![]() |
Türk Gelenekleri(Doğum-Ölüm-Çocuk-Evlenme)
DoÄŸum Gelenekleri
GeçiÅŸ dönemlerinde ilki olan doÄŸum dünyanın her yerinde olduÄŸu gibi Anadolu’da da her zaman mutlu bir olay olarak kabul edilmiÅŸtir.Dünyaya gelen her çocuk sadece anne babanın deÄŸil aynı zamanda akrabaları,komÅŸuları,soyu ve sopu da sevindirmektedir.Çünkü her doÄŸum ailenin akrabaların soyun,sopun sayısını artırmaktadır. Sayının artması ise;gücün dayanışmanın artması bakımından önem taşımaktadır.Özellikle küçük topluluklarda ve etnik gruplarda aileler nüfuslarının çokluÄŸu oranında kendilerini güçlü ve dayanıklı hissetmektedirler.Yaygın olan “çocuk ailede ocağı tutturur” sözü de toplumun bu konudaki deÄŸer yargısını ve aileye bakış açısını ortaya koymaktadır. DiÄŸer bir boyutuyla incelendiÄŸinde ise;doÄŸum kadına duyulan saygınlığı artırdığı gibi,onun aile,akraba ve grup içerisindeki yerini de saÄŸlamlaÅŸtırmaktadır. Baba ise evlat sahibi olarak geleceÄŸe güvenle bakmakta,aynı zamanda da akrabaları ve yakınları arasında saygınlık kazanmaktadır.Çünkü çocuÄŸu olmayan kadın yakınları tarafından ne kadar küçümsenirse,erkek de aynı ÅŸekilde çevresinden gelen baskının erkek yerine konulmamanın toplumsal ve ruhsal ezikliÄŸini duymaktadır. Anaya benlik ve bütünlük, babaya güven,akrabaya,soya, sopa da güç kazandıran ve yaÅŸamın baÅŸlangıcı olan doÄŸum olayı gerek söz konusu çiftin gerek yakınları tarafından büyük önem taşımaktadır.DoÄŸum ve onun kendi evresi içerisindeki evrelerine de bir takım geçiÅŸ töreleri ve törenleri eÅŸlik etmektedir. YaÅŸamın baÅŸlangıcı olan doÄŸum en önemli geçiÅŸ dönemlerinden olup; gelenek, görenek.Adet ve inanmalar hamile kadını ve çevresindekileri daha doÄŸum öncesinden hatta çocuk sahibi olma isteÄŸinden baÅŸlayarak birtakım adetlere uymaya bu adetlerin gerektirdiÄŸi iÅŸlemleri yerine getirmeye zorlamıştır. Böylece doÄŸum annenin hamile kalma isteÄŸinden baÅŸlayarak, yüzlerce adetin, inanmanın, dinsel ve büyüsel özlü iÅŸlemin hücumuna uÄŸrayarak adeta onlar tarafından yönetilmektedir. Anadolu’da doÄŸumla ilgili adet, inanma ve gelenekler; 1)DoÄŸum öncesi, 2)DoÄŸum sırası, 3)DoÄŸum sonrası olmak üzere üç ana baÅŸlık altında incelenmektedir. 1)DOÄžUM ÖNCESİ DoÄŸum öncesi gelenek görenek, adet ve inanmalara yönelik uygulamalar; kısırlığı giderme, hamile kalma, aÅŸerme, hamilelik, çocuÄŸun cinsiyetini anlama, hamilelik esnasında hamile kadının kaçındığı davranışlar etrafından yoÄŸunlaÅŸmaktadır. Kısırlığı giderme, Gebe Kalma Toplumumuzda geçmiÅŸte çocuk sahibi olunamadığı durumlarda kusur çoÄŸunlukla kadında aranmakta, uygulama ve pratiklerin büyük çoÄŸunluÄŸu üzerinde yoÄŸunlaÅŸmaktaydı. Bu uygulamaları geçmiÅŸte genel olarak; 1)Dinsel büyüsel nitelikli pratikler, 2)Halk hekimliÄŸi kapsamına giren pratikler, 3)Tıbbı saÄŸaltma alanına giren yöntemler oluÅŸturmaktadır. Günümüzde ise çocuk sahibi olunamadığı durumlarda kadın ve erkek aynı derecede sorumlu tutulmakta ve birlikte tedavi görmektedirler. Günümüzde de zaman zaman geleneksel tedavi yöntemlerine baÅŸ vurulmasına raÄŸmen modern tıp yöntemleri hem kırsal kesimde hem de kent ortamında daha ön plana geçmiÅŸtir. AÅŸerme Hamile kadın halk deyimiyle “aÅŸ erme” aÅŸamasına gelince bazı ÅŸeyleri yapmakta,özellikle belirli nesnelere bakmaktan,yiyecekleri yemekten kaçınmakta ya da tersine bazı ÅŸeyleri yemeye özen göstermektedir.Bu türden davranışlar fizyolojik olarak kadının bünyesindeki kimi maddelerin eksikliÄŸini gidermek amacıyla yenilmesi gerekli görülmektedir. AÅŸeren kadın genellikle acı,ekÅŸi ve baharatlı ÅŸeyleri yemekten kaçınmaya zorlanmaktadır.Bu tutum Anadolu’da çok olan “Ye ekÅŸiyi, doÄŸur AyÅŸe’yi” tekerlemesiyle de ifade edilmektedir.Buna karşılık olarak da aÅŸerirken tatlı yiyeceklerden yemek oÄŸlan çocuÄŸunun ön belirtisi olarak yorumlanmakta,bu durum da halk arasında;“Ye tatlıyı,doÄŸur atlıyı” tekerlemesiyle anlatılmaktadır. Hamilelik Kadın gerek hamileliÄŸi gerekse lohusalığı süresince çevresince bir çeÅŸit hasta kabul edilmekte ve buna göre iÅŸlem görmektedir. Bir baÅŸka deyiÅŸle hamile kadının baÄŸlı bulunduÄŸu grup ya da cemaatin kültürel deÄŸerleri kadını hasta kategorisine sokarak ona hasta gözüyle bakmakta ve kadından bu deÄŸerlere uygun beklentilere göre hareket etmesini ve rolünü üstlenmesini istemektedir. Anadolu’da hamile kadına; yüklü, iki canlı, gebe, ağır ayak, koynu dolu, boÄŸru dolu, guzlacı vb. adlarla tanımlanmaktadır. ÇocuÄŸun Cinsiyeti Hamilelik döneminin en önemli konularından birisini de doÄŸacak çocuÄŸun cinsiyetiyle ilgili yapılan yorumlar oluÅŸturmaktadır. Anadolu’da konuyla ilgili olarak; 1)Kadının fiziksel görünümüne bakılarak, 2)Kadının yediklerine bakılarak, 3)Kadının davranışlarına bakılarak, 4)ÇocuÄŸun ana karnında oynama süresine bakarak, 5)Sancının geliÅŸ biçimi dikkate alınarak çeÅŸitli yorumlar yapılmaktadır. Günümüzde ise; çocuÄŸun cinsiyetiyle ilgili geleneksel yorumlardan daha yoÄŸun olarak modern tıp yöntemlerine baÅŸvurulduÄŸu gözlenmektedir. Hamile kadının kaçınmaları ve yapması uygun görülen bazı davranışlar; Kadının hamile kaldığı andan itibaren; çocuÄŸu annenin tüm davranışlarından etkileneceÄŸi bilimsel olarak kanıtlanmış olup; bu konuyla ilgili olarak Anadolu’nun geleneksel kesiminde çok yaygın olan inanış sistemi günümüzde de geçerliliÄŸini korumaktadır. Bu inanış sistemi; hamile kadını bir takım davranışları yapmaya ve yapmamaya zorlamaktadır. Yapmaması gereken davranışlara hamile kadın,hamileliÄŸi süresince; a)Ayıya,maymuna,deveye bakmaz b)Balık,tavÅŸan,paça,kelle yemez,sakız çiÄŸnemez c)Cenazeye gitmez,cesede bakmaz d)Gizli saklı bir ÅŸeyi alıp yemez. Gibi davranış biçimlerini örnek olarak verebiliriz.Yukarıdaki sayılanların dışında birtakım uygulamalar da vardır ki bunlar da aynı çıkış noktasından kaynaklanan olumlu istekle yüklü olan davranış biçimleridir.Hamile kadından yapması istenilen davranışlara ise; a)Aya gökyüzüne bakar b)Güzel kimselere bakar c)Gül koklar d)Ayva, elma, yeÅŸil erik, üzüm yer gibi örnekler verilebilir. 2)DOÄžUM SIRASI Anadolu’nun kırsal kesimlerinde geçmiÅŸte doÄŸumlar köy ebelerinin yardımlarıyla köylerde evlerde yaptırılmakta doÄŸum esnasında yapılan uygulamaların büyük çoÄŸunluÄŸu doÄŸumun kolay olmasına yönelik uygulama ve pratikler oluÅŸturmaktaydı. Bu uygulamalara örnek olarak; 1)Kadının saç baÄŸlarının çözülmesi, 2)Kilitli kapıların, sandıkların, pencerelerin açılması, 3)KuÅŸlara yem serpilmesi, 4)Kolay doÄŸum yapan kadının, doÄŸum yapacak olan kadının sırtını sıvazlaması, 5) Silah atılması, 6)Kadının sırta alınıp silkelenmesi, 7)Kadının yüksek bir yerden atlatılması, 8)Kadının bir bezin içerisine konarak sallanması verile bilinir. Günümüzde ise doÄŸumlar hastanelerde yaptırılmakta,hastanelerin uzak olduÄŸu daÄŸ köylerinde ise diplomalı ebelerin yardımlarıyla yaptırılmaktadır. 3)DOÄžUM SONRASI DoÄŸum sonrası uygulamalar; 1)ÇocuÄŸun göbeÄŸi ve eÅŸi, 2)LoÄŸusalık, 3)Al karası inanışı, 4)Kırk basması inanışı, 5)Kırklama iÅŸlemi etrafında kümelenmiÅŸ durumdadır. ÇocuÄŸun GöbeÄŸi ve EÅŸi Hamile kadının yediÄŸi içtiÄŸi ÅŸeylerin, baktığı kiÅŸi, hayvanların ve nesnelerin çocuÄŸu etkileyeceÄŸi tasarımı ve inancı varsa, çocukla göbeÄŸi ve eÅŸi arasında da aynı inanç söz konusudur.Bu nedenle çocuÄŸun geleceÄŸini, ilerdeki iÅŸini ve geleceÄŸini etkileyeceÄŸi inancıyla göbek geliÅŸigüzel atılmaz.Bu uygulamaya örnek olarak göbek; 1)Cami duvarına, cami avlusuna gömülür.(Dinci olsun diye) 2)Okulun duvarına, bahçesine atılır.(Okusun diye) 3)Ahıra gömülür.(Hayvan sever olsun diye) 4)Suya atılır.(Kısmetini dışarıda arasın diye) verile bilinir. ÇocuÄŸun sonu,arkadaşı,eÅŸi,yoldaşı gibi adlarla tanımlanır.ÇocuÄŸun sonuna çocuktan bir parça hatta çocuÄŸun kendisi gözüyle bakıldığı için doÄŸumdan sonra genellikle temiz bir beze sarılarak,temiz bir yere gömülmektedir. Günümüzde doÄŸumlar hastanelerde gerçekleÅŸtiÄŸi için eÅŸle ilgili geleneksel uygulamalar tamamen yok olmuÅŸ durumdadır. Göbekle ilgili adet ve inanmalar günümüzde de yaygınlığını sürdürmektedir. LoÄŸusalık Anadolu’da yeni doÄŸum yapmış ve henüz yataktan kalkmamış kadına;loÄŸusa,lohsa,emzikli,loÄŸsa,nevse,kırklÄ ± gibi adlar verilmektedir.DoÄŸumdan sonra kadının yatakta kalma süresi; kadının fizyolojik durumuna, doÄŸumun güç ya da kolay olmasına,iklime,çevre koÅŸullarına,ailenin ekonomik durumuna ve gelinin sevilme durumuna baÄŸlıdır. LoÄŸusalık süresi içerisinde kadının çeÅŸitli doÄŸa üstü güçlerin etkisinde olduÄŸu Anadolu’da yaygın bir inanıştır.Geleneksel kesimde sıkça kullanılan “kırklı kadının kırk gün mezarı açık olur söylencesi” bu inanışı desteklemektedir. Al Karısı İnanışı LoÄŸusa ve kırklı çocuklara sataÅŸtığı ve kimi zaman da onları öldürdüğü tasarımlanan alkarısı; al, cazı, cadı, al anası, al kızı, al karası, koncoloz, goncoloz, kara koncoloz gibi adlarla tanımlanmaktadır. Anadolu’da ahır, samanlık, deÄŸirmen, terkedilmiÅŸ virane yerlerde, su kuyusu, su kaynakları ve loÄŸusa kadın ve kırklı çocuÄŸun yalnız olduÄŸu yerlerde bulunduÄŸuna inanılan al karısından korunmak için halk birtakım uygulamalara baÅŸ vurmaktadır. Bu uygulamalara örnek olarak; - LoÄŸusa ve kırklı çocuÄŸun bulunduÄŸu yere süpürge, Kuran-ı Kerim, soÄŸan, sarımsak, nazarlık asılması, - LoÄŸusa veya kırklı çocuÄŸun yastığının altına iÄŸne veya çuvaldız sokulması, - LoÄŸusa ve kırklı çocuÄŸun yastığının altına kama, orak, bıçak vb. gibi kesici aletlerin konulması - LoÄŸusa ve kırklı çocuÄŸun bulunduÄŸu yere ekmek ufağı ve su konulması verilebilir. Al karısına iliÅŸkin uygulamalar geçmiÅŸteki uygulamalara göre daha az olmasına raÄŸmen günümüzde de devam etmektedir. Kırk Basması İnanışı Anadolu halkı loÄŸusayla kırklı çocuÄŸun doÄŸumdan sonraki kırk gün içerisindeki hastalıklarına ve ileriki aylardaki geliÅŸim eksikliÄŸine; kırk basması, kırk düşmesi, kırk karışması, loÄŸusa basması, aydaÅŸ gibi adlar vermektedir. Kırk günlük dönem içerisinde loÄŸusa ve kırklı çocuÄŸa birtakım canlı ve nesnelerin zarar vereceÄŸi inancı yaygındır. Kırk baskınlığını önlemek için yapılan pratik ve uygulamalar oldukça yaygındır. Kırk baskınlığını önlemek için; - Anne ve çocuk kırk gün dışarı çıkarılmaz, - LoÄŸusa kadın ve kırklı çocukların birbirleriyle karşılaÅŸtırılmamasına dikkat edilir, Anadolu’da çocuÄŸa kırk basması çocuÄŸun geliÅŸmemesi ve zayıflamasıyla iliÅŸkilendirilmekteydi.Kırk baskınlığını giderme yolunda da dinsel,büyüsel birtakım pratik ve uygulamalara baÅŸ vurulmaktaydı.Günümüzde artık bu türden uygulamalar yok denecek kadar azdır. Kırklama LoÄŸusa ve kırklı çocuÄŸa kırk basmaması için loÄŸusanın ve çocuÄŸun serbeste çıkması için; kırk gün içerisinde genellikle kadın ve çocuÄŸun yıkanması biçiminde yapılan uygulamaya “kırklama” adı verilmektedir.Yaygın olarak kullanılan “kırklama” tanımlanmasının dışında bu olaya halk arasında; “kır dökme”, “kırk çıkarma” vb. adlar da tanımlanmaktadır. Anadolu’da kırklama iÅŸlemi en yaygın olarak kırkıncı gün yapılmaktadır.Bu süre yörelere göre farklılık göstermekte; 7., 20., 30., 37., 39., 41. günlerde de kırklama yapılmaktadır.Bu iÅŸlem yörelere göre ÅŸekilde bazı farklılıklar gösteriyor olmasına karşın içerikte aynı amaca yönelik bir uygulamadır.DoÄŸumla ilgili adet ve uygulamalar içerisinde kırklama iÅŸlemini geçmiÅŸte olduÄŸu gibi günümüzde de deÄŸiÅŸmez bir kural olarak geçerliliÄŸini sürdürmektedir. Çocukluk Çağı DoÄŸumdan sonra çocuÄŸun geliÅŸimini izleyen onun anneyle babayla ve ailenin öteki üyeleriyle ve toplumsal çevresiyle iliÅŸkilerini düzenleyen bir dizi kural, adet, tören, iÅŸlem ve pratik vardır. ÇocuÄŸun korunması,büyütülmesi,giderek baÄŸlı bulunduÄŸu grubun ya da kültürel ortamın benimsediÄŸi belli kalıplara,deÄŸer yargılarına kısaca modele uyması için bir çok aÅŸamadan geçmesi gerekmektedir.Bu iÅŸlem ve pratikler,töre ve törenler önem ve sıralarına göre kimi zaman katı kimi zaman da esnek biçimde uygulanmaktadır. Ad Verme Bunların ilki çocuÄŸa ad konulmasıdır.Ad:bir kiÅŸinin,bir nesnenin,bir durumun ya da bir olayın adını koymadan onu bir belirtiyle,bir sıfatla nitelendirmeden rahat edilemez.Adsız her hangi bir ÅŸey,bir olay,bir durum çevrede tedirginlik yaratmaktadır. Geleneksel kesimde çocuÄŸa ad konması genellikle dinsel nitelikli bir törenle olmaktadır.Giderek etki gücünü yitirmekle beraber dinsel niteliÄŸin yinede çoÄŸu yerde etkinliÄŸini sürdürdüğü görülmektedir. ÇocuÄŸa ad koyma sıradan bir iÅŸi olmadığı için bu iÅŸ küçük çapta da olsa kutlanarak ve kutsanarak yerine getirilmektedir.Daha önce saptanmış olan “ad” ad koyma amacıyla düzenlenen toplantı sırasında çocuÄŸa verilmektedir. Bu amaçla çaÄŸrılan din görevlisi veya dinselliÄŸiyle tanınan saygın bir kiÅŸi ezan okumakta ve çocuÄŸun kulağına üç kere adını söylemektedir.Ad hoca yoksa çocuÄŸun babası ve dedesi tarafından da aynı uygulamalar yapılarak konulmaktadır.Halk arasında çocuÄŸa göbek adı koyma geleneÄŸi de yaygın bir uygulamadır.ÇocuÄŸun göbeÄŸi kesilirken konan ada “göbek adı” denmektedir. Anadolu’da çocuÄŸa göbek adı konulması; 1)ÇocuÄŸun kabirde göbek adıyla çaÄŸrılacağı, 2)Öte dünyada göbek adıyla çaÄŸrılacağı, 3)Tövbe,talkın verilirken göbek adıyla çaÄŸrılacağı gibi dinsel nedenlerle açıklanmaktadır.KiÅŸinin asıl adının dışında özellikle yakınları ve baÄŸlı bulunduÄŸu grubun üyeleri tarafından çocuÄŸa verilen ve rahatlıkla kullanılan bir ad konulmaktadır.Buna “takma ad” denmektedir.Bu daha çok geleneksel kesimlerde özellikle köylerde görülmektedir. Süt Verme Modern tıp ve geleneksel kültür çocuÄŸun en saÄŸlıklı beslenme biçiminin anne sütüyle beslenme olduÄŸu konusunda birleÅŸmektedir.Geleneksel kültürde çocuÄŸa ilk süt üç ezan beklendikten sonra verilmektedir. Bu uygulamayla çocuÄŸun ileriki yaÅŸamında sabırlı olacağına inanılmaktadır.Kadının ilk sütüne “ağız”denmektedir.Ağız sütünü çocuk emmektedir.Ağız emmeyen çocuÄŸun ileriki yaÅŸamında zayıf ve güçsüz olacağına inanılmaktadır.Geleneksel kültürde erkek çocukları kız çocuklarına göre daha çok emzirilmektedir.Bu davranışın nedeni oÄŸlan çocuÄŸunun daha güçlü ve kuvvetli olması isteÄŸinden kaynaklanmaktadır. DiÅŸ HediÄŸi ÇocuÄŸun biyolojik geliÅŸiminin en önemli belirtilerinden birisi olan diÅŸ çıkarma halkımız tarafından genellikle bir törenle kutlanmaktadır.Yiyeceklerin öğütülmesinde, ezilmesinde,parçalanmasında birinci derecede rolü olan diÅŸin ortaya çıkışı nedeniyle düzenlenen bu tören ve eÄŸlencede yiyeceÄŸi kutsama, çocuÄŸun rızkını artırma,bereketi çoÄŸaltma gibi dilekler yatmaktadır. Bu törende çocuÄŸun diÅŸlerinin saÄŸlam ve düzgün olmasına yönelik de bir dizi geleneksel uygulama ve pratiklere de baÅŸ vurulmaktadır.DeÄŸiÅŸik bölgelerde deÄŸiÅŸik adlarla anılan bu tören ve eÄŸlencenin halk arasındaki en yaygın adı “diÅŸ hediÄŸi”dir.DeÄŸiÅŸik bölgelerde ise;“diÅŸ aşı”,“diÅŸ bulguru”,“diÅŸ buÄŸdayı” olarak tanımlanmaktadır. ÇocuÄŸun Yürümesi Çocukluk çağının biyolojik aÅŸamalarından çocuÄŸun yürümesi ile ilgili olan dönemdir.GeçmiÅŸte normal zamanda yürümeyen,yürümesi geciken ya da yürürken sürekli olarak düşen çocuklar için bir takım uygulama ve pratiklere baÅŸ vurulmaktaydı. Bunlara örnek olarak; a)ÇocuÄŸun topuklarına yumurta sürmek b)ÇocuÄŸu ceviz yaprağı ve tuz atılmış suda yıkamak c)ÇocuÄŸu çeÅŸitli ziyaretlere götürmek gibi uygulamalar örnek olarak verilebilir. ÇocuÄŸun KonuÅŸması Anadolu’da konuÅŸamayan ve konuÅŸması geciken çocuklar içinde bir takım çarelere baÅŸ vurulmaktadır.Bu çareler ve iÅŸlemler baÅŸlıca üç grupta toplanmaktadır. Bunlar açma,kesme ve okuma iÅŸlemleri olarak sınıflandırılmaktadır. Bu uygulamalara örnek olarak; a)KonuÅŸmayan çocuk ziyaretlere götürülerek aÄŸzı anahtar ile açılır b)Dil bağı kesilir c)Nefesi kuvvetli hocalara okutulur vb. pratikler verilebilir. ÇocuÄŸun Tırnağının Kesilmesi Anadolu’da çocuÄŸun tırnaklarının ilk olarak kesilmesiyle ilgili olarak yapılan uygulama ve pratikler de oldukça yaygındır.Buna en yaygın uygulama olarak; çocuÄŸun ilk tırnakları kesildikten sonra eli,içinde paralar bulunan bir keseye sokturulmaktadır.ÇocuÄŸun oradan aldığı para erkekse büyüdüğü zaman kuracağı iÅŸin sermayesine,kız ise çeyizine kullanılacak ilk para olarak saklanmaktadır. ÇocuÄŸu Nazardan Koruma İslam ülkelerinde bu arada Anadolu’da nazar inancı çok yaygındır.Her türlü canlı, cansız varlıkları tehdit ettiÄŸine inanılan nazar daha çok çocuklar üzerinde etkili olacağı inancı yaygındır.Bu nedenle çocukları nazardan korumaya yönelik alınan önlemler geçmiÅŸte olduÄŸu gibi günümüzde de oldukça sık rastlanmaktadır.Bu uygulamalara örnek olarak; a)Çocukların isteyerek pis gezdirilmesi b)Çocukların nefesi kuvvetli birisine okutulması c)Ziyaret yerlerine götürülmesi gibi örnekler verilebilir. Sünnet GeleneÄŸi Anadolu’da çocukla ilgili geleneksel iÅŸlemlerden en önemlilerinden biriside sünnet geleneÄŸidir.Dinsel ve töresel iÅŸlemler içerisinde en katısı ve en yaygın olanı sünnet geleneÄŸidir.Hiçbir anne ve baba bu köklü geleneÄŸin dışında kalmak istemez. GeleneÄŸinin yaptırımı bu konuda bir karşı koyuÅŸa meydan vermeyecek kadar güçlüdür.Sünnet sözcüğü Arapça kökenlidir ve ilk anlamıyla “iÅŸlek yol” demektir.Daha geniÅŸ anlamda ise;Tanrı’nın yolunu ya da insanın adet durumuna soktuÄŸu iyi ya da kötü davranışı anlatmaktadır. İslam dininde peygamberin yaptığı uyguladığı ya da yapmayı uygulamayı öğrettiÄŸi ÅŸeylere uymaya “sünnet”denmektedir.Toplumun bu konudaki hoÅŸgörüsü ve bağışlaması yok denecek kadar azdır. Dolayısıyla belli nedenlerle sünnetleri gecikmiÅŸ delikanlılar bunun tedirginliÄŸini yaÅŸamaktadırlar.Yaşı gelip geçtiÄŸi halde sünnet olmayan kiÅŸilere aÅŸağılayıcı ve kınayıcı tutum ve davranışlar oldukça yaygındır.Bu konuda köklü bir geleneÄŸin yaptırım gücü yoÄŸun bir biçimde geçmiÅŸte olduÄŸu gibi günümüzde de iÅŸlemektedir.Sünnet geleneÄŸi genel olarak; 1)Sünnet çocuÄŸunun yaşı ve sünnet zamanı 2)Tören ya da düğün hazırlığı 3)ÇocuÄŸun hazırlanması 4)Sünnet iÅŸlemi ve sünnetçi 5)Hediye-armaÄŸan gibi alt konu baÅŸlıkları içerisinde incelenmektedir. Sünnet ÇocuÄŸunun Yaşı Ve Sünnet Zamanı Sünnet çocuÄŸunun yaşı ve töreninin mevsimi konusunda kesin bir kural yoktur.Çocuklar çoÄŸunlukla okul çağına yakın veya ilkokul yıllarında ergenlik çağına girmeden sünnet edilmektedirler. Ancak son zamanlar da büyük kentlerde kimi anne babalar çocuklarını doÄŸumdan hemen sonra hastanede sünnet ettirmektedirler.Bu çok erken sünnetten amaç çocuÄŸa bilinçli olarak acı çekmesini ve korkmasını önlemektir.Bu türden erken sünnet uygulamalarına geleneksel kesimde rastlanmamaktadır. Sünnet toplumsal yapı içerisinde bir çok iÅŸlevi üstlenmenin yanı sıra;görkemli bir sünnet töreniyle aile hem üyesi bulunduÄŸu grup içerisindeki saygınlığını artırır hem de çocuÄŸunun mürüvvetini görür.Anadolu’da çocuÄŸun bakımı,sünneti,evlendirilmesi anne babanın boynuna borçtur. Yoksul ya da öksüz çocukların sünnetini varlıklı kimseler veya akrabalar kendi çocuklarıyla birlikte yaptırmaktadırlar.Bu görevi kimi grupların yardım derneklerinin de üstlendiÄŸi görülmektedir. Sünnet zamanı ve mevsimi olarak da en çok ilkbahar,yaz ve sonbahar mevsimi seçilmektedir:Günümüzde özellikle kentlerde sünnet düğünü ya da töreni için Cumartesi ve Pazar günleri seçilmektedir.GeçmiÅŸte Cuma günlerinin tatil olması ve Cuma gününün uÄŸurlu sayılması nedeniyle sünnetler daha çok PerÅŸembe günleri yapılmaktaydı. Tören Ya Da Düğün Hazırlığı Aile çocuklarının yaşı ve ekonomik durumuna göre çocuklarını sünnet ettireceÄŸi zamanı yaklaşık iki ay önceden belirleyerek hazırlıklara baÅŸlar.Aile düğün gününü belirledikten sonra bir hafta on gün öncesinden konuklara haber verir.Bu duyuru; 1)Okuyucu elçi göndererek 2)Davetiye bastırarak dağıtılmak üzere iki biçimde yapılmaktadır.Geleneksel kesimlerde düğüne fazla kiÅŸi çaÄŸrılmasına özen gösterilmektedir. ÇocuÄŸun Hazırlanması Çocuk törenden birkaç gün öncesinden hazırlanmaya baÅŸlanır. Aslında çocuk çok daha önceden psikolojik olarak hem sünnet olma sevincine hem de korkusuna girmektedir.Geleneksel eÄŸitimle anne ve babalar çocuklarını bu önemli geçiÅŸ pratiÄŸine aylar öncesinden hazırlamaya baÅŸlamaktadır. Sünnet giysisi tören hazırlıklarının en önemli bölümünü oluÅŸturmaktadır.Åžehirlerde varlıklı aileler,çocuklarını mücevherlerle süslemekte,kent merkezlerinde ön tarafında “MaÅŸallah” iÅŸlemeli açık mavi bir baÅŸlık geleneÄŸin en yaygın giyim öğesini oluÅŸturmaktadır.Köylerde ise sünnet çocukları yeni elbiseler giymekte; boyun ve omuzlara çevre ve yaÄŸlık asılmakta,ÅŸapkanın arkasından ise gelin teli sarkıtılmaktadır. Sünnet çocukları sünnetten birkaç gün önce veya aynı gün ata,arabaya,otomobile bindirilerek dolaÅŸtırılmakta bu geziye mahallenin öteki çocukları da katılmaktadır böylece çocuÄŸun sünnet edileceÄŸi bu gezintiyle de halka duyurulmaktadır. Sünnet İşlemi Ve Sünnetçi Sünnet iÅŸlemi cinsel organın uç kısmındaki derinin çepeçevre kesilmesinden ibarettir.Çocuk varsa kirvesinin kucağına yoksa bir yakınının kucağına oturtularak bacaklarının iki yana açılması saÄŸlanmakta,kucağına oturduÄŸu kiÅŸi çocuÄŸun kollarını sıkı sıkı tutmaktadır.Bu sırada çocuÄŸa korkmaması için yüreklendirici, erkekliÄŸi vurgulayıcı sözler söylenmektedir. Kesilmeden önce ve kesilme sırasında; “Allahu ekber Allahu ekber” denilerek tekbir getirilmekte,ayrıca “oldu da bitti maÅŸallah” diye çok bilinen ve yaygın olarak bilinen tekerleme de söylenmektedir. Sünnet yani kesme iÅŸlemini yerine getirenin genel adı sünnetçidir.Bununla beraber; Orta Anadolu ve DoÄŸu Anadolu tarafında sünnetçiye “abdal” ya da “kızılbaÅŸ abdal” denmektedir.Günümüzde ise bu iÅŸi saÄŸlık memurları yapmaktadır,bunların kent kesimindekileri kendilerini “fenni sünnetçi” olarak tanımlamaktadırlar. Hediye - ArmaÄŸan Tören karakteri taşıyan bu önemi geçiÅŸ dönemi pratiÄŸi çeÅŸitli hediyelerle süslenmektedir. Bu hediyeler altın, para, giyecek ve ev eÅŸyalarından oluÅŸmaktadır. Günümüzde sünnet hediyesi uygulaması devam etmektedir. Kirvelik Kirvelik;yörelere göre "kirve","kivra","kivre" isimleriyle de tanımlanmaktadır.Kirvelik,kısaca birbirine ekonomik ve sosyal olarak eÅŸ konumda bulunan iki ailenin, ailelerden birinin sünnet töreni masraflarını karşılamasıyla oluÅŸan bir sanal akrabalık kurumu olarak tanımlanabilir. Kirve, sanal akrabalık kurulacak olan ailenin erkek çocuÄŸunu sünnet esnasında kucağına alarak çocuÄŸun acı çekmemesi için destekte bulunacak ve aynı zamanda törenin ekonomik giderlerine kısmen de olsa katkıda bulunacak olan kiÅŸidir. Kirvelik kurumu aracılığıyla nasıl çocuklarını birbiriyle evlendiren kimseler bir hısımlık iliÅŸkisi içerisinde iseler, birbiriyle kirvelik iliÅŸkisi içerisine giren ailelerde kalıcı bir dostluk iliÅŸkisi kurarlar. Daha çok DoÄŸu, Güney, GüneydoÄŸu Anadolu illerimizde yaygın olan Kirvelik kurumunun çıkış noktası hakkında elimizde yeterli bilgi bulunmamaktadır.Kirvelik kurumu genel olarak aÅŸağıdaki iÅŸlevleri yerine getirmesi bakımından geçmiÅŸte daha yaygın olmasına karşın günümüzde de halen geçerliliÄŸini sürdürmektedir. Kirvelik; - Var olan iliÅŸkileri pekiÅŸtirmesi - Ailelerin sosyal iliÅŸkiler ağını geniÅŸletmesi - Sosyal sigorta mekanizması görmesi - Farklı dil, din ve etnik gruplardaki aileleri birleÅŸtirmesi - Bir yöreye dışardan gelen kiÅŸilerin bu yöreye uyumunu kolaylaÅŸtırması - Dayanışma ve gücün artmasıyla önemli bir pazarlık gücü kazandırması gibi iÅŸlevleri üstleniyor olması bakımından önemli bir toplumsal kurumdur. Kirvelik yoluyla kurulan iliÅŸki ölene kadar devam eder.Kirve çocukları arasında evlenme yasağı vardır.Bu yasak kirveler arasındaki iliÅŸkinin daha serbest dolayısıyla da daha güçlü ve kalıcı olmasını saÄŸlamaktadır. Askerlik-Gurbetlik Toplumumuzda gelenekselleÅŸmiÅŸ köklü bir geçmiÅŸe sahip olan askerlik kutsal bir görev olarak deÄŸerlendirilir.Asker olmak onurlu ve erdemli bir insan olmayla özdeÅŸleÅŸtirilir.Özellikle kırsal kesimde askerliÄŸini yapmayan kiÅŸiler hoÅŸ karşılanmaz,sözleri dikkate alınmaz. Topluma bu denli önem verilen bu görevin baÅŸlangıcında ve bitiÅŸinde diÄŸer geçiÅŸ dönemlerinde olduÄŸu gibi çeÅŸitli törenler yapılmaktadır. UÄŸurlama ve karşılama törenleri bölgesel farklılıklar göstermektedir. Yurdumuzun her yöresinde yaygın olarak yapılan uygulamalardan biri, pusulası (askere çaÄŸrı mektubu) gelen gençlerin akrabaları ve arkadaÅŸları tarafından sırayla yemeÄŸe davet edilmelidir.Bu yemek yalnızca asker adayına verildiÄŸi gibi, ailesiyle birlikte ağırlandığı da olmaktadır. Yemek sırası ve sonrasında eÄŸlenceler yapılması da yaygın bir uygulamadır.Kars'ta askere gidecek kiÅŸi köy ve ÅŸehirdeki akrabalarını ziyaret edip,"Allahaısmarladık" demekle bu ziyaretler sırasında kendisine harçlık ve yolluk olarak hazırlanan çöreklerden verilmektedir. Silifkenin Kırtıl köyünde ise askere gidileceÄŸi günün akÅŸamı, askere gidecek olanlar,kız ve erkek arkadaÅŸlarını eve davet eder,geç saatlere kadar eÄŸlenirler,mengi oynanır.Askerlerin ceplerine uÄŸur parası denilen harçlıklar konulur.Ankara -Kızılcahamam -Verimli köyünde yaÅŸlı erkekler ve kadınlar "UÄŸur parası" adı verilen parayı verirken "Benim için nöbet tut,buna karşılık" diyerek gencin gönlünü almaktadırlar. SeydiÅŸehir'de uÄŸurlama töreninde kadınlar hazırladıkları çöreÄŸi üçe bölerler.Bir parçası kurda kuÅŸa yem olsun diye suya atılır. Bir parçası delikanlının gömleÄŸine sarılarak sandıkta saklanır. Bir parçası da yemesi için delikanlının yolluÄŸuna konur.Her izine geldiÄŸinde gömleÄŸe sarılı parçadan bir bölümü koparılarak gence yedirilir.Asker uÄŸurlamasından sonra kadınlar bir pınarın başında toplanarak yemek yerler.Yemek yerken tahta kaşık kullanılmaz,tahta kaşık kullanılırsa delikanlıların askerde çok dayak yiyeceÄŸine inanılır. EskiÅŸehir -Seyitgazi -Şükranlı köyünde askere gidecek genç niÅŸanlı ise niÅŸanlı evinin odununu gitmeden önce asker adayına kestirirler, zorluklara alışsın diye.YaÅŸamının bir bölümü ile ilgili bu denli zengin uÄŸurlama törenlerinin yanında, karşılama törenleri de zengin uygulamalara sahne olmaktadır. Silifkenin -Kırtıl köyünde asker terhis olduktan sonra kına alıp getirir.Köye geldiÄŸi günün akÅŸamı kendisine hoÅŸgeldine gelenlere hazırlanan kınadan yakılır."Asker kınası" adı verilen bu kınanın yakılması uÄŸurlu sayılır. Askerlikle ilgili konulardan birisini de askerde yoÄŸun özlem ve hasret duygularıyla yazılan asker mektupları oluÅŸturur. Asker mektupları genellikle selamla baÅŸlayıp, durum anlatıldıktan sonra bir mani ile biter. Mektuplarda bütün akraba ve tanıdıklara selam söylenir.İletiÅŸim araçların yaygın olmadığı dönemlerde tek iletiÅŸim yolu olan mektuplarda,evli olan askerin baba evinde olan eÅŸine duygularını açıkça ifade edememesi,mektubun baÅŸka kiÅŸilerce de okunacağı düşüncesi ile kimi zaman ÅŸifre içerikli maniler yazdığı da görülür. Yürü mektubum yürü Haberini al da gel Bir iken iki olduk Üç olduk mu sor da gel Diyerek, manide çocuÄŸu olup olmadığı üstü kapalı bir biçimde sorduÄŸu gibi.Durum bildiren bu tür mektuplar dışında bir de mizahi asker mektupları vardır ki bu tür mektuplar daha çok arkadaÅŸlar arasında yazılmaktadır.AskerliÄŸin bitip eve dönülmesinde de büyük bir coÅŸku yaÅŸanır, eÄŸlenceler düzenlenir. Akrabaları ve arkadaÅŸları 10-15 gün ziyaretine gider ve bu sürede evde misafir gibi ağırlanıp, iÅŸ yaptırılmaz. Bazı yörelerde bu ziyaretler sırasında gence hediyeler verildiÄŸi de olur. Anadolu'da Ölümle İlgili Adet ve İnanışlar http://www.kultur.gov.tr/TR/resimgos...=2097-3070.jpg Toplum hayatı birçok alanda deÄŸiÅŸik inanma, adet, töre, tören, ayin, kalıp davranış vb. tarafından kuÅŸatılmıştır.Gelenek görenek ve inançların daha etkili olduÄŸu özellikle küçük yerleÅŸim birimlerinde,geçiÅŸ dönemlerinden olan ölüm de toplumsal yardımlaÅŸma ve dayanışmanın yoÄŸun olduÄŸu alanlardan biridir. KiÅŸinin beden olarak yok olurken ruh olarak yaÅŸamaya devam etmesi ÅŸeklinde deÄŸerlendirilen ölüm, çoÄŸu zaman korkulan bir süreç olarak karşımıza çıkar. Bu korkunun yarattığı bilinçaltı baskıyla da alışılmışın dışındaki bazı davranışlar, meteorolojik olaylar (yıldız kayması, gök gürlemesi, poyraz vb.),hayvanların hareket ve sesleri (köpek uluması, baykuÅŸ ötmesi, horozun vakitsiz ötmesi vb.), rüyada görülenler (tabut, gelinlik,düğün-dernek,deve,ev yıkılması, diÅŸ düşmesi, soÄŸan, biber vb.), araç –gereçlerle (ayakkabının ters http://www.kultur.gov.tr/TR/resimgos...=2098-2175.jpgdönmesi, makasın aÄŸzının açık kalması, evin tavanının gıcırdaması vb.) ve cenazeyle ilgili (boynunun eÄŸri olması, etinin cıvık olması vb.) kimi durumlar, hastayla ilgili psikolojik ve fizyolojik deÄŸiÅŸiklikler (renginin sararması, yiyip içmesinin kesilmesi ya da artması,bakışlarını bir noktada sabitlemesi vb.)ölümün ön belirtisi sayılmıştır. Ölüme yol açacağı düşünülen olaylar karşısında da kaçınma yoluna gidilir.Bunlar arasında vakitsiz öten horozun kesilmesi;kötüye yorulan rüya görüldüğünde hayır olsun diye evde hazırlanan ya da hazır alınan yiyeceklerden fakirlere verilmesi,rüyanın akan suya anlatılması;cenaze götürülürken hamile kadınların ve küçük çocukların uyuyorlarsa kaldırılması;cenaze olan evde su kaplarının boÅŸaltılması,cenazenin götürülmesiyle birlikte evin süpürülmesi;yıkama suyunun kaynatıldığı kazanın ters çevrilmesi vb. uygulamalar yer alır. Ölüm sırasındahttp://www.kultur.gov.tr/TR/resimgos...SIMISIM=13.jpg kiÅŸinin rahat can vermesi saÄŸlanmaya çalışılır.Bunun için öleceÄŸi anlaşılan kiÅŸinin başının altındaki yastık alınır,aÄŸzına su verilir,yanında yüksek sesle aÄŸlanmaz,uzaktaki yakınları çaÄŸrılır.GelememiÅŸlerse üzerine onlara ait eÅŸyalardan ya da fotoÄŸraflardan konur, din görevlisi çaÄŸrılır ya da bilenler Kuran-ı Kerim okur. Ölümün gerçekleÅŸmesiyle birlikte cenaze / mevta genellikle öldüğü yerden, rahat döşeÄŸi adlandırılan ve yere hazırlanan yataÄŸa alınır. Çenesi ve ayakları (iki baÅŸparmağından) baÄŸlanır.EÄŸer gece ölmüşse ve uzaktan gelecek bir yakını varsa bekletilir. Bekletme süresi genellikle 14-15 saati (akÅŸam ölmüşse ertesi gün öğleye kadar,sabah ölmüşse ikindiye kadardır) geçmez. Cenaze bekletilirken üzerine ÅŸiÅŸmemesi için bir demir parçası konur. Cenaze bekletilirken yalnız bırakılmaz.Ölüm haberi iletiÅŸim araçlarından yararlanarak camiden okunan sela vasıtasıyla çevreye duyurulur. Bundan sonraki süreçte cenazenin öbür dünyaya http://www.kultur.gov.tr/TR/resimgos...SIMISIM=21.jpg yolculuÄŸunu kolaylaÅŸtıracağı düşünülen iÅŸlemlere giriÅŸilir.Bu uygulamalar aynı zamanda ölümün getirebileceÄŸi kötü etkilerden geride kalanları korumaya yöneliktir. Ölenin öte dünyaya gönderiliÅŸine iliÅŸkin ilk hazırlıklar cenazenin belli kurallar dahilinde yıkanması ve kefenlenmesiyle baÅŸlar. Kadın cenazeyi kadınlar, erkek cenazeyi erkekler yıkar.Yıkayıcılar bu iÅŸin kurallarını bilen ve tecrübeli olan kiÅŸilerdir. Yıkama köylerde evlerin içinde ya da bahçesinde teneÅŸir tahtasının üzerinde yapılır ve yıkamanın yapıldığı yere fazla kiÅŸi alınmaz. Yıkama iÅŸlemi bitince bazı yörelerde yakınları, cenazenin üzerine bir tas su dökerek helalleÅŸirler.Yıkama büyük kentlerde mezarlık gusülhanelerinde yapılır.Kefen olarak kullanılan bezin rengi beyazdır.Kadın kefeni erkek kefenine göre daha fazla parçadan oluÅŸur.Kadın cenaze kefenlenirken genellikle kefenin içine kına (yıkama öncesinde bekletilirken de eline kına yakılabilir),çörekotu,gülsuyu,zemzem vb. dökülür.Cenaze bekletilirken ya da kefenlerken kötü koku olmasın gerekçesiyle tütsü yapılabilmektedir.Kefenlenen cenaze tabut ya da sal içine konarak cenaze namazının kılınacağı yere götürülür.Cenaze namazı mezarlıkta ya da camide kılınır.Cenaze namazına genellikle kadınlar katılamaz. Cenaze namazının ardından tabut, gömüleceÄŸi mezara götürülür.Mezar, tabut getirilmeden önce hazırlanır.Genellikle kadın mezarı erkek mezarına göre daha derin kazılır.Bir çok uygarlığa mekanlık eden Anadolu’da Arkeolojik kazılar sonucu deÄŸiÅŸik gömme ÅŸekillerine rastlanılmıştır. Küp içinde, sanduka içinde,lahit içinde üst üste katlardan oluÅŸan bölmeler içine yatırılmış halde, höyük ve tümülüs içinde, mumyalanmış olarak vb.Günümüzde ise yaygın olanı;mezarın düz bir ÅŸekilde kazılması ya da içine ayrı bir oygu (leht, sapıtma vb.) açılarak cenazenin oraya yatırılması ÅŸeklindedir. Oygu, aÄŸaç parçalarıyla, kerpiçle, tuÄŸlayla ya da briketle örülür sonrasında üzerine toprak atılır. Cenaze mezara genellikle tabutsuz konur. Gömülme iÅŸleminin tamamlanmasıyla birlikte din görevlisi ya da bilen bir kiÅŸi tarafından cenazeye öbür dünyada yardımcı olacağı inancıyla telkin verilir. Mezarın üzerinin yapılması için toprağın çökmesi beklenir. Bu http://www.kultur.gov.tr/TR/resimgos...=2095-1899.jpgsüre genellikle bir yıl sonrasıdır.http://www.kultur.gov.tr/TR/resimgos...SIMISIM=23.jpg Mezarların baÅŸ ve ayakucunda ya da sadece baÅŸucunda mezartaşı bulunur.Mezarlar ahÅŸap, taÅŸ, beton ya da son zamanlarda mermerden yapılabilmektedir. Mezarlar genellikle –köylerde olsun daha büyük yerleÅŸim birimlerinde olsun- ortak kullanılan mezarlıklarda bulunmakla beraber aile arazisi içine yapılmış olanları da vardır. Bazı kentlerin geniÅŸ mezarlıklarında aile mezarları oluÅŸturulmuÅŸtur. Mezar üzerine genellikle su bölmesi ya da kabı konur, çiçek dikilir.Başına çeÅŸitli aÄŸaçlar (çam,söğüt,dut,selvi,kavak vb.) dikilir.Mezartaşına süslemeler yapılır, ölen kiÅŸininhttp://www.kultur.gov.tr/TR/resimgos...=2095-1864.jpg adı-soyadı,doÄŸum-ölüm tarihi bazen de edebi niteliÄŸi olan sözler yazılır. MezartaÅŸları yapıldığı çağı yansıtmasıyla da birer tarihi belge özelliÄŸindedir.Mezarın üzerine basılmaz ve hayvanların mezarlığa girmemesine dikkat edilir.Büyükhttp://www.kultur.gov.tr/TR/resimgos...SIMISIM=22.jpg kentlerde cenaze iÅŸlerini alan –ölüm ilanının verilmesinden defin iÅŸleminin yapılmasına kadar- ticari kuruluÅŸlar da vardır. Cenazenin gömülmesinin ardından cenaze evindekileri teselli etmek amacıyla mezarda ya da eve gelmek suretiyle baÅŸ saÄŸlığı dilenir.BaÅŸ saÄŸlığı için cenaze evine gelip gitmeler bir süre devam eder.Bu arada cenaze çıkan evde (köylerde) genellikle ilk 2-3 gün yemek piÅŸirilmez; yemekleri komÅŸular getirir. Ölünün ardından üçü, yedisi,kırkı,elliikisi,yılı ÅŸeklinde dinsel törenle ve yemekle anıldığı http://www.kultur.gov.tr/TR/resimgos...=2098-2197.jpg günler düzenlenir.Bu günlerde cenazenin kimi deÄŸiÅŸimler yaÅŸadığına inanılır ki bunlardan en yaygın olanı kırkında ya da elliikisinde cenazenin etinin kemiÄŸinden ayrıldığı, dolayısıyla o gün yapılanların ölünün acısını azaltacağına iliÅŸkindir.DiÄŸer yandan ölen kiÅŸi memnun edilerek ondan yakınlarına gelebilecek bir zarar da önlenmiÅŸ olur. Özel günlerde (ölünün üçü,yedisi,kırkı,bayramlar,PerÅŸembe günleri vb.) piÅŸirilen ve dağıtılan helvanın ya da diÄŸer yiyeceklerin kokusunun ölüye gittiÄŸine inanılır. Ölen kiÅŸinin öte dünyada rahat etmesini saÄŸlamaya yönelik uygulamalardan bir diÄŸeri de borçlarını gidermek amacıyla yapılan devir, ıskat, kefaret, dardan http://www.kultur.gov.tr/TR/resimgos...=2098-2154.jpg indirme vb.dir.. Söz konusu uygulama farklı isimlerle ifade edilse de aynı iÅŸlevi yerine getirmektedir.Ölen kiÅŸinin eÅŸyalarından (elbise, ayakkabı vb.) bazıları hatıra olsun diye evde saklanırken pek çoÄŸu da fakir olanlara dağıtılır; alan olmazsa ve iÅŸe yaramayacak durumdaysa da yakılır. Cenaze olan yerde o gün düğün varsa davul-zurna çalınmaz.Daha sonraki günlerde de cenaze evinden izin alınır. Söz konusu durum kentlerde yaÅŸayanlar için deÄŸil köyler gibi yüz yüze iliÅŸkilerin daha yoÄŸun olduÄŸu küçük yerleÅŸim birimleri için geçerlidir. Yakınlık duyduÄŸumuz ya da tanıdığımız birinin kaybıyla duyulan acı ve üzüntü toplumsal kalıplar içerisinde http://www.kultur.gov.tr/TR/resimgos...=2096-0676.jpgyaÅŸanır ve bu sürecin adı da yastır.Cenaze evindekiler ve cenazenin yakınları bir süre (40 günden 1-2 yıla kadar) eÄŸlenceli ortamlarda bulunmazlar, yeni elbise giymezler. Kimi yörelerde erkekler 1-2 hafta tıraÅŸ olmaz. Cenaze için ağıtlar yakılır.Yas süresi ölen kiÅŸi genç ise daha uzun sürer. Ölen kiÅŸinin ruhunun her yerde gezdiÄŸine ve kimi zamanlarda evine ziyarete geldiÄŸine, kendisi için bir ÅŸey yapılıyorsa memnun ayrıldığına, yapılmıyorsa üzgün ayrıldığına inanılır. Mezar ziyaretleri daha çok bayramlar ve arife günlerinde yapılmaktadır. Bu ziyaretlerde mezar başında dualar okunmakta; mum, tütsü yakılabilmekte, para, ÅŸeker, lokum, evde hazırlanmış yiyecekler http://www.kultur.gov.tr/TR/resimgos...=2096-0678.jpg dağıtılabilmektedir. Hızlı deÄŸiÅŸimlerin ve teknolojik alanda önemli geliÅŸmelerin yaÅŸandığı dünyamızda ÅŸu da bir gerçektir ki; insanoÄŸlu için ölüm kaçınılmaz bir sondur. İşte toplumu kuÅŸatan söz konusu inançlar ve uygulamalar da kaçınılmaz olan bu sonun daha kabul edilebilir olmasını saÄŸlamak ÅŸeklinde bir iÅŸlevi yerine getirmektedir. MEZAR TAÅžLARI YAZILARI Mezar taÅŸları, gerek yapısal özellikleri, gerekse üzerindeki yazıları ile Türk'ün zengin iç dünyasını, ince beÄŸenisini, yüce düşüncesini gösteren en güzelhttp://www.kultur.gov.tr/TR/resimgos...=2097-3069.jpg örneklerdendir. O mezar taÅŸları ki, yerine göre bir tarih, yerine göre bir ağıt, çok kere de ölenin dilinden duyulan acı ve elemli bir yankıdır. Biçimlerinden, yazılarından, kiÅŸilikler ile kimlikler anlaşılır. Kabristanlar birer müze, mezar taÅŸları da buralarda yatanların anıtı, varlıklarının kanıtıdır. YaÅŸlıların taÅŸlarında kiÅŸilikler, gençlerinkinde dünyaya doymamışlığın özlemi vardır. Kimisi ecelinden, kimisi umulmadık bir olaydan göçüp gitmiÅŸtir. İyilikler, güzellikler tüm acılığı, çıplaklığı ile o taÅŸlarda sergilenmiÅŸtir. Okuyanda kimi gözyaşı, kimi de derin bir düşünce görülür. Bu düşünce karşısında gerçek felsefe o taşın başında yapılır. Gelenekler, görenekler, toplumun sosyal yapısı da yer alır o taÅŸlarda. Dilekler, istekler vardır onlarda. Dünyanın hiçliÄŸi da anlaşılır o taÅŸlarda. Çalışmanın, baÅŸarının gizi vardır üzerindeki satırlarda. Eski Türklerde "Balbal" denirmiÅŸ bu taÅŸlara. Balballar, kahramanlığını gösterirmiÅŸ eski Türklerin. Bugünküler ise aynı ulusun yaÅŸam felsefesini, duygu ve düşüncesini, evrene bakış açısını, inancını, dünya görüşünü koyuyor ortaya. Aynı zamanda dil ürünlerinin güzel örnekleridir mezar taÅŸları.Dilciye,tarihçiye, folklorcuya, felsefeciye, edebiyatçıya zengin bir hazinedir, hazine gibi sunulmuÅŸ büyük bir armaÄŸandır. Kısaca söylemek gerekirse mezar taÅŸları; tarih yapraklarıdır,geçmiÅŸten gelen edebiyat sayfalarıdır. Tarihin unutulmuÅŸ sayfaları bile vardır orada. Yazık ki, mezar taÅŸları da zamana dayanamıyor,zamanla yapılan savaÅŸta egemenliÄŸini yitiriyor, doÄŸadan silinip gidiyor.ÇaÄŸdaÅŸ uygarlık yarışı da dünkü mezarları bile eski sayıp ortadan kaldırıyor.Biz insanlar ise ilgisiz,vefasız varlıklarız.Yarınki geleceÄŸimizin mezar taÅŸlarının başına gelenler olacağını nedense anlamıyoruz,anlamak istemiyoruz.Her gün biraz daha onlardan uzaklaşıyoruz, geçmiÅŸimizden kopuyoruz. http://www.kultur.gov.tr/TR/resimgos...=2097-2084.jpghttp://www.kultur.gov.tr/TR/resimgos...=2097-2088.jpgMezar Taşı Yazılarından Örnekler: İlim ve Maarif ve Hem Vatanperver İdi. Nesline Matuf İdi. Bu Hizmeti Birakup Ahfadına İrtihal Darı Baka Eyledi. Rahat Olsun Cihan İçre Ruhu Pak Ebedi. Akuva Müftisi El Hacci Hafız Åžakir Burcu Bey Ruhuna Fatiha. 82 Senelik Muallim DoÄŸumu 1854-Akuva'da,Ölümü İnegöl'de 14 Temmuz 1926 Ey Birader! Dikkat Et Åžu Mezarımın Taşına,Akıllı İsen Gafil Olma Aklını Al Başına. Sallanıp Gezer İdim,Bak Ne Geldi Başıma. Akıbet Turap Olup TaÅŸ Dikildi Başıma Rizeli Bayram Ruhuna Fatiha 04.04.1935 Bakıp Geçme Ey Muhammed Ümmeti! Ölünün Diriden Bir Fatihadır Minneti. Necdet Çelebi / 1937-1982 KurtuluÅŸ Savaşı Gazisi Hamdi ÖzÅŸan 1899-1981 Ziyaretçi! Burada Emekli Yarbay Galip Aksoy Medfundur Ruhuna Fatiha / 1908-1954 Bir Kamyon Yaktı Canımı,Devrilip Akıttı Kanımı. Hasret Bıraktı Annem İle Babamı. Okuyunuz Taşımda,Soldum 16 Yaşımda. Beni Rahmetle Anın,AÄŸlayın Başımda. Ekrem OÄŸlu Kenan Akman 1960-1976 |
insan hayatının tüm yönlerini ele almışsınız elinize sağlık teşekkürler.
|
çok kapsamlı bi paylaşım olmuş tşklr
|
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.