Kim Demiş Tarih Sıkıcıdır Diye? |
|
|
#1 |
|
virüs
|
Kim Demiş Tarih Sıkıcıdır Diye?Bir dahaki sefer ellerinizi yIkarken suyun sIcaklIgI tam istediginiz
gibi degilse, eskiden Ingiltere'de bu islerin nasIl yapIldIgInI düsünün ![]() ![]() ![]() İnsanların çoğu Haziran'da evleniyordu Çünkü yıllık banyolarını Mayıs ayında yapıyorlar; Haziran'da da çok kötü kokmamış oluyorlardı Ancak yine de özellikle kadınlar kokmaya başladıkları için, gelinler vücutlarından çıkan kokuyu bastırmak amacıyla ellerinde bir buket çiçek taşıyordu Banyolar içi sıcak suyla doldurulmuş büyük bir fıçıda yapılırdı Evin erkeği temiz suyla yıkanma ayrıcalığı taşırdı Ondan sonra oğulları ve evdeki öbür erkekler, daha sonra kadınlar, sonra çocuklar ve en son olarak da bebekler aynı suda yıkanıyordu Bu yüzden su o kadar kirli hale geliyordu ki içinde bir şeyleri yitirmek gerçekten olanaklıydı (İngilizce'deki 'Banyo suyuyla birlikte bebeği de atmayın ' [Don't throw the baby out with the bath water] deyimi buradan gelmektedir ) Evlerin çatıları üst üste yığılmış kamıştan yapılıyor, kamışların altında tahta bulunmuyordu Burası hayvanların ısınabilecekleri tek yer olduğu için bütün kediler, köpekler ve öbür küçük hayvanlar (fareler, böcekler) çatıda yaşıyordu Yağmur yağdığındaysa çatı kayganlaştığından hayvanlar kayarak çatıdan aşağı düşüyordu (İngilizce’deki 'kedi-köpek yağıyor ' [It's raining cats and dogs] deyimi buradan gelmektedir ) Çatıdan evin içine düşenleri engellemek büyük sorundu Böceklerin, farelerin ![]() ![]() yatakların içine düşmesi büyük bir sıkıntı oluşturuyordu Çevresinde yüksek direkler ve üstünde örtü bulunan İngiliz tarzı yataklar icat edildi Evlerin zemini topraktı Toprak kadar fakir (dirt poor) deyimi buradan çıkmıştır Varlıklı olanlarınsa ahşaptan yapılmış zeminleri vardı Bunlar kışın ıslandığı zaman kayganlaşıyordu Bunu önlemek için yere saman (thresh) serilirdi Serilenler ıslandıkça da yenileri konulurdu Evin kapısı açılıp örtüldükçe dışarı taşan samanları tutmak için kapının altına bir tahta parçası konurdu ki bunun adı 'thresh hold' (saman tutan; Türkçesi "eşik') idi Yemek pişirme işlemi her zaman ateşin üzerine asılı durumdaki büyük bir kazanın içinde yapılıyordu Her gün ateş yakılır ve hiç yıkanmayan kazana bir şeyler eklenirdi Çoğu zaman sebze yeniyor, et pek bulunmuyordu Akşam yahni yenirse artıklar kazanda bırakılırdı Gece boyunca soğuyan yemek ertesi gün ısıtılarak yine yenirdi İçine genelde bezelye de katılan bu yahni, çok uzun süre kazanda kalabiliyordu ('Bezelye lapası sıcak, bezelye lapası soğuk, kazandaki bezelye lapası dokuz günlük' [peas porridge hot, peas porridge cold, peas porridge in the pot nine days old] tekerlemesinin kökeni budur ) İnsanlar bazen domuz eti bulduklarında çok sevinirlerdi Domuz etleri duvardaki büyük çivilere asılarak eve gelen ziyaretçilere gösteriş yapılırdı Birisinin eve domuz eti getirmesi zenginlik işaretiydi Bu etten küçük bir parça kesilir, çiğ olarak konuklarla ikram edilirdi Bu ikrama 'yağ çiğnemek' (chew the fat) adı verilirdi Parası olanlar kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabaklar alabiliyordu Asidi yüksek yiyecekler kurşunu çözerek yemeğe karıştığından gıda zehirlenmelerine ve ölüme yol açıyordu Domatesler buna sıkça neden olduğu için bunda sonraki yaklaşık 400 yıl boyunca domateslerin zehirli olduğu düşünülmüştü Asilzade sınıfı dışındaki çoğu insanınsa kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabakları yoktu Onun yerine tahta tabaklar kullanılırdı Çoğu zaman bu tabaklar bayat ekmekten yapılıyordu Daire biçiminde ve oldukça büyük olan ekmekler iyice bayatlayınca sertleşiyor ve uzun zaman tabak olarak kullanılabiliyordu Hiçbir zaman yıkanmayan bu tabaklarda kurtlar ve küfler oluşuyordu Kurtlu ve küflü tabaklardan yemek yiyen insanların ağızlarında 'tabak ağzı' (trench mouth) denen hastalık ortaya çıkardı Ekmek, toplumsal sınıfa göre pay edilirdi Toplu yemeklerde asilzadeler hep ekmeğin üst kabuğunu, işçi ve köylü sınıfıysa yanık olan alt kabuğu alırdı Ev yemeklerindeyse aile orta kısmı, misafirler üst kabuğu, hizmetçiler de alt kabuğu alırdı Zenginler bira ve viski içmek için de kurşun kadehler kullanırdı Kurşun kadehte içilen içkiler insanları bazen birkaç gün bilinçsiz bırakabiliyordu Yoldan geçenler öldüklerini sanıp bunları gömmek için hazırlığa başlardı Aileleri bunları birkaç gün mutfak masasının üstüne yatırırdı Ailesi çevresine toplanıp yiyip-içerek sarhoşun uyanıp uyanmayacağına bakardı Buna 'uyanma' nöbeti deniyordu İngiltere’de mezarlar yeniden kullanılırdı Mezarları kazıp tabutları çıkarılır, ölünün kemikleri bir 'kemik evi'ne götürülüp mezar boşaltılırdı Tabutlar açıldığında bazen tabutun birinin iç tarafında kazıntı izleri olduğu görülür; böylece insanların diri diri gömüldüğü ortaya çıkardı Bu durumu engellemek için gömülenlerin bileklerine bağlanıp mezarın dışına uzanan bir ipin ucuna çan takılmaya başlanmıştı Bir kişi bütün gece boyu mezarlıkta oturup çanın zilini dinlerdi Buna mezarlık nöbeti "graveyard shift" denirdi Bazıları zil sayesinde kurtulur "saved by the bell" bazıları da 'ölü zilci' (dead ringer) olurdu " |
|
|
|
#3 |
|
angelesdream
|
ne kadar ilginç bir geçmişleri varmış bu ingilizlerin ![]() merakla okudum![]() teşekkürler virüs
|
|
|
|
#5 |
|
Ergenekon
|
teşekkürler, okuyan anlar zaten ne kastedildiğini, aynı zaman aralığındaki Türk gelenek görenekleri ve o andaki yaşantı kıyaslamalı olarak verilebilse, "orta çağ karanlığı" sözünün kimlere ait olduğu çok açık görülürdü ![]() ![]() eline sağlık ![]()
|
|
|
|
#6 | |
|
İSİMSİZ KARANLIK
|
Alıntı:
![]() ![]() Paylaşım için teşekkürler virüs![]() ![]()
|
|
|
|
|