Ergenekon
|
Türk Gelenekleri(Doğum-Ölüm-Çocuk-Evlenme)
DoÄŸum Gelenekleri
GeçiÅŸ dönemlerinde ilki olan doÄŸum dünyanın her yerinde olduÄŸu gibi Anadolu’da da her zaman mutlu bir olay olarak kabul edilmiÅŸtir Dünyaya gelen her çocuk sadece anne babanın deÄŸil aynı zamanda akrabaları,komÅŸuları,soyu ve sopu da sevindirmektedir Çünkü her doÄŸum ailenin akrabaların soyun,sopun sayısını artırmaktadır
Sayının artması ise;gücün dayanışmanın artması bakımından önem taşımaktadır Özellikle küçük topluluklarda ve etnik gruplarda aileler nüfuslarının çokluÄŸu oranında kendilerini güçlü ve dayanıklı hissetmektedirler Yaygın olan “çocuk ailede ocağı tutturur” sözü de toplumun bu konudaki deÄŸer yargısını ve aileye bakış açısını ortaya koymaktadır
Diğer bir boyutuyla incelendiğinde ise;doğum kadına duyulan saygınlığı artırdığı gibi,onun aile,akraba ve grup içerisindeki yerini de sağlamlaştırmaktadır Baba ise evlat sahibi olarak geleceğe güvenle bakmakta,aynı zamanda da akrabaları ve yakınları arasında saygınlık kazanmaktadır Çünkü çocuğu olmayan kadın yakınları tarafından ne kadar küçümsenirse,erkek de aynı şekilde çevresinden gelen baskının erkek yerine konulmamanın toplumsal ve ruhsal ezikliğini duymaktadır
Anaya benlik ve bütünlük, babaya güven,akrabaya,soya, sopa da güç kazandıran ve yaşamın başlangıcı olan doğum olayı gerek söz konusu çiftin gerek yakınları tarafından büyük önem taşımaktadır Doğum ve onun kendi evresi içerisindeki evrelerine de bir takım geçiş töreleri ve törenleri eşlik etmektedir
Yaşamın başlangıcı olan doğum en önemli geçiş dönemlerinden olup; gelenek, görenek Adet ve inanmalar hamile kadını ve çevresindekileri daha doğum öncesinden hatta çocuk sahibi olma isteğinden başlayarak birtakım adetlere uymaya bu adetlerin gerektirdiği işlemleri yerine getirmeye zorlamıştır
Böylece doğum annenin hamile kalma isteğinden başlayarak, yüzlerce adetin, inanmanın, dinsel ve büyüsel özlü işlemin hücumuna uğrayarak adeta onlar tarafından yönetilmektedir
Anadolu’da doÄŸumla ilgili adet, inanma ve gelenekler;
1)Doğum öncesi,
2)Doğum sırası,
3)Doğum sonrası olmak üzere üç ana başlık altında incelenmektedir
1)DOĞUM ÖNCESİ
Doğum öncesi gelenek görenek, adet ve inanmalara yönelik uygulamalar; kısırlığı giderme, hamile kalma, aşerme, hamilelik, çocuğun cinsiyetini anlama, hamilelik esnasında hamile kadının kaçındığı davranışlar etrafından yoğunlaşmaktadır
Kısırlığı giderme, Gebe Kalma
Toplumumuzda geçmişte çocuk sahibi olunamadığı durumlarda kusur çoğunlukla kadında aranmakta, uygulama ve pratiklerin büyük çoğunluğu üzerinde yoğunlaşmaktaydı
Bu uygulamaları geçmişte genel olarak;
1)Dinsel büyüsel nitelikli pratikler,
2)Halk hekimliği kapsamına giren pratikler,
3)Tıbbı sağaltma alanına giren yöntemler oluşturmaktadır
Günümüzde ise çocuk sahibi olunamadığı durumlarda kadın ve erkek aynı derecede sorumlu tutulmakta ve birlikte tedavi görmektedirler Günümüzde de zaman zaman geleneksel tedavi yöntemlerine baş vurulmasına rağmen modern tıp yöntemleri hem kırsal kesimde hem de kent ortamında daha ön plana geçmiştir
AÅŸerme
Hamile kadın halk deyimiyle “aÅŸ erme” aÅŸamasına gelince bazı ÅŸeyleri yapmakta,özellikle belirli nesnelere bakmaktan,yiyecekleri yemekten kaçınmakta ya da tersine bazı ÅŸeyleri yemeye özen göstermektedir Bu türden davranışlar fizyolojik olarak kadının bünyesindeki kimi maddelerin eksikliÄŸini gidermek amacıyla yenilmesi gerekli görülmektedir
AÅŸeren kadın genellikle acı,ekÅŸi ve baharatlı ÅŸeyleri yemekten kaçınmaya zorlanmaktadır Bu tutum Anadolu’da çok olan “Ye ekÅŸiyi, doÄŸur AyÅŸe’yi” tekerlemesiyle de ifade edilmektedir Buna karşılık olarak da aÅŸerirken tatlı yiyeceklerden yemek oÄŸlan çocuÄŸunun ön belirtisi olarak yorumlanmakta,bu durum da halk arasında;“Ye tatlıyı,doÄŸur atlıyı” tekerlemesiyle anlatılmaktadır
Hamilelik
Kadın gerek hamileliği gerekse lohusalığı süresince çevresince bir çeşit hasta kabul edilmekte ve buna göre işlem görmektedir Bir başka deyişle hamile kadının bağlı bulunduğu grup ya da cemaatin kültürel değerleri kadını hasta kategorisine sokarak ona hasta gözüyle bakmakta ve kadından bu değerlere uygun beklentilere göre hareket etmesini ve rolünü üstlenmesini istemektedir
Anadolu’da hamile kadına; yüklü, iki canlı, gebe, ağır ayak, koynu dolu, boÄŸru dolu, guzlacı vb adlarla tanımlanmaktadır
Çocuğun Cinsiyeti
Hamilelik döneminin en önemli konularından birisini de doğacak çocuğun cinsiyetiyle ilgili yapılan yorumlar oluşturmaktadır
Anadolu’da konuyla ilgili olarak;
1)Kadının fiziksel görünümüne bakılarak,
2)Kadının yediklerine bakılarak,
3)Kadının davranışlarına bakılarak,
4)Çocuğun ana karnında oynama süresine bakarak,
5)Sancının geliş biçimi dikkate alınarak çeşitli yorumlar yapılmaktadır
Günümüzde ise; çocuğun cinsiyetiyle ilgili geleneksel yorumlardan daha yoğun olarak modern tıp yöntemlerine başvurulduğu gözlenmektedir
Hamile kadının kaçınmaları ve yapması uygun görülen bazı davranışlar;
Kadının hamile kaldığı andan itibaren; çocuÄŸu annenin tüm davranışlarından etkileneceÄŸi bilimsel olarak kanıtlanmış olup; bu konuyla ilgili olarak Anadolu’nun geleneksel kesiminde çok yaygın olan inanış sistemi günümüzde de geçerliliÄŸini korumaktadır
Bu inanış sistemi; hamile kadını bir takım davranışları yapmaya ve yapmamaya zorlamaktadır
Yapmaması gereken davranışlara hamile kadın,hamileliği süresince;
a)Ayıya,maymuna,deveye bakmaz
b)Balık,tavşan,paça,kelle yemez,sakız çiğnemez
c)Cenazeye gitmez,cesede bakmaz
d)Gizli saklı bir şeyi alıp yemez
Gibi davranış biçimlerini örnek olarak verebiliriz Yukarıdaki sayılanların dışında birtakım uygulamalar da vardır ki bunlar da aynı çıkış noktasından kaynaklanan olumlu istekle yüklü olan davranış biçimleridir Hamile kadından yapması istenilen davranışlara ise;
a)Aya gökyüzüne bakar
b)Güzel kimselere bakar
c)Gül koklar
d)Ayva, elma, yeşil erik, üzüm yer gibi örnekler verilebilir
2)DOÄžUM SIRASI
Anadolu’nun kırsal kesimlerinde geçmiÅŸte doÄŸumlar köy ebelerinin yardımlarıyla köylerde evlerde yaptırılmakta doÄŸum esnasında yapılan uygulamaların büyük çoÄŸunluÄŸu doÄŸumun kolay olmasına yönelik uygulama ve pratikler oluÅŸturmaktaydı
Bu uygulamalara örnek olarak;
1)Kadının saç bağlarının çözülmesi,
2)Kilitli kapıların, sandıkların, pencerelerin açılması,
3)KuÅŸlara yem serpilmesi,
4)Kolay doğum yapan kadının, doğum yapacak olan kadının sırtını sıvazlaması,
5) Silah atılması,
6)Kadının sırta alınıp silkelenmesi,
7)Kadının yüksek bir yerden atlatılması,
8)Kadının bir bezin içerisine konarak sallanması verile bilinir
Günümüzde ise doğumlar hastanelerde yaptırılmakta,hastanelerin uzak olduğu dağ köylerinde ise diplomalı ebelerin yardımlarıyla yaptırılmaktadır
3)DOÄžUM SONRASI
Doğum sonrası uygulamalar;
1)Çocuğun göbeği ve eşi,
2)Loğusalık,
3)Al karası inanışı,
4)Kırk basması inanışı,
5)Kırklama işlemi etrafında kümelenmiş durumdadır
Çocuğun Göbeği ve Eşi
Hamile kadının yediği içtiği şeylerin, baktığı kişi, hayvanların ve nesnelerin çocuğu etkileyeceği tasarımı ve inancı varsa, çocukla göbeği ve eşi arasında da aynı inanç söz konusudur Bu nedenle çocuğun geleceğini, ilerdeki işini ve geleceğini etkileyeceği inancıyla göbek gelişigüzel atılmaz Bu uygulamaya örnek olarak göbek;
1)Cami duvarına, cami avlusuna gömülür (Dinci olsun diye)
2)Okulun duvarına, bahçesine atılır (Okusun diye)
3)Ahıra gömülür (Hayvan sever olsun diye)
4)Suya atılır (Kısmetini dışarıda arasın diye) verile bilinir
Çocuğun sonu,arkadaşı,eşi,yoldaşı gibi adlarla tanımlanır Çocuğun sonuna çocuktan bir parça hatta çocuğun kendisi gözüyle bakıldığı için doğumdan sonra genellikle temiz bir beze sarılarak,temiz bir yere gömülmektedir
Günümüzde doğumlar hastanelerde gerçekleştiği için eşle ilgili geleneksel uygulamalar tamamen yok olmuş durumdadır Göbekle ilgili adet ve inanmalar günümüzde de yaygınlığını sürdürmektedir
Loğusalık
Anadolu’da yeni doÄŸum yapmış ve henüz yataktan kalkmamış kadına;loÄŸusa,lohsa,emzikli,loÄŸsa,nevse,kırklÄ ± gibi adlar verilmektedir DoÄŸumdan sonra kadının yatakta kalma süresi; kadının fizyolojik durumuna, doÄŸumun güç ya da kolay olmasına,iklime,çevre koÅŸullarına,ailenin ekonomik durumuna ve gelinin sevilme durumuna baÄŸlıdır
LoÄŸusalık süresi içerisinde kadının çeÅŸitli doÄŸa üstü güçlerin etkisinde olduÄŸu Anadolu’da yaygın bir inanıştır Geleneksel kesimde sıkça kullanılan “kırklı kadının kırk gün mezarı açık olur söylencesi” bu inanışı desteklemektedir
Al Karısı İnanışı
Loğusa ve kırklı çocuklara sataştığı ve kimi zaman da onları öldürdüğü tasarımlanan alkarısı; al, cazı, cadı, al anası, al kızı, al karası, koncoloz, goncoloz, kara koncoloz gibi adlarla tanımlanmaktadır
Anadolu’da ahır, samanlık, deÄŸirmen, terkedilmiÅŸ virane yerlerde, su kuyusu, su kaynakları ve loÄŸusa kadın ve kırklı çocuÄŸun yalnız olduÄŸu yerlerde bulunduÄŸuna inanılan al karısından korunmak için halk birtakım uygulamalara baÅŸ vurmaktadır
Bu uygulamalara örnek olarak;
- Loğusa ve kırklı çocuğun bulunduğu yere süpürge, Kuran-ı Kerim, soğan, sarımsak, nazarlık asılması,
- Loğusa veya kırklı çocuğun yastığının altına iğne veya çuvaldız sokulması,
- Loğusa ve kırklı çocuğun yastığının altına kama, orak, bıçak vb gibi kesici aletlerin konulması
- Loğusa ve kırklı çocuğun bulunduğu yere ekmek ufağı ve su konulması verilebilir
Al karısına ilişkin uygulamalar geçmişteki uygulamalara göre daha az olmasına rağmen günümüzde de devam etmektedir
Kırk Basması İnanışı
Anadolu halkı loğusayla kırklı çocuğun doğumdan sonraki kırk gün içerisindeki hastalıklarına ve ileriki aylardaki gelişim eksikliğine; kırk basması, kırk düşmesi, kırk karışması, loğusa basması, aydaş gibi adlar vermektedir
Kırk günlük dönem içerisinde loğusa ve kırklı çocuğa birtakım canlı ve nesnelerin zarar vereceği inancı yaygındır Kırk baskınlığını önlemek için yapılan pratik ve uygulamalar oldukça yaygındır
Kırk baskınlığını önlemek için;
- Anne ve çocuk kırk gün dışarı çıkarılmaz,
- Loğusa kadın ve kırklı çocukların birbirleriyle karşılaştırılmamasına dikkat edilir,
Anadolu’da çocuÄŸa kırk basması çocuÄŸun geliÅŸmemesi ve zayıflamasıyla iliÅŸkilendirilmekteydi Kırk baskınlığını giderme yolunda da dinsel,büyüsel birtakım pratik ve uygulamalara baÅŸ vurulmaktaydı Günümüzde artık bu türden uygulamalar yok denecek kadar azdır
Kırklama
LoÄŸusa ve kırklı çocuÄŸa kırk basmaması için loÄŸusanın ve çocuÄŸun serbeste çıkması için; kırk gün içerisinde genellikle kadın ve çocuÄŸun yıkanması biçiminde yapılan uygulamaya “kırklama” adı verilmektedir Yaygın olarak kullanılan “kırklama” tanımlanmasının dışında bu olaya halk arasında; “kır dökme”, “kırk çıkarma” vb adlar da tanımlanmaktadır
Anadolu’da kırklama iÅŸlemi en yaygın olarak kırkıncı gün yapılmaktadır Bu süre yörelere göre farklılık göstermekte; 7 , 20 , 30 , 37 , 39 , 41 günlerde de kırklama yapılmaktadır Bu iÅŸlem yörelere göre ÅŸekilde bazı farklılıklar gösteriyor olmasına karşın içerikte aynı amaca yönelik bir uygulamadır DoÄŸumla ilgili adet ve uygulamalar içerisinde kırklama iÅŸlemini geçmiÅŸte olduÄŸu gibi günümüzde de deÄŸiÅŸmez bir kural olarak geçerliliÄŸini sürdürmektedir
Çocukluk Çağı
Doğumdan sonra çocuğun gelişimini izleyen onun anneyle babayla ve ailenin öteki üyeleriyle ve toplumsal çevresiyle ilişkilerini düzenleyen bir dizi kural, adet, tören, işlem ve pratik vardır
Çocuğun korunması,büyütülmesi,giderek bağlı bulunduğu grubun ya da kültürel ortamın benimsediği belli kalıplara,değer yargılarına kısaca modele uyması için bir çok aşamadan geçmesi gerekmektedir Bu işlem ve pratikler,töre ve törenler önem ve sıralarına göre kimi zaman katı kimi zaman da esnek biçimde uygulanmaktadır
Ad Verme
Bunların ilki çocuğa ad konulmasıdır Ad:bir kişinin,bir nesnenin,bir durumun ya da bir olayın adını koymadan onu bir belirtiyle,bir sıfatla nitelendirmeden rahat edilemez Adsız her hangi bir şey,bir olay,bir durum çevrede tedirginlik yaratmaktadır
Geleneksel kesimde çocuğa ad konması genellikle dinsel nitelikli bir törenle olmaktadır Giderek etki gücünü yitirmekle beraber dinsel niteliğin yinede çoğu yerde etkinliğini sürdürdüğü görülmektedir
ÇocuÄŸa ad koyma sıradan bir iÅŸi olmadığı için bu iÅŸ küçük çapta da olsa kutlanarak ve kutsanarak yerine getirilmektedir Daha önce saptanmış olan “ad” ad koyma amacıyla düzenlenen toplantı sırasında çocuÄŸa verilmektedir
Bu amaçla çaÄŸrılan din görevlisi veya dinselliÄŸiyle tanınan saygın bir kiÅŸi ezan okumakta ve çocuÄŸun kulağına üç kere adını söylemektedir Ad hoca yoksa çocuÄŸun babası ve dedesi tarafından da aynı uygulamalar yapılarak konulmaktadır Halk arasında çocuÄŸa göbek adı koyma geleneÄŸi de yaygın bir uygulamadır ÇocuÄŸun göbeÄŸi kesilirken konan ada “göbek adı” denmektedir
Anadolu’da çocuÄŸa göbek adı konulması;
1)Çocuğun kabirde göbek adıyla çağrılacağı,
2)Öte dünyada göbek adıyla çağrılacağı,
3)Tövbe,talkın verilirken göbek adıyla çaÄŸrılacağı gibi dinsel nedenlerle açıklanmaktadır KiÅŸinin asıl adının dışında özellikle yakınları ve baÄŸlı bulunduÄŸu grubun üyeleri tarafından çocuÄŸa verilen ve rahatlıkla kullanılan bir ad konulmaktadır Buna “takma ad” denmektedir Bu daha çok geleneksel kesimlerde özellikle köylerde görülmektedir
Süt Verme
Modern tıp ve geleneksel kültür çocuğun en sağlıklı beslenme biçiminin anne sütüyle beslenme olduğu konusunda birleşmektedir Geleneksel kültürde çocuğa ilk süt üç ezan beklendikten sonra verilmektedir
Bu uygulamayla çocuÄŸun ileriki yaÅŸamında sabırlı olacağına inanılmaktadır Kadının ilk sütüne “ağız”denmektedir Ağız sütünü çocuk emmektedir Ağız emmeyen çocuÄŸun ileriki yaÅŸamında zayıf ve güçsüz olacağına inanılmaktadır Geleneksel kültürde erkek çocukları kız çocuklarına göre daha çok emzirilmektedir Bu davranışın nedeni oÄŸlan çocuÄŸunun daha güçlü ve kuvvetli olması isteÄŸinden kaynaklanmaktadır
DiÅŸ HediÄŸi
Çocuğun biyolojik gelişiminin en önemli belirtilerinden birisi olan diş çıkarma halkımız tarafından genellikle bir törenle kutlanmaktadır Yiyeceklerin öğütülmesinde, ezilmesinde,parçalanmasında birinci derecede rolü olan dişin ortaya çıkışı nedeniyle düzenlenen bu tören ve eğlencede yiyeceği kutsama, çocuğun rızkını artırma,bereketi çoğaltma gibi dilekler yatmaktadır
Bu törende çocuÄŸun diÅŸlerinin saÄŸlam ve düzgün olmasına yönelik de bir dizi geleneksel uygulama ve pratiklere de baÅŸ vurulmaktadır DeÄŸiÅŸik bölgelerde deÄŸiÅŸik adlarla anılan bu tören ve eÄŸlencenin halk arasındaki en yaygın adı “diÅŸ hediÄŸi”dir DeÄŸiÅŸik bölgelerde ise;“diÅŸ aşı”,“diÅŸ bulguru”,“diÅŸ buÄŸdayı” olarak tanımlanmaktadır
Çocuğun Yürümesi
Çocukluk çağının biyolojik aşamalarından çocuğun yürümesi ile ilgili olan dönemdir Geçmişte normal zamanda yürümeyen,yürümesi geciken ya da yürürken sürekli olarak düşen çocuklar için bir takım uygulama ve pratiklere baş vurulmaktaydı
Bunlara örnek olarak;
a)Çocuğun topuklarına yumurta sürmek
b)Çocuğu ceviz yaprağı ve tuz atılmış suda yıkamak
c)Çocuğu çeşitli ziyaretlere götürmek gibi uygulamalar örnek olarak verilebilir
Çocuğun Konuşması
Anadolu’da konuÅŸamayan ve konuÅŸması geciken çocuklar içinde bir takım çarelere baÅŸ vurulmaktadır Bu çareler ve iÅŸlemler baÅŸlıca üç grupta toplanmaktadır Bunlar açma,kesme ve okuma iÅŸlemleri olarak sınıflandırılmaktadır
Bu uygulamalara örnek olarak;
a)Konuşmayan çocuk ziyaretlere götürülerek ağzı anahtar ile açılır
b)Dil bağı kesilir
c)Nefesi kuvvetli hocalara okutulur vb pratikler verilebilir
Çocuğun Tırnağının Kesilmesi
Anadolu’da çocuÄŸun tırnaklarının ilk olarak kesilmesiyle ilgili olarak yapılan uygulama ve pratikler de oldukça yaygındır Buna en yaygın uygulama olarak; çocuÄŸun ilk tırnakları kesildikten sonra eli,içinde paralar bulunan bir keseye sokturulmaktadır ÇocuÄŸun oradan aldığı para erkekse büyüdüğü zaman kuracağı iÅŸin sermayesine,kız ise çeyizine kullanılacak ilk para olarak saklanmaktadır
Çocuğu Nazardan Koruma
İslam ülkelerinde bu arada Anadolu’da nazar inancı çok yaygındır Her türlü canlı, cansız varlıkları tehdit ettiÄŸine inanılan nazar daha çok çocuklar üzerinde etkili olacağı inancı yaygındır Bu nedenle çocukları nazardan korumaya yönelik alınan önlemler geçmiÅŸte olduÄŸu gibi günümüzde de oldukça sık rastlanmaktadır Bu uygulamalara örnek olarak;
a)Çocukların isteyerek pis gezdirilmesi
b)Çocukların nefesi kuvvetli birisine okutulması
c)Ziyaret yerlerine götürülmesi gibi örnekler verilebilir
Sünnet Geleneği
Anadolu’da çocukla ilgili geleneksel iÅŸlemlerden en önemlilerinden biriside sünnet geleneÄŸidir Dinsel ve töresel iÅŸlemler içerisinde en katısı ve en yaygın olanı sünnet geleneÄŸidir Hiçbir anne ve baba bu köklü geleneÄŸin dışında kalmak istemez
GeleneÄŸinin yaptırımı bu konuda bir karşı koyuÅŸa meydan vermeyecek kadar güçlüdür Sünnet sözcüğü Arapça kökenlidir ve ilk anlamıyla “iÅŸlek yol” demektir Daha geniÅŸ anlamda ise;Tanrı’nın yolunu ya da insanın adet durumuna soktuÄŸu iyi ya da kötü davranışı anlatmaktadır
İslam dininde peygamberin yaptığı uyguladığı ya da yapmayı uygulamayı öğrettiÄŸi ÅŸeylere uymaya “sünnet”denmektedir Toplumun bu konudaki hoÅŸgörüsü ve bağışlaması yok denecek kadar azdır
Dolayısıyla belli nedenlerle sünnetleri gecikmiş delikanlılar bunun tedirginliğini yaşamaktadırlar Yaşı gelip geçtiği halde sünnet olmayan kişilere aşağılayıcı ve kınayıcı tutum ve davranışlar oldukça yaygındır Bu konuda köklü bir geleneğin yaptırım gücü yoğun bir biçimde geçmişte olduğu gibi günümüzde de işlemektedir Sünnet geleneği genel olarak;
1)Sünnet çocuğunun yaşı ve sünnet zamanı
2)Tören ya da düğün hazırlığı
3)Çocuğun hazırlanması
4)Sünnet işlemi ve sünnetçi
5)Hediye-armağan gibi alt konu başlıkları içerisinde incelenmektedir
Sünnet Çocuğunun Yaşı Ve Sünnet Zamanı
Sünnet çocuğunun yaşı ve töreninin mevsimi konusunda kesin bir kural yoktur Çocuklar çoğunlukla okul çağına yakın veya ilkokul yıllarında ergenlik çağına girmeden sünnet edilmektedirler
Ancak son zamanlar da büyük kentlerde kimi anne babalar çocuklarını doğumdan hemen sonra hastanede sünnet ettirmektedirler Bu çok erken sünnetten amaç çocuğa bilinçli olarak acı çekmesini ve korkmasını önlemektir Bu türden erken sünnet uygulamalarına geleneksel kesimde rastlanmamaktadır
Sünnet toplumsal yapı içerisinde bir çok iÅŸlevi üstlenmenin yanı sıra;görkemli bir sünnet töreniyle aile hem üyesi bulunduÄŸu grup içerisindeki saygınlığını artırır hem de çocuÄŸunun mürüvvetini görür Anadolu’da çocuÄŸun bakımı,sünneti,evlendirilmesi anne babanın boynuna borçtur
Yoksul ya da öksüz çocukların sünnetini varlıklı kimseler veya akrabalar kendi çocuklarıyla birlikte yaptırmaktadırlar Bu görevi kimi grupların yardım derneklerinin de üstlendiği görülmektedir
Sünnet zamanı ve mevsimi olarak da en çok ilkbahar,yaz ve sonbahar mevsimi seçilmektedir:Günümüzde özellikle kentlerde sünnet düğünü ya da töreni için Cumartesi ve Pazar günleri seçilmektedir Geçmişte Cuma günlerinin tatil olması ve Cuma gününün uğurlu sayılması nedeniyle sünnetler daha çok Perşembe günleri yapılmaktaydı
Tören Ya Da Düğün Hazırlığı
Aile çocuklarının yaşı ve ekonomik durumuna göre çocuklarını sünnet ettireceği zamanı yaklaşık iki ay önceden belirleyerek hazırlıklara başlar Aile düğün gününü belirledikten sonra bir hafta on gün öncesinden konuklara haber verir Bu duyuru;
1)Okuyucu elçi göndererek
2)Davetiye bastırarak dağıtılmak üzere iki biçimde yapılmaktadır Geleneksel kesimlerde düğüne fazla kişi çağrılmasına özen gösterilmektedir
Çocuğun Hazırlanması
Çocuk törenden birkaç gün öncesinden hazırlanmaya başlanır Aslında çocuk çok daha önceden psikolojik olarak hem sünnet olma sevincine hem de korkusuna girmektedir Geleneksel eğitimle anne ve babalar çocuklarını bu önemli geçiş pratiğine aylar öncesinden hazırlamaya başlamaktadır
Sünnet giysisi tören hazırlıklarının en önemli bölümünü oluÅŸturmaktadır Åžehirlerde varlıklı aileler,çocuklarını mücevherlerle süslemekte,kent merkezlerinde ön tarafında “MaÅŸallah” iÅŸlemeli açık mavi bir baÅŸlık geleneÄŸin en yaygın giyim öğesini oluÅŸturmaktadır Köylerde ise sünnet çocukları yeni elbiseler giymekte; boyun ve omuzlara çevre ve yaÄŸlık asılmakta,ÅŸapkanın arkasından ise gelin teli sarkıtılmaktadır
Sünnet çocukları sünnetten birkaç gün önce veya aynı gün ata,arabaya,otomobile bindirilerek dolaştırılmakta bu geziye mahallenin öteki çocukları da katılmaktadır böylece çocuğun sünnet edileceği bu gezintiyle de halka duyurulmaktadır
Sünnet İşlemi Ve Sünnetçi
Sünnet işlemi cinsel organın uç kısmındaki derinin çepeçevre kesilmesinden ibarettir Çocuk varsa kirvesinin kucağına yoksa bir yakınının kucağına oturtularak bacaklarının iki yana açılması sağlanmakta,kucağına oturduğu kişi çocuğun kollarını sıkı sıkı tutmaktadır Bu sırada çocuğa korkmaması için yüreklendirici, erkekliği vurgulayıcı sözler söylenmektedir
Kesilmeden önce ve kesilme sırasında; “Allahu ekber Allahu ekber” denilerek tekbir getirilmekte,ayrıca “oldu da bitti maÅŸallah” diye çok bilinen ve yaygın olarak bilinen tekerleme de söylenmektedir
Sünnet yani kesme iÅŸlemini yerine getirenin genel adı sünnetçidir Bununla beraber; Orta Anadolu ve DoÄŸu Anadolu tarafında sünnetçiye “abdal” ya da “kızılbaÅŸ abdal” denmektedir Günümüzde ise bu iÅŸi saÄŸlık memurları yapmaktadır,bunların kent kesimindekileri kendilerini “fenni sünnetçi” olarak tanımlamaktadırlar
Hediye - ArmaÄŸan
Tören karakteri taşıyan bu önemi geçiş dönemi pratiği çeşitli hediyelerle süslenmektedir Bu hediyeler altın, para, giyecek ve ev eşyalarından oluşmaktadır Günümüzde sünnet hediyesi uygulaması devam etmektedir
Kirvelik
Kirvelik;yörelere göre "kirve","kivra","kivre" isimleriyle de tanımlanmaktadır Kirvelik,kısaca birbirine ekonomik ve sosyal olarak eş konumda bulunan iki ailenin, ailelerden birinin sünnet töreni masraflarını karşılamasıyla oluşan bir sanal akrabalık kurumu olarak tanımlanabilir
Kirve, sanal akrabalık kurulacak olan ailenin erkek çocuğunu sünnet esnasında kucağına alarak çocuğun acı çekmemesi için destekte bulunacak ve aynı zamanda törenin ekonomik giderlerine kısmen de olsa katkıda bulunacak olan kişidir
Kirvelik kurumu aracılığıyla nasıl çocuklarını birbiriyle evlendiren kimseler bir hısımlık ilişkisi içerisinde iseler, birbiriyle kirvelik ilişkisi içerisine giren ailelerde kalıcı bir dostluk ilişkisi kurarlar
Daha çok Doğu, Güney, Güneydoğu Anadolu illerimizde yaygın olan Kirvelik kurumunun çıkış noktası hakkında elimizde yeterli bilgi bulunmamaktadır Kirvelik kurumu genel olarak aşağıdaki işlevleri yerine getirmesi bakımından geçmişte daha yaygın olmasına karşın günümüzde de halen geçerliliğini sürdürmektedir
Kirvelik;
- Var olan iliÅŸkileri pekiÅŸtirmesi
- Ailelerin sosyal ilişkiler ağını genişletmesi
- Sosyal sigorta mekanizması görmesi
- Farklı dil, din ve etnik gruplardaki aileleri birleştirmesi
- Bir yöreye dışardan gelen kişilerin bu yöreye uyumunu kolaylaştırması
- Dayanışma ve gücün artmasıyla önemli bir pazarlık gücü kazandırması gibi işlevleri üstleniyor olması bakımından önemli bir toplumsal kurumdur
Kirvelik yoluyla kurulan ilişki ölene kadar devam eder Kirve çocukları arasında evlenme yasağı vardır Bu yasak kirveler arasındaki ilişkinin daha serbest dolayısıyla da daha güçlü ve kalıcı olmasını sağlamaktadır
Askerlik-Gurbetlik
Toplumumuzda gelenekselleşmiş köklü bir geçmişe sahip olan askerlik kutsal bir görev olarak değerlendirilir Asker olmak onurlu ve erdemli bir insan olmayla özdeşleştirilir Özellikle kırsal kesimde askerliğini yapmayan kişiler hoş karşılanmaz,sözleri dikkate alınmaz
Topluma bu denli önem verilen bu görevin başlangıcında ve bitişinde diğer geçiş dönemlerinde olduğu gibi çeşitli törenler yapılmaktadır Uğurlama ve karşılama törenleri bölgesel farklılıklar göstermektedir
Yurdumuzun her yöresinde yaygın olarak yapılan uygulamalardan biri, pusulası (askere çağrı mektubu) gelen gençlerin akrabaları ve arkadaşları tarafından sırayla yemeğe davet edilmelidir Bu yemek yalnızca asker adayına verildiği gibi, ailesiyle birlikte ağırlandığı da olmaktadır Yemek sırası ve sonrasında eğlenceler yapılması da yaygın bir uygulamadır Kars'ta askere gidecek kişi köy ve şehirdeki akrabalarını ziyaret edip,"Allahaısmarladık" demekle bu ziyaretler sırasında kendisine harçlık ve yolluk olarak hazırlanan çöreklerden verilmektedir
Silifkenin Kırtıl köyünde ise askere gidileceği günün akşamı, askere gidecek olanlar,kız ve erkek arkadaşlarını eve davet eder,geç saatlere kadar eğlenirler,mengi oynanır Askerlerin ceplerine uğur parası denilen harçlıklar konulur Ankara -Kızılcahamam -Verimli köyünde yaşlı erkekler ve kadınlar "Uğur parası" adı verilen parayı verirken "Benim için nöbet tut,buna karşılık" diyerek gencin gönlünü almaktadırlar
Seydişehir'de uğurlama töreninde kadınlar hazırladıkları çöreği üçe bölerler Bir parçası kurda kuşa yem olsun diye suya atılır Bir parçası delikanlının gömleğine sarılarak sandıkta saklanır
Bir parçası da yemesi için delikanlının yolluğuna konur Her izine geldiğinde gömleğe sarılı parçadan bir bölümü koparılarak gence yedirilir Asker uğurlamasından sonra kadınlar bir pınarın başında toplanarak yemek yerler Yemek yerken tahta kaşık kullanılmaz,tahta kaşık kullanılırsa delikanlıların askerde çok dayak yiyeceğine inanılır
Eskişehir -Seyitgazi -Şükranlı köyünde askere gidecek genç nişanlı ise nişanlı evinin odununu gitmeden önce asker adayına kestirirler, zorluklara alışsın diye Yaşamının bir bölümü ile ilgili bu denli zengin uğurlama törenlerinin yanında, karşılama törenleri de zengin uygulamalara sahne olmaktadır
Silifkenin -Kırtıl köyünde asker terhis olduktan sonra kına alıp getirir Köye geldiği günün akşamı kendisine hoşgeldine gelenlere hazırlanan kınadan yakılır "Asker kınası" adı verilen bu kınanın yakılması uğurlu sayılır
Askerlikle ilgili konulardan birisini de askerde yoğun özlem ve hasret duygularıyla yazılan asker mektupları oluşturur Asker mektupları genellikle selamla başlayıp, durum anlatıldıktan sonra bir mani ile biter
Mektuplarda bütün akraba ve tanıdıklara selam söylenir İletişim araçların yaygın olmadığı dönemlerde tek iletişim yolu olan mektuplarda,evli olan askerin baba evinde olan eşine duygularını açıkça ifade edememesi,mektubun başka kişilerce de okunacağı düşüncesi ile kimi zaman şifre içerikli maniler yazdığı da görülür
Yürü mektubum yürü
Haberini al da gel
Bir iken iki olduk
Üç olduk mu sor da gel
Diyerek, manide çocuğu olup olmadığı üstü kapalı bir biçimde sorduğu gibi Durum bildiren bu tür mektuplar dışında bir de mizahi asker mektupları vardır ki bu tür mektuplar daha çok arkadaşlar arasında yazılmaktadır Askerliğin bitip eve dönülmesinde de büyük bir coşku yaşanır, eğlenceler düzenlenir Akrabaları ve arkadaşları 10-15 gün ziyaretine gider ve bu sürede evde misafir gibi ağırlanıp, iş yaptırılmaz Bazı yörelerde bu ziyaretler sırasında gence hediyeler verildiği de olur
Anadolu'da Ölümle İlgili Adet ve İnanışlar

Toplum hayatı birçok alanda değişik inanma, adet, töre, tören, ayin, kalıp davranış vb tarafından kuşatılmıştır Gelenek görenek ve inançların daha etkili olduğu özellikle küçük yerleşim birimlerinde,geçiş dönemlerinden olan ölüm de toplumsal yardımlaşma ve dayanışmanın yoğun olduğu alanlardan biridir
Kişinin beden olarak yok olurken ruh olarak yaşamaya devam etmesi şeklinde değerlendirilen ölüm, çoğu zaman korkulan bir süreç olarak karşımıza çıkar
Bu korkunun yarattığı bilinçaltı baskıyla da alışılmışın dışındaki bazı davranışlar, meteorolojik olaylar (yıldız kayması, gök gürlemesi, poyraz vb ),hayvanların hareket ve sesleri (köpek uluması, baykuÅŸ ötmesi, horozun vakitsiz ötmesi vb ), rüyada görülenler (tabut, gelinlik,düğün-dernek,deve,ev yıkılması, diÅŸ düşmesi, soÄŸan, biber vb ), araç –gereçlerle (ayakkabının ters dönmesi, makasın aÄŸzının açık kalması, evin tavanının gıcırdaması vb ) ve cenazeyle ilgili (boynunun eÄŸri olması, etinin cıvık olması vb ) kimi durumlar, hastayla ilgili psikolojik ve fizyolojik deÄŸiÅŸiklikler (renginin sararması, yiyip içmesinin kesilmesi ya da artması,bakışlarını bir noktada sabitlemesi vb )ölümün ön belirtisi sayılmıştır
Ölüme yol açacağı düşünülen olaylar karşısında da kaçınma yoluna gidilir Bunlar arasında vakitsiz öten horozun kesilmesi;kötüye yorulan rüya görüldüğünde hayır olsun diye evde hazırlanan ya da hazır alınan yiyeceklerden fakirlere verilmesi,rüyanın akan suya anlatılması;cenaze götürülürken hamile kadınların ve küçük çocukların uyuyorlarsa kaldırılması;cenaze olan evde su kaplarının boşaltılması,cenazenin götürülmesiyle birlikte evin süpürülmesi;yıkama suyunun kaynatıldığı kazanın ters çevrilmesi vb uygulamalar yer alır
Ölüm sırasında kişinin rahat can vermesi sağlanmaya çalışılır Bunun için öleceği anlaşılan kişinin başının altındaki yastık alınır,ağzına su verilir,yanında yüksek sesle ağlanmaz,uzaktaki yakınları çağrılır Gelememişlerse üzerine onlara ait eşyalardan ya da fotoğraflardan konur, din görevlisi çağrılır ya da bilenler Kuran-ı Kerim okur
Ölümün gerçekleşmesiyle birlikte cenaze / mevta genellikle öldüğü yerden, rahat döşeği adlandırılan ve yere hazırlanan yatağa alınır Çenesi ve ayakları (iki başparmağından) bağlanır Eğer gece ölmüşse ve uzaktan gelecek bir yakını varsa bekletilir Bekletme süresi genellikle 14-15 saati (akşam ölmüşse ertesi gün öğleye kadar,sabah ölmüşse ikindiye kadardır) geçmez Cenaze bekletilirken üzerine şişmemesi için bir demir parçası konur
Cenaze bekletilirken yalnız bırakılmaz Ölüm haberi iletişim araçlarından yararlanarak camiden okunan sela vasıtasıyla çevreye duyurulur Bundan sonraki süreçte cenazenin öbür dünyaya yolculuğunu kolaylaştıracağı düşünülen işlemlere girişilir Bu uygulamalar aynı zamanda ölümün getirebileceği kötü etkilerden geride kalanları korumaya yöneliktir
Ölenin öte dünyaya gönderilişine ilişkin ilk hazırlıklar cenazenin belli kurallar dahilinde yıkanması ve kefenlenmesiyle başlar Kadın cenazeyi kadınlar, erkek cenazeyi erkekler yıkar Yıkayıcılar bu işin kurallarını bilen ve tecrübeli olan kişilerdir Yıkama köylerde evlerin içinde ya da bahçesinde teneşir tahtasının üzerinde yapılır ve yıkamanın yapıldığı yere fazla kişi alınmaz
Yıkama işlemi bitince bazı yörelerde yakınları, cenazenin üzerine bir tas su dökerek helalleşirler Yıkama büyük kentlerde mezarlık gusülhanelerinde yapılır Kefen olarak kullanılan bezin rengi beyazdır Kadın kefeni erkek kefenine göre daha fazla parçadan oluşur Kadın cenaze kefenlenirken genellikle kefenin içine kına (yıkama öncesinde bekletilirken de eline kına yakılabilir),çörekotu,gülsuyu,zemzem vb dökülür Cenaze bekletilirken ya da kefenlerken kötü koku olmasın gerekçesiyle tütsü yapılabilmektedir Kefenlenen cenaze tabut ya da sal içine konarak cenaze namazının kılınacağı yere götürülür Cenaze namazı mezarlıkta ya da camide kılınır Cenaze namazına genellikle kadınlar katılamaz
Cenaze namazının ardından tabut, gömüleceÄŸi mezara götürülür Mezar, tabut getirilmeden önce hazırlanır Genellikle kadın mezarı erkek mezarına göre daha derin kazılır Bir çok uygarlığa mekanlık eden Anadolu’da Arkeolojik kazılar sonucu deÄŸiÅŸik gömme ÅŸekillerine rastlanılmıştır Küp içinde, sanduka içinde,lahit içinde üst üste katlardan oluÅŸan bölmeler içine yatırılmış halde, höyük ve tümülüs içinde, mumyalanmış olarak vb Günümüzde ise yaygın olanı;mezarın düz bir ÅŸekilde kazılması ya da içine ayrı bir oygu (leht, sapıtma vb ) açılarak cenazenin oraya yatırılması ÅŸeklindedir Oygu, aÄŸaç parçalarıyla, kerpiçle, tuÄŸlayla ya da briketle örülür sonrasında üzerine toprak atılır Cenaze mezara genellikle tabutsuz konur Gömülme iÅŸleminin tamamlanmasıyla birlikte din görevlisi ya da bilen bir kiÅŸi tarafından cenazeye öbür dünyada yardımcı olacağı inancıyla telkin verilir Mezarın üzerinin yapılması için toprağın çökmesi beklenir Bu süre genellikle bir yıl sonrasıdır 
Mezarların baÅŸ ve ayakucunda ya da sadece baÅŸucunda mezartaşı bulunur Mezarlar ahÅŸap, taÅŸ, beton ya da son zamanlarda mermerden yapılabilmektedir Mezarlar genellikle –köylerde olsun daha büyük yerleÅŸim birimlerinde olsun- ortak kullanılan mezarlıklarda bulunmakla beraber aile arazisi içine yapılmış olanları da vardır Bazı kentlerin geniÅŸ mezarlıklarında aile mezarları oluÅŸturulmuÅŸtur
Mezar üzerine genellikle su bölmesi ya da kabı konur, çiçek dikilir Başına çeşitli ağaçlar (çam,söğüt,dut,selvi,kavak vb ) dikilir Mezartaşına süslemeler yapılır, ölen kişinin adı-soyadı,doğum-ölüm tarihi bazen de edebi niteliği olan sözler yazılır
MezartaÅŸları yapıldığı çağı yansıtmasıyla da birer tarihi belge özelliÄŸindedir Mezarın üzerine basılmaz ve hayvanların mezarlığa girmemesine dikkat edilir Büyük kentlerde cenaze iÅŸlerini alan –ölüm ilanının verilmesinden defin iÅŸleminin yapılmasına kadar- ticari kuruluÅŸlar da vardır
Cenazenin gömülmesinin ardından cenaze evindekileri teselli etmek amacıyla mezarda ya da eve gelmek suretiyle baş sağlığı dilenir Baş sağlığı için cenaze evine gelip gitmeler bir süre devam eder Bu arada cenaze çıkan evde (köylerde) genellikle ilk 2-3 gün yemek pişirilmez; yemekleri komşular getirir Ölünün ardından üçü, yedisi,kırkı,elliikisi,yılı şeklinde dinsel törenle ve yemekle anıldığı günler düzenlenir Bu günlerde cenazenin kimi değişimler yaşadığına inanılır ki bunlardan en yaygın olanı kırkında ya da elliikisinde cenazenin etinin kemiğinden ayrıldığı, dolayısıyla o gün yapılanların ölünün acısını azaltacağına ilişkindir Diğer yandan ölen kişi memnun edilerek ondan yakınlarına gelebilecek bir zarar da önlenmiş olur Özel günlerde (ölünün üçü,yedisi,kırkı,bayramlar,Perşembe günleri vb ) pişirilen ve dağıtılan helvanın ya da diğer yiyeceklerin kokusunun ölüye gittiğine inanılır
Ölen kişinin öte dünyada rahat etmesini sağlamaya yönelik uygulamalardan bir diğeri de borçlarını gidermek amacıyla yapılan devir, ıskat, kefaret, dardan indirme vb dir Söz konusu uygulama farklı isimlerle ifade edilse de aynı işlevi yerine getirmektedir Ölen kişinin eşyalarından (elbise, ayakkabı vb ) bazıları hatıra olsun diye evde saklanırken pek çoğu da fakir olanlara dağıtılır; alan olmazsa ve işe yaramayacak durumdaysa da yakılır
Cenaze olan yerde o gün düğün varsa davul-zurna çalınmaz Daha sonraki günlerde de cenaze evinden izin alınır Söz konusu durum kentlerde yaşayanlar için değil köyler gibi yüz yüze ilişkilerin daha yoğun olduğu küçük yerleşim birimleri için geçerlidir Yakınlık duyduğumuz ya da tanıdığımız birinin kaybıyla duyulan acı ve üzüntü toplumsal kalıplar içerisinde yaşanır ve bu sürecin adı da yastır Cenaze evindekiler ve cenazenin yakınları bir süre (40 günden 1-2 yıla kadar) eğlenceli ortamlarda bulunmazlar, yeni elbise giymezler Kimi yörelerde erkekler 1-2 hafta tıraş olmaz Cenaze için ağıtlar yakılır Yas süresi ölen kişi genç ise daha uzun sürer
Ölen kişinin ruhunun her yerde gezdiğine ve kimi zamanlarda evine ziyarete geldiğine, kendisi için bir şey yapılıyorsa memnun ayrıldığına, yapılmıyorsa üzgün ayrıldığına inanılır Mezar ziyaretleri daha çok bayramlar ve arife günlerinde yapılmaktadır Bu ziyaretlerde mezar başında dualar okunmakta; mum, tütsü yakılabilmekte, para, şeker, lokum, evde hazırlanmış yiyecekler dağıtılabilmektedir
Hızlı değişimlerin ve teknolojik alanda önemli gelişmelerin yaşandığı dünyamızda şu da bir gerçektir ki; insanoğlu için ölüm kaçınılmaz bir sondur İşte toplumu kuşatan söz konusu inançlar ve uygulamalar da kaçınılmaz olan bu sonun daha kabul edilebilir olmasını sağlamak şeklinde bir işlevi yerine getirmektedir
MEZAR TAÅžLARI YAZILARI
Mezar taşları, gerek yapısal özellikleri, gerekse üzerindeki yazıları ile Türk'ün zengin iç dünyasını, ince beğenisini, yüce düşüncesini gösteren en güzel örneklerdendir O mezar taşları ki, yerine göre bir tarih, yerine göre bir ağıt, çok kere de ölenin dilinden duyulan acı ve elemli bir yankıdır Biçimlerinden, yazılarından, kişilikler ile kimlikler anlaşılır Kabristanlar birer müze, mezar taşları da buralarda yatanların anıtı, varlıklarının kanıtıdır
Yaşlıların taşlarında kişilikler, gençlerinkinde dünyaya doymamışlığın özlemi vardır Kimisi ecelinden, kimisi umulmadık bir olaydan göçüp gitmiştir İyilikler, güzellikler tüm acılığı, çıplaklığı ile o taşlarda sergilenmiştir Okuyanda kimi gözyaşı, kimi de derin bir düşünce görülür Bu düşünce karşısında gerçek felsefe o taşın başında yapılır
Gelenekler, görenekler, toplumun sosyal yapısı da yer alır o taşlarda Dilekler, istekler vardır onlarda Dünyanın hiçliği da anlaşılır o taşlarda Çalışmanın, başarının gizi vardır üzerindeki satırlarda Eski Türklerde "Balbal" denirmiş bu taşlara Balballar, kahramanlığını gösterirmiş eski Türklerin Bugünküler ise aynı ulusun yaşam felsefesini, duygu ve düşüncesini, evrene bakış açısını, inancını, dünya görüşünü koyuyor ortaya
Aynı zamanda dil ürünlerinin güzel örnekleridir mezar taşları Dilciye,tarihçiye, folklorcuya, felsefeciye, edebiyatçıya zengin bir hazinedir, hazine gibi sunulmuş büyük bir armağandır Kısaca söylemek gerekirse mezar taşları; tarih yapraklarıdır,geçmişten gelen edebiyat sayfalarıdır Tarihin unutulmuş sayfaları bile vardır orada
Yazık ki, mezar taşları da zamana dayanamıyor,zamanla yapılan savaşta egemenliğini yitiriyor, doğadan silinip gidiyor Çağdaş uygarlık yarışı da dünkü mezarları bile eski sayıp ortadan kaldırıyor Biz insanlar ise ilgisiz,vefasız varlıklarız Yarınki geleceğimizin mezar taşlarının başına gelenler olacağını nedense anlamıyoruz,anlamak istemiyoruz Her gün biraz daha onlardan uzaklaşıyoruz, geçmişimizden kopuyoruz
 Mezar Taşı Yazılarından Örnekler:
İlim ve Maarif ve Hem Vatanperver İdi
Nesline Matuf İdi Bu Hizmeti Birakup
Ahfadına İrtihal Darı Baka Eyledi
Rahat Olsun Cihan İçre Ruhu Pak Ebedi
Akuva Müftisi El Hacci Hafız Şakir Burcu
Bey Ruhuna Fatiha
82 Senelik Muallim
Doğumu 1854-Akuva'da,Ölümü
İnegöl'de 14 Temmuz 1926
Ey Birader! Dikkat Et Şu Mezarımın Taşına,Akıllı İsen Gafil Olma
Aklını Al Başına
Sallanıp Gezer İdim,Bak Ne Geldi Başıma
Akıbet Turap Olup Taş Dikildi Başıma
Rizeli Bayram Ruhuna Fatiha 04 04 1935
Bakıp Geçme Ey Muhammed Ümmeti! Ölünün Diriden
Bir Fatihadır Minneti
Necdet Çelebi / 1937-1982
Kurtuluş Savaşı Gazisi
Hamdi Özşan 1899-1981
Ziyaretçi! Burada Emekli Yarbay
Galip Aksoy Medfundur Ruhuna Fatiha / 1908-1954
Bir Kamyon Yaktı Canımı,Devrilip Akıttı Kanımı
Hasret Bıraktı Annem İle Babamı
Okuyunuz Taşımda,Soldum 16 Yaşımda
Beni Rahmetle Anın,Ağlayın Başımda
Ekrem OÄŸlu Kenan Akman
1960-1976
|