Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
amel, sabır, salih, tövbe, şükür

Sabır, Şükür, Tövbe Ve Diğer Salih Amel

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sabır, Şükür, Tövbe Ve Diğer Salih Amel




Sabır, Şükür, Tövbe ve Diğer Salih Amel
İbadetleri

(a) Sabır


Sabır konusundan söz açılınca Hz Eyyup
peygamber gelir akla Çünkü her türlü kötülük ve
olumsuzluklara karşı dayanma gücünün sembolü olmuş,
dolayısı ile de bizlere örnek
Allah Teâlâ, biz kullarını öğretip eğitmek üzere
toplumda hakça düzen içerisinde kurallara uyumlu
yaşayabilmemiz için ilâhi emirler yanında peygamberlerin
örnek davranışlarıyla yol gösterici olmaktadır Nitekim
Kuran-ı Kerimde: “
Hamt olsun ki, biz sizi biraz korku,
biraz açlık ve biraz da maldan, candan ve ürünlerden
noksanlık vererek deneriz; sabredenleri müjdele!”
buyrulur (Bakara Sur/155) Demek ki, bu emri İlâhiye göre
başa gelecek her türlü musibetlerde kulun görevi sabretmek
olacaktır Fakat nasıl bir sabır; nereye kadar sabır gösterilir?
gibi soruların cevabı bizzat peygamberler üzerinde
denenerek bizlere örnek gösterilmiştir Bu konuda Hz
Eyyup Peygamberin başına gelen olumsuz olaylar
karşısında gösterdiği dayanma gücü, yani sabrı herkese
örnek teşkil eder Hatta Kuran-ı Kerimde Yüce Rabbim:


Gerçekten biz Eyyub’u sabırlı (bir kul) bulmuştuk O, ne
iyi kuldu! Daima Allah’a yönelirdi!” (Sad Sur/44)

buyurarak onu övmüştür
Hayat bir imtihan olduğuna göre Hz Eyyup
Peygamberin sabretmeyi nasıl anlayıp uyguladığını ve
sınavını nasıl başardığını görelim: Önce mukaddes kitap
Tevrat’ın Eyyup bölümüne göz atalım: “Uts diyarında bir
adam vardı, adı Eyyup idi; ve bu adam kâmil ve doğru idi
Allah’tan korkar ve kötülükten çekinirdi Ve kendisine yedi
oğul ile üç kız doğdu Ve mal olarak onun 7000 koyunu ve
3000 devesi ve 500 çift öküzü ve 500 dişi eşeği ve pek çok
kölesi vardı Ve bütün şark oğullarından bu adam en
büyüktü (Bap:1, ayet:1,2,3)
Ve Rab şeytana dedi: Nereden geliyorsun? Ve
şeytan Rabbe cevap verdi: Dünyada dolaşmaktan ve
orada gezinmekten Ve Rab şeytana dedi: Kulum Eyyub’a
iyice baktın mı? Çünkü dünyada onun gibisi yok; kâmil ve
doğru adam; Allah’tan korkar ve kötülükten çekinir Ve
şeytan Rabbe cevap verip dedi: Eyyup Allah’tan boşuna
mı korkuyor? Onun etrafına, evinin etrafına, ve nesi varsa
hepsinin etrafına sen çepçevre çit çevirmedin mi?
Ellerinin işini sen bereketlendirdin ve onun malı
memlekette çoğaldı Şimdi elini uzat da nesi varsa hepsine
dokun ve yüzüne karşı sana lânet edecektir” (Bap:1,
ayet:7-11)
Bundan sonraki bölümde Tevrat’ın bildirdiklerini
özetleyelim: “ Ve günlerden bir gün, oğullar ve kızlar büyük
kardeşin evinde toplanıp yemek yerken çölden bir şiddetli
rüzgâr gelip çatıyı başlarına yıktı ve öldüler Şebali kavmi
baskın yapıp işçileri kılıçtan geçirip öküzleri ve eşekleri ise
alıp götürdüler Gökten Allah’ın ateşi düşüp koyunları yaktı
Kıldanlılar otlaktaki develerin üzerine saldırıp alıp
götürdüler Bu üzücü haberler Hz Eyyub’a ulaşınca,
yerinden kalkıp kaftanını çıkardı, saçlarını kesti ve yere
eğilip secde yaptı Ve şöyle dedi: Anam karnından çıplak
çıktım ve oraya çıplak döneceğim Rab verdi ve Rab aldı
Bu işin hepsinde Eyyup suç işlemedi ve Allah’a
uygunsuzluk yüklemedi (Bap:1, Ayet: 13-22)
Rivayete göre Hz Eyyup Peygamberin bu defa
vücudunu çıban ve yara sarar Ne yapılırsa şifa bulamaz
Eski tanıdıklar Onu terk ederler Uzun süre evine kapalı
kalır Bedeninde yaralar açılır ve kurtlar girip çıkar, yanına
kimse giremez olur; Hz Eyyup yine sabreder Zenginliği
yok olur; O, sadece şükreder Eşi Rahmet’in el emeğine ve
hizmetine muhtaç kalır; buna da sabreder Bir gün eşinin
ısrarı üzerine Allah’a dua edip halini arz eder Allah Teâlâ
duasını kabul edip üzerindeki hastalıktan kurtulur Beden
eski haline döner Yaşamı süresince eski mal- mülk
zenginliğine tekrar kavuşur Böylece dünya ve ahiret saadeti
ile mutlu yaşar (1)
Hataya düşmemek için öncelikle bir konuyu
açıklamak gerekir: İlk insanın yaratılışında Allah’ın “ Hz
Âdem’e secde yap “ emrine uymayan şeytan huzurdan
kovulmuş, Hz Âdem ve eşi Hz Havva ile beraber
Cennetten çıkarılıp dünyaya indirilmiştir Ahirete kadar
dünyada yaşamını sürdürecektir Ancak kendisine, dünyaya
bitişik gök tabakasına kadar çıkabilme izni verilmiştir
Kuran’da:
Ant olsun ki, Biz dünyaya yakın göğü
kandillerle donattık Onları şeytanlar için atış taneleri
yaptık Onlara ateşli bir azap vardır” (Mülk Sur/5)

buyrularak, böylece şeytanların daha yükseklere çıkışının
önlendiği ifade edilmektedir Dolayısı ile Tevrat’taki
ifadede şeytanın Allah’ın huzuruna çıkıp O’nunla sohbet
üslubu ile konuşması, abartılmış gerçek dışı haberlerdir
İslâm inancı ile bağdaşmayan bilgilerdir
İşte Hz Eyyub Peygamberin sabır konusuna bakış
açısı ve uygulaması böyle Kader inancı ile sabır
uygulamasını benliğinde birleştirmiş Mal- mülk, sağlık ve
diğer her türlü geçim olanaklarını verenin Allah olduğuna
kesinkes inanmış Bu aşamada insanın görevi, sadece aracı
olmak, istemek ve girişimde bulunmaktan ibarettir Takdir
edip veren ise Tanrıdan başkası değil Yine insanın başına
gelip yaşamını olumsuz yönde etkileyen musibetleri de
yaratıp veren yine Allah Burada insanın görevi ise, önce
tedbir ve çare aramak, sonra tevekküle sarılıp sabretmek
olacaktır Yalnız Allah’a güvenip dayanan kişiler, yani
gerçek müminler, başlarına bir kötülük- musibet geldiği
zaman Allah’tan olduğuna inanıp sabrederler; bir iyilik,
rahatlık geldiğinde de, yine Allah’tan olduğunu düşünüp
şükrederler Sabır ve şükür bu yönü itibariyle Yaratan’ına
karşı bir ibadet ve kulluk görevi olur Bu konuda bizlere
hayat dersi verip en güzel davranışa yönlendiren Hz
Peygamberimizin konuya ilişkin değerlendirmesine
değinelim: Hz Peygamberimiz buyuruyor ki
:


Müminin işine hayret ederim: Çünkü onun her işi
hayırdır Bu hâl müminden başka hiçbir kimse için böyle
değildir Şayet ona sevinç verici bir şey isabet ederse
şükreder Bu da kendi lehine hayır olur Eğer ona zarar ve
ziyan verecek bir hâl isabet ederse sabreder Bu da onun
lehine bir hayır olur” (Müslim, Züht:64)
Hem sevap
kazanmak ve hem de stresten öte mutlu bir yaşam isteyen
herkes bu hadisi kendisine rehber olarak kabul edip
yaşamına uygulamalıdır Şimdi gerçekçi olarak düşünelim;
başa gelen bir musibetten dolayı üzülüp strese girme ne
derece doğru olabilir ve sorunu çözebilir mi? O stres ki,
kişinin fiziksel fonksiyonlarını yıpratıp erken yaşlanmasına
yol açan bir rahatsızlık olduğu halde Sonra üzülmek
neticeyi değiştirebilir mi? Hayır !Öyleyse “ Allah’ın
takdiri böyle ! Zorlu bir imtihan geçiriyorum” diye düşünüp
sabrederse hem sağlığını, korumuş, hem de sevap kazanmış
olarak Allah’ı yanında bulmuş olur Nitekim Yüce Rabbim
buyuruyor: Ey iman edenler! Sabır ve namazla Allah’tan
yardım isteyin Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle
beraberdir” (Bakara Sur/153) İşte sabrın, ibadet olduğunu
belirleyen ve bizleri mutlu sona götürecek Allah’ın rehber
ayeti Hz Eyyup Peygamber sabır konusunda tarihi bir
örnektir Cenab-ı Hak, başa gelen musibet ve kötülüklerin
nasıl sabırla aşılacağını, Onun üzerinde uygulayarak

sonucunu bizlere göstermiştir Böylece bir canlı örnekten
sonra hele biz Müslümanlara düşen görev;
-Allah’ın emirlerini iyi anlayıp kendi hayatımıza
titizlikle uygulamak,
-Sabır sevabını kazanabilmek için çekilen sıkıntı,
mal- mülk zarar ziyanını insanlara anlatıp dert yanmamak
Şöyle düşünmelidir: “Başıma gelen felâketi kim verdi?
Allah! Öyleyse kimi, kime şikâyet ediyorum! Allah’ın
takdirini kulları değiştirebilir mi? Hayır, değiştiremez! O
halde, insanlar üzerimdeki musibeti gideremeyeceklerine
göre hiç olmazsa dert yanıp sevabını kaybetmeyim”
,

demelidir
-Sabır sevabını kazandıracak davranışa dikkat
edilmeli Çünkü makbul olan sabır, musibetin ilk anında
gösterilen tepki halidir Olayı sükûnetle karşılarsa sevap
kazanır; tepkisi kırıcı olursa günaha girer Nitekim Hz
Peygamber (s )’den nakledilen hadis şöyledir
:

Enes (RAnh) anlatıyor: “Hz Peygamber (s),kabrin
başında ağlayan bir kadının yanından geçti
-
Allah’tan kork ve sabret, dedi Kadın,
-Geç git; zira benim başıma gelen musibet senin
başına gelmemiştir, dedi Peygamberi tanımamıştı Onun
Peygamber olduğunu kadına söylediler; bunun üzerine
kadın, Peygamberin kapısına geldi, kapıda kapıcıların

bulunmadığını gördü ve:
-Ben seni tanıyamadım, diye özür diledi
Peygamber Efendimiz de:
-Asıl sabır,musibetin ilk anında olanıdır,
buyurdu”(Riyazus-salihin,Cilt:1,Sf: 64)
Bu bağlamda sabırla beceriksizliği birbirinden
ayırmamız gerekir Kişinin başına bir kötülük, felâket
geldiğinde, öncelikle aklını kullanıp soruna çare aramalıdır
Eğer, imkânlarını kullanıp yine de çare bulamazsa o zaman
“Allah beni deniyor, imtihan ediyor” diyerek sabırlı olmaya
gayret gösterecektir Yoksa toplumda nüfuzlu ve güçlü
kişinin kendisine yaptığı hakaret, saldırı ve aşağılamasına
katlanması kesinlikle sabır olamaz Bu ancak beceriksizlik
olur Bu durumda kalan mazlum hakkını yasal yollardan
araması gerekir



Alıntı Yaparak Cevapla

Sabır, Şükür, Tövbe Ve Diğer Salih Amel

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sabır, Şükür, Tövbe Ve Diğer Salih Amel




(b) Şükür (Hamt) etmek


Şükür, Allah’ın verdiği her türlü nimetine (mal –
mülk, geçimlik nesneler, sağlık, kabiliyet, eş ve çocuklar
gibi) karşı duyulan hoşnutluluğu, Allah’a arz edip O’na
şükran borcunu ödemektir İnanmış kişilerin doğru yola
iletilmesinde kendilerine rehber olan Kuran-ı Kerimin
Fatiha suresinin 2 ayeti, Allah’a hamt ile başlar ve Allah’ın
nitelikleri belirtilir Şöyle ki, “Hesap gününün sahibi,
dünyada bütün insanlara, ahirette ise, müminlere rahmet
edici olan, âlemlerin Rabbine hamt olsun!” denilerek, hamt
etmenin ancak Allah’a karşı yapılacağı belirtilir
Yüce Rabbim biz kullarını, sağlık, beceri, ilim sahibi
olma, zenginlik, eş ve çocuk sahibi olma, meslek edinme
gibi olanaklarla dener Yani imtihan eder Bu olanaklara
sahip kişi bunları kendi gayret ve becerisi sonucu elde
ettiğini düşünerek başkalarına karşı büyüklük duygusuna
kapılırsa sınavı kaybeder Peki, ne yapması gerekir?
Bu sevindirici imkânları kendisine lütfedenin Allah
olduğunu düşünerek O’na şükretmelidir Allah’ın her
hükmünde ibret alınacak bir hikmet vardır Bilinçli olan kişi
bu perspektiften bakıp neticeye ulaşmaya çalışır Örneğin,
Allah bir kişiyi zenginlikle ödüllendirmiş ise, buna karşılık
sorumluluk da yüklemiştir Ne gibi sorumluluk? İmtihan
sorumluluğu! Soruların cevabı nerede? Kuran ve Hz
Peygamberimizin (s) sünnetinde Evet, böyle bir lütfe
mazhar olan mümin kişi, öncelikle mülkün esas sahibine
şükredecek, sonra zenginliğin zekâtını fakirlere dağıtacak,
kurban kesecek, sağlığı izin verirse hac ve umre görevlerini
yapacak, ayrıca dilenen veya iffetinden dolayı dilenemeyen
muhtaçlara geçimlik yardımında bulunacak, öldükten sonra
kendisine sevap kazandıracak “sadaka-i cariye” denen hayır
kurumlarına hizmet ve bağış yapacak Böylece bu ve buna
benzer hayır işlerinde parasını harcamış ise Kuran’da
nitelikleri sayılıp övülen o mutlu muttakiler ( gerçek
müminler) safında yer almış olacaktır Cimrilik eder,
kazancından kimseye koklatmazsa, o zaman ahirette
cezasını çok ağır ödeyecektir Demek ki, bilinçli Müslüman,
kendisine lütfedilen maddi ve manevi olanaklardan dolayı,
bunları kendisine karşılıksız veren Rabbine şükredecek
Şükretmek, hem ibadet yerine geçip sevap kazandırır ve
hem de imtihanını başarmasına yardımcı olur Şükür, yalnız
mal – mülk, eş ve çocuklar veya menfaati gerektiren
herhangi bir olanak karşılığında değil, yaşamın her anı ve
aşamasında yapılmalıdır Neden mi? Çünkü Allah Teâlâ ne
buyuruyor:
“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk
(ibadet) yapsınlar diye yarattım” (Zarıyat Sur/56)

Yaratılış amacının ibadet olduğuna ve hamd etmenin de
ibadet sayıldığına göre her Müslüman, Allah’ın emri olduğu
için hamt etmelidir Örneğin, sabah uyanıp hayatta
olduğunu görünce şükredecek, kahvaltısını bitirince yine
şükredecek, işbaşı yapınca lütfedilen bu imkândan dolayı
şükredecek, işyeri arkadaşlarının hal- hatır sorularına
şükrederek cevap verecek, bir kaza sonucu zarar görüncedaha
kötüsü olabilirdi düşüncesiyle- yine şükredecek, akşam
evine dönünce kavgasız gürültüsüz bir gün geçirdiği için
hamt edecek Yani kişi yeter ki, Allah’ın emrine uysun;
hamt edecek fırsatları devamlı önünde hazır bulacaktır
Peki, bir kişi sahip olduğu olanaklar için
şükretmezse ne olur? İbadet yapmış olma sevabını
(ödülünü) alamaz Dahası, kendisinde kibir denen hastalık
belirir ve devamlı günah kazandırır Başka bir deyişle ahiret
hayatını karartır


Alıntı Yaparak Cevapla

Sabır, Şükür, Tövbe Ve Diğer Salih Amel

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sabır, Şükür, Tövbe Ve Diğer Salih Amel




(c) Tövbe Etmek


Yaratılış gereği olarak hiç kusur işlememek
meleklerin özelliği, hiç iyilik yapmamak da şeytanların
görevidir Kötülük işledikten sonra pişman olup iyiliğe
yönelmek de insanlara özgü özelliktir Demek ki, insanda
davranış biçimi yönünden iki ayrı haslet bulunur: Biri
kötülük işleyebilme dürtüsü, diğeri iyilik yapabilme
melekesi Diğer bir ifadeyle insan, melek ile şeytan arasında
üçüncü özel bir varlık, olmuş olur
Bu özel yaratılış gereği olarak insan, bilerek veya
bilmeyerek kötü davranışta bulunabilir Diğer bir ifadeyle
günah işleyebilir Hiç günah işlememek pek kolay olmayan
ve irade gücünü zorlayan; ancak eğitimle ulaşılabilen üstün
bir meziyettir Yani peygamberler ve gerçek Müminlere
özgü yaşam biçimidir İnsan yaşam süresince öyle olaylarla
karşılaşır ki, istemeyerek de olsa günah işleyebilir Çünkü
bu özellik insan oğlunun mayasında mevcuttur Peki, “ biz
böyle devamlı günah işlersek ahirette hesabını nasıl verecek,

cezadan nasıl kurtulacağız” gibi akla gelen soruya nasıl
cevap vereceğiz? Yaratan Allah, bunun alternatifini de
yaratıp bizleri uygulamaya çağırmıştır O’nun emrine
uyarsak ahirette sınavı kolayca verip cezadan kendimizi
kurtarırız Nasıl mı? Her günah işledikten sonra pişman olup
Allah’a tövbe etmek suretiyle Nitekim Hz
Peygamberimiz bir hadisinde: “
Eğer sizler günah
işlemeseydiniz, yemin ederim ki, Allah, yerinize günah
işleyen, sonra da tövbe edip bağış dileyen ve bağışlanan
bir kavim getirirdi” buyurmuştur (Müslim, Tövbe:11)

Tövbe nedir ve nasıl yapılır? Tövbe kişinin, dinin
günah sayıp çirkin gördüğü bir davranışı yapınca, akabinde
pişman olup af dilemek üzere Allah’a yakarışta bulunması
ve bir daha böyle günah sayılan işleri yapmayacağına dair
iradesinde beliren arzuyu ortaya koymasıdır Burada iki
özellik ön plana çıkar: Birisi, pişmanlık duygusu Kişi, bir
anlık gaflet sonucu iyice düşünmeden şeytanın isteğine
kapılıp kötülük işler Hemen yaptığı hareketin doğru
olmadığını, günaha girdiğini hatırlayıp pişman olur;
kalbinde sıkıntı ve üzüntü belirir Diğeri, hemen Yaratan’ına
sığınıp “Allah’ım! Bir hata ettim, pişman oldum, beni af et”
diye dua etmesidir
İnsanın, kendi acizliğini kabul edip Allah’a sığınarak
O’na dua etmesi nedir? İbadet! İşte bu nedenle diyoruz ki,

tövbe etmek; namaz, oruç, zekât, hac gibi bir ibadettir
Usulüne uygun yapıldığında Müslüman’a sevap kazandırır
Sonra tövbe yapmak, Müslüman’ın içinden gelen bir duygu
ötesinde Allah’ın biz kullarına emridir Bu nedenle tövbe,
Allah’ın emri olduğu için yapılır Nitekim Yüce Rabb’im:

Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra tövbe edip O’na
yönelin Kuşkusuz Rabbin çok merhametli ve çok
sevendir”(Hud Sur/90)“Şunu iyi bilin ki, Allah hem çok
tövbe edenleri sever, hem de çok temizlenenleri sever
(Bakara Sur/222) “Ey müminler! Nasuh tövbe ile Allah’a
tövbe edin” (Tahrim Sur/8) buyurmuştur Nasuh, içtenlik
anlamında kullanılmıştır Yani yapılacak tövbe içten gelen
yalvarma duygusu içerisinde olacak; işlenen günaha
pişmanlık duyulacak ve aynı hatayı tekrar yapmama
konusunda iradesini güçlendirecek kararlıkta olacaktır
Yoksa dilinin söylediğini kalbi tasdik etmiyorsa, bu yapılan
tövbe değil, kişinin kendi kendini aldatması olur Nasuh
tövbeye, Hz Peygamber döneminde cereyan eden tarihi
bir olayı örnek verelim:
Medine’nin dış bölgesinde yerleşik “Beni Kurayza”
adındaki Yahudi kolonisi, barış içerisinde yaşamak isteğiyle
Hz Peygamberle bir anlaşma yapmışlardı Ancak, “Hendek
Savaşı” esnasında Kureyş ordusuna yardım yapmaları
anlaşmanın bozulmasına neden oldu Savaş sonrası, henüz

cenk elbiselerini üzerlerinden çıkarmadan Cebrail gelip
Allah’ın emrini Hz Peygambere duyurdu İslâm ordusu
bu defa Beni Kurayza topraklarına yönelip kalelerini kuşattı
Yahudiler işin vahametini anlayıp bir arabulucu olarak
kendi müttefiki bulunan Evs kabilesinden Ebu Lübabe ile
görüşmek istedikleri haberini gönderdiler Hz Peygamber
teklifi uygun karşıladı ve Ebu Lübabe’yi kendilerine
gönderdi Ebu Lübabe oraya vardığında, ağlaşan kadın ve
çocuklarla karşılaştı Bu manzara onun hain düşmana karşı
olan kinini yumuşattı Adamlar, Muhammed’e teslim olup
olmama konusunda düşüncesini sorunca o,”Evet” dedi ve
elini boğazına dokundurarak, teslimiyetten ölümü ima etti
Bu davranış onun görevine aykırı idi Hem teslim olmayıp
kuşatmayı uzatabilirlerdi, hem de Allah ve Resulü’ne ait
kararı kendisi vermiş olması idi Anında hata işlediğinin
farkına vardı, fakat iş işten geçmişti Suçluluk duygusu
içinde yanlarından ayrılırken gözlerinden akan yaşlar
sakalını dahi ıslatmıştı Kendisini bekleyen Evs’lilerle
karşılaşmamak için kalenin arka kapısından çıkıp
Medine’ye doğru hızlıca yürüdü Doğruca Mescide gitti;
kendisini Mescidin direklerinden birine bağlattı ve şöyle
dedi:”Allah yaptığım şeyi affedinceye kadar burada bağlı
kalacağım”Peygamber onun gelip haber getirmesini
bekliyordu Neler olduğunu duyunca şöyle dedi:”Eğer bana

gelseydi, bağışlanması için Allah’a dua ederdim
Ebu Lübabe 15 gün kadar direğe bağlı kaldı Namaz
vakti ve diğer ihtiyaçları gidermek üzere kızı gelip bağını
çözüyor ve ihtiyaç sonrası tekrar bağlıyordu Daha sonra bir
sabah Peygamberimiz, Ebu Lübabe’nin affedildiği
müjdesini verdi Muhterem eşi Ummi Seleme, Mescide
açılan kapının önünde durdu ve:”Ey Ebu Lübabe, müjdeler
olsun, Allah sana merhamet etti!” diye bağırdı O esnada
Mescitte bulunanlar Ebu Lübabe’nin bağını çözmek
istediler Fakat Ebu Lübabe’e ,” Hz Peygamber gelip bağı
çözmedikçe kimseye açtırmam,”dedi Daha sonra bağı Hz
Peygamber tarafından çözüldü Ebu Lübabe ,bir anlık
gaflet sonucu farkında olmadan yaptığı davranışa büyük bir
pişmanlık duymuş , bununla da yetinmeyerek kendisini
direğe bağlatarak cezalandırmıştıAllah tarafından
affedildiğini öğrendikten sonra, yine de yaptığının kefareti
olarak mal varlığının üçte birini sadaka olarak dağıttı(30)
Usulüne uygun tövbe nasıl yapılmalıdır? Tövbenin
makbul olabilmesi için nasıl bir girişimde bulunulmalıdır:
-Önce muhtaçlara maddi bir sadaka verilmeli,
-Sonra aptes almalı ve tövbeye Hz Peygamberimize
(s) salâvat okuyarak başlamalı,
-Mübarek zamanlarda (Ramazan ayında, kandil
gecelerinde,

-Cuma gününde, her gün seher vaktinde, vakit
namazlarının arkasında) yapılmalı,
-Kutsal mekânlarda (Kâbe, Medine’deki Mescid-i
Nebevi, Mescid-i Aksa ve diğer camilerde) yapılmalı
Ancak tövbe yapmak için mübarek zaman ve mekânları
beklemek doğru bir hareket tarzı olmayacaktır Pişmanlık
duygusu zamanla kaybolabilir Bu nedenle kötülük
işlendikten hemen sonra, hata anlaşıldığında tez elden tövbe
yapılıp bağışlanmasını Allah’tan isteyecektir Yine bu
konuda Hz Peygamberimizin (s):
“Kötülüğün arkasından
hemen iyilik yap ki, onu gidersinbuyruğuna uyulması da
gerekir Bu tavsiye aynı zamanda Allah’ın da emridir:


Şüphesiz iyilikler, kötülükleri yok eder” (Hud Sur/114)

İyilik, sadaka vermek, ihtiyacı olanlara hizmet etmek, maddi
ve manevi yardımda bulunmak, borç para vermek, yol
göstermek, akıl soranları bilgilendirmek gibi, insanlara
yararlı hizmetler anlaşılmalıdır Yine Allah için yapılan
ibadetler de bu kapsamda değerlendirilmelidir
Bunun ötesinde önemli olan diğer bir koşul da,
yapılan hatadan dolayı pişmanlık duymak ve bir daha aynı
hatayı işlememeye dair Allah’a söz vermesidir Yoksa aynı
hatayı tekrar tekrar işle ve her defasında tövbe et O zaman
kişiye demezler mi sen kimi aldatıyorsun! Böyle bir tövbe
amacı dışına çıkmış olmaz mı? Bilinçli akıl sahibi kişi bu

soruya “Evet” der
Üçüncü koşul ise, tövbenin geciktirilmemesidir
Eğer geciktirilirse iki musibet ortaya çıkar Şöyle ki, günah
işleye işleye kalbi kararır ve alışkanlık haline geldiği için de
temizlenemez bir hal alır Diğeri de, hastalık ve ölüm tezden
gelir de tövbe etmeye fırsatı kalmaz İşte bu nedenle günah
sonucu pişmanlık duyup tövbe edilmelidir Nitekim Cenab-ı
Hak:
“Ölünceye kadar günahlar işleyip de öleceğini
anlayınca – şimdi tövbe ettim – diyenlerin ve inkâr üzere
ölenlerin tövbesi, gerçek tövbe değildir” (Nisa Sur/18)

buyurarak yapılan yanlışlığı açıklamıştır
Şunun hatırlatılmasında yarar görülmektedir:
Genelde birçoklarımız noksan bilgi nedeniyle kendi
kendimizi yanıltırız Şöyle ki, bir günah işlenince “Allah
büyüktür, af eder” düşüncesiyle pek fazla önemsemez,
pişmanlık duymaz ve başka bir zamanda da yine aynı hatayı
yaparak tekrarlarız Hâlbuki Rabbimiz günahları af etme
konusundaki hükmünü açık olarak belirtmiştir Peki, ne
diyor Yüce Rabbimiz:
-“Eğer siz yasak edildiğiniz günahların
büyüklerinden sakınırsanız, sizden diğer kusurlarınızı
örteriz ve sizi iyi bir gidişata sokarız” (Nisa Sur/31)
- Ayetlerimize inananlar sana geldiğinde onlara de
ki: Selâm size! Rabbiniz merhamet etmeyi kendisine

yazdı Gerçek şu ki: Sizden kim, bilmeyerek (cahillik
sebebiyle) bir kötülük yapar, sonra ardından tövbe edip de
kendini ıslah ederse, bilsin ki Allah çok bağışlayıcı, çok
esirgeyendir” (En’am Sur/54)
-“Gizli ve aşikâr olan günahı bırakın Çünkü
günah kazananlar, kıyamette kazandıklarının cezasını
muhakkak çekecekler” (En’am Sur/120)
-“O gün (kıyamette) insanlar, amellerinin karşılığı
kendilerine gösterilmek için fırka fırka (kabirlerinden)
çıkacaktır Zîra, kim zerre miktarı bir iyilik (hayır) işlerse,
onun mükâfatını görecek, kim de, zerre miktarı bir
kötülük işlerse onun cezasını görecektir” (Zilzal
Sûr/6,7,8)
-“Şüphesiz ki, iyilikler kötülükleri yok eder” (Hud
Sur/114)
Bu açıklamalar ışığında konuyu inceleyelim
Rabbimiz hangi günahları af edeceğini bildiriyor:
-Hata ve kusur sayılan küçük günahlar ile,
-Bilmeden (cahillik sebebiyle) işlenen günahları
Peki, diğer büyük günahların affı nasıl
gerçekleşecektir? Bu konuda iki ayrı görüş vardır Birincisi;
-Yukarıda açıklandığı gibi tövbenin kabulünde ön
görülen koşullar yerine getirilmiş, kişi de kendini ıslah edip
doğru yola yönelmiş ise, işlediği büyük günahın affı

Allah’ın takdirine kalmıştır Bunun nasıl gerçekleşeceği ise
bilgimiz dışındadır Tamamen bağışlanacak mı,
Cehennemde daha az bir süre mi kalacak veya azabın
şiddetinin azaltılması şeklinde mi gerçekleşeceği konusunda
kesin bilgi sahibi değiliz Ancak, âyet-i kerimede “İyilikler,
kötülükleri yok eder” denildiğine göre, kendisini düzeltip
doğru yola yönelen Mümin kişi kazanacağı sevaplarla
Allah’ın affına ulaşacağı umulmaktadır Diğeri;
-İşlenen büyük günahtan sonra eğer tövbe
yapılmamış ise, bunun affı, cezası çekildikten sonra “bir
hardal denesi kadar iman sahibi ise” Allah’ın buyruğu ile
gerçekleşip Cehennemden çıkarılacaktır Şayet, günah
Allah’ı inkâr – küfür şeklinde ise bunun affı yoktur
İnsanın bilerek veya bilmeden yaptığı kötülük ve
hataların bir kısmı kişilerle ilgilidir Kişilerle ilgili olanlar
için “kul hakkı” tabiri kullanılır Allah’ın emirlerine ters
düşecek davranışta bulunulduğunda tövbe ederek günahtan
kurtulma söz konusu olabilmektedir Ancak, kişi haklarında
ise tövbe ile bağışlanma olmaz Mutlaka hak sahibi ile
görüşüp onun helâl ve af etmesini istemelidir
İnancımıza göre kul hakları iki yönlüdür: Birisi, her
Müslüman’ın üzerinde görev kabul edilen; selâm vermek,
davete katılmak, isteyene öğüt vermek, aksırdığında –
Allah’a hamt ederse – buna karşı hakkında rahmet dilemek

(bugünkü ortamda genellikle çok yaşa denmekte, en
doğrusu Allah’ın rahmeti, iyilikleri üzerine olsun, denirse
amaca ulaşır), hastayı ziyaret etmek, Müslüman’ın
cenazesinde bulunmak
Diğerleri ise, kişilerin mal, mülk, namus, kan gibi
kişisel haklarına saygılı davranıp elini, dilini bunlardan uzak
tutmaktır Yine kişisel haklar içerisinde de, hem Allah hakkı
hem de kul hakkı bulunur Allah’ın hakkı bu tür günah
işlenirken Allah’ın yasakladığı bir zulme girişilmiştir
Böylece Allah’a karşı hak doğmaktadır Bu tür günahlardan
arınmak ve günaha kefaret olması bakımından;
Allah’ın hakkını ödemek üzere pişmanlık ve üzüntü
duyulmalı, kötülükleri terk edip iyilik yapmaya
yönelmelidir Örneğin;
-Kötülüğe karşı iyilik yapılmalı,
-Malını gasp etmiş ise, helâl servetten sadaka
verilmeli,
-Gıybet ve aleyhteki dedikodulara karşı o kişiyi
övmek ve bildiği iyiliklerini söylemek, şeklinde ifade
edilebilir Bütün bunları yapmakla Allah’a karşı görevini
yapmış olur Fakat henüz kul hakları yerinde durmaktadır
Kul hakları ve bunları ödeme durumuna gelince; hak
sahibinin hakkını ödeyerek gönlünü almaktan ibarettir Hak
sahibi af etmedikçe ahirete kul hakkı ile gidilmiş olur

Kul hakkı alış verişteki hile, aldatma, gasp yolu ile
başkasının malını zimmetine geçirmek şeklinde olduğu
takdirde, derhal hak sahipleri aranıp bulunacak ve hakları
kendilerine iade edilecektir Bulunamadığı takdirde sevabı o
kişiye olmak üzere iyilik ve hayır yardımı yapılmalıdır
Gönül yıkma, hatalı davranışa gelince; gerek
yüzüne, gerek gıyabında ağır sözler söylemek ve kalbini
kırıcı hareketlerde bulunmak gibi kusurlu işlerde de yine
hak sahiplerini bulup onlardan bağışlama dilemelidir Şayet
ölmüş ise, kıyamette onlara verilmek üzere hayır ve hasenat
yapılmalıdır (14)
Konuyu özetlersek, diğer ibadetler gibi tövbe etmek
de geçirilen bir sınavın sonuca ulaşmış başarı göstergesidir
Burada da akıl ile nefsin amansız mücadelesi görülür Nefis
yaptığı her hareketi kişiye güzel, doğru ve uygun olduğunu
öğütler Çirkin de olsa, günah da olsa beğendirmeye çalışır
ve kapatır tövbe kapısını Çünkü tövbe yaparsa, pişmanlık
ve acizlik çıkar ortaya Bu da nefsin büyüklük duygusunu
rencide eder
Akıl, düşünen, iyi ile kötüyü birbirinden ayıran,
geleceği tehlikeye düşürecek davranışları önlemeye çalışan
insana özgü bir meleke Hemen çıkar nefsin karşısına, onun
hileli öğütlerine aldanmaması için kişiyi zorlar ve böylece
bir anlık gaflet sonucu olarak işlenen kötülük ve günah için

tövbe etmeye, Yüce Yaratan’ına sığınıp bağışlanma
dilemeye sevk eder kişiyi Bilinçli Müslüman Allah’ın
emirlerine ve Hz Peygamberimizin (s) tavsiyelerine uyarak
nefsin istekleri üzerine basa basa gerçek yola yönelir Yani
hataların bağışlanması isteği ile Rabb’ının sonsuz
merhameti ve Tevvab olan sıfatına sığınır Böylece sınavını
da başarmış olur


Alıntı Yaparak Cevapla

Sabır, Şükür, Tövbe Ve Diğer Salih Amel

Eski 08-02-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sabır, Şükür, Tövbe Ve Diğer Salih Amel




(d) Salih Amel İşlemek


Salih, iyi, değerli ve güzel anlamında kullanılır
Salih amel ise, genellikle Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak
amacıyla kişinin yaptığı ibadetler ile kendisi, ailesi ve diğer
insanların yararına olan işleri kapsayan güzel davranışlar,
anlaşılır Buna göre Allah ve Resulü’nun emirlerini yapıp
yasakladığı şeylerden kaçınan kişi, her olumlu davranışında
salih amel ile meşgul oluyor demektir
Salih amel, sınırları çizilmiş ve sayıları belirlenmiş
değildir; geniş kapsamlıdır Yapıldığı zaman sevap
kazandırır, yapılmadığında kişinin üzerine sorumluluk
yüklenmeyen davranışları da içerir Örneğin, yolda yürürken
aniden sağanak şeklinde yağmur başladı Şemsiyeni açıp
kendini koruma altına aldın Yanındaki kişinin şemsiyesi
yok; üstelik açık bir mekânda bulunuyor Kendi kendine
düşünüyorsun, bu kişiyi davet edersem hem içim rahat eder
haz duyarım, hem de Allah’ın hoşnutluğunu kazanmış

olurum ve çağırıp koruma altına alıyorsun Teklif edilmezse
kişiye bir sorumluluk yok, ancak yapılan bu salih amel ile
sevap kazanmış olur
Ayrıca, kişi kendinin ve ailesinin geçimini sağlamak
üzere dürüst olarak çalışıp helâl yoldan kazanması salih
amel bir iştir Kazancından tasarruf edip çocuklarına miras
bırakması da salîh amel bir davranıştır Başkalarına zarar
vermesi muhtemel olan olayları önlemesi de salih ameldir
Yoksul ve muhtaçlara yapılacak her türlü yardım, hatta
yabancılara yol ve adres göstermek dahi salih amel
kapsamındadır Yeter ki, yapılan bütün işlerde Allah rızası
gözetilsin ve niyet de bu yönde olsun Kendi itibarını
yükseltmek amacı güdülmüş ise, belki karşı tarafı memnun
etmiş olabilir, fakat sevap kazandırmayan bir davranıştan
öteye geçmez Nitekim Peygamber Efendimiz bir hadisinde
şöyle buyuruyor:
ailen ile çoluk çocuğuna yaptığın
sarfiyat da bir sadakadır Senin hanımın, malından
yemekte olduğu şey de bir sadakadır Senin, aileni hayırda
(rahat bir yaşayış içinde) bırakman, onları insanlara el
açar bir halde bırakmandan çok hayırlıdır” (Müslim,
Vasiyye:8)

Salih amel, kazancı bol bir alış veriştir Siz ihtiyacı
olana iyilik yaparsınız, bundan dolayı Allah size daha
fazlasını nasip eder
Ey Peygamber! Temiz şeylerden

yiyin, sâlih amel işleyin; doğrusu ben yaptığınızı bilirim
(Müminun Sur/51) “İyi hareket edenin sevabını zayi
etmeyiz Doğrusu, inanıp salih amel işleyenlere işte
onlara, içlerinden ırmaklar akan Adn Cennetleri vardır
(Kehf Sur/30-31
)

Sâlih amelin karşıtı, kötü veya çirkin ameldir Yani
kişinin başkalarının hoşnut olmayacağı bir iş yapması veya
incitici söz ve davranışta bulunmasıdır İslâm ahlâkından
nasibini almamış bazı kişiler, insanlara bilinçli olarak
yaptıkları kötülüklerden, zulümden, verdikleri eziyetlerden
zevk alırlar Hâlbuki kötü davranışlar yasaklanmıştır;
yapanlar cezasını da çekerler Nitekim Yüce Allah:
kim
kötü amel işlerse cezasını görür” (Nisa Sur/123) diye
buyurmuştur (10)
Yüce Rabbim biz kullarını, kimin daha çok, daha
güzel ve topluma daha yararlı işler yaptığını belirlemek
üzere imtihan etmekte Yine bu yararlı işleri yaparken Allah
rızasının gözetilip gözetilmediği konusu da denenmektedir
Amaç, olgun ve duyarlı insan olmak; nefsi eğitip aklın
yönetimine vermektir Çünkü Cennet halkı, maddi ve
manevi lekelerden arınmış tertemiz mümin kullardan

oluşacaktır


Alıntı Yaparak Cevapla

Sabır, Şükür, Tövbe Ve Diğer Salih Amel

Eski 08-02-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sabır, Şükür, Tövbe Ve Diğer Salih Amel




d Günah İşleme Konusunda Geçirilen İmtihan


Günah, İslâm dinine göre yapılması suç sayılan, hoş

görülmeyen, kötü ve çirkin davranışlara denir Diğer bir
tanımla, akıl ve irade sahibi Müslüman’ın, Allah ve Resulü
tarafından yasaklanan işleri yapması, yapılmasına rıza
göstermesi (görmezlikten gelmesi) veya yapılmasına
yardımcı olmasındaki davranışına günah denir Demek ki,
bir şeyin günah sayılabilmesi için o şeyin, Allah ve Resulü
tarafından yasaklanmış olması gerekir Hakkında dini bir
hüküm olmadan, bazı kişilerin kendi aralarında – bu işi
yapma günaha girersin! – şeklindeki konuşmaları, hiç de
doğru olmayan ve kendilerini günaha götüren bir ikazdan
ibaret olur Çünkü Allah ve Resulü’nun yetkisini bilmeden
kendisi kullanmaya kalkışmıştır Bu nedenle kesinlikle
bilmeden bir şey hakkında bu günahtır diye hüküm
belirtmemeye dikkat edilmelidir
Dinler tarihinde semavi dinlere ilişkin bilgilere göz
atıldığında, her dinin kendine özgü yaptırımları kapsayan
kurallar dizisi olduğu, yani her birinin ayrı şeriatı (yolu)
bulunduğu görülür Tevhit dinleri, Hz Âdem’den Hz
Muhammed’e kadar gelinceye dek tevhit inancında
(Allah’ın birliği) bir değişiklik olmamasına karşın, kulların
uyması gereken kurallarda zaman ve mekâna göre düzeltme
olabilmiştir Şöyle ki, önceki kavimlerde yasak olan bir
nesne, İslâmiyet’te mubah duruma getirilmiştir; bunun tersi
de olmuştur Örnek vermek gerekirse; Yahudilikte

cumartesi günleri çalışmak, ateş yakıp yemek pişirmek, av
avlanmak; büyük ve küçükbaş hayvanların iç yağlarını
yemek yasak kılınmıştır İslâmiyet’te ise serbest
bırakılmıştır Hıristiyanlıkta içki içmek serbest, İslâmiyet’te
ise yasaklanmıştır Yani haram olarak belirlenmiştir Domuz
eti İslâm dininde haram, Hıristiyanlıkta serbest Bunun gibi
değişiklikleri çoğaltabiliriz Önemli olan, niçin ve nedenleri
anlamaya çalışmaktır
Tarihe geçmiş kavimlerden Yahudi dinine mensup
deniz kıyı şeridinde yerleşik ”Eyke” şehir halkının başına
gelen olaylar, niçin ve nedenleri anlamamıza ışık tutacaktır
Allah Teâlâ Yahudilere, haftanın altı gününü iş günü
olarak belirlemiş, yedinci cumartesi gününü de, sadece din
işleri ile uğraşmaları ve dünya malına karşı besledikleri hırsı
kırmaları için mukaddes gün kılmıştı Fakat onlar bu günü
de ticaret günü yapmışlar ve böylece haddi aşarak Allah’ın
emrine karşı gelmişlerdi
Yahudiler, cumartesi günü yasağına saygı
gösterdikleri zaman, balıklar can korkusuna düşmeden su
yüzüne çıkar, akın akın yanlarına gelirdi Fakat diğer iş
günlerinde ise sahile tek bir balık bile gelmezdi Nefislerinin
verdiği – daha çok ticaret yapabilme – hırsı ile hareket eden
Yahudiler, cumartesi gününde de balık avlamaya kalkıştılar
Böylece mukaddes günün hürmetini ihlâl edip haddi aştılar

ve Allah’ın emirlerine karşı geldiler Bu işledikleri günahtan
dolayı da Allah’ın gazabına uğradılar Konuya ilişkin
Kuran’ın bildirdikleri de şöyledir:
“Onlara, deniz kıyısında bulunan şehir (Eyle)
halkının durumunu sor Hani onlar cumartesi gününe
saygısızlık gösterip haddi aşıyorlardı Çünkü cumartesi
tatili yaptıkları gün, balıklar meydana çıkarak akın akın
onlara gelirdi, cumartesi tatili yapmadıkları gün de
gelmezlerdi İşte böylece biz, yoldan çıkmalarından dolayı
imtihan ediyorduk” (Araf Sur/163)
“İçinizden cumartesi günü azgınlık edip de, bu
yüzden kendilerine: “aşağılık maymunlar olun!”
dediklerimizi elbette bilmelisiniz (Bakara Sur/65)
“Biz bu olayı, bizzat görenlere ve sonradan
gelenlere bir ibret dersi, muttakiler için de bir öğüt vesilesi
kıldık” (Bakara Sur/66)
O dönemlerde İsrail oğulları, yukarıdaki olayda
anlatıldığı gibi genelde dinin kesin hükmüne karşın haddi
aşıp Allah’ın emirlerine karşı gelmişlerdir Bu davranışları
Allah’ın gazabını üzerlerine çekmiş ve aşağılanmışlardır
(7) Önce Keldaniler (Buhtunnasır zamanında), sonra
Romalılar tarafından ülkeleri işgal edilip kimisi kılıçtan
geçirilmiş, kimisi de esir alınıp başka mekânlara
götürülmüştür Bu korkunç olaylar sonrasında ellerindeki

Tevrat kitapları da yakılarak yok edilmiştir
Bugünkü ortamda cumartesi günü çalışma yasağını
ele alıp kendi ölçülerimize göre değerlendirelim Cumartesi
günü çalışmanın ne gibi sakıncası olabilir Diğer günler gibi
cumartesi de Allah’ın belirlediği bir gün Eğer istirahat
edilsin denirse, isteyen istirahat eder, isteyen çalışır Sonra
cumartesi günü çalışması insana zarar getirecekse
İslâmiyet’te de yasak olması gerekirdi Çünkü İslâm kural
ve yasaklar – faydalı, zararlı – değerlendirmesinde
odaklaşır Genelde yasaklar, insana zararlı olduğu için
konulmuş kurallardır Peki, hal böyle iken Yahudilikte
cumartesi günü çalışma yasağına ne denilebilir? Bunun
cevabını meâli yukarıda yazılı (Araf Sur/163) âyette Allah
bildirmektedir Allah kullarını, zaman ve mekâna göre
belirlediği yasaklarla imtihan etmektedir Böylece kişi,
dünyanın geçici güzellik ve geçimliklerine aldanmadan,
Allah’ın belirlediği kurallar çerçevesinde nefsini eğitip
olgunlaşmasını tamamladıktan sonra Cennete gidebilme
hakkını kazanmış olacaktır
Yine bu olay bizlere, hayatımıza yön verirken
Allah’ın emir ve yasaklarına kesin kes uyulmasının
gerekliliğini, uyulmadığı takdirde başımıza çeşitli
kötülüklerin geleceği veya kazanılan günahların ahirette
hesabı sorulacağı mesajını bildiriyor Ne diyor Rabbimiz:

“Biz bu olayı, gören ve sonradan gelenlere ibret dersi,
muttakiler (Allah’ın emrine uyan müminler) için de bir
öğüt vesilesi kıldık” (Bakara
Sur/66)
Yüce Rabbim ikaz
ediyor; “Ey kullarım dikkat edin emrime uymayanların
halini görün, başlarına gelen kötülük sizin başınıza da
gelebilir; bundan ders alın; Allah’ın sünnetinde değişiklik
olmaz! Dünyada da, ahirette de mutlu olup kurtuluşa
kavuşabilmeniz için mutlaka emir ve yasaklarıma uyun!
diyor
Günah, Allah ve Resulü’nün emirlerine aykırı söz ve
davranışlar olduğuna göre, hayat boyu yaşamımızda
onlardan kaçınabilmek için nelerin günah sayıldığının
bilinmesi gerekir Ayrıca, günahların hepsi de eşit değildir
Kimisi büyük bir cezayı gerektirirken, bazıları da
kınanmakla geçiştirilir Örneğin bekâr kız ve erkeğin nikâh
dışı cinsel ilişkileri zina sayılıp İslâm kurallarına göre sopa
vurulması zorunlu olduğu halde (Nur Sur/2), birbirlerine
elle sarkıntılık yapmaları fiziki cezayı gerektirmez İşte iki
davranış da günah sayılmakta Fakat birincisi ceza
yaptırımı olduğu için buna büyük, diğerine küçük günah
denilmektedir Kendisini Allah yolcusu kabul eden inançlı
her Müslüman küçük olsun, büyük olsun günahın her
türlüsünden mümkün oldukça kaçınmalıdır Özellikle büyük
günah sayılan söz ve davranışlardan kesinlikle uzak

durmalıdır Niçin mi? Kendi geleceği için; ebedi hayatını
karartmaması için; Cehennem ateşinde yanmaması için
Bütün bunlar yeterli neden sayılmaz mı? Bu nedenle büyük
ve küçük günahların neler olduğunu bilmemiz önem arz
eder

Süleyman GÜNVER


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.