Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Psikoloji / Sosyoloji / Felsefe

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
humanisme, hümanizm

Hümanizm (humanisme)

Eski 09-08-2010   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Hümanizm (humanisme)



HÜMANİZM a (fr humanisme)

1 insanı ve insansal değerleri bütün öteki değerlerden üstün gören felsefe anlayışı

—2 Özellikle XVI yy Avrupası'nda gelişen ve yöntemleriyle felsefesini antik metinlerin incelenmesinden alan düşünsel akım (Bk ansikl böl Ed)


—ansikl Ed Ortaçağ'ı izleyen ve değişik olarak tarihlendirilen dönem (italya için XV yy, Fransa, ispanya ve Portekiz için XVI yy), özelliğini yeni bir felsefi antropolojinin kurulmasına ve eski yunan-latin kaynaklarına dönülmesine borçlu olduğu için, hümanizm ve rönesans terimlerini birbirinden ayrı düşünmek olanaksızdır Bu antropolojiyi ve bu kaynaklara dönüşü bir araya getiren edebiyat, birbirini tamamlayan birtakım dini, tarihi ve ideolojik verilerin etkisindedir: Reform ve Karşı Reform, büyük seferler ve Amerika'nın bulunması, matbaanın keşfi ve XV yy'ın sonundan başlayarak, özellikle Floransa, Milano ve Roma'da, hükümdar aileleriyle papaların düşün ve sanat araştırmasını destekledikleri ve yazarı hemen hemen bir danışman durumuna getirdikleri italya'da olduğu gibi, yazarla kent ve iktidar arasında kurulan yeni ilişki

Eskiler'e dönmekle, Rönesansçılar, Lut-her'in dinsel felsefesinde örnek işlevi gören birey'in, tarihsel olarak ortaya çıkışını düşünmeyi ve dile getirmeyi olanaklı kılan kavramsal ve edebi biçimlere kavuşmuşlardı Destan ve trajedi gibi eski büyük türlerin benimsenmesi, hem türler hiyerarşisinde toplum hiyerarşisinin yansımasına, hem hıristiyanlığın yayılmasına, hem de ulusal gerçeklerin anlaşılmasına dayanan yeni bir tarih anlayışının doğmasına yol açtı Ayrıca, Eskiler'e tanınan öncelik, çelişkili bir biçimde, ana dilde bir edebiyatı da engellemedi; çünkü her şeyden önce bu eski metinlerin açık ve seçik bir biçimde anlaşılması gerekiyordu Örtaçağ'da yapılan eklemelerden arındırılmış bir metnin ortaya konmasından sonra yapılan Kutsal Kitap çevirileri sayesinde, yerel diller daha geniş bir alana yayıldı ve büyük bir saygınlık kazandı, italya' da gerçekleşen hümanizm ve rönesans kaynaşması bu özelliğini, Micolaj Rey ve Jan Kochanowski'yle Polonya'ya, Bâlint Balassi'yle de Macaristan'a kadar her yerde korudu

Yeni bir antropoloji olarak hümanizmin ilk belirtilerine, hayatı bir değer olarak ve insanı kendi kendiyle doğrudan ilişki içinde ele alan Petrarca ve Boccaccio'da rastlarız insana tanınan bu özerklik, dinseli ve evrenseli hiçe saymak anlamına gelmez: gerçek amacı, insanoğlunu evrenin merkezine yerleştirmek, insan ruhuna evrensel ile geçici arasında bir bağlantı niteliği kazandırmak ve yeryüzünü ruhun bir uygulama alanı olarak görmektir; bunun böyle bir olduğunu gösteren en iyi kanıt, Manetti'nin De dignitate et excellentia ho-minis (insanoğlunun saygınlığı ve üstünlüğü) ve Pico della lylirandola'nın Oratio de hominis dignitate (insan saygınlığı üzerine konuşma) adlı kitaplarıdır

Bu tutumun değişik bir biçimini, her türlü kozmolojik ilişkiden arınmış olarak insanoğlunun kendi kendini tanımasını savunan Erasmus ve Montaigne'de görürüz: önemli olan tek şey yaşamın içeriği ve kişinin kendi ayrıcalığı içinde ele alınmasıdır Bu indirgemeyi yapabilmek için, her şeyden önce insanoğlunun evrendeki yerini saptamak zorunludur Ficino'nun ve Pico della Mi-randola'nın yeniplatonculuğunda, insanoğlunun yer üstünde ve öteki dünyada kaderini saptayacak olan şey aşktır Böylece bütün rönesans şiirini ve hayalgücünü besleyen ana fikir ortaya çıkmış olur: kü-çükevrenle büyükevren arasındaki bozulmaz birlik Bu görüşü dine karşı bir görüş saymak doğru olmaz; nitekim Luther' de, bu iki evren arasındaki bağlantı, insandan hareketle, insanla Tanrı arasında bir bağlantıya dönüşür

Bu şekliyle ele alınınca hümanizm, edebiyatın, edebiyata karşı olan papaz ve laiklere kendini kabul ettirmesini sağlayan bir dayanaktır Boccaccio, daha XIV yy'ın ilk yarısında, De genealogiis deorum gen-tilium'da (Tanrı ailelerinin soykütüğü) [1350-1360], şiirle dinin birbirini tamamladıklarını ileri sürmüş ve Kutsal Kitap'ın şiirselliği üzerinde durmuştu Boccaccio' nun edebiyatı savunmak için Kutsal Kitap'ın şiirselliğini kanıt olarak göstermesiyle birlikte, dindışı yazarlar, dolaylı bir biçimde saygınlık kazanıyor ve yaratıcılık niteliğine kavuştukları için de, konularını diledikleri biçimde seçme olanağına kavuşuyorlardı Böylece, rönesans şiirinin ana çizgisi de belirginlik kazanmış oldu: insanoğlunun beslendiği bütün mitler arasında bir akrabalık kuruluyor, din ve dindışı konular birbiriyle kaynaşabiliyordu

Edebiyat, zorunlu olarak, bu mitlerle, alegorilerle besleniyor, bir yandan dili dener, evrendeki uyumu çizer, insana kendi olmanın gururunu duyururken, bir yandan da mistik bir boyut kazanarak tarihe ve hükümdarların soykütüğüne yöneliyor, destan ile nazım sanatının karmaşıklığı arasında kendine değişik yollar arıyor, XVI yy'ın sonunda ağırlık kazanmaya başlayacak olan barok sanatın İlk belirtilerini olgunlaştırı-yordu Yaratmanın bu karmaşıklığı, yaratıcının ne yaptığını açık seçik olarak görmesine de engel değildi Ö zamanın yazarı yeni bir çağa girdiğini biliyordu Bu çağın gereğiyse, her türlü tarihi karmaşadan, belirsizlikten kurtulmak, filoloji çalışmalarına hız vererek eski yunanlı ve latin şairlerin sanatını incelemek ve Aristoteles'i yunancasından okumaktı: Minturno ve Scaliger'in incelemeleri, birbirlerinden kesin çizgilerle ayrılması gereken türler arasındaki hiyerarşiyi ve mimesis kavramını açıklığa kavuşturmuştu

Ariosto, Tasso, Camöes ve Ronsard'ın en yetkin örneklerini verdikleri destan türü, Antikçağ'a bağlılığın kaypak bir anlam taşıdığını gösteriyordu: gerçekten de, destanın halka dönük olması, hem destana özgü yücelikle uyuşmuyor, hem de biçimsel birliği yok ediyordu Ortaçağ'dan kurtulmanın ölçüsü, gene de, klasik edebiyattı Pastoral türü, Poliziano Sannazzaro, Tasso ve Giovanni Battista Guarini ile yenilendi ve od, eleji, sone tekrar gündeme geldi Mi-chelangelo Buonarroti'den Ronsard'a kadar yayılan alegorik şiir merakının yanı sıra, şairler nazım sanatına da büyük bir önem verdiler


Biçimsel araştırmalarda ve esin kaynağında yenileşme kaygısı, Fransa'da Pléiade okuluyla, ispanya'da Gar-cilaso de la Vega, Cristóbal de Castillejo ve Luis de León'da en yetkin ürünlerini verdi Portekiz'de Camöes, ulusal bir destan olan Os Lusı'adas't, Montemayor da, düzyazı bir pastoral olan Diana'yı yazdı, Góngora ise, biçimsel yeniliği anlamın kaybolduğu sınırlara kadar götürdü Birey ile evren arasındaki değişik bağıntılardan doğan ve alegoricilik, dayanaksız bir oyun değil, birtakım nesnel veriler arasındaki ilintilerin kısıtlı bir biçimde yeniden düzenlenmesiydi ingiltere'de edebi yeniliğin en iyi örneklerini Edmund Spenser verdi ve XVI yy'ın sonunda Sidney, Marlowe, Drayton, Shakespeare, Chapman ve Donne ile bu yenileşme son biçimini aldı

Seneca, Plautus ve Terentius'u örnek alan tiyatrodaki yenilenme, ispanya ve ingiltere'de, özellikle Lope de Vega, Shakespeare ve tüm Elizabeth dönemi oyun yazarlarıyla, XVI yy sonu ve XVII yy başında parlak bir gelişme gösterdi İtalya' da Trissino'nun Sofonisba (1515) adlı yapıtı, milli dilde yazılan ilk trajediydi Tasso ve Guarini'den başlayarak trajediye müzik eklenmesi, Monteverdi'nin müziğiyle, ilk opera olan Striggio'nun Orpheus'una yol açtı (1607)

Rönesans'ın en şaşırtıcı paradokslarından biri de, nesrin hem bilimsel yapıtlarda, hem de günlük yaşamın yüceltilme-sinde kullanılmasıydı: Thomas Morus'un Utopia'sındaki latinee ve bilgince nesiri, la Pléiade ile Dorât, Muret, Turnèbe ve Es-tienne gibi filologlar arasında bağ kuran çevirilerdeki yerel nesir (Amyot, Plutark-hos'un Bioi Paralleloi'sinin 1559'da fran-sızcaya [les vies parallèles] çevirdi); ilk italyanca dilbilgisi kitapları arasında Pietro Bembo'nun Prose della volgar lingua's\ (Halk dilinde düzyazı)"[1525]; milli dilin, fikirleri iletmeye ne kadar elverişli olduğunu göstermesi bakımından Calvin'in Instituto ehristianae religionis'i (institution de la religion chrétienne) [1541, fr çev] italya'da, Benvenuto Cellini'nin özyaşamöy-küsü, Castiglione'nin il Cortegiano'su ve Giovanni Della Casa'nın Galateo'su günlük olayları ve toplum yaşamını anlatıyor, bunun yanı sıra, Bembo'yu örnek alan Grazzini, Bandello ve Giraldi Cintio ile kısa hikâye biçimsel bir kesinliğe kavuşuyor ve gerçekçiliğin çeşitli yönlerini işliyordu Fransa'da Rabelais, Pantagruel'den Quart Livre'e kadar uzanan dizisinde, kutsal ile kutsal olmayânı aynı düzeyde ele alıyor, din, ideoloji, yeniplatonculuğun yanı sıra, günlük yaşam sahnelerine ve folklora yer veriyor ve modern insanı temsil eden Panurge'ü yaratıyordu, ispanya'da gerçekçilik, Fernando de Rojas'a mal edilen ve başkişisi La Celestina'nın adıyla da anılan Comedia de Calixto y Melibea ile kendini kabul ettirdi

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.