[KAPLAN]
|
"P" Harfiyle Başlayan Deyimler
  "P" Harfiyle Başlayan Deyimler   - Pabucu dama atılmak: Kendisinden üstün birinin çıkmasıyla gözden düşmek, değer ve itibarını kaybetmek
"Yeni bir elektrikçi aldılar, desene Murat`ın pabucu dama atıldı "
- Pabucunu ters giydirmek: Güç bir duruma düşürerek telâşlandırmak, bu telâşla kaçmasına sebep olmak
"El oğlu bu, adama pabucunu ters giydirir, tetikte olmalı insan "
- Pabuç bırakmamak: Yılmamak, korkmayıp yapacağından vazgeçmemek
"Ben öyle olur olmaz insanlara pabuç bırakmam "
- Pabuç pahalı: Girişilen işin tehlikeli olduğunu anlatmak için kullanılır
"Baktı ki pabuç pahalı, hemen geri döndü "
- Paçaları sıvamak: Bir işi yapmak için hazırlanmak
"Bir an önce paçaları sıvayıp işe başlamak istiyordu "
- Paçası düşük: Giyimine, kılık kıyafetine pek dikkat etmeyen, sünepe

- Paçayı kaptırmak: 1
Yakalanmak, ele geçmek 2 Giriştiği işten vazgeçmek istediği hâlde kendini kurtaramamak 3 Dilediği gibi davranamamak "Paçayı kaptırdık bir kere, yakamızı kurtaramıyoruz "
- Paçavrasını çıkarmak: Çok hırpalamak, sağlam yerini koymamak, işe yaramaz bir duruma getirmek
"Beş kişiydiler, adamın paçavrasını çıkardılar "
- Paçayı kurtarmak: Bir ilişkiden veya önce girişip sonra pişman olduğu bir işten yakasını sıyırmak
"Çok şükür şu belâlı işten paçayı kurtardık "
- Bilgicik
Com, Türkçe, Edebiyat, Roman Özetleri, Duvar Yazıları, Atasözleri, Hızlı Okuma, Özlü Sözler, Türk
- Paha biçilmez: Çok pahalı, kıymeti ölçülemeyecek kadar yüksek
"Paha biçilemez tablolar sergilenmişti "
- Pahalıya mal olmak: Kolay elde edilememek; para, özveri ve emek gerektirmek; zarara ve sıkıntıya yol açmak
"Bu ev size pahalıya mal olsa gerek "
- Palas pandıras: Acele olarak, hazırlanmaya zaman bulamadan
"Palas pandıras evden çıkmak zorunda kaldık "
- Palavra atmak: Abartarak söylemek, yalan söylemek, olmayacak şeylerden söz etmek

- Paldır küldür: 1
Büyük bir gürültü ile 2 Ansızın ve kurallara uymaksızın "Paldır küldür merdivenlerden inmeye başladılar "
- Pamuk ipliği ile bağlamak: Etkisi az sürecek, köksüz, geçici bir çözüm yolu bulmak

- Paniğe kapılmak: Çok korkmak, telâşa sürüklenmek
"Çocuklar paniğe kapılacaklar diye endişeleniyorum "
- Papara yemek: Çok azarlanmak
"Çabuk olun, annemden papara yemek istemiyorum "
- Para babası: Çok zengin, parası bol olan

- Para canlısı: Parayı çok seven, paraya düşkün

- Para çekmek: 1
Banka veya benzeri bir yere yatırılmış parayı geri almak 2 Bir kimseden çeşitli yollarla para sızdırmak
- Para dökmek: Bir şey için çok para harcamak
"Düğün için az para dökmedi "
- Para etmemek: 1
İşe yaramamak, etkili olmamak 2 Değeri pahasına satılamamak "Bu malların para edeceğini sanmıyorum "
- Parasını sokağa atmak: Değeri olmayan bir işe ya da mala para vermek

- Para kesmek: 1
Çok para kazanmak 2 Devletin çok para basması "Bizim büfe âdeta para kesiyor "
- Para sızdırmak: Kandırarak, zorlayarak birinden para almak
"Kabadayılar esnaftan az para sızdırmadılar "
- Para tutmak: 1
Parasını idareli harcayıp kalanını biriktirmek 2 Satın alınan şeyin karşılığını para olarak hesaplamak "Aldığımız eşyaların hepsi kaç para tuttu dersiniz?"
- Paraya çevirmek: Bir malı verip yerine para almak
"Gidin, şu dolapları paraya çevirin de gelin "
- Paraya kıymak: Gereken yerde para harcamaktan kaçınmamak

- Paraya para dememek: 1
Çok para kazanmak 2 Bol para harcamak 3 Elde olan parayı az bulmak
- Para yapmak: Para kazanıp biriktirmek
"Gurbete para yapmaya gitti "
- Para yedirmek: İşini yaptırmak için birilerine kanunsuz, hak etmedikleri parayı vermek; rüşvet vermek
"O binayı yaptırmak için belediyeye az para yedirmediler "
- Para yemek: 1
Çok para harcamak 2 Rüşvet yemek, görevini kötüye kullanıp bir iş yapmak için birinden para almak "İnsanlar artık açıktan para yiyorlar "
- Parmağı ağzında kalmak: Çok şaşırmak, hayrete düşmek

- Parmağına dolamak: Bir konuyu her fırsatta, her yerde ele alıp konuşmak, o konu ile uğraşmak

- Parmağında oynatmak: Birine her istediğini yaptırmak, onu kukla gibi kullanmak
"Beni parmağında oynatamayacaksın alçak herif "
- Parmağını bile oynatmamak: Hiç tepki göstermemek, kayıtsız kalmak
"Beni dövdüler ama o parmağını bile oynatmadı "
- Parmak basmak: 1
Bir nokta üzerine dikkati ya da ilgiyi çekmek 2 İmza yerine parmağını mürekkebe batırarak bir yere bastırmak
- Parmak hesabı: 1
Parmakları kullanmak suretiyle yapılan hesap 2 Hece vezni "Bizim bakkal hâlâ parmak hesabı yapıyor "
- Parmak ısırmak: Büyük şaşkınlık duymak, hayrete düşmek
"Yaptığım tatlıyı görünce parmaklarını ısıracaklar "
- Parmak kadar (çocuk): Yaşça çok küçük, pek küçük (çocuk)
"Parmak kadar çocukla iş yapılır mı?"
- Parmak kaldırmak: 1
Olumlu oy vermek için el kaldırmak 2 Bir toplulukta söz istemek için işaret parmağını kaldırıp diğerlerini yumarak el kaldırmak "Parmak kaldırarak söz istemeyi öğrenin artık!"
- Parmakla gösterilmek: 1
Bir şey az bulunmak 2 Seçkin, ünlü olmak "O, çevresinde parmakla gösterilen bir adamdı "
- Parmaklarını yemek: Bir yemeğin çok lezzetli olduğunu anlatmak için kullanılır
"Böreği değil, parmaklarımızı yedik âdeta "
- Parsayı başkası toplamak: Verilen emek karşılığını, emek veren değil, bir başkası almak
"Biz durmadan çalışalım parsayı da başkası toplasın olmaz öyle şey!"
- Partiyi kaybetmek: 1
Biriyle çekiştiği bir konuda yenilmek 2 Elde etmeye çalıştığı bir kazancı bir başkasına kaptırmak
- Pasaportunu vermek: Kovmak, işten atmak
"Patron üç işçinin pasaportunu eline verdi "
- Pas geçmek: Üzerinde durmamak, caymak, vazgeçmek, aldırış etmemek

- Patırtı çıkarmak: Kavga, kargaşa, gürültü çıkarmak
"Patırtı çıkarmadan oturun, babanız uyuyor "
- Patlak vermek: Gizlenen ya da hoş karşılanmayan bir durum aniden ortaya çıkmak
"Kim der di ki savaş bu sabah patlak verecek "
- Pay biçmek: Bir fikir elde edebilmek için, durumu bir şey ile kıyaslamak

- Payını almak: 1
Azarlanmak 2 Kendine düşen kazanç miktarını almak
- Paye vermek: Adam yerine koymak, değer vermek

- Payidar olmak: Kalmak, yok olmamak, yaşamak
"Milletimiz ilelebet payidar olacaktır "
- Perdesi yırtık: Ar damarı çatlamış, utanmaz, arlanmaz
"Perdesi yırtılmış adamın, baksana neler söylüyordu!"
- Pergelleri açmak: Uzun adımlarla yürümeye başlamak
"Pek vaktimiz yok, pergelleri açın da geç kalmayalım "
- Pay çıkarmak: Bir olay ya da davranıştan tecrübe kazanmak, hisse kapmak, tutulacak yolu belirlemek

- Pes demek: Mağlubiyeti kabul etmek, başkasının üstünlüğüne boyun eğmek
"Yenileceğini anlayınca sırtı yere gelmeden pes dedi "
- Pestil gibi olmak: Çok yorulmuş olmak; kımıldayamayacak kadar bitkin, güçsüz düşmek

- Pestilini çıkarmak: 1
Çok dövmek 2 Çok çalıştırıp adamakıllı yormak 3 İyice ezmek "Kazma sallamaktan pestilimiz çıktı "
- Peşini bırakmamak: Bir şeyi izlemekten vazgeçmemek
"Adamın peşini bırakmayın sakın!"
- Peşkeş çekmek: Kendisinin veya bir başkasının malını bir çıkar uğruna birisine uygunsuz olarak vermek
"Yurdu düşmanlara peşkeş çekiyorlar "
- Peyda olmak: Ortaya çıkmak, belirmek, oluşmak
"Köşede bir adam peyda oldu "
- Pılıyı pırtıyı toplamak: Hemen bütün eşyalarını toplayarak bir yere gitmek üzere hazırlık yapmak
"Pılıyı pırtıyı toplamış bekliyordu "
- Bilgicik
Com, Türkçe, Edebiyat, Roman Özetleri, Duvar Yazıları, Atasözleri, Hızlı Okuma, Özlü Sözler, Türk
- Pire için yorgan yakmak: Önemsiz bir şey için kızıp daha büyük zarara yol açacak davranış içine girmek

- Pireyi deve yapmak: Küçük, basit bir olayı büyütüp mesele yapmak, aşırı abartmak

- Pisi pisine: Boş yere, boşuna
"Pisi pisine vurdular çocukcağızı "
- Pis pis düşünmek: Karamsar, derin ve üzüntülü bir düşünceye dalmak
"Pis pis düşünmeyi bırak da bir yol arayalım "
- Pis pis gülmek: Birinin düştüğü kötü duruma öç alır gibi, arsız arsız gülmek

- Pişkinliğe vurmak: Çıkarı için kötü bir davranışa veya söze aldırmamak

- Pişmiş aşa su katmak: Yoluna girmiş, bitmek üzere olan bir işi bozmak ya da aksatmak
"Pişmiş aşa su katabilir, onu buraya sokmayın "
- Pişmiş kelle gibi sırıtmak: Anlamsız, çirkin, yersiz, dişlerini göstererek gülmek
"Pişmiş kelle gibi gülmeyi bırak da işine bak "
- Posasını çıkarmak: 1
Birini çok dövmek 2 Bir kişi veya şeyi sonuna kadar sömürmek "Ülkenin posasını çıkardılar, biz hâlâ seyrediyoruz "
- Posta koymak: Birini korkutmak, gözdağı vermek, tehdit etmek
"Bana posta koyacak adam daha anasından doğmadı "
- Postayı kesmek: İlişkiyi kesmek, gidip gelişi sona erdirmek

- Post elden gitmek: 1
Öldürülmek 2 Bulunduğu yüksek makamdan ayrılmak zorunda kalmak "Post elden gidince kahretti adam "
- Post kavgası: Bir makamı, işi ya da iktidarı ele geçirme çekişmesi
"Seçimler yaklaştı, post kavgası da başladı "
- Postu kurtarmak: Can tehlikesini atlatmak, öldürülme tehlikesi olan yerden kaçıp kurtulmak
"Postu kurtardık çok şükür "
- Postu sermek: Kısa bir süre için gittiği yerde, saygısızca ve sorumsuzca uzun süre kalmak

- Pot kırmak: Gaf yapmak, farkında olmayarak karşısındakini kıracak, incitecek söz söylemek
"Dikkatli ol, bir pot kırma sakın "
- Pösteki saymak: İçinden çıkılması zor ve anlamsız bir işle uğraşmak
"Ne mi yapıyorlar? Pösteki sayıp duruyorlar "
- Prangaya vurmak: Zincire vurmak, ayağına pranga bağlamak
"Prangaya vurulu olarak yıllarca kaldı o hapishanede "
- Puan almak: 1
Spor karşılaşmalarında sayı kazanmak 2 Bir test imtihanında herhangi bir puan elde etmek "Şu sorulardan hiç puan alamayacağımı sanıyordum "
- Puan tutturmak: Gereken sayıda puan kazanmak
"Bu sene puan tutturup da üniversiteye girecek miyim bilmiyorum!"
- Punduna getirmek: Bir şeyi yapmak için uygun şartları elde etmek, fırsat kollamak
"Punduna getirir getirmez patlattı yumruğunu "
- Pupa yelken: 1
Alabildiğince, hiçbir şeye bağımlı olmadan 2 Yelkenler, arkadan esen rüzgârla şişmiş olarak, tam yolla "Pupa yelken açıldık denize "
- Pusu kurmak: Birine saldırmak için, bir yere gizlenip beklemek
"Düşmanlarımızın pusu kurduğundan tam zamanında haberdar olmuştuk "
- Pusulayı şaşırmak: 1
Ne yapacağını bilemez duruma düşmek 2 Doğru tutum ve davranıştan ayrılmak "İyice pusulayı şaşırmadan uyarmalıyız onu "
- Pusuya düşmek: Pusu kuran kimsenin saldırı alanı içine girmek
"Eyvah, pusuya düşürdüler bizi!"
- Put gibi: Kımıltısız, sessiz, anlamsız bir bakışla

- Put kesilmek: Sessiz, kımıltısız bir durumda kalmak
"Onun bağırmasıyla herkes bir anda put kesildi!"
- Püf noktası: Bir işin en ince, en önemli yeri

- Püsküllü belâ: Kendisinden kurtulunması bir türlü mümkün olmayan, büyük sıkıntı, zarar veren kimse veya şey
"Başıma püsküllü belâ kesildi bu çocuk "
|