![]() |
Sorularla Osmanli |
![]() |
![]() |
#16 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Sorularla OsmanliFâtih Kanunnâmesi’nin sahte olduğu ve düşmanları tarafından ona isnad edildiği söylenmektedir ![]() Osmanlı Devleti’nde kardeş katli meselesi ve bu meseleyi gündeme getiren Fâtih’e ait bir kanunnâmenin sıhhat durumu, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Kanunnâmelerinden bahis açılan her mecliste, akla gelen ve dermeyan edilen en büyük meseledir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kanunnâmenin sahte olduğunu ileri süren başta Ali Himmet Berki olmak üzere, bir çok ilim adamları, Fâtih Sultân Mehmed’e böyle bir zulmü yakıştıramadıklarından ve bu kanun hükmünü İslâm Hukukuna göre yorumlayamadıklarından böyle bir yolu tutmuşlardır ve çoğu da iyi niyetli insanlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Söz konusu ihtilaflı maddenin bulunduğu ve Fâtih tarafından Osmanlı idarî teşkilâtını tanzim etmek üzere hazırlanan bu kanunnâmenin sıhhati tartışmalıdır ![]() Birincisi, değerli hukukçu Ali Himmet Berki tarafından ortaya atılan ve hamiyetli bir şekilde, kardeş katli meselesini kötüye yorumlayanlara kesin cevap verebilmek için müdafaa edilen, bu kanunnamenin tamamının uydurma olduğu görüşüdür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu iddia, Fâtih’i ve Osmanlı Devleti’ni müdafaada yeterli olamayacaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ancak şunu ifade edelim ki, Kanunnâmenin elimizde orijinal ve Hizâne-i Âmire’de muhafaza edilen aslı bulunmadığından, hükümlerin izahında ve kelimelerin tanziminde, her zaman kesin konuşmak da doğru değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkincisi, Müsteşrik Konrad Dilger’e ait bulunan ve Kanunnâmenin bir kısmının sonradan yazılıp Fâtih’e izafe edildiği şeklinde özetlenebilecek olan görüştür ![]() ![]() Konuyla alâkalı araştırma yapan Abdülkadir Özcan, Aydın Taneri ve Ahmed Mumcu gibi ilim adamları, bir kısım iddialarına hak vererek ve bir kısım iddialarını da reddederek bu görüşü cevaplandırdıklarından ve bu ilim adamı Kanunnâmenin aslını inkâr etmediğinden, meselenin üzerinde ayrıntılı olarak durmuyoruz ![]() ![]() Üçüncüsü ise, Fâtih’e isnad edilen Kanunâme’nin sıhhatini kabul eden ve metnin inkârı yerine maddedeki meselelerin şer’i tahlilinin yapılmasına taraf olan görüştür ![]() ![]() ![]() A) Kanunnâmeyi inkâr etmekle mesele halledilmemektedir ![]() ![]() ![]() ![]() B) Kanunnâmeyi inkâr eden Ali Himmet Berki zamanında Kanunnâmenin tek nüshası biliniyordu ![]() Birincisi, Viyana Kütüphanesi, No: 554 A ![]() ![]() ![]() ![]() İkincisi ise, Osmanlı Reisülküttâblarından Bosnalı Koca Müverrih Hüseyin Efendi tarafından Bedâyi’ül-Vakâyi’ adlı tarih kitabında dere edilen nüshadır ![]() ![]() ![]() ![]() Üçüncüsü ise, Hezarfen Hüseyin Efendi’nin bazılarının iddia ettiği gibi tarih kitabına değil, Osmanlı Kanunlarını derlediği Telhîs’ül Beyân Fî Kavanin-i Al-i Osman adlı eserine dere ettiği nüshadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() c) Kanunnâme, tamamen olmasa da, kısmen, hülasa olarak yahut tamamına yakın şekilde, diğer Osmanlı tarihlerinde ve kütüphanelerimizdeki kitaplarda da mevcuttur ![]() -Yavuz devrinin büyük tarihçisi İdris-i Bitlisî, Heşt Bihişt adlı tarih kitabında kanunnâmeyi, neredeyse tam olarak geniş bir özetlemeyle vermiş ve Fâtih’e isnad etmiştir ![]() ![]() -Gelibolulu Ali Mustafa Efendi’nin, Ebül-Feth Kanunu adıyla Kanunnâmeyi Künh’ül-Ahbâr adlı eserinde aynen nakletmesi de bu meselenin mühim delillerindendir ![]() ![]() Bütün bu zikredilenler gösteriyor ki, kaynakları görmeden veya görenlerin araştırmalarını incelemeden, bizim kütüphanelerimizdeki kaynaklarda, bu kanunnâmeden bahsedilmiyor demek, ilmî olmaktan da öte gülünçtür ![]() Netice olarak, eldeki belgeler, Fâtih’e ait bu kanunnâmenin sıhhati lehindeki görüşleri teyid etmektedir ![]() ![]() ![]() Fâtih Kanunnâmesinin muhtevasını, Bizans müesseselerinin gerçek bir restorasyonu olarak değerlendirmek büyük bir hatadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fâtih Sultân Mehmed’i bize kısaca tanıtır mısınız? Çocuklarını ve o-nun zamanında Osmanlı Devleti’nin ulaştığı sınırlan özetler misiniz? Fâtih Sultân Mehmed, 30 Mart 1432 tarihinde Edirne Sarayında Hüma Hâtun’dan dünyaya geldi ![]() ![]() ![]() ![]() İstanbul’u almak için Boğaz’a hâkim olmanın şart olduğunu bilen Sultân Mehmed, 1452’de Boğazkesen Hisarı dediği Rumelihisârını inşa ettirdi ![]() ![]() ![]() ![]() Planı sezen İmparator zor durumdaydı; zira Bizans ikiye ayrılmıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fâtih’in fetihten sonra yaptığı ilk iş, İstanbul’un maddi ve manevi imar edilmesidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün bu fetihler, başta Abbasî Halifesi olmak üzere herkes tarafından takdir edilirken, Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan Fâtih’e kafa tutuyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ona bu büyük fetihte yardımcı olan devlet adamları arasında, Çandarlı Halil Paşa, Mahmûd Paşa, Rum Mehmed Paşa, İshak Paşa, Gedik Ahmed Paşa, Zağanos Mehmed Paşa, Balaban Bey, Bali Bey ve benzeri çok sayıda devlet adamı ve komutanları saymak mümkün olduğu gibi, manevi komutanlar arasında ise, asrının büyük âlimlerinden ve maneviyât erenlerinden, Molla Hüsrev, Molla Gürânî, Molla Zeyrek, Akşemseddin, Hızır Bey, Hocazâde Efendi, Molla Vildân ve Molla Şeyh Vefa ve benzeri zatları zikretmek icabeder ![]() ZEVCELERİ: 1- Gülbahar Hâtûn; II ![]() ![]() 2-Gülşah Hâtûn; Karaman Oğullarından İbrahim Beğ’in kızıdır ![]() 3- Sitti Mükrime Hâtûn; Dülkadiroğlu Süleyman Bey’in kızıdır ![]() 4- Çiçek Hâtûn; Türkmen Beyi kızıdır ![]() 5- Helene Hâtûn; Mora Despotu Demetrus’un kızıdır ![]() 6- Anna Hâtûn; Trabzon İmparatorunun kızıdır; evlilikleri kısa sürmüştür ![]() 7- Alexias Hâtûn; Bizans Prenseslerindendir ![]() ÇOCUKLARI: 1- Şehzade Sultân Mustafa Hân ![]() 2- Gevher Sultân ![]() 3- Şehzade Cem Hân ![]() 4- Şehzade Bâyezid Hân ![]() 5- İsmi bilinmeyen iki kızı ![]() Osmanlı Devleti’nin yükseliş sebepleri nelerdir? Osmanlı Devleti’nin yükseliş sebeplerini aynı zamanda fetih politikası ve hızlı bir şekilde cihan devleti olmasının sebeplerinde aramak gerektir ![]() ![]() ![]() 1) En önemli sebep, manevî değerlerine ve İslama olan bağlılıklarıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tarih bize gösteriyor ki, biz Müslüman Türkler, ne derece mânevi değerlerimize bağlanmış isek ilerlemişiz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vatana ihanet suçuyla 1821 yılında Patrikhanenin orta kapısı önünde asılmış bulunan İstanbul’daki Fener Patnki Gregorios tarafından Rus Çarı Aleksandr’a yazılan mektupta aynen şu ifadeler yer almaktadır: "Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak mümkün değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultân Aziz devrinde, İstanbul Rus Elçisi olan General İgnatyef, bu mektubu zikrettikten sonra şunu ilave eder: "Ben vazifedeyken bu teşhisler isabetle tecelli etti" ![]() ![]() ![]() ![]() 2) Osmanlı Devleti’ni yükselten sebeplerin ikincisi, Osmanlı Devleti’nin özellikle yükselme dönemlerinde tam bir hukuk devleti olması yani şer’-i şerif ve kanun-ı münifin esas kabul edilmesidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3) Devletin devam ve bekasına sebep olan para ve askerin mükemmel oluşudur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4) Günümüzde bazı araştırmacıların tenkit ettiği gılmân sistemi yani kapıkulu sistemi de, devletin yükseliş sebeplerinin başında gelmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 5) Osmanlı Devleti’nin yükselme dönemlerinde tam manasıyla hür bir ilmin de ö-nemli etkisi olduğunu ifade etmekte yarar vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 6) Osmanlı Devleti’ni yükselten sebeplerden birisi de vazifelerin, ister ilmiyede, ister seyfiyede ve isterse de kalemiyede olsun, ehil olanlara verilmesidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Elbette ki, vazifelere yapılan tayinlerde, hem sâlih, hem de mahir olanlar, yânı hamiyetle fazileti birleştiren, kalbi ve fikri münevver olanlar tercih edilecektir ![]() ![]() ![]() Bir kısım İslâm hukukçuları ve tefsirciler tarafından, özellikle idarî yetkiye sahip devlet ricaline hitaben nazil olduğu söylenen Kur’ân’ın şu âyeti, bu konuda çok manidardır: "Haberiniz olsun ki, Allah sizlere muhakkak şunları emrediyor: Biri emânetleri ehline vermeniz, biri de insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hareket etmenizdir ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devleti’nin yükselme devrini tetkik edenler, neden kısa bir zamanda dünya devleti haline geldiğini ve salâhat ile maharete ne derece riâyet ettiklerini çok iyi bilirler ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devleti’nin duraklamasında ve gerilemesinde, ehil olmayan insanların göreve getirilişinin yattığını çok iyi idrâk eden Osmanlı Padişahı, vezir-i a’zamına bu hakikati, bir tayin fermanı münâsebetiyle şöyle ifade ediyor: "Benim Vezirim, Tezkireciiik görevi için, ehliyetli bir kaç adayı düşünerek seçip, bana arzet ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 7) Bütün bu sebeplerin etkisiyle, yükseliş dönemindeki Osmanlı idaresinde suiistimal, sefâhet, israf ve gayr-i meşru masraflar, vatandaşa zulüm ve benzeri kötülüklerin olmayışı, Osmanlı Devleti’ni kısa zamanda yükseltmiştir ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Sorularla Osmanli |
![]() |
![]() |
#17 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Sorularla OsmanliSultân Murâd’m kendisi sağ iken iki defa oğlunu tahta geçirmesinin sebebi nedir? Bir kısım çevrelerin iddia ettiği gibi Manisa’ya eğlenceye mi çekilmiştir? Hacı Bayram-ı Veli’yi sorgulamak için huzuruna çağırdığı ve sorguladığı iddiası doğru mudur? Sultân Murâd’m hayatını az da olsa bilen bir insan, bu soruya olumlu cevap veremez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bize göre bir diğer önemli ve manevî sebep de, İstanbul’un fethi olayıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu ziyaret sırasında (bazı araştırmacılar bu ziyaretin saltanatın ilk yıllarında yani 1421-1424 tarihleri arasında gerçekleştiğini zikretmektedirler) veya daha sonra yapılan, II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fâtih’in babası Sultân II ![]() Bazı tarihçilerin Osman Bey’den sonra ikinci kurucu dedikleri Sultân II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultân Murad’ın Anadolu’daki sıkıntıları devam ederken Macarlar ve Sırplar Osmanlı Devleti’ni rahatsız ediyorlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 40 yaşına gelen ve gerçekten de yıpranan II ![]() ![]() Hem Osmanlı ordusunun yenilgisinden ve hem de Fâtih’in 14 yaşında bir genç Padişah olmasından heveslenen Papa, yeni bir haçlı seferi için kollan sıvadı ve haçlı orduları Osmanlı Devleti aleyhinde Ak Şövalye diye bilinen Erdel Voyvodası Hunyadi Yanoş kumandanlığında bir araya geldiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Devlet adamları ve yeniçeri bu duruma razı olmadı ve Sultân Murad’ın yeniden tahta geçmesini ısrarla arzu ettiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ZEVCELERİ: 1- Dulkadiroğlu Alîme Hâtûn ![]() 2- Yeni Hâtûn; Amasyalı Mahmûd bey’in kızı ![]() 3- Hüma Hâtûn: Abdullah isimli bir şahsın kızı ve Fâtih’in annesi ![]() ![]() ![]() 4-Tâcünnisâ Hatice Halîme Hâtûn; Candaroğlu İsfendiyar Bey’in kızı ![]() 5-Mara Hâtûn; Çocuksuz ve Ortodoks olarak ölen ve Fâtih’in üvey annesi olan bu kadın, Sırbistan Despotu George Bronkoviç’in kızı ![]() ÇOCUKLARI: 1- Fâtih Sultân Mehmed ![]() 2- Ulu Şehzade Alaaddin Bey ![]() 3- Şehzade Büyük Ahmed ![]() 4- Şehzade İsfendiyar ![]() 5- Şehzade Hüseyin ![]() 6- Şehzade Orhan ![]() 7-Şehzâde Hasan ![]() 8- Şehzade Küçük Ahmed ![]() 9- Yusuf Âdil Şah ![]() 10- Hatice Sultân ![]() 11- Hafsa Sultân ![]() 12- Fatma Sultân ![]() 13- Erhondu Sultân ![]() 14- Şehzade Selçuk Sultân ![]() Asrındaki büyük devlet adamları arasında, Timur Paşa’nın oğlu Gazi Umur Paşa, Çandarlızâde Halil Paşa, devşirmelerden Şihâbüddin Paşa, Damad Karaca Paşa, Zağanos Paşa ve Kasım Paşa’yı; asrının meşhur âlimlerinden Molla Fenari’den sonra müftülük makamına gelen Molla Yegân lakabıyla meşhur Mevlânâ Muhammed, Molla Şemseddin Gürânî, Seyyid Alâ’addin Semerkandî, Hızır Beğ ve Alâ’addin Tûsî’yi; maneviyât erenlerinden Hacı Bayram’ın halifelerinden Ak Bıyık, Muhammediyye müellifi Yazıcızâde, Envâr’ül-Âşıkîn adlı eserin müellifi Ahmed-i Bîcan ve Şeyh Muslıhuddin’i; şâirlerden Hacı İvaz Paşa’nın oğlu Atâyî ve şiirlerinden dolayı idam edilen Nesîmî’yi mutlaka zikretmeliyiz ![]() I ![]() 1413-1421 tarihleri arasında Osmanlı tahtına oturan Sultân Mehmed Çelebi, 781/1380 yılında Germiyanoğullarından Süleyman Şah’ın kızı Devlet Hâtun’dan dünyaya gelmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çelebi Mehmed Rumeli’ndeki olaylarla uğraşırken, Karamanoğlu yine hareke! geçti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devleti, yeniden eski ihtişamına kavuşmak üzere iken, iç ve dış düşmanlar, iki büyük gaileyi Osmanlı Devleti’nin başına açmakta gecikmediler ![]() ![]() Bunlardan birincisi, Şeyh Bedreddin isyanı idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunun üzerine Rumeli’deki Deliorman’da yerleşen Şeyh Bedreddin isyanı genişletme çabalarını sürdürdü ![]() ![]() ![]() ![]() Sultân Mehmed’in ikinci belası ise, Timur tarafından esir alınarak 16 yıl ortadan kaybolan ve ancak Bizans ve benzeri dış düşmanların tahriki ile saltanat iddiasıyla ortaya çıkan Yıldırım’ın gerçekten oğlu Düzmece Mustafa’dır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultân Mehmed Çelebi 39 yaşında vefat etti ve Bursa’daki Yeşil Türbeye defn o-lundu ![]() ![]() ![]() ![]() ZEVCELERİ: 1- Şeh-zâde Kumru Hâtûn; Amasyalı bir Paşa’nın torunu ![]() 2- Emine Hâtûn; Dulkadır oğlu Mehmed Bey’in kızı ve II ![]() ![]() ÇOCUKLARI: 1- Şeh-zâde Küçük Mustafa ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultân Mehmed Çelebi zamanındaki ileri gelen devlet adamları arasında, baştan beri onun sadık bir veziri olan Bâyezid Paşa’yı, ilmiyeden gelen İbrahim Paşa’yı ve Bursa kahramanı Hacı İvaz Paşa’yı; asrındaki büyük âlimler arasında Sa’deddin Teftezânî’nin talebelerinden Mevlânâ Burhânüddin Haydar’ı, Mevlânâ Sarı Ya’kub’u, Kara Ya’kub lakabıyla meşhur olan Ya’kub bin İdris’i, Kâfiyeci lakabıyla meşhur Mevlânâ Muhyiddin’i ve Bâyezid-i Sofî’yi; zamanındaki maneviyât erenlerinden özellikle Şeyh Abdüllatif’i, Amasyalı Pir İlyas’ı ve Şeyh Muslihuddin Halife’yi; şâirlerden ise sadece Hüsrev ü Şirin müellifi Şeyhi ile Molla Ezherî ve Şair Zihni’yi sayabiliriz ![]() Sultân Musa Çelebi kimdir? 1410 yılında Edirne’de padişahlığını ilan eden Musa Çelebi, sert bir asker ama iyi bir diplomat değildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultân Musa zamanında ona destek olan devlet adamları arasında veziri Kör Melikşah, Mihal oğlu Muhammed Beğ, bunun kardeşi Bahsi Beğ’i; âlimler arasında Kazaskeri olan Şeyh Bedreddin-i Simâvî’yi zikretmemiz gerekmektedir ![]() Yıldırım Bâyezid’in intihar ettiği söylenmektedir ![]() Yıldırım Bâyezid’in vefatı ile ilgili üç rivayet bulunmaktadır: Birincisi; Hammer ve Gibbons gibi Garb Tarihçilerinin tamamına yakını, Şükrullah, Enverî, Karamanî Mehmed Paşa, Acem Hamidî, Konyalı Mehmed bin Hacı Halil ve İdris-i Bitlisî gibi ilk dönem Osmanlı tarihçilerinin kahir ekseriyeti; 10 sene kadar Bursa ve Edirne’de oturup Çelebi Sultân Mehmed’in çocuklarına hocalık eden, Padişah ve diğer Osmanlı devlet erkânı ile yakın temas halinde bulunan ve memleketine döndükten sonra Timur Tarihini yazan İbn-i Arabşah başta olmak üzere Timur devrinin bütün Vakânüvisleri, Yıldırım Bâyezid’in şiddetli sıtma, nefes darlığı ve keder dolu hayattan meydana gelen çeşitli hastalıkların bir araya gelmesinden vefat ettiğini açıkça ifade etmektedirler ![]() ![]() ![]() ![]() "Her ne kadar bazı tarihçiler Timur’un hekimlerinin zehir içirdiğini veya kendi kendisine zehir içtiğini söyleseler de, tamamen hata üzerinedirler ![]() ![]() ![]() İkincisi; Osmanlı tarihi ile ilgili bazı kaynaklar, Timur’un Bâyezid’i serbest bırakmak niyetinde iken, onunla yaptığı bir mülakat neticesinde, bundan vaz geçip, onu Semerkand’a götürdükten sonra oradan geri göndereceğini söylediğini, bu söz üzerine ümitsizliğe düşen Osmanlı Padişahının yüzük kaşındaki zehirle intihar ettiğini iddia etmektedirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Üçüncüsü; Timur’un zehirlettiği şeklindeki bir iddiadır ki, bunun tarihçiler tarafından kale bile alınmadığını ifade etmekle yetiniyoruz ![]() ![]() Netice olarak, Yıldırım’ın intiharı iddiası, muteber yerli veya yabancı kaynaklarda yer almamaktadır ![]() ![]() ![]() Osmanlı Padişahları arasında hakkında en çok dedikodu bulunan Yıldırım Bâyezid’in şahsiyeti, çocukları, döneminde Osmanlı Devleti’nin durumu ile ilgili kısa bilgiler verir misiniz? Osmanlı Padişahları arasında hakkında en çok konuşulan Padişahın Yıldırım Bâyezid olduğu doğrudur ![]() ![]() ![]() ![]() 1387 tarihinde katıldığı Karaman Seferinde gösterdiği kahramanlıklardan beri Yıldırım lakabıyla anılan I ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devleti’nin Kosova’da haçlı ordularıyla meşgul olmasını fırsat bilen Karamanoğulları, Osmanlı Devleti’ne ait sancak ve kazalara hücum başlattı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rumeli’nde gayr-i müslimlerle uğraşan Osmanlının aleyhine, durumu fırsat bilen Karamanoğlu-Candaroğlu ve Sivas’daki Kadı Burhâneddin’in ittifak yaptığı duyuldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün bu gelişmelerden rahatsız olan Macar Kralı Sigismund, üçüncü bir haçlı seferi hazırlığında idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte böyle bir dönemde Doğudan büyük bir tehlike geliyordu ![]() ![]() ![]() ![]() Neticede kaderin cilvesiyle Yıldırım’ın strateji açısından üstün görüldüğü uğursuz Ankara Meydan Muharebesi meydana geldi ve 28 Temmuz 1402 tarihinde Osmanlı ordusu yenik düştü ve Padişah esir alındı ![]() ![]() ![]() ![]() Yıldırım Bâyezıd devrinin ileri gelen devlet adamları arasında, iyi bir devlet adamı olmakla beraber takva cihetinden zayıf olduğu ittifakla açıklanan Çandarlı Ali Paşa, Timurtaş Paşa, Süleyman Paşa, İshak Bey ve Mihal oğlu Muhammed Bey zikredilebilir ![]() ![]() ![]() ![]() ZEVCELERİ: 1- Germiyanoğlu Devlet Şah Hâtûn; İsa, Mustafa ve Musa’nın annesi ![]() 2- Devlet Hâtûn; Yine Germiyanoğlu olduğu söylenen ve Sultân Mehmed Çelebi’nin annesi ve ilk Valide Sultân ![]() 3- Hafsa Hâtûn; Aydınoğlu İsa Bey’in kızı ![]() 4- Sultân Hâtûn; Dulkadiroğlu Süleyman Şah kızı ![]() 5- Marya (Olivera Despina) Hâtûn; Sirbistan Kralı Lazar’ın kızı ![]() ÇOCUKLARI: 1- Ertuğrul Çelebi ![]() 2- İsa Çelebi ![]() 3- Mustafa Çelebi (Tartışmalıdır) ![]() 4- Büyük Musa Çelebi ![]() 5- İbrahim Çelebi ![]() 6- Kasım Çelebi ![]() 7- Yusuf Çelebi ![]() 8- Hasan Çelebi ![]() 9- Erhondu Hâtûn ![]() 10- Fatma Hâtûn ![]() 11- Paşa Melek Hâtûn ![]() 12- Oruz Hâtûn ![]() 13- Hundî Hâtûn ![]() 14- Şehzade Mehmed |
![]() |
![]() |
![]() |
Sorularla Osmanli |
![]() |
![]() |
#18 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Sorularla OsmanliYeniçerileri, bunların ağalarını ve merkezdeki askerî teşkilâtı yani Kapı Kulu Ocaklarını kısaca özetler misiniz? İslâm Hukuku açısından bunların izahını nasıl yaparsınız? Türk milleti asker bir millettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() A) Kapı Kulu Askerleri ve Yeniçeri Ağası: Bizzat devlet reisi demek olan padişaha bağlı olmak üzere daimî ve maaşlı (ulûfeli) bir yaya ve atlı ordusu demek olan kapı kulu askerleridir ![]() ![]() ![]() ![]() Başta Gelibolu ve İstanbul Acemi Ocağı olmak üzere Acemi Ocaklarında yetiştirildikten sonra, Çandarlı Kara Halil’in gayretleriyle Yeniçeri adıyla padişahın daimî hassa ordusu haline getirilmişlerdir ![]() ![]() ![]() a) Yayalar: Bunların en önemlileri; Acemi Oğlanları: Rumeli ve Anadolu eyâletlerinden devşirilen yarar oğlanlar, devlet erkânının hizmetine ve acemi ocaklarına tevzi edilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() Cebeciler: Orduya harp malzemelerini temin eden bir askerî sınıftı ![]() b) Süvariler: Bunlar da Sipah (kırmızı bayrak bölüğü), Silâhtar (sarı bayrak bölüğü), Azep (hafif piyade) ve Akıncılar gibi kısımlara ayrılmışlardı ![]() ![]() Kapıkulu askerlerinin temelini teşkil eden Yeniçerilerin âmiri Yeniçeri Ağasıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() En önemli yetki ve vazifeleri şunlardır: İstanbul’da ve çevresinde şer’e ve kanuna aykırı gördüğü şeyleri yasaklar; suçluları, eğer bağlı bulunduğu bir daire varsa yetkililere teslim eder, yoksa bizzat şer’î cezalarını verir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devleti’nin önce genişlemesine ve sonra da gerilemesine vesile olan Yeniçeri Ocağı, 464 yıllık uzun bir ömürden sonra,1241/1826 yılında ilga edilmiştir ![]() ![]() Özetlemek gerekirse, Osmanlı ordusunun ilk kısmını teşkil eden ulûfeli yani millî ve profesyonel askerler üç kısımdı; Birincisi, Kapıkulu askerleriydi, ikincisi, saray halkı ve iç halkı da denen saray askerleriydi ![]() ![]() B) Eyâlet Askerleri: Bunların başında tımarlı veya topraklı süvariler de denilen sipahiler gelmektedir ![]() ![]() Devşirme sistemi nedir? Hıristiyan ailelerin çocukları zorla ve zulümle mi alınmıştır? Bugün Avrupalılar kadar memleketimizde de en çok merak edilen ve meselenin esası bilinmeden değişik yorumlar yapılan ve çarpıtılan konulardan biri de kapu kulları ve bunun kaynağını teşkil eden devşirme usulüdür ![]() ![]() ![]() Önemle ifade edelim ki, Osmanlı Devletinde pençik oğlanı, acemi oğlanı veya devşirme oğlanı ifadeleriyle anlatılan ve halk ile Batılılar arasında Hıristiyan ailelerin çocuklarının zorla alınarak önce köle yapılması, sonra da Osmanlı ordusunda görev verilmesi ve çocukların eliyle ana ve babalarının öldürülmesi şeklinde takdim edilen askerî müessese, Yeniçeri Teşkilâtıdır ![]() ![]() Herkesin bildiği gibi, Kapı Kulu Ocakları ve bunların başında gelen Yeniçeri Teşkilâtı, Osmanlı Devleti’nin merkezî ordusundaki vurucu güçtür ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devleti’nde Yeniçeri Ocaklarına asker temin eden iki önemli kaynak vardır: A) Pençik Oğlanları ve Acemi Ocakları ![]() B) Devşirme Usûlü ve Acemi Oğlanları ![]() ![]() Pençik Oğlanları ne demektir? Osmanlı Devleti, Acemi Ocaklarında kimleri ne hakla toplamıştır? Kanunla mı yoksa keyfî mi yapmıştır? I ![]() ![]() ![]() Bilindiği gibi, İslâm’a göre savaş esirleri ganimetlerden sayılmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() 1) Savaş hukukunun gereği ve İslâmiyeti yaymak gayesiyle gerekiyorsa devlet reisi onları öldürtebilir ![]() 2) Müslümanlara hizmet etmeleri için onları köle olarak kullandırabilir ![]() 3) Onlarla zimmîlik anlaşması yapabilir ![]() 4) Hanefi mezhebinde tartışmalı olmakla birlikte, bedel (fidye) karşılığı onları salıverebilir ![]() İşte I ![]() ![]() ![]() Toyca denilen akıncı subaylarının ve akıncıların aldığı esirler, pençikçi denilen bir memur tarafından toplanıyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devleti, esirleri köle yapmak veya Avrupalılar gibi satmak yerine, hem onlara bir nevi yarı hürriyetlerini kazandırmış, hem de kendi rızalarıyla Müslüman olmalarını sağlamıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kanunla düzenlenen bu mevzuyu merak edenler, Osmanlı Kanunnâmeleri adlı e-serimizde neşrettiğimiz Devşirme ve Pençik Kanunnâmelerini tetkik edebilirler ![]() İS ![]() Devşirmenin başlama sebeplerini şöylece özetlemek mümkündür: 1) Yıldırım Bâyezid’in Ankara mağlûbiyetinden sonra fetihlerin duraklaması, hattâ muvakkaten gerilemesi sebebiyle yeniden esir elde edilememesi Acemi oğlan ihtiyacını arttırmıştır ![]() 2) Ayrıca bugün Amerikan ordusunda asker olmak için can atan çok sayıda üçüncü dünya ülkesi vatandaşı insanların mevcut olduğu inkâr edilemediği gibi, o günün tek süper gücü olan Osmanlı Devletinin en önemli ordusu olan Yeniçeri Teşkilâtında görev almak için Müslüman ve Hıristiyan her çevreden talepler gelmeye başlamıştır ![]() 3) Bir diğer önemli sebeb de gayr-i müslimlerin askerlik edemeyişleri ve buna karşı cizye vergisi ödemeleri söz konusu olduğundan, gayr-i müslimler ve özellikle Osmanlı hayranı Bulgar, Arnavut, Bosnalı ve Ermenilerin Osmanlı Ordusunda görev alma arzuları gittikçe artış göstermiştir ![]() İşte bütün bu sebeblere dayanan Osmanlı Devleti, belli bir kanun ve kaide çerçevesinde, sadece gayr-i müslim Bulgar, Arnavut, Bosna yerlileri ve Ermenilerden, hem rızâları dahilinde olmak ve hem de belli bir kaide dâhilinde yapılmak şartıyla, her kırk haneden bir tane 14 ila 18 yaş arasında genci, Osmanlı Ordusunun temelini teşkil eden Yeniçeri Teşkilâtına girmek veya Saray’da önemli vazifeler yapmak üzere devşirmeye başlamıştır ![]() ![]() Usûl hakkında bilgi vermeden evvel şu bir kaç hususun bilinmesinin zaruret olduğu kanaatindeyiz: A) Yeniçeri teşkilâtına girmek veya Saraya girmek önemli bir şeref olmasından ve hatta bu yolla Yeniçeri olan yahut Saray’a girenler, belli bir müddet sonra önemli mülkî ve askerî makamlara geldiklerinden dolayı, gayr-i müslim gençler ve ailelerin bunu arzuladıklarını açıkça görüyoruz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() B) Bu devşirmeden kasıt, rızâsı dairesinde kalmak şartıyla önce Müslüman Türk a-ilelerin yanına verilerek Müslümanlaştırmak ve Türkleştirmektir ![]() ![]() ![]() ![]() C) Biraz sonra zikr edeceğimiz gibi, Avrupalıların anlattığı tarzda, küçük çocuklar ana ve babalarından zorla alınıyor değildir ![]() ![]() D) En önemlisi de devşirme yoluyla Acemi Ocağına çocuğunu veren gayr-i müslimler belli vergilerden mu’âf tutulduklarından, kendi elleriyle ve hile yaparak ve hatta devşirme memuruna rüşvet vererek çocuğunu Acemi Oğlanı yapmaya çalışmışlardır ![]() E) Bütün bunların yanında insan unsurunun girdiği hiç bir işte suiistimal olmaması mümkün görülmediğinden, bu konuda da bazı suiistimaller olmuş olabilir ![]() Devşirme usulü nasıldı? Acemi Oğlanları nasıl yetiştiriliyordu ve bu düzen nasıl bozuldu? İhtiyaca göre üç beş senede bir ve bazen daha uzun fasılalarla Hıristiyanlardan (Yahudilerden alınmazdı) 14-18 yaş arasındaki çocukların gürbüz ve sağlam olanları alınırdı ![]() ![]() ![]() ![]() Devşirmeye lüzum hâsıl olunca Yeniçeri Ağası Divana baş vurarak ihtiyaç miktarını bildirir ve devşirmeye gidecek olan Ocak Ağalarını seçerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Devşirilen çocuklar, hükümet merkezine sevk olunurdu ![]() ![]() ![]() ![]() Tek oğul, Yahudi ve evlilerden başka köy kethüdası oğlu, çoban ve sığırtmaç, köse, kel, doğuştan sünnetli, Türkçe bilen, sanat sahibi, İstanbul’a gelip gitmiş, çok uzun veya çok kısa boylu olanlar da devşirilmezdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Devşirilen oğlanlar devlet merkezine gelince iki üç gün istirahat eder, oğlanlara şahadet getirtilip Müslüman edilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Acemi Ocağında askerî ve meslekî eğitim görenler, kabiliyetlerine göre Yeniçeri Teşkilâtına, Enderun Mektebine veya başka yerlere alınırdı ![]() ![]() ![]() ![]() İşte Yeniçeri Teşkilâtının iki önemli kaynağı bunlardı ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Sorularla Osmanli |
![]() |
![]() |
#19 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Sorularla OsmanliSultân I ![]() Osmanlı tarihinde I ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1375’de Hamidoğulları sembolik bir bedelle topraklarının yarısını Osmanlıya terk etti ve böylece Germiyanoğlu ile Karamanoğlu arasına Osmanlı girmiş oldu ![]() ![]() Her ne kadar, Sultân Murad’ın oğlu Şehzade Bâyezid kahramanca savaşarak Karaman oğullarını dağıtıp Yıldırım unvanını aldıysa da, bunu fırsat bilen Sırp Kralı Balkanlarda Osmanlı’nın üzerine yürüdü ve hatta Timurtaş Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunu bozguna uğrattı (Ploşnik Olayı, 1387) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Batılı tarihçilerin de itirafıyla, fethettiği topraklarda Ortodokslara, Katoliklere ve diğer din mensuplarına kendi dindaşlarından daha iyi davrandı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Murâd Hüdâvendigâr’ı muvaffak eden sebeplerin başında onunla birlikte çalışan ehliyetli devlet adamlarını zikretmek gerekiyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Asrındaki âlimlerden ise Aksaray’lı Cemâlüddin Muhammed bin Muhammed, Bursa kadılarından ve Kâdîzade-i Rumî’nin babası Mahmûd Bedreddin ve de Azerbaycan Kadısı unvanıyla meşhur Mevlânâ Burhânüddin’i zikretmek gerekmektedir ![]() ZEVCELERİ: 1- Gülçiçek Hâtûn; Yıldırım Bâyezid’in ve Yahşi Bey’in Annesi ![]() 2-Marya Thamara Hâtûn; Bulgar Kralının kızı ![]() 3- Paşa Melek Hâtûn; Kızıl Murad bey’in kızı ![]() 4- Candar Oğullarından bir beyin kızı ![]() 5- Bulgar Beyinin kızı ![]() ÇOCUKLARI: 1-Yıldırım Bâyezid ![]() 2-Ya’kub Çelebi ![]() 3- Savcı Bey ![]() 4- İbrahim Bey ![]() 5- Yahşi Bey ![]() 6- Halil Bey; 7- Özer Hâtûn; 8- Sultân Hâtûn ![]() 9- Nefise Melek Sultân Hâtûn ![]() Osman Bey hakkında özet bilgi verir misiniz? Kaç hanımı, kaç çocuğu vardı ve zamanında mevcut olan büyük âlimler kimlerdi? Osmanlı toprakları onun zamanında ne kadar büyüdü? Osman Bey, Osmanlı Devleti’ni ve Osmanoğullarını kuran ve adını devletine ve soyuna vermiş bulunan ilk Osmanlı Sultânıdır ![]() ![]() ![]() ![]() Osman Bey, 1258 tarihinde Söğüd’de veya Osmancık’da dünyaya geldi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1281 yılında babasının yerine aşiret beyi olan Osman Bey, bir görüşe göre, Selçuklu Sultânı II ![]() ![]() ![]() Osman Gâzi’nin Bizans sınır şehirlerini birer birer fethetmesi üzerine telâşa düşen Bizanslılar onu ortadan kaldırmak için bir düğün vesilesiyle bir baskın hazırlarlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Babasından 4800 km2 olarak aldığı toprakları 16 ![]() ![]() ![]() Osman Bey zamanındaki büyük âlimler ve şeyhlerden bazılarını da hatırlatmakta yarar vardır: Âlimlerden en önemlileri Mevlânâ Şeyh Edebalı, Dursun Fakîh ve Hattâb bin Ebî Kasım Karahisârî’dir ![]() ![]() Osmanlı Devleti’nde ilk kardeş katli olayının Osman Bey’in amcası Dündar’ı öldürmesiyle başladığı söylenmektedir ![]() Evvela bu olayın, Osmanlı tarihçileri tarafından meydana geldiği dahi ittifakla kabul, edilmeyen bir görüş olduğunu ifade etmek istiyoruz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şayet çok zayıf bir ihtimal ile de olsa, bu olayın meydana geldiğini kabul etmemiz halinde, tarihçilerin nakline göre bu zayıf rivayet şöyledir: Osman Bey devrinde, amcası Dündar Bey, aralarındaki saltanat kavgasının menfî tesirler göstermesinden, Dündar Bey’in Osman Bey aleyhinde faaliyetlerde bulunmasından ve nihayet İbn-i Kemal’in zayıf bir rivayeti naklederken verdiği bilgilere göre, Bilecik tekfurunun yakalanmasına fiilen engel olduğundan dolayı, bâği add edilerek idam edilmiştir ![]() ![]() ![]() 1289 veya 1302 yılında meydana geldiği bazı tarihçiler tarafından zayıf bir rivayet olarak nakledilen bu olayda, Dündar Bey’in Bilecik ve Yarhisar Tekfurlarının, Osman Beyi öldürmek üzere tertip ettikleri plandan ve hileden haberdar olduğu ve Osman Bey’in karşı planla olayı bastırdıkdan sonra amcasını öldürdüğü nakl olunmaktadır ![]() "Akıllı Romalıların, giriştikleri bu işleri daha evvel Timur’un Bâyezid’le harb ettiği, onu yakaladığı ve ordusunu imha ederek onu mağlup ettiği zaman yapmaları zarureti vardı ![]() ![]() ![]() Yani Yunanlı tarihçi, neden Roma İmparatorlarının Düzmece Mustafa olayı gibi diğer Osmanlı çocuklarını da Osmanlı Devleti’nin aleyhine kullanamadılar diyerek, geçmiş İmparatorlar adına bir nevi hayıflanmaktadır ![]() ![]() Netice olarak, Dündar Bey olayının meydana gelmediği kanaatindeyiz ![]() ![]() Osmanlı Devleti’nin manevî kurucularından olan ve kızını Osman Bey ile evlendiren Şeyh Edebalı kimdir? Kaynaklarda Ede Şeyh diye de geçen bu maneviyât eri, Karaman’da dünyaya gelmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() İşte bu sırada âlimleri ve maneviyât erlerini çok seven Osman Bey ile tanıştı ve o-na dinî ve idarî konularda danışmanlık yaptı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Daha önce belirttiğimiz gibi, bazı kaynaklara göre, Şeyh Edebalı’nın Osman Gâzî ile evlendirdiği kızının adı, Mal Hâtun’dur ![]() ![]() ![]() ![]() Şeyh Edebalı, Vefâiyye tarikatına mensuptur ve aynı zamanda Anadolu Ahilerinin reislerindendir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şeyh Edebalı 1326 veya 1327 yılında Bilecik’te vefat etmiştir ![]() ![]() ![]() Osmanlıların kuruluş ve gelişmesinde, özellikle Wittek’in üzerinde durduğu maneviyât erenlerinin yani Gâziyân-ı Rum, Âhiyân-ı Rum, Bâcıyân-ı Rum ve Abdalân-ı Rum’un etkileri hakkında neler biliyoruz? Osmanlı Devleti’nin ulu çınarı, medrese, cami ve tekke üçlüsünden aldığı iman suyu ile büyümüş ve 600 sene hayatiyetini devam ettirmiştir ![]() ![]() ![]() Bu sebepledir ki, Osmanlı ulu çınarı kendi zamanında Osman Bey’in koskoca Bizans İmparatorluğu karşısındaki fetih ve zaferlerinin arkasında, Alp Gündüz, Gazi Rahman, Akça Koca ve Köse Mihal gibi büyük gaziler kadar, İslâm âleminin değişik bölgelerinden ve özellikle Horasan’dan gelen erenlerin yani Sadreddin Konevî’ler, Mevlânâ Celâleddin Rûmîler, Dursun Fakih’ler, Şeyh Edebali’ler, Ahi Evran’lar ve Şeyh Baba İlyas’ların bulunduğunu başta Osman Bey olmak üzere bütün Osmanlı Padişahları görmüş ve hissetmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() İşte Âşıkpaşa-zâde, bu maneviyât erenlerinden Anadolu’da bulunan büyük ve müstakil teşkilâtlar tarzında bahsetmektedir ki, bunlar sırasıyla şunlardır: A) Gâziyân-ı Rum = Gâzîler ve Alpler: Daha evvel Türk toplumlarında Alpler diye bilinen bu mana ve madde kahramanları, Türkler Müslüman oldukdan sonra Gazi unvanıyla anılır olmuşlardır ![]() ![]() ![]() ![]() B) Âhiyân-ı Rum: Anadolu Ahileri: Ahî teşkilâtı, fütüvvet teşkilâtının Türkler tarafından geliştirilen ve özellikle Anadolu’da yayılmış bulunan bir şeklidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fütüvetnâmelerden öğrendiğimize göre, bunların da toplantı yerleri tekke ve zaviyelerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() C) Bâcıyân-ı Rum: Bu tabir ile uc beyliklerindeki Türkmen kabilelerinin cengâver hanımları kasdedilebileceği gibi, hanımlara ait tekke mensupları da kasdedilmiş olabilir ![]() D) Abdalân-ı Rum: Bunlara biz Horasan Erenleri de diyoruz ![]() ![]() ![]() ![]() Kısaca bu dört teşkilât Osmanlı Devleti’nin kısa zamanda kurulmasında ve maddi-manevî açılardan fethedilen toprakların ihya olunmasında çok etkili rol oynamışlardır ![]() Osmanlı Devleti, Bizans’ın bir kopyası mıdır? Bizans devlet müesseselerinin Osmanlı devlet müesseselerine etkisi varmıdır? Bu iddia, tamamen, Batılı olan Busbecq gibi seyyahların, Rambaud ve Gibbons gibi tarihçilerin, tıpkı İslâm Hukukunun Roma Hukukunun aynen devamı olduğuna dair iddialarda bulunan Müsteşrikler gibi, ileri sürdükleri, delilden mahrum bir iddiadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Böyle bir iddiayı ileri atanların en büyük delilleri, Fâtih’in Kanunnâmesindeki bazı hükümlerin Bizans Hukukundan adapte edilmiş olması; Anadolu-Rumeli Beylikleri ikilisinin, Kazaskerliğin, Defterdarlığın ve hatta Padişahların her hafta İstanbul’daki camilerden birine gitmesinin bile Bizans’tan taklid edildiği şeklindeki hayali sözlerdir ![]() A) Osmanlı Devleti, Müslüman bir devlettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devleti’nin örnek aldığı devlet, çeşitli milletlerin elinde gelişip büyüyen İslâm Devletidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() İdarî teşkilâtın oturması Abbasîlerde mümkün olmuştur ![]() ![]() ![]() B) İslâm Hukuku, Kur’ân ve Sünnet’in esaslarına aykırı olmamak şartıyla, diğer devletlerin idarî teşkilâtlarının ve askerî-malî kanunlarının Müslüman devletler tarafından alınmasında beis görmemiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Özellikle bazı örfî vergilerin Bizans yahut bir başka devletten alınması ise, İslâm’ın esaslarına uymak şartıyla, İslâm Hukuku tarafından caiz görülmektedir ![]() ![]() ![]() C) Bizans’tan gelmesi İse, ( ve zaten daha İslâmlaşmış hail diyet ciddi manada etkilenmiştir ![]() ![]() ![]() Mesela, Osmanlı Devleti’nin asırlarca en mühim devlet organı olan Divan-ı Hümâyûn, Abbasîler’den itibaren Anadolu Selçuklularına kadar bütün Müslüman devletlerinde bulunan Divan’ların devamıdır; eğer İslâm hukuku eserleri incelenirse, vezâret-i tefvîz makamının sadece isim değişikliğiyle Osmanlı Devleti’ndeki sadrazamlık makamı olduğu hemen anlaşılacaktır ![]() ![]() ![]() Nihayet hukuk sistemi ile ilgili olarak da şunları söylemek yerinde olacaktır: Osmanlı Devleti, İslâm hukukunu tatbik hususunda diğer Müslüman Türk Devletlerinden farklı bir yol izlememiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kısaca, Osmanlı Devleti müesseselerinin, İstanbul’un fethinden sonra yeni baştan tertip ve tanzim edildiğini söylemek, tarihî vakıalara terstir ![]() ![]() ![]() Yapılan incelemeler, Bizans müesseselerinin Osmanlı müesseselerine etki etmediğini göstermektedir ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Sorularla Osmanli |
![]() |
![]() |
#20 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Sorularla OsmanliOsmanlı Devleti’nde savaş esas mıdır? Bu devlet harp ile mi gelişmiştir? Böyle bir anlayış İslâm’ın manasına uygun mudur? Osmanlı fetih politikasının hukukî esasları nelerdir? Bu sorunun cevabını verebilmek için, Osmanlı Hukukunda harbin yani cihadın tarifini ve sebeplerini özetlemek gerekir ![]() ![]() Osmanlı Hukukunda gaza, cihad ve kıtal gibi kelimelerle ifade edilen harb, değişik şekillerde tarif edilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Harbin gayesi ile ilgili olarak şunlar söylenebilir: Bilindiği gibi Osmanlı devleti (umumî manâda), vatan ve ırk gibi maddî değerler üzerine değil, manevî değerler ve bütün insanlığın iki dünya mutluluğunu temin etme mefkuresi üzerine kurulmuş bir devlettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Hukukunda meşru addedilen harplerin gerekçelerini şu haller teşkil eder: 1) İ’lây-ı kelimetullâh veya fî sebilillâh cihâd dedikleri, Allah’ın kelâmını ve dinini yüceltmek için Allah yolunda yapılan savaştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2) Düşmanın İslâm toprağını istila etmesi veya tahammül edilemez bir şekilde hareket etmesi halinde, müdafaa harbi yapmak gerekir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3) Gayr-i müslim bir ülkede azınlık halinde bulunan Müslümanların yardım istemeleri de meşru bir harbin gerekçesini teşkil eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4) Münafıkları, dinden dönenleri, İslâm’ın kesin emirlerini (zekât gibi) inkâr edenleri, isyancıları ve andlaşmayı bozanları cezalandırma gayesi de meşru’ bir harbin gerekçeleridir ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Hukukçuları düşman şahıslara göre harbi dörde ayırmışlardır: A) Gayr i müslimlerle yapılan savaş ![]() B) Mürtedlerle yapılan savaş ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() C) Bâğilere (isyancılara) karşı yapılan savaş ![]() ![]() ![]() D) Muhariplere yani milletlerarası haydut ve korsanlara karşı yapılan harpler ![]() ![]() Bizi burada asıl ilgilendiren birinci harp çeşididir ![]() ![]() ![]() İslâm hukukunun ortaya çıktığı dönemlerde, insanî esaslarla bağdaşan bir harp kanunu ne Sâsanilerde, ne Romalılarda ve ne de başka bir millette mevcuttu ![]() ![]() ![]() ![]() Cihadın ilânı, İslâm hukukunun emrettiği muamelelerin ifası demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kısaca Osmanlı Devleti’nin kuvvetle değil davetle yayıldığını ve diğer milletlerle o-lan savaşlarının, yukarıda zikredilen sebeplerle meydana geldiğini görüyoruz ![]() ![]() 1999 yılı neden Osmanlı Devleti’nin (700 ![]() Osmanlı tarih kaynaklarının bu konuda iki ayrı nakilleri bulunmaktadır: 1) Hicrî 699 yılını esas alan görüştür ![]() ![]() ![]() ![]() Her ne kadar Osmanlı Beyliğinin bağımsızlığına alâmet olacak bazı olaylar daha önce meydana gelmişse de -688/1288-1289’de tabi ve alemin gelmesi gibi-, ancak tarihçilerin çoğunluğu 699 yılı üzerinde ittifak halindedirler ![]() ![]() ![]() ![]() Bu günün Cemâziyelûlâ 699/27 Ocak 1300 olduğuna dair elimizde bulunan tek resmi belge, sadece 1263/1847 tarihli Sâlnâme’dir ![]() ![]() ![]() ![]() Bu izahlara göre, Cumhuriyet dönemi tarihçilerinin bu zamana kadar nakl ede geldikleri 1299 yılı, sadece merasim gününün 699 yılının ilk üç ayında yani Muharrem, Safer ve Rebiülevvel aylarında olması halinde doğru olabilecektir ![]() ![]() 2) Hicrî 700 yani 1300 yılını esas kabul eden görüştür ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlıların şeceresi (soy ağacı) ile ilgili kısaca bilgi verebilir misiniz? Osmanlı’ların Türk olmadıkları söylentileri ve Ertuğrul Gâzî’nin babasının Süleyman Şah mı yoksa Gündüz Alp mi olduğuna dair görüş ayrılıkları konusunda neler biliyoruz? Her iki konu da bazı batılı tarihçiler tarafından tartışılmış ise de, son yapılan ilmî araştırmalar ve de ortaya çıkan bazı Osmanlı sikkeleri, problemi hemen hemen çözmüş bulunmaktadır ![]() Birinci konuda, başta Gibbons olmak üzere bazı batılı yazarlar, Osmanlı Devle-ti’ni kuran Osmanlı Hanedanının aslen Türk olmadıklarını, belki Moğol neslinden olabileçeklerini ileri sürmüşler ve hatta bazı tarihçiler, Müslümanlıklarının dahi Anadolu’ya geldikten sonra gerçekleştiğini söyleyecek kadar ileri gitmişlerdir ![]() ![]() Şurası açıktır ki, Oğuz boyunun Gün, Ay ve Yıldız Hanlarından meydana gelen kollarına Bozoklar denmektedir; Gün Han’ın Kayı, Bayat, Elkaevli ve Karaevli ismiyle dört boyu bulunmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Eskiden beri Oğuzların bir şubesi olan Kayılar, diğer Oğuz boylarının göç hareketlerine benzer şekilde, Selçuklular zamanında doğudan batıya ve nihayet Anadolu’ya göç etmeye başlamışlardır ![]() ![]() Dolayısıyla Osmanlılar Türk’türler; ancak büyük devlet olmalarını, sadece kendi kavimlerinden verasetle aldıkları kuvvet ve kudrete değil, aynı zamanda İslâm’dan aldıkları ve Osmanlı adı altında aynı pota altında eritmeye muvaffak oldukları din ve dünya görüşüne borçludurlar ![]() ![]() "Devlet-i Aliyye, başlangıçta, her ne kadar bir küçük hükümet şeklinde idi; lakin Türklüğe mahsus olan üstün sıfatlar ile İslâmî şecâ’at ve dindarlığı kendisinde toplamış bir kabile olduğundan, kendisinde İslâm milletinin birliğine vesile olmak gibi bir kabiliyet vardı ![]() ![]() ![]() İkinci konuya yani Ertuğrul Gâzî’nin babası meselesine gelince, Osman Bey’in babasının Ertuğrul Gâzî olduğu, ortaya çıkan Osman Bey’e ait bir sikkeyle ve kaynakların ittifakı ile kesinlik kazanmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlılar, 400 atlı diye ifade edilen küçük bir aşiret olmalarına rağmen, Koca Bizans’a karşı, Karamanoğulları ve Germiyanoğulları gibi büyük Anadolu beylikleri varken nasıl karşı koyup cihan devleti haline geldiler? Aşiretten cihan devletinin çıkmasını ne ile izah edebiliriz? Osmanlı Devleti’nin kuruluşu üzerinde, özellikle 20 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() A) Bu konuda Gibbons’un başını çektiği bir nazariyeye göre, Osmanlılar, ancak Balkanlardaki fetihlerden sonra Anadolu’daki topraklarını genişletebilmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() B) P ![]() ![]() C) F ![]() ![]() D) Balkan tarihçileri, başta Iorga olmak üzere, Osmanlı Devleti’nin vahdetçi ve muhafazakâr tavrı sebebiyle, Bizans’ın anarşi ve terör havasından bıkmış köylü ve askerlerinin (akritoi), kültür, din ve medeniyet konusundaki devamlılığı da müşahede edince, düşünmeden ve kitleler halinde Osmanlı’ya teslim olduklarını açıkça beyan etmişlerdir ![]() E) Bütün bu görüşleri yazdığı önemli eseriyle tahkik ve tenkit eden Fuad Köprülü, Gibbons’un Osmanlı Aşiretinin önemsiz bir aşiret olduğu görüşü ile yeni ihtida iddiasını haklı sebeplerle reddederken, Osmanlı Devleti’nin tamamen dinî sebeplerle olan yükseliş tarzına, bazen aşırıya varan tarzda itiraz etmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() F) Bu arada son zamanlardaki görüşleri de özetleyen Halil İnalcık, Balkanlarda Osmanlı’nın yayılışının tamamıyla muhafazakâr bir karakter taşıdığını, ânî bir fetih ve yerleşme mevzubahis olamayacağını, eski Rum, Sırp ve Arnavut asil sınıfları ve askerî zümrelerinin (voynuklar ve lagatorlar gibi) yerlerinde bırakılarak mühim bir kısmının Hıristiyan tımar erleri olarak Osmanlı tımar kadrosuna sokulduğunu, delilleriyle anlatmaktadır ![]() ![]() Bütün bu görüşleri değerlendirdiğimizde, problemin İslâm’ın fetih ve harble ilgili hükümlerinin incelemeden meseleye yaklaşmak olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz ![]() ![]() ![]() ![]() Bu iman ve idealin istikametinde yürüyen "devlet-i ebed-müddet" asırlarca dört kıt’aya hükmetmiştir ve medeniyet götürmüştür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tarih bize gösteriyor ki, biz Müslüman Türkler, ne derece mânevi değerlerimize bağlanmış isek ilerlemişiz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hamaset gibi görülen bu cümleler, aslında Gibbons’un, VVittek’in ve Giese’nin hissedip de ifade edemedikleri duygular olduğu kanaatini taşıyoruz ![]() ![]() a) Osmanlıların hem Allah’ın kendilerine ihsan ettiği etnik özellikleri ve hem de bulundukları mevkiin her açıdan fetih ruhuna uygun olması, kuruluş ve gelişmelerinde mühim rol oynamıştır ![]() b) Bu arada kendilerine düşman olan Bizans’ın yıkılma noktasına gelmesi, kendini iktisadî açıdan devam ettirebilmesi için vergi ve idare açısından kendi vatandaşlarına zulmetmesi, Bizanslılar, Sırplar ve Bulgarların Ortodoks olmaları hasebiyle, bazen Avrupa’dan destek yerine köstekle karşılaşmaları, elbette ki yukarıda zikredilen sebepleri destekleyen etkenler olmuştur ![]() c) Ancak yerli ve yabancı tarihçilerin Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve gelişmesini etkileyen haller olarak açıkladıkları sebeplerin, aslında Osmanlı Devleti’nin doğru bir şekilde İslâm Hukukunun hükümlerini uygulamalarıdır şeklinde özetlemek daha doğru olsa gerektir kanaatindeyiz ![]() -Osmanlı Devleti’nin din hürriyeti konusundaki müsamahası, İslâm Hukukundaki din hürriyeti prensibinin aynıyla uygulanmasıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() - Bilindiği gibi, İslâmiyet, gayr-i müslimlere sadrazamlık, valilik, sancakbeylik, belli yerlerde kadılık ve devlet başkanlığı gibi görevlerin dışında (vezâret-i tefvîz manasını taşıyan görevler), diğer vazifelerin verilmesinde (vezâret-i tenfîz manasını taşıyan görevler, tımar eri, subaşı, gayr-i müslimlere kadılık) sakınca görmemiştir ![]() ![]() ![]() - Osmanlı Devleti, İslâm’a aykırı olmayan ve ama insanlığa yararlı olan müesseselerin ve kanunların, başka dinlere ve milletlere ait olsa da, iktibas edilmesinde veya vatandaş olan gayr-i müslim tebaanın kendi inanç ve âdetleriyle başbaşa bırakılmasında hiçbir mahzur görmemiştir ![]() ![]() ![]() - Bütün bunlara maneviyât erenlerinin gayretleri de ilave edilince, yedi düvele karşı cihad yürüten Osmanlı Devleti’ni durdurmak mümkün olmamıştır ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|