Prof. Dr. Sinsi
|
Yunus Kelimesindeki Hikmet-İ Nefsiyye
Resulallah’ın (sav) şu sözü ne güzeldir: “Size, düşmanlarınız üzerine varıp onların boyunlarını vurmanızdan ve onların sizin boyunlarınızı vurmasından daha hayırlı ve daha yüce olan şeyi haber vereyim mi: Bu, Allah’ı zikretmektir ” Bu demektir ki, bu insan oluşumunun değerini ancak, kendisinden istenen zikir ile Allahu Teala’yı zikreden kimse bilir Çünkü Hak Teala, Kendisini zikreden kişiyle birliktedir ve birlikte olan, zikreden tarafından müşahede edilir [şuhud] Ve zikreden kişi, kendisiyle birlikte olan Hakk’ı müşahede etmeyecek olursa, O’nu zikrediyor değildir Çünkü Allah’ın zikredilmesi, kulun her yanına yayınmış olup, zikreden kişinin yalnızca diline özgü değildir Eğer kişi yalnızca diliyle zikrediyorsa, bu durumda yalnızca dil O’nu müşahede eder — ve bu, insanın bir bütün olarak (Hakk’ı) müşahede etmesiyle aynı değildir Gafillerin zikrine ilişkin olan bu sırrı anla! Gerçekte gafil kişinin Allah’ı zikreden parçası hiç kuşkusuz Allah’ın huzurundadır ve Zikrolunan onunla birliktedir — ve o parça Allah’ı müşahede eder Ve gafil olan (parçalar) gafleti dolayısıyla zikredici değildir — böylelikle de Hak, o gafil olan parçalarla birlikte değildir Çünkü insan hiç kuşkusuz çoğuldur [kesir], bir-ayn [ayn-ı vahid] değildir Bir-ayn olan Hak da İlahi İsimleri ile çoğuldur Aynı şekilde insan da (kendisini oluşturan) parçalar ile çoğuldur, bir-ayn değildir Ve bir parçanın zikri, başka bir parçanın da aynı şekilde zikrediyor olması anlamına gelmez Dolayısıyla Hak, bunlardan zikredici olan parça ile birliktedir ve diğerleri, gaflet içerisinde olmaklıkla nitelenir Ve insanda Hakk’ı zikreden bir parça olması ve Hakk’ın bu parçayla birlikte olması gerekir ki, böylelikle geri kalan parçalar Hakk’ın inayetiyle korunmuş olsun
Ve Hakk’ın bu insan oluşumunu “ölüm” olarak adlandırılan şeyle yıkıma yönelmesi, yoketme değildir, olsa olsa (oluşturucu unsurlar yönünden)(yani, ölümle aktarılınan berzah alemi) beka yurdudur Artık burada ne ölür ne de parçaları bir kez daha ayrışır
Ateş ehline gelince, onlar sonuçta nimete erişeceklerdir — ama bu nimet ateş içindedir, çünkü ceza süresinin bitiminden sonra, ateşin içerisinde olan kimseler için ateşin kızgınlığının soğuk ve selamet olması kaçınılmazdır ve bu nimettir İmdi, hakkın yerini bulmasından sonra ateş ehlinin nimeti, ateşe atıldığı sıradaki Halilullah’ın nimetidir Çünkü İbrahim ateşi görmekle ve ateşin, ona yaklaşan kimseyi yakmasının bildik bir şey olduğunu bildiğinden dolayı azap çekti Ve İbrahim, o ateş suretinde ve o ateş suretinden kendisine ilişkin olarak Hakk’ın dilediği şeyin ne olduğunu bilmiyordu Ve bu elemin ortaya çıkışından sonra, ateşi –rengini ve suretini görmekle birlikte– soğuk ve selamet buldu Oradaki insanlar içinse ateş olarak göründü İmdi, bir-olan-şey, bakanların gözünde çeşitlenmiş oldu — (işte) ilahi tecellinin hükmü böyledir Dolayısıyla, (ilahi tecellinin hükmünün böyle olduğunu bildikten sonra) dilersen, Allahu Teala bu şekilde (yani, aynların aynalarında farklı suretlerde) tecelli eder dersin Ve dilersen; alem, (Hakk’ın varlığı aynasında) kendisine bakıldığında (suretlerle) tecellide Hak gibidir, dersin Böyle olunca (alem) bakanın kendisinde, bakanın mizacından dolayı çeşitlenir Ya da bakanın mizacı, tecellinin çeşitlenmesinden dolayı çeşitlenir Hakikatte her ikisi de olabilir
Eğer ölen veya öldürülen kişi, öldüğünde veya öldürüldüğünde Allahu Teala’ya dönmeyecek olsaydı, Allahu Teala bir kimsenin ölümüne hükmetmez ve bir kimsenin öldürülmesini meşru kılmazdı Hepsi O’nun avcundadır, ölenlerin yitip gitmesi sözkonusu değildir Ve Allah, kulun Kendisinden kopup gitmeyeceğini [fevt] bilmesinden dolayı öldürmeyi meşru kıldı ve ölüme hükmetti İmdi, Hak Teala’nın “Her şey O’na dönücüdür” [Hud Suresi, 11/123] sözünde, ölen kişinin O’na dönmesine işaret edilmektedir ki, O, bu (Kendisine dönen) şeyin ta kendisidir Yani O, (“Zahir” İsmiyle yaratılış suretlerinde) tasarruf olunan ve (“Batın” İsmiyle, İlahi İsimlerin suretlerinde) ayrışmadır Ve böylelikle her parça kendi aslına döner Hakk’ın dilediği şey, onu Kendine almaktır Ve herşey Allah’a döner İmdi, onu Kendine aldığında, aktarıldığı yurdun cinsinden –buradaki düzenlenişinden farklı bir düzenlenişle– ona bir düzenleniş verir Ve varlığı itidal üzere olduğundan, orası tasarruf edendir İmdi, O’ndan, O’nun ta kendisi [ayn] olmayan hiçbir şey ortaya çıkmamıştır Ve Hak Teala’nın, “Her şey O’na dönücüdür” [Hud Suresi, 11/123] sözünden keşf yoluyla anlaşılan budur
Ahmet Baydar
|