Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ozanlarımızik

Ozanlarımız(İ-K)

Eski 06-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ozanlarımız(İ-K)




Kul Nesimi

Edebiyat tarihimiz, tasavvuf sairi olarak yalnız bir Nesimi tanır O da Bağdatlı Nesimi'dir Oysa, cönklerden topladığımız yüze yakın şiiri bulunan başka bir Nesimi daha var İste, bu kitapta konu olan ikinci Nesimi'dir İkisini birbirinden ayırmak için konumuz olana Kul Nesimi diyeceğiz

Bugune degin Kul Nesimi'nin siirlerinden pek azi ele gecmis, onlar da Bagdatli Nesimi'nin sanilmisti Hece ile yazilanlari bile onun yeni siirleri olacagi dusuncesine yol acmisti Ilk olarak Sadettin Nuzhet, Bektasi Siirleri adli eserinde yeni bir sair karsisinda oldugumuza isaret etmis, sairin hayati hakkinda bilgi vermeden alti siirini yayinlamisti Ad benzerligi dolayisiyla ve her iki sairin Hurufi olmasi karisikliga yol acmissa da dilleri cok ayridir Bundan baska Kul Nesimi'nin ayri kisi oldugunu gosteren belgeler vardir Bunlari siralamadan once Bagdatli sairin kisaca hayatinin bilinmesinde fayda vardir

Bagdatli Nesimi'nin olumu, kendi halifesi Refii'nin Besaretname adli eserinde bildirildigine gore 1404'tur Hallac-i Mansur gibi o da "enel hak" (ben Tanri'yim) dedigi icin derisi yuzulmustu Bu yuzden Alevi-Bektasiler'le varlik birliginin ileri taraftarlari ve mumessilleri olan Bayrami Melamiler'i, Mevleviler'in Sems kolu denen ve Melamilik'ler Bektasilik'e pek yaklasan, hatta onlarla kaynasan Mevleviler ve diger tarikatlar icinde Alevilik'i ve Melamet'i benimsemis kimseler tarafindan, olumunu muteakkip buyuk bir sehit taninmis ve Mansur oglu Huseyn-el-Hallac'in ikincisi olmustur Agizdan agiza, buyukten kucuge devreden menkabeler, asagi yukari bir Nesimi destani meydana getirmistir

Bu menkibeler ve sairin sanatindaki basarisi yuzyillar boyunca Turk ve oteki Islam edebiyatinda derin izler birakmistir

Konumuz olan Nesimi'ye gelince, onun onyedinci yuzyilda yasadigini gosteren kuvvetli belgelre yeteri kadar vardir Bir siirinde Kul Nesimi soyle diyor:

Ikiyuz altmisdort yildan sonra
Bu nazmile bunu ettim ben izhar

Bu siirin tamaminda Hurufilik'in kurallariyla birlikte kendinden de soz acan Kul Nesimi yukaridaki beyitte Bagdatli Nesimi'nin olum yilini ve tuttugu yolu soylemek ister Buna gore, Bagdatli Nesimi'nin olum yilina 264 katinca 1668 bulunur Bu siiri olgunluk caginda soyledigi kabul edilirse, onun 17 yuzyil baslarinda dogdugunu dusunmek yersiz olmaz

Kul Nesimi'nin siirlerine en eski olarak yine bu yuzyil icinde yazildigi kesin olarak bilinen conklerde rastlanilmaktadir Bundan baska sairin dilinin ozelligini bu yuzyildan oteye goturmeye de imkan yoktur Dili tam anlamiyla 17 yuzyil divan ve halk edebiyati sairlerinin dilidir

Bunlardan baska kendi caginda yasamis sairlerin Kul Nesimi'ye benzekleri
(nazire) de var

Kisaca yukarda gosterdigimiz sebeplerlerden oturu Kul Nesimi 17 yuzyilda yasamis bir sairdir Bu yuzyilin tarih olaylariyla Nesimi'nin siirlerindeki bazi sozlerin karsilastirilmasindan hayatini az cok ogrenmek mumkun olmaktadir Bilindigi gibi 17 yuzyilin birinci yarisi hep Iran'la yapilan savaslarla gecer Iran Bagdat'i alir Osmanli ordusu birkac basarisiz sefere katilir Sonunda 4 Murat 1636'da geri alir 16 yuzyildan beri Yavuz ile Sah Ismail arasinda baslayan ugras bir yuzyildan cok surer Bu arada Osmanli topraklarindaki Kizilbas-Aleviler Iran'a yardimci bazi durumlar yaratirlar Bu yuzden ezilirler, yuzbinlerce kisinin baslari ucar Fakat, yine de alttan alta, gizli veya acik, her ayaklanmaya katilirlar Bu katilmalar Celali ayaklanmalarinda da kendini gosterir 17 yuzyil boyunca surer Bu islerde tarikat sairlerinin her bakimdan onemli etkileri oldugunu kendi eserlerinden oldugu gibi baska yerlerden ve mesela tezkerelerden ogreniyoruz Bunlardan Pir Sultan Abdal ve Kul Nesimi'nin cagdasi ve ayni maceralara karisan Alioglu, Dedemoglu gibi sairleri de taniyoruz

Kul Nesimi boyle bir ayaklanmaya katilmistir Bunu bir manzumesinde soyle
anlatir:

Mehdi-i zaman ede zuhur kalmaya perde
Yezit olan kirsa gerek tig u teberde
Nesimi, Sah'in mehdin okur sam u seherde

Buna gore Iran Sahi'nin "Mehdi-i zaman" olarak ortaya cikmasini, "yezit"leri, yani Osmanlilar'i kirmasini dilemektedir Ayrica Sah'la ilgisini ortaya koyan bir manzumesinde:

Erenler Sah'tan gelurler
Ali derler pirimize
Imamlarin kullariyuz
Munkir irmez sirrimiza

ve baska siirlerinde gorulen izlerden Iran Sahlari yanini tuttugu acikca belli oluyor Bundan baska Osmanli Devleti'nin Iran ile olan savaslari sirasindaki ayaklanmalardan izler tasiyan manzumeleri de gorulmektedir Osmanli tarihcileri genel olarak bu gibi ayaklanmalari yazmadiklari icin yalniz manzumelerden sonuclara varmak gerekmektedir Kisa ve eksik olmakla birlikte bunlar oldukca aydinlaticidir Bir manzumesinde, basindan siyasi bir yargilama gectigini anlamak zor degildir:

Mahkemede sual sordu kadilar
Kitaplari orta yere kodular
Sen bu ilmi kimden aldin dediler
Ustamdan almisam, pirden gelurem

Bundan anliyoruz ki Kul Nesimi de siyasal olaylara ve ayaklanmalara karismis, hic olmazsa perde arkasindan birseyler yapmistir Bu yuzden yakalanarak yargilanmistir Alioglu ve Dedemoglu'nun da birer siirlerinde ayni dortlugu buluruz Hatta onlar isi biraz daha acarlar:

Pirim Aligolu, Bozdogan'dan gel oldu
Gordum mursidim, muskulum halloldu
Kilavuzum Sah Merdan Ali oldu
Ozume gonderdim kendi kusumu

*

Ihlas kusagini kusandik bele
Her nereye varsam mursidim bile
Kisinin basina yazilan gele
Su dostun yoluna koydum basimi

*

Dedemoglu, yardim eyle duskune
Sen mursitsin secilmeyen muskule
Sah Merdan sahip-zamanin askina
Aman murvet Sah'im Ali gel yetis


Yine 17 yuzyilinda yasayan Dervis Ali adindaki sairin de boyle olaylara katildigini gosteren siirlerinden birkac parca:

Bizi Sah'a kurban etti Azrail

*

Etimi pare pare ettiler

*

Dervis Ali'yim, kanim na-hak dokme
El ne derse desun sen ana bakma
Sah'im yurumedikce posttan cikma
Oniki imamlar kurbaniyiz biz


Bu Dervis Ali'nin Alioglu oldugunu sanirim S Nuzhet de sairin 17 yuzyilda yasadigini soyluyor

Dervis Ali, Alioglu olmasa bile bu yuzyilda Iran ile Osmanli Devleti arasindaki siyasi gerginlik dolayisiyla Anadolu'da bazi ayaklanmalar oldugu ve cesitli tarikat erlerinin Sah icin calistiklarini biliyoruz Sairin boyle bir ayaklanma sonunda ele gecirilip sorguya cekildigi,
etinin parca parca edildigi, yani cok eziyet edildigi, Azrail dedigi Osmanli Padisahi tarafindan Sah'a kurban edildigi, yani agir cezalara carptirildigi, bundan sonra Sah, Osmanli ulkesine yurumedikce ortaya atilmamalarini yavsiye ettigi, tarikat ve Oniki Imam yolunda cok sikintilara dusuldugu anlasiliyor

Ulkucu bir sair olan Nesimi de boyle olaylara karismis, kendini bu yola feda etmis gorunuyor:

Canim erenlere kurban
Serim meydanda meydanda
Ikrarim ezelden kadim
Canim meydanda meydanda

Gercek olan olur gani
Gani olan olur veli
Nesimi'yem yuzun beni
Derim meydanda meydanda

derken taraftarlarinin bir yenilgiye ugradigini soyle anlatir:

Muhib mursidine uydu
Arif olan hisse duydu
Munafiklar nice kiydi
Tig cektiler pirimize

Kul Nesimi, sanatla ulkuculugu birlikte yuruten bir kisi olarak
gorunuyor

Sairin ilk adinin Ali oldugu bir manzumesindeki su dortlukten anlasiliyor:

Mahlasim Nesimi, ismim Ali'dir
Bu carh donmektedir, sanmam halidir
sukur kalbim iman ile doludur
Curm'i isyanimiz bleden beri

Kitaba almakta fayda gormedigimiz elliye yakin yazdigi mani icinde ikisi soyu ve buyuk dedesi hakkinda bilgi vermektedir:

Sukur Hakk'a iyd olur
Katarimiz mezid olur
Ceddim Said Emre'dir
Neslinde said olur

*

Nesimi'ye al oldu
Sanma acep hal oldu
Ceddi bir abdal idi
Kendi de abdal oldu


Burada sairin buyuk dedesi oldugunu ogrendigimiz Said Emre, 14 yuzyilda yasamis olup, Yunus Emre'nin en eski izleyicileridendir Sait Emre'nin Haci Bektas ve Haci Bektas'in halifelerinden Hacim Sultan'a da yetismis oldugunu bildiren siirleri vardir Haci Bektas Veli Velayetname'sinde kendisinden uzun boylu soz edilen Molla Sadettin, bu Said Emre'dir
kendisi Aksaraylidir Haci Bektas Veli'nin Arapca "Makalat"ini Turkce'ye cevirmis, bilgin ve sair bir kisidir Said Emre'nin simdiye degin ele gecen ondokuz parca yayinlanmistir (bkz Abdulbaki Golpinarli, Yunus - Hayati)

Soyunu kendisinden ogrendigimiz Kul Nesimi, goruluyor ki eski ve kulturlu bir aileye baglidir Bu yuzden olacak, iyi bir ogrenim gormus, soyunun bagli oldugu Bektasilik yoluna girmis, ayrica Hurufilik'te de cagdaslarindan cok ileri gitmistir

Sair mahlasini Bagdatli Nesimi'ye olan ic yakinligi dolyisiyla almistir Nitekim, Kul Nesimi de oteki gibi Hurufilik yolunu tutmustur Bu yonu pek cok manzumesinde kendini acikca gosterir Bu yuzden Seyyit Nesimi'yi ornek alarak o da derisinin yuzulmesini ister, Ondan bahsederken ikisinin adlari birlesir Ornek olarak bazi parcalarini asagiya aliyorum:

Ehl-i iman islerin sol demde inkar ettiler
Cun Nesimi'yi Halep sehrinde berdar ettiler
Oyle kim cevr eyleyup zulm ile hakki bastirdilar
Ahsen-i takvimi gor kim nice inkar ettiler
Kufr edup imana gelmez, gelmege ar ettiler
Hak bana emreyledi soyle deyuben soyledim
Sozlerim destan edup alemde destan ettiler
Bileyuben bicaklarin cunku canima kiydilar
Sag iken ben asiki gor nice bimar ettiler
Soydular cikardilar tenimden cun derimi
Yas edup gokte melekler cumlesi zar ettiler
Ey Nesimi vasil oldun Halik-i Rahman'a sen
Cennet-ul me'vayi buldun, yerin gulzar ettiler

*

Kureysiler boyle tevil duzduler
Basmaga Ayatelkursi yazdilar

Kendi fetvam ile derim yuzduler
Halep sehri derler sardan gelurem

*

Cun Nesimi gordu isminin Nesimi ismini
Sidkile Kur'an der kim kevn-i mahfuzundadir

Nesimi ayni zamanda Bektasi'dir Hallac ve Seyyit Nesimi'nin oldurulmelerinden sonra Hurufiler Irak'ta siddetli bir kovusturmaya ugramislar, bundan kurtulmak icin Anadolu'ya kacmislardir Boylece Hurufi dervisleri Bektasilik'e kendi inanislarini soktular Nesimi'de, baska Bektasi sairlerinden cok Hurufilik gorulur Siirleri icinde bunu gosteren pek cogu var, onun icin burada bir dortlugu ornek veriyoruz:

Biz tarik-i Bektasi'yiz, zikrederiz Hakk'i biz
Bizdedir Sah-i Velayet sirlari hep bizdedir
Pirimiz Hunkar Haci Bektas Veli, kuluyam Nesimi
Etmeyiz cahile minnet, Al-i Sultan bizdedir

Nesimi ayni zamanda hem Haydari, hem de Caferi oldugunu bildirir Iki ornek:

Ben ol sadik kulam ki Caferi'yem
Hakikat soylerem ben Haydari'yem

*

Ve ger munkir sorarsa soyle ey dil
Ki mezhep icre bizler Caferi'yuz


Nesimi'de ali sevgisi son kertededir Bunu pek cok manzumelerinde acikca
gormekteyiz Birkac ornek:

Ali evvel, Ali ahir
Ali batin, Ali zahir
Ali'dir her ise kadir
Ali'dir yar ile mihman
Ali vahid, Ali ahed
Ali dindir, Ali iman

*

Haydar'in evladini kim can u dilden medheder
Kalbi doldu nur ile kim mevc-i deryalar gibi
Ey Nesimi bir gonulde hubb-i Haydar olmasa
Anda canlar calinur guya kilisalar gibi

*

Hak katinda alemin mahbub-i Rahman'dir Ali
Evliyalar serveri hem Sah-i Merdan'dir Ali
Ey Nesimi "Men aref" sirrin bilendir ademi
Ademin hem suretinde harf-i Kuran'dir Ali

Nesimi hakkinda tezkerelerde ve baska eserlerde hicbir bilgiye rastlanmiyor Onun icin hayati ve inanislari hakkindaki bilgiyi ancak siirlerinden anlamak mumkun oldu Tabii bu da cok eksiktir Ne yazik ki tezkereciler Nesimi gibi hukumetin istemedigi olaylara ve yollara girmis kisileri soz konusu etmemislerdir Yeni belgeler ve siirler bulununcaya kadar bu degerli sair hakkinda soylediklerimizden baskasini elde etmek mumkun degildir


Cahit Oztelli'nin KUL NESIMI adli kitabindan


Alıntı Yaparak Cevapla

Ozanlarımız(İ-K)

Eski 06-24-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ozanlarımız(İ-K)




KÖROĞLU

Benden selam olsun Bolu Bey'ine
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
Ok gıcırtısından kalkan sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir




Köroğlu düşer mi yine şanından
Ayırır çoğunu er meydanından
Kır at köpüğünden düşman kanından
Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır

Köroğlu, ünlü bir halk hikayesi, daha doğrusu bir halk romanıdır En az dört yüzyıldan, beri sanat susuzluğunu gidermekte, kahramanlık duygularım beslemektedir

Yiğit ve mert bir kahraman tipi olan Köroğlu, her Türk gencinin ruhunda onun gibi karakterli olma ülküsünü, besledi Halk şiirinin koçaklamalarında hep onun örnek alındığı görülür

Köroğlu, bir kanun kaçağı, devlete karşı gelmiş bir dağ adamıdırYollar keser, kervanlar vurur Babasının gözlerine mil çektiren zalim Bolu Beyi'nin ordularını bozar, dağıtır Sık sık Bolu'yu basar, şehrin altım üstüne getirir

Bu yaptıkları, örnek alınacak davranışlar değildir elbet Ama, Köroğlu'nu haklı gösterecek yönleri vardır Bir defa haksızlığa, zulme karşı ayaklanmıştır Bu arada kendisi hiç bir zaman haksızlığa sapmamıştır Onun, hikayesinin en yaygın olduğu yüzyıllar, Osmanlı Devleti de büyük iç ve dış sarsıntılar geçirmektedir Ortalıkta, bundan yararlanan derebeyi tipleri türemiştir Vilayetlerde valiler halkı ezmekte, çifte vergiler almakta, zulmün her çeşidini yapmaktadır

Namuslu valiler haklı ya da haksız, devlete karşı büyük ayaklanmalar düzenlemekte, bu arada üzerlerine gönderilen ordular karşısında halk ezilmekte, canından bezmektedir Bütün bunlar yetmezmiş gibi, Osmanlı tarihinde Celali diye anılan ve yurdun her yanını sarmış, küçük büyük eşkıyalar türemiştir

Arada ne oluyorsa yine halka, köylüye olmaktadır İşte, bu son derece korkulu ve tehlikeli ortam için de, gerçek olmasa bile, ona avuntu veren bir hayali kahraman çıkıyor Bu, Köroğlu'dur O'nun sevimli, şövalye varlığında halk kendini buluyor onda avuntuya
kavuşuyor İşte, bu ruhsal yaratı nedeniyle halk onu seviyor

Yalnız bu kadar da değil Ayrıca, sanat isteklerini de onda buluyor halk Gerçekten, Köroğlu'nun sanatı gerek konu olarak, gerek işleniş bakımından kusursuzdur Konuda olaylar çok ustalıkla birbirine bağlanır, düğümlenir, heyecan artar; sonuç beklenmedik biçimde ortaya çıkarUsta sanatçıların anlatma başarısıyla orta zaman şövalye tipinin en mükemmeli oluşur

Yer yer ve sık sık araya türküler girer Böylece, dinleyicinin müzik istekleri de karşılanmış olur Türküler, kalıp ve ruh bakımından pek başarılıdır Bunlar, asıl konuyla yakından ilgili olmakla beraber, Köroğlu'nun mert karakterini de yansıtır Yerine göre çok içli, lirik şiirlere de rastlarız

İşte, gerek konu, gerek estetik yönün bu kadar güçlü oluşu nedeniyle, Köroğlu hikayesi her çevrede büyük ilgi toplamış büyük ve ölmez bir eser olarak edebiyatımızda yerini almıştır Bu bakımdan edebiyat tarihçilerinin uzun süreden beri üzerinde çalıştıkları bir konu olmuştur Köroğlu

Biz, bu halk kahramanının hikayesini değil, şiirini vermeye çalıştık Şiirlerin asıl konuyla yakın ilgisi bulunduğu için önce hikayenin kısa bir özetini verdik Şiirlerin tadına daha iyi varılabilmesinin, ancak konuyu bilmekle mümkün olacağına inanıyoruz Bu bakımdan, şiirlerin okunma sırasında, konuyu hatırlatmak için, her biri üzerine gerekli kısa bilgi de ekledik Bir de, şiirleri konu bakımından bölümlere ayırdık Her bölümün başında da gerekli açıklamayı yaptık

Amacımız, kahramanlık konusunda halk şiirimizin en güzel örneklerini vermek olduğu için, uzun uzun bilimsel araştırma ve tartışmalara girişmekten sakındık Okurlarımızı sıkmadan, edebiyatımızın bir bölümünü sunmaya çalıştık

Bu arada, yirmi yıldan beri üzerinde çalıştığımız Köroğlu'nun yeni şiirlerini, ilk kaynaklardan tarayarak, en iyilerini sunduk

KÖROĞLU HİKAYESİ

Bolu beyi, at meraklısı bir beydir Atçılıkta usta olan seyisi Yusuf'u, güzel ve cins 'at aramak üzere başka yerlere gönderir Yusuf günlerce gezdikten sonra, obanın birinde istediği gibi bir tay bulur Bu tayı doğuran kısrak, Fırat kıyısında otlarken, ırmaktan çıkan bir aygır kısrağa aşmış, tay ondan olmuştur Irmak ve göllerin dibinde yaşayan aygırlardan olan taylar çok makbuldür, iyi cins at olur

Yusuf, tayı sahiplerinden satın alır Yavrunun şimdilik gösterişi yoktur Hatta, çirkindir bile Ama ileride mükemmel bir küheylan olacaktır Yusuf bunu biliyor Sevinerek geri döner Bey, bu çirkin ve sevimsiz tayı görünce çok kızar, kendisiyle alay edildiğini sanır Yusuf'un gözlerine mil çektirir Tayı da ona verir, yanından kovar Kör Yusuf köyüne döner Olanı biteni oğluna anlatır Bolu Beyi'nden öc alacağını söyler

Baba Qğul, başlarlar tayı terbiye etmeye Yıllar geçer Tay artık mükemmel bir küheylan olmuştur Rüzgar gibi koşmakta, ceylan gibi sıçramakta, türlü savaş oyunu bilmektedir Bu arada Kör Yusuf'un oğlu Ruşen Ali de büyümüş, güçlü kuvvetli bir delikanlı olmuştur O da her türlü şövalyelik oyunlarım öğrenmiş pir babayiğittir

Bir gece Yusuf, düşünde Hızır'ı götür Hızır ona yapacağı işi söyler Hızır'ın önerisiyle baba oğul yola çıkarlar Bingöl dağlarından gelecek üç sihirli köpüğü Aras ırmağında beklerler Bu üç sihirli köpükle Yusuf' un hem gözleri açılacak, hem intikam almak için gereken kuvvet ve gençliği elde edecektir

Bunu bilen oğlu Ruşen Ali, köpükler gelince, babasına haber vermeden, kendisi içer Yusuf, durumu öğrenince üzülür, ama bir yandan, da sevinir Kendi yerine oğlu, öcünü alacak bir bahadır olacaktır Bu sihirli köpüklerden biri körün oğluna sonsuz yaşama gücü, biri yiğitlik, öteki de şairlik bağışlamıştır Bir süre sonra Yusuf, oğluna öç almasını vasiyet ederek ölür

Körün oğlu Ruşen Ali d:ağa çıkar Gelen geçeni soyar Ünü yayılmaya başlar Kendisi gibi kanun kaçakları yanında toplanmaya başlarlar Artık adı Köroğlu olmuştur Bolu şehrinin karşısında, Çamlıbel'de, bir kale yaptırır Küçük bir ordusu vardır Çamlıbel'de geçen kervanlardan bac alır Vermeyen kervanları soyar Üzerine gönderilen orduları bozguna uğratır

Bir gün, güzelliğini duyduğu Üsküdar Kasapbaşı'sının oğlu Ayvaz'ı kaçırır, Çamlıbel'e getirir, evlat edinir Başka bir gün, Bolu Beyi'nin bacısı Döne Hanım'ı kaçır'ır, evlenirler Aradan yıllar geçer, Bolu'yu basar, yakar, yıkar Bolu Beyi'nden babasının öcünü alır Bolu Beyi de Köroğlu'na karşı düzenler kurar Bir defasında Köroğlu'nu, başka bir seferde de Ayvaz'ı yakalatır Zindana atar Ama, Köroğlu ve adamları her zaman hile ve cenkle kurtulurlar

Köroğlu, ara sıra Gürcistan, Çin gibi uzak ülkelere de seferler açar Yeni yeni serüvenlere atılır, büyük vurgunlar yapar Bu arada küçük, fakat heyecanı birçok olay da geçer Sonunda delikli demir (tüfek) ortaya çıkınca eski bahadırlık geleneği bozulur, dünyanın tadı kalmaz Ve bir gün Köroğlu, beylerine dağılmalarını söyleyerek Kırklara karışır, kaybolur Daha önceden Kır-At da sır olmuştur O Kır-At ki, nice yıllar, olağanüstü bir güçle Köroğlu'na hizmet etmiştir

Başka bir söylentiye göre, bir Yahudi bezirganın getirdiği tüfekle oynayan beyler, birbirlerini öldürürler Köroğlu, buna üzülerek kayıplara karışır Yine bir başka sôylentiye göre de, Köroğlu dağda rastladığı çobanda tüfeği görür Sorar, ne olduğunu Aldığı karşılığa inanmaz Denemek için kendine çevirir, tetiğe dokunur Ve yaralanarak ölür Sonra beyleri de dağılırlar

Yaşlı bir çınar gibi devrilen Köroğlu'nun hikayesi sona erer
Cahit Öztelli
Üç Kahraman Şair Köroğlu Dadaloğlu Kuloğlu
Milliyet yayınları-1974


KÖROĞLU'NUN KİMLİĞİ

On altıncı yüzyıllın sonlarına doğru, Kafkas'lardan Rumeli'ye kadar, ünü bütün Osmanlı ülkesine yayılan Köroğlu, bir edebiyat tarihçisine göre hem eşkıya, hem de hece vezniyle şiirler söyleyen bir halk ozanı Osmanlı toplumunu inceleyen bir bilim adamına göre sadece bir '' Celali '' Ben Köroğlu'ndan kalanları yalnız kalanları değil, bugün yaşayıp gidenleri de halkımızdan, hikayeci halk ozanlarımızdan öğrendim Halkımız, hikayeci halk ozanlarımız gibi yaşadım Köroğlu'nu Bu nedenlerle de Köroğlu olayına yaklaşımım, bir edebiyat tarihçisi ya da bir bilim adamının yaklaşımından farklı oldu Türkü metinlerinden, anlatılan hikayelerden ve bu türkülü hikayeleri dinleyen halkın davranışlarından edindiğim izlenim şu: Halkımıza göre Köroğlu, zalime başkaldıran, yaşlılara zayıflara dokunmamayı, tamahkar zenginlerle uğraşmayı, dertlilerin derdine bakmayı öğütleyen yiğit bir kişi Bir destan kahramanı Kavuşturan kurtaran esirgeyen Kırat motifi ile, kökleri çok daha gerilere giden bazı efsanelerle, ''Celali Köroğlu Ruşen'' ve ''Celali Kiziroğlu Mustafa Bey'' gibi bazı gerçeklerin, daha da Allah bilir nelerin, ne özlemlerin karışarak oluşturduğu bir destan Bütün destanlarda olduğu gibi de, her şey olumlu ya da olumsuz yönde abartmalı Halk bu Köroğlu türkülerini, Köroğlu hikayelerini dinlerken yürekleniyor Bir kurtarıcı bulmuşçasına rahatlıyor Düğünlerde derneklerde Köroğlu havaları, marşların gördüğü işi görüyor Köroğlu'nun kimliğinden de, kişiliğinden de ben bu toplum olayını anlıyorum Asıl Köroğlu gerçeği bu bence Yunus Beyin ya da seyis Yusuf'un oğlu Ruşen Ali'nin bireysel kişiliği de, bireysel kimliği de beni ilgilendirmiyor

Halk gibi, hikayeci halk ozanları gibi, Köroğlu'na ben de kendimi, kendi özlemlerimi katarak söyledim Yiğit, duyarlı insan bir Köroğlu düşündüm
Ruhi SU


Eserlerinden bazıları:
1
Kır atım meydan yerinde
Gezer horlayı horlayı
Bir kötü az bin kavgadan
Kaçar zorlayı zorlayı

Kır ata yakışır bunlar
Yiğit geyer demir donlar
Ak gövdeden kızıl kanlar
Akar şorlayı şorlayı

Köroğlu der al kanları
Yere serer çok canları
Eğri kılıç düşmanları
Kırar parlayı parlayı

2
Mert dayanır namert kaçar
Meydan gümbür gümbürlenir
Şahlar şahı divan açar
Divan gümbür gümbürlenir

Yiğit kendini övende
Oklar menzili döğende
Kılıç kalkana değende
Kalkan gümbür gümbürlenir

Ok atılır kalasından
Hak saklasın belasından
Köroğlu'nun narasından
Dağlar gümbür gümbürlenir

3
Benden selam olsun Bolu Bey'ine
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
Ok gıcırtısından kalkan sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir

Düşman geldi tabur tabur dizildi
Alnımıza kara yazı yazıldı
Tüfek icad oldu mertlik bozuldu
Eğri kılıç kında paslanmalıdır

Köroğlu düşer mi yine şanından
Ayırır çoğunu er meydanından
Kır at köpüğünden düşman kanından
Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır

4
Muhanetlik etmek değil karımız
Şehriyar sözüne uyanlardanız
Meydana girende yoktur korkumuz
Kazaya ırıza diyenlerdeniz

Ödleklerle hoş değidir aramız
Teke tek düşmana varmak töremiz
Muhanete sardırmayız yaramız
Yarayı kendimiz saranlardanız

Bineyidim kır atımın üstüne
Alıyıdım hançerimi destime
Gafili varmayız düşman üstüne
Vakte hazır olun diyenlerdeniz

Köroğlu'm çıkalım dağlar salına
At sürelim mal yemezin malına
Başım koydum arkadaşın yoluna
Başı dost yoluna koyanlardanız

5
Karşıdan gelen piyade
Bizim eller yerinde mi?
Etekleri çemen olmuş
Karlı dağlar yerinde mi?

Çamlıbel'in koyağında
Sular akar ayağında
Şirin döne yanağında
Siyah benler yerindemi?

Köroğlu der öğündüğüm
Taşlar alıp döğündüğüm
Arka verip sığındığım
Koca çamlar yerinde mi?

6
Kimisi pınar başında
Kimisi yolun dışında
Al giyen onbeş yaşında
İlle mavili mavili

Kimisi dağlarda gezer
Kimisi incisin dizer
Al giyen bağrımı ezer
İlle mavili mavili

Kimisi odun devşirir
Kimisi kahvesini pişirir
Al giyen aklım şaşırır
İlle mavili mavili

Köroğluyum derki’n olacak
Mavili benim olacak
Takdir yerini bulacak
İlle mavili mavili 7
Hemen mevla ile sana dayandım
Arkam sensin kal'am sensin dağlar hey
Yoktur senden gayri kolum kanadım
Arkam sensin kal'am sensin dağlar hey

Yüce yüce tepesinden yol aşan
Gitmez oldu gönlümüzden endişen
Mürüvvetsiz beyden yeğdir dört köşen
Arkam sensin kal'am sensin dağlar hey

Hep sınadım Osmanlı'nın alını
Bulamadım hergiz gönlüm alanı
Anıcağız sevdiğimin halini
Arkam sensin kal'am sensin dağlar hey

Köroğlu der tepelerden bakarım
Gözlerimden kanlı yaşlar dökerim
Bunca yıldır hasretini çekerim
Arkam sensin kal'am sensin dağlar hey

8
Yurun aslanlarim savas edelim
Buna kavga derler bey ne pasa ne
Haykirip haykirip kelle keselim
Seyreyleyin eli ayagi sasana

Yuru beyler cenge harbi calinir
Iyi kotu bu meydanda bilinir
Kilic deger adam iki bolunur
Nusret bizim beyler neci pasa ne

Gurzun kostegini kola takmali
Arap ati saga sola yikmali
Kargilar mizraklar birden kalkmali
Firsat vermen Arap atlar kacana

Koroglu der durun edek cengimiz
Bundan belli olsun yigit hangimiz
Uc saat surmeli burda hengimiz
Tarih yazin su daglara nisane


9
Eğer kendilerinde erlik var ise
Gelsin doguselim Bolu Beyleri
Kanından susayip candan geçerse
Gelsin doguselim Bolu Beyleri

Atina bindi de eyledi dizgin
Alaylari catip etti mi bozgun
Lesine kondurmak isterse kuzgun
Gelsin doguselim Bolu Beyleri

Kocyigitleri de aldim yanima
Keskin kilicimi taktim belime
Serimden gecmisim bakmam olume
Gelsin doguselim Bolu Beyleri

Karsida durana kalmaz kararim
Dogrulup gelene yoktur zararim
Ya sehitlik ya gazilik dilerim
Gelsin doguselim Bolu Beyleri

Ala sadagimi sundum ozume
Hezaran kalkanim aldim dizime
Koroglu der kan gorundu gozume
Gelsin doguselim Bolu Beyleri

10
Dinle sözlerimi han oğlum Ayvaz
Yükletin kervanı dengine bakın
Erlik meydanına girdiğin zaman
Kuşanın kılıcı gencine bakın

Düşmanın üstüne eyledim akın
Dönüşüm yok zamanın yakın
Fakir fukarayı incitmen sakın
Mal yemez tamahkar zengine bakın

Köroğlu her zaman kurdu meydanı
Ben bilirim yahşi ile yamanı
Aman dileyenden kesmen amanı
Dertli olanların derdine bakın

11
Bağdat'a sefer edenler
Hoylu'm nic'oldu gelmedi?
Turna teline gidenler
Hoylu'm nic'oldu gelmedi?

Bagdat'a sefer eyledim
Hoylu'm da kaldi gelmedi
Acem ile ceng eyledim
Hoylu'm da kaldı gelmedi

Düğünü bozup gidenler
Badeyi süzüp gidenler
Acem ile ceng edenler
Hoylu'm nic'oldu gelmedi

N'olsam koç Köroğlu n'olsam
Hoylu'yu düşümde görsem
N'olaydı da ben de ölsem
Hoylu'm da kaldı gelmedi


Alıntı Yaparak Cevapla

Ozanlarımız(İ-K)

Eski 06-24-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ozanlarımız(İ-K)




Kaygusuz Abdal

Aşkile geldim cihana, meskenim dağlar menem
Terk edip cümle sıvayı, mahremi tevhid menem
Güş edince menaref esrarını, mest olan ehkar menem
Şöyle ikrar verdim ol dem Gaygusuz Abdal menem


Asıl adı Gaybi'dir Kaygusuz Abdal'ın hayatı hakkında ki bilgilerin çoğu Bektaşi menkıbelerine dayanır Bu menkıbelerin en tanınmışı onun Abdal Musa'ya bağlanışını anlatan hikayedir:

Alaiye (Alanya) beyinin oğlu Gaybi, avlanırken attığı okla bir geyiği koltuğundan vurur Yaralı geyik kaçar, Gaybi arkasından koşar Geyik Abdal Musa'nın tekkesine girer, arkasından avcı da girer, dervişlerden geyiği sorar Dervişler görmediklerini söylerler Çekişme başlar Olaya Abdal Musa karışır ve koltuğu altından kanlı oku çıkararak Gaybi'ye gösterir Gaybi okunu tanır ve Musa'ya bağlanır Alanya beyi oğlunu tekkeden kurtarmak ister ama Gaybi, Musa'dan ayrılmaz Bey, Teke (Antalya) beyine başvurarak oğlunun kurtarılmasını ister Teke beyinin gönderdiği ordu Musa'ya yenilir, Gaybi tekkede kalır

Kırk yıl tekkede Abdal Musa 'ya hizmet ettikten sonra şeyhi tarafından Mısır'a gönderilen Kaygusuz Abdal, orada bir tekke kurar Bu tekke, İslam dünyasında büyük bir ün kazanır ve hastalarla başı dara düşenlerin sığınağı olur Kaygusuz Mısır'da ölür Türbesi, Kahire yakınlarında bulunan bir mağaradadır

Hece ve aruzla şiirler söyleyen Kaygusuz'un nesirle yazılmış eserleri de var Aruzla yazılmış şiirleri divanında toplanmıştır Hece ile yazdıklarına ise cönklerde ve şiir mecmualarında rastlanıyor Nesir eserleri: Budala-name, Mağlataname, Cefriyye-i Kaygusuz ve Esrar-ı huruf adlarını taşıyan kitapçıklardır Cefriyye, gelecekte olup bitecek olayları anlatan bir fal kitabıdır Öbürleri tasavvufla ilgili konuları işler

Şiirlerinin bir çoğunda Kaygusuz takma adını kullanan ozan , bazı şiirlerinde Serayi adını da kullanır Kaygusuz adını taşıyan başka şairlerin de bulunması, eserlerinden bazılarının başka bir Kaygusuz'un olabileceği kuşkusunu, doğuruyor

Kaygusuz Abdal, Bektaşiler arasında büyük saygı ile anılır ve Bektaşi uluları arasına girer Hemen bütün Bektaşi tekkelerinde bulunan ve Kaygusuz'a ait olduğu kabul edilen bir resimde, bir yılan, bir akrep ve bir arslan, ayakları bine yatarak ona boyun eğmiş görünürmüş

XVIIL yüzyıl ressamlarından Levni'nin yaptığı güzel bir Kaygusuz minyatürü vardır Kaygusuz, bir eserinde 1397-98 yıllarında doğduğunu söylüyor Eserlerinden de anlaşıldığına göre XV yüzyılda yaşamış olan şair, Anadolu ve Rumeli'nin birçok yerlerini gezmiş ve iyi bir öğrenim görmüştür Özellikle hece ile yazdığı şiirlerde ve nesirlerinde güzel bir Türkçe kullanır

Kaygusuz'un tasavvufla ilgili şiirleri yanında tekerlemeleri, şathiyeleri (alaylı, iğneli ve simgeli şiirler) de önemli bir yer tutar Yunus Emre yolunda yürüyen şair, bu tür şiirlerinde ona daha çok yaklaşır Ölüm yılı bilinmiyor


NEFES

Beylerimiz elvan gülün üstüne
Ağlar gelir şahım Abdal Musa'ya
Urm abdalları postun eğnine
Bağlar gelir şahım Abdal Musa'ya

Urum abdalları gelir dost deyü
Hırka giyer aba deyü post deyü
Hastaları gelir derman isteyü
Sağlar gelir bizim Abdal Musa'ya

Hind'den bezirganlar gelir yayınur
Aşık olan bu meydanda soyunur
Pişer lokmaları açlar duyunur
Toklar gelür pirim Abdal Musa'ya

İkrarıdır koç yiğidin yuları
Fakjhleri çeksem gelmez
İleri Akpınar'ın yeşil güllü suları
Çağlar gelir pirim Abdal Musa'ya

Meydanında dare durmuş köçekler
Çalınır koç kurbanlara bıçaklar
Döğülür kudüm açılır sancaklar
Erler gelir pirim Abdal Musa'ya

Kılıç sallar Yezidlerin kasdına
Ali Zülfikar'ın almış destine
Tümen tümen genç Ali'nin üstüne
Erler gelir şahım Abdal Musa'ya

Her matem ayında kanlar dökülür
Demine Hü deyü gülbank çekilir
Uyandırıp Hak çırağı yakılır
Erler gelir şahım Abdal Musa'ya

Benim bir isteğim vardır Kerim'den
Yezit bilmez erenlerin sırrından
Kaygusuz'um cüda düştüm pirimden
Erler gelir şahım Abdal Musa'ya

Cemil Yener - Türk Halk Edebiyatı Antolojisi



Alıntı Yaparak Cevapla

Ozanlarımız(İ-K)

Eski 06-24-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ozanlarımız(İ-K)




Karslı Hicabı

Hicabı 15 Nisan 1939 yılında Kars’ın Akyaka ilçesinin Karahan köyünde dünyaya geldi Asıl adı Muharrem ERBEK’tir Babasının adı Osman, anasının adı Salatın’dır
İlkokulu köyünde okudu Gençlik yıllarında baba mesleği olan kunduracılık ve çiftçilik ile uğraştı

Askerlikten sonra Kars Özel İdare Müdürlüğü’nde sekiz yıl memur olarak çalıştı Bu görevini bırakarak Hollanda’ya işçi olarak gitti

65 yaşını dolduruncaya kadar Hollanda’da çalıştı ve oradan emekli olup Türkiye’ye dönüş yaptı İzmir/Bornova’da oturmaktadır Evli olup Gönül, Mehtap, Çetin, Metin, Güven adında çocukları olmuştur

Ozanlık geleneğini Kars yöresinin usta âşıklarını dinleyerek öğrendi Şiirlerinde Hicabı mahlasını kullandı

Dede Korkut’tan bu yana köklü bir gelenek olarak yaşatılan halk ozanlığı zincirine kendisini bir halka olarak eklemeyi başaran Hicabı yazdığı şiirlerde arı bir Türkçe, akıcı bir üslup, sağlam bir kafiye kullanmıştır Halk kültürünü özümseyerek, mısralarında onların dertlerini, üzüntülerini, sevinçlerini, duygularını dile getirmiştir
Şiirlerinin birçoğu mahalli gazete ve dergilerde yayınlanmış, yöre âşıkları tarafından kasetlere okunmuştur
Hazırlayan:
Sait Küçük


Eserlerinden bazıları:

BARIŞ VAR İKEN

İnsan olan insanlığa kıyar mı
Bu güzel dünyada barış var iken
Kardeş gibi gidek aya güneşe
İlimde irfanda yarış var iken

Gel uyalım zamanına çağına
Sakın düşme menfaatın ağına
Bir gül dikek insanlığın bağına
Toplayıp koklayıp deriş var iken

Hepimiz kardeşiz hepimiz bacı
Bu tatlı dünyaya katmayın acı
İnsanlık çok güzel sevgi baş tacı
Öpüşüp sevişip sarış var iken

HİCABI der ben ağlarım zamana
İnsanlığı getirmeyin âmâna
Kimse karışmasın dine imana
Belli bir noktaya varış var iken


BENİ BENDE BULAMAZSIN

Sevdiğim arama beni
Beni bende bulamazsın
Sevmedin ki sevilesin
Seni bende bulamazsın

Bulamazsın bulamazsın
Beni bende bulamazsın
Sevmedin ki sevilesin
Seni bende bulamazsın

Kimler bağlar bu yarayı
Sabırla buldum çarayı
Boş kaldı gönül sarayı
Seni bende bulamazsın

Bulamazsın bulamazsın
Beni bende bulamazsın
Sevmedin ki sevilesin
Seni bende bulamazsın

Yalan sevgiden usandım
İnandım sözüne kandım
Alevsiz dumansız yandım
Seni bende bulamazsın

Bulamazsın bulamazsın
Beni bende bulamazsın
Sevmedin ki sevilesin
Seni bende bulamazsın

HİCABI der bu mu kader
Gözyaşıyla hesap öder
Ağlama olursun heder
Seni bende bulamazsın


DOĞRU YÜRÜ

Doğru yürü şaşkın el seni görür
Hakka giden yolun düzü bellidir
Salâvatla nur gelir mi şeytana
Allah’ı sevenin yüzü bellidir

Haram kazan helal görün millete
Senin inancın yok farza sünnete
Aldatma kendini düşme gaflete
Gerçek müslümanın özü bellidir

Dinle bu sözümü neler var daha
Desinlerle gitme o kıblegâha
Hiç kimseye çamur atmam vallaha
Dertli HİCABI’nın sözü belledir


DUR MERHAMETSİZ

Eylen güzel eylen bende geleyim
Biraz beni bekle dur merhametsiz
Sana baki kalmaz bu güzel çağlar
Her şeyin bir sonu var merhametsiz

Aşka düştüm yoktur derdin önemi
Harman oldum yel götürdü danemi
Senin için hedef ettim sinemi
Doldur silahını vur merhametsiz

HİCABI muhtaçtır dertten bilene
Kurban olum gözyaşımı silene
Mezarımı kazdır beyaz sinene
Kalbinde yok mudur yer merhametsiz


TOZ KABUL ETSİN

Seher yeli söyle sevdiğim yara
Beni ayağında toz kabul etsin
Ne zaman gelecek gözlerim yolda
Sabırım kesildi tez kabul eyle

Bu gönül şehrinde onu ararım
Gelin güvey olur hayal kurarım
Yıllar yılı ikrarımda durarım
Yeminli gerçekli söz kabul etsin

Gözyaşımla yar yar deyip anarım
Ellerini ellerimde sanarım
Aşkın ocağında yandım yanarım
Kıyamete sönmez köz kabul etsin

HİCABI dünyada gülmeyen kuldu
Vadem tamam oldu günlerim doldu
Demesin bir yarım vardı ne oldu
İş işten geçmiştir yüz kabul etsin


YAZ BAŞTAN BAŞTAN

Beni bu dünyaya getiren Allah
Sil kara bahtımı yaz baştan baştan
Güldürmedin gülemedim ağlarım
Sil kara bahtımı yaz baştan baştan

Derde düşen kullar Mevla’yı sesler
El açar yalvarır bir derman ister
Benim senden başka kimim var göster
Sil kara bahtımı yaz baştan baştan

Kime edim bu derdimi şikâyet
Karar verdim sana geldim nihayet
Allah’tan kuluna olur inayet
Sil kara bahtımı yaz baştan baştan

Senin gücün yeter cümle âleme
HİCABI’yı kalburunda eleme
Bir emir ver elindeki kaleme
Sil kara bahtımı yaz baştan baştan


YOBAZ

Ulan softa ne utanmaz yüzün var
Allah’ın adıyla kul soyulur mu
Kul hakkıyla gelme demiş yaratan
Allah’ın adıyla kul soyulur mu

Muska yazar fala bakar hu çeker
Yalandan ağlayıp gözyaşı döker
Parayı duyunca hemen diz çöker
Allah’ın adıyla kul soyulur mu

Şeytana taş atma şeytan utanır
Şeytanda dinlese o sana kanır
Saf insanlar seni melayke sanır
Allah’ın adıyla kul soyulur mu

Akıl ermez kelmesine sözüne
Tükürsen utanmaz çirkin yüzüne
Saf insanı o kestirir gözüne
Allah’ın adıyla kul soyulur mu

Nedir senlik benlik nedir bu dava
Irkçılık dincilik yıkıyor yuva
Babamız Âdem’dir anamız Havva
Allah’ın adıyla kul soyulur mu

İnanmam duvara inanmam taşa
İnsanlığı öğren insanca yaşa
Allah’a yok demem diyemem hâşâ
Allah’ın adıyla kul soyulur mu

Yalan söz Allah’ın hoşuna gitmez
Yaptığın kötülük saymakla bitmez
Lanet olsun desem o sana yetmez
Allah’ın adıyla kul soyulur mu

HİCABI her zaman hakka inanır
İlim irfan insanlıkla donanır
Kötü insan her toplumda kınanır
Allah’ın adıyla kul soyulur mu


YORULMADIN MI

Nedir bu çektiğim senin elinden
Deli gönül daha yorulmadın mı
Seni hep aldattı boş hayal ile
Yalancı dünyaya darılmadın mı

Gözyaşını kaderine bağlarsın
Mademki derdin yok neden ağlarsın
Yıllar yılı boz bulanık çağlarsın
Vurup taştan taşa durulmadın mı

HİCABI faydasız ateşe yanma
Seni sevmeyenin ismini anma
Bu dünya kimseye yar olur sanma
Gerçek bir dost bulup sarılmadın mı


KALMADI

Hakkın bahşettiği güzel dünyanın
Bak nasıl bozuldu tadı kalmadı
Doğruluk sevilmez yalan baş tacı
Namuslu insanın şadı kalmadı

Dinle bu sözümü uzağa gitme
Düşündüğün kinle murada yetme
Menfaatin için kul ayırt etme
Cümle âlem kardeş yâdı kalmadı

Bende HİCABI’yım ağlamak kârım
Gözlerimin yaşı devletim varım
Bir Allah’tan başka yok sadık yarım
Kalbimde kimsenin adı kalmadı


LAL OLDU

Lal oldu fakirin dili
Şükür demekten demekten
Arpa ekmek acı soğan
Öldü yemekten yemekten

Vatan namussuz dolmuş
Aracı yolunu bulmuş
Nice şeytan hacı olmuş
Bizim emekten emekten

Tutmuyor fakirin dizi
Her yanını aldı sızı
Bu düzen kurtarmaz bizi
Bitli gömlekten gömlekten

Fakirlik başımdan gitmez
Namussuza gücüm yetmez
Ömrüm bitti gurbet bitmez
Gidip gelmekten gelmekten

Oyumu namussuz aldı
Hakkımı şerefsiz çaldı
Fukaralık bana kaldı
Cahil olmaktan olmaktan

Sabır ettim sabrım bitti
Yoksulluk canıma yetti
İnsanlığım isyan etti
Hergün ölmekten ölmekten

Derdinen dolup taşarsın
Aç susuz nasıl yaşarsın
Söyleme derde düşersin
Hakkı bilmekten bilmekten

HİCABI Mevla’ya kuldu
İçerim derdinen doldu
Didelerim yara oldu
Gözüm silmekten silmekten FELEK

Ne verdin ki bana ne istiyorsun
Bir can verdin alacaksan al felek
Minnetim yok senin gibi birine
İster beni taştan taşa çal felek

Gerçeği görmeden ararsın neyi
Neden hep seversin zengini beyi
Fakir bulamazken soğan ekmeği
Ağalarda beğenmiyor bal felek

Yüz yerinden yırtık giyilmez abam
Hasırda yatıyor yetmişlik babam
Hep sana güvendim boşuna çabam
Bilmem beni kim yaratmış kul felek

Sen düşmansın hakikati yazana
Acımazsın hayatından bezene
Lanet olsun adaletsiz düzene
İsyan ettim haksızlığa bil felek

Yalancıyla yoktur benim pazarım
HİCABI der gerçekleri yazarım
Sağ iken evim yok ölsem mezarım
Vicdanınla bir baş başa kal felek


GEREK YOK

Beni dinler misin dertli kardeşim
Kötülerle dalaşmana gerek yok
İnsanlar fanidir dünya kalıcı
Her necise bulaşmana gerek yok

Haniya dünyanın şahı sultanı
Gerçek insanların kalacak şanı
Bırak gitsin adilerin kervanı
Koşup ona ulaşmana gerek yok

Az konuş çok dinle bozuldu zaman
Kimseye sır verme kalmadı güman
Şerefsizden derde olur mu derman
Gülüp ona yılışmana gerek yok

HİCABI gerçeği görmesi çok zor
Cahil meclisine gitme kenar dur
Sen bir hasta isen bende bir doktor
Tabip tabip dolaşmana gerek yok


GİTME SEVDİĞİM

Beni ağlar koyup gitme sevdiğim
Ne olur elimden tut bende gelim
Bir teselli bin tabipten iyidir
Derdimi derdine kat bende gelim

Gel götürüm duvağınla anama
Dostlar gelsin düğünüme kınama
Aşkın neşterini bana sınama
Kalbimdeki kini at bende gelim

HİCABI der beni koyma çarasız
Çok aradım kul görmedim yarasız
Alan varsa vereceğim parasız
Bu aşkı sevdayı sat bende gelim


GÖZLERİNDE BİRİ VAR

Ahu gözlüm neden şaşkın bakarsın
Güzel senin gözlerinde biri var
Avcı görmüş ceylan gibi kaçarsın
İnkâr etme izlerinde biri var

Kime gönül verdin kim’ettin dilek
Kaderini kara yazmasın felek
Giyinmiş kuşanmış olmuşsun melek
Yemin etme pozlarında biri var

İnanma bu aşka sende yanarsın
Gün gelir ki ağlayanı kınarsın
Her nefeste yar yar deyip anarsın
Anlaşıldı sözlerinde biri var

HİCABI ölecek aşkın ağında
Baykuş mekân tuttu gönül bağımda
Farz etki uyudum yar kucağında
Ninni söyle dizlerinde biri var


GÜCÜM YETMEZ OLDU

Gücüm yetmez oldu deli gönlüme
Gitme gurbet ele dönülmez dedim
Her güzele gönül verip bağlanma
Sevdiğin her güzel sevilmez dedim

Bülbül feryat eder aşıktır güle
Aşkın pazarında olur mu hile
Söyleme derdini yadlara ele
Ağlasan gözyaşın silinmez dedim

Düşün gurbet eli tez verme karar
Sayılı günlerin edersin zarar
HİCABI ölünce kim arar sorar
Cenaze namazın kılınmaz dedim


GÜLMEDİ DEYİN

Yar gelir köyüme beni ararsa
Sensiz hep ağladı gülmedi deyin
Gözyaşıyla tabip tabip dolaştı
Derdime bir derman bulmadı deyin

Gönül bağım viran bülbüller sustu
Gülmeyen aşığın sabırdır dostu
Kimi sevdim ise o benden küstü
Daha muradını almadı deyin

Bir ateş yanıyor cismi bu serde
Dert eksik olur mu aşk olan yerde
Eğer sorar ise HİCABI nerde
Gitti gurbet ele ölmedi deyin


HAKKI SEVENLER

Gerçeği görenler hakkı sevenler
Adaleti vicdanında tartandır
Çöplüklerden ekmek toplar fukara
Şükreder yer ağalardan artandır

Mekke gezer yüz binlerce hacımız
Ekmek arar beş kıtada acımız
Avrupa’ya işçi gitti bacımız
Kanı bozuk bu ayıbı örtendir

Asker isen cephelerde överler
İşçi isen hak isteme severler
Açım dersen yığılırlar döverler
Bu nasıl adalet nasıl ortamdır

HİCABI der vatanımda talan var
Tezgâh hazır sömürüye plan var
Koltuk için yobazlık var yalan var
Aydın insan bu maskeyi yırtandır


HASRET KALDIM

Yüzün dönder bak sevdiğim
Gözlerine hasret kaldım
Ya evet de ya da hayır
Sözlerine hasret kaldım

Getir gözyaşın sileyim
Sana kavuşmak dileyim
Sen yürü bende geleyim
İzlerine hasret kaldım

HİCABI arıyor seni
Olur mu bu aşkın kini
Ninni söyle uyut beni
Dizlerine hasret kaldım


İNKÂR OLUR MU

Seyret bu cihanı bak bu âleme
Hakkın hakikati inkâr olur mu
Var olan insanın şefaat nuru
Serverı enbiya inkâr olur mu

Çeker devesini kendisi ölü
Cenneti elanın kırmızı gülü
Haktan geldi zülfükârı düldülü
Aliyül Murtaza inkâr olur mu

Yaralı HİCABI dertlidir dili
Canımın cananı Bektaşi Veli
Dedesi Muhammed babası Ali
O güzel imamlar inkâr olur mu



KADİR MEVLA’M

Kadir Mevla’m nedir benim günahım
Neden ettin gözyaşımı çay bana
Sana minnet etmem boş dünya için
Kara günü hep ömrümden say bana

Kaldım bir ummanda görünmez ada
Çağırdım Mevla’yı gelmedi dada
Sağ yaşadım ölü gezdim dünyada
Oturup da ağlamalı vay bana

Engel oldum gözyaşımı silende
Ne olurdu ben fukara gülende
Feleğinen ak günleri bölende
Merhametsiz hiç vermedi pay bana

HİCABI der bir murada ermedim
Şadlık bahçesinden bir gül dermedim
Sağlığımda düğün bayram görmedim
Ben ölünce yaparsınız toy bana






Alıntı Yaparak Cevapla

Ozanlarımız(İ-K)

Eski 06-24-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ozanlarımız(İ-K)




Karacaoğlan

Vara vara vardım ol kara taşa
Hasret ettin beni kavim kardaşa
Sebep ne gözden akan kanlı yaşa
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Karac'oğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm


Türk halk şairi Etkileyici bir dil ve duygu evreni kurduğu şiirleriyle Türk halk şiiri geleneğinde çığır açmıştır

1606' doğduğu, 1679'da ya da 1689'da öldüğü sanılmaktadır Yaşamı üstüne kesin bilgi yoktur Bugüne değin yapılan inceleme ve araştırmalara göre 17yy'da yaşamıştır Nereli olduğu üstüne değişik görüşler öne sürülmüştür Bazıları Kozan Dağı yakınındaki Bahçe ilçesinin Varsak (Farsak) köyünde doğduğunu söylerler Bazıları da Osmaniye ili Düziçi ilçesinin Farsak köyünde doğduğunu söylerler* Gaziantep'in Barak Türkmenleri de, Kilis'in Musabeyli bucağında yaşayan Çavuşlu Türkmenleri de onu kendi aşiretlerinden sayarlar Bir başka söylentiye göre Kozan'a bağlı Feke ilçesinin Gökçe köyündendir Batı Anadolu'da yaşayan Karakeçili aşireti onu kendinden sayar Mersin'in Silifke, Mut, Gülnar ilçelerinin köylerinde, o yöreden olduğu ileri sürülür Bir menkıbeye göre de Belgradlı olduğu söylenir Bu kaynaklardan ve şiirlerinden edinilen bilgilerden çıkarılan, onun Çukurova'da doğup, yörenin Türkmen aşiretleri arasında yaşadığıdır

Adı bazı kaynaklarda Simayil, kendi şiirlerinden bazısında ise Halil ve Hasan olarak geçer Akşehirli Hoca Hamdi Efendi'nin anılarına göre Karacaoğlan yetim büyüdü Çirkin bir kızla evlendirilmek, babası gibi ömür boyu askere alınmak korkusu ve o sıralarda Çukurova'da derebeyi olan Kazanoğulları ile arasının açılması sonucu genç yaşta gurbete çıktı İki kız kardeşini de yanında götürdüğünü, Bursa'ya, hatta İstanbul'a gittiğini belirten şiirleri vardır Yine bu şiirlerinden anlaşıldığına göre, Bursa'da ev bark sahibi oldu, evlat acısı gördü Anadolu'nun çeşitli illerini gezdiği, Rumeli'ye geçtiği, Mısır ve Trablus'a gittiği de sanılıyor Yaşamının büyük bir bölümünü Çukurova, Maraş, Gaziantep yörelerinde geçirdi

Doğum yeri gibi, ölüm yeri de kesin olarak bilinmemektedir Şiirlerinden, çok uzun yaşadığı anlaşılmaktadır Hoca Hamdi Efendi'nin anılarına göre Maraş'taki Cezel Yaylası'nda doksan altı yaşında ölmüştür En son bulgulara göre ise mezarının İçel'in Mut ilçesinin Çukur köyündeki Karacaoğlan Tepesi denilen yerde olduğu sanılmaktadır

Karacaoğlan Osmanlı Devleti'nin iktisadi bunalımlar ve iç karışıklıklar içinde bulunduğu bir çağda yaşamıştır Şiirinin kaynağını, doğup büyüdüğü göçebe toplumunun gelenekleri ve içinde yaşadığı, yurt edindiği doğa oluşturur Güneydoğu Anadolu, Çukurova, Toroslar ve Gavurdağları yörelerinde yaşayan Türkmen aşiretlerinin yaşayış, duyuş ve düşünüş özellikleri, onun kişiliği ile birleşerek âşık edebiyatına yepyeni bir söyleyiş getirir Anadolu halkının 17yy'da çektiği acılar, göçebe yaşantısının yoklukları, çileleri, çaresizlikleri, şiirinde yer almaz

Şiirlerindeki insana dönüklüğünün özünde belirgin olan tema doğa ve aşktır Ayrılık, gurbet, sıla özlemi, ölüm ise şiirinin bu bütünselliği içinde beliren başka temalardır Duygulanışlarını gerçekçi biçimde dile getirir Düşündüklerini açık, anlaşılır bir dille ortaya koyar Acı, ayrılık, ölüm temalarını işlediği şiirlerinde de bu özelliği göze çarpar Düşten çok gerçeğe yaslanır Çıkış noktası yaşanmışlıktır Ona göre, kişi yaşadığı sürece yaşamdan alabileceklerini almalı, gönlünü dilediğince eğlendirmelidir Yaşama sevincinin kaynağı güzele, sevgiliye ve doğaya olan tutkunluğudur Güzelleri, yiğitleri över, dert ortağı bildiği dağlara seslenir Lirik söyleyişinin özünde, halkının duyuş ve düşünüş özellikleri görülür

Göçebe yaşamının vazgeçilmez bir parçası olan doğa, onun şirinin başlıca temalarından biridir Yaşadığı, gezip gördüğü yörelerin doğasını görkemli bir biçimde dile getirir Dost, kardeş bildiği, sevgilisiyle eş gördüğü, iç içe yaşadığı bu doğa, onun için sadece bir mekan olmaktan ötedir Şiirinin başka önemli bir teması olan aşkın varoluşu, doğadaki benzetmelerle güzelleşir Onunla yaşanan sevinç, onun getirdiği acı doğa ile paylaşılır Sevgili, şiirinde doğanın ayrılmaz bir parçasıdır

Şiirlerinde yer yer sıla özlemi ve ölüm temasına da rastlanır Sevdiğinden, ilinden, obasından ayrı düşüşü özlemle dile getirir, yakınır Ölüm de, ayrılık ve yoksullukla eş tuttuğu bir derttir

Doğa temasının yanı sıra şirinin asıl odak noktasını oluşturan aşk/sevgili kavramını, âşık şiirinin geleneksel kalıpları dışında bir söyleyişle ele alır Onun için sevgili, düşlenen, bin bir hayal ile var edilen, ulaşılmazlığın umutsuzluğuyla adına türküler yakılan bir varlık değildir; doğa ve insan ilişkileri içindedir Onu, yaşamdan ve bu ilişkilerden soyutlamadan verir

İlk kez onun şiirinde sevgililerin adları söylenir: Elif, Anşa, Zeynep, Hürü, Döndü, Döne, Esma, Emine, HaticeKaracaoğlan bunların kimine bir pınar başında su doldururken, kimine helkeleri omuzunda suya giderken, kimine de yayık yayıp halı dokurken görüp vurulmuştur Gönlü bir güzel ile eylenmez, bir kişiye bağlanmaz Uçarılık, onun duygu dünyasının şiirsel söyleyişine yansıyan en belirgin yanıdır Erotizm, şiirine sevmek ve sevişmek olgusuyla yansır Kanlı-canlı sevgili, cinsellik motifleriyle daha da belirginleşir, şiirinde etkileyici bir biçimde yer eder Onun sevgiye ve kadına bakış açısı, âşık şiirine yenilik getirir ve bu gelenek içinde etkileyici bir özellik taşır Tanrı kavramı ve din teması şiirinde önemlice bir yer tutmasa bile, bu konudaki yaklaşımıyla da kendi şiir geleneğine yine değişik bir bakış açısı getirmiş ve sonraki kuşaklar üzerinde etkileyici yönlendirici olmuştur

Karacaoğlan yaşadığı çağda yetişmiş başka saz şairlerinin tersine, dil ve ölçü bakımından Divan Edebiyatı'nın etkisinden uzak kalmıştır Güneydoğu Anadolu insanının o çağdaki günlük konuşma diliyle yazmıştır Kullandığı Arapça ve Farsça sözcüklerin sayısı azdır Yöresel sözcükleri ise yoğun bir biçimde kullanır Deyimler ve benzetmelerle halk şiirinde kendine özgü bir şiir evreni kurmuştur Bu da onun şiirine ayrı bir renk katar Bu sözcüklerin bir çoğunu halk dilinde yaşayan biçimiyle, söylenişlerini bozarak ya da anlamlarını değiştirerek kullanır

Karacaoğlan, halk şiirinin geleneksel yarım uyak düzenini ve yer yer de redifi kullanmıştır Hece ölçüsünün 11'li (6+5) ve 8'li (4+4) kalıplarıyla yazmıştır Bazı şiirlerinde ölçü uygunluğunu sağlamak için hece düşmelerine başvurduğu da görülür Mecaz ve mazmûnlara çokca başvurması, söyleyişini etkili kılan önemli öğelerdir

Şiirsel söyleyişinin önemli bir özelliği de, halk şiiri türü olan mani söylemeye yakın oluşudur Koşmalar, semailer, varsağılar ve türküler şiirleri arasında önemlice yer tutar Bunların her birinde açık, anlaşılır bir biçimde, içli ve özlü bir söyleyiş birliği kurmuştur

Pir Sultan Abdal, Âşık Garip, Köroğlu, Öksüz Dede, Kul Mehmet'ten etkilenmiş, şiirleriyle Âşık Ömer, Âşık Hasan, Âşık İsmail, Katibî, Kuloğlu, Gevheri gibi çağdaşı şairleri olduğu kadar 18yy ve şairlerinden Dadaloğlu, Gündeşlioğlu, Beyoğlu, Deliboran'ı, 19yy şairlerinden de Bayburtlu Zihni, Dertli, Seyranî, Zileli Talibî, Ruhsatî, Şem'î ve Yeşilabdal'ı etkilemiştir Daha sonra da gerek Meşrutiyet, gerek Cumhuriyet dönemlerinde, halk edebiyatı geleneğinden yararlanan şairlerden RT Bölükbaşı, FN Çamlıbel, KB Çağlar, AK Tecer ve C Külebi, Karacaoğlan'dan esinlenmişlerdir

Şiirleri 1920'den beri araştırılan, derlenip yayımlanan Karacaoğlan'ın bugüne değin, yazılı kaynaklara beş yüzün üzerinde şiiri geçmiştir



Eserlerinden bazıları:


1
Vara vara vardım ol kara taşa
Hasret ettin beni kavim kardaşa
Sebep ne gözden akan kanlı yaşa
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola gönderdi
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Karac'oğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm


2
Sunayı da deli gönül sunayı
Ben yoluna terk eyledim sılayı
Armağan gönderdim telli turnayı
İner gider bir gözleri sürmeli

Sabahtan uğradım yarin yurduna
Dayanılmaz firkatine derdine
Yıkılası karlı dağın ardına
Aşar gider bir gözleri sürmeli

Ateş yanmayınca duman mı tüter
Ak gerdan üstünde çimen mi biter
Vakti gelmeyince bülbül mü öter
Öter gider bir gözleri sürmeli

Karacaoğlan kapınıza kul gibi
Gönül küsüverse ince kıl gibi
Seherde açılmış gonca gül gibi
Kokar gider bir gözleri sürmeli


3
Be felek senin elinden
Hem yanarım hem ağlarım
Gece gündüz ağlar gözüm
Başımı döğer ağlarım
Çağırırım gani deyi
Gel ağlatma beni deyi
Kimi görsem seni deyi
Yüzüne sakar ağlarım

Lutfeyle beyim urandır
Gözümün yaşı barandır
Kaygılı gönlüm virandır
Hicrimi çeker ağlarım
Karacaoğlan düştü derde
Gece gündüz yanar narda
Hak kadı olduğu yerde
Kabrimden çıkar ağlarım


4
Güzel Ne Güzel Olmuşsun,
Görülmeyi Görülmeyi,
Siyah Zülfün HalkalanmışAman Aman
Örülmeyi Örülmeyi

Mendilim Yuğdum Arıttım,
Gülün Dalında Kuruttum,
Adin Ne İdi UnuttumAman Aman
Sorulmayı Sorulmayı

Seğirttim Ardından Yettim,
Eğildim Yüzünden Öptüm,
Adın Bilirdim UnuttumAman Aman
Çağırmayı Çağırmayı

Benim Yarim Bana Küsmüş,
Zülfünü Gerdana Dökmüş,
Muhabbeti Benden KesmişAman Aman
Sevilmeyi Sevilmeyi

Çağır Karacaoğlan Çağır,
Taş Düştüğü Yerde Ağır,
Yiğit Sevdiğinden SoğurAman Aman
Sarılmayı Sarılmayı


5
Gine Dertli Dertli İniliyorsun,
Sarı Durnam Sinem Yaralandı Mı
Hiç El Değmeden De İniliyorsun
Sari Durnam Sinem Yaralandı Mı,
Yoksa Ciğerlerin Parelendi Mi

Yoksa Sana Ya Düzen Mi Düzdüler,
Perdelerin Tel Tel Edip Üzdüler
Tellerini Sırmadan Mi Süzdüler
Allı Da Durnam,Telli De Durnam,
Sinem De Yarelendi Mi
Yoksa Ciğerlerin Parelendi Mi

Havayı Ey Deli Gönül Havayı
Ay Doğmadan Şavkı Dutmuş Ovayı
Türkmen Kızı Gater Etmiş Mayayı
Çekip Gider Bir Gözleri Sürmeli

Kuru Kütük Yanmayınca Tütermi
Ak Gerdanda Çifte Benler Bitermi
Vakti Gelmeyince Bülbül Ötermi
Ötüp Gider Bir Gözleri Sürmeli

Dere Kenarında Yerler Hurmayı
Kılavuz Ederler Telli Durnayı
Ak Göğsün Üstünde İlik Düğmeyi
Çözüp Gider Bir Gözleri Sürmeli
Karacoğlan Der Ki Geçti Ne Fayda,
Bir Vefa Kalmadı Ok İle Yayda


6
Bugün çay bulandı yarın durulmaz
Yol ver dağlar ben sılama varayım
Karlı dağlar varayım
Zalım dağlar varayım
Muhabbetli yardan gönül ayrılmaz
Yol ver dağlar ben sılama varayım
Karlı dağlar varayım
Zalım dağlar varayım

Gurbet elde efkarım var zarım var
Sılada bekleyen nazlı yarim var
Bizi ayırana intizarım var
Karlı dağlar yaz gele
Zalım dağlar tez gele
Bizi ayırana intizarım var

Oy dağlar
Yol ver dağlar ben sılama gideyim
Karlı dağlar gideyim
Zalım dağlar gideyim

Ezeli de Karacaoğlan ezeli
Döküldü bağların gülü gazeli
Gurbet elde ben nideyim güzeli
Karlı dağlar güzeli
Zalım dağlar güzeli
Gurbet elde ben neyleyim güzeli

Oy dağlar
Yol ver dağlar ben sılama gideyim
Karlı dağlar gideyim
Zalım dağlar gideyim

7
Beni Kara Diye Yerme,
Mevlam Yaratmış Hor Görme,
Ela Göze Siyah Sürme,
Çekilir Kara Değil Mi?

Her Yoldan Gelir Geçerler,
Aktan Karayı Seçerler,
Ağalar Beyler İçerler,
Kahve De Kara Değil Mi?

Karac’oğlan Der Maşallah,
Birgün Görünür İnşallah,
Kara Donludur Beytullah,
Örtüsü Kara Değil Mi?


8
Ela Gözlüm Ben Bu Elden Gidersem,
Zülfü Perişanım Kal Melül Melül
Kerem Et, Aklından Çıkarma Beni,
Ağla Göz Yaşını, Sil Melül Melül

Elvan Çiçekleri Takma Başına,
Kudret Kalemini Çekme Kaşına,
Beni Ağlatırsan Doyma Yaşına,
Ağla Göz Yasini, Sil Melül Melül

Yeter Ey Sevdiğim Sen Seni Düzet
Karaları Bağla,Beyazı Çöz At
O Nazik Ellerin Bir Daha Uzat
Ayrılık Şerbetin Ver Melül Melül

Karac’oğlan Der Ki Ölüp Ölünce
Bende Güzel Sevdim Kendi Halimce
Varıp Gurbet Ele Vasıl Olunca
Dostlardan Haberim Al Melül Melül


9
Üryan geldim gene üryan giderim
Ölmemeye elde fermanım mı var
Azrail gelmiş de can talep eyler
Benim can vermeye dermanım mı var

Dirilirler dirilirler gelirler
Huzur-ı mahşerde divan dururlar
Harami var diye korku verirler
Benim ipek yüklü kervanım mı var

Er isen erliğin meydana getir
Kadir Mevlâ'm noksanımı sen yetir
Bana derler gam yükünü sen götür
Benim yük götürür dermanım mı var

Karac'oğlan der ki ismim öğerler
Ağı oldu yediğimiz şekerler
Güzel sever diye isnad ederler
Benim Hakk'dan özge sevdiğim mi var


10
Elâ Gözlerini Sevdiğim Dilber,
Göster Cemalini Görmeye Geldim,
Şeftalini Derde Derman Dediler,
Gerçek Mi Sevdiğim Sormaya Geldim

Gündüz Hayallerim, Gece Düşlerim,
Uyandıkça Ağlamaya Başlarım,
Sevdiğim, Üstünde Uçan Kuşların,
Tutup Kanatlarından Kırmaya Geldim

Senin Aşıkların Gülmez Dediler,
Ağlayıp Yaşını Silmez Dediler ,
Seni Biraz Saran Ölmez Dediler,
Gerçek Mi Sevdiğim Sormağa Geldim

Mail Oldum Senin İnce Beline,
Canim Kurban Olsun Tatlı Diline,
Aşık Olup Senin Hüsnü Bağına,
Kırmızı Gülleri Dermeye Geldim

Karac'oğlan Der Ki Gönül Doğrusu,
Gökte Melek, Yerde Huma Yavrusu,
Ben Sana Söyledim, Sözün Doğrusu,
Soyunup Koynuna Girmeğe Geldim


11
Madem Dilber Meylin Yoğidi Bende,
Ezelinden İkrar Vermeye-Yidin
Muhabbettir Güzelliğin Nişanı,
Uğrun Uğrun Bakıp Gülmeye-Yidin

Siyah Saçlarını Eylersin Perde,
Beni Sen Uğrattın Bu Zalim Derde,
Ben Kendi Halimde Gezdiğim Yerde,
Çağırıp Yadigâr Vermeye-Yidin

Karacaoğlan Der Ki Ey Mahı Mestim,
Kasla Göz Eylersin Bana Mi Kastin
Severler Güzeli Darılma Dostum,
Darıldıysan Güzel Olmaya-Yidin


12
Nedendir de suna boylum nedendir
Bu geceki benim uyumadığım uyumadığım
Yaman derler ayrılığın derdine
Ayrılık derdine doyamadığım doyamadığım

Dostun bahçasına bir hoyrat girmiş
Gülünü dererken dalını kırmış
Şurda bir kötünün koluna girmiş
Şu benim öpmeye kıyamadığım

Kömür gözlüm der ki sevdim sakındım
İndim has bahçeye güller sokundum
Bilmiyorum nerelerine dokundum
Belli bir haberin alamadığım

Karacaoğlan der ki yandım ben öldüm
Her deliliği ben kendimde buldum
Dolanıp da kavil yerine geldim
Kavil yerlerinde bulamadığım


13
Güzel Ne Güzel Olmuşsun,
Görülmeyi Görülmeyi,
Siyah Zülfün Halkalanmış
Örülmeyi Örülmeyi

Mendilim Yuğdum Arıttım,
Gülün Dalında Kuruttum,
Adin Ne İdi Unuttum
Sorulmayı Sorulmayı

Seğirttim Ardından Yettim,
Eğildim Yüzünden Öptüm,
Adın Bilirdim Unuttum
Çağırmayı Çağırmayı

Benim Yarim Bana Küsmüş,
Zülfünü Gerdana Dökmüş,
Muhabbeti Benden Kesmiş
Sevilmeyi Sevilmeyi

Çağır Karacaoğlan Çağır,
Taş Düştüğü Yerde Ağır,
Yiğit Sevdiğinden Soğur
Sarılmayı Sarılmayı


Alıntı Yaparak Cevapla

Ozanlarımız(İ-K)

Eski 06-24-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ozanlarımız(İ-K)




İLHAMİ (Arslantaş)

Kılığı düzeltip adam saydıran
Müşkülleri bir cevize sığdıran
Kimisini insanlıktan caydıran
Kimine din ile imandır para


İlhami der hiç birine kanmayın
Para ile onur buldum sanmayın
Varlığına yokluğuna yanmayın
Bana göre büyük düşmandır para

25091960 günü Kangal’ın Etyemez köyünde doğmuştur Hamza ve Zökay’ın oğludur Yedi çocuklu ailenin beşinci çocuğudur İlkokul tahsilini köyünde yapmıştır On üç yaşında İstanbul’a gitmiş, Gümüşsuyu semtinde bir makine imalathanesinde işe girmiştir Burada beş-altı yıl çalıştıktan sonra 1979 yılında Almanya’ya gitmiş, üç yıl da orada çalışmıştır Sonra yurda dönerek askerlik hizmetini yerine getirmiştir Terhis olduktan sonra evlenmiş, ancak bu evlilik kısa sürmüştür İkinci evliliğini 1989’da yapmış, bu evlilikten ikisi kız üç çocuğu olmuştur Geçirdiği bir kaza sonrası ağır işleri yapmaktan kaçınmış ve reklamcılıktan geçimini sağlamaya başlamıştır Halen İstanbul’da yaşamaktadır

Şiir yazmaya ilk okul üçüncü sınıfındayken Ruhsatî’nin şiirlerini okuduktan sonra başlamıştır Önceleri saz çalmakla beraber geçirdiği kaza sonrasında sağ elini yeterince kullanamadığı için şimdi çalamamaktadır Beş yüzden fazla şiiri vardır Şiirlerinden bir kısmını Kalemin Teri adlı kitapta toplamıştır İstanbul’daki Halk Kültürü ve Ozanları Geliştirme Dayanışma Derneği (HALKODER)’in Genel Başkanıdır Hemen her konuda şiiri vardır Kalemin Teri (İstanbul, 2002, 160 s) adlı bir şiir kitabı vardır

Yrd Doç Dr Doğan Kaya


Eserlerinden bazıları:
Para

Kılığı düzeltip adam saydıran
Müşkülleri bir cevize sığdıran
Kimisini insanlıktan caydıran
Kimine din ile imandır para

Menfaatçi onun ile can bulur
Eşdeğerdir onur paradır gurur
Parayı görünce insafı kurur
Kimine merhamet vicdandır para

Her türlü keramet parada sanır
Can çekişse dostu parayı tanır
Hatırı uğruna hatta can alır
Ona candan öte bir candır para

Kimini yüceltir şaha kaldırır
Yokluğunda fukarayı yıldırır
Kimisini ipten bile aldırır
Kimine adalet kanundur para

İlhami der hiç birine kanmayın
Para ile onur buldum sanmayın
Varlığına yokluğuna yanmayın
Bana göre büyük düşmandır para


Sivas

Adı vilâyettir başında vali
Yürekler acısı Sivas’ın hali
Sanayisi yoktur göçmüş ahali
Cumhuriyet şehri Sivas nerede

Sevrin karanlığı o gün yırtıldı
Yurduma temeller burada atıldı
Ulus-Devlet şimdi kime satıldı
Cumhuriyet şehri Sivas nerede

Derin tarihiyle kültür ocağı
Ozanlar diyarı köyü bucağı
İade etsinler büyük sancağı
Cumhuriyet şehri Sivas nerede

Bu davaya ait divan kurulsun
Faili kimlerdir sorgu sorulsun
Dört bir yanı fabrikayla sarılsın
Cumhuriyet şehri Sivas nerede

Hiç durmak olur mu uzay çağında
Maden cevher dolu her bir dağında
Barajlar kurulsun Tohma çayında
Cumhuriyet şehri Sivas nerede

Kurulsun çarşılar işlesin şu hal
Birlikle kalkınsın orada mahal
Yanık türkülere dönmüş bu ne hal
Cumhuriyet şehri Sivas nerede

Ekmek kapısıydı Cer Atölyesi
Kimler susturdular binlerce sesi
Özelleştirmeymiş bu neyin nesi
Cumhuriyet şehri Sivas nerede

Kapanmış köylerin tüm okulları
Sefalete mahkûm yetim dulları
Viraneye dönmüş evi yolları
Cumhuriyet şehri Sivas nerede

İlhami’yim yalanları silmişim
Her dem hakkı hakikati bilmişim
Kangal Etyemez’den göçüp gelmişim
Cumhuriyet şehri Sivas nerede


Dost Diye Diye

Bir ahtım var idi görmek yüzünü
Hasrete gark oldum dost diye diye
Her yerde aradım sürdüm izini
Yoluna ark oldum dost diye diye

Arşınladım sana gelen yolları
Dost diyerek taşa sardım kolları
Ben n’eyleyim kara yerde çulları
Acıya hark oldum dost diye diye

İlhami’yim derdi serden geçirdim
Dudağından muhabbeti içirdim
Büyüttüm şöhreti elden uçurdum
Düzene çark oldum dost diye diye

Senden Gayri

-Sevgili eşime ithaf olunur-

Bir dünya servetim olsa
Hepsi yalan senden gayri
Yeter oturduğum çulsa
Hepsi yalan senden gayri

Niçin dersin can telaşım
Kimseyle yoksa yarışım
Senin için hep savaşım
Hepsi yalan senden gayri

Yeter ki nefsini eyle
Ne eylersen doğru eyle
Vazgeçer mi gönül öyle
Hepsi yalan senden gayri

İlhami der arımsın sen
Tek varlığım varımsın sen
İçimde ki sırrımsın sen
Hepsi yalan senden gayri
Olamam sevginden ayrı


Kurbanın Olayım

Seher vakti deli deli
Esme kurbanın olayını
Sürükleyip bir çalıya
Asma kurbanın olayım

Sevgini ver sevgi dile
Canı yakma bile bile
Küçük tomurcuğa hele
Basma kurbanın olayım

Yaprağın verme gazele
Her yıl bir ömür tazele
Gönül verip de güzele
Küsme kurbanın olayım

Muhabbetsiz diller gibi
Irak olma eller gibi
Dut yemiş bülbüller gibi
Susma kurbanın olayım

İlhami’yim gül eylesin
Çiçeğinden bal eylesin
Çınar gibi dal eylesin
Kesme kurbanın olayım


Bize Ne Oldu

Yanık bir türküydü sevdamız bizim
Ne oldu savdığım bize ne oldu
Canım ümüğümde* bak dizim dizim
Ne oldu sevdiğim bize ne oldu

İkimiz de bir gün kuşku duymazdık
El âlemin dediğine uymazdık
Küçük ihmalleri hata saymazdık
Ne oldu sevdiğim bize ne oldu

Benden kaçırmazdın ele gözlerin
Ey sevdiğim sana belâ gözlerin
Okur öldü diye selâ gözlerin
Ne oldu sevdiğim bize ne oldu

Neylerim dünyada hayatı sensiz
Sen de olmaz idin bir saat bensiz
Mutluca yaşarken nefretsiz kinsiz
Ne oldu sevdiğim bize ne oldu

Menekşe sineli sevda kokulum
Ben hasretle yanan naçiz bir kulum
Nereden gitsem senden geçerdi yolum
Ne oldu sevdiğim bize ne oldu

Şimşekle çakardım dolu yağardın
Nisan yağmurunu gökten sağardın
Bir zamanlar yüreğime sığardın
Ne oldu sevdiğim bize ne oldu

Harran ovasından düzdük engindik
Yoksa da mal servet gönlü zengindik
Koşardık sevgiye dolu dizgindik
Ne oldu sevdiğim bize ne oldu


Alıntı Yaparak Cevapla

Ozanlarımız(İ-K)

Eski 06-24-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ozanlarımız(İ-K)




İbrahim Bakır

Bir çift turna gördüm durur dallarda
Seversen Mevla'yı kalma yollarda
Sizi bekleyen var bizim ellerde
Doğru bizim köye varın turnalar

Selama razıydım mektubun gelmez
Gurbette kalanın hiç yüzü gülmez
İBRAHİM halinden kimseler bilmez
Benden yare selam söylen turnalar

1928 yılında Yozgat ili merkez Deremumlu köyünde doğdu Sadece üçüncü sınıfa kadar olan eğitimini burada tamamladı İlkokul diplomasını Yozgat’ta sınava girerek aldı Arapça bilmekteydi Saz çalmayı babası Ahmet Bakır’dan öğrendi Sazı çöğür düzeninde çaldığı gibi bağlama düzenini de çok iyi çalardı

1959 yılında yurttan sesler programına yapımcı, hoca Muzaffer Sarısözen zamanında yapılan imtihan sonucu, misafir olarak katıldı Bestesi ve güftesi kendisine ait olan "Mihrican mı değdi gülünmü soldu" adlı ilk eserini, 1959 sonbaharında akşam saat 21:00’de söyledi

Bu eser TRT kayıtlarında bulunup, Turabi adında geçmektedir Açıklanması gereken bir hususu, biz çocukları canlı şahit olarak bildirmek mecburiyetini duyduk İlk söylediği eser olan "Mihrican mı değdi gülünmü soldu" parçasını Turabi mahlasını kullanarak söyledi Kendi ismini kullanmayıp Turabi (toprak) adını kullandı Beste ve güfte de İbrahim Bakır’a aittir 1973 yılına kadar Ankara Radyo Evi ve TRT’de misafir olarak deyişlerini okudu

Eserlerinden bazıları; "Bir çift turna gördüm", "Salını salını", "Mihrican mı değdi gülünmü soldu", "Gam gasavet keder", "Cemi çiçeklerin hası’dır"

İbrahim Bakır kendisini kültürel olarak yetiştirdi Dede olarak Eskişehir ve İzmir’de Hıdır Abdal Ocağı dedesi olarak cemleri yürüttü Yozgat mızrabını en iyi kullananlardan biriydi

Diğer eserlerini, beste ve güftelerini 1973 yılına kadar Ankara Radyosunda okudu Beş çocuk babası İbrahim Bakır 6 nisan 1975 yılında trafik kazası sonucu 47 yaşında hayatını kaybetti



Eserlerinden bazıları:
MİHRİCAN MI DEĞDİ GÜLÜNMÜ SOLDU

Mihrican mı değdi gülün mü soldu
Gel ağlama garip bülbül ağlama
Felek baştan başa kimi güldürdü
Gel ağlama garip bülbül ağlama

Şakı benim şeyda bülbülüm şakı
Bu dünya kimseye kalır mı baki
Sana da mı değdi feleğin oku
Gel ağlama garip bülbül ağlama

Şence gül açılır bülbül şad olur
Dost dostundan ayrılınca yad olur
Sen ağlarsan dünyanın ne tad olur
Gel ağlama garip bülbül ağlama

Şence gül açılır har ile geçer
Dertlilerin günü zar ile geçer
İBRAHİM biçare serinden geçer
Gel ağlama garip bülbül ağlama

1958 Yozgat-Deremumlu Köyü


GAM GASAVET KEDER

Gam gasavet keder yok olur gider
Sevdiğimin cemalini görünce
Perişan gönlümü şen mahmur eder
Sevdiğimin cemalini görünce

Gülistan zikr olmuş şakır bülbülü
Açılır bahçede tomurcuk gülü
Medhi Ali söyler şad olur dili
Sevdiğimin cemalini görünce

Al giyerde yeşilleri bağlanır
Yar zülfünde arşı rahman eğlenir
Derdi bende yarelerim sağlanır
Sevdiğimin cemalini görünce

Ey İSMAİL şevk’i şefaat pirden
Alem biryan olsa vazgeçmem yarden
Sanarım ki dört nur doğdu dört yandan
Gül yüzlümün cemalini görünce

Beste: İBRAHİM BAKIR
1964 Yozgat-Deremumlu Köyü


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.