Başta gitmek : En ileri, en üstün, durumda bulunmak ![]() Baştan aşağı (asağa) (Baştan ayağa); Başından sonuna kadar; bütünüyle; tepeden tırnağa ![]() Baştan başa : Bütünüyle, her yönüyle, iyice, ![]() ![]() ![]() Baştan çıkarmak (birini) : Onu etkileyerek kötü yola sürüklemek, doğru yoldan saptırmak; ayartmak ![]() Baştan çıkmak: Yasadışı, ahlakdışı yollara sapmak;, kotu insan olmak ![]() Baştan savma (iş): Özen göstermeden, gelişigüzel bir biçimde yapı*** (iş) ![]() Baştan savmak: bk ![]() ![]() Belasını aramak : Kendisi için tehlikeli bir durum yaratmak ![]() ![]() ![]() Belasını bulmak : Yaptığı kötülüklerin karşılığını bulmak, cezasını çekmek ![]() Belaya çatmak : Tedirgin edici bir durumla ya da kavgacı biriyle karşılaşmak ![]() Bel bağlamak (birine, bir şeye): Ona güvenmek, inanmak ![]() Bel bel bakmak : Şaşkın şaşkın bakmak ![]() Belge almak : İki yıl aynı sınıfta üst üste kalan öğrenci, okuldan uzaklaştırılmak ![]() Beli bükülmek : Yaşlılık nedeniyle bir iş yapamaz duruma gelmek ![]() Beli gelmek : Cinsel İlişki sırasında boşalmak ![]() çaresizlik içinde kıvranmasına yol açmak ![]() Belini doğrultmak: İşlerini düzene koymak (Kars ![]() ![]() Belini kırmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Belirli belirsiz: Çok az belli olan, zorlukla seçilebilen ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bel vermek: -1 ![]() ![]() ![]() Aşağı doğru sarkmak ![]() Benden günah gitti (Benden söylemesi) : “Ben görevimi yaptım, gerekeni söyledim; bundan sonrası için sorumluluk kabul etmem ![]() ![]() Benden sonra tufan : Kendinden sonrakileri, sonra olacakları düşünmeyen kimsenin tutumunun yanlışlığını belirtmek için söylenir ![]() ![]() ![]() Bende (sende, onda) o göz var mı? : “Bunlara inanacak kadar saf mıyım? (saf mısın?) , (saf mı?) ![]() ![]() Ben derim bayram haftası, o anlar mangal tahtası: “Benim söylediklerimden bambaşka şeyler anlıyor, anlamlar çıkarıyor ![]() ![]() ![]() ![]() Benim diyen : Kendine çok güvenen (insan) ![]() Benim oğlum bina olur, döner döner yine okur: Hiçbir sonuca varmadan aynı şeyleri yineleyip duran kimse için alay yollu söylenir ![]() Benzi atmak (uçmak) : Korkudan ya da heyecandan yüzü sararmak; beti benzi atmak ![]() Benzi kül gibi olmak : Korkudan yüzünden kan çekilmek, yüzü sapsarı olmak ![]() Benzine kan gelmek : İyileşmek, canlanmak ![]() Berabere kalmak: Bir oyunda her iki tarafın da aldığı sayılar eşit olmak, yenişememek ![]() Bereket versin (bereket ki, bereket versin ki) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Besledik büyüttük danayı, (şimdi) tanımaz oldu anayı: “0 kimseyi biz yetiştirdik, bu hale getirdik, şimdi yüzümüze bile bakmıyor ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler'in Açıklaması |
![]() |
![]() |
#5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler'in AçıklamasıBeş aşağı beş yukarı: Yaklaşık olarak; üç aşağı beş yukarı ![]() Beş beter: Çok kötü ![]() Beşik kertme nişanlı (beşik kertiği) : Daha beşikte iken ailesi tarafından nişanlanmış ![]() Beşinci kol: Düşmanla iş birliği yaparak ülkeyi içten çökertmeye çalışan örgüt ![]() Beş kardeş (yemek): Tokat (yemek) ![]() Beşlik simit gibi kurulmak: Önemli bir kişiymiş gibi kasılarak oturmak ![]() Beş para etmez : “Hiçbir değeri yoktur ![]() ![]() Beş paralık etmek (birini) : Ayıplarını söyleyip onu küçük düşürmek ![]() Beş paralık olmak: Ayıpları ortaya döküldüğü için küçük düşmek ![]() Beş parasız : Yoksul, parasız ![]() Bet bet bakmak: Kötü bir şey yapacakmış gibi bakmak ![]() Beterin beteri: En kötü sanılandan daha kötü olan şey İçin söylenir ![]() Beti benzi kalmamak (atmak, uçmak, kireç kesilmek): Korku, üzüntü vb ![]() ![]() Beti bereketi olmamak (kaçmak) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Beyaz kömür: Elektrik enerjisi ![]() Beyaz oy : Kabul oyu ![]() Beyaz perde : Sinema, sinema sanatı ![]() Beyaz zehir : Eroin, uyuşturucu madde ![]() Bey devesi (danası) gibi yan gelip geviş getirmek : Hiçbir işe el sürmeden keyfince yiyip içmek, yaşamak ![]() Bey gibi yaşamak: Bolluk içinde yaşamak ![]() Beyhude yere : Boş yere, gereği yokken, boşu boşuna; yok yere ![]() Beyin göçü: Özellikle azgelişmiş bir ülkenin yetişmiş, nitelikli bilim adamlarının çalışmak üzere gelişmiş ülkelere gitmesi olgusu ![]() Beyin yıkamak : Çeşitli yöntemler uygulayarak birisini belirli bir düşünceyi benimsemeye zorlamak ![]() Beyin yormak : Bir konu üzerinde çok düşünmek; kafa yormak ![]() Beylik söz: Herkesçe kullanılan, basamakalıp söz ![]() Beyni atmak: Çok kızmak; tepesi atmak ![]() Beyni bulanmak (uyuşmak): Sersemlemek, sağlıklı düşünemez duruma gelmek ![]() Beyninden vurulmuşa dönmek : Kötü bir haber alıp, hiçbir şey düşünmeyecek duruma gelmek ![]() Beyni sulanmak : Bunamak, sağlıklı düşünebilme gücünü yitirmek ![]() Bezginlik gelmek (birine bir şeyden) : 0 şeyden yorulmak, bıkmak, usanmak ![]() Bıçak kemiğe dayanmak : Sıkıntı, 2ahmet, artık dayahılamayacak bir duruma gelmek ![]() Bıçak sırtı: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bıkkınlık gelmek (birine) : Ondan bıkmak, usanmak, bunalmak ![]() Bıkkınlık vermek (birşey birine) : Bir şeyi tekrarlaya tekrar I aya karşısındakini usandırmak ![]() Bıyığı (bıyıkları) terlemek : Bıyığı yeni çıkmaya başlamak ![]() Bıyık altında gülmek : Birinin içinde bulunduğu duruma alay ederek, belli etmeden gülmek ![]() Bıyık bırakmak : Bıyıklarını kesmeyip uzatmak ![]() Biçilmiş kaftan : Bir işe, kimseye en uygun , en elverişli olan ![]() Bildiğinden şaşmamak: Hiçbir şeyden etkilenmeyip, doğru saydığı davranışını sürdürmek ![]() ![]() ![]() Bildiğini okumak (yapmak): Başkalarının sözüne kulak asmadan istediği gibi davranmak ![]() Bile bile : Bilerek, isteyerek; kasıtlı olarak, kasten ![]() Bile bile lades : Aldandığını bildiği halele hiç itiraz etmeme, bunu kabul etmiş görünme ![]() Bileğine güvenmek : Kendi gücün, bilgisine, yeteneğine güvenmek, Bileğinin hakkıyla : Kendi çalışması ve gücüyle ![]() Bilincine varmak (bir şeyin) : O şeyi iyice anlamak, kavramak; gerçekliğini görmek ![]() Bilir bilmez: Yarım yamalak bilerek; eksik bilgi ile ![]() Bilmezlikten (bitmemezlikten) gelmek: Bilmiyor görünmek ![]() Bilmiyorsun (bilmediğin) bu boku, git mektebinde oku : “Mademki bu şeyi bilmiyorsun, niçin uğraşıp duruyorsun? Bari öğren, sonra gel, uğraş ![]() ![]() Binde bir: Çok seyrek olarak; nadiren ![]() Bin dereden su getirmek : Birini kandırmak için bir yığın gerekçe ileri sürmek, aldatıcı sözler söylemek; kırk dereden su getirmek ![]() Bindiği dalı kesmek: Yarar sağladığı bir şeyi ortadan kaldırmak, kendisi için zararlı duruma getirmek ![]() Bini aşmak : Çok fazla olmak ![]() Bini bir paraya : Pekçok, bol ![]() Binin yarısı beş yüz (o da bizde yok) : “Tasalanmana gerek yok ![]() ![]() Bin kat: Başka şeyle karşılaştırılamayacak ölçüde çok ![]() Bin pişman olmak: Yaptığı şeyden çok pişman olmak ![]() Bin tarakta bezi olmak : Çok şeyle uğraşmak ![]() Bin yaşa : Çok yaşa anlamında ![]() Bir abam var atarım nerede olsa yatarım : “Yalnız yaşayan bir kimseyim, basit bir yaşama tarzım vardır, her yerde kalabilirim ![]() ![]() Bir ağızdan : Hep birlikte, beraberce ![]() Bir âlem : Kendine özgü şaşırtıcı nitelikleri olan ![]() Bir allahın kulu : Herhangi bir kimse ![]() Bir an : Çok kısa bir süre ![]() Bir an önce (evvel) : Olabildiğince çabuk ![]() Bir anlamda : Anlamlarından birine göre ![]() Bir anlık: Pek kısa bir süre içinde olan ![]() Bir ara (aralık) : -1 ![]() ![]() ![]() Bir araba laf: Bir yığın gereksiz, yersiz söz ![]() Bir araya gelmek : Toplanmak; buluşmak ![]() Bir araya getirmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Bir arpa boyu yol gitmek : Önemsiz denecek kadar az ilerleme sağlamak ![]() Bir aşağı bir yukarı (dolaşmak, yürümek) : Amaçsızca, bir yerde oradan oraya (dolaşmak, yürümek vb ![]() Bir atımlık (atım) borutu olmak (kalmak) : Bir konuda yapabileceği pekaz şey kalmak; gücü, olanakları tükenmeye başlamak ![]() Bir ayağı çukurda (olmak) : Çok yaşlanmış (olmak); ölüme epeyce yakın (olmak) ![]() Bir bakıma : Değişik bir görüşe göre, başka bir yönden bakılırsa ![]() Bir baltaya sap olmak : Belirli bir iş tutmak, bir meslek sahibi olmak ![]() Bir bardak suda fırtına koparmak : Önemsiz denecek kadar küçük bir sorunu büyütüp, kavga konusu yapmak ![]() Bir başına : Yalnız olarak, yanında hiç kimse bulunmadan ![]() Bir baştan (uçtan) bir başa (uca) : Bir yerin bir sınırından öbür sınırına kadar ![]() Bir ben bilirim, bir de Allah : “Çektiğim sıkıntı ve üzüntüleri ben ve Tanrı’dan başka kimse bilmez ![]() ![]() Bir bildiği olmak : Kendine göre bir düşüncesi olmak ![]() Bir bir: Teker teker, ayrı ayrı ![]() Birbirine düşmek : Aralarında anlaşmazlık çıkmak ![]() Birbirine girmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Birbirinin gözünü oymak : Aralarındaki geçimsizlik nedeniyle kavga etmek ![]() Birbirini yemek : Sürekli kavga etmek, anlaşmazlık içinde olmak ![]() Bir bu eksikti: “Dertler, sorunlar yetmiyormuş gibi şimdi bir de bu çıktı ![]() ![]() Bir çırpıda : Çabucak, çok kolay biçimde ![]() Bir çift söz : Birkaç söz ![]() Bir çuval inciri berbat (murdar) etmek : Yolunda giden bir işi, yanlış bir hareketle ya da sözle bozmak ![]() Bir daha:-1 ![]() ![]() ![]() ![]() Bir dediği bir dediğini tutmamak : Söyledikleri birbirine uymamak, tutarsız konuşmak ![]() Bir dediğini (söylediğini) iki etmemek (ikiletmemek): Onun her istediğini yerine getirmek ![]() Bir dediği iki olmamak (edilmemek): Her isteği yerine getirilmek Bir defa (kere) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir dereceye kadar: Makul bir ölçüye kadrar, belli bir noktaya kadar; nispeten ![]() Bir deri bir kemik (kalmak) : Vücutça çok zayıf (düşmek), zayıflamış (olmak) ![]() Bir dirhem bal için bir keçiboynuzu çiğnemek : Faydası az zahmeti çok bir işle uğraşmak ![]() Bir dizi: Birçok, bir yığın ![]() Bir dokun bin ah işit (dinle) (kase-i fağfurdan ): “İnsanların dertlerini biraz deşmeye gör; hemen her türlü şikâyetlerini dile getirirler ![]() ![]() Bir don bir gömlek (kalmak, bırakmak) : Yarı çıplak, yoksul bir durumda (kalmak, bırakmak) ![]() Bir dostluk kaldı: Satıcıların malları azaldığı zaman kullandıkları özendirme sözü ![]() Bir düziye : Sürekli olarak, aralıksız; bidüziye, biteviye ![]() Bire bir (gelmek): (İlaç için) Kesin ve etkili (olmak) ![]() Bir elin beş parmağı gibi: Birbirinden hiç ayrılmayan; aralarında herhangi bir ayırım gözetilmeyen (kimseler) ![]() Bir eli yağda bir eli balda (olmak) : Zenginlik, bolluk içinde (olmak) ![]() Bire (beş, on, yüz…) vermek : (Buğday, arpa, nohut, fasulye gibi ürünler için) Toprak atılan tohumun belli bir katı kadar ürün vermek ![]() Bir günden bir güne : Hiçbir zaman ![]() Bir güzel: Çok iyi, iyice, güzel bir biçimde ![]() Bir hal olmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir hayli: Oldukça çok, epeyce ![]() Bir hiç uğruna : Amaçsızca, boşu boşuna ![]() Bir hoş : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Bir İçim su : Çok güzel (kadın, kız) ![]() Bir iğne bir iplik kalmak : Bir üzüntü, hastalık vb ![]() ![]() Bir iki demeden (derken) : Karşısındakine vakit bırakmadan, hiçbir şekilde duraksamadan ![]() Bir kalemde : Toptan, bir işlemde ![]() Bir kapıya çıkmak : Hepsi aynı sonuca varmak, aynı anlama gelmek; aynı kapıya çıkmak ![]() Bir kaşık suda boğmak (birini) : Bir kimseye çok kızmak; kin duymak ![]() Bir kenara bırakmak (bir şeyi): Orta Önem vermemek, onu dikkate almamak ![]() Bir kenara çekilmek : İlgisini kesmek; sorumluluk almamak ![]() Bir kere : Aslında, gerçekte ![]() Bir kıyamettir gitmek (kopmak): Çok fazla gürültü, patırtı, telaş olmak ![]() Bir kol çengi: Espirili söz ve davranışlarıyla çevresine neşe saçan kimseler için söylenir ![]() Bir kofluğa iki karpuz sığdırmak : Aynı zaman içinde iki işi birden yapar durumda olmak ![]() Bir köroğlu bir ayvaz: Kan kocanın çocuklarının olmadığını, yalnız yaşadıklarını belirtmek için söylenir ![]() Bir köşeye ayırmak (atmak, koymak) (bir şeyi): Bir şeyi gerektiğinde kullanmak üzere bîr yere koymak, biriktirmek, saklamak ![]() Bir köşeye çekilmek: Etkin görevi bırakmak ![]() ![]() ![]() Bir kulağından girip öteki (öbür) (bir) kulağından çıkmak : Söylenilenlere önöm vermemek, hiç uymamak, onları dikkate almamak ![]() ![]() ![]() Bir lokma bir hırka : Azla yetinmeyi, dervişçe yaşamayı anlatan haya) görüşü ![]() Bir nalına bir mıhına : bk ![]() ![]() Bir paralık etmek (birini): Onu utanılacak bir duruma düşürmek, rezil etmek; beş (on) paralık etmek ![]() Bir paralık olmak : Değersiz, onursuz, kötü duruma gelmek; beş (on) paralık olmak ![]() Bir pire için yorgan yakmak: Küçük bir zarardan kurtulmak için çok büyük bir zararı göze almak ![]() Bir punduna getirmek : Bir iş için en uygun durum ve zamanı yoklamak; punduna getirmek ![]() Bir saati bir saatine uymamak: Tutum ve davranışları sürekli değişmek, tutarsız olmak; saati saatine uymamak ![]() Bir sıkımlık canı olmak : Kısa boylu, cılız ve güçsüz olmak ![]() Bir sürü : Çok sayıda, pekçok, birçok ![]() Bir şeyciği kalmamak: İyileşmek, iyi olmak ![]() Bir şeye benzememek : İşe yarar, beğenilir ve istenir durumda olmamak ![]() Bir şeyler (şey) olmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir tahtası eksik : Pek akıllı olmayan, delice İşler yapan (kimse); tahtası eksik ![]() Bir taşla iki kuş vurmak : Bir davranışla, yararlı iki sonuç elde etmek ![]() Bîr tek atmak : Bir kadeh içki içmek ![]() Bir temiz : Adamakıllı, iyice, güzelce ![]() Bir toh : Çok, çok miktarda ![]() Bir tuhaf,: Garip, alışılmadık, yadırgatıcı (biçimde) ![]() Bir tuhaf olmak : Üzülmek, yadırgamak, ne yapacağını bilememek ![]() Bir tuhaflığı olmak: Kendini iyi hissetmemek, rahatsızlığı olduğunu anlamak ![]() Bir tutmak (görmek) : Aynı derecede görmek, farksız olduğunu kabul etmek, eşit saymak ![]() Bir türlü : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir vakitler (bir vakit) : Vaktiyle, eskiden, geçmiş zamanda; bir zamanlar ![]() (Biri, bir şey) bir yana, dünya bir yana : Bir kimseye ya da şeye aşırı ölçüde değer verildiği zaman kullanılır ![]() Bir yastığa baş koymak : (Bir erkek bir kadın) Evlj olmak, hayatını evli olarak sürdürmek ![]() Bir yaşına daha girmek : Şaşılacak yepyeni bir durumla karşılaşmak ![]() Bir yerde : Belli bir aşamada, belli bir noktada, bir bakıma ![]() Bir yığın : Birçok, pekçok, çok miktarda ![]() Bir yolunu bulmak : Amaca ulaştıracak çareyi, fırsatı, İmkânı bulmak ![]() Bir zamanlar (zaman) : Vaktiyle, eskiden, geçmiş zamanda ![]() Bitkin düşmek : Çok yorulmak ; halsiz düşmek ![]() Boca etmek (bir şeyi) : Onu birdenbire ters çevirip içindekileri boşaltmak ![]() Boğaz boğaza gelmek : Kavga etmek; gırtlak gırtlağa gelmek ![]() Boğazı kurumak :Çok konuştuğu için su içmek gereksinmesini duymak; damağı kurumak ![]() Boğazına basmak : Birini bir işi yapması için zorlamak; gırtlağına basmak ![]() Boğazına dizilmek (boğazından geçmemek) : İştahsızlık vb ![]() ![]() Boğazına düğümlenmek ; Heyecan, korku, vb ![]() ![]() Boğazına düşkün : Yemeği ve içmeyi çok seven (kimse); gırtlağına düşkün ![]() Boğazına kadar borca girmek: Çok borçlanmak ; gırtlağına kadar borca girmek ![]() Boğazına sarılmak : Kavgaya girişmek, peşini bırakmamak; gırtlağına sarılmak ![]() Boğazından kesmek: Para arttırmak için yiyeceğinden kısıntı yapmak; gırtlağından kesmek ![]() Boğaz kavgası: Geçimini sağlamak için uğraşma ![]() Boğaz tokluğuna (çalışmak) : Sadece karnını doyurma karşılığında (çalışmak) ![]() Boğuntuya gelmek : Aldatılmak, kandırılmak Boğuntuya getirmek : Şaşırtma yoluyla birisine yüksek fiyatla mal satmak ya da düşünmesine fırsat vermeden bir şeyi kabul ettirmek ![]() Bohçasını koltuğuna vermek : Kovmak, defetmek, işine son vermek ![]() Bol keseden atmak : Yerine getirilmesi güç vaatler bulunmak ![]() Bombardıman etmek (birini) : Bir kimseye ağır sözler söylemek ![]() ![]() ![]() Borç bilmek (bir şeyi): Bir şeyi yapmayı, kendisi için zorunlu bir görev olarak kabul etmek ![]() Borç bini aşmak (borç gırtlağa çıkmak): Borç, ödemesi güç bir duruma gelmek ![]() Borç harç : Borçlanarak, borca girerek ![]() Borçsuz harçsız : Hiç borca girmeden ![]() Boru mu (bu)? (boru değil) : “Küçümsenecek, önem verilmeyecek şey değil ![]() ![]() Borusunu çalmak (birinin): Çıkar sağlanan kimsenin hoşuna gidecek, düşüncelerine uygun düşecek davranışlarda bulunmak ![]() Borusu ötmek: Nüfuzu olmak, sözü dinlenmek, sözü geçmek ![]() Bostan korkuluğu : Görevini yapmayan, etrafına sözünü geçiremeyen kimse ![]() Boşa çıkmak : Gerçekleşememek, sonuç vermemek; boş çıkmak ![]() Boşa gitmek: Hiçbir işe yaramadan yok olmak; havaya gitmek ![]() Boşa koysam dolmaz, doluya koysam almaz: ‘Hiç bir çözüm yolu bulamıyorum ![]() ![]() Boş atıp dolu tutmak (vurmak): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Boş bulunmak : Dikkatsiz ve dalgın bir durumda bulunmak ![]() Boş çıkmak : (Umut edilen şey) Gerçekleşememek; boşa çıkmak ![]() Boş gezenin boş kalfası: İşsiz güçsüz dolaşan kimse için kullanılır ![]() Boşta kalmak (boşta gezmek); İşsiz güçsüz kalmak ![]() Boşu boşuna : Hiç gereği yokken, hiçbir kazanç sağlamadan; boş yere ![]() Boş vermek (bir şeye, birine) : Ona önem vermemek, aldırmamak ![]() Boş yere : Boşuna, gereksiz yere; boşu boşuna ![]() Boyacı küpü değil ki (hemen daldırıp çıkarasın) : “Bu iş o kadar ko-x lay ve çabuk yapılamaz, belli bir emek ve zamana ihtiyaa vardır ![]() ![]() Boy atmak (boya çekmek): (Çocuk, için) Boyu uzamak, boylanmak ![]() Boy göstermek : Gösteriş olsun diye ortalıkta görünmek ![]() Boy bos (pos) : İnsanın boy açısından görünümü ![]() Boylu boslu (poslu): Boyu uzun, gösterişti; yakışıklı (kimse) ![]() Boylu boyunca : Bütün boyu ile, boyu uzunluğunca ![]() Boynu bükük : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Boynu eğri: Bir kimsenin İstediğini yerine getirmek durumunda olan, bu isteği borç bilen ![]() Boynu kopsun (boynu altında kalsın) : “Ölsün, gebersin” anlamında beddua ![]() Boynum kıldan ince : “Haksız olduğum anlaşılırsa, verilecek her cezaya boyun eğeceğim ![]() ![]() Boynunu bükmek : Kendisine aandirıa davranışta bulunmak ![]() Boynunun borcu : Bir kişinin yapmak zorunda olduğu iş ![]() Boynuz isterken kulaktan olmak : Daha iyi bir şey elde etmek isterken elindekini de yitirmek ![]() Boynuz takmak (dikmek) (birine) : Kadın başka bir erkekle ilişki kurarak kocasını aldatmak ![]() Boy Ölçüşmek (biriyle) (bir şeyle) : Yeterliğini,, üstünlüğünü göstermek için onunla yarışmak ![]() Boy pos : bk ![]() ![]() Boyu boyuna, huyu huyuna uymak : Birbiriyle denk, uyumlu olmak ![]() Boyu (boyu boşu) devrilsin : “ölsün ![]() ![]() Boyundan büyük işlere karışmak: Başaramayacağı işlere kalkışmak ![]() Boyunduruk aftına girmek: Başkasının (başka bir devletin) baskı ve buyruğu altında yaşamak ![]() Boyun eğmek: Güçlü birinin isteğini zorla ya da istemeyerek kabul etmek ![]() Boyunun ölçüsünü olmak : Giriştiği bir işte başarısızlığa uğrayıp beceriksizliğini ya da yetersizliğini anlamak ![]() Boy vermek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Bozguna uğramak (bozgun vermek, bozgun yemek) : Bir karşılaşmada, savaşta yenilip perişan bir duruma düşmek ![]() Bozuk çalmak: Sinirli, canı sıkkın olduğunu davranışlarıyla göstermek ![]() Bozuk para gibi harcamak (birini): Bir kimsenin değerini sıfıra indirmek, onu başkalarının yanında küçük düşürmek ![]() Bozum olmak : Utanacak duruma düşmek (Kars ![]() ![]() Bozuntuya vermemek : Olup bitenleri anlamamış, görmemiş, söylenenleri duymamış gibi davranmak, durumu İdare etmek ![]() Böylesine can kurban : “Benzerlerine oranla daha iyi, daha güzel olanlar için her türlü fedakârlığa katlanır ![]() ![]() Bu aptestle çok namaz kılınır: “Küçümsenen bu tutumla, inanışla ya da araçla işler daha çok yürütülür ![]() ![]() Bucak bucak aramak (birini) : Onu her yerde aramak ![]() Bucak bucak kaçmak (saklanmak) (birinden, bir şeyden): Onunla karşılaşmaktan sakınmak ![]() Bu gidişle : Bu biçimle, bu tempoyla ![]() Bu gözle : Bu anlayışla ![]() Bugünden tezi yok : Hemen şimdi, ilk fırsatta ![]() Bugüne bugün : Bugünkü ölçülere, değerlendirmelere göre ![]() Bugünlük yarınlık : Pek yakında olması beklenen şeyler için kullanılır ![]() Bugün yarın : Bir iki gün İçinde ![]() Bulanık suda balık avlamak: Karışık bir durumdan yararlanıp çıkar sağlamaya bakmak ![]() Bulantı vermek (bir şey birine) : O şey onu kusacak duruma getirmek, midesini bulandırmak ![]() Buldukça bunamak: Bulduğuna şükretmemek, daha çoğunu İstemek ![]() Buldumcuk olmak: Eline geçen bir şeyden ötürü fazlaca sevinmek ![]() Bulunmaz Hint (Bursa) kumaşı! mı? : ‘Az bulunur, çok değerli bir şey ya da kimse değil ya!” anlamında alay yollu söylenir ![]() Bulup buluşturmak: Ne yapıp yapıp bulmak, büyük bir çaba sonucu sağlamak ![]() Bulut gibi: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Buluttan nem kapmak : En küçük bir, şeyden bile alınmak, çok alıngan olmak ![]() Bundan böyle : Bundan sonra ![]() Bundan iyisi can sağlığı: “Bundan daha iyisi olamaz ![]() ![]() Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu : “Sözleri ve davranışları birbirini tutmuyor ![]() ![]() Bununla birlikte (beraber): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Burnu bile kanamamak : Büyük bir kazayı herhangi bir yara bere almadan atlatmak ![]() Burnu büyümek : Kendini büyük biri olarak görmeye başlamak; başkalarını beğenmemek ![]() Burnu havada (burnu büyük, burnu Kaf dağında): Kibirli, herkese yukarıdan bakan kimse için söylenir ![]() Burnuna barut kokusu gelmek : bk ![]() ![]() Burnundan (fitil fitil) gelmek : Elde ettiği güzel bir şey, sonradan olan tatsızlıklar nedeniyle kendisine zehir olmak; ağzından burnundan gelmek ![]() Burnundan getirmek: Birini bir şeyi yaptığına yapacağına pişman etmek; ağzından burnundan getirmek ![]() Burnundan kıl aldırmamak: Kendisine hiçbir söz söyletmemek, huysuz ve gururlu olmak, eleştiriye tahammülü olmamak ![]() Burnundan solumak : Çok öfkelenmek, sinirlenmek ![]() Burnunda tütmek (bir şey, yer, kimse) : Onu çok özlemek, istemek, aramak; gözünde tütmek ![]() Burnunu kırmak : Kİrbirii bir kimseyi güç duruma sokup, artık büyükle-nemez duruma getirmek ![]() Burnunun dikine (doğrusuna) gitmek : Başkalarının öğütlerine kulak asmayıp kendi bildiği gibi davranmak ![]() Burnunun direği kırılmak : Pis koku yüzünden rahatsız olmak Burnunun direği sızlamak: Çok üzülmek ![]() Burnunun ucunu görmemek : Sarhoşluk, dalgınlık nedeniyle basacağı yeri görememek ![]() Burnunu sokmak (bir şeye) : Kendisini ilgilendirmeyen işe karışmak ![]() Burnu sürtülmek : Zorunlu, yorucu olaylar yaşamak, zorunluklan öğrenmek bunlardan ders almak ![]() Burnu yere düşse almaz: Kendini beğenmiş, kibirli kimse için söylenir ![]() Burun buruna gelmek (biriyle, bir şeyle) : Onunla beklenmedik bir anda karşılaşmak (Kars ![]() ![]() Burun kıvırmak (bir şeye): Onu beğenmemek, küçümsemek ![]() Bu yakınlarda : Oldukça yakın bir zamanda, bir yerde ![]() Buyur etmek (birini) : Konuğu “buyurun” diyerek içeri almak ya da sofraya çağırmak ![]() Buyurun cenaze namazına : “Bir terslik oldu, artık yapılacak bir şey yok ![]() ![]() Buzdolabına koymak (bir şeyi): Bir sorunun çözümünü ileri ki bir tarihe bırakmak ![]() ![]() ![]() Buz kesilmek : Üzücü bir olay karşısında donup kalmak ![]() Buz kesmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Buz üstüne yazı yazmak : Süresi ve etkisi pek az olan bir iş yapmak, sözleri etkisiz kalmak ![]() Bülbül gibi konuşmak (okumak) : Kolaylıkla konuşmak (okumak) ![]() Bülbül gibi söylemek (bir şeyi): Hiçbir şeyi saklamadan, herşeyi soy lemek ![]() Bütün bütüne : Büsbütün, tamamıyla, tamamen ![]() Büyük apdest : İnsan dışkısı, kaka ![]() Büyük aptesi gelmek : Kaka (dışkı) yapmak gereksinmesi duymak ![]() Büyük görmek (birini, kendini) : Birini ya da kendini yüceltmek, olduğundan üstün tutmak ![]() Büyük oynamak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Büyük (laf, söz) söylemek : Yapıp yapamıyacağı belli olmayan bir iş konusunda kesin konuşarak övünmek ![]() Büyümüş de küçülmüş : Konuşmaları, davranışları büyüklere benzeyen çocuk için söylenir ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler'in Açıklaması |
![]() |
![]() |
#6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler'in Açıklaması<< C >> Cadı kazanı: Alabildiğine dedikodu yapılan, fesat kurulan yer, ortam ![]() ![]() Cami yıkılmış ama mihrabı yerinde : Yaşlanmış ama eski güzelliğini pek yıtirmemiş kadın İçin söylenir ![]() Can acısı: Vücudun herhangi bir yerinde duyulan şiddetli acı, ağrı ![]() Can afacak (can alıcı) (yer, nokta) : Bir konunun ya da şeyin en önemli noktası (yeri) ![]() Can almak : Ölüme yol açmak, öldürmek ![]() Can atmak (bir şeye, bir şey yapmaya) : Onu elde etmeyi, herhangi bir duruma kavuşmayı çok istemek ![]() Cana can katmak : İnsanın dinçliğini, neşesini artırmak, yaşamayı daha çekici duruma getirmek ![]() ![]() ![]() Cana yakın : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Can benim, çıksın elin canı: “Ben sağlığıma, sahip olduğum şeylere düşkünüm, bunun için ben üzülmeyeyim de, başkalarına ne olursa olsun ![]() ![]() Can beslemek : Hiç kaygı duymadan, yalnızca yiyip içip rahatına bakmak ![]() Can borcu : İnsana yaşama olanağı veren Tanrı’ya ya da kendisini ölüm tehlikesinden kurtaran bir kimseye olan manevi borç ![]() Can borcunu ödemek : Ölmek, vefat etmek ![]() Canciğer kuzu sarması: Birbirlerinden hiç ayrılmayan, birbirini çok seven, içli dışlı, candan {iki dost) ![]() ![]() ![]() Can çekişmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Can damarı: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Can damarına basmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Candan (canından) geçmek : Bir şey uğrunda canını bile verebilecek ölçüde bir özveri içinde olmak; o şey için ölümü göze almak ![]() Can dayanmamak (bir şeye): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Can derdine düşmek: Kendi canını korumak, kurtarmak için çaba göstermek, kendini kurtarmaya bakmak ![]() Can dostu : Pek içten dost, çok sevilen dost ![]() Can düşmanı: Aşırı düşmanlık gösteren kimse, şey ![]() Can evi: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Can evinden (evine) vurmak (yıkmak) (birini) : En duyarlı yerinden saldırmak, en hayati noktasından yaralamak ![]() Can feda (kurban) : Uğrunda ölüm bile göze alınabilecek kadar güzel, iyi olan kimse, şey için söylenir ![]() Can (canı) gelmek : Güç kazanmak, canlanmak ![]() Can havli ile : Canını kurtarmaktan, ölüm korkusundan kaynaklanan güçtü tepkiyle ![]() ![]() Can havline düşmek : Canını kurtarmak kaygısı içinde olmak ![]() Canı acımak: Vücudun herhangi bir yerinde acı duymak ; canı yanmak ![]() Canı (yüreği) ağzına gelmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Canı burnuna gelmek : Bir şey yapılırken çok zorluk çekmek; bunalmak ![]() Canı burnunda : Yorgun, bezgin; olup bitenlere kazanamayacak durumda olan ![]() Canı cehenneme : Sevilmeyen bir kimse ya da şey İçin duyulan nefreti, öfkeyi ya da umursamazlığı anlatmak için söylenir ![]() Canı çekilmek : Vücudun bir organı için, gücünü canlılığını yitirmek ![]() Canı çekmek (bir şeyi) : Onu istemek, arzulamak, ona imrenmek ![]() ![]() ![]() Cam çıkmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Canı geçmek : Uyumak, dalmak ![]() Canı gelmek: bk ![]() ![]() Canı gitmek (bir şeye) : Özen gösterilen, üzerine titrenen bir şeye zarar gelecek diye çok kaygılanmak ![]() Canı gönülden (yürekten) : İçtenlikte, samimi olarak, İsteyerek ![]() Canı ile oynamak : Tehlikeli işlerle uğraşmak ![]() Canı ile uğraşmak : Eski sağlıklı durumuna kavuşmaya çalışmak, ötmemek için çaba harcamak ![]() Canı istemek (bir şeyi): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Canı isterse : Olumsuz bir yanıt karşısında, “Kabul etmezse etmesin” anlamında umursamazlık bildirir ![]() Canımın içi: Canım kadar çok sevdiğim kimse ![]() Canımı sokakta bulmadım : ‘Bu sıkıntıya katlanmaya, bu tehlikeye atılmaya hiç niyetim yok ![]() ![]() Canım yanmaz: Üzülmeye konu olan şey ile yol açtığı kötü durum arasında denklik olmadığı durumlarda kullanılan yazıklanma sözü ![]() Canına acımamak: Kendini tehlikelerden korumayı düşünmemek,, kendini yıpratmak, sağlığını düşünmemek ![]() Canına değmek : Hoşlandığı bir şey olduğu, bir şeyi yaptığı için keyiflenmek ![]() Canına değsin : “Yapılan iyilikler o ölmüş kimseye ulaşsın, onun ruhu’ şad olsun ![]() ![]() Canına düşkün : Kendine iyi bakan, her şeyine Özen gösteren, rahatına düşkün (kimse) ![]() Canına (cana) kastetmek : öldürmeye niyet etmek ![]() Canına (cana) kıymak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Canına minnet: Herhangi bir durumu, başka durumlarla karşılaştırdığında daha iyi bulan kimse için söylenir ![]() Canına okumak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Canına susamak :Belayı üzerine çekecek, kendisinin ölümüne yol açacak davranışlarda bulunmak ![]() ![]() ![]() Canına tak demek (etmek): Bir sıkıntı, olumsuzluk, artık katlanılmaz duruma gelmek ![]() ![]() Canına yandığım (yandığımın) : Öfke, hayranlık, sevgi gibi duyguları belli ezgilemelerle anlatır ![]() ![]() Canına yetmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Canından bezmek (bıkmak, usanmak) : Yaşama isteği yok olacak kadar sıkıntı içinde olmak ![]() Canından geçmek : bk ![]() ![]() Canından etmek (birini) : Onun ölümüne yol açmak, onu öldürmek ![]() Canından olmak: ölmek ![]() Canını acıtmak : Bir yerinin acımasına yol açmak ![]() Canını almak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Canını bağışlamak: Öldürmekten vazgeçmek ![]() Canını cehenneme göndermek : öldürmek ![]() Canını çıkarmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Canını dar atmak (bir yere): Tehlikeli durumdan güçlükle kurtularak bir yere sığınmak ![]() Canını dişine takmak (almak) : Bir işe her türlü tehlikeyi göze alarak, bütün gücüyle girişmek ![]() Canının derdine düşmek : Tehlikeli bir durumda kendinden başkasını düşünmemek ![]() Canını sıkmak: Neşesini kaçırmak, keyfini bozmak, üzmek ![]() Canını sokakta (pazarda) bulmamak : Bedeni olur olmaz şeylerle yıpratmamak, sağlığın değerini bilmek ![]() Canını vermek : Değerli bir şey uğruna her türlü fedakârlığı yapmak, hatta ölümü bile göze almak ![]() Canını yakmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Canı pahasına : Ölümü göze alarak, hayatını tehlikeye atarak ![]() Canı sağ olsun: Çeşitli kayıplar karşısında “Kendisi sağ ya, önemli olan bu” anlamında teselli sözü ![]() Canı sıkılmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Canı tatlı: Zorluklara katlanmayı göze almayan (kimse) ![]() Canı tez: Bir işin çabucak yapılmasını isteyen, sabırsız (kimse) ![]() ![]() ![]() Canı yanmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Canı yok mu? : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Can kalmamak : Gücü tükenmek, bitkin duruma gelmek ![]() Can kaybı: Tehlikeli bir durumda meydana gelen ölüm; ölüCan kaygısı (korkusu) : -2 ![]() ![]() ![]() ![]() Can kaygısına düşmek : Hayatını’ kurtarmaktan başka bir şey düşünmemek ![]() Can kulağı ile dinlemek (birini, bir şeyi): Anlatılanları iyice kavramaya çalışarak, dikkatlice dinlemek ![]() Can kuşu: Ruh ![]() Canla başla : Her türlü fedakârlığı göstererek, var gücüyle ![]() Canlı cenaze : Çok zayıf, çelimsiz (kimse) ![]() Can sağlığı: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Can sıkıcı: Üzüntü ve tedirginlik veren, üzücü, sıkıntılı ![]() Can sıkıntısı: Yapacak bir iş ya da oyalanacak bir şey bulamayan kimsenin duyduğu ruhsal tedirginlik, bunalım ![]() Can sıkmak: Usanç vermek, bıktırmak ![]() Can vermek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Can yakmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Can yoldaşı: Yalnızlıktan kurtulmak için birlikte yaşanılan kimse, hayvan, şey ![]() Cartayı çekmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Cart curt etmek : “Şöyle yaparım, böyle yaparım” diye yüksekten konuşmak, korkutmaya çalışmak ![]() Cart kaba kâğıt: “Senin yüksekten atmana, korkutmana hiç kimse aldırmıyor ![]() ![]() Cavlağı çekmek: Ölüp gitmek ![]() Cebi delik: Parasız, züğürt (kimse) ![]() Cebinde akrep olmak: Cimri olmak, para harcama konusunda çok isteksiz davranmak ![]() ![]() ![]() Cebinden çıkarmak (birini) : Zekâ, bilgi, beceri vb ![]() ![]() Cebine indirmek (atmak) (bir şeyi) : Hakkı olmayan bir şeyi kendine mal etmek ![]() Cebini doldurmak: Fırsatlardan yararlanıp bol para kazanmak ![]() Cebi para görmek: Artık para kazanmaya başlamak; eli para görmek ![]() Cehennem azabı: Dayanılmaz, çok büyük üzüntü, eziyet ![]() Cehenneme kadar yolu var: “Hiç buralarda görünmesin, defolup gitsin, cehenneme gitsin ![]() ![]() Cehennem gibi: Çok aşırı ölçüde sıcak ![]() Cehennemin dibi (bucağı) : Çok uzak, varılması pek güç yer ![]() Cehennemin dibine gitmek, cehennem olmak : Defolup gitmek ![]() Cemaziyelevvelîni bilmek (birinin): Onun herkesçe bilinmeyen, geçmişteki kötü bir durumunu bilmek ![]() Cephe almak (birine) : Ona karşı düşmanca tavır takınmak; bir düşünceye karşı olmak, direnmek ![]() Cepheden hücuma geçmek : Doğrudan, açıkça karşı çıkmak ![]() Cesaret almak (bulmak) : Bir kimseye, şeye güvenerek gücü artmak ![]() Cesaret etmek (bir şeye): Tehlikeli bir işe korkmadan girişmek, güç- füğü ya da tehlikeyi göze almak ![]() Cesaret gelmek : Yılgınlığı gitmek, yüreklenmek ![]() Cesaret göstermek : Yürekli davranmak ![]() Cesaretini kırmak : Cesaretini yok etmek, yürekliliğini sarsmak, umutsuzluğa düşürmek ![]() Cesaret vermek (birine) : Birinin yılgınlığını gidermek, birini yüreklendirmek; ona moral vermek ![]() Cevabı yapıştırmak (dayamak): Karşısındakine hiç de beklemediği ters ve kesin bir yanıt vermek ![]() Cevahir (cevher) yumurtlamak : Saçma sapan konuşmak ![]() Cevap vermek (bir şeye) : Bir gereksinimini karşılamak ![]() Cevher yumurtlamak : bk ![]() ![]() Ceza almak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ceza çekmek: İşlediği suçtan ötürü hapiste yatmak; cezasını çekmek ![]() Ceza kesmek (bîrine) : Bir görevli, yasadışı bir davranışı nedeniyle suçluya para cezası yazmak ![]() Cezasını çekmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cezaya çarptırmak (birini) : Onu cezalandırmak ![]() Ceza yemek : Cezalandırılmak ![]() ![]() ![]() Cıcığı çıkmak : Çok hırpalanmak ![]() Cici bici: Güzel, İyi, yeni, sevimli, renkli ve süslü eşyalar için söylenir ![]() Cicim ayı: Evliliğin ilk zamanları, balayı ![]() Ciğeri beş para etmez: Çok değersiz, aşağılık, İşe yaramaz kimse için söyfenir ![]() Ciğerini okumak : Bir kimsenin ne düşündüğünü pek iyi bilir durumda olmak ![]() Ciğeri sızlamak (parçalanmak) : Çok acı duymak, üzülmek (Kars ![]() ![]() Cim karnında bir nokta : Hiçbir şey bilmeyen, kara cahil kimse için söylenir ![]() Cin çarpmak: Boş inançlara göre cinlerin saldırısına uğrayıp hastalanmak, sakatlanmak, aklını yitirmek ![]() Cin çarpmışa dönmek : Neye uğradığını anlayamayacağı kötü bir duruma düşmek ![]() Cin fikirli: Çok akıllı, çok zeki, çok kurnaz (kimse) ![]() Cin gibi: Pek anlayışlı ve çok zeki (kimse) ![]() Cin ifrit olmak (kesilmek) : Son derece kızmak, aşırı öfkelenmek ![]() Cinler cirit (top) oynamak : Bir yerde hiç kimse bulunmamak; bir yer tenha ve ıssız olmak ![]() Cirit atmak (bir hayvan, bir kimse) : Zararlı yaratıklar yada insanlar meydanı boş bulup istediği gibi davranmak ![]() Cuk oturmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cümbür cemaat: Topluca, hep birlikte ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler'in Açıklaması |
![]() |
![]() |
#7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler'in Açıklaması<< Ç >> Çakılıp kalmak: Bulunduğu yerde uzun süre kımıldamadan kalmak, hareketsiz durmak ![]() Çalımına getirmek: Tasarlanan bir İş için uygun zamanı ya da durumu bulmak ![]() Çalımından geçilmemek : Kurumundan, büyülenmesinden yanına yaklaşılmaz olmak ![]() Çalım satmak: Yapay davranışlarla büyüklük taslamak ![]() ![]() ![]() Çalıp çırpmak : Az çok demeden, eline ne geçerse çalmak ![]() Çalmadan oynamak : Çok neşeli, keyifli bir dyrumda olmak ![]() Çam devirmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çamur atmak (sıçratmak) (birine) : Birini kötü bir işe bulaşmış gösterip lekelemeye çalışmak, İftira etmek ![]() ![]() ![]() Çamura yatmak: Borcunu ödememek, verdiği sözü yerine getirmemek ![]() Çam yarması gibi: İhyan, iri gövdeli kimse için kullanılır ![]() Çanak tutmak (açmak) (bir şeye) : Davranışlarıyla ya da sözleriyle kendisine kötü bir söz söylenmesine, kötü davranışlarda bulunulmasına yol açmak ![]() Çanak yalamak : Dalkavukluk etmek, yaltaklanmak ![]() Çanak yalayıcı: Yaltaklanan kimse, dalkavuk ![]() Çan çan etmek (Ötmek) : Durmadan yüksek sesle gevezelik etmek ![]() Çanına ot tıkamak : Birini sesini çıkaramayacak, zarar veremeyecek bîr duruma getirmek ![]() Çantada (torbada) keklik : Elde edilmiş sayılan, elde edileceğine kesin gözüyle bakılan (şey) ![]() Çapraza getirmek (birini) : Onu tuzağa düşürmek ![]() Çapraza sarmak : İçinden çıkılması güç duruma gelmek ![]() ![]() ![]() Çaptan düşmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Çarçur etmek (bir şeyi) : Elindeki parayı vb’yi gereksiz yerlere harcayıp tüketmek ![]() Çarçur olmak : Yararsız yere harcanıp ziyan olmak ![]() Çaresine bakmak : Bir işin, sorunun çözüm yolunu bulmak ![]() Çarığı ters giydirmek (birine) : bk ![]() ![]() Çarıklı erkânıharp : Okuması yazması olmadığı halde kurnaz ya da uyanık davranan kimseler için şaka yollu kullandır ![]() Çark etmek: Verdiği sözden ya da yapacağı İşten dönmek ![]() ![]() ![]() Çarpık çurpuk : Çok çarpık; eğri büğrü ![]() ![]() ![]() Çarşafa dolanmak : İçinden çıkılmaz duruma gelmek ![]() ![]() ![]() Çarşambadır çarşamba (demek): Bir konuda gereksiz yere inat (etmek) ![]() Çatal kazık : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Çatık yüz (çehre, surat) : Öfkeli yüz ![]() Çatır çatır çatlamak : Çok kıskanmak ![]() Çat kapı: Beklenmedik bir anda ![]() Çatlak ses : Uyumu bozan, istenmeyen söz ya da davranış ![]() Çatlasa da patlasa da ; “Her türlü çareye başvursa da, ne kadar karşı çıkarsa çıksın ![]() ![]() Çat pat: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Çaydan (denizden) geçip darede boğulmak : Bir işin yapılması sırasında büyük engelleri aşıp tam sonuca ulaşılacağı anda önemsiz bir-neden yüzünden başarısız olmak ![]() Çayı görmeden paçaları sıvamak : bk ![]() ![]() Çek arabanı: ‘Yıkıl, git, defol ![]() ![]() Çekeceği olmak (birinden, bir şeyden) : Karşılaşacağı kötü durumlar olmak ![]() Çekidüzen vermek (üstüne başına, bir yere) : Dağınık bir yeri, üstünü başını düzgün duruma getirmek, düzeltmek ![]() Çekip çevirmek (bir yeri) (birini) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Çekip gitmek : Uzaklaşmak, sıvışmak, kaybolmak ![]() Çekirdekten yetişme : Bir meslekte küçük yaştan itibaren görgü ve deneyimini arttırarak ustalaşan kimse için kullanılır ![]() Çek (çekiver) kuyruğunu: “Artık ondan hiçbir şey bekleme!” Çelişkiye düşmek : Sözleri ya da davranışları; sözleri ile davranışları birbirini tutmamak, birbiriyle çelişmek; tenakuza düşmek ![]() Çelme atmak (takmak) (birine) (bir işe) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Çene çalmak : Oradan buradan konuşmak, gevezelik etmek ![]() Çenen tutulsun : “Konuşamaz ot” anlamına İlenme sözü ![]() Çenesi açılmak : Durmaksızın konuşmak, gevezelik etmek ![]() Çenesi durmamak (düşmek) : Durmadan konuşmak, gevezelik etmek ![]() Çenesi düşük : Sürekti ve dayanılmayacak kadar çok konuşan, geveze kimse için söylenir ![]() Çenesi kuvvetli: Kolay ve etkili konuşan kimse için kullanılır ![]() Çenesini açtırmak: Konuşması için uygun ortam hazırlamak, fırsat vermek ![]() Çenesini (bıçak) açmamak : Herhangi bir nedenle, hiç konuşmamak ![]() Çenesini kapamak (kesmek) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Çenesini tutmak : Konuşmamak, sır saklamak; ağzını tutmak* Çene yarıştırmak : Gevezelik etmek ![]() Çeneye tutmak (birini) : Aralıksız konuşarak ve konuşturarak onu oyalamak ![]() Çene yormak : Boşuna konuşmak ![]() Çetin ceviz: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Çevir kazı yanmasın : Kırdığı potun farkına varınca sözünü çevirmeye kalkışanlara alay ya da şaka yollu söylenir ![]() Çevre yapmak : Girişkeniigiyle pekçpk dost edinmek; muhit yapmak ![]() Çıban başı: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Çığır açmak : Bir alanda eski görüş, anlayış, biçim ya da yöntem yerine yenisini getirmek, başlatmak ![]() Çığırından çıkmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Çığlık atmak (koparmak) (çığlığı basmak) : Kulakları tırmalayacak korkunç sesler çıkararak acı acı bağırmak ![]() Çığlık çığlığa : Çığılık ata ata, bağırıp çağırarak ![]() Çıkar yol: İnsanı güç durumlardan kurtaran davranış, başarıya ulaştıran seçenek, çare; çözüm yolu ![]() Çıkış yapmak: Bir tartışmada, karşıt görüşte olanları susturmak amacıyla sert davranışta bulunmak ![]() Çıkmaza girmek: Bir iş içinden çıkılamayacak bir duruma gelmek, (Kars ![]() ![]() Çıkmaz ayın son çarşambası: “Bilinmeyen ve bilinmeyecek olan bir zamanda, hiçbir zaman ![]() ![]() Çıldırmak işten (bile) değil: “Söz konusu ters, aykırı bir durum karşısında insan delirebilir ![]() ![]() Çıngar çıkarmak : Gürültü ve kavgaya yol açmak ![]() Çırasını yakmak: Olumsuz ilişkisi ya da kötü davranışı yüzünden biri’ ni büyük bir zarar uğratmak ![]() Çıt çıkarmamak: En küçük bir ses bile çıkarmamak ![]() Çıt çıkmamak : En hafif bir ses bile çıkmamak ![]() Çıtı çıkmamak : Sessiz durmak, uslu oturmak, yaramazlık etmemek ![]() Çiçeği burnunda (çiçeği burnunda, çamuru karnında) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çiçek gibi olmak: Temizlenip paklanmak, göze hoş görünen duruma gelmek ![]() Çift çubuk : Tarım yapabilmek için gerekli üretim araç ve gereçleri ![]() Çift dikiş : Aynı sınıfta iki yıl okuyan öğrenci ![]() Çifte kumrular: Birbirlerinden hiç ayrılmayan, birbirlerini çok seven kimseler ![]() ![]() ![]() Çiğ çiğ yemek(birinî): Öldürecek derecede Öfkelenmek ![]() Çiğlik etmek : Uygunsuz, yersiz davranışta bulunmak ![]() Çiğneyip geçmek : Gereken ilgi ve saygıyı göstermemek ![]() Çiğ yemedim ki karnım ağrısın : “Suç işlemedim, neden korkayım?” anlamında ![]() Çile çekmek : Sıkıntı içinde bulunmak, sıkıntı çekmek ![]() Çileden çıkarmak (birini): Birini densiz söz ve davranışlarıyla çok kızdırmak ![]() ![]() ![]() Çileden çıkmak: Sabır ve dayanma gücünü yitirip taşkınlık göstermek; kendini kaybetmek ![]() ![]() ![]() Çile doldurmak (çıkarmak): Sürekli sıkıntı ve eziyet içinde bulunmanın sona ermesini beklemek ![]() Çilingir sofrası: Hafif mezelerle donatılmış içki sofrası ![]() Çil yavrusu gibi dağılmak: Kotu bir durum karşısında, perişanca her biri bir yana dağılmak; kaçışmak ![]() Çimdik atmak (basmak) (birine): Onu çimdiMemek ![]() Çirkefe bulaşmak: Kötü sonuçlar doğurabilecek bir işe ya da şirret birine sataşmak ![]() Çirkefe taş atmak (çirkefi üzerine sıçratmak); Kötülüğü dokunabilecek birinin saldırısına yol açacak bir davranışta bulunmak, söz söylemek ![]() Çivi gibi: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Çivi kesmek : Çok üşümek ![]() Çizmeden yukarı çıkmak : Olanaklarının elvermeyeceği bir işe karışmak, aşın gitmek Çocuk işi: Kolay ya da önemsiz iş ![]() Çocuk oyuncağı :-1 ![]() ![]() ![]() ![]() Çoğu gitti azı kaldı (keli gitti, dazı kaldı): “Ele alınmış olan işin büyük bölümü, en zor, en önemli yanı tamamlandı, geriye önemsiz bir bölümü kaldı ![]() ![]() Çok bilmiş: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Çok gelmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Çok görmek (bir şeyi birine): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Çok olmak : Davranışları sınmnı aşarak dayanılmaz, çekilmez duruma gelmek, usandırmak ![]() Çoluk çocuk: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çorap örmek: bk ![]() ![]() Çorap söküğü gibi gitmek (gelmek): Bir kez başlayınca arkası çok kolay, kendiliğinden gelmek ![]() Çorbada tuzu bulunmak: Yapılan işte ya da bir hizmette küçük de olsa bir katkısı katkısı olmak, ona emeği geçmek ![]() Çöp atlamamak: Çok titiz ve dikkatli olmak, gözünden hiçbir şey kaçmamak ![]() Çöpe dönmek : Çok zayıflamak; çok güçsüz olmak ![]() Çöp gibi (çöpten çelebi}: Çok zayıf, güçsüz (kimse) ![]() Çöpsüz üzüm : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Çubuğunu tüttürmek: Sorunsuz ve sıkıntısız bir hayat sürmek ![]() Çukurunu kazmak: Birinin felaketine yol açacak girişimlerde bulunmak ![]() ![]() ![]() Çulu düzeltmek (düzmek): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Çürük tahtaya basmak: İncelemeden, önlem almadan tehlikeli bir işe girişmek; aldatılmak ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler'in Açıklaması |
![]() |
![]() |
#8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler'in Açıklaması<< D >> Dağa çıkmak : Hükümete başkaldırıp dağda, kırsal yörelerde eşkıyalık yapmak ![]() Dağa kaldırmak (birini) : İstediğini elde etmek için birini dağa kaçırmak ![]() Dağ başı: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Dağdan gelip bağdakini kovmak : Sonradan geldiği halde oraya kendinden önce gelip yerleşmiş olanların hakkını çiğnemek, onları beğenmez olmak ![]() Dağ (doğ ura doğ ura bir) fare doğurmuş (doğurdu) : “Büyük sonuç vermesi beklenen şey küçük bir verim sağladı ![]() ![]() Dağ (dağlar) gibi: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Dağlar dayanmaz : “Bu aa felaketin üzüntüsü dayanılacak gibi değil ![]() ![]() Dağ taş : Her yan, her taraf ![]() Daha iyisi can sağlığı: Elde edilen bir şeyle ya da karşılaştırılan bir durumla yetinilmesi gerektiğinde söylenir ![]() Daha (daha da) neler: -1 ![]() ![]() ![]() Dalavere çevirmek (döndürmek) : Gizli bir iş çevirmek, yasadışı yollardan iş becermek ![]() Dalavere dönmek : Gizliden gizliye bir aldatmaca hazırlanmak ![]() Dal budak salmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Daldan dala konmak (atlamak) : Sık sık iş, konu ya da düşünce değiştirmek ![]() Dalgacı Mahmut: Yapılması gereken bir işi benimsemeyen, kaytana kimse için şaka ya da alay yollu söylenir ![]() Dalga geçmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dal gibi: Çok ince, çok zayıf (kimse) ![]() Dalına basmak (birinin) : Hoşlanmadığı bir davranışta bulunup onu kızdırmak ![]() Dalına binmek (birinin) : Onu tedirgin edici, kızdırıcı davranışta bulunmak ![]() Dallanıp budaklanmak: Bir iş ya da bir sorun genişleyerek karmaşık bir durum almak, çözümü güç bir duruma gelmek ![]() Dallı budaklı: Çok ayrıntılı, karmaşık, çapraşık, anlatılması ya da çözümü güç olan ![]() Dama çıkmak : Cinsel dürtüsü azmak, bunu dışa vurmak ![]() Damağı kurumak : Çok susamak; boğazı kurumak ![]() Damak zevki: Yiyeceklerden tat alma, yemekten haz duyma ![]() Damarına basmak; Duyarlı olduğu bir konuya değinerek onu kızdırmak ![]() Damarı tutmak : Huysuzluğu üzerinde olmak, aksiliği tutmak ![]() Dama taş; gibi oynatmak (birini) : Bir kimsenin yerini keyfi olarak sık sık değiştirmek; onu bir yerden bir yere göndermek ya da atamak ![]() Damdan düşer gibi: Birdenbire ve yersiz olarak söz söylemeyi, ya da söylenen sözü anlatmak için kullanılır ![]() Damgasını taşımak (bir şey, bîr şeyin) : Bir şey söz konusu şeyin özelliğini taşımak ![]() Damgasını vurmak (birine, bir şey): O kimse için kötü bir yargıya varmak; onu kötü bir adla adlandırmak ![]() Damgasına vurmak (biri, bir şeye kendi): O şeye kendisiyle ilgisi olduğunu ya da kendi yapıtı olduğunu belli edecek nitelikler vermek ![]() Damga vurmak (birine) : Onun hakkında kötü bir yargı vermek ![]() Damga yemek ; Hakkında kötü bir yargı yerilmiş olmak ![]() Damoktesira (Demoktes’in) kılıcı (gibi): Oiumsuz durumlarda gerçekleşme olasılığı bulunduğunu hissettiren tehdit ![]() Dam üstünü saksağan, vur beline kazmaytı : Hiç ilgisi yokken ve birdenbire söylenen söz ya da söz söyleme için alay yollu kullanılır ![]() Dananın kuyruğu kopmak : Beklenen ya da korkutan durum gerçekleşmek ![]() Danışıklı dövüş : Başkalarını aldatmak ya da atlatmak amacıyla Önceden yapılmış gizli bir anlaşmaya dayanan tutum, davranış ![]() Dara düşmek : Para sıkıntısı çekmek ![]() Dara gelmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Dara getirmek (bir şeyi, birini): Onu aceleye getirmek, onun sıkışık durumundan yararlanmak ![]() Dar boğaz : Sıkıntılı, bunalımlı durum, dönem ![]() Darda kalmak : -1 ![]() ![]() ![]() Dar gelirli: Geliri, gereksinmelerini tam olarak karşılayamayan (kimse) ![]() ![]() ![]() Darısı (dostlar) başına : “İyi, mutlu bir olayın benzerlerini dostların da görmesini dilerim ![]() ![]() Dar kaçmak (bir yerden, bîr şeyden): Kendisi için tehlikeli olabilecek bir yerden, bir şeyden güçlükle kurtulmak ![]() Dar kafalı: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Davulu biz çaldık, parsayı başkası (el) topladı: “İşi biz yaptık, karşılığını başkası aldı ![]() ![]() Dayak arsızı: Dayak yemeğe alışmış (kimse, özellikle çocuk) ![]() Dayak atmak (birine): Onu dövmek; kötek atmak ![]() Dayak düşkünü (düşmanı) : Dövülmesine yol açacak hareketlerde bulunmayı alışkanlık haline getirmiş (kimse) ![]() Dayak kaçkını: Dayak hak etmiş (kimse) ![]() Dayak yemek: Dövülmek; kötek yemek ![]() Dediği dedik (çaldığı düdük): Kendi bildiğinden dönmeyen, sözünde ısrar eden (kimse) ![]() Dediğine gelmek : Birinin önceden kabul etmediği düşüncesini sonradan uygun bulmak Defibela kabilinden : (esk ![]() Defihacet etmek :fesk ![]() ![]() ![]() Defterden silmek (birini) : Onun adını anmaz olmak, onunla ilişkiyi kesmek, yakınlığa son vermek Defteri dürülmek : Öldürülmek -2 ![]() Defteri kabarmak : Borcu çoğaldıkça çoğalmak ![]() Defteri kapamak: Sözü edilen işi artık yapmaz olmak, o işten bundan böyle hiç söz etmemek ![]() Defterini dürmek (birinin) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Değer biçmek (bir şeye) : O şeyin paraca _ karşılığını saptamak, fiyatını belirlemek, kıymet biçmek ![]() Değer vermek : Özel İlgi ve saygı göstermek; k ![]() ![]() ![]() Değil mi ki: Madem, mademki ![]() Değirmenin suyu nereden geliyor? : “Söz konusu İşin yapılmasını karşılayacak para nasıl sağlanıyor?” anlamında ![]() Değiştokuş etmek : Değerce eşit olan şeyleri karşılıklı alıp vermek, takas etmek Değme keyfine : “O durumdan çok hoşnut, memnun ![]() ![]() Deli çıkmak : Aklım kaç r m ak ![]() Deli divane olmak: Bir şeye, kimseye aşırı derecede tutkun olmak; onu çıldırasıya sevmek Deli dolu : Kabına sığmayan, taşkın ruhlu (kimse) ![]() Delik deşik etmek (bir şeyi, birini*): -1 ![]() ![]() ![]() Deliksiz uyku : Hiç ara vermeden uyunulan ve uzun süren uyku ![]() (Kars ![]() ![]() Deli olmak (bîr şeye) : -1 ![]() ![]() Deli pösteki sayar gibi: Çok karışık, çok parçalı ve iç sı ki a bir işle uğraşır tarzda ![]() Deli saçması: Çok saçma ve anlamsız söz ![]() Deme gitsin (değme gitsin): “Anlatılması çok güç ![]() ![]() Demeye getirmek: Düşüncesini dolaylı yoldan söylemek; dediği gibi olmasını, yapılmasını ima etmek Demir atmak: Bir yerde uzun süre kalmak Demir gibi: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Demir leblebi: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Dem vurmak (bir şeyden) : Bir konudan söz etmek Demokles’in kılıcı (gibi): bk Damokles’in kılıcı (gibi) ![]() Deneme tahtası: Üzerinde bilgisizce tedavi, onarım gibi iş yapılan kimse ya da nesne ![]() Dengi dengine : Herkes, eşit olduğu, kendine uygun olan kimseyle ![]() Denizden geçip derede boğulmak : bk Çaydan geçip derede boğulmak ![]() Denk gelmek: -1 ![]() ![]() ![]() Derdi günü : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Derdine düşmek (bir şeyin) : -1 ![]() ![]() ![]() Derdini dökmek : Derdini, sıkıntılarını ayrıntılarıyla anlatmak ![]() Derdini Marko Paşa’ya anlat : “Derdini giderecek, seni dinleyecek kimse yok ![]() ![]() Dereden tepeden (konuşmak) : Şundan bundan, bir konudan diğerine geçerek (konuşmak) ![]() Dereyi görmeden paçaları sıvamak: Ortada hiçbir neden yokken hazırlanmaya başlamak ![]() Derinden derine : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Derin derin düşmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Derisini yüzmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Derli toplu : Düzeni seven, tertipli (kimse) ![]() ![]() ![]() Derme çatma : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ders almak (bir şeyden) : Genellikle kötü bir olaydan yararlı sonuç çıkarmak; ibret almak ![]() Ders olmak (bir şey, birine): O şey bir kimse için öğretici bir örnek oluşturmak; ibret olmak ![]() Ders (dersini) vermek (birine) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Dert ortağa: İnsanın kötü günlerinde dertlerini dinleyen, çözümlemeye Çalışan dostu, arkadaşı ![]() Dertsiz başını derde sokmak : Hiç gerekmediği halde, kendisi için tehlikeli ya da can sıkıcı olacak bir işe girişmek ![]() Dert yanmak (bir şeyden, birinden) : O şeyler, kimseyle ilgili şikâyette bulunmak ![]() Desteksiz atmak : Bir şeyden abartarak söz etmek, bir temele dayanmadan konuşmak ![]() Dev adımlarıyla ilerlemek : Kısa sürede pek büyük bir gelişme göstermek ![]() Devede kulak : Karşılaştırılan şeye göre daha önemsiz, küçük1 olan (şey) ![]() Deve gibi: Uzun boylu ve hantal (kimse) ![]() Deve kini: Unutulmayan, kolay kolay geçmeyen kin ![]() Devekuşu gibi başını kuma gömmek, (sokmak) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Deveyi havutuyla (hamutuyla) yutmak: Haksız çıkar sağlamak, hırsızlık etmek ![]() Devlet kapısı: Devlet dairesi, devlet işlerinin görüldüğü resmi daire ![]() Devlet kuşu : İyi talih ![]() Devlet sırrı (gibi): Son elerce gizli tutulan şey ![]() Devreye girmek: Çözüm getirmek amacıyla ilgilenmek, kanşmak, araya girmek ![]() Dırıltı çıkarmak : Kavga, tatsızlık çıkmasına neden olmak ![]() Dışarı uğramak: Kendini bir anda dışarı atı vermek ![]() Dışa vurmak (bir şeyi): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dışı eli yakar, içi beni: Başkalarına iyi ve elverişli görünen, asıl ilgili kişiye gerçekte kötülük getiren şey, durum ya da kimse için kullanılır ![]() Dibi kırmızı balmumuyla çağırmak (birini): Onu özel bir önem vererek çağırmak ![]() Dibine darı ekmek (bir şeyin): Ona şeyi tümüyle tüketmek, hiçbir şey bırakmamak ![]() Dibi tutmak: Kaynamakta olan bir tencerenin içindeki yemeğin dipte kalanı tencereye yapışmak ![]() Didik didik etmek (bir şeyi, yeri) : Onu, orayı en küçük ayrıntısına kadar incelemek, aramak ![]() Dik âlâsı (bir şeyin): Hoş olmayan bir durum ya da hoş karşılanmayan bir davranışın son kertesi ![]() Dik başlı (kafalı): Boyun eğmez, asi karakterli, inatçı (kimse) ![]() Dik dik bakmak (birine, yüzüne) : O kimseye sert, kızgın, öfkeli bir ifadeyle bakmak ![]() Diken üstünde gibi (olmak) : Tedirgin, rahatsız (ot m ak) ![]() Diken üstünde oturmak (durmak) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dikili ağacı olmamak : Hiç malı mülkü olmamak ![]() Dikine gitmek (birinin): O kimsenin sözünü dinlemeyip kendi bildiğini yapmak ![]() Dikiş tuturamamak : Çeşitli nedenlerle bir iş yerinde tutunamamak ![]() Dikiz etmek (birini, bir yeri, şeyi): Onu gözetlemek, ona gizlice bakmak ![]() Dik kafalı: bk ![]() ![]() Dikte etmek (bir şeyi, birine): İsteklerini ona zorla kabul ettirmek Dikkate almak (bir şeyi): Onu da gözönünde bulundurmak ![]() ![]() ![]() Dil çıkarmak (birine): Onunla alay etmek, eğlenmek ![]() Dilden dile dolaşmak: Bir haber, herkesin ağzında söylenir olmak, herkesçe konuşulmak Dil (diller) dökmek (birine): Kandırmak, inandırmak ya da yaranmak İçin onun hoşuna gidecek sözler söylemek, yalvarmak yakarmak ![]() Dile (dillere) düşmek : Yaptıkları hakkında dedikodu çıkmak; dile gelmek ![]() Dile gelmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Dile getirmek (bir şeyi, birini) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Dile kolay : “Anlatması kolay gibi görünür ama öyfe zor, öyle güç ki!” anlamında ![]() Dili açılmak (çözülmek): Herhangi bir nedenle konuşmazken konuşmaya başlamak ![]() Dili ağırlaşmak : Hastalığı yüzünden güçlükle konuşmak Dili bir karış : Büyüklerine karşı konuşurken saygısızlık eden kimse için söylenir ![]() Dili bir karış dışarı çıkmak : Çok yürümekten ya da konuşmaktan dolayı aşırı yorulmak ![]() Dili çalmak : Konuşması, söyleyişi bir başka dili andırmak ![]() Dili çözülmek : bk ![]() ![]() Dili damağı kurumak : Çok konuşmaktan, heyecandan, susuzluktan ağzı kurumak, çok susamak; boğazı, damağı kurumak ![]() Dili damağına yapışmak : Uzun süre su içmediğinden ağzı kurumak Dili dolaşmak: Korkudan, hastalıktan ya da sarhoşluktan söyleyeceği şeyi bir türlü anlatamamak Dili döndüğü kadar: Anlatım gücü elverdiği ölçüde ![]() Dili dönmemek : Anlatmak istediğini tam söyleyememek Dilimin ucunda : Bir adın, sözün, çok iyi bilindiği halde bir türlü anım-sanamaması durumunda söylenir ![]() Dilinden anlamak (birinin, bir şeyin) : -1 ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler'in Açıklaması |
![]() |
![]() |
#9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler'in AçıklamasıDilinden düşürmemek (bir şeyi, birini) : Hep aynı kişiyi ya da şeyi anlatmak, hep ondan söz etmek ![]() Dilinden kurt ula mamak : Eleştirilerinden, siteminden, iğnelemelerinden, sataşmalarından kurtulamamak ![]() Dilinde tüy bitmek: Nasihat etmekten, yol göstermekten bıkıp usanmak ![]() Diline dolamak (bir şeyi, birini) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Dilini eşek arası soksun : “Bundan böyle hoşa gitmeyecek söz söyleyemez ol (olsun)” anlamında ilenç sözü ![]() Dilinin altında bir şey olmak : Söz ve davranışlarından bir şeyler sakladığı belli olmak ![]() Dilinin ucuna gelmek (bîr şey) : O şeyi, söyleyecek durumdayken herhangi bir düşünceyle söylemekten vazgeçmek ![]() Dilinin ucunda olmak : Çok iyi bildiği bir şeyi o anda hatırlayanıamak ![]() Dilini tutmak: Sonunu düşünerek rastgele söz söylemekten sakınmak ![]() Dili tutulmak : Korku, heyecan yüzünden konuşamaz duruma gelmek ![]() Dili uzamak : Haddini bilmeden konuşmaya başlamak ![]() Dili varmamak (bir şeye, söylemeye) : Kötü bir şey söylemeye niyetlenmişken söylememek, kendini tutmak; ağzı dili varmamak ![]() Dillere destan olmak : Herkes tarafından uzun uzun kendisinden söz edilir olmak ![]() Dil uzatmak (bir şeye, birine): Saygı duyulan bir kimse ya da kutsal bir yer, şey hakkında yakışık almayacak, aşağılayıcı sözler söytemek ![]() Dil yarası: Acı sözün yarattığı gönül kırgınlığı ![]() Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak : Daha iyi şeyler elde etmeye çalışırken elindekini de yitirmek ![]() Dinden imandan çıkmak : Çok öfkelenmek ![]() Dini bütün : Dinine çok bağlı, inana sağlam olan, dindar (kimse) ![]() Dini imanı para : Paraya tapar gibi düşkün olan, paradan başka hiçbir şey düşünmeyen (kimse) ![]() Dip bucak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Dirlik düzenlik : Birlikte yaşayan, çalışan kimseler arasındaki iyi geçinme duruma ![]() Dirlik yüzü görmemek : Yaşamı boyunca huzur ve rahata kavuşmamak ![]() Dirsek çevirmek (birine) : Daha önce işbirliği yaptığı kişiye, çıkar ilişkisi son bulunca olumsuz tavır takınmak ![]() ![]() ![]() Dirsek çürütmek: Bilgisini arttırmak İçin uzun süre masa başı çalışması (öğrenim) yapmış olmak ![]() Diskur geçmek (çekmek) (birine): Onunla yaptıktan, yapması gerekenler konusunda uzun bir konuşma yapmak; nutuk çekmek ![]() Diş bilemek (birine): Kızdığı birine kötülük yapmak için fırsat kollamak ![]() Dişe dokunur : İşe yarar, belirtilmeye değer, önemli ![]() Diş geçirememek (birine): O kimseye istediğini yaptırmaya gücü yetmemek ![]() Dişinden tırnağından artırmak : Yiyeceğinden, giyeceğinden keserek para biriktirmek ![]() Dişinin kovuğuna (oyuğuna) bile gitmemek: Yediği yiyecek ya da elde ettiği, payına düşen şey kendisine pek az gelmek ![]() Dişini sıkmak : Güçlük ve sıkıntılara katlanmak, dayanmak ![]() Dişini tırnağına takmak: Çok büyük güçlüklere, sıkıntılara, katlanmak; bütün gücünü kullanmak ![]() Diyeceği olmamak: Bir itirazı, söyleyecek herhangi bir sözü bulunmamak ![]() Dize gelmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Dize getirmek (birini) : -1: Kendisine direneni alt ederek buyruğuna uyacak duruma getirmek ![]() ![]() ![]() Dizini dövmek : Çok pişman olmak ![]() Dizinin dibi: Yanı başı ![]() Dizleri kesilmek: Dizlerinde derman, güç kalmamak ![]() Dizlerinin bağı çözülmek : Korku, aşırı yorulma gibiTar nedenle ayakta duramayacak duruma gelmek ![]() Dobra dobra (söylemek, konuşmak): Hiç çekinmeden, sakınmadan, gerçeği, düşündüklerini olduğu gibi (söylemek) ![]() Doğru bulmak (bir şeyi) : Onu uygun görmek, onaylamak ![]() Doğru çıkmak : Gerçek olduğu gibi anlaşılmak ![]() Doğrudan doğruya: Hiçbir aracı kullanmadan, araya başka bir şey girmeden ![]() Doğru doğru dosdoğru : “En doğrusu şu ki ![]() ![]() Doğru durmak : Uslu ![]() ![]() Doğru dürüst: -1 ![]() ![]() ![]() Doğru oturmak : Uslu durmak ![]() Doksan kapının ipini çekmek: Her yere uğramak; kırk kapının ipini çekmek ![]() Dokuz canlı: Ölümle sonuçlanabilecek birçok tehlikeyi atlatıp sağ kalabilen (kimse ya da canlı) ![]() Dokuz doğurmak : Merakla, heyecanla, korkuyla beklemek ![]() Dokuz yorgan eskitmek (parçalamak): Çok uzun yaşamak ![]() Dolap beygiri gibi dönüp durmak : Dar bir çevrede aynı işi sürekli olarak yapıp durmak ![]() Dolap çevirmek (döndürmek) : Hile ile, yalan dolan ile iş görmek, düzen kurmak ![]() Dolu dizgin gitmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı: “Hangi yolu denedi yse m olmadı, çözüm yolu bulamadım ![]() ![]() Domuzdan (bir) kıl çekmek (koparmak): Sevilmeyen ya da eli sıkı olan birinden az da olsa bir şey elde etmek ![]() Dona, çekmek (hava): Hava sulan donduracak ölçüde soğumak ![]() Don çözülmek : Hava ısınmaya başlayarak buzlar çözülmek ![]() Don gömlek : Üzerinde sadece iç çamaşırı olmak üzere ![]() Don tutmak : Donmak, buz tutmak ![]() Dost düşman : Herkes ![]() Dosta düşmana karşı: Dosttan üzmemek, düşmanları sevindirmemek için ![]() Dostlar alışverişte görsün (diye) : “Sın” gösteriş olsun, iş görüyor densin (diye) ![]() ![]() Dostlar başından (dostlardan) ırak: “Dostlar böyle kötü durumlarla karşılaşmasınlar ![]() ![]() Doyum olmamak (bir şeye): O şeyden hiçbir şekilde bıkmamak, tadına doyulmamak ![]() Dozunu ayarlamak : Ölçülü olmak; ölçülü davranmak ![]() Dozunu kaçırmak : Aşırı gitmek, ölçüyü aşmak ![]() Dönüm noktası: Bir olayın ulaştığı yeni bir aşama ![]() Dört ayak üstüne düşmek: Ummadığı bir şeyi, fazla emek harcamadan edinivermek ![]() ![]() ![]() Dört başı mamur (bayındır): Her bakımdan istenildiği gibi olan, kusursuz, mükemmel, yetkin ![]() Dört bir tarat: Her yer, her taraf ![]() Dört dönmek : Bir iş için telaşla oraya buraya koşmak, koşuşturup durmak ![]() Dört dörtlük : Her yönüyle tam, kusursuz, mükemmel olan ![]() Dört duvar arasında (kalmak) : Evde, kapalı bir yerde (kalmak), Dört elle sarılmak (yapışmak) (bir şeye) (birine) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Dört gözle bakmak : Dikkatlice bakmak ![]() Dört gözle beklemek : Çok isteyerek, özlemle,-sabırsızlıkla beklemek ![]() Dört köşe olmak; Çok keyiflenmek, büyük zevk duymak, çok sevinmek ![]() Dört yanı deniz kesilmek : Her yönden çaresizlik, umutsuzluk içinde kalmak ![]() Dudak bükmek: Bir şeyi beğenmediğini belirten davranışta bulunmak, umursamamak ![]() Dudak ısırmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Dudakları titremek : Ağlayacak duruma gelmek ![]() Dudak sarkıtmak : Hoşnutsuzluğunu, üzüntüsünü yüz ifadesiyle belli etmek; surat asmak, somurtmak ![]() Dudak tiryakisi: Sigarayı dumanını içine çekmeden dışarı üfleyerek içen tiryaki ![]() Duman almak (bir yeri) (bir şeyden) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Duman altı olmak: Esrar içilen bir yerin havasından etkilenmek ![]() Duman attırmak : Birini üstünlüğünü göstererek korkutmak, sindirmek ![]() Duman etmek (birini, bir şeyi): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Dumanı üstünde : Çok yeni, çok taze olan ![]() Duman olmak : İşi, durumu bozulup, çok kötü duruma düşmek ![]() Dumura uğramak : Körelmek, canlılığını yitirmek, işlevini yapamaz olmak ![]() Dur dinlen yok (dur otur yok, dur durak yok) : Durup dinlenme bilmeden, hiç ara vermeden sürekli çalışmayı anlatır ![]() Dur kendime yer edeyim, bak sana neler edeyim : “Bana neler ne-ler yaptığını biliyorum, hele bir buraya yerleşeyim, sonra gör, sana neler yapacağım ![]() ![]() Durdu durdu, turnayı gözünden vurdu : “Bıkmadı, sabretti, ama sonunda olumlu bjr sonuç, güzel bir şey ya da büyük bir kazanç elde etti ![]() ![]() Durduğu (durduk) yerde : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Durmuş oturmuş : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Durumu bozulmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Durumu düzelmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Durup dinlenmeden : Aralıksız, arka arkaya, sürekli olarak ![]() Durup dururken : -1 ![]() ![]() ![]() Dut gibi olmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Dut yemiş bülbüle dönmek : Önceleri neşeli ve konuşkan iken» hiç sesi çıkmaz olmak ![]() Duymazlıktan (duymamazlıktan) gelmek : Duymamış gibi davranmak ![]() Düdük gibi: (Pantolon için) Kısalmış, dar, sıkı ![]() Düdük makarnası: Anlayışsız, sersem (kimse) ![]() Düğüm noktası: Bir işin sonuçlandın İm ası için öncelikle çözüme kavuşturulması gereken en zor yanı ![]() Düğümü çözmek : Anlaşılması güç bir şeyi açıklığa kavuşturmak ![]() Düğüm üstüne düğüm atmak : Hiç para harcamayıp birikim yapmak ![]() Düğün bayram etmek : Çok sevinmek ![]() Düğün değil bayram değil, eniştem beni niye öptü : “Ortada bir neden yokken, niçin bu kadar yakınlık gösteriyor ![]() ![]() Dümdüz etmek (bir şeyi, yeri) : Onu yıkmak, kırıp dökmek, ezmek, yerle bir etmek ![]() Dümdüz olmak : Ezilmek, yıkılmak, kırılıp dökülmek, yerie bir olmak ![]() Dümen çevirmek : Hileye başvurarak iş görmek ![]() Dümen suyunda gitmek (birinin) : Bir kimseye her yönden bağımli olmak, onun izinden yürümek ![]() Dümen yapmak : Dalavereyle, hüeyie başkasını aldatmaya çalışmak ![]() Dümenine bakmak : Çıkarından başka işle uğraşmamak, yasadışi yol-iarla da olsa çıkarına çalışmak ![]() Dün bir bugün iki: “Daha çok ![]() ![]() ![]() Dün gibi: Çok yakın zamanda olmuş, yaşanmış gibi ![]() Dünden bugüne : Çabucak, az zamanda ![]() Dünden razı (hazır): “Bir öneriyi hemen seve seve kabul eden kimse için söylenir ![]() Dünkü çocuk : Genç, acemi, deneyimsiz (kimse) ![]() Dünya ahret kardeşim olsun : “Karşı cinsten bir kimseye kardeşlik duygusundan başka bir duygu beslemem, kardeşim gözüyle bakarım, ona kötü gözle bakmam ![]() ![]() Dünya âlem : Herkes, tüm insanlar ![]() Dünya başına yıkılmak : Dayanamayacağı kadar büyük bir yıkıma uğrayıp tüm umutlarını yitirmek, dirliği ve düzeni karmakarışık olmak ![]() Dünya bir araya gelse : “Tüm insanlar birlikte davranarak karşı olsa, engel olmaya çalışanlar çıksa bile, vız gelir ![]() ![]() Dünyadan elini eteğini çekmek : Çevresiyle, çevresinde olan bitenlerle ilgisini kesmek, dünya işleriyle ilgilenmez olmak ![]() ![]() ![]() Dünyadan geçmek (el çekmek, vazgeçmek) : Bir köşeye çekilip, toplum yaşamından uzak durmak, kendi halinde yaşamak ![]() Dünyadan haberi olmamak : Çevresinde neler olup bittiğinin farkında olmamak ![]() Dünyada olmaz (gelmez vb): Kesinlikle olmayacak yapılmayacak bir şey için söylenir; hayatta olmaz ![]() Dünya durdukça : Sonsuzluğa dek, ebediyen ![]() Dünya evine girmek : Evlenmek, yuva kurmak ![]() Dünya (gözüne, ona) zindan olmak (kesilmek) : Umutlarını yitirmek, karamsarlığa düşmek ![]() Dünya gözüyle (görmek}: Sağ iken, ölmeden Önce, sağlrğında (görmek) ![]() Dünya kadar : İstemediğin kadar, çok bol ![]() Dünya kazan ben kepçe : “Çok arandı, aranmadık yer bırakılmadı, her yer gezildi ![]() ![]() Dünyalar onun olmak: Çok sevinmek ![]() Dünyalığı(m) doğrultmak : Yaşadığı sürece yetecek kadar para kazanmak ya da gelir sağlamak ![]() Dünyanın kaç bucak (köşe) olduğunu anlamak: Yaşamın zorluğunu, insanın çetin engellerle karşılaşabileceğini öğrenmek; Hanyayı Konya’yı öğrenmek ![]() Dünyanın kaç bucak (köşe) olduğunu göstermek (birine) : Onu yaptığına pişman etmek, ona hak ettiği cezayı vermek ![]() Dünyanın öbür (bir) ucu : Çok uzak yer ![]() Dünyası yıkılmak : Yaşama umudu yıkılmak, güzel hayalleri son bulmak ![]() Dünya varmış : “Oh! bunaltıcı, üzücü, sıkıntılı bu durumdan kurtuldum ![]() ![]() Dünyaya gelmek: Doğmak ![]() Dünyaya getirmek: Doğurmak ![]() Dünyaya gözlerini kapamak (yummak): Ömrü bitip Ölmek ![]() Dünyaya kazık kakmak : Çok yaşamak, uzun ömürlü olmak ![]() Dünyayı gözü görmemek: Sıkıntı, üzüntü, öfke, karamsarlık, hınç ya da çok mutlu olma gibi durumlarda başka bir şey düşünmemek ![]() Dünyayı haram etmek (birine) ; Ona hayatı yaşanılmaz duruma getirmek ![]() Dünyayı toz pembe görmek : En kötü, en acıklı durumlarda bile iyimser olabilmek, durumun iyi yönleri bile olduğunu düşünmek ![]() Dünyayı tutmak : Her yerde duyulmak, ünü yayılmak ![]() Dünya yıkılsa umurunda değil: Sorum M uk duygusu gelişmemiş, hiçbir şeyle ilgilenmez, kaygısız, tasasız, gamsız kimse için söylenir ![]() Dünyayı zindan etmek (birine) : Onu çok sıkıntılı bir duruma sokmak ![]() Dünya zindan olmak (birine) : Umutlarını yitirmek, İyice karamsar olmak ![]() Dürbünün tersiyle bakmak (bîr şeye) : Söz konusu şeyi çok küçümsemek, olduğundan daha az değerli, önemli görmek ![]() Düş görmek : Uyurken zihinde olay ve düşünceler belirmek; rüya görmek ![]() Düş gücü : Bir şeyi zihinde canlandırma, yaratma, düşünme yeteneği; hayal gücü ![]() Düş kırıklığı: Çok istenilen, beklenilen ya da umulan bir şeyin gerçekleşmemesi halinde beliren duygusal durum; hayal kırıklığı ![]() Düş kurmak : Olmamış bir şeyi, olması olanaksız ya da gelecekte olabilecek bir şayi hayalinde canlandırmak; hayal kurmak ![]() Düşe kalka : Güçlüklerle karşılaşarak, zor bela; iyi kötü ![]() Düşüncesini açmak (birine) : Herhangi bir konudaki görüşünü, endişesini bildirmek ![]() Düşüncesini almak : Herhangi bir konuda görüşünü öğrenmek ![]() Düşüncesini okumak : Birinin ne düşündüğünü anlamak ![]() Düşünceye dalmak : Dalgın bir durumda derin derin düşünmek ![]() Düşünceye varmak: Bir kanıya ulaşmak, çözümü bulmak ![]() Düşün düşün, boktur işin : Durumu kötü olan, hiçbir çıkar yol bulamayan kimsenin kendi kendine söylediği söz ![]() Düşünüp taşınmak : Bir konuyu her yönüyle iyice düşünmek, buna göre karar vermek ![]() Düşüp kalkmak (biriyle): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Düttürü Leyla: Çok dar ve kısa giyinmiş kadın için söylenir ![]() Düzene koymak (sokmak) (bir şeyi): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Düzen kurmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Düzlüğe çıkmak : Engelleri aşmak, işini,yoluna koymak ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler'in Açıklaması |
![]() |
![]() |
#10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler'in Açıklaması<< E >> Eceli gelmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Eceline susamak : Ölümüyle sonuçlanabilecek tehlikeli davranışlarda bulunmak ![]() ![]() ![]() Ecel şerbeti içmek : Ölmek ![]() Ecel teri dökmek : Tehlikeli bir durum karşısında büyük korku ve kaygı duymak; kendini ölecekmiş gibi hissetmek ![]() Eciş bücüş : Çirkin görünüşlü ![]() ![]() ![]() Edebiyat yapmak: Bir konuda süslü, yapmacıklı boş sözler söylemek ![]() Efkâr dağıtmak : Kaygıyı, üzüntüyü, tasayı neşelenerek, eğlenerek gidermeye çalışmak ![]() Efradını cami, ağyarını mani: (esk ![]() ![]() Eğri büğrü : Eğilmiş, bükülmüş; çarpık çurpuk ![]() ![]() ![]() Ekalliyette kalmak : bk ![]() ![]() Ekin iti: Başını yukarı kaldırıp herkese yüksekten bakan kimse için kullanılır ![]() Ekmeğinden etmek (birini) : Onu işinden çıkarmak, atmak ![]() Ekmeğinden olmak (biri) : Geçimini sağlayan işinden zorunlu olarak ayrılmak ![]() Ekmeğine yağ sürmek (bir şey, birinin) : İstemeden, düşüncesizce yaptığı bir iş, karşı tarafın işine yaramak ![]() Ekmeğini çıkarmak : Geçimine yetecek kadar kazanç sağlamak ![]() Ekmeğini eline almak: Geçimini kendi sağlayacak duruma gelmek, (Kars ![]() ![]() Ekmeğini taştan çıkarmak : Geçimini sağlama konusunda pek becerikli, yetenekli olmak ![]() Ekmeğini yemek (birinin): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ekmeğiyle oynamak (birinin) : Bir kimse kendisinin ya da başkasının işini kaybetmesine neden olmak ![]() Ekmek aslanın ağzında : “Geçimini sağlayacak bir iş bulmak ve para kazanmak çok zor ![]() ![]() Ekmek elden su gölden : Çalışmayıp başkasının kesesinden bol bol yiyip içme ![]() Ekmek kapısı : Bir kimsenin geçimini sağladığı yer ya da iş; geçim kapısı ![]() Ekmek kavgası: Geçimini sağlama çabası ![]() Eksik çıkmak : Olması gerekenden daha az olduğu anlaşılmak ![]() Eksik etek: Kadın, eş için aşağılama sözü ![]() Eksik etmemek (bir şeyi) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Eksik gedik : Gerekli olan ufak tefek şeyler ![]() Eksik gelmek : Gerekli olandan daha az olmak, yetmemek ![]() Eksikliğini duymak (bir şeyin, birinin): O şeyin eksik, yarım, noksan olduğunun bilincine ermek; o kimseyi arar olmak ![]() Eksik olma : “Sağ ol, var ol” antamında teşekkür sözü ![]() Eksik olmasın : “Sağ olsun, var olsun” anlamında iyi dilek sözü ![]() Eksik olsun : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() El açmak : Dilenmek, başkasından para ve yardım ister duruma düşmek; avuç açmak ![]() El alışkanlığı (yatkınlığı) : Bir işin birçok kez yapılması sonucu kazanı*** beceri, ustalık ![]() El atmak (birinden) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() El altından : İstenildiği zaman kolayca alınabilecek, bulunabilecek yerde, hazırda ![]() El altında : Gizlice, kimsenin haberi olmadan ![]() ![]() ![]() El atmak (bir şeye) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() El ayak çekilmek : Ortalıkta kimse kalmamak, ortalık sessizleşip ıssızlaşmak ![]() El basmak (bir şeye) : Ekmek ya da kutsal kitaplardan biri üzerine el koyarak ant içmek, yemin etmek ![]() El bebek, gül bebek :Çok sevilen ve nazlı büyütülen, şımarık çocuk İçin söylenir ![]() El beğenmezse yel (yer) beğensin : “İnsanı beğenecek kişiler olmazsa, şerefsiz yaşayacağına ölmesi daha iyidir ![]() ![]() El çabukluğu: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() El çabukluğuna getirmek (bîr şeyi) : Bir işi, hilesini sezdirmeden çabucak yapmak El çekmek (bir şeyden) : O şeyden vazgeçmek, artık onu yapmamak ![]() El çektirmek (birisine, işten): Onu görevinden, İşinden uzaklaştırmak ![]() Elde avuçta bir şey bırakmamak: Para, mal mülk, vb’yi savurganca harcayıp tüketmek ![]() Elde avuçta bir şey kalmamak: Para, mat, mülk vb ![]() ![]() Elde avuçta ne varsa : Elindeki bütün mal, mülk , para ![]() Elde etmek (bir şey) (birini) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() El değiştirmek: Bir şeyin sahipliği ya da kullanımı birinden bir başkasına geçmek ![]() El değmemiş : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Elde (elinde) kalmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Elden ayaktan düşmek (kesilmek) : Hastalık ya da yaşlılık sonucu yürüyemez, iş yapamaz duruma gelmek ![]() Elden çıkarmak (bir şeyi) : O şeyi satmak, başkasına devretmek ![]() Elden çıkmak (bir şey): O şey satılmak, başkasına devredilmek ![]() Elden düşme : Az kullanılmış ya da sahibinden ucuza alınmış (mal) ![]() Elden (elinden) düşürmemek (bir şeyi) : O şeyle uzun süre yakından ilgilenmek ![]() Elden ele : Bir kişiden ötekine ![]() Elden ele dolaşmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Elden geçirmek (bir şeyi) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Elden gel: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Elden gelmemek : Bir şey yapamamak, dayanamamak ![]() Elden (elinden) geldiği kadar: Yapabildiği, mümkün olduğu kadar ![]() Elden gitmek (bir şey, biri) : Onu yitirmek, ondan mahrum kalmak ![]() Elden ne gelir: “Ne yapılabilir?” anlamında çaresizlik bildirir ![]() Elden (elinden) kaçırmak (bir şeyi) : Onu elde etmek fırsatını yitirmek ![]() Elde (elinde) tutmak (bir şeyi): Bir duruma ya da işe hâkim olmak ![]() Ele almak (bir şeyi) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ele avuca sığmamak: Söz dinlememek, şımarık ve taşkın davranışlarda bulunmak ![]() Ele geçirmek (birini, bir şeyi) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ele geçmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ele gelmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ele güne karşı: Herkese karşt, herkesin Önünde ![]() El elde baş başta : “Hiçbir şey kalmadı, her şey tükendi ![]() ![]() Et ele vermek (biriyle) : Onunla işbirliği yapmak, güçlerini birleştir-rnek ![]() El emeği: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() El etek çekmek (bir şeyden) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() El etek öpmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() El etmek (birine) : Ona “gel” anlamında el sallamak ![]() Ele verir talkını, kendi yutar salkımı : (ele verir öğüdü, kendi keser söğüdü) : “Başkasına verdiği öğüdü kendisi tutmaz, dahası tersini yapar ![]() ![]() Ele vermek (birini) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() El gün : Herkes, el âlem ![]() Eli açık : Cömert, para harcamaktan çekinmeyen (kimse) ![]() Eli ağır: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Eli ağzında kalmak : Çok şaşırmak, şaşırıp kalmak ![]() Eli alışmak (bir şeye) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Eli altında otmak : Aradığı, istediği zaman bulabileceği yerde olmak ![]() Eli armut mu devrişiyor? (eli armut devşirmiyor ya?) : “Bir kimse bir iş yapıyorsa, öteki de boş durmaz, aynı işi yapabilir ![]() ![]() Eli ayağı (kolu) bağlı kalmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Eli ayağı buz kesilmek: Aldığı üzücü bir haber yüzünden İş yapamaz duruma gelmek ![]() Eli ayağı düzgün olmak : Bedence, görünüşçe kusursuz olmak, iyi görünmek ![]() Eli ayağı(na) dolaşmak: Telaştan, heyecandan ne yapacağını şaşırmak, saçma sapan işler yapmak ![]() Eli ayağı titremek :” Korkur sinir, vb ![]() ![]() ![]() Eli bol: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Eli bollaşmak : Para yönünden rahatlamak ![]() Eli boş : O sırada yaptığı bir işi olmayan (kimse) ![]() Eli boş dönmek (bir yerden): İstediğini elde edemeden dönmek ![]() Eli (elleri) boş gelmek (gitmek) (bir yere) : O yere armağansız gelmek (gitmek) ![]() Eli böğründe (koynunda) kalmak : Başarısızlığa uğramak, bir iş yapamaz duruma düşmek; umutsuz, çaresiz duruma düşmek ![]() Eli cebine varmamak (gitmemek) :* Para harcama konusunda cimri davranmak, para harcamaya yanaşmamak ![]() ![]() ![]() ![]() Eli (eline ) çabuk : Çabuk iş yapan (kimse) ![]() Eli darda : Para sıkıntısı içinde ![]() Eli değmek (değmemek) ermek (ermemek) (bir şeye) : Söz konusu işi yapacak vakit ve fırsatı bulmak (bulamamak) ![]() Eli ekmek tutmak: Geçimini sağlayacak duruma gelmek ![]() ![]() ![]() Eli ermek (ermemek) (bir şeye, bir şeyi yapmaya) : Onu yapmaya vakti olmak (olmamak) ![]() Elifi görse mertek (direk) sanır : Bilgisizliğine rağmen bilgiçlik taslayan, okuması yazması olmayan bir kimse için alay yollu söylenir ![]() Eli geniş : Para sıkıntısı çekmeyen; cömert (kimse) ![]() Eli genişlemek : Eli bol para geçmek, harcama olanağı olmak ![]() Eli gitmek (bîr şeye) : Onu tutmak, yakalamak istemek ![]() Eli hafif : Acıtmadan iş gören (dişçi, iğneci) ![]() Eli İşe yatmak : Bir işi yapabilecek el becerisi olmak ![]() Eli işte (aşta), gözü oynaşta : İş yapar görünen, fakat aklı başka şeylerde olan, (kimse) ![]() Eli kalem tutmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Eli kırılmak : Eli bir işe yatkın duruma gelmek ![]() Eli kolu bağlı olmak (durmak, kalmak) : Üzerine düşen ya da üzerine aldığı bir görevi çeşitli nedenlerle yapamayacak durumda olmak ![]() Eli kulağında : Olması ya da gerçekleşmesi çok yakın ![]() Eli kurusun : “Elin tutmaz, bir iş görmez olsun ![]() ![]() Eli mahkûm : “Bu işi yapmak zorunda ![]() ![]() Eli maşalı: Şirret, edepsiz, kavgacı (kadın) ![]() Elinden almak (bir şeyi, birisi) : Birini sahip olduğu bir şeyden, bir kimseden yoksun kılmak ![]() Elinden bir İş gelmemek: Hiçbir iş yapamamak ![]() Elinden bir kaza (sakattık) çıkmak : İstemeyerek birisini yaralamak ya da Öldürmek ![]() Elinden bir şey gelmemek : Olanaksızlık, çaresizlik ya da beceriksizlik yüzünden yardıma olamamak ![]() Elinden çekmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Elinden düşürmemek (bir şeyi) : Sürekli onunla İlgilenmek ![]() Elinden geleni ardına koymamak : Elinden gelen her türlü kötülüğü yapmak ![]() Elinden geleni yapmak: Bir işi bilgisinin ve gücünün yettiği kadarıyla yapmak ![]() Elinden gelmek : Söz konusu şeyi yapma becerisi olmak ![]() Elinden hiçbir şey kurtulmamak : Her şeyi becerebilecek yetenekte olmak ![]() Elinden İş çıkmamak: Elindeki İşi zamanımda bitirememek; elindeki işi sürüncemede bırakmak ![]() Elinden tutmak (birinin): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Elinde olmak {bir şey) : O şeyi yapabilecek durumda olmak, o şey onun yetkisi, becerisi içinde olmak ![]() Eline ağır: Elinden çabuk iş çıkmayan (kimse) ![]() Eline ayağına düşmek (kapanmak, sarılmak) : Bir isteğini yaptırabilmek için bir kimsenin ayaklarına kapanıp yalvarmak ![]() Eline ayağına üşenmemek : İşini severek yapmak ![]() Eline bakmak (birinin) : Bir kimsenin yardımıyla geçinebilir durumda otmak ![]() Eline düşmek (bir şey birinin) (biri birinin) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Eline, eteğine sarılmak: Birine bir iş için çok yalvarmak ![]() Eline geçmek (bir şey) (birisi) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Eline kalmak (birinin): Kendisine yardım edecek ya da bakacak ondan başka kimsesi kait ak ![]() Eline (elinize, ellerinize, ellerine) sağlık: “Yaptığın iş iyi olmuş, teşekkür ederim ![]() ![]() Eline su dökemez : “Bu kimse, adı geçen kimsenin çırağı bile olamaz, onunla aynı değerde değildir ![]() ![]() Eline vur, ekmeğini (ağzından) al: Sessiz, pısırık (kimse) ![]() Elini ayağını çekmek (biri, bir yerden) : Oraya uğramaz olmak, artık oraya gitmemek ![]() Elini ayağını kesmek (birinin, bir yerden) : Onun oraya uğramasını engellemek ![]() Elini ayağını öpeyim : “Çok yalvarıyorum ![]() ![]() Elini cebine atmak : Cebinden pars çıkarmak için davranmak ![]() Elini çabuk tutmak : Bir işi çabuk yapmaya çalışmak ![]() Elini eteğini çekmek (bir şeyden) : O şeyle ilgisini tümüyle kesmek ![]() Elini kana bulamak : Bir kimseyi yaralamak ya da öldürmek ![]() Elini kolunu bağlamak (bir şey, birinin) : O şey onu hiçbir iş yapamayacak duruma getirmek ![]() Elini kolunu sallaya sallaya dolaşmak (gezmek) : Pervasızca, serbestçe, çekinmeden dolaşmak ![]() Elini kolunu sallaya sallaya gelmek: Bir yere eli boş olarak, hiçbir armağan almadan gitmek ![]() Elinin altında : Her zaman kolayca yararlanabileceği yerde ve yakınlıkta ![]() Elinin körü: “Sorduğun sorular yeter artık, kötü sözler söyleyeceğim şimdi!” anlamında paylama sözü ![]() Elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak: Evde hiçbir işe el sürmemek, çok nazlı olmak ![]() Elini sürmek (bir şeye, birine) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Elini sürmemek (bir şeye) : -1, O şeyi eline almamak, o işi yapmamak ![]() ![]() ![]() Elini uzatmak (birine) : Ona yardım etmek, destek olmak ![]() Elini veren kolunu alamaz: ‘Çıkara bir kimsedir ![]() ![]() ![]() Elini vicdanına (kalbine) koyarak (söylemek) : Doğru, hakça (söylemek); gerçekleri, doğruları gizlemeden (söylemek) ![]() Eli olmak (bir şeyde) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Eli para görmek : Para kazanmak, cebi para görmek ![]() Eli sıkı: Cimri, kolay para harcamayan (kimse) ![]() Eli silah tutmak: Silah kullanıp savaşabilecek durumda olmak ![]() Eli sopalı: Zorba, sert, baskıcı (kimse, yönetim) ![]() Eli şakağında : Düşünceli, tasalı, kaygılı ![]() Eli uzun : Fırsatını bulunca eline geçirdiklerini aşıran, hırsız ![]() Eli varmamak (gitmemek) (bir şeye): Bir işi yapmaya gönlü razı olmamak; o işi yapmak için içinde bir istek duymamak ![]() Eli yatkın (bir işe) : O işe alışkın, becerikli (kimse) ![]() Eli yatmak (bir işe): Bir işi yapabilecek el becerisi edinmiş olmak ![]() Eliyle koymuş gibi (bulmak) (bir şeyi, birini): Aradığını hemen, kolayca (bulmak) ![]() Eli yüzü düzgün : Yüzüne bakılabilir olan, güzelce (kimse) ![]() El kadar: Çok küçük (Kars ![]() ![]() El kaldırmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() El kapısı: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() El kiri: Hiçbir değeri olmayan, geçici (özellikle para için söylenir) ![]() El koymak (bir şeye) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ellerin dert görmesin : “Allah razı olsun ![]() ![]() Eller yukarı: “Ellerini yukarı kaldır ve teslim ol!” anlamında uyarı sözü ![]() Elle tutulacak tarafı kalmamak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Elle tutulacak tarafı olmamak : Değerli, güvenilir bir yönü bulunmamak ![]() Elle tutulur gözle görülür : Çok belirgin, çok açık olan ![]() El sıkışmak : İki arkadaş karşılaştıklarında sevgi ve saygı gereği birbirlerinin ellerini tutup, hafifçe sıkmak ![]() El sıkmak: Selamlaşmak için iki kişi birbirlerinin ellerini tutmak ![]() El sürmemek (bir şeye, birine) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() El tutmak : Bir iş vakit almak, uzun sürmek ![]() El uzatmak (birine) (bir şeye) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() El uzluğu : El alışkanlığı, ustalık, maharet ![]() El üstünde tutmak (birini) : Ona çok değer vermek, aşırı saygı ve sevgi göstermek ![]() El vermek (birine) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() El yatkınlığı: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() El yordımıyla : Görmeden, elle yoklayarak ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler'in Açıklaması |
![]() |
![]() |
#11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler'in AçıklamasıEmeği geçmek: Bir işin yapılmasında özenle, çok çalışmış olmak ![]() Emek çekmek: Bir işin yapılmasında çok çalışmak ![]() Emek vermek (bir şeye) (birine) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Emir büyük yerden : İtiraz edilemeyecek buyruklar İçin söylenir ![]() Emniyet etmek (birine) : Ona güvenmek, emanet etmek ![]() Emniyet vermek (birine) : Ona güven duygusu vermek ![]() Endazeye vurmak (bir şeyi) : Onu hesaplamak, ölçmek ![]() Endişe duymak (bir şeyden) : O şey için kaygılanmak, tasalanmak ![]() Engel çıkarmak (birine) ; Bir işin yapılmasını zorlaştırmak ![]() Eninde sonunda (önünde sonunda): Ne zaman olsa, en sonunda, kaçınılmaz olarak ![]() Enine boyuna : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Eni konu : Eksiksizce, her yönüyle ![]() ![]() ![]() Ensesi kalın : Maddi durumu yerinde olan (kimse) ![]() Ensesinde boza pişirmek : Bir işi yapması, bitirmesi İçin sürekli uyarmak, tedirgin etmek ![]() Ensesine binmek : Baskı altında tutmak, bir işi yapmaya zorlamak ![]() Ensesine yapışmak: Bir konuda sıkıştırmak ![]() ![]() ![]() Ense yapmak: Hiçbir işle uğraşmadan, keyfinoe yaşamak ![]() Entrika çevirmek : Hile düzenlemek ![]() Er geç : Ne vakit olsa, erken ya da geç ![]() Eriyip bitmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Eriyip gitmek : Yok olmak ![]() Erkek Fatma (Ayşe) : Erkekler gibi davranan kızlar için kullanılır ![]() Esamisi okunmamak: Hiç önem ve değer verilmemek, adı geçmemek ![]() Es geçmek (bir şeyi, birini) : Üzerinde durmamak, aldırış etmemek, boş vermek, önemsememek ![]() Eski çamlar bardak oldu : “Zaman değişti, eski durumların önemi ve değeri kalmadı ![]() ![]() Eski defterleri karıştırmak : Geçmişteki olayları bir yarar umarak ya da başka bir amaçla yeniden ele almak, anımsatmak ![]() Eski göz ağrısı: Birinin çok eskiden sevgilisi durumunda olan kimse (özellikle kız, kadın); İlk göz ağrısı ![]() Eski kafalı: Geçerliğini az ya da çok yitirmiş düşünceleri savunan, eski yaşam biçimine bağlı (kimse) (Kars ![]() ![]() Eski köye yeni âdet: Geleneklerine, eski yaşam biçimine bağlı bir topluluğa yadırganan bir yenilik getirmek ![]() Eski kurt : Mesleğin inceliklerini bilen, aldatılması olanaksız kimse ![]() Eski tas eski hamam : “Değişen hiçbir şey yok, eski durum devam ediyor ![]() ![]() Eski toprak : Yaşlandığı halde dinç kalmış (kimse) ![]() Eski tüfek: Herhangi bir alanda en kıdemli olan, bilgi, deneyim yönünden en zengin olan (kimse) ![]() Esrar kumkuması (kutusu, küpü) : Neyin nesi olduğu, ne ile uğraştığı bilinmeyen kimse için söylenir ![]() Esrar perdesi: Bir olayın gerçek yüzünün anlaşılmasını güçleştiren özelliklerin tümü ![]() Eş dost: Tanıdıklar, bildikler, ahbaplar ![]() Eşek başı mısın? : “Yetkini kullanmayıp neden gevşek davranıyorsun?” anlamında ![]() Eşek cenneti: Öbür dünya ![]() Eşek kadar olmak : Büyüdüğü halde akıllanmamak ![]() Eşek sudan gelinceye kadar dövmek (birini): Onu uzun bir süre İyice dövmek ![]() Eşek şakası: Ağır el şakası ![]() Eşref saati gelmek : Uygun, elverişli zamanı gelmek ![]() Etekleri tutuşmak : Çok telaşlanmak, kaygıya düşmek ![]() Etekleri zil çalmak : Çok sevinmek ![]() Etek öpmek : Dalkavukluk etmek, yaltaklanmak; el etek öpmek ![]() Eti budu yerinde, (etine buduna dolgun) : Semiz, tombul (özellikle kadın, kız) ![]() Eti ne, budu ne? : Bir kimsenin küçük, cılız veya olanaklarının sınırlı, parasını az olduğunu anlatmak için söylenir ![]() Etine dolgun : Tombul (kimse) ![]() ![]() ![]() Eti senin kemiği benim : Eskiden velilerin çocuklarını eğitimciye, ustaya teslim ederken söyledikleri söz ![]() Et kafalı: Anlayışsız, kalın kafalı (kimse) ![]() Etle tırnak gibi: Birbirlerine candan bağlı dostlar için söylenir ![]() Etliye sütlüye karışmamak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Etmediğini bırakmamak (komamak): Elinden gelen her türlü kötülüğü yapmak ![]() Etrafında dört dönmek : İstediğini elde etmek ya da korumak için birinin yanından ayrılmamak ![]() Ettiği (yaptığı) hayır ürküttüğü kurbağaya değmemek : Bir İşte verdiği zarar yaptığı iyilikten büyük olmak ![]() Ettiğini bulmak : Yaptığı kötülüğün karşılığını bulmak ![]() Ettiğini yanına bırakmamak: Yaptığı kötülüğe kötülükte karşılık vermek, ondan öcünü almak ![]() Ettiği yanına (kâr) kalmak : Yaptığı kötülük karşılıksız kalmak, yaptığı kötülüğün cezasını görmemek, Ettiğiyle kalmak: Düşündüğü kötülüğü yapamadığı için üzüntü ve utanç içinde kalmak ![]() Ev açmak : Ayrı bir eve yerleşmek, evlenmek ![]() Ev bark : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Evde kalmak ; Kız, yaşı ilerlemesine karşın evlenememiş olmak ![]() Evdeki hesap çarşıya uymamak : Tasarlanan bir şey başka biçimde gerçekleşmek, sonuçlanmak ![]() Evin direği: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Evirmek çevirmek (bir şeyi),: O şeyin her >a>ını iyice gözden geçirmek ![]() Evlerden uzak (ırak) : ‘Kimsenin başına bu tür felaketlerin gelmemesini dilerim ![]() ![]() Evvel Allah : “Allah’ın yardımıyla” anlamında pekiştirme sözü ![]() Evvel âr idi, şimdi kâr oldu : “Önce ayıp sayılırken şimdi beğenilen bir davranış oldu ![]() ![]() Ev yıkmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Eyvallah demek (bir şeye) (birine) : -LRazı olmak, kabul etmek ![]() ![]() ![]() Eyvallah etmemek (birine) : Birinin minneti altına girmemek, birine boyun eğmemek ![]() Eyvallahı olmamak (birine, hiç kimseye) : Ona, onlara minneti, gö- ![]() ![]() Ezbere iş görmek : İncelemeden, gelişigüzel iş görmek ![]() Ezbere konuşmak : Aslını arayıp sormadan, bilmeden konuşmak ![]() Ezilip büzülmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler'in Açıklaması |
![]() |
![]() |
#12 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler'in Açıklaması<< F >> Faka basmak: Tuzağa düşmek, aldatılmak; tongaya basmak ![]() Fal açmak (fala bakmak) : Suya bakarak, kitap, iskambil kâğıdı açarak gelecekten haber vermek ![]() Falakaya çekmek (yatırmak) (birini): Ayaklarını falakaya bağlayarak tabanlarını kalın bir sopa ile dövmek ![]() Fareler cirit atmak (oynamak) (bir yerde) : O yerde hiç kimse bulunmamak, o yer bomboş, ıpıssız olmak ![]() Fark atmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Fark etmez: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fark gözetmek : Ayrım yapmak, birini Ötekinden ayrı, üstün tutmak ![]() Farkına varmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Farkında olmamak (olmak): Ne olup bittiğini anlamamak (anlamak) ![]() Fark yapmak : Oyunlarda yenmek ![]() Fasit daire : bk ![]() ![]() Fasulye gibi kendini nimetten saymak : Kendine aşırı bir değer vermek ![]() Fatiha okumak (bir şeye, ruhuna) : O şeyden umudunu kesmek ![]() Fazla gelmek : Gereğinden, alışılmıştan fazla olmak ![]() Fazia kaçırmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Fazia olmak : Başkalarını rahatsız edecek davranışlarda bulunmak ![]() Felce uğramak : İşlemez, yürümez, çalışmaz duruma gelmek ![]() Feleğin çemberinden geçmiş : Başından pekçok iyi kötü olay geçmiş olan (kimse) ![]() ![]() ![]() Feleğini şaşırmak: Ne yapacağını bilemez duruma gelmek ![]() Feleğin sillesini yemek: Büyük bir yıkıma uğramak ![]() Felekten bir gün çalmak: Neşeli, eğlenceli bir gün geçirmek ![]() Fellik fellik (fellek fellek) aramak (birini, bir şeyi): Onu her yerde telaşla, heyecanla aramak ![]() Felsefe yapmak: Bir olayın nedenleri ve sonuçları hakkında değişik görüşler ileri sürmek ![]() Fena olmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fenasına gitmek : Üzülmek, sinirlenmek, üzerinde kötü bir etki bırakmak ![]() Fenaya çekmek (bir şeyi) : O şeye kötü bir anlam vermek ![]() Fena yapmak (birini) : Onu kötü bir duruma düşürmek ![]() Fener alayı: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Feneri nerede söndürdün? : “Nerede kaldın? Çok geciktin” anlamında şaka yollu söylenir ![]() Ferah tutmak (gönlünü, içini, kalbini) : Sevinçli olmak, tasalanmamak, sıkılmamak ![]() Ferman çıkmak : Yetkili bir kimse tarafından bir işin yapılması konusunda buyruk verilmek ![]() Ferman dinlememek : Hiçbir kural, yasa, buyruk tanımamak ![]() Feryadı basmak : Tehlikeli, korku verici bir durumla karşılaşınca bağırıp çağırmaya başlamak ![]() Fesat karıştırmak (çıkarmak, kaynatmak) : İnsanların arasını bozacak işler yapmak ![]() Fırsat düşmek (çıkmak) ; Uygun bir ortam ortaya çıkmak ![]() Fırsatı ganimet bilmek: Önüne çıkan fırsatlardan hemen yararlanmak ![]() Fırsatı kaçırmak: Yarar sağlayacağı uygun durum ve zamanı değer- ![]() ![]() Fırsatını düşürmek : Uygun, kolay bir yol bulmak ![]() Fırsat kollamak : Bir iş için elverişli zaman ve durumu kollamak ![]() Ftrsat vermek (tanımak) (bir şeye, birine) : Bir işi gerçekleştirmek İçin uygun durum hazırlamak; zaman vermek ![]() Fısıltı gazetesi: Toplumu ilgilendiren bir olayın dedikodu biçiminde kulaktan kulağa yayılması ![]() Frtık etmek (birini) : Onu çok kızdırmak ; sinirlendirmek ![]() Fıtık olmak (birine) : Ona çok kızmak, sinir olmak Fikir almak (birinden, bir şeyden): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Fikir vermek (birine) (bir şey) : -I ![]() ![]() ![]() ![]() Fikir yürütmek : Herhangi bir konuda kendi düşüncesini söylemek ![]() Filan feşmekan (filan falan) : Adının belirtilmesine gerek olmayan kimse ya da şeylerin yerine kullanılır ![]() Filinta gibi: Genç, ince uzun boylu, çevik, yakışıklı (kimse) ![]() Fincancı katırlarını ürkütmek: Zarar verebilecek bir kimseyi kızdıracak bir davranışta bulunmak ![]() Fink atmak : Keyfince, gönlünce gezip dolaşmak ![]() Fire vermek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Fi tarihinde : Çok eski bir zamanda ![]() Fitil etmek (birini) : Onu çok kızdırmak ![]() Fitil gibi olmak : Çok sarhoş olmak ![]() Fitili almak : Birdenbire öfkelenmek ![]() Fitil olmak (birine) : Ona çok kızmak; öfkelenmek ![]() Fitil vermek (Birine): Onu kızdırmak, kışkırtmak ![]() Fitne fücur: Çok fitneci, kışkırtıcı, arabozucu (kimse) ![]() Fitne sokmak: Asılsız söz ve haberlerle, insanların arasında geçimsizlik yaratmak ![]() Fit olmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Fit sokmak (vermek) : Birini bir başkasına karşı kışkırtmak, aralarını açmak ![]() Fiyaka satmak : Gösteriş yapmak; çalım satmak ![]() Fiyat biçmek: Fiyatını belirlemek; değer biçmek ![]() Fiyatı (fiyatları) dondurmak : Bir malın, hizmetin fiyatının yükselmesini önleyici önlemler almak ![]() Fiyat kırmak : Rekabet vb amaçlarla bir malın fiyatını indirmek ![]() Fiyat vermek : Bir malın, hizmetin para olarak karşılığını bildirmek ![]() Fol yok yumurta yok : “Ortada konuyla ilgili belli bir neden yok ![]() ![]() Fos çıkmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Foyası meydana çıkmak: Bir kimsenin kötü bir yönü bir vesileyle bir süre sonra anlaşılmak ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler'in Açıklaması |
![]() |
![]() |
#13 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler'in Açıklaması<< G >> Gafil avlamak (birini): Onu habersiz ve hazırlıksız olduğu bir sırada bastırmak, güç duruma düşürmek ![]() Gaf yapmak: Farkında olmadan yersiz bir davranışta bulunmak ya da bir kimseyi incitecek söz söylemek (Kars ![]() ![]() Gaipten haber vermek : Gelecekte neler olacağını söylemek, bilinmeyen âlemden haber vermek Galebe çalmak: Üstünlük sağlamak, yenmek Galeyana gelmek : Bir şeyden çok etkilenmek, heyecanlanıp coşmak Galeyana getirmek (birini, bir topluluğu) ; Onu, o topluluğu etkileyip coşturmak ![]() Galip gelmek (çıkmak): Yenmek; üstün gelmek ![]() Garaz bağlamak (birine) :Ona karşı düşmanca duygular beslemek; kin beslemek (bağlamak) ![]() Gargaraya getirmek : Gürültüye getirerek bir sözün, bir eylemin önemini, etkisini hafifletmek, dikkatten kaçırmak Garibine gitmek: Garip bulmak, yadırgamak; acayibine gitmek, tuhafına gitmek ![]() Garip gelmek: Garipsemek, yadırgamak; acayip gelmek, tuhaf gelmek ![]() Gâvur etmek (bir şeyi): Onu işe yaramayacak duruma getirmek, ziyan etmek ![]() Gâvur eziyeti: Acımasız, zalimce davranış, güç; zahmetli iş ![]() Gâvur inadı: Önüne geçilemeyen inat; keçi inadı ![]() Gâvurluğu tutmak (gâvurluk etmek) : -1 ![]() ![]() ![]() Gâvur olmak :Boş yere harcanmak, heder olmak ![]() Gâvur ölüsü gibi: Çok ağır ve hantal olan (şey) ![]() Gayret dayıya düştü : “Söz konusu iş onu başarabilecek olana kaldı ![]() ![]() Gayya kuyusu : İşlerin karmakarışık, içinden çıkılmaz olduğu durum, ortam ![]() Gaza basmak: -1 ![]() ![]() ![]() Gazaba gelmek : Çok öfkelenmek Gazaba uğramak: Bir kimsenin öfkesini üzerine çekmek ![]() Gebe bırakmak (birini): Onu borçlu duruma getirmek ![]() Gebe kalmak (birine) : Ona borçlu durumda olmak ![]() Gece gündüz : Her zaman, hiç ara vermeden, sürekli olarak ![]() Gece gündüz dememek : Vaktin uygun olup olmadığına bakmadan sürekli çalışmak ![]() Gece kuşu : Gece vakti gezmesini, iş görmesini seven, geceleri uyumayan (kimse) ![]() Geceli gündüzlü : Gece gündüz, hiç ara vermeden, sürekli olarak ![]() Gece silahlı gündüz külahlı: Kendini iyi insan gibi gösteren, fakat sezdirmeden kötü işler yapan (kimse) ![]() Geceyi gündüze katmak : Gece gündüz durmaksızın çalışmak ![]() Geçer akçe : Herkesçe beğenilen şey için kullanılır ![]() Geçer not almak : Uygun bulunmak, beğenilmek ![]() Geçim dünyası: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Geçim kapısı: Kazanan sağlandığı işyeri; ekmek kapısı ![]() Geçim yolu : Yaşamak İçin kazanç bulma yolları, çareleri ![]() Geçinip gitmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Geçmiş ola : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Geçmiş olsun : “Hastalığınız, geçirdiğiniz kaza ya da felaketin geçmiş olmasını, bir daha böyle üzüntülerle karşılaşmamanızı dilerim ![]() ![]() Geçti Bor’un pazarı (sür eşeğini Niğde’ye): ‘Bu fırsatı kaçırdın, yeni bir fırsat aramaya koyul ![]() ![]() Geleceği varsa göreceği de var: “Yiğittik taslayıp kötülük yapmak için gelmeye niyeti varsa, buyursun gelsin, ona haddini bildiririz ![]() ![]() Gelen ağam, giden paşam : “Başa kim gelirse gelsin benim İçin fark etmez, ben kendi işime bakarım ![]() ![]() Gel gelelim : “Ne çare ki ![]() ![]() Gel keyfim gel: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gel zaman git zaman : Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra ![]() Gemi aslanı: Gösterişli olan, fakat hiçbir İşe yaramayan (kimse) ![]() Gemi azıya almak : Hiçbir şekilde söz dinlemez olmak, kural tanımamak ![]() Gem vurmak (birine) (duygularına) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Geri çevirmek (bir şeyi, birini): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Geriden geriye : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Geri durmamak (bir şeyden) : O şeyi yapmaktan kaçınmamak ![]() ![]() ![]() Geri hizmet: Kolay, yorucu olmayan görev ![]() Geri kafalı : Tutucu, gerici; yenilikler karşı çıkan, düşünce ve davranışlarıyla eskiye bağlı olan (kimse) ![]() ![]() ![]() ![]() Geri kalmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Geri tepmek : Yapılan bir davranış benzer bir davranışla karşılanmak, ters etki göstermek ![]() Geyik muhabbeti: Yararsız anlamsız uzun konuşma, gevezelik ![]() Gezip tozmak : Gönlünün İsteğince gezmek ![]() Gıcık almak (kapmak) (bir şeyden, birinden) : Onun söz ve davranışlarından, kimi özelliklerinden hoşlanmamak; dahası sinirlenmek ![]() Gıcık olmak (birine, bir şeye) : Bir davranışa ya da bir kimseye sürekli olarak sinirlenmek ![]() Gıcık tutmak : Boğazı gıcıklanmak ![]() Gıcık vermek : Birini kıskandıracak davranışlarda bulunmak ![]() Gıkı (bile) çıkmamak (gıkını bile çıkarmamak) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Gına gelmek (getirmek) (birine, bir şeyden): O şeyden bıkmak, usanmak ![]() Gırgır geçmek (biriyle) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Gırgırında olmak (İşin) : O şeye gereken önemi vermemek, onu dikkate almamak; eğlenmek, dalga geçmek ![]() Gırla gitmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Gırtlağına basmak : Bir kimseye bir işi yaptırmak için baskı yapmak; boğazına basmak ![]() Gırtlağına kadar borcu olmak : Çok miktarda borcu olmak; boğazına kadar borca girmek ![]() Gırtlağına sarılmak : Kavga etmek, peşini bırakmamak; boğazına sarılmak ![]() Gırtlağından kesmek: Para biriktirmek için yiyeceğinden kısıntı yapmak; boğazından kesmek ![]() Gırtlak derdi: Geçim kavgası ![]() Gırtlak gırtlağa gelmek (biriyle) : Onunla kavgaya tutuşmak; boğaz boğaza gelmek ![]() Gibi gelmek (gibisine gelmek) : Sanısını uyandırmak, sanmak, (…) gibi görünmek ![]() Gidiş o gidiş : “Sözü edilen kimse gitti ve bir daha geri dönmedi ![]() ![]() Girdisi çıktısı: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gitti gider: “Artık ele geçmemek üzere gitti ![]() ![]() Gizliden gizliye: Gizli olarak, çaktırmadan ![]() ![]() ![]() Gizli din taşımak: Din, inanç, görüş yönünden göründüğü gibi olmamak ![]() Gizli kapaklı: Başkalarından saklanan, kimseye haber verilmeden ya-pttan (iş, konuşma) ![]() Gizlisi kapaklısı olmamak : Başkalarından gizlenecek herhangi bir şeyi olmamak ![]() Gizli tutmak (bir şeyi): Bir olayı, bir haberi hiç kimseye duyurmamak, açıklamamak ![]() Göbeği beraber kesilmiş ; “Her’zaman onunla birliktedir, ondan hiç ayrılmaz ![]() ![]() Göbeği çatlamak: Bir işi başarmak için çok zorlanmak, uğraşmak ![]() Göbek adı : Çocuğun göbeğini keserken ebenin koyması âdet dan ad ![]() Göbek atmak : -1 ![]() ![]() ![]() Çok sevinmek ![]() Göbek bağlamak (salmak) : Göbeği sarkacak ölçüde şişmanlamak,göbeklenrnek ![]() Göğsü kabarmak (bir şeyden) : Ondan büyük övünç duymak, kıvanmak ![]() Göğsünü gere gere : Övünerek, kendine güvenerek, kıvanç duyarak ![]() Göğüs geçirmek: Üzüntü nedeniyle derin derin nefes alıp vermek ![]() ![]() ![]() Göğüs germek (bir şeye) : Her türlü güçlüğe dayanmak, bilinçlice karşı koymak, direnmek ![]() Gök gözlü: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Göklere çıkarmak (birini) : Onun yaptıklarını, niteliklerini abartarak övmek, onu yüceltmek ![]() ![]() ![]() Gökte ararken yerde bulmak (bir şeyi, birini) : Ele geçirilmesi güç sanılan bir şeyi, birini kolayca bulmak ![]() Gökten zembille mi indi? : “O kimsenin ne ayrıcalığı var ki başkalarına tanınmayan haklar ona tanınıyor?” anlamında ![]() Gölgede bırakmak (bir şey, bir şeyi) (biri, birini) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Gölge düşürmek (bir şeye) : Bir şeyin bilerek ya da bilmeyerek değerini azaltmak ![]() Gölge etmek : Rahatsız etmek, engel olmak ![]() ![]() Gönlü bol: Cömert, eli açık (kimse) ![]() Gönlü çekmek (bir şeyi) : Ona imrenmek, onu canı istemek ![]() ![]() Ağzı sulanmak, canı çekmek, içi çekmek ![]() Gönlü gani (gönlü gözü gani): Cömert, eli açık, gözü tok (kimse) ![]() Gönlünden geçirmek (birini, bir şeyi) : Onu şöyle bir düşünmek, istemek; içinden geçirmek ![]() Gönlünden kopmak: Bir kimseye, o an içinden geçtiği kadar iyilikte bulunmak ![]() Gönlüne doğmak: Bir şeyin olacağını önceden sezgi yoluyla bilmek; içine doğmak ![]() Gönlünü almak: Kırgın, küskün birini güzel sözlerle ya da bir armağanla sevindirmek, memnun etmek ![]() ![]() ![]() Gönlünü çelmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Gönlünü etmek (yapmak) : Onu razı etmek, hoşnut etmek ![]() Gönlünü hoş etmek: Bir kimseyi istediğini yerine getirerek sevindirmek ![]() Gönlünü kaptırmak (birine) : Ona âşık olmak ![]() Gönlünü kırmak : Bir kimseyi kaba söz ve davranışlarla üzmek, küstürmek; kalbini kırmak ![]() Gönlü olmak : Razı olmak, hoşnut olmak ![]() Gönlü tok : Yetinmesini bilen kimse; gözü gönlü tok ![]() ![]() Gönül bağı: Duygusal ilişki, sevgi-bağı ![]() Gönül borcu: Yapılan bir iyiliğe karşı kendini borçlu hissetme; minnet, şükran ![]() Gönül hoşluğuyla (rızasıyla) : İsteyerek, severek ![]() Gönül kırmak : Birini incitmek, gücendirmek; kalp kırmak ![]() Gönül vermek (birine) (bir şeye): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Göreyim seni: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Görmezlikten (görmemeztikten) gelmek : Görmemiş gibi davranmak ![]() Görmüş geçirmiş : Yaşam deneyimi zengin olan, tecrübeli (kimse) ![]() ![]() ![]() Görülecek hesabı olmak (biriyle) : Onunla aralarında çözümlenecek bir sorunu olmak ![]() Görünüşü kurtarmak : Küçük düşürücü herhangi bir olayı geçiştirmek, örtbas etmek ![]() Görüp göreceği rahmet bu : “Göreceği tek yardım, tek iyilik budur ![]() ![]() Görüş açısı: Bir şeyi değerlendirme biçimi; bakış açısı ![]() Görüşeni karışanı olmamak : Hiç kimse o kişinin işine karışmamak ![]() Gösteriş yapmak : İlgi çekmek, kıskandırmak gibi amaçlarla göze çarpan davranışlarda bulunmak ![]() Gözaltına almak (gözattı etmek) (birini) : Onu belli bir yerde oturmak zorunda bırakıp hareketlerini denetlemek, onu gözetim altında tutmak ![]() Göz açamamak: İşlerin çokluğu yüzünden başka hiçbir şeyle ilgilenememek ![]() Göz açıp kapayıncaya kadar: Çok kısa bir süre içinde ![]() Göz açtırmamak (birine) : Ona herhangi bir şey yapma fırsatı vermemek ![]() Göz ![]() ![]() Göz alıcı: Güzelliği ilgi çeken ![]() Göz ardı etmek (bir şeyi) : Onu görmezlikten gelmek, ona gereken ilgiyi, önemi göstermek ![]() Göz atmak (bir şeye, yere) : Ona, üzerinde pek durmadan şöyle bir bakmak ![]() Göz aydına gitmek: Birinin sevindirici bir durumunu kutlamaya gitmek ![]() Göz banyosu : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Göz boyamak : Kötü bir şeyi iyi olarak gösterip aldatmak ![]() Gözdağı vermek (birine) : Onu tehdit etmek, istediğini yaptırmak, kabul ettirmek için baskı yapmak ![]() ![]() ![]() Göz değmek (birine, bir şeye) : Uğursuzluk ya da kötülük getirdiğine inanılan kıskanç ya da hayran’ bakışlar nedeniyle kötü bir duruma düşmek; göze gelmek ![]() Gözden çıkarmak (bir şeyi) : Bir şeyin elden gitmesine isteyerek ya da istemeyerek razı olmak, onu feda etmeye karar vermek ![]() Gözden düşmek : Başkalarının sevgi, saygı ve güvenini söylediği sözler ya da yaptığı davranışlar nedeniyle yitirmek ![]() Gözden geçirmek (bir şeyi) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Gözden kaçmak : Farkına varılmamak, görülmemek ![]() Gözden kaybolmak: Görülmez olmak, yok olmak ![]() Gözden uzaklaşmak: Ayrılıp görülmeyecek yere gitmek ![]() Göz dikmek (bir şeye, birine) : Onu ne pahasına olursa olsun ele geçirmek istemek ![]() Göz doldurmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Göze almak (bir şeyi): Bir işi gerçekleştirmek için ortaya çıkabilecek bütün engelleri, tehlikeleri kabullenmek ![]() Göze batmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Göze çarpmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Göze gelmek: -1, bk ![]() ![]() ![]() ![]() Göze girmek : Yaptıktarıyla çevresindekilerin sevgi ve güvenini kazanmak ![]() Göze görünmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Göze görünmemek: Ortalıkta dolaşmamak, saklanmak ![]() Göze göz, dişe diş : Kötülüğe kötülükle karşılık verme yöntemi ![]() ![]() ![]() Göz etmek (birine): Ona göz ve kaşını oynatarak ne demek istediğini anlatmak; kaş göz etmek ![]() Göz gezdirmek (bir şeye): Ona üstünkörü bakmak, şöyle bir bakmak, onu yüzeysel olarak okumak, incelemek ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler'in Açıklaması |
![]() |
![]() |
#14 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler'in AçıklamasıGöz göre göre : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Göz göze gelmek : Bakışları karşılaşmak ![]() Göz gözü görmemek: Sis, toz, duman gibi engeller yüzünden hiçbir şey görülmez olmak ![]() Göz hakkı : İmrenilecek bir şeyden görenlere verilen pay ![]() Göz kamaştırmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Göz kırpmak (birine) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Göz koymak (bîr şeye, birine) : Onu elde etmeyi amaçlamak ![]() Göz kulak olmak (bir şeye, birine) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Gözleri açılmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Gözleri bayılmak : Uyku, istek gibi bir durum gözlerinden anlaşılmak ![]() Gözleri dolmak (dolu dolu olmak) : Sevinçten ya da üzüntüden ağlayacak kadar duygulanmak ![]() Gözleri (gözü) dönmek: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Gözleri fattaşı gibi açılmak : Hayretten, şaşkınlıktan dolayı gözleri normalden çok açılmak ![]() Gözleri fıldır fıldır (oynamak): Zekice, meraklıca, çapkınca (bakmak) ![]() Gözleri kamaşmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Gözleri kan çanağına dönmek : Uykusuzluktan ya da çok ağlamaktan ötürü gözleri çok kızarmak ![]() Gözleri (gözü) kapanmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Gözlerinden okumak (bir şeyi): Düşünce ve niyetlerinin ne olduğunu bakışlarından anlamak ![]() Gözlerine inanamamak : Gördükleri karşısında şaşkına dönmek, gördüklerine inanamamak ![]() Gözlerini açmak (biri) (birinin) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Gözlerini alamamak (bir şeyden, birinden): Duyduğu hayranlık nedeniyle bakışlarını onun üzerinden ayıramamak ![]() Gözlerini faKaşı gibi açmak : Şaşkınlıkla, hayretle bakmak Gözlerinin içi gülmek: Sevinci gözlerinin parıldamasından belli olmak, yüzünden olduğu anlaşılmak ![]() Gözleri sulanmak: Hastalık, güneşe bakma ya da sevinçten ötürü gözlerinden yaş gelmek; gözleri yaşarmak ![]() Gözleri velfecri okumak : Gözlerinden zeki, fakat oynak, kurnaz, hileci olduğu anlaşılmak ![]() Gözleri yaşarmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gözleri (gözü) yollarda (yolda) kalmak : Sevilen bir kimseyi özlemle beklemek ![]() Göz nuru dökmek: İyi bir yapıt ortaya koymak İçin dikkatli ve yorucu bir çalışma yapmak ![]() Göz önünde tutmak (bulundurmak) (bir şeyi) : Bir şeyin nasıl sonuçlanacağını, gerçekleşmesinin hangi koşullara bağlı olduğunu düşünmek (Kars ![]() ![]() Göz önüne getirmek (bir şeyi) : Onun nasıl olacağını düşünmek, onu gözünde canlandırmak, tasarlamak ![]() Göz süzmek : Göz kapaklarını hafifçe birbirine yaklaştırarak nazlı nazlı bakmak ![]() Göz ucuyla bakmak (bir şeye): Başını çevirmeden gözleriyle yandan, sezdirmeden bakmak ![]() Gözü aç : Paraya, mal mülke doymak bilmeyen (kimse); aç gözlü ![]() Gözü açık gitmek : Yapmak istediklerini gerçekleşti re meden ya da yapılmasını istediklerini görmeden ölmek ![]() Gözü açılmak : Ne olup bittiğini anlayacak düzeye gelmek, bilinçlenmek, gerçekleri görmeye başlamak ![]() Gözü alışmak (bir şeye) : İyi seçemediği bir şeyi bir süre sonra net olarak görmeye başlamak ![]() Gözü arkada kalmak : Ayrıldığı kişinin ya da işin ne olduğunun merakı içinde olmak ![]() Gözü dalmak : Gözünü bir noktaya dikip dalgın dalgın bakmak ![]() Gözü dışarda : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Gözü doymak : İstediğini elde ettikten sonra fazlasını istemez olmak ![]() Gözü dönmek: Aşırı istek, Öfke gibi duyguların etkisiyle ne yaptığını bilmez duruma gelmek ![]() Gözü dünyayı görmemek: Hiç kimseye ya da şeye önem vermemek; sadece önem verdiği kimseyle ya da şeyle ilgilenmek ![]() Gözü gönlü açılmak: Neşelenmek, keyiflenmek ![]() Gözü gönlü tok: Bulduklarıma yetinen, fazlasını istemeyen (kimse); gönlü tok ![]() Gözü hiçbir şey görmemek : -1 ![]() ![]() Gözü ısırmak (birini): Onu bir yerden tanıyacak gibj olmak; biri ona tanıdık gibi gelmek Gözü ilişmek (bir şeye): Onu farkında olmadan görmek Gözü kalmak : Beğenip de elde edemediği bir şeyi istemekte devam etmek Gözü kapalı: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Gözü kara : Korkusuz, cesur (kimse) ![]() Gözü kararmak : -1 ![]() ![]() ![]() bilmez duruma gelmek ![]() ![]() ![]() ![]() eden (kimse) ![]() Gözü kesmek (bir şeyi) (birini) : Bir işi kendisinin ya da adı geçen kişinin yapabileceğine inanmak Gözü korkmak : Tehlikeli bir işe girişmekten kaçınmak Gözü kör olsun : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Gözüm çıksın : “Doğru söyle miyprsan» gözlerim kör olsun ![]() ![]() Gözüm görmesin (birini, bir şeyi) : “Artık onu görmek istemiyorum ![]() ![]() Gözün aydın : “Seni sevindiren olay kutlu olsun ![]() ![]() Gözünde büyümek (bir şey) : Bir şey olduğundan daha büyük ve güç görünmek ![]() Gözünde büyütmek (bir şeyi) (birini) : Onu abartmak, olduğundan büyük ve önemli görmek ![]() Gözünden kaçmak : Görememek, farkına varamamak ![]() Gözünden uyku akmak : Çok uykusu gelmek ![]() Gözünde tütmek (bir şey, yer, kimse) : Onu çok özlemek; burnunda tütmek ![]() Gözüne batmak :‘ Tedirgin etmek, çok gelmek ![]() Gözüne dizine dursun : ‘Yaptığım iyilikleri hiçe sayıyorsun, Tanrı bunun için cezanı versin ![]() ![]() Gözüne girmek: Çalışkanlığı ve tutarlı davranışlarıyla bir kimsenin sevgi ve güvenini kazanmak ![]() Gözüne ilişmek : Onu dikkatlice aramadığı halde görmek ![]() Gözüne kestirmek (birini) (bir şeyi) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Gözüne uyku girmemek: Hiç uyumamak, uykusuz kalmak ![]() Gözünü açmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gözünü ayırmamak (alamamak) (bir şeyden, birinden): Ona sürekli olarak bakmak, bakışlarını ondan, oradan ayıramamak ![]() Gözünü daldan budaktan esirgememek (sakınmamak): Olur olmaz işlere girişmekten kaçınmamak, tehlikeleri önemsememek ![]() Gözünü doyurmak: Bir şeyden bol miktarda vererek tatmin etmek ![]() Gözünü dört açmak: Çok dikkatli olmak, aldatılmamak için uyanık bulunmak ![]() Gözünü (gözlerini) kapamak: -1 ![]() ![]() ![]() Gözünü (gözlerini) kan bürümek : Öfkesinden dolayı adam öldürmeye kalkışmak ![]() Gözünü kırpmadan : Çekinmeden, korkusuzca ![]() Gözünü kırpmamak: Hiç uyumamak ![]() Gözünü korkutmak : Çeşitli tehditlerle o işi yapmaktan alıkoymak ![]() Gözünün içine baka baka : Cesaret ve soğukkanlılıkla, çekinmeden, cüret ederek ![]() Gözünün içine bakmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Gözünün önünden gitmemek : Onu bir türlü unutamamak, anısı zihinde canlı olarak durmak ![]() Gözünün önüne gelmek : Geçmişteki bir olayı, ilişki kurulan bir kimseyi zihinde canlandırmak, tasarlamak, anımsamak ![]() Gözünün yaşına bakmamak : Ağlayıp sızlanmasına aldırış etmemek, acımamak ![]() Gözü olmak (bir şeyde, birinde) : Onu elde etmeyi çok istemek ![]() Gözü tok : Fazla malda, mülkte gözü olmayan (kimse); gönlü tok, gözü gönlü tok ![]() Gözü tutmak (birini, bir şeyi) : Onu beğenmek, ona güvenmek ![]() Gözü uyku tutmamak : Bir türlü uyuyamamak ![]() Gözü üstünde olmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Gözü üzerinde olmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Gözü yememek (bir şeyi) : Onu yapmaya bir türlü karar verememek; göze alamamak ![]() Gözü yılmak (bir şeyden) : Daha önce denenen ve başarısız olunan birjşi yapmaya girişmekten çekinmek ![]() Gözü yolda (yollarda) kalmak : Birinin gelmesini büyük bir merak ve istekle beklemek ![]() Gözü yüksekte (yükseklerde) olmak : Zenginliğe, yüksek mevki ye ulaşmayı amaçlamak ![]() Göz yummak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Gurbete (gurbet etlere) düşmek : Çeşitli nedenlerle aile ocağından uzakta yaşamak ![]() Gurur duymak (biriyle, bir şeyden) : Onunla övünmek, gururlanmak ![]() Gururunu okşamak ; Bir kimsenin yüzüne karşi beğenilen /önlerini belirterek gurur duymasını sağlamak ![]() Gücü gücü yetene : “Kimin gücü kimin gücüne yetiyorsa ![]() Gücüne gitmek: Bir söz ya da davranış bir kimsenin gücenmesine yol açmak; ağırına gitmek, zoruna gitmek ![]() Güçlük çıkarmak (birine): Bir iş yapılırken engeller, zorluklar yaratmak; müşkilat çıkarmak, zorluk çıkarmak ![]() Güler misin ağlar mısın? : Hem gülünecek, hem de üzülecek bir olay karşısında söylenir ![]() Güler yüz (göstermek) (birine): Ona yumuşak, sevecen bir tavır(takınmak) ![]() Güler yüzlü : Yumuşak, sevecen kimse İçin söylenir ![]() Gülüp geçmek : Bir söz ya da davranışın üzerinde durmamak, bunları önemsememek ![]() Güme gitmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() gitmek ![]() yangından mal kaçırır gibi ![]() ![]() Gün almak (birinden) (bir yıldan): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Günah (birinden) gitmek: Söz dinlemeyen bir kimseye son olarak uyanda bulunup rahatlamak, sorumluluğu o kişiye bırakmak ![]() Günaha girmek: Günah işlemek, din yönünden suç sayılan bir iş yapmış olmak ![]() Günaha sokmak (birini) : Bir kimseye din yönünden suç sayılacak bir iş yaptırmak ![]() Günahı (vebali) boyuna : ‘Ben senin için bir iş yapıyorum, ama yaptığım iş bir suç ise sorumlusu sensin ![]() ![]() Günahına girmek (günahını almak) : Bir kimseye yapmadığı bir işin, söylemediği bir sözün sorumluluğunu yüklemek, onun hakkında kötü düşünmek ![]() Günahını çekmek : Yaptığı kötülüklerin cezasını çekmek ![]() Günahını vermez: Günahını, en değersiz, kötü şeylerini dahi vermeyecek ölçüde cimri olan (kimse) ![]() Günden güne : Gün geçtikçe, her gün biraz daha ![]() Güneş çarpmak (birine) : Güneş altında fazla kalıp hastalanmak ![]() Güneş olsa kimsenin üstüne doğmamak: Durumu iyi olduğu halde hiç kimseye iyilik etmemek ![]() Gün görmek : Mutluluk içinde yaşamış olmak ![]() Gün görmüş : Başından pekçok olay geçmiş, yaşam deneyimi olan (kimse) ![]() Gün günden : Gün geçtikçe ![]() Gün ışığına çıkmak : Aydınlanmak, gerçekler ortaya çıkmak ![]() Günleri sayılı olmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Günlük güneşlik : Aydınlık, güneşli, açık, iç açıcı yer ya da hava İçin kullanılır ![]() Günü birliğine : Aynı gün içinde ![]() Günü gününe : Tam vaktinde, gününü geçirmeden ![]() Gününü görmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Gününü gün etmek: Hiçbir sorunla ilgilenmeyip günlerini rahatça, hoşça geçirmeye bakmak ![]() Gürültü çıkarmak (koparmak) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Gürültüye gelmek: Bir düşünce çeşitli nedenlerle önem kazanmamak, onun üzerinde durulmamak ![]() Gürültüye getirmek (gürültüye boğmak) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Gürültüye gitmek : Bir düşünce, bir iş, araya başka konuların girmesiyle ilgi görmeyip unutulmak ![]() Gürültüye (patırtıya) pabuç bırakmamak : Korkutmalara aldırmadan işini yürütmek ![]() ![]() ![]() Güven beslemek (duymak) (birine) : Ona güvenmek; itimat beslemek ![]() Güvendiği dağlara kar yağmak : Güvendiği kimseden yardım gelmemek, güvendiği şey işe yaramamak ![]() Güven vermek : Güvenilir bir şey ya da kişi olduğu izlenimini vermek, böyle bir duygu uyandırmak; itimat telkin etmek ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Deyimler'in Açıklaması |
![]() |
![]() |
#15 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Deyimler'in Açıklaması<< H >> Ha babam (ha): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Habbeyi kubbe yapmak: Pek önemi olmayan bir şeyi abartmak, önemliymiş gibi göstermek ![]() ![]() ![]() Haber almak (birinden) : Birinden bir haber, bilgi öğrenmek, kendisine haber iletilmek ![]() Haber atlamak: Bir haberi zamanında alıp yayımlayamamak ![]() Haber çıkmamak : Beklenen haber gelmemek, hakkında bilgi verilmemek ![]() Haberi olmak (bir şeyden): Onun hakkında bilgisi olmak ![]() Haber salmak (birine, bir yere) : Ona, oraya haber göndermek ![]() Haber vermek (birine): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ha bire : Hiç ara vermeden, sürekli olarak ![]() Hacet kalmamak (bir şeye): Gereği olmamak, gereği kalmamak ![]() Hacı ağa : Gelişigüzel yere para harcayan, kültürsüz (zengin) ![]() Haciz konmak (koymak) (bir yere): Borçlunun malına mahkeme yoluyla et konmak (koymak) ![]() Haddi hesabı yok : “Sınırsız, ölçüsüz ![]() ![]() Haddi mi? (haddine mi düşmüş?): “Onda bunu yapacak güç, yetenek, cesaret yoktur ![]() ![]() Haddini bildirmek (birine) : Ona, her işe burnunu soktuğu, küstahlık ettiği için sert bir karşılık vermek ![]() Haddini bilmek : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ha deyince : Hemen, istenilen zamanda ![]() Hadise çıkarmak: Tatsız bir olaya yol açmak; kavga çıkarmak, otay çıkarmak ![]() Hafakanlar (afakanlar) basmak (boğmak) -(birini) : Çok sıkılmak, bunalmak ![]() Hafif atlatmak (bir şeyi) : Bir kazayı, tehlikeyi, ölüm olmaksızın, ciddi bir yara almaksızın geçirmek ![]() Hafife almak (birini, bir şeyi) : Onu küçümsemek; ona önem vermemek ![]() Hafiflik etmek: Hoş olmayan, ahlak kurallarıyla pek bağdaşmayan bir söz söylemek, davranışta bulunmak ![]() Hafif tertip : Biraz, fazla aşırıya kaçmadan, şöyle böyle ![]() Hafta sekiz gün on dokuz: Hemen her gün, bıktıracak ölçüde sık ![]() Hah şöyle : “İyi yaptın, aferin ![]() ![]() Hak etmek (bir şeyi) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Hak getire : “Ne arar, yoktur ![]() ![]() Hakkı geçmek (birine, bir şeye) :-1 ![]() ![]() ![]() ![]() Hakkından gelmek (bir şeyin, birinin): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Hakkını vermek (birinin, bir şeyin) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Hakkını yemek : Bir kimseye hakkı olan şeyi vermemek, onun hakkını zorla olmak ![]() Hakkın rahmetine kavuşmak : ölmek ![]() Hakkı olmak :1 ![]() ![]() ![]() ![]() Haklı bulmak (birini) : Haklı olduğunu kabul etmek; onu uygun, yerinde görmek ![]() Haklı çıkmak : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Haksız çıkmak : Haksız olduğu anlaşılmak ![]() Haksız yere : Haksız olarak, hak etmediği halde ![]() ![]() Hak vermek (birine) : Onun haklı olduğunu kabul etmek, ona yanıl-madığını söylemek ![]() Halden anlamak : Bir kimsenin durumunu göz önüne alarak anlayışlı davranmak ![]() Halep ordaysa, arşın burada : “Yaptığını söylediğin şey, inandırıcı olsun İstiyorsan, haydi burada da yap, görelim ![]() ![]() Hale yola koymak (bir şeyi) : Onu düzenlemek, iyileştirmek, düzeltmek ![]() Hal hatır sormak (birine) : Bir kimseye “nasılsınız” diye sormak ![]() Hali duman olmak : Kötü bir duruma düşmek, perişan olmak ![]() Hali harap : Birinin, bir şeyin durumunun “kötü, bitkin, perişan ![]() ![]() Hali kalmamak (bir şeye) : Çok yorulmak, gücünü yitirmek; başka şey yapacak gücü kalmamak ![]() Halim selim : Sakin, kendi halinde, yumuşak huylu (kimse) ![]() Hali vakti yerinde : Oldukça varhkU, geçim sıkıntısı çekmeyen (kimse) ![]() Hallaç pamuğu gibi atmak (bir şeyi, bir yeri): Onu, orayı dağıtmak, her birini ayrı yere atmak ![]() Halsiz düşmek : Güçsüz kalmak; bitkin düşmek ![]() Halt etmek (karıştırmak) : Uygunsuz İşler yapmak, sözler söylemek, davranışta bulunmak ![]() Halt yemek : Yakışıksız ya da kötü bir iş yapmış olmak ![]() Halvet olmak (birileriyle, biriyle) (bir yer) : -1 ![]() ![]() ![]() olmak ![]() Hamamın namusunu kurtarmak : Kötü bilinen bjr yerin işin durumunu kurtarmak için sözde çarelere başvurmak ![]() Hamhum şaralop : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Hancı sarhoş, yolcu sarhoş : “Kimin ne yaptığı, ne söylediği belli değil ![]() ![]() Hangi akla hizmet ediyor? : “Neden böyle akılsızca işler yapılıyor?” anlamında; ne akla hizmet ediyor? Hangi dağda kurt öldü? : “Ne (ler) oldu da, böyle beklenmedik ve hoşa giden bir iş yaptı, davranışta* butundu?” anlamında ![]() Hangi rüzgâr attı? : “Uzun zamandır geliniyordunuz, nasıl oldu da ge-lebildiniz?” anlamında sitem, alay yollu söylenir ![]() Hangi taşı kaldırsan altından çıkar: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hanım evladı: Nazlı büyütülmüş kimse ![]() ![]() ![]() Hanım hanımcık: İyi bir hanıma yakışır davranışları, giyimi olan (kadın, kız) ![]() Hanya’yı Konya’yı Öğrenmek (anlamak) : Çeşitli olaylarla karşılaşarak yaşamda insanın basma neler gelebileceğini öğrenmek; dünyanın kaç bucak olduğunu anlamak ![]() Hapı yutmak: Kötü bir durumla karşı karşıya kalmak ![]() Hapis giymek (yemek) : Hapis cezasına çarptırılmak ![]() Hapis yatmak : Cezası süresince tutukevinde kalmak ![]() Hapse atmak (tıkmak) : Tutuklayıp cezaevine göndermek; içeri atmak ![]() Hapse girmek (hapsi boylamak): Suçlu bulunup cezaevine konmak ![]() Haraca bağlamak (kesmek) (birini, bir yeri) : Ona belli zamanlarda belli miktarlarda haraç vermesini zorbalıkla kabul ettirmek ![]() Haraç mezat satmak: Açık artırma ile satmak ![]() Haraç yemek: Zorbalıkla başkalarından para toplamak ![]() Harama uçkur çözmek: Evlilikdışı cinsel ilişkide bulunmak ![]() Haram etmek (bir şeyi, birine) : Bir kimseye verilen bir şeyin yararlı olmamasını İstemek Haram olmak (bir şey, birine) : O şeyden yararlanamamak; o şey ona hiçbir yarar getirmemek ![]() Haram yemek: Haksız yollardan kazanç sağlamak ![]() Hararet basmak (birini): -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Hararet kesmek (söndürmek): Bir içecek susuzluğunu gidermek ![]() Hararet vermek (bir şey, birine): Susatmak, susamasına yol açmak ![]() Harbi keriz (marşandiz): İşin doğrusu, gerçeği ![]() Harbi konuşmak: Yalansız, gerçekleri gizlemeden konuşmak ![]() Harcı olmak (bir şey, birinin): -1 ![]() ![]() -2 ![]() ![]() Harekette geçmek : Bir İşi yapmaya başlamak ![]() Harekete getirmek (birini, bir şeyi); Onu kımıldatmak, canlandırmak ![]() Hareket noktası: Yapılacak bir işin, geliştirilecek bir düşüncenin başlangıç noktası ![]() Haremlik selamlık olmak: Bir yerele kadınlar ve erkekler ayrı gruplar halinde oturmak ![]() Harfi harfine : Tastamam, uygun, tıpatıp ![]() Har gür: Karışıklık, kargaşa ![]() Hariçten gazel okumak (atmak) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Haritadan silmek (silinmek) : Herhangi bir nedenle ortadan kaldırmak (kaldırılmak) ![]() Har vurup harman savurmak: Elindekileri hesapsızca harcayıp tüketmek ![]() Hasır attı etmek (bîr şeyi) : Onu örtbas etmek, unutturmaya çalışmak, işleme koymamak; minder altı etmek ![]() Hasret çekmek :Ayn kalınan bir şeyi, kimseyi özlemek, onu görmek istemek, Özlem duymak; Özlem çekmek ![]() Hasret gidermek: Uzun süre görülmeyen, ayrı kalınan bir kimseyle görüşüp konuşmak; Özlem gidermek Hasret gitmek (bir yere, kimseye): Özlemini çektiği bir yeti ya da kimseyi göremeden ölmek ![]() Hasret kalmak (birine, bir şeye) : Onu çok özlemek, ona özlem duymak ![]() Hastalık hastası: Hiçbir hastalığı olmadığı halde, kendinde sürekli olarak birtakım hastalıklar olduğunu sanan kimse için alay yollu söylenir ![]() Hastalık kapmak, (hastalığa tutulmak): Bulaşıcı bir hastalığa yakalanmak ![]() Haşa huzurdan : ‘Bağışlayın, konuyla ilgili yakışıksız bir söz söyleyeceğim, alınmayın ![]() ![]() Haşa sümme haşa : “öyle olmasına olanak yok ![]() ![]() Haşatı çıkmak: -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Haşir neşir olmak (biriyle) (bir şeyle) : -1 ![]() ![]() ![]() ![]() Ha şöyle : “Aferin, bravo, tamam ![]() ![]() Ha şunu bileydin : “Bunu daha önceden anlamam, bilmen gerekirdi ![]() ![]() Hata etmek (işlemek) : Yanlışlık yapmak, yanılgıya düşmek ![]() Hataya düşmek: Yanılmak, farkında olmadan bir yanlışlık yapmak ![]() Hatır belası: Sevilip sayılan bir bir kimsenin ricası üzerine yapılan iş, katlanılan sıkıntı ![]() Hatır gönül bilmemek (tanımamak) : Doğru”bildiği yoldan kimsenin hatırı için şaşmamak, doğruluğuna inandığı işi yapmak ![]() Hatırı kalmak: Gücenmek, darılmak, kırılmak ![]() Hatırına bir şey gelmesin : ‘Sözüm, davranışım sana karşı değil, sen alınma ![]() ![]() Hatırına gelmek: Anımsamak, hatırlamak ![]() Hatırında kalmak: Unutmamak ![]() Hatırından çıkamamak (birinin) : Sevilip sayılan bir kimsenin isteğini yapmazlık edememek ![]() Hatırından çıkarmamak (bîr şeyi, birini) : Onu unutmamak ![]() Hatırından çıkmamak: Unutmamak ![]() Hatırından hayalinden geçmemek: Akla hiç gelmemek, hiç düşünmemek ![]() Hatırında tutmak: Unutmamak ![]() Hatırını hoş etmek: Birini sevindirmek, memnun etmek ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|