ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Edebiyat / Dil Bilgisi (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=658)
-   -   18.Yy Da Divan Edebiyatı Hakkında Detaylı Konu Anlatımı İçerik (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=1076652)

Prof. Dr. Sinsi 12-20-2012 11:25 AM

18.Yy Da Divan Edebiyatı Hakkında Detaylı Konu Anlatımı İçerik
 
NEDİM ( 18. yüzyıl )

Malumdur benim sühanım mahlas istemez

Fark eyler anı şehrimizin nükte-danları ,

diyen Nedim Istanbulludur. Istanbul kültürü ile bezenmiş ,ayrıca iyi bir medrese eğitimi almıştır.

18. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı Imparatorluğu bir rehavet dönemine girmişti. Sanatkar ruhlu ve eğlenceyi seven bir padişah olan III.Ahmed ve onun sadrazamı Nevşehirli Ibrahim Paşa zamanında Istanbul bir çok güzel saray, yalı, köşk, medrese ve bahçeler kazanmıştı. Buralarda yapılan eğlenceler, o dönem Istanbul’unu daha da muhteşem bir parıltılar dünyası haline getirmişti. “Lale Devri “ adı verilen bu dönemde sanatçılar devlet adamlarının çok yakınında yer almışlar, şiirlerinde o günkü yaşantıyı dile getirmişlerdir.

Nedim , bu devirde Sadrazam Nevşehirli Damat Ibrahim Paşa’nın yanından ayırmadığı yakın arkadaşıdır.Padişahın da sevgisini kazanmış, Sadabad eğlencelerinde, Çırağan safalarında ,çeşitli ziyafetlerde , Boğaz gezmelerinde , bayram törenlerinde , helva sohbetlerinde yer almıştır.

Hattın gelicek aşıkına buse mukarrer

Helva gecesidir hatın ey lebleri sükker

Helvalara söz yok hepisi nazük ü şirin

Hoş cümlesi amma ki efendim leb-i dilber

hatt:Yazı,mektup

gelicek::Gelince

buse mukarrer:Öpücükle bitirilmiş

lebudak

sükker:Şeker

leb-i dilber: Dilber dudağı

Bu arada devlet tarafından kendisine verilen rütbelere , hediyelere, makamlara, şiirleri ile teşekkür etmesini bilen şair , sevincini ve memnuniyetini şöyle dile getirir.

Bir iki gün dideden oldunsa pinhan bari gel

Bir neşat-aver haberle hüdhüd-i bina gibi

Söyle kim milk-i Seba’nın var mı bir pirayesi

Kasr-ı zerrin-tak-ı Sadabad-ı nev-peyda gibi

Bahusus aram ede sadrında bir mihr-i kemal

Hazret-i Sultan Ahmed Han-ı milk-ara gibi

Hem anın dahi ola pişinde bir bedr-i tamam

Asaf Ibrahim Paşa’yı cihan-ara gibi

dide:Göz

pinhan:Gizli

neşat-aver:Sevinç getiren

hüdhüd:Süleyman Peygamber ile Seba melikesi Belkıs arasında haber getirip götüren kuş

milk-i Seba:Seba ülkesi

piraye:Süs

Kasr-ı zerrin-tak-ı Sadabad-ı nev-peyda:Yeni yapılmış Sadabad takının süslü kasrı

bahusus:Özellikle

aram etmek:Eğlenme, dinlenme, istirahat etme

sadr:Herşeyin önü, başı, ilerisi

mihr-i kemal:Batmak üzere olan güneş

milk-ara:Ülkeyi süsleyen, güzelleştiren

pişinde:Peşinde

bedr-i tamam: Dolunay

cihan-araünyayı süsleyen, güzelleştiren

18. yüzyıl kültür ve medeniyet alanında da çok hareketlidir.Ilk Türk matbaası kurulmuş, Yalova’da kağıt imalathanesi açılmış, Istanbul’da kumaş fabrikası kurulmuştur. Ayrıca bu dönemde çini imal edilmeye başlanmıştır. Bunlar Avrupa’dan geri kaldığının farkına varan Osmanlı’nın belki de ilk ileri hamleleridir.

Divan şiirinde çok verimli bir dönem olan bu günlerde bir çok şairler yetişmiş, hatta aralarında gizli bir rekabet oluşmuştur.

Osmanzade Taib adında o dönemde “ Reis-i Şairan” unvanını almış bir şair, devirinin şairlerini bir şiirle tanıtmış, ama Nedim’den hiç bahsetmemiştir. Buna içerlenen Nedim şu mısralarla karşılık vermiştir.

Zahirde eğerçi cümleden ednayız

Erbab-ı nazar yanında liyk a’layız

Saymazsa hesaba n’ola ahbab bizi

Biz zümre-i şairanda müstesnayız

zahir:Açık, belli

eğerçi:Her nekadar

cümle:Herkes

edna:Aşağı

erbab-ı nazarüşünce ehli

liyk :Ancak

zümre-i şairan:Şairler zümresi

ŞEYH GALİP (18 . yüzyıl)

Zannetme ki şöyle böyle bir söz

Gel sen dahi söyle böyle bir söz

diyerek kendine ve sanatına olan güvenini ortaya koyan Şeyh Galip, 18. yüzyılın ikinci yarısında Istanbul’da yaşamıştır. Galata Mevlevihanesi’nin şeyhidir.

Devrin padişahı III.Selim, Mevleviliğe ilgi duymuş, Şeyh Galip ‘in Galata Mevlevihanesi’ndeki dergahını sık sık ziyaret etmiş, onu şeyhi bilmiş, memnun etmiştir.

Şeyh Galip de sık sık sarayda misafir edilmiş, padişah ve ailesi tarafından hep saygı, sevgi görmüştür.Bazı söylentilere göre Mevlevi dergahının genç şeyhi ile Osmanlı sarayının güzel kızlarından Beyhan Sultan arasında bir aşk yaşanmıştır.Iki genç birbirini sevmiş ama aralarındaki aşk ,açığa çıkmamıştır.Şair, şiirlerinde mısraları arasına gizlediği aşkını,

Senden ey şuh ben ümmid-i visal eylemedim

Tab’ıma hadşe verüp fikr-i muhal eylemedim

Ruz-ı aşkı şeb-i tarik-i hayal eylemedim

Zülf-i kafir gibi inkar-ı cemal eylemedim

Kakülün ah ile berhemzede-hal eylemedim

Havf edip gamzene bir harf sual eylemedim

Kalmadı sabra mecalim bilemem isyanım

Daha yetmez mi tegafüle garaz Sultanım

diyerek dile getirmiştir.

ümmid-i visal:Kavuşma ümidi

tab:Yaradılış, huy, tabiat

hadşe:Vesvesi, merak, manevi rahatsızlık

fikr-i muhal: Imkansız düşünce

ruz-ı aşk:Aşk günü

şeb-i tarik-i hayal:Hayal yolunun gecesi

zülf-i kafir:Nankör zülf (görünen saç)

inkar-ı cemal:Güzelliği gizleme

berhemzede-hal:Karmakarışık hal

havf etmek:Korkmak

gamze:Yan bakış

tegafül:Anlamamazlıktan gelme

garaz:Kin, düşmanlık

Galip, hocası Neş’et’ten ders alırken kendisine “ Es’ad “ mahlası verilir. Bu arada şair, kendine güvenin sembolü olan “ Galib” mahlasını kullanıyordur.Devrin bir çok şairi kısa zamanda şöhrete ulaşan bu kabiliyetli şairi kıskanırlar. Dönemin hicivci şairi Sururi, iki mahlas kullanan Galip’i şöyle hicvediyor.

Bilmem ey menhus adın Es’ad mıdır Galib midir

Zatını tarif kıl kimsin kime mensupsun

Gerçi dersin şairane bir tegallüb eyledim

Piş-i erbab-ı sühande Galib-i mağlubsun

Halbuki bu mısraları yazan Sururi de iki mahlaslı idi. Eski mahlası “Hüzni” idi. Galip kendisi için söylenilenlere hiç bir zaman cevap vermedi. Devrin bir başka şairi dayanamayıp bu eleştirilere şöyle cevap verir.

Mağrurluğun olmada günden güne efzun

Şayeste idi mahlasın olsaydı gururi

Galip görünen Es’ad’a mağlub diyorsun

Hüzni’yi unuttun mu ne yaptın a Sururi

menhus:Uğursuz

tegallüb:Üstünlük

piş-i erbab-ı sühan:Söz erbabının önü

mağrur:Gururlu

efzun:Çok, yukarı, fazla

şayeste:Yakışır

KEÇECİZADE İZZET MOLLA (18.-19.yüzyıl)

Mevlevi tarikatına bağlı , derviş ruhlu, olgun bir insan olan Izzet Molla, nüktedan bir şairdir.Dürüst tabiatlı, kendisine yapılan iyilikleri unutmayan bir insan olduğundan , çok iyilik ve iltifatlarını gördüğü Halet Efendi ‘nin idamı üzerine , bu önemli adamın aleyhine dönmemiş, onun medheden, düşmanlarını yeren şiirleri yüzünden Keşan’a sürülmüştür. Keşan’a gidişini, yolculuğunu ve orada yaşadıklarını Mihnet-Keşan adlı eserinde hikayeleştirmiştir.Keşan’da ,Keşan caminin imamı ile yaşadığı hadise, enteresan bir hicviyedir.

Imam efendi, Keşan’a bir şairin sürgün edildiğini duyunca onu saz şairi sanmış.Bir gün Izzet Molla’dan saz çalmasını istemiş. Imam şaire şöyle demiş

Işitdik ki siz şair-i şahsız

Maarif semavatına mahsız

Değil haddimiz gerçi çaldırma saz

Gönül bir iki nağme eyler niyaz

Molla , imamın cahilliğini anlamış fakat kalbini kırmak istemediğinden Keşan’a sürülmesinin sebebini de izah eden şu mısraları söylemiş :

Dedim bedce çıkmıştı avazımız

Stanbul’da terk eyledik sazımız

şair-i şahsız:Şairlerin şahısınız

maarif:Bilgi

semavat:Gökyüzü

mahsız:Aysınız

niyaz:Istek

bed:Kötü

avaz:Ses



Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.