Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hekimoğlu, ismail

Hekimoğlu İsmail,

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hekimoğlu İsmail,





Ölümden dönen Ömer Okçu, nam-ı diğer Hekimoğlu İsmail, konferanslara koşacağı günlerin özlemini duyuyor: Leylâmız İslâm’dır
“İslâmiyet yoksa ben de yokum’ diyebilecek adam lazım Aslı olacak ki Ferhat
yansın Bizim ‘Aslı’mız ya da ‘Leyla’mız İslâmiyettir O olmadıktan sonra ha
yaşamışsın, ha yaşamamışsın ne önemi var? ‘Böyle Mecnun gezenin elbet bir
Leyla’sı var Leyla’sı İslâm olan büyük insanlar yaşadı Türkiye’de Herkesin bir
Leyla’sı var ama başka başka Felaket orada

“Eyüpsultan Camii’ndeydim Beyin kanaması geçirdim Şuurum daha yerindeydi
Hayal meyal hatırlıyorum Düştüm ‘İyi’ dedim ‘Galiba ölüyorum ama tam zamanı
‘Konferansa giderken, Eyüpsultan’da sabah namazı kılarken ölmek çok güzel’ diye
düşündüm Allah’ım Sana şükürler olsun Hayat verirsen devam ederim, vermesen
can Senin en iyiyi bilen Sensin! İçimden şu mısraı okudum: ‘Canan canı dilemiş
vermemek olmaz ey dil/Ne nisa eyleyelim kul ne senindir ne benim’ Allah
canandır Canımı istemiş vermemek olmaz” dedi

“Ağlayarak yazmayan okuyucuyu ağlatamaz Yüreği yanmayan, başkasının yüreğini
yakamaz Bir işe talip olan insan yanacak, kavrulacak ki bir tesir bıraksın
Dinim, imanım, milletim vatanım diye feryat edecek Eğer bu aşk ve şevkle bir
kitap yazılmışsa okunur
ADEM DEMİR
“Pazar sohbetimizin” bu haftaki konuğu, davası uğruna canını seve seve vermeye
hazır büyük mücadele adamı Ömer Okçu Nam-ı diğer Hekimoğlu İsmail Minyeli
Abdullah başta olmak üzere 30’u aşkın kitabın yazarı Ömer Okçu’yla görüştük ama
daha çok Hekimoğlu İsmail’i konuştuk Ömer Okçu, 1932 Erzincan doğumlu Astsubay
emeklisi olan yazar, 3 Şubat 2002 tarihinde bir konferansa giderken Eyüpsultan
Camii’nde sabah namazını eda etmeye çalışırken beyin kanaması geçirdi
O tarihten bu yana geçirdiği ciddi rahatsızlığı yenmeğe çalışıyor Komadan
kurtulup evine getirilen Ömer Okçu, 1 Mart 2002 tarihinde ikinci defa beyin
kanaması geçirdi Türkiye Diyanet Vakfı 29 Mayıs Hastanesi’nde kendisine
müdahale eden doktorlar yüzde 5 yaşama şansı veriyorlardı 60 yıllık ömrü
boyunca İslâm için çalışan ve bu yolda hapishanelere girip çıkan Ömer Okçu’dan
Allah-û Teâlâ yardımını esirgemedi Müslümanların dualarıyla Okçu bir defa daha
ölümden döndü Hem de doktorları hayrette bırakan bir hızlılıkla Aylar sonra
kendisine gelen Ömer Okçu ile konuştuk Görüşme sırasında Okçu’nun üçüncü defa
ölümle burun buruna geldiğini öğreniyoruz
“TAM BANA GÖRE BİR ÖLÜM ŞEKLİ”
Birincisinde 7-8 yaşlarında iken 1941 yılında Erzincan’ı yerle bir eden ve
yaklaşık 40 bin kişinin ölümüne sebep olan depremden sağ kurtuluyor Ağabeyi ve
ablasını depremde kaybeden Okçu, ikinci ölüm tehlikesini de Atlas Okyanusu’nun
üzerinde geçerken atlatıyor Ömer Okçu’nun içinde bulunduğu dört motorlu uçağın
üç matoru çalışmıyor ve düşme tehlikesi yaşanıyor Herkes panik halinde iken o
“büyük adamın mezarı da büyük olur” gibisinden espiriler yapıyor Üçüncü ölüm
tehlikesi ile karşı karşıya kalınca seviniyor “Tam bana göre bir ölüm şekli”
diyor 1987 yılından beri bizzatihi tandığım Ömer Okçu’nun en çok dikkat çeken
yönü Müslümanlar arasında hiçbir ayrım yapmamasıdır Müslüman olduktan sonra kim
çağırdıysa koşarak davetlerine icabet etti Konferanslar, paneller derken koca
bir ömrü koşuşturma ile geride bırakan Okçu, yine Müslümanların konferans
teklifine olumlu cevap vermek için hareket ederken camide beyin kanaması
geçirmişti Aylar sonra görüştüğümüz Okçu, eski aşk ve şevkinden hiçbir şey
kaybetmeden bu defa da bize konuştu
Söyleşi sırasında bir an önce ayağa kalkıp kendi işlerini kendi görmeyi ve
konferanstan konferansa koşmayı çok özlediğini ifade etti 15 saat süren
sohbetimiz boyunca nam-ı diğer Hekimoğlu İsmail, bir çağlayan gibi çoştu
Günümüz Müslümanlarının durumunu anlattı Hatıralarını bizlerle paylaştı Onun o
çoşkusu sebebiyle biz de sorularımızla konuşmalarını bölmek istemedik kendisi
ile gerçekleştirdiğimiz sohbeti soru-cevap formatının dışında size sunmak
istedik
“AZİZ NESİN HİÇ DURMADI BEN NİYE DURACAKMIŞIM?”
Şu anda sol bacağını ve sol elini kullanmakta zorluk çeken Yazar Ömer Okçu:
“Her şey zıddıyla bilinir Aziz Nesin konferansa gittiği yerde öldü Dava adamı
budur Aziz Nesin davasının adamıydı Ateist bir adamdı ama dava adamı yönüyle
onu severim Adam hiçbir yere ‘hayır’ demedi, koştu devamlı Aziz Nesin gibi
örnekler dururken ben nasıl rahat otururum? Hayır durmak yok Davamız için
çalışacağız Ben bir beyin kanaması geçirdim ve hastaneye düştüm Doktorlar,
‘Bir daha kanama olursa gittin Müdahale edemeyiz bu çok tehlikeli olur’
dediler Ama hemen konferanslara gitmek istedim Çünkü yolda ölmek istiyorum
Zaten bir konferansa gitmek için yola çıkmıştım Eyüpsultan Camii’ndeydim Beyin
kanaması geçirdim Şuurum daha yerindeydi Hayal-meyal hatırlıyorum Düştüm
‘İyi’ dedim ‘Galiba ölüyorum ama tam zamanı’ ‘Konferansa giderken
Eyüpsultan’da sabah namazı kılarken ölmek çok güzel’ diye düşündüm Allah’ım
Sana şükürler olsun Hayat verirsen devam ederim, vermesen can Senin en iyiyi
bilen Sensin! İçimden şu mısraı okudum: ‘Canan canı dilemiş vermemek olmaz ey
dil/Ne nisa eyleyelim kul ne senindir ne benim’ Allah canandır Canımı istemiş
vermemek olmaz” dedi
“İYİ TOHUM ATILDI MEYVELERİ DE İYİ
Şu anki İslâmî bilincin iyi olduğunu belirten Okçu, Bir gün Bediüzzaman Said-i
Nursi’nin; “Kardeşlerim küfrün belini kırdık” dediğini ancak o günün şartları
altında buna bir anlam vermedeğini ifade etti Şimdi Bediüzzaman’ın bu sözüne
haklılığına inandığını vurgulayan Okçu, “Üstadın bu sözünden yıllar sonra
anladım ki büyük bir nesil yetişmiş Bizler bir söylerken şimdikiler on
söylüyorlar Üstad Hazretleri haklıymış Toprağa iyi tohum atılmış çok iyi
meyveler alınıyor
“Şimdikilerin sanki sizin kadar mücadele etmediği gözleniyor Mesela başörtüsü
takan öğrenciler okuyamıyor İslâmî duyarlılığı olan partiler kapatılıyor İmam
Hatip liselerinin kapısına kilit vurulmak isteniyor fakat ciddi tepkiler
verilmiyor gibi yanılıyor muyum?” şeklindeki sorumuza Okçu:
“Düşmanımız bizim hızımızdır Başörtüsü düşmanları olduğu müddetçe ben hapsi
göze alarak yürüyeceğim Eğer bu tür engellemeler olmazsa rahatımıza bakarız
Kanuni Sultan Süleyman döneminde dünyaya gelmiş olsaydım, hasta yatağından bir
an önce ayağa kalkmak için kendimi yiyip bitirmezdim Doktorlar ‘aman dikkat et’
diyorlar Ama umurumda değil Çünkü ben ölümüne konuşuyorum ve gidiyorum
Anlayış değişikliği oldu Önceleri kızı açık giyinen bir baba evladına, ‘Beni
evlat katili yapma başını ört yoksa vururum seni’ derdi Nasihat edemiyorlardı
çünkü ilim yoktu Şimdi ise ilim var Sokaktaki sıradan insan dini biliyor Din
yaygınlaştı, umuma mal oldu Şu zamandaki dini mücadele ve anlayış daha makbul
gibi Toplumun isyan ettiği gazeteler bile ‘Allah’ diyor Bir zamanlar ‘Allah’
demek yasaktı Biz o dönemlerden geçtik de geldik Osman Yüksel Serdengeçti;
‘Kula kul olmak için atılmadık meydana’ diyordu Lafa bakın! Yani bazı kullar
vardı ki vatandaşları kendilerine kul yapmak istiyorlardı Neredeyse ‘Rabb’
olduklarını ilan edeceklerdi Sümme haşa ilahlık iddiasında bulunanlara karşı
‘Kula kul olmak için atılmadık meydana/Biz yalnız hakikat-ı Hakk’a secde
ederiz/Nasıl girdiyse dava adamları zindana/Bilsin ki kahpe devir biz öyle
gireriz’ İşte biz böyle çıktık meydana Efendim lokantada döner, evde
çikolata yemek için yola çıkmadık İdamı göze alarak yolumuza devam ettik
Ağabeylerimiz bize şöyle söylerlerdi: ‘Sofraya gider gibi sehpaya gitmeyen dava
adamı değildir’
HERKESİN BİR “LEYLA’SI” VAR AMA BAŞKA BAŞKA
Okçu engellemelerin Müslümanların direncini arttırması gerektiğini hatırlatıyor
ve şu örneği veriyor: “Aziz Nesin’e Bu Nurcular çok çalışıyorlar önlerine geçmek
için ne yapmak lazım?” diye sormuşlar Nesin de; “Onları zengin edin zengin
Çünkü o zaman davaları biter” şeklinde cevap vermiş Hakikaten öyle zengin
adamın dava adamı olması çok zor Günümüz Müslümanları zengin oldular Ama
davayı da bir ölçüde bıraktılar “Aman hapse girerim Malımdan mülkümden olurum”
diye korkmaya başladılar “Ben İslâm için varım İslâmiyet yoksa ben de yokum”
diyebilecek adam lazım Aslı olacak ki Ferhat yansın Bizim ‘Aslı’mız ya da
‘Leyla’mız İslâmiyettir O olmadıktan sonra yaşamışsın, yaşamamışsın ne önemi
var? Böyle Mecnun gezenin elbet bir Leyla’sı var Leyla’sı İslâm olan büyük
insanlar yaşadı Türkiye’de Herkesin bir Leyla’sı var ama başka başka Felaket
orada Geçenlerden biri gelmiş bana “Aşk hakkında birkaç söz söyler misiniz?”
diyor “Allah’ı sevmek, Allah’ın sevdiklerini sevmek ve Allah’ı sevenleri sevmek
aşktır” dedim Bana: “Peki bir hanımı sevmek nedir?” diye soruyor İsyan ettim
“Hekimoğlu İsmail günümüz Türkiyesi’nde şimdiki şartları altında yeniden Minyeli
Abdullah’ı yazabilir mi?” sorumuza “Bir daha yazamam O günün şartları altında
yazıldı ve bitti Hekimoğlu İsmail’in hayatı Minyeli’nin yanında solda sıfır
kalır ‘Yeryüzünde yalnız benim serseri/Yeryüzünde yalnız ben derbederim/Bu
dünyada varsa herkesin bir yeri/Ben de bu dünya benimdir derim’ diyor büyük şair
Necip Fazıl Yeniden halkın üzerinde tesir edecek kitap yazabilmek için büyük
şair gibi yanmak lazım Bir gün bir yerde oturuyor Gençler ‘İyice uyuşuklaştık
Üstadım neden bir şeyler yapamıyoruz?’ diye soruyorlar Üstad ‘Yıkılası hanede
evlad-ı yal var’ diyor Evdir, barktır, çoluktur çocuktur, mevkidir, makamdır
bittik tükendik Davamızı unuttuk
Emekli askerliğin yanı sıra kitapları çok satan Ömer Okçu, dünya malına hiçbir
zaman tamah etmemiş Çok sıradan bir evi ve arabası bulunuyor Cerrahpaşa’daki
evinde ise hiçbir lüks eşyası yok Neden zengin bir insan gibi yaşamadığını
soruduğumuzda şu cevabı veriyor:
‘1962 yılında Ümraniye’de oturuyorum Karar çıkmış evimi arayacaklar Osman da
sünnet olacak Tam onun düğününde evimi arayacaklar Beni ise kesinlikle tevkif
edecekler bunu çok iyi biliyorum Bir savcı, yüzbaşı ve birkaç er evime
geliyorlar Hanım evi aranmasını istememiş Savcı istesen de, istemesen de evini
arayacağız deyince hanım kenara çıkmış Savcı arama yapmak için yola çıkarken,
‘Bir yazarın evine gidiyorum Mobilyalar, koltuklar, kristallar, radyolar,
televizyonlar, çamaşır ve bulaşık makinelerinin olması lazım’ diye düşünmüş
Tabi o arada Türkiye’nin en büyük gazetelerinde dergilerinde yazdığım için
adamın kafasında muhteşem bir ev var Bir içeri giriyor ve şok oluyor Birkaç
kırık sandalye ve bir halı Büfe, çamaşır makinesi, televizyon, radyo yok Tam
takır bir ev Savcı ve yüzbaşı dönmüş eşime ‘Sizin misafir odanız hangisi’ diye
sormuşlar O da ‘işte burası’ diye cevap verince Savcı, ‘Benim aramam bitti
Buyurun siz arayın!’ demiş Bunun üzerine askerlerde aramaktan vazgeçip çıkmış
gitmişler Raporlarında ise ‘Suç unsuruna rastlanılmadı’ diye yazmışlar oysa
Risale-i Nurlar meydandaydı Kaldı ki o zamanlar Risale-i Nurlar tevkif edilmeye
yeterdi Kendime pay çıkarmak için söylemiyorum Dava adamı mala mülke tamah
etmez Üstadımız bizim gibi aç, susuz ve evsiz barksızdı Hasırın üstünde
yatıyor ve davasının çilesini çekiyordu Biz neden onun gibi olmayalım
düşüncesine sahiptik
Ömer Okçu’nun başka özellikleri de var Toplumun tüm kesimleri onu gerçek
ismiyle değil Hekimoğlu İsmail müstearıyla tanıyor Minyeli Abdullah romanı
başta olmak üzere “Müslüman ve Para”, “Maznun”, “Derdimi Seviyorum(5 çilt)”,
“Menan Cinleri” gibi 30’u aşkın eserinde hep Hekimoğlu İsmail’in imzası
bulunuyor
“Ömer Okçu’yu kimse tanımıyor Niçin müstearla yazmayı tercih ettiğiniz?”
sorumuza Ömer Okçu:
“Hekimoğlu İsmail, dedemin ismidir Kazım Karabekir’in yanında 4 yıl askerlik
yapmış bir insandır Eğer Ömer Okçu imzasını kullanmış olsaydım ordudan atılır,
ömrümü de her halde cezaevlerinde geçirirdim Hekimoğlu İsmail’i tercih etmekle
hem kendimi gizledim, hem de kitaplarımı korudum Sonunda bütün kitapların bana
ait olduğunu tespit ettiler Olayı öğrenir öğrenmez de 5 sene hapis verdiler
1994 yılında savcı 15 yıl ağır hapsimi istedi fakat delil yetersizliğinden
beraat ettim Savcı bana ‘Sen Hekimoğlu İsmail’sin diyor’ ben de değilim
Minyeli Abdullah benim eserim değil’ diye cevap veriyorum Ağır şekilde
cezalandırmak istiyorlar beni Peki ne yapmışım sadece kitap yazmışım Dünyanın
neresinde görülmüş Karl Marks, ateist bir adamdı Dünyanın altını üstüne
getirdiği halde kimse ceza vermedi Türkiye baskılar yüzünden geri kaldı
Düşünceye şok cezalar verildi ve verilmeye devam ediyor Bu korkuları bir yana
bırakmanın vakti geçti Herkes, her düşüncedeki adam serbestçe konuşmalı ve
yazmalıdır
“DERDİMİ YAZDIM”
“Minyeli Abdullah’la birlikte İslâmî kesimde 1970’li yıllarda bir roman furyası
başladı Konularının benzerlik arzetmesi üzerine bunlara ‘Hidayet Romanları’
denildi Her ne kadar kitaplarınız konuları farklı da olsa İslâmî kesimde
romanın yaygınlaşmasına yol açtınız” şeklindeki hatırlatmamıza Ömer Okçu biraz
içerlenerek cevap veriyor:
“Ben roman yazmadım Derdimi yazdım Ağlayarak yazmayan okuyucuyu ağlatamaz
Yüreği yanmayan başkasının yüreğini yakamaz Sırça köşklerde ayak ayak üstüne
atarak roman yazılmaz Bir işe talip olan insan yanacak, kavrulacak ki bir tesir
bıraksın Dinim, imanım, milletim vatanım diye feryat edecek Eğer bu aşk ve
şevkle bir kitap yazılmışsa okunur Bugün niye kıymetli kitap yazamıyorum? Çünkü
rahatım iyi Evim, arabam, işim ve param var Ben roman yazamam artık ‘Geldim,
gittim, yedim içtim’ diye yazılan kitapların hiçbiri tutuldu mu? Hayır Ben
Minyeli’yi yazdığım zaman Nurcular ‘Sen deli misin?’ diye soruyorlardı Ne oldu?
Minyeli yürüdü gitti Çünkü ben ağlıyordum Minyeli’yi okuyan ağlıyor Ben hâlâ
ağlıyorum
MÜSLÜMAN “DİNİM, İMANIM” DEYİP YANMALI
“Müslüman yanmalı ‘dinim’ deyip yanmalı İmanım deyip haykırmalı ki hanım ‘Bu
adam deli’ desin Çocukları ‘Babamız çıldırdı’ gözüyle baksınlar” diyor Ömer
Okçu Niye böyle dediğine gelince Ömer Okçu’ya gerçekten ailesi bir aralar deli
gözüyle bakmış Eşi birkaç defa boşanmak istemiş Sohbetimiz sırasında Okçu,
çağlayan gibi coşuyor Sık sık Necip Fazıl’dan şiirler okuyor Kendisi de aynı
zamanda bir şair İki şiir kitabı bulunuyor Ömer Okçu’nun
Hekimoğlu İsmail orduda görev yapmasına rağmen büyük tehlikeleri göze alarak
İslâm’a hizmet etmeyi sonuna kadar sürdürüyor O dönemlerde potansiyel tehlike
olarak görülen Risale-i Nur hareketinin içinde yer alıyor Bediüzzaman Said-i
Nursi’nin talebesi olmayı tercih ederken Necip Fazıl Kısakürek’in yanında da yer
alarak mücadeleyi farklı boyutlarda sürdürüyor Gerek büyük âlim Bediüzzaman
Said-i Nursi, gerekse Necip Fazıl Kısakürek’le birçok ilginç anıları var:
“Bediüzzaman Said-i Nursi hayatıyla bizleri fethetti” diyen Ömer Okçu’nun
Bediüzzaman’la tanışması da ilginç oluyor Bediüzzaman’ın önce eserlerini tanıma
imkânı bulan Okçu, onun ömrünün hapislerde geçmesine isyan ediyor Kalkıp
otobüsle hemen Emirdağ’a gidiyor Anlatılanlara göre Bediüzzaman ‘Arkanda
ağlayan kimse olmayacaksa gel’ diyor Ömer Okçu da eline bavulunu alıyor ve il
il dolaşmaya başlıyor ‘Nefer’ olduktan sonra ise yurtdışına Risale-i Nur
taşıyor Okçu, tevkif edilmeyi göze alarak bir bavul dolusu Risale-i Nur’u
ABD’ye götürüyor Onun hikâyesini ise şöyle anlatıyor:
“Tevkif olacağımı yüzde yüz biliyorum Cezaevine girmek için götürdüm Üstadı
okuyan, irtibat kuran cezaevine atılıyordu Şehzade Camii’nin orada geçen
herkesi tevkif ediyorlardı Üstadım emredince kitapları bavula koydum ve
Amerika’ya götürdüm Ne Atatürk Havaalanı’nda ne de Amerika’da kitap dolu
bavulum aranmadı Böylece ben de tevkif edilmedim Benim Amerika’ya götürdüğüm
Risale-i Nurlar Kongre Kütüphanesi’nde duruyor

HEKİMOĞLU İSMAİL

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.