Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
18yy, anlatımı, detaylı, divan, edebiyatı, hakkında, içerik, konu

18.Yy Da Divan Edebiyatı Hakkında Detaylı Konu Anlatımı İçerik

Eski 12-20-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

18.Yy Da Divan Edebiyatı Hakkında Detaylı Konu Anlatımı İçerik



NEDİM ( 18 yüzyıl )

Malumdur benim sühanım mahlas istemez

Fark eyler anı şehrimizin nükte-danları ,

diyen Nedim Istanbulludur Istanbul kültürü ile bezenmiş ,ayrıca iyi bir medrese eğitimi almıştır

18 yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı Imparatorluğu bir rehavet dönemine girmişti Sanatkar ruhlu ve eğlenceyi seven bir padişah olan IIIAhmed ve onun sadrazamı Nevşehirli Ibrahim Paşa zamanında Istanbul bir çok güzel saray, yalı, köşk, medrese ve bahçeler kazanmıştı Buralarda yapılan eğlenceler, o dönem Istanbul’unu daha da muhteşem bir parıltılar dünyası haline getirmişti “Lale Devri “ adı verilen bu dönemde sanatçılar devlet adamlarının çok yakınında yer almışlar, şiirlerinde o günkü yaşantıyı dile getirmişlerdir

Nedim , bu devirde Sadrazam Nevşehirli Damat Ibrahim Paşa’nın yanından ayırmadığı yakın arkadaşıdırPadişahın da sevgisini kazanmış, Sadabad eğlencelerinde, Çırağan safalarında ,çeşitli ziyafetlerde , Boğaz gezmelerinde , bayram törenlerinde , helva sohbetlerinde yer almıştır

Hattın gelicek aşıkına buse mukarrer

Helva gecesidir hatın ey lebleri sükker

Helvalara söz yok hepisi nazük ü şirin

Hoş cümlesi amma ki efendim leb-i dilber

hatt:Yazı,mektup

gelicek::Gelince

buse mukarrer:Öpücükle bitirilmiş

lebudak

sükker:Şeker

leb-i dilber: Dilber dudağı

Bu arada devlet tarafından kendisine verilen rütbelere , hediyelere, makamlara, şiirleri ile teşekkür etmesini bilen şair , sevincini ve memnuniyetini şöyle dile getirir

Bir iki gün dideden oldunsa pinhan bari gel

Bir neşat-aver haberle hüdhüd-i bina gibi

Söyle kim milk-i Seba’nın var mı bir pirayesi

Kasr-ı zerrin-tak-ı Sadabad-ı nev-peyda gibi

Bahusus aram ede sadrında bir mihr-i kemal

Hazret-i Sultan Ahmed Han-ı milk-ara gibi

Hem anın dahi ola pişinde bir bedr-i tamam

Asaf Ibrahim Paşa’yı cihan-ara gibi

dide:Göz

pinhan:Gizli

neşat-aver:Sevinç getiren

hüdhüd:Süleyman Peygamber ile Seba melikesi Belkıs arasında haber getirip götüren kuş

milk-i Seba:Seba ülkesi

piraye:Süs

Kasr-ı zerrin-tak-ı Sadabad-ı nev-peyda:Yeni yapılmış Sadabad takının süslü kasrı

bahusus:Özellikle

aram etmek:Eğlenme, dinlenme, istirahat etme

sadr:Herşeyin önü, başı, ilerisi

mihr-i kemal:Batmak üzere olan güneş

milk-ara:Ülkeyi süsleyen, güzelleştiren

pişinde:Peşinde

bedr-i tamam: Dolunay

cihan-araünyayı süsleyen, güzelleştiren

18 yüzyıl kültür ve medeniyet alanında da çok hareketlidirIlk Türk matbaası kurulmuş, Yalova’da kağıt imalathanesi açılmış, Istanbul’da kumaş fabrikası kurulmuştur Ayrıca bu dönemde çini imal edilmeye başlanmıştır Bunlar Avrupa’dan geri kaldığının farkına varan Osmanlı’nın belki de ilk ileri hamleleridir

Divan şiirinde çok verimli bir dönem olan bu günlerde bir çok şairler yetişmiş, hatta aralarında gizli bir rekabet oluşmuştur

Osmanzade Taib adında o dönemde “ Reis-i Şairan” unvanını almış bir şair, devirinin şairlerini bir şiirle tanıtmış, ama Nedim’den hiç bahsetmemiştir Buna içerlenen Nedim şu mısralarla karşılık vermiştir

Zahirde eğerçi cümleden ednayız

Erbab-ı nazar yanında liyk a’layız

Saymazsa hesaba n’ola ahbab bizi

Biz zümre-i şairanda müstesnayız

zahir:Açık, belli

eğerçi:Her nekadar

cümle:Herkes

edna:Aşağı

erbab-ı nazarüşünce ehli

liyk :Ancak

zümre-i şairan:Şairler zümresi

ŞEYH GALİP (18 yüzyıl)

Zannetme ki şöyle böyle bir söz

Gel sen dahi söyle böyle bir söz

diyerek kendine ve sanatına olan güvenini ortaya koyan Şeyh Galip, 18 yüzyılın ikinci yarısında Istanbul’da yaşamıştır Galata Mevlevihanesi’nin şeyhidir

Devrin padişahı IIISelim, Mevleviliğe ilgi duymuş, Şeyh Galip ‘in Galata Mevlevihanesi’ndeki dergahını sık sık ziyaret etmiş, onu şeyhi bilmiş, memnun etmiştir

Şeyh Galip de sık sık sarayda misafir edilmiş, padişah ve ailesi tarafından hep saygı, sevgi görmüştürBazı söylentilere göre Mevlevi dergahının genç şeyhi ile Osmanlı sarayının güzel kızlarından Beyhan Sultan arasında bir aşk yaşanmıştırIki genç birbirini sevmiş ama aralarındaki aşk ,açığa çıkmamıştırŞair, şiirlerinde mısraları arasına gizlediği aşkını,

Senden ey şuh ben ümmid-i visal eylemedim

Tab’ıma hadşe verüp fikr-i muhal eylemedim

Ruz-ı aşkı şeb-i tarik-i hayal eylemedim

Zülf-i kafir gibi inkar-ı cemal eylemedim

Kakülün ah ile berhemzede-hal eylemedim

Havf edip gamzene bir harf sual eylemedim

Kalmadı sabra mecalim bilemem isyanım

Daha yetmez mi tegafüle garaz Sultanım

diyerek dile getirmiştir

ümmid-i visal:Kavuşma ümidi

tab:Yaradılış, huy, tabiat

hadşe:Vesvesi, merak, manevi rahatsızlık

fikr-i muhal: Imkansız düşünce

ruz-ı aşk:Aşk günü

şeb-i tarik-i hayal:Hayal yolunun gecesi

zülf-i kafir:Nankör zülf (görünen saç)

inkar-ı cemal:Güzelliği gizleme

berhemzede-hal:Karmakarışık hal

havf etmek:Korkmak

gamze:Yan bakış

tegafül:Anlamamazlıktan gelme

garaz:Kin, düşmanlık

Galip, hocası Neş’et’ten ders alırken kendisine “ Es’ad “ mahlası verilir Bu arada şair, kendine güvenin sembolü olan “ Galib” mahlasını kullanıyordurDevrin bir çok şairi kısa zamanda şöhrete ulaşan bu kabiliyetli şairi kıskanırlar Dönemin hicivci şairi Sururi, iki mahlas kullanan Galip’i şöyle hicvediyor

Bilmem ey menhus adın Es’ad mıdır Galib midir

Zatını tarif kıl kimsin kime mensupsun

Gerçi dersin şairane bir tegallüb eyledim

Piş-i erbab-ı sühande Galib-i mağlubsun

Halbuki bu mısraları yazan Sururi de iki mahlaslı idi Eski mahlası “Hüzni” idi Galip kendisi için söylenilenlere hiç bir zaman cevap vermedi Devrin bir başka şairi dayanamayıp bu eleştirilere şöyle cevap verir

Mağrurluğun olmada günden güne efzun

Şayeste idi mahlasın olsaydı gururi

Galip görünen Es’ad’a mağlub diyorsun

Hüzni’yi unuttun mu ne yaptın a Sururi

menhus:Uğursuz

tegallüb:Üstünlük

piş-i erbab-ı sühan:Söz erbabının önü

mağrur:Gururlu

efzun:Çok, yukarı, fazla

şayeste:Yakışır

KEÇECİZADE İZZET MOLLA (18-19yüzyıl)

Mevlevi tarikatına bağlı , derviş ruhlu, olgun bir insan olan Izzet Molla, nüktedan bir şairdirDürüst tabiatlı, kendisine yapılan iyilikleri unutmayan bir insan olduğundan , çok iyilik ve iltifatlarını gördüğü Halet Efendi ‘nin idamı üzerine , bu önemli adamın aleyhine dönmemiş, onun medheden, düşmanlarını yeren şiirleri yüzünden Keşan’a sürülmüştür Keşan’a gidişini, yolculuğunu ve orada yaşadıklarını Mihnet-Keşan adlı eserinde hikayeleştirmiştirKeşan’da ,Keşan caminin imamı ile yaşadığı hadise, enteresan bir hicviyedir

Imam efendi, Keşan’a bir şairin sürgün edildiğini duyunca onu saz şairi sanmışBir gün Izzet Molla’dan saz çalmasını istemiş Imam şaire şöyle demiş

Işitdik ki siz şair-i şahsız

Maarif semavatına mahsız

Değil haddimiz gerçi çaldırma saz

Gönül bir iki nağme eyler niyaz

Molla , imamın cahilliğini anlamış fakat kalbini kırmak istemediğinden Keşan’a sürülmesinin sebebini de izah eden şu mısraları söylemiş :

Dedim bedce çıkmıştı avazımız

Stanbul’da terk eyledik sazımız

şair-i şahsız:Şairlerin şahısınız

maarif:Bilgi

semavat:Gökyüzü

mahsız:Aysınız

niyaz:Istek

bed:Kötü

avaz:Ses


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.