|  | Deyimler Sözlüğü-K- |  | 
|  08-02-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-K-kaynak:Türkceciler deyimler sözlüğü eyimler Sözlüğü-K-[/url] Kabak (birinin) başına (başında) patlamak: Birçok kimsenin ilgili olduğu olaydan yalnızca bir kimse zararlı çıkmak; beklenmediği hâlde  bir işin zararlı sonucuna katlanmak  Kabak tadı vermek: Bıktırmak  usanç vermek  tatsız olmaya başlamak  "Senin bu konuşmaların da artık kabak tadı vermeye başladı  " Kabına sığmamak: Sevinç ve heyecanından taşkın hareketlerde bulunmak  Kabir azabı çekmek: Çok sıkılmak  eziyet çekmek  "Kabir azabı çekmeye daha ne kadar devam edeceğiz  " Kabuğuna çekilmek: Tek başına kalmak  dış dünya ile ilgisini kesmek  kimse ile görüşmemek  "Geçirdiği kazadan sonra iyice kabuğuna çekildi  " Kaçın kur`ası: Aldatılması güç  kurnaz; gün görmüş  geçirmiş; tecrübeli  "O kaçın kur`ası  boşuna uğraşma  sen onu kandıramazsın  " Kafadan atmak: Bir konu üzerinde inceleme yapmadan  rast gele konuşmak  "Derse hiç çalışmadığın belli  öyle kafadan atıyorsun ki    " Kafadan kontak (sakat): Düşüncesiz  delice işler yapan  aklı kıt  "Bırak şu elindeki baltayı  kafadan kontak mısın nesin?" Kafa dengi: Davranışları  anlayışları  dünya görüşleri birbirine uymuş kimselerden her biri  "Kafa dengi bir arkadaşa öylesine ihtiyacım var ki  " Kafa patlatmak: Bir konu üzerinde pek çok düşünmek  zihin yormak  "Bu makine üzerinde az kafa yormamışsın  öyle karışık ki  " Kafa tutmak: Karşı gelmek  direnmek  boyun eğmemek  "Her önüne gelene kafa tutmakla bir yere varacağını mı sanıyorsun?" Kafası almamak: 1  Anlayıp kavrayamamak  2  Zihin yorgunluğundan ötürü anlayamaz olmak  3  Olabileceğine inanmamak  "Boşuna nefes tüketme  kafası almaz onun  " Kafası işlemek (çalışmak): Bir konu üzerinde kavrayışı çok iyi olmak  Kafası kazan (gibi) olmak  (veya kafası şişmek): 1  Zihni yorulmak  2  Gürültülü  patırtılı şeyler dinlemekten rahatsız olmak  yorgunluk duymak  "Kesin artık şu makinenin sesini  kafam kazan gibi oldu  " Kafası kızmak: Çok öfkelenip sinirlenmek  "Kafamı kızdırmadan çekip gidin buradan  " Kafasına dank etmek (demek): Çoktandır anlayamadığı bir meseleyi bir olay sebebiyle birden bire kavramak  doğruyu yakalamak  Kafasına koymak: Bir şeyi yapmaya kararlı olup zamanını beklemek  "Yarın onunla görüşmeyi kafama koydum  " Kafası yerinde olmamak: 1  O anda kafası çok yorgun olmak  2  Başka şeyler düşündüğünden  o anda konuşulana hemen intibak edememek  "Kusura bakmayın  ne söylediğinizi anlayamadım  kafam yerinde değildi de  " Kafese girmek: 1  Hapse girmek  2  Aldatılmak  hile yoluyla kendisinden çıkar sağlanmak  oyuna gelmek  "Zavallı kafese girmekten kurtulduğunu sanmıştı  " Kafese koymak: Tuzağa düşürüp çıkar sağlamak  Kâğıda dökmek: Düşüncelerini  duygularını yazıya geçirmek   | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler Sözlüğü-K- |  | 
|  08-02-2012 | #2 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-K-Kâğıt üzerinde kalmak: Yapılması kararlaştırıldığı hùlde uygulanmamak; konuşulan  kararlaştırılan yazıda kalmak  "O kadar yol yapımı  sulama kanalı hep kâğıt üzerinde kaldı  " Kalbini kırmak: İncitmek  küstürecek kadar üzmek  gönlünü kırmak  gücendirmek  "Onu  kalbini kırmadan uyarmaya çalış  " Kalburla su taşımak: Verimsiz  verim alınamayacak  olmayacak bir işle uğraşmak  Kalbur üstü: Benzerleri arasında üstün  seçkin  görünür  Kaldırım mühendisi: İşsiz güçsüz  sokaklarda dolaşan kimse  Kaale almamak: Önemsiz görmek  sözünü etmeye değer bulmamak  "O  kaale alınacak bir insan değil  " Kalem efendisi: Kalemde çalışan görevli  yazman  Kalem oynatmak: 1  Yazı yazmak  2  Bir yazıyı düzeltmek  3  Bir yazıda değişiklik yapmak  "Ben senin gibi kalem oynatmayı beceremiyorum  " Kaleyi içinden fethetmek: Karşı taraftan birinin yardımını alarak davasını kazanmak  Kalıbını basmak: Bir şeye bütün içtenliği ile güvenmek  bir şeyi doğrulamak  "Kalıbımı basarım ki o  bu işi yapmamıştır  " Kalıbının adamı olmamak: Görünüşünden bekleneni yapamaz olmak  umulanı ortaya koymamak  Kalıptan kalıba girmek: 1  Sık sık iş değiştirmek  2  Çıkar sağlamak için değişik kılıklara girmek  Kalp kazanmak: Güzel bir davranış ve sözle birilerinin sevgisini kazanmak  ilgisini çekmek  "Bir demet çiçekle annemizin kalbini kazanabiliriz  " Kambersiz düğün olmaz (olur mu?): "Bir toplantı  eğlence veya iş  en çok ilgili kişiler bulunmadan yapılırsa tadı çıkmaz" anlamında alay yollu kullanılır  Kambur üstüne kambur (kambur kambur üstüne): "Sıkıntı üstüne sıkıntı  terslik üstüne terslik  borç üstüne borç  aksilikler birbirini kovalıyor" anlamında kullanılır  Kanadı altına almak: Korumak  gözetmek  himayesi altına almak  "Yeğenini kanadının altına aldı  " Kan ağlamak: Büyük bir üzüntü içinde olup yakınmak  "Dört çocuk tek başıma kaldım  çaresizim  içim kan ağlıyor ama kimseye açılamıyorum  " Kana susamak: Birini öldürme hırsı içinde olmak  "Bırak elindeki bıçağı dedim ama dinletemedim  kana susamış gibiydi  " Kanat germek: Birini korumak  gözetimi altına almak  Kan başına sıçramak (beynine çıkmak): Çok sinirlenmek  öfkelenmek  "Kan başına sıçramıştı  sağa sola bağırıp duruyordu  " Kancayı takmak: Bir kimsenin zararı  kötülüğü için uğraşmak  Kan çıkmak: Cinayet işlenmek  kan dökülmek  "Şu adamı götürün gözümün önünden  yoksa kan çıkacak  " | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler Sözlüğü-K- |  | 
|  08-02-2012 | #3 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-K-Kandilli temenna: Eli yere kadar uzatarak yapılan selâmlama  Kan dökmek: Ölüme yol açmak  yaralanıp ölmek veya birini yaralayıp öldürmek  Kan gövdeyi götürmek: Çok kan akıtılmış olmak  çok insan öldürülmek  "Düşmanla göğüs göğüse gelmiştik  biliyordum ki birazdan kan gövdeyi götürecek ve pek çoğumuz ölecekti  " Kan gütmek: Kan dökerek öç almayı istemek  Kanı ağır: Davranışları yavaş  sevimsiz  konuşması insana sıkıntı veren  hoşa gitmeyen kimse  Kanı bozuk: Soysuz  iğrenç işler yapmaktan geri durmayan  "Toplum bu kanı bozuk insanlardan temizlenmelidir  " Kanı kaynamak: 1  Hareketli  coşkun olmak  2  Birine içten bir sevgi beslemek  yakınlık duymak  "Çocuğa  ilk rastladığımda kanım kaynamıştı  " Kanına girmek: 1  Birini öldürtmek veya öldürmek  2  Bir şeyi harcamak  ziyan etmek  Kanına susamak: Belâsını aramak  kendisinin öldürülmesine yol açacak bir davranışta bulunmak  "Kanına mı susadın sen  o katilin üstüne böyle gidilir mi hiç!" Kanını emmek: Hiç insaf etmeden sömürmek  varını yoğunu elinden almak  "Yıllardır kanımızı emiyor bu soysuz herifler!" Kanı pahasına: Yaralanmayı veya öldürülmeyi göze alarak  "Kanım pahasına da olsa  o adamlara  buradan adımlarını attırmayacağım  " Kanı sıcak: Sevimli  kendisini sevdiren  sempatik  sıcakkanlı  Kanıyla ödemek: Yaptığı işin cezasını hayatıyla ödemek  "Yaptığını kanıyla ödettiler zavallıya  " Kan kusmak: Çok eziyet  sıkıntı çekmek  Kan kusturmak: Çok büyük sıkıntı ve eziyet çektirmek  "Bana kan kusturmaya yemin etmişler  haydi görelim  " Kanlı bıçaklı olmak: Birbirlerinin kanını dökecek  birbirlerini öldürecek kadar birbirlerine düşman olmak  "Küçücük bir tarla yüzünden kanlı bıçaklı olduk  " Kanlı canlı: Sağlıklı  sapasağlam  dinç ve diri olduğu yüzünden belli olan  "Kanlı canlı oluncaya kadar hastanede tutuldum  " Kan ter içinde kalmak: Çok yorgun  terli  bitkin ve perişan durumda olmak  "Elindeki kazmayı bırakmaya niyetli değildi  kan ter içinde kalmış bedenini doğrultarak yüzüme baktı  " Kan tutmak: 1  Kan görünce bayılmak  2  (Adam öldüren kimse korku ve heyecandan) şok geçirmek  kaçamamak  olduğu yere yığılıp kalmak  Kapağı atmak: Sıkıntılı bir yerden kurtulup rahat edeceği bir yere kavuşmak; uygun bir yere yerleşmek  işe girmek  "Evimize kapağı attık mı tamam  gel keyfim gel o zaman  " Kapalı kutu: İçinde ne sakladığını belli etmeyen  niteliği gizli kalan  Kapı dışarı etmek: Kovmak  dışarı atmak  "Ben de bu evin insanıyım  beni kapı dışarı edemezsiniz!" Kapı kapı dolaşmak: 1  Ev ev gezmek  her eve uğramak  2  Hemen her devlet dairesine başvurmak  "Kapı kapı dolaştı  ne var ki bir iş bulamadı  " Kapı komşu: Bitişikte oturan komşu  evleri yan yana olan ailelerden her biri  "Kapı komşum öyle iyi bir insan ki   " Kapısında büyümek: Birinin evinde eğitim görüp yetişmek  "Onun kapısında büyümüştü  ona bu kötülüğü nasıl yapmıştı aklı almıyordu  " Kapısını aşındırmak: İstediğini elde edinceye kadar birinin yanına çok sık gidip gelmek  Kapı yoldaşı: Herhangi bir yerde aynı hizmette bulananlardan her biri  Kapıyı açmak: 1  Başlama  2  Bir işte birilerine örnek olmak  "Açık artırmada kapı bir milyon liradan açıldı  " | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler Sözlüğü-K- |  | 
|  08-02-2012 | #4 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-K-Karaborsa: Piyasada olmayan malın gizlice  el altından yüksek fiyatla alınıp satılması  "Karaborsacılar toplumun kanını emiyorlar  " Kara cahil: Hiçbir şey bilmeyen  çok bilgisiz  "Onun kara cahil birisi olduğunu ilk konuşmamızda fark etmiştim  " Kara çalı: İki kişi  iki dost arasına girerek arayı bozan kimse  Kara çalmak: Birine iftira etmek  leke sürmek  haksız yere suçlamak  "Kadıncağıza yok yere kara çaldılar  " Kara gün: Sıkıntılı  üzüntülü  büyük bir yasa düşülen gün  " kimseye kara gün göstermesin  " Kara gün dostu: Yalnız iyi günlerde değil sıkıntılı  üzücü  düşkünlük günlerinde de insanın yardımına koşan  dostunu yalnız bırakmayan kimse  Kara haber: Ölüm veya felâket haberi  çok üzücü haber  "Fatma kadına bu kara haberi vermeye kimse yanaşmadı  " Karalar bağlamak (giymek): Bir felâket dolayısıyla yas tutmak  siyah elbise giymek ya da siyah örtü bağlamak  Kara liste: Zararlı görülüp cezalandırılmaları  öldürülmeleri düşünülen kimseler hakkında tutulan liste  "Köy muhtarını da kara listeye almışlar  " Karaman`ın koyunu sonra çıkar oyunu: "Dış görünüşe aldanmamalı  bir kişi ya da iş olağan görünebilir  ancak altından neler çıkabileceği hiç belli olmaz  o sonra görünür  " anlamında kullanılır  Karar kılmak: Dönüp dolaşıp o şeyin üstünde durmak  onu tercih etmek  birçok şeyi deneyip onu seçmek  "Ben bu elbisede karar kıldım  " Karda gezip izini belli etmemek: Kimsenin sezemeyeceği biçimde gizli bir iş çevirmek  uygunsuz işler yapmak  "Onun ne biçim bir insan olduğunu bana sorun; o  karda gezer izini belli etmez biridir  " Kargacık burgacık: Eğri büğrü  kötü  okunması güç  çarpık  düzensiz (yazı)  Kardeş payı yapmak: Eşit oranlarda bölmek  taksim etmek  paylaştırmak  "Çok açtılar  buldukları ekmeği oracıkta kardeş payı yaptılar  " Karga tulumba etmek: Birkaç kişi  birini kollarından bacaklarından tutup havaya kaldırmak  "Hep birlikte babalarını karga tulumba edip havuzun başına getirdiler  " Karınca duası gibi: Çok küçük  sık ve okunaksız  birbirine girmiş (yazı)  Karınca yuvası gibi kaynamak: Çok kalabalık ve hareketli olmak (bir yer)  "Pasajın girişi âdeta karınca yuvası gibi kaynıyordu  " Karınca kararınca: Az  önemsiz ve küçük de olsa  gücü yettiği kadar  elinden geldiğince  "Caminin yapımına karınca kararınca o da katkıda bulunmaya karar verdi  " Karman çorman: Karmakarışık  çok karışık  düzensiz  alt üst olup birbirine girmiş  "Ortalık karman çormandı  nereden işe başlayacağını bilemiyordu  " Karnı geniş: Hiçbir şeyi tasa etmeyen  titizlenmeyen  gamsız  umarsız  Karnı karnına geçmek: Çok acıkmak  çok zayıflamış olmak  "Günlerdir ağzına bir lokma koymamıştı  karnı karnına geçmiş ve bitap düşmüştü  " Karnım tok: "O sözlerine kanmıyorum  önem vermiyorum" anlamında kullanılır  "Geç babam  geç bu sözleri  karnımız tok bu sözlere  paradan söz et sen  verecek misin  vermeyecek misin?" Karnı tok sırtı pek: Geçimi iyi  hâli vakti yerinde  para sıkıntısı olmayan  birinin yardımına ihtiyaç duymayan (kimse)  "Herkesin karnı tok sırtı pek olacaktır  bize güvenin!" | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler Sözlüğü-K- |  | 
|  08-02-2012 | #5 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-K-Karnı zil çalmak: Çok acıkmış olmak  "Bugün hiçbir şey yiyemedim  karnım zil çalıyor!" Karşı çıkmak: 1  Gelenleri karşılamak üzere yola ya da kapı önüne çıkmak  2  İleri sürülen fikrin  tutulan yolun yanlış olduğunu söylemek  "Her fikrime karşı çıkmak zorunda mısın?" Karşı durmak: Bir güce boyun eğmemek  direnmek  "Düşmana karşı durmak boynumuzun borcudur  " Karşı koymak: Engel olmaya çalışmak  direnmek  güç kullanarak dayanmak  boyun eğmemek  "Hırsızlar polise silâhla karşı koymaya çalıştılar  " Kasıp kavurmak: 1  Bir afet çok zarar vermek  mahvetmek  2  Baskı yaparak  kıyıcı davranışlarda bulunarak bir topluluğu ezmek; zulmetmek  ortalığı korku ve dehşet içinde bırakmak  "Eşkıyalar ortalığı kasıp kavurmaya başladılar!" Kaş göz etmek: Kaş ve göz hareketleriyle bir işaret vermeye  istediğini bu yolla anlatmaya çalışmak  "Kalabalıkta kaş göz ederek Hasan`ı çağırmayı düşündü  " Kaşıkla yedirip  sapıyla göz çıkarmak: Bir iyilik yaptıktan sonra  bu iyiliği hiçe indirecek bir kötülük yapmak  Kaşla göz arasında: Çok çabuk  kimsenin sezmesine fırsat vermeyecek kadar az bir zaman içinde  "Kaşla göz arasında kapıverdi mendili  " Kaşlarını çatmak: Kızgın  öfkeli ve sinirli olduğunu kaşlarını birbirine yaklaştırarak göstermeye çalışmak  "Bana öyle kaşlarını çatıp durma!" Kaş yapayım derken göz çıkarmak: İşi düzelteyim  bir iyilik yapayım derken büsbütün bozmak ve büyük bir zarar vermek  Katı yürekli: Acımasız  merhametsiz  acı veren şeylere aldırmayan  "Onun gibi katı yürekli bir insan daha görmedim desem yeridir  " Kayıtsız kalmak: Umursamamak  önem vermemek  ilgi göstermemek  "Onun bu kötülüklerine kayıtsız kalmak mümkün mü?" Kazan kaldırmak: Yönetime karşı topluca karşı gelmek  baş kaldırmak  "Maden işçileri kazan kaldırmış diyorlar  " Kazık yutmuş gibi: Dimdik (duran  oturan  yürüyen)  Kazın ayağı öyle değil: "Durum  mesele senin sandığın gibi değil" anlamında kullanılır  Keçileri kaçırmak: Düşünme yeteneğini kaybetmek  aklını oynatmak  delirmek  bunalım içinde olmak  "Doktor  keçileri kaçırmış diyorlar!" Kedi ciğere bakar gibi (bakmak): İmrenerek  iştahla  ele geçirme isteği ile bakmak  Kedi gibi dört ayak üstüne düşmek: En zor  en tehlikeli durumdan zarar görmeden kurtulmak  Kedi olalı bir fare tuttu: İlk defa  neden sonra kendisinden beklenen bir iş yapabildi  "Temsilcimiz  nihayet kedi olalı bir fare tuttu  yüklü bir iş yakaladı  " Kefeni yırtmak: Ağır bir hasta ölüm tehlikesini atlamak  "Üzülmeyin  kefeni yırttı büyük anneniz  " Kel başa şimşir tarak: Pek çok ihtiyaç giderilmeyi beklerken gereksiz özenti ve gösterişi belirtmek için kullanılır  Keli görünmek: Bir kabahati  kusuru ortaya çıkmak  "Kelinin görünmeyeceğini sanıyordu şapşal!" Kel kâhya: Bilgisi olsun olmasın her işe karışan  burnunu sokan  Kelle götürür gibi: Gerekli olmayan bir acelecilikle  bir şey ulaştıracakmış gibi çok hızlı koşarak  Kelleyi koltuğuna almak: Ölümü göze alarak bir işe kalkışmak  "Kelleyi koltuğuna alıp düşman karşısına çıkmak her babayiğidin harcı değil  " Kemerleri sıkmak: Tutumlu davranmak  açlığa ve susuzluğa katlanmak  "Kemerleri sıktıra sıktıra millette hâl bırakmadılar  " | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler Sözlüğü-K- |  | 
|  08-02-2012 | #6 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-K-Kem küm etmek: Anlatmak istediğini açık seçik ifade edememek  bir soru karşısında bocalayıp cevap bulamayarak anlamsız sözler söylemek  "Kem küm etme de ne söyleyeceksen söyle çabuk!" Kendi hâlinde: Sessiz  hiçbir şeye karışmayan  karışmak istemeyen  sakin (kimse)  "Yazık olmuş  kendi hâlinde biriydi  kimsenin etlisine sütlüsüne karışmazdı  " Kendi göbeğini kendi kesmek: İstediği yardım gelmeyince kendi işini kendi yapmak durumunda kalmak  "O her zaman kendi göbeğini kendisi kesmiş  kimseden yardım beklememiştir  " Kendi kendine gelin güvey olmak: Başkalarının ne diyeceğini hesaba katmadan  bir işi sadece kendi başına tasarlayıp olmuş sayarak sevinmek  "Kendi kendine gelin güvey olmayı bırak  bakalım kız ne diyecek bu işe  " Kendi kendini yemek: İstediği iş olmadı diye gizli gizli üzülmek  kaygı duymak  "Kendi kendimi yedim bitirdim bu iş yüzünden  " Kendinden geçmek: 1  Kendini kaybetmek  bayılmak  bilinci işlemez olmak  2  Sevindirici bir olay karşısında coşkuya kapılmak  duygulanmak  "Dün gece bizim adam yine kendinden geçti  hastaneye zor yetiştirdik  " Kendinden pay (paha) biçmek: Bir durumu kendi durumu ile ölçüştürmek  Kendine gelmek: 1  Sarhoşluktan  bayıldıktan sonra ayılmak  2  Aklı başına gelmek  3  Bozuk olan durumu düzelmek  "Oh  nihayet kendine geldi bizim adam!" Kendine yedirememek: Yapılan bir işi onur kırıcı görüp  kişiliğine dokunmuş sayarak tepki göstermek; kendisinin başkasına yapması söz konusu olan işi  kişiliği için uygun görmeyip yapmamak  Kendine yontmak: Ortaya çıkan fırsattan yararlanıp başkalarını düşünmeyerek hep kendi çıkarını sağlayacak yönde hareket etmek  "Hep kendine yontma  biraz da bizi düşün  biz de insanız!" Kendini ağır satmak: Kendisinden yapılması istenen işi  birçok ricadan  birçok ısrardan sonra yapmayı kabul etmek  "Kendini ağır satmakla adam olduğunu mu kanıtlayacak?" Kendini alamamak: İstemeyerek bir işi yapmak durumunda kalmak  yapmamayı edememek  kendini tutamayıp yapmak  "Ona bir tokat atmaktan kendimi alamadım işte!" Kendini ateşe atmak: Bilerek zor ve tehlikeli bir işe girişmek  "Kendisini ateşe atmasına izin mi vereceksiniz?" Kendini bulmak: 1  İyi bir duruma kavuşmak  2  Kişilik kazanıp olgunluğa erişmek  3  Farkında olmadan bir yere ulaşmış olmak  "Nihayet kendimi buldum  bundan böyle ekonomik sıkıntı çekmeyeceğim  " Kendini dev aynasında görmek: Kendisini olduğundan büyük bir adam sanmak; üstün  yetenekli  güçlü görmek  "Kendini dev aynasında görmekten ne zaman vaz geçeceksin ha!   " Kendini dinlemek: 1  Önemsiz  küçük rahatsızlıkları büyütmek; hastalık kuruntusu içinde bulunmak  2  Yalnız  sakin kalmak  "Uzun bir süre kendimi dinledim  olup biteni tekrar tekrar gözden geçirdim  " Kendini göstermek: 1  Ortaya çıkmak  belirmek  2  Beğenilecek  takdir edilecek niteliklerini ortaya koymak; gücünü göstermek  "Uzun bir aradan sonra sergi açmaya  kendini göstermeye karar verdi  " | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler Sözlüğü-K- |  | 
|  08-02-2012 | #7 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-K-Kendini kaptırmak: Bir şeyin etkisinden kendini kurtaramamak  "Bu yaştan sonra kendimi sigaraya kaptıracağım hiç aklıma gelmezdi doğrusu  " Kendini kaybetmek: 1  Düşüp bayılmak  2  Kızgınlık  öfke yüzünden ne yaptığını bilmeyecek hâle gelmek  "Bir iki söz söyledikten sonra kendini kaybetti  oraya yığılıverdi  " Kendini toplamak: 1  Kötü  bozuk olan durumunu düzeltmek  2  Bir konu üzerinde dikkatini yoğunlaştırmak  3  Şişmanlamak  "Bizim oğlan kendini iyice toparladı  şimdi ev almayı düşünüyor  " Kendini tutamamak: Bir durum karşısında sessiz ve heyecana kapılmadan durmayı başaramamak  kendine hâkim olamamak  "Kendimi tutamadım  ben de ağlamaya başladım  " Kendini vermek: Bir şeye bütün varlığıyla bağlanmak  başka şeylerle ilgisini kesip yalnızca onunla ilgilenmek  bir şeyi tüm gücüyle yapmaya çalışmak  "İşe henüz kendini vermiş sayılmaz  " Kendi payıma: "Bana gelince  bana kalırsa  fikrime göre  bana sorarsanız" anlamlarında kullanılır  Kendi yağıyla kavrulmak: Elindekiyle yetinmeye  kimseye muhtaç olmadan yaşamaya çalışmak; ihtiyaçlarını kendi karşılayarak kimseden yardım istememek  "Nasıl olalım  kendi yağımızla kavrulup gidiyoruz işte    " Kene gibi yapışmak: Yakasını bir türlü bırakmamak; istenmediği hâlde  çıkar sağladığı için birinin peşini bırakmamak  "Kene gibi yapışmıştı adamın yakasına  peşini bir türlü bırakmıyordu  " Kesenin ağzını açmak: Bol para harcamaya başlamak  "Babam kesenin ağzını açtı nihayet  " Keyfinin kâhyası (olmamak): Birisine karışmaya hakkı olmamak  istediği gibi yaşamasına engel olmamak  "O benim keyfimin kâhyası olamaz  ben dilediğim gibi yaşarım  karışamaz bana!" Keyif çatmak: Neşeli olmak  hoş ve eğlenceli zaman geçirmek  "İşi nihayet bitirmiştik  sıra şimdi keyif çatmaya gelmişti  " Keyif ehli: Rahatına düşkün kimse  zevkinden bol bol yararlanan  "Oldukça rahat  keyif ehli bir insandı  " Kılı kırk yarmak: Titizlenmek  çok dikkat ederek en ince ayrıntılarına kadar incelemek  önemle üstünde durmak  "Bir malı almadan önce kılı kırk yararcasına evirir çevirir ve öyle alırdı  " Kılına dokunmamak: Bir kimseye  zarar verebilecek en ufak davranıştan bile kaçınmak  "İnan anne  kılına bile dokunmadım kardeşimin!" Kılını bile kıpırdatmamak (veya oynatmamak): Bir durum karşısında en küçük bir tepki bile göstermemek  ilgisiz kalmak  harekete geçmemek  "Onca insan üstüme yürüdü ama o kılını bile kıpırdatmadı  " Kıl payı (kalmak): Çok az  az bir fark (kalmak)  "Araba o hızla virajı alamadı  uçuruma yuvarlanmasına kıl payı kalmıştı  " Kıran girmek: 1  Daha önce bulunan şey bulunmaz olmak  2  Hayvanlar ya da insanlar arasında öldürücü bir hastalık yayılmak  "Kıran girdi  bütün koyunlar telef oldu  " Kırık dökük: 1  Eski çürük  sağlam olmayan  değersiz (şey)  2  Düzgün olmayan  parça parça  dağınık (söz)  "Şu kırık dökük eşyaları ortadan kaldırın hemen!" Kırıp geçirmek: 1  Yakıp yıkarak  baskı yaparak  öldürerek büyük zarar vermek  2  Çok sert davranarak darıltmak  3  Garip olan söz ve davranışlarıyla herkesi güldürmekten katıltmak  Kırk dereden su getirmek: Birini kandırmak için çok dolambaçlı gerekçeler ileri sürmek  ikna edebilmek için çok uğraşmak  "Ne inatçı adammış  bir evet demek için kırk dereden su getirtti bana  " Kırklara kırışmak: Bir kimse artık ortalıkta görünmez olmak  Kırk tarakta bezi bulunmak: Birbirinden farklı birçok işle uğraşmak  birçok ilişkisi bulunmak  gizli ilişkileri olmak  "Ne iş yaptığı belli değil  kırk tarakta bezi var adamın  " Kısmeti açılmak: 1  Kazancı artıp bolluğa erişmek  2  Bir kızı isteyenlerin çoğalması  "Bu miras kızın kısmetini de açtı hani!" Kısmetini (nimetini) ayağıyla tepmek: Kavuşacağı iyi bir durumu  kıymetini bilmeyerek reddetmek; istememek  değerlendirememek  Kıssadan hisse almak: Bir olaydan  anlatılan bir hikâyeden ders almak  Kıt kanaat (geçinmek): Yoksulluk içinde  zar zor ve güçlükle (geçinmek)  "Bir zamanlar biz de kıt kanaat geçiniyorduk  " | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler Sözlüğü-K- |  | 
|  08-02-2012 | #8 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-K-Kıvamına gelmek (bulmak): En uygun zamanında olmak  gerekli ve istenilen şartlar yerine gelmek  istenilen duruma gelmek  Kıyamet kopmak: 1  Kıyamet günü gelmek  2  Bir yerde çok gürültü ve patırtı kavga  telâş olmak  "Kıyamet günü gelecek ve insanlar sonunda hesaba çekilecekler  " Kızarıp bozarmak: Utanarak renkten renge girmek  kimi duyguların etkisiyle yüzünün rengi değişmek  "Pot kırdığını anlayınca ne yapacağını şaşırdı  kızarıp bozaran yüzünü kapatmaya çalıştı  " Kızıl (kızılca) kıyamet kopmak: Bir meselede büyük  aşırı  gürültülü bir kavgaya yol açmak; yüksek sesli tartışma başlatmak  "Sizin bostanlara su vermeyeceğim deyince kızılca kıyamet koptu  " Kilit noktası: Bütün işlerin çözümlenmesi ona bağlı olan önemli unsur  üzerinde durulması gereken en önemli nokta  makam veya yer  Kimseye eyvallah etmemek: Kimseden yardım ve iyilik beklememek  kimsenin minneti altına girmemek  "Bu yaşa kadar kimseye eyvallah etmedim  bundan sonra da edecek değilim  " Kim vurduya gitmek: Bir kargaşa anında ve kalabalık arasında kimin tarafından vurulduğu veya dövüldüğü belli olmamak  Kirişi kırmak: Kaçıp gitmek  bulunduğu yerden gizlice ve çabucak ayrılmak  "Kavga başlayınca kirişi kırarım diye düşündü  " Kirli çamaşırlarını ortaya dökmek: Ayıp  suç ve kusurlarını  gizli kalmış yolsuzluklarını açığa çıkarmak; açıklamak  söylemek  "Kirli çamaşırları ortaya dökülünce ne yapacağını şaşırdı  " Kitaba el basmak: Elini kutsal kitap olan Kur`ân-ı Kerim üzerine koyarak yemin etmek  Kitabına uydurmak: Kanunî olmayan bir işi kimi boşluklardan yararlanarak kanunî imiş gibi göstermek  "İşi kitabına uydurmuşlar  çok zengin olmuşlardı  " Kof çıkmak: İşe yaramadığı  sanıldığı gibi olmadığı  boş ve değersiz bir kişi olduğu anlaşılmak  Kokusu çıkmak: Gizli yapılmış bir iş  daha sonra herkes tarafından bilinir olmaya başlamak  "Bu işin kokusu çıkar diye korkuyorum  " Kolaçan etmek: Çevresini ya da kendisinden istenilen yeri dolaşıp ne var ne yok diye bakmak  olup biteni anlamak amacıyla dolaşmak  "Bir kişi etrafı şöyle bir kolaçan etsin de gelsin  " Kol kanat olmak: Yardım etmek  gözetmek  bir kimseyi koruyuculuğu altına almak  Koltukları kabarmak: Kendisine ya da yakınlarına yapılan övgüden ötürü kıvanç duyup büyüklenmek  böbürlenmek  "Oğlun oldukça becerikli dedikleri zaman koltuklarım kabardı doğrusu  " Kolu kanadı kırılmak: Çaresiz duruma düşmek  bir şey yapamaz hâle gelmek  "Kolu kanadı kırılmış bir vaziyette dolaşıyordu  " Korktuğu başına gelmek: Endişe duyduğu  kaygılandığı  olmasını istemediği şeyle karşı karşıya gelmek  "Korktuğum başıma geldi  ne yapacağım şimdi ben!" Koyun kaval dinler gibi: Düşünmeden  hiçbir şeyi anlamadan  ne denildiğini kavramadan dinlemek  "Beni koyun dinler gibi dinleyip çekip gittiler  " Kozunu paylaşmak: Aradaki anlaşmazlığı zora başvurarak  üstün olan güce dayandırarak çözümlemek  sona erdirmek  "Onunla kozunu paylaşmaya can atıyordu  " Kök salmak: 1  Bir yere iyice  ayrılmamacasına yerleşmek  2  İyice tutunmak  köklenmek  sağlamlaşmak  yayılmak  "Onun sevgisi  içine iyice kök salmıştı  " Kök söktürmek: Uğraştırmak  güçlük çıkarmak  engel olmak  "O takıma kök söktürmeye yemin ettik  " Köküne kibrit suyu dökmek: Bir daha belirmeyecek  ortaya çıkmayacak biçimde yok etmek  ortadan kaldırmak   | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler Sözlüğü-K- |  | 
|  08-02-2012 | #9 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-K-Köprüleri atmak: Girişilen  başlanılan bir işten vazgeçmeye ya da geri dönmeye imkânı kalmayacak şekilde kesin bir davranış göstermek; ilişkileri bir daha kurulamayacak biçimde bozmak  Kör değneğini beller gibi: Bir değişiklik  yenilik düşünmeden  hep aynı biçimde davrananların durumunu anlatmak için kullanılır  Kör dövüşü: Sonuç alınamayacak ve birbirini engelleyecek biçimde  bir birinden habersiz düzensiz ve uyumsuz çabalama  Kör kadı: Sözünü esirgemeyen; doğru bildiğini hatır gönül dinlemeden her yerde  herkesin yüzüne karşı söyleyen  Köstek olmak: Engel olmak  "Sen köstek olma yeter  " Körü körüne: Düşünüp taşınmadan  nasıl sonuçlanacağını hesaplamadan  dikkat etmeden  "Bu işe öyle körü körüne giremem  anladın mı?" Köşe bucak: Göze çarpmayan  önemsiz yer  Kötüye kullanmak: Suiistimal etmek  yetkisini yanlış bir yolda kullanmak  istenilmeyen yolda yararlanmak  "Benim yumuşaklığımı kötüye kullandı  " Kraldan çok kralcı olmak: Birinin davasını ondan daha çok savunur olmak  Kucak açmak: İhtiyaç sahibi birine sığınacak yer vermek  onu korumak  "Muhtaçlara kucak açmak insanlık görevidir  " Kumkumav gibi: Yapayalnız  tek başına  Kulağı delik: Olup bitenleri çabuk haber alan  hemen her şeyden haberi olan  "Hasan mı  ne kulağı delik adamdır o  ne öğreneceksen ona sor  " Kulağı kirişte (olmak): Söylenecek sözü  gelecek haberi dikkatlice (beklemek)  "Kulağınız kirişte olsun  ne duyarsanız iletin hemen  " Kulağına çalınmak: Bir söz  bir haber başkasına söylenirken kendisi de şöyle böyle duymak  o"Senin şehre gideceğin kulağıma çalındı  ne diyorsun?" Kulağına kar suyu kaçmak: Rahatını bozan bir haber işitmek  sıkışık bir duruma düşmek  Kulağına küpe olmak: Başına gelen bir işten  gördüğü olaydan ders alıp hiç unutmamak  "Umarım bu iş senin kulağına küpe olur da aynı hataya bir daha düşmezsin  " Kulağını açmak: Bütün dikkatini vererek dinlemek  söylenenlere dikkat etmek  "Kulağını aç da beni iyi dinle!" Kulağını bükmek: Dikkatli olması için uyarıda bulanmak  Kulağını çekmek: 1  Uyarmak için hafif bir ceza vermek  2  Ceza olarak kulağını büküp çekmek  "Şimdi bana kulağınızı çektireceksiniz!" Kulak asmamak: Aldırıp önemsememek  dinlememek  "Kulak asma sen onun söylediklerine  " Kulak dolgunluğu: Duya duya elde edinilen yarı buçuk bilgi  Kulak kabartmak: Çaktırmadan  belli etmemeye çalışarak dinlemek  "Dayanamayıp yanındakilerin konuşmalarına kulak kabarttı  " Kulak kesilmek: Çok iyi  bütün dikkatini vererek dinlemek; dikkatini toplayarak duymaya çalışmak  "Ne konuştuklarını merak ediyordum  yanlarına yaklaşarak kulak kesildim  " Kulaklarını çınlatmak: Birini iyi duygularla anmak  Kul hakkı: İslâm dinine göre  insanların birbirleri üzerindeki hakları  "Öte dünyaya kul hakkıyla gitmem inşallah  " Kul köle (veya kurban) olmak: Tam bir doğruluk içinde gönülden bağlanmak  bağlılığın gerektirdiği fedakârlığı yapmaya hazır olmak  Kulp takmak: Bir kusur  bir bahane bulmak  Kumpas kurmak: Birini aldatmak için tuzak kurmak  gizli bir iş düzenlemek  Kundak sokmak: 1  Yangın çıkarmak için bir yere tutuşmuş yağlı bez parçası koymak  2  Ara bozacak bir söz ya da davranışta bulunmak  Kurban olayım: 1  Aşırı sevgi ve hayranlık anlatmak için kullanılır  2  Yalvarmak için söylenir  "Kurban olayım yavruma dokunmayın!" Kurşuna dizmek: Ölüm cezasını askerî bir birliğin attığı kurşunlarla yerine getirmek  sıkılan kurşunlarla öldürmek  "Bütün köy halkını kurşuna dizdiler!" Kurtlarını dökmek: Öteden beri yapmak istediği şeyi bol bol yapıp hevesini almak  "Bu akşam biraz kurtlarımızı dökelim  ne dersin?" | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler Sözlüğü-K- |  | 
|  08-02-2012 | #10 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-K-Kurt masalı okumak: İnandırıcı  gereksiz  asılsız sözler (söylemek)  Kuru iftira: Hiçbir kanıtı olmayan suçlama  " kuru iftiradan korusun hepimizi!" Kuru kalabalık: 1  Yararsız kırık dökük eşya  2  Hiçbir işe yaramayan insan topluluğu  "Bu kuru kalabalığa güvenip de sakın yola çıkma  " Kuru kuruya: Boşuna  boş yere  Kuru sıkı: 1  Korkutmak amacıyla söylenen sözler  blöf  2  Yalnız barutla sıkılanmış tüfek veya fişek dolgusu  Kuş beyinli: Akılsız  aptal  ahmak  Kuş kadar canı olmak: Küçük  cılız  zayıf  çelimsiz bir vücuda sahip olmak  Kuş sütüyle beslemek: En pahalı  değerli az bulunur besinlerle yiyip içirmek  Kuş uçmaz  kervan geçmez: Çok ıssız  sapa  kır  insanın uğramadığı yer  "Başını alıp kuş uçmaz kervan geçmez bir diyara gitti  " Kuş uçurmamak: Hiç kimsenin geçmesine  kaçmasına izin vermemek; imkân tanımamak  bunun için çok dikkatli davranmak  "Sıkı gözcülerdir  kuş uçurtmazlar  merak etme!" Kuvvetten düşmek (kesilmek): Gücü iyice azalmak  Kuyruğuna basmak: Birini tahrik etmek  incitip saldırmasına yol açmak  Kuyruklu yalan: İnsanın kanması için süslenmiş büyük yalan  "İnanmayın ona  söyledikleri kuyruklu yalandan başka bir şey değil!" Kuyruk sallamak: Yaltaklanmak  birisine yaranmak için yapmacık davranışlarda bulunup şirin görünmeye çalışmak  "Bütün gece boyunca şirket müdürüne kuyruk sallayıp durdu  " Kuyusunu kazmak: Birinin kötü duruma düşmesi  felâkete uğraması  zarar görmesini sağlamak için zemin hazırlamak  tuzak kurmak  "Adamın kuyusunu kazıp da elinize ne geçecek  " Küçük dilini yutmak: Çok şaşmak  hayrete düşmek  donakalmak  hiçbir şey söyleyemez hâle gelmek  "Ne o dostum  küçük dilini mi yuttun?" Küçük düşürmek: Onurunu kırmak  birilerinin yanında itibarını sarsmak ve değerini düşürmek  "Dikkatli ol  bir pot kırıp da kendini küçük düşürme sakın  " Küçük görmek: Önemsememek  değer vermemek  "Hasmınızı sakın küçük görmeyin çocuklar!" Külâhıma anlat: "Söylediklerin hiç de inandırıcı değil  sana inanmıyorum" anlamında kullanılır  Külâhını ters giydirmek: Çok kurnaz olmak; oyuna getirmek  kendisine iyi davranmayanları bir hile ile yaptıklarına pişman etmek  Külâhları değişmek: "Araları bozulmak  bozuşmak" anlamında tehdit olarak kullanılır  "Hareketlerini düzeltmezsen külâhları değişiriz  ona göre!" Kül kedisi: 1  Çok üşüyen  ateşin yanından ayrılmayan (kimse)  2  Uyuşuk  miskin  rahatına düşkün  tembel  Kül kesilmek: Heyecan ve korkudan yüzünün rengi atmak  solmak  "Katili karşısında görünce yüzü kül kesildi  " Kül olmak: 1  Bir şey bütünüyle yanmak  2  Varını yoğunu yitirmek  elinde bulunanlar yok olmak  3  Büyük bir felâkete uğrayıp çok üzülmek  Külünü (göğe) savurmak: Bir şeyi tamamiyle bitirip yok etmek  harcayıp tüketmek  telef edip bir şey bırakmamak  Kül yutmamak: Oyuna gelmemek  tuzağa düşmemek  kurnazca yapılan bir hileye aldanmamak  "Bana kül yutturamazsınız diyemem ama yeterince dikkatli olduğumu söyleyebilirim  " Künyesi bozuk: Eskiden kötü durumları görülmüş olan  kötü işlere girmiş bulunan  "Künyesi bozuk diye  bu adama hiç kimse iş vermeyecek mi?" Küplere binmek: Haddinden fazla öfkelenme  kızmak  sağa sola ateş saçmak  "Yeni saatimi kırdığımı öğrenen annem küplere bindi  " Küpünü doldurmak: Eline geçen fırsatları değerlendirerek çok para biriktirmek  "Küpünü doldurmayı becerebilenlerden olamadım hiç  " Kürek kadar (pabuç kadar) dili olmak: Hemen her söze cevap yetiştirmek  büyüklerine karşı saygısızca karşılıklar verir olmak   | 
|   | 
|  | 
|  |