Osmanlı Tımar Sistemi |
|
|
#1 |
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Tımar SistemiTımar sistewmi nedir - tımar sisteminin uygulanması - Osmanlı imparatorluğunda tımar sistemi - tımar sisteminin işleyişiAnadolu Selçuklu devletinin yıkılması ve Moğol baskısının azalmasından sonra, Selçuklular’ın sınırların korunması ve düşman ülkelere akınların yapılması amacıyla sınır boylarına yerleştirmiş olduğu askerler Anadolu’da tekrar Türk birliğini sağlamak için beylikler kurmuşlardır Türk beyliklerinin başlıcaları; Karamanoğulları,Germiyanoğulları, Candaroğulları ve Osmanoğulları’dır BunlardanOsmanoğulları’nın kurmuş olduğu “Osmanlı Beyliği” kısa bir sürede gelişmiş ve Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulmasını sağlamıştı ![]() Osmanlı İmparatorluğu kurulmasından itibaren “Selçukî İktâ Sistemi”ni “Tımar Sistemi” adı altında bünyesine almış ve bu durum Tanzimata kadar böylece devam etmiştir1 ![]() Ancak bir kısım tarihçiler “Osmanlı Tımar Sistemi’nin Selçuklu “İktâ Sistemi”nden gelmediği görüşünü savunmaktadırlar Bazı tarihçiler,tımar sisteminin Bizanslılar’dan Osmanlılar’a geçtiği görüşünü savunurken bazıları ise tımar sisteminin Sasanîler’den Araplar’a, Araplar’dan da Türkler’e geçtiğini savunmuşlardır2 Prof Fuad Köprülü,Osmanlılar’ın tımar sistemini Anadolu Selçukluları’ndan almış oldukları hakkında inandırıcı deliller ileri sürerek, bu sistemin Bizanslılar’dan alındığı iddiasını çürütmüştür Köprülü’ye göre tımar sistemi, BüyükSelçuklu İmparatorluğu’ndan Anadolu Selçukluları’na ve oradan da Osmanlı İmparatorluğu’na geçmiştir3 ![]() Tımar sistemini Osmanlılar’ın kimlerden aldıkları ve uyguladıkları konusundaki tartışmalardan ziyade tımar kelimesinin etimolojik araştırmasını yaparak konuyu açıklamaya çalışmak daha yararlı olacaktır Bu araştırmada “tımar” kelimesi etimolojik yönden kısaca değerlendirildikten sonra, “Osmanlı Tımar Sistemi”nin işleyişi ana hatlarıyla özetlenecektir ![]() “Tımar” Kelimesinin Etimolojik Yönden İncelenmesi Tımar kelimesi üzerinde yapılan araştırmalar, bu kelimenin kökünün nereden geldiği konusunu tamamıyla açıklığa kavuşturmuş değildir ![]() Tımar kelimesi ile ilgili olarak etimolojik araştırma yapan Leunclavius, kelimenin Grekçe’den gelme olduğunu belirtmiştir Bu görüş dahasonra Michel Buadier ve Ducange tarafından da kabul edilmiştir ![]() Leunclavius, XVI yüz yıla ait bir belgede ilk defa tımar kelimesinin“tımarion” adıyla ikta manasında kullanıldığını belirtmiştir Bizansİmparatorluğu’nda ise ikta manasına gelen çok farklı kavramlar kullanılmıştır ![]() Bu görüşlerin aksine 1598’den itibaren Venedikli Lozara Soranzo, tımar kelimesinin Farsça “tımar” kelimesinden geldiğini belirtmekte ve bu görüşe ünlü tarihçi Von Hammer de katılmaktadır4 ![]() Kelimenin etimolojik açıdan yeterli ölçüde açıklanamamış olmasına karşılık, çeşitli tarihçiler tımar sisteminin Osmanlı İmparatorluğu’nda ifade ettiği anlam üzerinde birleşmektedirler Tarihçilerin çoğunluğutımar sisteminin, Selçuklu İmparatorluğu’ndan Osmanlı İmparatorluğu’na intikal ettiği görüşündedirler Esasen bunun böyleolmasını pek tabii karşılamak gerekir Çünkü, Köprülü’nün de belirttiğiüzere, Osmanlı devletinin; mülkî, askeri ve idari teşkilatı Anadolu Selçuklu devletinin bir devamıdır ve Osmanlılar kısmen İlhanlılar ve kısmen de Mısır Memlûkleri teşkilatının tesirleri altında kalmışlardır5 ![]() “Tımar”, Osmanlı İmparatorluğu’nda geçimlerine ve hizmetlerine ait masrafları karşılamak üzere bir kısım asker ve memurlara, belirli bölgelerden kendi nam ve hesaplarına tahsili yetkisi ile birlikte tahsis edilmiş olan vergi kaynaklarına ve bu arada bilhassa 20 000 akçayakadar olan askeri dirliklere verilen isimdir6 ![]() Tımar sistemi “muayyen bir arazinin tevcihi veya araziye ait bazı hakların verilmesinden ziyade bazı vergilerin havalesinden ibarettir ![]() Başka deyimle, havale sisteminin bir hususi tatbik şeklidir Vergi kanunları muayyen kanunlara göre merkezi idare tarafından mahallinde yapılan, nüfus ve gelir tespiti ile hususi tabiri ile tahrir ile belli olmuş, sonra hizmet ve hak sahiplerine bu vergiden muayyen bir kısmı tahsis edilmiş vergi gelirini hangi vergiler olarak hangi şahıslardan toplayacağı defterlerde (icmâl defteri) ayrı ayrı tayin edilmiştir Görülüyor ki tımar bir tahsis ve havaledir Padişahın verdiğitımar tevcih vesikası, devlete ait muayyen bir geliri toplama selahiyetini veren bir nevi havale vesikasıdır ” 7Osmanlı İmparatorluğu’nda Tımar Sisteminin İşleyişi Osmanlı tımar sisteminin mahiyetini ve özelliklerini iyi kavrayabilmek için Osmanlı arazi hukukundaki toprak taksimatına kısa da olsa değinmekte yarar vardır ![]() Osmanlı İmparatorluğu’nda toprak başlıca; “tımar”, “zeamet”, “has”, “evkaf” ve “ocaklık” gibi bölümlere ayrılmıştı8 Bunlardan evkaf, devletarazisinden bir kısmının padişahlar veya padişahların izniyle, vezirler tarafından cami, medrese, hastahane, kervansaray gibi hayır kuruluşlarına ayrılması ile oluşturulmuştu Evkafa, vakıf arazi dedenilirdi “Ocaklık” veya “yurtluk” denilen gelirler ise, bellimahallerdeki arazinin bazı kimselere hayat boyunca gelirlerinin tahsisi anlamına gelmektedir 9 Bu şekildeki tahsisler miras yoluyla intikalederse, buna “ocaklık”, miras yoluyla intikal etmez de, geliri sadece tahsis edilen kişiye ait olursa buna da “yurtluk” denilirdi10 FatihSultan Mehmed zamanında “ocaklık” olarak tahsis edilen arazilere “mâlikâne vakıf” adı da verilmiştir11 ![]() Evkaf ve ocaklık dışında kalan ve tımar, zeamet ve has olarak gruplara ayrılan topraklar da, belirli devlet görevlilerine maaşları karşılığı “dirlik” adı altında verilmekteydi Bu devlet görevlileri de butopraklarda çeşitli vergileri bizzat veya görevlendirecekleri memurları vasıtasıyla tahsil etmekteydiler Yıllık geliri 100 000 ve daha fazla akçaolan topraklar “has” adı altında; padişah, vezir, şehzade, beylerbeyi gibi önemli görevlerde bulunanlara tahsis edilirdi12 Yıllık geliri 20 000ila 100 000 akça arasında olan topraklar ise “zeamet” adıyladefterdarlara, subaşılarına, sancak, alay beylerine vb orta derecedekidevlet görevlilerine verilirdi Zeamet sahiplerine “zaim”, bunlarınkıdemlilerine de “zaim gediklisi” adı verilirdi 13Zeamet olarak ayrılan topraklardan bir kısmı, “arpalık” adı altında belirli idare ve saray adamlarına, yüksek rütbeli ilim adamlarına, vazifelerinde iken, maaşlarına ilaveten, vazifelerinden ayrıldıktan sonra ise emekli maaşı olarak terk ve tahsis olunmaktaydı 14Kendilerine arpalık olarak arazi verilenler bu yerlerdeki başta şerî vergiler olmak üzere bütün vergileri, “nâib”ler vasıtasıyla tahsil etmekteydiler Tahsil edilen vergilerin bir kısmı nâiblere, geri kalankısmı da arpalık sahiplerine ait olurdu 15 Nâibler16 arpalık sahipleritarafından tayin olunur ve bu tayin kazaskerler tarafından onaylanırdı ![]() Nâiblik ya emanet veya iltizam suretiyle verilmekteydi Birinci şekildenâib, gelirin bazen dörtte, bazen beşte birini alırdı İkinci şekilde isenâibler, geliri tahsil ettiği kazanın önem derecesine göre arpalık sahiplerine 200, 300 hatta 600 kuruş şehriye (maaş) verip, geri kalanı mahkeme masrafları çıktıktan sonra kendilerine bırakılırd 17Has ve zeamet dışında kalan ve yıllık geliri 20 000 akçaya kadar olantopraklar ise “tımar” olarak adlandırılmaktaydı Bu yerler ise sipahi adıverilen askerlere verilmekteydi Fatih Sultan Mehmed zamanında vedaha önceleri en aşağı derecedeki bir tımar yıllık 1 000 akça olarakkabul olunmuştur Bir sipahi hizmete girer girmez, kendisine bu 1 000akçalık tımar verilir ve buna “iptidâda tımar” denilirdi Fatih SultanMehmed’den sonra iptidâdan tımarlar, Rumeli eyaletinde 2 000,Anadolu eyaletinde ise 3 000 akçaya çıkarılmış idi 18Tımar ve zeamet sahipleri kendilerine tahsis edilen arazilerden veya “raiyyet”in19, şahsından alacakları vergileri bizzat kendileri tahsil etmekteydiler Has adı altında verilen toprakların vergileri ise kethüda,voyvoda veya emin adı verilen kimseler tarafından tahsil edilirdi 20Tımar ve zeamet adı verilen topraklar, devletin mülkü olduğu için miras yoluyla intikal edemezdi “Sipahi arazinin maliki olmaz, sadecereâyâdan devletin alacağı vergileri tahsil etme hakkına sahip olurdu21 ![]() Ayrıca tımarlar sebepsiz olarak sahiplerinin elinden alınmazdı22 Ancaktımar sahiplerinin feodal bir bey halini almaması için tımarlar uzun süre sahiplerinin ellerinde bırakılmıyordu23 Dolayısıyla “merkeziotoritenin aleyhine olarak sipahinin toprak ve mevki kazanması imkansızdı ” 24Tımar sahiplerinin bazı durumlarda ellerinden tımarları alınarak işlerine son verilirdi Tımar sahibinin azledilmesini gerektiren sebeplerşunlardı: -“Sâhib-i arz”ın25 başka bir sancağı ikamet olarak seçmesi; “Eğer bir sipahinin bir sancakta tımarı varsa ve kendisi başka bir sancakta oturuyorsa böyle bir sipahi azledilir ve azil müddeti iki yılı geçmeden ona tımar mahlul olsa bile verilmez ” 26-“Sâhib-i arz”ın savaş zamanında savaşa katılmaması: Bu durumda da sipahi azledilerek tımar elinden alınırdı ![]() -“Sâhib-i arz”ın toprağını üç yıl üst üste boş bırakması: Bu durumda da tımar arazisi başka bir kimseye verilirdi ![]() Tımar ve zeamet dağıtımına ilişkin usul ve esasları ise kısaca şu şekilde özetleyebiliriz: “Hayatta olan tımar ve zeamet sahiplerinin oğullarına ayırca dirlik verilmez Ancak, babası öldüğü zaman onundirliğine sahip olur ”27 Tımarlar dağıtım şekillerine göre “tezkireli” ve“tezkiresiz” tımar olmak üzere ikiye ayrılıyordu Tezkiresiz tımarlardaha ziyade düşük kıymetli tımarlardı Bu tımarlar doğrudan doğruyabeylerbeyi tarafından verilirdi Büyük tımarlar ise pâyitaht tarafındanverilirdi Bu tımarların verilmesinde beylerbeyi tamamen serbestdeğildi Bu tımarlara ise “tezkireli tımar” denilmekteydi Bu türtımarlarda, beylerbeyi tımar alacak kimsenin sipahi olup olmadığını tespit ettikten sonra ona bir tezkire verir ve o şahıs da bu tezkireye göre pâyitahttan tımarını alırdı28 ![]() Osmanlı İmparatorluğu’nda tımar sistemi, kuruluşundan itibaren imparatorluğun idari, askeri ve mali sisteminin temelini teşkil etmiştir ![]() Dirlik olarak verilen arazilerin büyük bir kısmı “tımar” topraklarından oluşmaktaydı Kanunî Sultan Süleyman’ın tahta çıkmasını takip edenyıllarda yaptırılmış olan arazi yazımlarına ve 1527-1528 mali yılı bütçesinin verdiği rakamlara göre, bu yıllarda toplam 537 929 006 akça olarak tespit edilmiş olan toplam vergi gelirlerinin % 37’si, 37521 tımar sahibinin tasarrufunda idi ![]() Tımar Sahibinin Mükellefiyetleri Tımar ve zeamet sahipleri kendilerine terk ve tahsis olunan araziler karşılığında çeşitli görevler yapmakla zorunlu kılınmışlardı Tımarlısipahiler ve zâimlerin temel görevleri asker yetiştirmek olmakla birlikte, bunların iktisadi, idari ve mali nitelikte görevleri de bulunmaktaydı Tımarlı sipahiler, gelirlerinin 3 000 akçayı aşmasınisbetinde bir cebelû (zırhlı asker) yetiştirmekle yükümlüydüler29 ![]() “Örneğin, 6 000 akçalık bir tımarı olan bir cebelû, 9 000 akçalık birtımarı elinde tutan kişi iki cebelû, 1 900 akçalık bir tımarı elindebulunduran beş cebelû yetiştirmekle yükümlüdür30 ![]() Bu şekilde kendilerine terk ve tahsis olunan topraklar karşılığında askeri hizmetle yükümlü tutulan tımar ve zeamet sahiplerinin ellerindeki tımarlara “eşküncü tımarı” adı verilirdi Eşküncütımarlarının sahipleri, savaş zamanlarında cebelûleriyle birlikte savaşa katılırlardı31 Bunun dışında; “müstahfız tımarı”, “hizmet tımarı”,“mensuhat tımarı” vb tımarlar da bulunmaktaydı Bu tımar sahipleride çeşitli görevleri yapmakla yükümlüydüler 32 |
|
Osmanlı Tımar Sistemi |
|
|
#2 |
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Tımar SistemiBu tımar sahiplerinden bazıları, köy yollarının, köprülerin yapılışını kontrol ederler ve bu süratle ziraatin ve servetin artmasına çalışırlardı ![]() “Aynı zamanda öşür, haraç, resim gibi çeşitli adlarla “tevzî defterleri”nde kanunla tespit edilen miktarlar üzerinden vergileri tahsil ederlerdi ” 33 “Tahsil olunacak gelirler, mahalli ihtiyaçlarasarfolunduktan sonra, geri kalan safi hasılat hazineye gönderilirdi ” 34Osmanlı imparatorluğu’nda tımar sahipleri tahsil edecekleri vergi türleri açısından “serbest” ve “serbest olmayan” tımarlar şeklinde ikiye ayrılmıştı Vezir, beylerbeyi, sancak beyi, nişancı, defterdar gibiyüksek rütbeli idare amirleri ile diğer memurların has ve zeametleri idari ve mali bakımından bazı imtiyazlara sahip “serbest tımarlar” olarak muamele görmekteydi 35 Bu tımarlarda başta öşür ve haraçolmak üzere “rüsûm-ı serbestiye” veya “niyâbet”, “bâd-ı hava” gibi isimler verilen bir takım vergiler normal sipahi tımarlarından farklı olarak tımar sahiplerince toplanmıştır ![]() Rüsûm-ı serbestiye adı verilen vergilerin esasını ise “cürüm ve cinayet” veya “cerime” veyahut da “kanlık” diye adlandırılan para cezaları teşkil etmekteydi 36 Serbest tımarlarda bu cezai vergi, tımarsahibi tarafından alınır Serbest olmayan tımarlarda ise, yarısı tımarsahibinin, diğer yarısı da subaşı veya sancak beyinindir 37 Ayrıca“resm-i arûs”, “yâve” gibi isimler verilen vergiler de “rüsûm-ı serbestiye” kapsamı içerisindeydi 38Sahibinin rüsûm-ı serbestiye (bâd-ı hava) denilen vergileri alma hakkına sahip olmadığı tımarlara ise “serbest olmayan tımar” denilmekteydi Bu tımarlar tımar sistemi içerisinde çoğunluğuoluşturmaktaydı 39 Bunların tahsil ettikleri başlıca vergiler öşür veharaçtan ibaretti Ancak serbest olmayan tımarlarda “cerime” adıverilen ceza tahsil edilirse, yukarıda belirttiğimiz gibi bunun yarısı tımar sahibinin, diğer yarısı da subaşı veya sancak beyinindi ![]() Tımar Sisteminin Bozulması ve Düzeltilmesi Çareleri Osmanlı İmparatorluğu’nda kuruluşundan itibaren askeri, idari ve mali düzenin temelini oluşturan tımar sistemi XVI yüzyılın sonlarına doğru,çeşitli sebeplerle bozulmaya başlamıştır Tımar sisteminin bozulmasısebeplerini kısa maddeler halinde özetleyebiliriz 401 “Tımarın bozulmasının birinci sebebi, tımar topraklarının ya hazineveya diğer nüfuzlu şahıslar tarafından, kendi menfaatlerine olarak zaptolunması ve bu suretle dirliklerin, askeri hizmetle değil, para ile satın alınabilen birer geçim kapısı haline gelmesidir ” 41 Gerçekten deçeşitli sebeplerle boş kalan (tımar sahibinin toprağı üç yıl üst üste işlememesi, başka bir sancağı ikamet olarak seçmesi gibi) tımarların verilmesinde idarece çeşitli yolsuzluklar yapılmaktaydı Tımar sahibiolmaya hak kazanmış kimseler dışındakilere, rüşvetle veya iltimasla tımarlar verilmekteydi Bu yolsuzluklara sebep olanların başında isetımar işlemleri ile görevli “defter eminleri” veya daha sonraları adlandırıldığı şekilde “defter-i hakanî eminleri” gelmekteydi 42 Nitekimbu dönemlerde yazılan bir çok nasihatnamelerde, padişahlara sunulan lâhiyalarda ve risâlelerde tımar sisteminin düzeltilmesi gerektiği tekrarlanıyordu 43Asıl adı Mustafa olan fakat Göriceli diye ün salan Koçi Bey 1625 yılında padişaha hazırladığı risalede tımar sisteminin bozulmasını şu şekilde anlatıyordu: “Boşalan tımar ve zeametlerde eski kanunlarına aykırı olarak İstanbul tarafından verilmeğe başlandı İleri gelenler vevükelâ boşalan yerleri adamlarına ve akrabalarına verip, İslâm memleketlerinde olan tımar ve zeametin seçmelerini şer’-i şerîfe ve yüksek kanuna aykırı olarak, kimine paşmaklık44 yaparak, kimini padişah hassına katarak, kimini mülk olarak, kimini vakıf olarak, kimini vücûdu sıhhatte olan kimselere emeklilik olarak verip, bütün zeamet ve tımar, ileri gelenlerin yemliği oldu ” 452 Tımar sisteminin bozulmasının önemli sebeplerinden birisi deimparatorlukta fetihlerin durması, dolayısıyla fetih gelirlerinin azalmasından kaynaklanmıştı Bilindiği üzere XVI yüz yıl ortalarındaOsmanlı İmparatorluğu geniş bir alana yayılmış ve bu suretle büyüme sınırlarına ulaşmıştı Ayrıca Avrupa’da teknolojik gelişmeler buülkelerin güçlenmelerini sağlamıştı Bu durumda imparatorluğun yenigelir kaynaklarına ihtiyacı vardı İşte bu sebepler, devletin gelirsağlamak amacıyla tımarları yüksek bedeller karşılığında iltizama vermesini ve tımar sisteminin bozulmasını sağlamıştır ![]() 3 Bir diğer sebep olarak bu devrede ortaya çıkan nüfus artışlarıgösterebilir Bilindiği üzere Osmanlı İmparatorluğu’nda bilhassa XVI![]() yüz yılda büyük bir nüfus artışı meydana gelmiştir Fetihlerin durmasısonucu, imparatorluğa yeni topraklar katılamaması ve nüfus artışı tımarların dağıtımı işlerinde rüşvet ve iltimasa sebep olmuştur ![]() 4 Tımar sisteminin bozulmasının diğer önemli sebeplerinden birisi de,tımar gelirlerinin mali güçlüklerden dolayı hazineye mal edilmesinden kaynaklanmıştır Bu amaçla başlangıçta tımarların yeniden yazımıyapılarak, tımar sahiplerinin tımarları küçültülüp, fazla kısmı “has” adı altında hazineye mal edilmiş, daha sonraları ise bu topraklar büsbütün alınarak iltizama verilmeye başlanmıştır ![]() 5 Ayrıca tımarların dağıtımı işleri ile görevli defter eminliklerinin etkiliçalışmaması da tımar sisteminin bozulmasına sebep olmuştur Odevirde Defter-i Hakanî Emini olan Aynî Ali Efendi şöyle yazmaktadır; “Defter-i Hakanî Eminliği’ne memur olduğum zaman defterhaneyi çok karışık ve düzensiz buldum Birine mahlûl46 tımar verilmek icabetse, okimse o tımara bir türlü sahip olamıyordu Çünkü her tımar birkaçkişinin beratına aynı zamanda yazılmış olduğundan o mahlûl tımar için hepsi hak iddia ediyorlardı ” 476 Ayrıca tımarların zamanla vakıf veya özel mülkiyette konu olması dabu sistemin aleyhine işlemiştir ![]() 7 Ayrıca para değerinde meydana gelen düşüşlerde, tımar sahiplerininmaaşlı olmak istemelerine sebep olmuştur Para değerindeki düşüşler,başlıca dış talepteki artış ve yerli üretimin arttırılmamasından kaynaklanmıştır ![]() 8 Tımar sistemi başlıca bu sebeplerle bozulmuş ve ilk defa 1703tarihinde Girit adasında kaldırılmıştır İmparatorluğun diğeryerlerindeki tımarlar ise 1812 tarihinden itibaren mahlûl oldukça verilmemeğe başlanmıştır 48 Daha sonraları sınırlı uygulamaları devametmekte olan tımar sistemi, 1839’da II Mahmud tarafından ilan edilenGülhane Hatt-ı Hümâyûnu ile tamamen kaldırılarak bunun yerine vergilerin tahsilinde emanet usulüne geçilmiştir 49Referanslar 1 Selçukî İktâ Sistemi konusunda bir araştırmamız Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi’nde yayınlanmıştır Bak: (Ekim-1986), s 165-173![]() 2 Bak: Halil Cin, Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, Ankara: 1978, s 87-96![]() 3 Bak: Fuad Köprülü, Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesselerine Tesiri, İstanbul: Ötüken Neşriyat A Ş Matbaası, 1981, s 94-130![]() 4 Ö Lütfi Barkan, “Tımar”, İslam Ansiklopedisi, C 5/2, s 286-287![]() 5 Fuad Köprülü, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu, İstanbul: Ötüken Neşriyat A Ş Matbaası, 1981, s 181![]() 6 Barkan; a g m , s 286![]() 7 Halil İnalcık; “İslam Arazi ve Vergi Sisteminin Teşekkülü ve Osmanlı Devrindeki Şekillerle Mukayesesi”, İslam İlimleri Enstitüsü Dergisi, c 1, S 1,s 43![]() 8 Nihad Sayar; Türkiye İmparatorluk Dönemi Mali Olayları, 2 b İstanbul:İİTİA Nihad Sayar Yayın ve Yardım Vakfı Yayını, 1978, s 17![]() 9 Sayar, a g e , s 19![]() 10 Sayar, a g e , s 19; Ayrıca Bak: Mustafa Akdağ, “Osmanlı MüesseseleriHakkında Notlar”, AÜ Dil ve Tarih-Coğrafya Fak Dergisi, c 13, s 1-2’denayrı basım, (Mart-Haziran 1955), s 47![]() 11 Akdağ, a g m , s 47![]() 12 Akdağ, a g m , s 45; Cin, a g e , s 103;13 Ziya Karamürsel, Osmanlı Mali Tarihi Hakkında Tetkikler, İstanbul: 1940, s ![]() 151 ![]() 14 M Tayyib Gökbilgin, “Arpalık”, İslam Ansiklopedisi, c 1, s 592![]() 15 Gökbilgin, a g m , s 595![]() 16 Naib, Arapça “na’ib” kelimesinden gelmekte olup, vekil anlamındadır ![]() 17 “Naib”, İslam Ansiklopedisi, c 9, s 51![]() 18 Akdağ, a g m , s 44, 45![]() 19 Raiyyet, teb’a yani başkasının velayet ve idaresi altında bulunan kimse yerinde kullanılan bir tabirdir Çokluğu “reaya”dır Bak: M Zeki Pakalın,Osmanlı Tarih Deyimleri Sözlüğü, c 3, İstanbul 1971, s 7 Prof Akdağ,raiyyeti toprağı kiralayan kimse şeklinde mütalaa etmektedir “Raiyyet olmakiçin muhakkak köyde oturmak ve bilfiil ziraat etmek şarttır” Bak: MustafaAkdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi (1243-1453), c 1, Ankara: AÜ![]() DTCF Yayını, 1959; “Şehir ve kasaba halkı köy toprağı ekseler de, gelip burada yerleşmedikçe “raiyyet” sayılmıyorlardı” Bak: Mustafa Akdağ, TürkHalkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası (Celâli İsyanları), İstanbul: Bilgi Yayınevi, 1975, s 46, 47![]() 20 Sayar, a g e , s 19; Akdağ, a g m , s 45; Karamürsel, a g e , s 140![]() 21 Cin, a g e , s 98![]() 22 Cin, a g e , s 100![]() 23 Tamer Timur, Kurtuluş ve Yükseliş Döneminde Osmanlı Toplumsal Düzeni, 2 b Ankara: 1979, s 192![]() 24 Sabri Tekir, Maliye Tarihi (Teksir), İzmir: DEÜ-İİBF Yayını, 1985, s 30![]() 25 Tımar Sahibine “sâhib-i arz”da denilirdi ![]() 26 Aynî Ali Efendi, Osmanlı Devletinde Arazi Kanunları (Kânûnnâme-i Al-i Osman), Çev: Hadiye Tuncer, Ankara: Tarım Bakanlığı Yayını, s 28![]() Prof Dr Coşkun Can AKTANalıntı |
|
|
|