![]() |
Sorularla Osmanli |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Sorularla OsmanliSorularla OSMANLI Kaynak : Prof ![]() ![]() İttihatçılar kaç gruptur? İttihâd ve Terakki Cemiyeti içinde cereyan eden çeşitli görüş ve fikirlerin tamamı iki kola ayrılıyordu: Birincisi; Maalesef, tamamen batı taklitçisi, mason, farmason ve hatta Osmanlı ve din düşmanı grubudur ki, Osmanlı Devleti’ni Avrupalı devletlere şikâyet edecek kadar alçalan ekip bunlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkincisi; Hamiyet, milliyet, hürriyet ve müsavatı gerçek manada müdafaa eden Ahrâr grubudur ki, sonradan Ahrâr Fırkası adı altında İttihâd ve Terakki’den ayrılmak istemişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() Maalesef, II ![]() ![]() ![]() ![]() İttihâd ve Terakki adı verilen siyâsî cemiyet nasıl teşekkül etti ve nasıl iktidara geldi? Bunların fikrî yapıları nedir? 1908 yılında Abdülhamid’in şahsî idaresi 30 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte Abdülhamid’e karşı biriken bu nefret, 93 felâketine zemin hazırlaması, şahsen müstebid olması ve devletin yapısını bilmemesi gibi menfi özelliklerini unutturarak Midhad Paşa hayranlığını gündeme getirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte böyle bir ortamda, 1890 yılında Harbiye ve Askerî Tıbbiye talebeleri tarafından Abdülhamid’e muhalif gizli ve siyasi bir cemiyet İttihâd ve Terakki adı altında kuruldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1899 yılında Damad Mahmûd Celâleddin Paşa, oğulları ile birlikte Brüksel’e giderek Abdülhamid aleyhtarlarına katıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İttihâd ve Terakki Cemiyeti, kendine yakın bulduğu III ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İttihâdcıların en önemli sloganı ittihâdı anâsır yani güya istibdad yıkılıp meşrutiyet gelince, Osmanlı Devleti’ndeki bütün milletler, din, dil, mezheb ve ırk farkı gözetilmeksizin aynı devletin vatandaşları olarak birlikte yaşayacaklardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Emellerine ulaşmak için yabancı devletleri bile devreye sokmaktan ve her türlü iftiradan çekinmeyen İttihâdcıların bu şımarıklığı karşısında, II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İttihâd ve Terakki Partisinin sloganı Fransız İhtilalinden tercüme edilen "hürriyet, adalet, müsavat ve uhuvvet" idi ![]() ![]() a) Ordu siyâsete alet edildi ve bu kötü adet Cumhuriyet döneminde de devam ettirildi ![]() b) Orduyu İttihâdcı (Halaskar) ve muhalifler diye böldüler; bu yüzden Balkan Harbi kaybedildi ![]() c) Türk milletine siyasi demagojiyi İttihâdcılar yerleştirdi ![]() ![]() d) Abdülhamid’in icra ettiğini iddia ettikleri istibdadı tek kişi temsil ediyordu, onu iktidardan almakla istibdada son verilebilirdi; İttihâdcıların istibdadını ise tek kişi temsil etmiyordu ![]() ![]() ![]() Nitekim 1908’de II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İttihâd ve Terakki’nin fikrî yapısını iki safhada değerlendirmek mümkündür: Birinci safha, İttihâdı anâsır sloganı ile hürriyet, müsavat ve refah müdafii olan bir anlayıştır ki, biraz evvel bunu kısaca açıklamıştık ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() II ![]() Yüce Ecdadımız, Yahudilerle olan münasebetlerinde, Kur’ânın şu düstur ve ikazını gözden uzak tutmamıştır: "Andolsun ki, Yahudilerle Müşrikleri, mü’minlere düşmanlık bakımından insanların en şiddetlisi bulacaksın" ![]() Osmanlı Devleti başta olmak üzere bütün Müslüman Türkler’in ezelî düşmanları, daima lehimize olan ve iftihar vesilesi kabul edilmesi gereken tarihî hakikatleri ters çevirerek aleyhimize kullanmışlar ve tarihi maalesef tahrif etmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() Yahudiler, Siyonizm’in kurucusu olan Theodor Herzl başkanlığında İsviçre’nin Basel Şehrinde I ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Ben bir karış dahi olsa toprak satmam; zira bu vatan bana değil Osmanlı milletine aittir ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devleti, Yahudiler’in bu topraklara yerleşme arzusuna karşı çok önemli hukukî tedbirler almıştır ![]() ![]() ![]() Birincisi: Osmanlı Devleti Yahudiler’in bu topraklara sığınmaması için evvelâ Filistin topraklarının hukukî statüsünü 18 Recep 1287/ 1871 tarihli İradei Seniyye ile bu araziyi mîrî yani devlet arazisi haline getirmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() İkincisi: Alınan tedbirlere rağmen Filistin arazisine olan Yahudi akını tam önlenemeyince II ![]() ![]() İçlerinde Ahmed Cevdet Paşa’nın da bulunduğu Sadrazam Muhammed Salih Kâmil paşa başkanlığındaki Meclisi Mahsus, Filistin topraklarındaki Safed kazasına turist olarak gelen 400 ve Hayfa’ya gelen 40 Yahudi’nin Osmanlı tâbiiyyetine alınması yolundaki mazbatalarını 20 Zilhicce 1308/14 Temmuz 1307/1891 tarihinde Sadarete arz ederler ![]() ![]() ![]() Bu tarihî belgede, Filistin topraklarına yerleşmek isteyen Yahudiler’e şu gerçeklerle karşı çıkıldığı anlaşılmaktadır: a) Yahudiler’in Kudüs başta olmak üzere Filistin topraklarına toplanmaları ve orada yerleşmek istemeleri, bir Yahudi Devleti kurma amacını gütmektedir ![]() ![]() ![]() b) Osmanlı toprakları her isteyenin yerleşebileceği boş topraklar değildir ![]() ![]() ![]() c) Kendilerini bütün âleme medenî milletler olarak ilân eden Avrupa’lıların memleketlerinden kovdukları Yahudiler’i Osmanlı ülkesine almanın haklı bir gerekçesi ve mânâsı yoktur ![]() ![]() d) Osmanlı ülkesinde asırlar boyu gözetlenen Ermeniler Devletin başına belâ olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün bu sebeplerle artık hiç bir Musevî Osmanlı vatandaşlığına alınmayacak ve Yahudiler’in Osmanlı ülkesine yerleşmelerine asla müsaade edilmeyecektir ![]() Üçüncüsü: II ![]() ![]() Dördüncüsü: II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Özetle, Filistin’i devlet garantisi ile koruyan Osmanlı Devleti, İttihat ve Terakki ile zayıflayınca, Filistin davası da zayıflamış ve Osmanlı Devleti yıkılınca o dava da yıkılmıştır ![]() Ermenilerin Sultân Abdülhamid’i öldürmek üzere planladıkları Bomba Olayının aslı ve esası nedir? II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ermeni komitecileri, Ermeni davası ile alakası olmayan Belçikalı profesyonel terörist Jorris’le İsviçre’de anlaşmışlardır ![]() ![]() ![]() ![]() Bazı zâlim kalemler, Abdülhamid’e akla gelmez iftiralar ederken, Osmanlı Devleti’ni yıkmak için uğraşan ve bu gaye ile kendilerine engel gördükleri II ![]() "Nihayet, hakikat tamamıyla meydana çıkarıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu satırları, Osmanlı vatandaşı olan Ermenilerin dahi kaleme alacağını tasavvur etmek mümkün değildir ![]() ![]() İkinci Abdülhamid neden Hamidiye Alaylarını kurmuştur? Çoğu basit sebeplerle başlayan Doğu Anadolu’daki isyanların Osmanlı Devleti’ni yıkmayı hedefleyen dış güçler tarafından tahrik edildiğinin II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dış güçlerin bu bölücü hareketlerini gören II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hamidiye alayları ile takviye edilen İslâm Birliği, I ![]() II ![]() Yıldız Mahkemesi, askeri siyâsete karıştırarak Sultân Abdülaziz’i şehid eden ve sonra da bu cinayetlerine intihar süsü veren Midhad Paşa ve benzeri canileri yargılamak üzere kurulmuş bir mahkemedir ![]() ![]() ![]() Yıldız Mahkemesi’nin verdiği kararların iki mühim sebebi vardır: Birincisi, cinayete kurban giden Abdülaziz’in katillerini yargılamaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Sorularla Osmanli |
![]() |
![]() |
#2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Sorularla Osmanli1877 Martında açılabilen Meclisi Meb’ûsân neden Şubat 1878’de kapatıldı? II ![]() Maalesef tarihi çarpıtanlar, Mart 1877’de açılan Meclisi Meb’üsân’ının Şubat 1878’de kapatılmasını, devri istibdada giriş olarak değerlendirmektedirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Evvela, Meclisi Meb’ûsân’ın zabıtları okununca anlaşılacaktır ki, düveli mu’azzama bu meclisin açılmasını, Osmanlı Devleti’nin huzura kavuşması için değil, kendi adamları olan milletvekilleri eliyle iç idareye daha rahat karışabilmek için istemiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Elbette ki İslâm’ın tavsiye ettiği şûra meclisini andıran bu meclise, gerekleri yerine getirilmek şartıyla karşı çıkmak mümkün değildir ![]() ![]() 93 Harbi nedir ve sebep olanlar kimlerdir? Berlin Muahedesi bu sebeple mi imzalanmıştır? Midhat Paşa ve arkadaşları, Kanunı Esâsi’yi ilan ederek, Avrupalıların gözüne gireceklerini ve onların devlet üzerindeki baskılarını kaldıracaklarını umuyorlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Maalesef harbe sebep olanlar, Midhat Paşa ve ekibidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kafkas cephesinde ise, komutan Ahmed Muhtar Paşa’dır ve iyi bir komutandır ![]() ![]() ![]() ![]() Devletin yıkılmak üzere olduğunu gören Abdülhamid, İngiltere Kraliçesi Victoria’dan mütâreke imzalanması için aracı olmasını talep etmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kısaca 93 Harbi ve bunun acı meyvesi olan Berlin Muahedesi, II ![]() ![]() ![]() Sultân Abdülaziz intihar mı etmiştir yoksa şehid mi edilmiştir? 30 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4 Haziran 1876 sabahı haremdeki kadınların çığlıklarıyla Abdülaziz’in vefat ettiği öğrenilmiştir ![]() ![]() ![]() Konu daha sonra çok tartışılmıştır ![]() ![]() ![]() Evvela, Ahmed Cevdet Paşa’nın ifadesiyle, makasla sol kolunun damarlarını kestikten sonra yaralı kol ile sağ kolunun damarlarını kesmesi inanılmaz bir durumdur ![]() İkinci olarak, koskoca Osmanlı Padişahının bu şekilde ölümü üzerine, şer’an ve kanunen her çeşit soruşturma ve tıbbî incelemenin yapılması gerekirken, asla bu yola gidilmemiş ve sadece Fahri Bey denen birinden sorularak alelacele sahte ölüm raporu hazırlanmıştır ![]() ![]() Üçüncü olarak, asıl kendilerine sorulması gereken ailesine yani valide sultân ve cariyelere konu sorulmamış, tam tersine, gelen subaylardan Nazif isminde birisi, Valide Sultan’ın kulağındaki altın küpeyi çekip alacak kadar alçalmış ve hadiseyi bilen yakınları, olaydan sonra zulme ve baskıya maruz bırakılmıştır ![]() Dördüncü olarak, Ahmed Cevdet Paşa’nın nakline göre, sonradan V ![]() ![]() ![]() ![]() Beşinci olarak, o dönemi ve bizzat olay günlerini yaşayan muteber tarihçilerin (Ahmed Cevdet Paşa ve Mahmûd Celâleddin Paşa giibi), son dönem tarihçilerin (Abdurrahman Şeref ve Mahmut Kemal gibi) ve de olay sırasında yayınlanan Avrupa basınının da kanaati olayın bir cinayet olduğu yönündedir ![]() Kısaca, İngilizlerin kuklası olan Midhat Paşa, Hüseyin Avni Paşa ve benzeri hırslı kişiler, kendi gayri meşru emellerine ters gördükleri Abdülaziz’i, İngilizlerin tahrikiyle şehid etmişlerdir ![]() 1856 (1272) tarihli Islâhat Fermanının getirdiği yenilikler nelerdir? Neden hem Müslümanlar ve hem de gayri müslimler bu fermandan memnun olmamışlardır? Islâhat Fermanı da tıpkı Tanzimat Fermanı gibi, hukuk tarihimizde temel hak ve hürriyetlerin gündeme getirildiği ilk fermanlardan değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Birinci otorite, Hollandalı bir hukukçudur ve II ![]() "Tanzimat hakkında söylediklerimiz 1856 tarihli Ferman hakkında dahi geçerlidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkinci otorite ise, Osmanlı Hukukunun yıldız simalarından Ahmed Cevdet Paşa’dır ve Islâhat fermanı hakkında şunları söylemektedir: "1272 senesi içinde en fazla önemle üzerinde durulan konu, gayri müslim teb’anın imtiyazları meselesi idi ![]() ![]() Bu Ferman’ın hükmüne göre, müslim ve gayrı müslim teb’a, bütün haklarda eşit olacaktı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ancak gayri müslimler kendi dindaşlarından aidat toplayamadıklarından dolayı onlar da memnun değillerdi ![]() Tamamını vermek kitabı maksadından çıkaracağından, sadece mevzu ile alakalı bazı maddelerini sadeleştirerek nakledelim: "Aşağıdaki hususların icrasına İrâdei Seniyyem sâdır olmuştur: Gülhâne’de okunan Hattı Hümâyunum ile ve yapılan Tanzîmât gereğince, her din ve mezhebde bulunan bütün teb’am hakkında, hiç bir istisna söz konusu olmaksızın, can, mal ve namus emniyeti te’kit edilmiştir ![]() ![]() Osmanlı diyarında bulunan Hıristiyan ve diğer gayrı müslim cemâ’atlerine, dedelerim tarafından verilen bütün imtiyazlar ve muafiyetler ibkâ edilecektir ![]() ![]() Patriklerin seçim usulleri tesbit ve icra edilecek; Osmanlı devleti ile cemaatlerin ruhanî liderleri arasında yapılacak görüşmeler sonucunda alınacak kararlarla, bunların yemin merasimleri belli esaslara bağlanacak; bu zamana kadar patriklere ve cemaat başlarına verilen hediyeler kaldırılarak, bunun yerine patriklere ve cemaat başlarına belli gelirler tahsis edilecek; diğer papazlara ve görevlilere de rütbelerine göre maaşlar verilecek; ancak Hıristiyan papazlarının menkul ve gayrimenkul mallarına asla dokunulmayacaktır ![]() Bütün cemaatlerin idareleri ve maslahatlarının görülmesi, aralarından seçilen üyelerden oluşacak bir meclise devredilecek; cemâatlere ait mabedler, mektepler hastahaneler, mezarlıklar ve diğer binaların tamirine mâni’ olunmayacak; bu yerlerin yeniden inşası lazım geldiğinde, cemaat başlarının tasvibi ile durum tarafımıza arz edilecek ve gereken yapılacaktır ![]() Bir mezhebe tâbi1 olanların sayısı ne olursa olsun, o mezhebin tam bir serbestlik içinde icrası için gerekli tedbirler alınacak; bir sınıf diğer sınıfa üstün tutulmayacak ve hakaret manasını taşıyan sözler söylenmeyecektir ![]() Her din ve mezhep kendi âyinini serbestçe yapabilecek; hiç kimse bulunduğu dinin âyinini yapmaktan alıkonulmayacak; din ve mezhep değiştirmeye kimse zorlanmıyacaktır ![]() Devlet memurlarının seçim ve tayini, Padişahın İrâdesine ve tasdikine bağlıdır ![]() ![]() Bütün din ve millet mensupları, askerî ve mülkî mekteplere kabul edilecekleri gibi, her cemaat, maarif ve sanayi’e dair millî mekteplerini açabileceklerdir ![]() ![]() Müslüman ve gayrı müslimler arasında meydana gelecek ticâret ve ceza da’vaları, Muhtelit Divanlara havale edilecek; divanların da’va meclisleri alenî olacak; şahitler takrirlerini kendi dinleri üzerine yapacaklar ve mezheplerine göre yemin edeceklerdir ![]() Hukuk da’vaları da eyâlet ve sancaklardaki Muhtelit Meclislerde, vali ve kadı’nın huzurunda şer’an yahut nizâmen görülecektir ![]() İnsan haklarını adaletin haklarıyle te’lif edebilmek için, sanıklar veya cezaî te’dibe müstahak olanların hapis ve tevkiflerine mahsus olan bütün hapishane ve nezarethanelerde, mümkün mertebe az müddet zarfında ıslâhına gayret edilmesi yoluna gidilecek; her halükârda hapishanelerde cismânî ceza ve işkenceye asla müsaade edilmeyecektir ![]() ![]() Bütün Osmanlı ülkesinde emniyet ve zabtiye işlerinin herkesin mal ve canlarını koruyacak şekilde tanzimi zaruridir ![]() ![]() ![]() Eyâlet ve Liva Meclislerinde gayrı müslim üyelerin seçilmesi konusunda gerekli düzenlemeleri yapmak ve bu Meclislerin terkip ve teşkili hakkındaki nizâmâtın ıslâhına gayret göstermek gerekir ![]() Alımsatım, menkul ve gayrimenkul tasarrufları hakkındaki bütün kanunlar, Osmanlı vatandaşı olan herkes hakkında eşit uygulanacaktır ![]() Osmanlı vatandaşları üzerine tarh olunacak olan vergi ve diğer tekâlifin tahsili, sınıf ve mezheplerine bakılmayarak aynı usule tâbi’ olacak; özellikle a’şârın tahsilinde ve bu hususta meydana gelen suiistimallerin önlenmesinde her türlü tedbir alınacak; doğrudan doğruya vergi tahsili usulü yayıldıkça, iltizâm usulünün terki yoluna gidilecek; devlet memurlarının iltizâm almaları şiddetle men’ edilecek; bayındırlık hizmetleri için tayin ve tahsis olunacak meblağları temin etmek üzere hususi vergiler ilâve edilecek ve mahallî vergiler de mümkün mertebe mahsulâta halel vermeyecek tarzda tanzim olunacaktır ![]() Osmanlı Devleti’nin gelir ve giderlerini gösterecek bütçesinin hazırlanması; mevzu ile alakalı nizâmların icra edilmesi; memurların maaşlarının muntazaman te’diyesi icabeder ![]() Meclisi Vâlâ’nın üyeleri, gerek normal ve gerekse fevkalade toplantılarda, re’y ve mütâla’alarını, doğruca beyân ve ifâde etmeleri; bundan dolayı asla rencide olunmamaları gerekir ![]() Fesâd çıkarma, irtikâb ve zulme dâir kanunların hükümleri, bütün Osmanlı vatandaşları hakkında eşit olarak tatbik edilecektir ![]() Devleti Aliyye’nin sikke usulünün tashih edilmesi; devletin malî i’tibarının artması için banka gibi müesseselere izin ve müsâ’ade verilmesi; servet kaynaklarının kolaylıkla nakli için gereken yolların yapılması ve ticâret ile zirâ’at işlerine engel olan şeylerin bertaraf edilmesi de icab etmektedir ![]() Bu hükümler, bütün Osmanlı ülkesine neşredilecek ve tatbiki için gereken her şey yapılacaktır ![]() 110 Cemâziyelâhire 1272 /1856 ![]() ![]() İşte hakkında çok şeyler söylenen Islâhat Fermanı’nm asıl maddeleri de bu zikredilenlerden ibarettir ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Sorularla Osmanli |
![]() |
![]() |
#3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Sorularla OsmanliTanzimat devri ne demektir? Tanzimat’tan sonra yapılan İdarî değişiklikler (1839-1920) nelerdir? Tanzimat, yeniden düzenlemeler demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Merkezî teşkilâttaki değişiklikleri de iki ana bölüme ayıracağız: a) Divanı Hümâyûn’un yerine geçen kurullar ve bunlarda yapılan değişikliklerdir ![]() 1255/1839 tarihli Tanzimat Fermanıyla, II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 8 Zilhicce 1284/1868 yılında bu yüksek kurulların yapısı yeniden değiştirilmiş ve aynı tarihli iki ayrı nizâmnâme ile iki yeni üst merci ihdas edilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1293/1876 tarihli Kanuni Esasî ile açılan I ![]() 400 senelik Divanı Hümâyûn’un sınırlı yasama fonksiyonunun Şûrâyı Devlet ve benzeri kurullardan alınarak Heyeti A’yan ve Hey’eti Meb’ûsân’dan oluşan Meclisi Umumiye verildiğini biliyoruz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() b) Tanzîmât döneminde artık Divanı Hümâyûn değil, belli kurullar veya meclisi vükelâ vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1293/1876 Anayasası ile rayına oturtulan bakanlık sistemi, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra da devam etmiştir ![]() ![]() Yeniçeri ocağının lağvedilmesi olayına neden Vak’ai Hayriye denmiştir? 465 yıl, Osmanlı Devleti’nin zaferden zafere koşmasında, Müslümanların can, mal ve ırzlarının korunmasında ve kısaca 24 milyon km2/lik Osmanlı diyarının fethedilmesinde büyük payı olan Yeniçeri Ocağı, tamamen çürümüştü ![]() ![]() ![]() II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Padişah, sadrazam, bütün vezirler, Şeyhülislâm, Kazaskerler, Mevleviyet Kadıları, Hocalar ve büyük cami imamlarının da katıldığı bir meşveret meclisini topladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yeni bir Osmanlı ordusu kurularak adına Asâkiri Mansûrei Muhammediye adı verildi ![]() ![]() ![]() İşte tarihte vak’ai hayriye denilen hadisenin temeli budur ![]() II ![]() II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Merkezî teşkilâtın çekirdeğini oluşturan Divanı Hümayun’un bir şûra meclisi olma özelliğini kaybetmesinden dolayı meşveret usulünü yeniden canlandırmak ve Divanı Hümayun’un daha önceleri ifa ettiği icra ve yargı görevini birbirinden ayırmak üzere iki önemli yüksek kurul teşkil edilmiştir: Birincisi, Divanı Hümayun’un yasama yetkisini ve kazaî görevini ifa etmek üzere kurulan Meclisi Ahkâmı Adliye’dir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sadâret Kethüdâlığı ilga edilerek Umûri Mülkiye Nazırlığı (içişleri Bakanı) ihdas edilmiştir (1251/1835) ![]() Reis’ülKüttabiık unvanı Hariciye Nezâreti unvanına çevrilmiştir (1251/1836) ![]() Bâbı Âli Çavuşbaşılık unvanı De’âvî Nazırlığına (Adliye Bakanlığı) dönüştürülmüştür (1252/1836) ![]() Zahire Nezâreti ve Meclisi Umûri Nâfia lağvedilerek yerine Ticâret Nezâreti ihdas edilmiştir (6 ![]() ![]() ![]() Defterhane’nin yerine 1253/1838 yılında Maliye Nezâreti teşkil edilmiştir ![]() Baruthaneler Nezâreti ve benzeri askeri idareler ilga edilerek Harbiye Nezâreti te’sis edilmiştir (1251/1835) ![]() ![]() Sarayın iç idaresine bakan idarî üniteler Enderûnu Hümâyûn Nezâreti adı altında yeni bir yapıya kavuşturulmuştur (1249/1833) ![]() Çeşitli vakıflara ait idarî teşkilâtlar birleştirilerek 1242/1826’da Evkafı Hümâyûn Nezâreti kurulmuştur ![]() Şeyhülislâmlığın da bir nezâret gibi kabul edilmesinden sonra, 1254/1838 tarihinde sadrazam ve sadâret tabirlerinin yerine başvekil ve başvekâlet ifâdeleri ikâme edilmiştir ![]() ![]() İlk resmî gazete olan Takvimi Vakayi’i de çıkaran ve başta Kanunnâmei Cezâyı Askerî olmak üzere devletin askerî ve sivil memurları ile ilgili hukukî düzenlemeleri yaptıran II ![]() ![]() ![]() Üzülerek ifade edelim ki, II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kabakçı İsyanı, bir irtica hareketi midir? III ![]() Üzülerek ifade edelim ki, Cumhuriyet döneminde kaleme alınan tarihlerin önemli bir kısmında Kabakçı Mustafa isyanı, sadece bir irtica hareketi olarak ele alınmaktadır ![]() ![]() ![]() Yeniçeri teşkilâtının tamamen çalışmaz hale geldiği, yeni usul tâlim ve terbiyeye de yeniçerilerin rıza göstermek istemeyerek işi yokuşa sürdükleri, bu askerle Osmanlı Devleti’nin bir adım müsbet adım atmasının mümkün olmadığı herkesin kabul ettiği gerçeklerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Eski köyde yeni âdet, ne kadar yerinde olursa olsun, avâmı nâsın ondan nefreti bu âlemin bir eski âdetidir" kuralınca, bir takım hayır ve şerri birbirinden ayıramayan, devlet ve millet gayreti gözetmeyen bazı cahiller, bu yeni sisteme şer’i cedid ve kâfirleri taklid nazarıyla bakarak, hem nizâmı cedidin ve hem de yeni vergilerin aleyhinde konuşmaya başlamışlardır ![]() ![]() ![]() ![]() İstanbul’daki devlet adamları da ikiye ayrılmışlardır; Nizâmı Cedid taraftarları ve yeniçeri taraftarları ![]() Bunun bazı tarihçiler tarafından görülmek istenmeyen dört önemli sebebi vardır: Birincisi; Nizâmı Cedid’in temelinde bir sakatlık bulunmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Memleket içte ve dışta isyanlar ve harplerle kavrulurken, saltanatın atabekleri denilen III ![]() ![]() ![]() ![]() İşte başlangıçta Nizâmı Cedid’in lehinde olanlar, işi yürüten saltanat atabeklerinin aleyhine geçmişlerdir ![]() ![]() ![]() Zikredilen sebeplerden dolayı, III ![]() ![]() Bütün bunların etkisiyle, yeniçeri güruhu eğitimli askerlerin günden güne artmasından ve itibar kazanmasından dolayı, her türlü iftirayı yapar bir hale geldiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkincisi; III ![]() ![]() ![]() ![]() Üçüncüsü; III ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dördüncüsü; Yeniçeriler, Nizâmı Cedidcileri tahkir ve tekfir ettikleri halde, cezalandırılmayınca tam manasıyla şımardılar ve azıttılar ![]() Beşincisi; Şehzade Mustafa, saltanata fazlaca haris olduğundan, iyilik gördüğü III ![]() ![]() Bütün bu sebeplerle muhalif grup iyice cesaretlenerek ve başta Sadrazam İsmail Paşa olmak üzere küskün devlet adamlarını, a’yânları ve İstanbul’daki yeniçerileri yanlarına alarak İkinci Edirne Vak’asının meydana gelmesine sebep oldular ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Netice olarak, Nizâmı Cedid, güzel bir başlangıçtır; güzel projeleri kendilerine vesile ederek servetlerini arttıran ve bunu gayri meşru yollarla yemeyi âdet haline getiren bir grup, Avrupalılaşma adı altında, hem meşrugayri meşru demeden tam bir Frenk hayatı yaşamaya başlamışlar ve hem de hakir gördükleri halkı yeni yeni vergilerle perişan etmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Sorularla Osmanli |
![]() |
![]() |
#4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Sorularla OsmanliNizâmı Cedid ne demektir? III ![]() Bir devletin iki temel vazifesi vardır: Birincisi, memleket içinde adaleti ayakta tutarak vatandaşların haklarını korumak ve ikincisi de, vatanın sınırlarını düşmana karşı savunmaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Birincisini yapabilmenin şartı hukukî, idarî ve iktisadî hayata ait köklü ıslâhatlar yapmak ve ikincisini yerine getirmenin şartı da, artık savaş yapamaz hale gelen Osmanlı askerini yani kapıkullarını yeniden düzenlemek idi ![]() ![]() III ![]() ![]() ![]() Burada önemle belirtmemiz gereken bir husus vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() III ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1) Tatarcık Abdullah Efendi’nin başını çektiği bir grup, Yeniçeri ocağına Kanuni kanunlarındaki gibi itibar edilmesini ve ancak Avrupa’daki yeni harp teknolojisinin ve eğitim usullerinin bu kanunlara adapte edilerek alınmasını savunmuşlardır ![]() 2) Sadrazam Yusuf Paşa’nın başını çektiği bir grup ise, yeniçeri ocağının ıslâhının mümkün olmadığını; tamamen yeni bir ordu tanzim edilerek ve Avrupa ordularındaki yeni eğitim metotları da esas alınarak mevcut sistemin değişmesini müdâfaa etmektedirler ![]() 3) Muhâsebei Evvel Hacı İbrahim Efendi ve ReisülKüttâb Abdullah Berrî Efendilerin başını çektiği bir grup ise, askerin mutlaka tanzim edilmesini, ancak bunun için yeniçeri kanunlarının iptali yönüne gidilmesinin doğru olmadığını arzu etmişlerdir ![]() Bu üç görüşten de anlaşılacağı gibi, herkes bu düzenlemenin yapılmasında müttefiktir ![]() ![]() ![]() ![]() III ![]() ![]() ![]() Bu nizâmı cedid rüzgarı bununla da kalmamıştır ![]() ![]() 1) Taşradan İstanbul’a olan göç yeniden düzenlenerek teftişi sıkı kurallara bağlanmıştır ![]() 2) Gemicilik mesleği teşvik edilmesi için nizâmnâme yapılmıştır ![]() 3) Resmi elbiseler ve protokol kaideleri yeniden tanzim olunmuştur ![]() 4) Yeniçeri ocağının ıslâhı için tedbirler alınmıştır ![]() 5) Asker maaşları düzenlenmiştir ![]() 6) Bahriye Zabitleri Kanunu çıkarılmıştır ![]() 7) Yargı Islâhatı yapılmıştır ![]() 8) Topçu ve Arabacı Kanunları kabul edilmiştir ![]() 9) İrâdı Cedid Hazinesi kurulmuştur ![]() 10) Asâkiri Mu’alleme Kanunu çıkarılmıştır ![]() Bu ıslâhat, aklı başında olan hiç kimse tarafından reddedilemezdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Patrona Halil isyanının mahiyeti nedir ve neden çıkmıştır? Lale devri ile ilgisi var mıdır? Bu olayı da, "her musibet, geçmişteki bir cinayetin neticesi ve gelecekteki bir mükâfatın da mukaddimesidir" kaidesine göre açıklamak gerekmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() İran cephesinden Osmanlı Devleti aleyhinde haberler gelmeye başlamıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu isyanın başını çekenler, Muslubeşe, Küçük Muslu, Kutucu Hacı Hüseyin, Çınar Ahmed ve Ali Usta gibi ayak takımları ile bunların fikir babası olan ve daha önce Damad İbrahim Paşa’dan zarar gören eski İstanbul Kadısı Zülâlî Hasan Efendi, Hâriç Müderrislerinden Deli İbrahim ve Ayasofya Vaizi İspirizâde Ahmed Efendi gibi insanlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Âsiler bununla da kalmadılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hadisenin, Lale devrinde yaşanan İslama aykırı hallerin bir cezası olduğu açıktır ![]() ![]() ![]() Lale devrinde sadece keyif ve eğlence mi yapılmıştır? Fikir ve kültür hayatına yönelik bir şey yapılmamış mıdır? III ![]() ![]() ![]() Eski adı Muşkara olan ve İbrahim Paşa’nın gayretiyle köyden şehire dönüşen Nevşehir’de doğan İbrahim Paşa, 1689 yılında Saray’a intisap etmiş ve 1717 yılında III ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu dönem sadece eğlence ile geçmemiştir ![]() ![]() Evvela, kendisi de tahsilli olan İbrahim Paşa, ilim ve san’at adamlarını sonuna kadar desteklemiştir ![]() ![]() İkinci olarak, Damad İbrahim Paşa tarihe çok meraklı olduğundan, Osmanlı ve Türk Tarihi ile ilgili en önemli çalışmalar bu dönemde yapılmıştır ![]() ![]() Üçüncü olarak, Damad İbrahim Paşa’nın bir küçük köy olan Muşkara’yı bir şehir haline getirerek imar etmesi, başta İstanbul’daki Dâr’ülHadis Medresesi olmak üzere çok sayıda vakıf eserler meydana getirmesi, başta çinicilik olmak üzere kaybolmaya yüz tutan bazı Türk sanatlarını ihyaya çalışması ve nihayet Matbaa gibi önemli bir müesseseyi yerleştirmesi, onun sadece eğlence ve ziyafetlerle vakit geçirmediğini açıkça göstermektedir ![]() Dördüncü olarak, Nedim, Seyyid Vehbi, Tarihçi Râşid, Nahîfî ve Ahmed Neylî gibi edip ve şairler, Damad İbrahim Paşa’nın himayesiyle ölmez eserlerini vermişlerdir ![]() Osmanlı Devleti, ilim ve teknoloji konusunda, Gerileme Devrinden beri, ilk defa bu dönemde Avrupa’yı takip eder hale gelmiştir ![]() ![]() Baltacı Mehmed Paşa’nın Rus Çarının karısı Katerina ile gayri meşru hayat yaşayarak Osmanlı ordusunu sattığı ve böylece Prut Zaferi’nin Osmanlı Devleti’nin aleyhine geliştiği söylenmektedir ![]() Prut zaferini en ince ayrıntılarıyla anlatan tarih kaynakları elimizdedir ve bunların en ayrıntılı olanı da Râşid’in sadece III ![]() ![]() ![]() Olayın aslı şudur: Çorum’un Osmancık Kasabasından olan Mehmed Paşa, musikiye meyli ve sesinin güzelliği sebebiyle Pâkçe Müezzin lakabı ile anılmıştır ![]() ![]() 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bilindiği gibi 1710 yılında Ruslara karşı ilan edilen harpte, açlık ve düzensizlik sebebiyle Petro’nun savaş meydanına gelmeyerek uzaktan idare ettiği ordusu mağlubiyetle karşı karşıya gelmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() 1) İsveç Kralı XII ![]() ![]() ![]() ![]() 2) Baltacı Mehmed Paşa’nın zaten aleyhinde olan ve Padişahın çok sevdiği Şeyhülislâm Paşmakçızâde Ali Efendi, Damad Ali Paşa ve Darüssa’ade Ağası Süleyman Ağa, sert hareketlerinden ve patavatsız sözlerinden dolayı, Baltacı’nın aleyhindeki faaliyet ve planlarına hız verdiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Padişah da, böylesine bir zafere imza atan Sadrazamın bu ithamlarla azledilmesinin doğru olmayacağını ifade ederek, ilk etapta gelen ithamları reddetti ![]() ![]() ![]() ![]() 3) Dikkat edilirse, Baltacı’nın Katerina ile çadırda beraber olduğuna dair, muteber Osmanlı kaynaklarında ve hatta çağdaş tarihçilerin eserlerinde en küçük bir bilgi bulunmadığı gibi, kaynaklarda Çar ve hanımının asla harp yerine gelmediğini ve bu tür iddiaların tamamen yalan olduğunu ifade eden beyanlar yer almaktadır ![]() "Rikâbı hümâyûn tarafında olanlar dahi sadrazam hakkında gizlice nice kale gelmez nesneler yazdıklarından ![]() ![]() ![]() Netice olarak, Baltacı Mehmed Paşa’nın İsveç Kralı ile Kırım Hanı’nı dinlememesi, müşavirlerinin sözleriyle hareket etmesi, her şeyi ben bilirim havasına girmesi ve neticede bu fırsatı kaçırması, tarihçiler tarafından eksiklik olarak kabul edilmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Sorularla Osmanli |
![]() |
![]() |
#5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Sorularla Osmanli1683 Eylülünde meydana gelen Viyana Bozgununun sebepleri neler olabilir? Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın kabahati var mıdır? Her musibet bir cinayetin neticesidir ve bir mükâfatın da mukaddimesidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1) Bu sefere katılan Osmanlı ordusunun maddi hazırlığı son derece mükemmel idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "bu mertebe ihsan olunan büyük nimetlerin kadrin bilmeyüp bu kuvveti kahireyi kendü hareket ve tedbirimizle elde ettiğimizi zannettik ve Allah’ın lütfü olduğunu unuttuk; neticesinde hilâfı me’mul olarak bu hezimete maruz kaldık" ![]() 2) Maalesef, kurmay heyeti, askerin çokluğuna ve intizamına bakarak gurura kapılmış ve hem Kırım Hanı Murad Giray ve hem de Erdel Kralı Mihal’in ikazlarına riayet edilmemiştir ![]() ![]() 3) Osmanlı ordusu ve özellikle de vasıfsız insanların yeniçeri ocağına alınışları, ilk acı meyvesini Viyana bozgununda vermiştir ![]() ![]() ![]() 4) Daha önceki gazalarda en büyük vasıfları, İslâm’ın tesbit ettiği usuller çerçevesinde harp etmek, insanların mal ve ırzlarına göz dikmemek olan Osmanlı askerleri, bu seferde geçtikleri yerlerde ciddi tahribatlar yapmışlar ve İslâm’ın bu ulvi düsturlarına tam riayet edememişlerdir ![]() 5) Elbette ki bütün bunların yanında, maddi sebepler de vardır ![]() ![]() ![]() ![]() IV ![]() ![]() Kısmen doğrudur; ancak Hatice Turhan Sultân, Kösem ve Hürrem Sultân ile kıyaslanmayacak kadar iyi kalpli ve devletin selâmetini düşünen bir hanım efendidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Oğlu IV ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Neticede Mimar Kasım Ağa ve benzeri basiret sahibi insanların tavsiyesi ile, devlet işlerini 1656 yılında Köprülü Mehmed Paşa’ya devrederek devletin gerilemesini en az 30-40 sene geciktirmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() II ![]() ![]() Maalesef bu iddiaların bir kısmı doğrudur ![]() ![]() ![]() ![]() Bilindiği gibi, Mehpeyker Sultân veya tüysüzlüğü yahut diğer hasekilerin önüne geçmesi sebebiyle Kösem Sultân diye adlandırılan I ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1) IV ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2) Diğer oğlu I ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3) Kösem Sultân’ın devlet işlerini Padişah gibi yürüttüğü asıl dönem, torunu IV ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4) Bütün bu anlatılanlardan, Kösem Sultân’ın eski dinine geri döndüğü veya iyi bir Müslüman olmadığı gibi yanlış manalar çıkarılmamalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() IV ![]() Caiz değildir ![]() ![]() ![]() ![]() Bu sert hükümlere göre, IV ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Mezhebimiz hukukçuları olan Hanefi âlimleri, aklı bozulan baliğ insanların saltanatı caiz değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kısaca formalite icabı tahta geçen IV ![]() ![]() Sultân İbrahim devrinin tam zevk ü safa devri olduğu ve bunda da Telli Haseki başta olmak üzere Saray Kadınlarının rolü olduğu söylenmektedir ![]() Maalesef kısmen de olsa doğrudur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Eyâletler ve sancaklar, Hasekilere paşmaklık olarak verilmeye başlanınca, altı yediye varan Hasekilerinin mal varlıkları senelik 100 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buna acı bir misâl olmak üzere, Telli Haseki’yi nikahlayan I ![]() ![]() ![]() ![]() Bu zevk ü safayı, kesinlikle bugünkü anlamda gayri meşru eğlenceler olarak anlamak doğru değildir ![]() ![]() ![]() I ![]() ![]() I ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Burada iki durumu vuzuha kavuşturmak gerekmektedir: Birincisi, mu’teber Osmanlı kaynaklarında onun için Deli lakabı kullanılmamaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() İkincisi, Bütün bunlara rağmen, I ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Sorularla Osmanli |
![]() |
![]() |
#6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Sorularla OsmanliFüzenin kâşifi kabul edilen Lagarı veya Lagrî Hasan Çelebi’nin de idam edildiği veya Şeyhülislâm Yahya Efendi tarafından engellendiği söylenmektedir ![]() Lagari Hasan Çelebi, füzeciliğin atası sayılmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde Roketle uçma olayını şu şekilde anlatmaktadır: "Murad Hân’ın Kaya Sultân isimli kızı dünyaya geldiği gece akika kurbanı şenliği oldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu konudaki en önemli kaynağımız olan Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde ne Hezarfen’in ve ne de Lagarî Hasan Çelebi’nin, bu ilmî buluşlarından dolayı idam edildiklerine dair bir kayda rastlanmamaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Netice olarak şunu ifade edelim ki, "Kişi bilmediğinin düşmanıdır" kaidesince, doğru tarihimizi bilmeyenler, tarihimize ve medeniyetimize düşman kesilmektedirler ![]() Önemle ifade edelim ki, VVeekly Word News Dergisinin neşrettiğine göre, Norveçli âlim Roffavik, ilk uzay roketinin Türkler tarafından icad olunduğunu batıya kabul ettiren bir araştırma yapmıştır ![]() IV ![]() ![]() İdam iddiası doğru değildir; ancak sürgün edildiği doğrudur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() O gün İstanbul halkı deniz kıyısını doldurmuştu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nihayet beklenen an geldi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hezarfen Ahmed Çelebi uçma tasarısını ilk gerçekleştiren bir bilgin olarak havacılık tarihinde yerini alırken, planörcülüğün de öncülüğünü yapmış oluyordu ![]() ![]() ![]() ![]() Murad’ın sefîh ve içkici olduğuna dair iddialar hakkında ne dersiniz? Konuyu iki açıdan incelemek yerinde olacaktır: Birincisi, IV ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() IV ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkincisi, IV ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Çocukluğunda örnek bir hâkân hayatı yaşayan IV ![]() ![]() ![]() Gizlice ve buhran dönemlerinde içki kullansa bile, açıktan içki içtiği ve bir sarhoş olduğu söylenemez ![]() ![]() ![]() "(Bir seferden) İstanbul’a dâhil olduklarında, hamre yasağ olub cümle meyhaneleri yıkdırub bu bâbda mübalağa olundu ![]() ![]() ![]() ![]() Böylesine içki düşmanı olan bir Padişahın, içkici ve sarhoş biri olduğunu söylemek çok zordur ![]() ![]() ![]() Bir kısım yazarların IV ![]() ![]() "Murad IV, 1 Şevvalde bayram tebriklerini kabulden ve Sinan Paşa köşkünde İç ağalarının türlü hünerlerini seyredip, biraz at koşturduktan sonra Atmeydanı’nda Silâhtar Mustafa Paşa’ya tahsis edilen saraya giderek, istirahat etti ve akşam yemekte yakınlarının (Silâhtar ve Emirgûneoğlu) teklifi ile, tövbeyi bozarak fazlaca içki içti; bu sefahat gecesinin ertesi günü hastalandı; bütün tedavilere ve kan alınmasına rağmen, gündengüne fenalaştı" ![]() Değerli tarihçi hocamız Cavit Baysun’un bu bilgileri Naima’dan aktardığı çok açık ![]() "Ramazan Bayramında erkân ve a’yân el öpüp gittiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şimdi ikisini mukayese edelim ve kendi kendimize soralım: Acaba tövbeyi bozup fazlaca içki içtiğini hangi ifadeden çıkarabilirsiniz? Sefâhet gecesi manasını hangi kelimelerden anlayabilirsiniz? Hele hele Ramazan Bayramında bir Osmanlı Padişahının içki alemi yapıp eğlendiğini, bu satırlardan sonra nasıl iddia edebilirsiniz? O halde gizliden gizliye içki içtiğini ve ancak bu halinden pişmanlık duyarak tevbeyi arzuladığını ifade etmek ile, içki meclisleri düzenleyip sefâhet alemlerinde yaşadığını söylemek arasında fark olsa gerektir ![]() Osmanlı Padişahları neden hacca gitmemişlerdir? Genç Osman’ın öldürülmesinde hacca gitmek istemesinin rolü var mıdır? Bu soru çokça sorulmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu kısa izahlardan sonra, Osmanlı Padişahlarının neden hacca gitmediklerinin cevabını arayalım: 1) İslâm Hukukuna göre, cihâd, Müslümanlar için farzı kifâyedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Padişahlarının II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aynı şekilde ısrarla hacca gitmek isteyen ve bu niyetinin bedelini canıyla ödeyen II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Padişahım! Hâşâ ki, ulema duacılarınız eşkıyayı tahrik ede ![]() ![]() ![]() ![]() Nitekim halk ve asker arasında yayılan dedikoduyu özetleyen şu cümleler de meseleyi açıklamaktadır: "Nizâmı âlem içün padişahlar haccı terk edegelmiştir ![]() ![]() ![]() 2) Bazı İslâm hukukçuları, bedeni sıhhatli olma şartını açarak, sıhhatli olsa bile tutuklu olma veya kendisini hacdan alıkoyan zâlim idareciden korkmanın da haccın edasını engelleyeceğini ifade ederken, sultân ve o manadaki devlet yetkililerinin de mahbus yani tutuklu gibi kabul edileceğini; sadece beytülmal dışında kendine ait malından haccın farz olacağını ve bu özür devam ettiği müddetçe ölünceye kadar hacca gidemeyebileceğini hükme bağlamışlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Özetle Osmanlı Padişahlarına dinen bizzat hacca gitmeleri farz olmamıştır ![]() ![]() ![]() ![]() Hâile-i Osmaniye adı verilen Genç Osman olayını kısaca özetler misiniz? Hâile-i Osmaniye, yeniçerilerin kazan kaldırarak II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sadrazam Halil Paşa’yı yerinde bırakan Padişah, Kaimmakam Sofi Mehmed Paşa’nın yerine Kara Mehmed Paşa’yı getirdi ![]() ![]() Sıra 1617 yılından beri devam eden Lehistan problemine gelmişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() II ![]() ![]() ![]() Kızlar ağası Süleyman Ağa ile Hocası Ömer Efendi padişahı hacca gitmesi için ikna etmeye başladılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() II ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Sorularla Osmanli |
![]() |
![]() |
#7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Sorularla OsmanliSultân I ![]() Sultân Mustafa, iki defa Osmanlı tahtına oturmuştur: Birincisi: Kasım 1617Şubat 1618 tarihleri arasındaki 3 aylık saltanattır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkincisi; Mayıs 1622Eylül 1623 yani 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultân Mustafa’nın dünyevî saltanatı istemeyen bir hali olduğu kesindi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() III ![]() ![]() ![]() ![]() Kuyucu Murâd Paşa kimdir? Neden Osmanlı tarihinde zulmün kötü misâli olarak gösterilmektedir? Peçevî, bu büyük devlet adamını, "Bu ol veziri azamdır ki, Memâliki Âli Osman’ı eşkıyadan temizlemişdir ve 500 yıl önce Şeyhi Ekber Hazretleri (Muhyiddini Arabî) Kuyucu Koca diye ona işaret ile kitabına yazmıştır" şeklinde kısaca anlatmakta ve daha fazla izahın gerekli olmadığını ilave etmektedir ![]() Aslen Hırvat olan bu devlet adamı, sırasıyla kethüda, sancak beği ve ardından Diyarbekir, Anadolu ve Rumeli Beylerbeyiliği ve nihayet 1015/1606 yılında veziri azam olmuştur ![]() ![]() ![]() O halde neden bu devlet adamının aleyhinde fazlaca konuşulmaktadır? Bilindiği gibi, III ![]() ![]() ![]() ![]() 1) Murad Paşa’nın ilk üzerine yürüdüğü Celâlî, Konya’daki Saraçoğlu Ahmed’dir ve çevresine 30 ![]() ![]() ![]() 2) İkinci önemli işi, bir türlü durdurulamayan Canbolad Oğlu ve de Lübnan ile Suriye taraflarında baş kaldıran Dürzi eşkıyalardır ![]() ![]() 3) Asıl problem olan Kalenderoğlu Pîrî veya Mehmed’e gelince, aslında eski bir çavuş, kethüda ve hatta mütesellim olarak görev yapan bu şahıs, 1604’de isyan etmiş ve Anadolu Beylerbeyini mağlup ederek Manisa ve çevresini hâkimiyeti altına almıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4) Murad Paşa’nın görevi bununla da bitmemektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Celâlî isyanları hakkında özetle bilgi verebilir misiniz? Sizce bunların sebepleri nelerdir? Celâlî, Celâl’e mensup demektir ![]() ![]() ![]() Celâlî isyanlarını iki ayrı safhada incelemek mümkündür: Birinci safhada, Safevi Devleti’nin himayesinde, bir mezhep mücadelesi tarzında başlayan ve daha ziyade İran’ın tahrikleri sonucu Osmanlı Devleti’ne fırsat buldukça isyan eden Şi’î Türkmenlerin hareketleridir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkinci safha ise, Osmanlı Devleti’nin hukukî, sosyal ve iktisadî hayatının bozulması ve bunun neticesinde devlet teşkilâtında kayırmaların, baskıların, zulümlerin ve rüşvetin artması üzerine, bu sebeplerden biriyle devlete kırgın olanlarla daha evvel Celâlî isyanlarının temelini teşkil eden mezhep mücadelesinin birleşmesi safhasıdır ![]() ![]() ![]() ![]() İşte bu noktada devletin idaresinden hoşlanmayan gruplar, bu öfkelerini ortaya koymak üzere bir çıkış yolu aramışlar ve devlete baş kaldıran her reisin maalesef arkasında yer almaya başlamışlardır ![]() ![]() 1) Osmanlı Devleti’ni yücelten hukuk ve adalet sistemindeki bozulma bu isyanların birinci sebebidir ![]() ![]() ![]() 2) Osmanlı iktisadî hayatındaki bozulma önemli bir isyan sebebiydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3) Osmanlı Devleti’nin savaşlarda zafer yerine mağlubiyetler alması da isyanların önemli sebepleri arasındadır ![]() ![]() ![]() 4) İlmiye sınıfının bozulması ve devlet işlerinde ehliyet yerine yakınlara ve dostlara görev verilmesi, devlete isyan edenlerin maalesef kalitesini yükseltmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Sokullu Mehmed Paşa kimdir? Devşirme olduğu ve Türk düşmanlığı yaptığı doğru mudur? Bosna’nın Vişegard Kazasına bağlı Rudo Nahiyesinin Sokkuloviçi köyünden bir devşirmedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kanuni Sultân Süleyman’ın vefatı sırasında 40 gün kadar ölüm haberini gizleyerek tam bir basiret örneği haline gelen Sokullu, II ![]() ![]() III ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peçevî, bizzat Tiryaki Hasan Paşa’dan dinlediğini söyleyerek, III ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tavîl yani Uzun Mehmed Paşa diye de bilinen Sokullu’nun elbette ki iyi ve kötü yönleri olacak ve 14 yıllık sadrazamlığı döneminde tenkit edilebilecek tasarrufları bulunacaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sokullu’nun müsbet yönleri arasında II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sokullu’nun tenkit edilebilecek olan yönlerinin başında, 14 yıllık sadrazamlığı döneminde asla serdâr olarak ordunun başında sefere gitmemesi ve Padişahları da bu noktada teşvik etmemesidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() III ![]() Bu olayı ayrıntılarıyla anlatmakta yarar vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şeyhülislâm Hoca Sa’deddin’in ciddi tavsiyeleri ile III ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müneccimbaşı Takıyyuddin Efendi bu konuda bir ilke imza basıyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1577-1580 yılları arasında Hoca Sa’deddin’den sonra Şeyhülislâmlık makamına oturan Kâdîzâde Ahmed Şemseddin Efendi, doğru ve tok sözlü bir insandı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Böyle bir kararı tasvip etmek mümkün değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Müslümanların sultânı bu makule soğuk taassup sahiplerini, kim olursa olsun, tedip etmesi dinî görevleri arasındadır ![]() ![]() ![]() ![]() Mahallî ve belli şahısların zihniyetine ait olan hatalar tamim edilmemelidir ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Sorularla Osmanli |
![]() |
![]() |
#8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Sorularla OsmanliIII ![]() ![]() Hayır edilemez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() III ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu kısa izahtan sonra, şu soruyu cevaplandırmak gerekmektedir: Acaba bunlar hiç bir şeye dayanmadan mı bu fiili işlemişlerdir? Hayır ![]() ![]() "Nizâmı memleketin bozulmasına sebep olan, fitne ve fesada teşvik edenler, bu şenî’ fiilleri bizzat işlemedikleri vakitlerde dahi, kati edilebileceklerine fetva verilmiştir ![]() Ayrıca ülü’lemre tanınan bu siyâset hakkının tatbiki için bilfiil fesadın tahakkuku ve sebebi âdî olan şahsın filhakika şerir ve müttehem olması da şart değildir ![]() ![]() ![]() Dede Efendi’nin çok zayıf fetvaları da esas alarak, kardeş katlinin sınırlarını genişlettiğinin biz de farkındayız ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultân III ![]() ![]() Osmanlı Padişahları içinde en çok cariyelerle münasebette bulunan (teserrî hakkını kullanan) ve en fazla çocuğu olan Padişah’dır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() III ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() III ![]() ![]() Maalesef Osmanlı Devleti’nin duraklamasında ve hatta gerilemesinde en büyük rolü oynayan sebeplerden biri de, bir yüzyıla yakın, Kadın Efendilerin devlet işlerine karışmaları olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() III ![]() ![]() ![]() ![]() ZEVCELERİ: 1- Safiye Valide Sultân (Venedikli Baffo); III ![]() ![]() ![]() 2- Şemsi Ruhsâr Haseki; Rukıyye Sultan’ın annesi ![]() ![]() 3- Şâhi Hûbân Haseki ![]() 4- Mâzperver Haseki ![]() ![]() ![]() ![]() III ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() III ![]() Selim II ile Hasekisi NurBânû Sultânın oğulları olub, babasının Saruhan Sancak Beğliği sırasında 5 Cemâziyelevvel 953/4 Temmuz 1546 tarihinde Manisa’nın Bozdağ Yaylağında dünyaya gelmiştir ![]() ![]() ![]() III ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Babası II ![]() ![]() Fas Sultanlığının Osmanlı Hâkimiyetine Girmesi: Afrika kıtasının bütün kuzey kısımları Osmanlı hâkimiyetinde bulunmasına rağmen sadece Fas Sultanlığı müstakil bir devlet halinde bulunuyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Lehistan’daki Osmanlı Hâkimiyeti (1575): Lehistan Kralı Sigismund Ogüst ölünce, memleket taht kavgasına düşmüştü ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sokullu Mehmed Paşa’nın Ölümü (1579): III ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İran Harpleri ( 1578 = 1590): III ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Lala Mustafa Paşa’nın asıl hedefi, Gürcistan’ı istilâ etmek olacaktı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osman Paşa’nın vefatından sonra Ferhad Paşa, ikinci defa olarak serdarlığa getirildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yeniçeri ve Sipahi İsyanları: İran’la anlaşma yapıldıktan sonra İstanbul’da Yeniçeri ve Sipahi isyanları vuku’ buldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() III ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yeni Bir Haçlı İttifakı Ve Nemçe (Avusturya) Harbleri (15931606): Bosna Beylerbeyi Telli Hasan Paşa, Avusturya topraklarına 1593 yılında büyük bir akın harekâtına girişmişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sarı Selim diye de bilinen II ![]() Sarı Sultân Selim diye de bilinen II ![]() ![]() ![]() ![]() II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aynı yıl Kurdoğlu Hızır Reis de Endenozya’ya sefer düzenlemişti ![]() ![]() Bu arada 978/1570 tarihinde Kıbrıs Adası Venediklilerin elinden alındı ve bir Hıristiyan Krallığa da son verilmiş oldu ![]() ![]() II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() II ![]() ![]() ![]() ![]() II ![]() ![]() Şunu önemli ifâde edelim ki, Osmanlı Devleti’nin duraklama devresi, Kanunî’nin oğlu Şehzade Mustafa’yı bir kısım müzevvirlerin iftirasıyla idama mahkûm ettirmesiyle başlar ve II ![]() ![]() ![]() ![]() Onun zamanında hizmet ifa eden Sadrazamlar arasında, devleti asıl yürüten insan diye bilinen Sokullu Mehmed Paşa, Lala Mustafa Paşa ve Özdemiroğlu Osman Paşa’yı; diğer devlet adamları meyânında Piyale Paşa, Koca Nişancı Celalzâde Mustafa Çelebi ve Feridun Ahmed Bey’i ve ilim adamları arasında ise Şeyhülislâm Ebüssuud Efendi, Dede Cöngî Efendi, Kınalızâde Ali Efendi ve İmam Muhammed Birgivî’yi zikredebiliriz ![]() ZEVCELERİ: 1- Nurbânû Sultân; III ![]() ![]() ÇOCUKLARI: 1- Sultân Murad III ![]() 2- İsmihân Sultân ![]() 3- Şehzâde Mehmed ![]() 4- Şehzâde Ali ![]() 5- Şehzâde Süleyman ![]() 6- Şehzâde Mustafa ![]() 7- Şehzâde Cihangir ![]() 8- Şehzâde Abdullah ![]() 9- Şehzâde Osman ![]() 10- Gevherhân Sultân ![]() 11- Şah Sultân ![]() 12- Fatma Sultân |
![]() |
![]() |
![]() |
Sorularla Osmanli |
![]() |
![]() |
#9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Sorularla OsmanliSarı Selim’in hayatının diğer Osmanlı Padişahları gibi istikametli olmadığı ve bu yüzden de Osmanlı Devleti’nin duraklama yıllarının bunun zamanında başladığı iddia edilmektedir ![]() Selim’in, kendisine kadar gelen Osmanlı Padişahları arasında, Osmanlı tahtına oturan en ehliyetsiz insan olduğunda şüphe yoktur ![]() ![]() A) Şehzade Selim, Manisa’da sancakbeyi olarak görev yaptığı günlerde, gençliğin ve çevresinin tesiriyle, maalesef diğer Osmanlı Padişahları gibi müstakim bir hayat yaşayamamıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() B) İşte onun bu özellikleri sebebiyle, Osmanlı Devleti’nin bir duraklama devrine girdiği doğrudur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Ma’lûmı hümâyûnları olduğu üzere, silsilei âliyei Âli Osman Pâdişâhlarından evvelâ vüs’ati memleket ve kesreti hazîne ve şevket cihetinden kemâl bulan merhum ve mağfur Sultân Süleyman Hân olub ve yine ihtilâl—i âleme bâ’is olan ahvâl dahi anların zamanında zuhur edüb, devlet kemâli kuvvette olmağla eseri ol zamanda duyulamayub, bir kaç senedir ki, zahir oldu" ![]() Bütün bunlara rağmen, eski gayretlerin devamı olarak, onun zamanında Kıbrıs fethedilmiş, Moskova teslim alınmış ve Yemen Osmanlı ülkesine ilhak edilmiştir ![]() ![]() ![]() "Âlimlerle konuşup hoş vakit geçirmeyi çok sevdiği gibi, soytarılarla da eğlenmesini bilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() Dünyanın ilk Çevre Nizâmnâmesinin Kanuni zamanında hazırlandığı doğru mudur? Çevre temizliği ve korumasının hukukî mevzuata konu teşkil edecek kadar önemli olduğunun farkına varılması, tesbitlerimize göre 20 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu konuda tarihimizin nelere sahip olduğunun bilinmediği de bir hakikattir ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devletinde, şehir, kaza ve köylerde, şehrin emniyet ve asayişini temin, maddî ve manevî temizliğini muhafaza görevlerini üstlenen hususî memurlar vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bizi asıl şaşırtan husus ise, Osmanlı Devleti’nin sadece yerleşim merkezlerinin çevre temizliği ve korumasıyla ilgilenmek üzere hususî bir memur tayin etmekle yetinmemesi, görevli memurun eline de, çevre temizliğini te’min için uygulaması gereken hukukî esasları belirleyen bir Nizâmnâmeyi vermiş olmasıdır ![]() ![]() ![]() Biraz sonra metnini zikredeceğimiz ve üslûbunun sade olması sebebiyle aynen aktaracağımız Nizâmnâme’nin hükümlerini, elbette ki günümüzdeki çevre temizliği konusuyla alâkalı hukukî düzenlemelerle kıyaslamak doğru değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şimdi de Kanunî Sultân Süleyman devrinde Edirne çöplük subaşısına verilmek üzere hazırlanan Çevre Temizliği Yasaknâmesinin metninden bazı hükümler nakledeceğiz ![]() ’Edirne’nin Mahalleleri Ve Sokakları Ve Çarşılarının Temiz Etmesi İçün Nişanı Hümayun 1 ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() 4 ![]() ![]() ![]() 6 ![]() ![]() 7 ![]() ![]() 8 ![]() ![]() ![]() ![]() Fî Safer sene 946 (1539)" Mimar Sinan’ın Ermeni olduğu söylenmektedir ![]() Mimar Sinan veya Koca Sinan, muteber kaynakların anlattığına göre, 895/14891490 yılında Kayseri’nin Ağırnas köyünde dünyaya gelmiştir ![]() ![]() ![]() Abdülmennân oğlu Sinan, Yavuz zamanında devşirme olarak İstanbul’a gelmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mimar Sinan’ın Kayseri’ye bağlı Ağırnas Köyü’nden olması hasebiyle de aslen Ermeni olduğu iddia edilmiştir; ancak bu iddia tamamen yanlıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bize göre doğru olan, Sinan’ın, bir devşirme olduğu ve aslen Hıristiyan bir aileden gelse bile, sonradan hem Türkleşip ve hem de samimi bir Müslüman haline geldiğidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sinan’ın nesli nereden gelirse gelsin, o kabiliyete sahip çıkarak onu Koca Sinan yapan Osmanlı Devleti’nin ilme ve teknolojiye saygı duyan zihniyetidir ![]() Piri Reis Neden Katledildi? Büyük Türk denizcisi ve coğrafyacısı Piri Reis’i idama götüren sebepler üzerinde durulurken farklı yorumlar yapılmakta, kimisi onun Hürmüz’de muhasarayı kaldırmak için Portekizlilerden rüşvet aldığını, kimisi devleti adına haraç ve hediye aldığını ve kimisi de bu para işinin imkansız olacağını belirterek stratejik sebeplere bağlı olarak muhasaradan vazgeçtiğini belirtiyorlar ![]() ![]() Meşhur Osmanlı denizcilerinden olan Piri Reis, II ![]() ![]() ![]() ![]() Piri Reis’in görevde bulunduğu dönem Portekizlilerin Hint sularında cirit attığı bir döneme rastlar ![]() ![]() ![]() Piri Reis 1551’de otuz kadar gemiden oluşan Süveyş donanması ile Hint denizine çıkarak Cidde’de üç gün kalır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Muhasarayı niçin kaldırdığı sorusuna daha gerçekçi cevap Piri Paşa’nın askeri strateji gereği kaldırdığı söylenebilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu durum Piri Reis’in muhaliflerinin eline fırsat verdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ancak Piri Reis’in muhalifleri seferin başarısızlıkla geçtiği konusunda Padişahı ikna edeceklerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mısır valisi Piri Reis’i orada alıkoyarak veya hapsederek seferin olumsuz neticesini bir ariza ile sadarete bildirdi ![]() ![]() ![]() Hatayı kabul etmeyen bir yönetim anlayışına sahip Osmanlı Devleti’nde Piri Reis gibi dünya çapında bir denizci de olsa affedilmiyor, gereken ceza uygulanıyordu ![]() ![]() Kanuni Sultân Süleyman ve devrini kısaca anlatır mısınız? Kanunî Sultân Süleyman devrine şarkiyatçı Ortalon’un söylediği şu sözlerle başlamak İstiyoruz: "Sultân Süleyman’ın eserleri bir sıraya konulsa, en alt katta muharebeleri, onun üstünde bıraktığı âbideler ve en üstte ise, kurmuş olduğu ilmî ve hukukî müesseseler gelir” Yukarıda zikredilen özelliğinden dolayı Osmanlı tarihinde Kanunî; sadece Osmanlı Padişahlarının değil, dünyada görülen hükümdarların en muhteşemlerinden biri olması haysiyetiyle Batı âleminde Le Manifigue (Muhteşem) ve Grand (Büyük); şairlik mahlası olarak Muhibbi; 13 tane büyük gazaya fiilen iştirak etmiş olması hasebiyle Gâzî ve diğer Osmanlı Padişahlarına dendiği gibi bazan da Süleyman Şah denen Kanunî Sultân Süleyman, bir rivayete göre, 900/1494 yılında Hafsa Sultân’dan Trabzon’da dünyaya gelmiştir ![]() ![]() Kanuni Sultân Süleyman, evvela başına gaile çıkarmak isteyen, babası zamanında Şam Beylerbeyisi olan ve iktidar değişikliğinden istifâde ederek Melik Eşref unvanıyla hükümdarlığını ilan eden Canberdi Gazâli’yi 1521’de idam ettirdi ![]() ![]() ![]() 1 ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ferdinand’ın tekrar Almanlardan destek alarak Budin’e yürümesi üzerine, 4 ![]() ![]() ![]() ![]() 5 ![]() ![]() ![]() 6 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 7 ![]() ![]() ![]() 8 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 9 ![]() ![]() ![]() ![]() Kısa bir süre sonra Ferdinand, Almanların desteği ile yine Budin ve Peşte’yi kuşattıysa da, Kanunî Sultân Süleyman 10 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Muhteşem Süleyman, 11 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şehzade Mustafa ve Şehzade Bâyezid meseleleriyle yıpranan haşmetli Padişah, son büyük seferini, 1566 yılında Zigetvar’a düzenledi ve burada kuşatma sırasında 72 yaşında iken çadırında vefat etti ![]() Yavuz döneminde 6 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Netice olarak Kanunî Sultân Süleyman devri, hem devletin sınırlarının genişlemesi yani siyâsi ve coğrafi açıdan ve hem de ilim, kültür, hukuk ve maliye gibi konular açısından, Osmanlı Devleti’nin zirvelere yükseldiği bir dönemin kısa adıdır ![]() Kanunî Sultân Süleyman, hem büyük bir asker, hem kudretli bir idareci ve hem de eşine ender rastlanır bir devlet teşkilâtçısı idi ![]() ![]() ![]() ![]() Kanuni devrinin zirveye yükselmesinde katkısı bulunan Sadrazamlar arasında Pîrî Mehmed Paşa, Lütfi Paşa ve Sokullu Mehmed Paşa’yı; Şeyhülislâmlar arasında Zenbilli Ali Efendi, Kemal Paşazâde, Çivizâde ve özellikle de Ebüssuud Efendi’yi; diğer devlet adamları arasında Barbaros Hayreddin Paşa, Koca Nişancı Celâlzâde Mustafa, Şeydi Bey ve Ca’fer Ağa’yı; ilim ve maneviyât erbabı arasında ise, Nakşibendi Tarikatının reislerinden Hâce Mahmûd Bedahşî, Şeyh Bâli Efendi, Hâce Derviş Mehmed Efendi, Molla Abdüllatif Efendi ve Kadizâde Acem Efendi’yi zikredebiliriz ![]() ![]() ZEVCELERİ: 1- Hürrem Haseki Sultân; Kanunî’nin nikâhına aldığı ve aslen Ukran bir Ortodoks rahibin kızı yahut Fransız veya İtalyan olduğu hususunda iddialar bulunan câriyedir ![]() ![]() 2- Mahidevran Kadın; Abdullah kızı ve Şehzade Mustafa’nın annesi ![]() 3- Gülfem Hâtûn; Cariyelerden ve Şehzade Murad’ın annesi ![]() ÇOCUKLARI: 1- Şehzâde Sultân Mahmûd Hân ![]() 2- Şehzâde Sultân Mustafa Hân ![]() 3- Şehzâde Murad ![]() 4- Şehzâde Sultân Mehmed Hân ![]() 5- Şehzâde Abdullah ![]() 6- Mihrimah Sultân ![]() 7- Şehzâde Sultân Selim Hân II ![]() 8- Şehzâde Sultân Bâyezid Hân ![]() 9- Fatma Sultân ![]() 10- Râziye Sultân ![]() 11- Şehzâde Sultân Cihangir ![]() 12- Şehzâde Orhan ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Sorularla Osmanli |
![]() |
![]() |
#10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Sorularla OsmanliKanunî Sultân Süleyman’a Kanunî denmesinin sebebi nedir? Bazı kimseler, şer’i şerifi terk ederek Avrupa’dan kanunlar almasından dolayı bu isimle yâd edildiğini söylemektedirler ![]() Hem ilim adamlarımızdan ve hem de diğer okuyucularımızdan aldığımız bir önemli soru, üç ciltte toplam 200’e yakın kendi devrinde hazırlanan Kanunnâme neşrettiğimiz Sultân Süleyman’ın "Kanunî" unvanıyla alakalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() "Sultân Süleyman Kanunî, kesretli Kırkçeşme sularını İstanbul’a getirdiği vakit, Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi ona demiş: Hilâfı şerîat kanunları Avrupa’dan getirdiğin cihetle, İstanbul’a öyle bir pisledin ki, o getirdiğin suların cümlesi üzerinden akıp geçse, yüz senede temizleyemez" ![]() Bu suallere kısa da olsa cevap vermek, yerinde olsa gerektir ![]() Evvelâ, şunu belirtelim ki; Sultân Süleyman’a "Kanunî" unvanının verilmesinin asıl ve birinci sebebi, Fâtih, II ![]() ![]() ![]() ![]() Saniyen, bir kısım büyük İslâm âlimlerinin fevkalâde bir latife üslûbu içinde de olsa, Avrupa’dan bazı kanunları getirdiği için Sultân Süleyman’ı tenkit etmeleri, onun bu unvanının, şer’î kanunlara aykırı ve kendi iradesiyle bazı Avrûpâî kanun vazr etmesinden kaynaklandığı kanaatini, bazı ehli imânda doğurmuş bulunmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şunu da hatırlatalım ki, tatbikattaki gayrı meşru1 tasarrufları, Osmanlı Hukukuna mal etmek mümkün olamaz ![]() Bütün bunları yaparken de, şerîata karşı muhalefet olmaması için titiz davrandığını; manevî mes’ûliyetten kurtulmak gayesiyle, vefatı anında Ebüssuud’dan aldığı fetvaların kendisiyle beraber defnedilmesini vasiyet eylediğini ve en önemlisi de kendi devrindeki kanunları kendisi değil, zamanındaki Ebüssuud gibi İslâm âlimlerinin hazırladığını da burada hatırlatmak istiyoruz ![]() Şunu da hatırlatalım ki, bu sayıları 200’ü geçen Kanunnâmeler, Osmanlı Hukuk sisteminin tamamı değildir ![]() ![]() ![]() ![]() Üçüncü olarak, Kanuni unvanının verilmesine sebep, kanunların hiç bir fark gözetilmeksizin herkese âdil bir şekilde onun zamanında tatbik edilmesindendir ![]() "Cinayetler karşılığında vaz’ olunan cezalar konusunda kaide sabit oldu ki, sipahi, ra’iyyet, şerif, vazî’, denî ve mücrim arasında müşterektir ki, her kim ki bu suçlardan birisi ile mücrim ola, mukabelesinde ta’yin olunan ceza ile cezalandırılır" Kanuni zamanında ve diğer dönemlerde Osmanlı Devleti’nin resmi hamr adıyla şaraptan vergi aldığını ve hatta bazan meyhane resminin de alındığını görüyoruz ![]() Kanuni, içki içmeyen ve bilakis takva ile hayatını devam ettiren bir devlet adamıdır ![]() ![]() A) İslâm Hukukuna göre sarhoşluk veren bütün içkiler haramdır ve Osmanlı Devleti de bu yasağı şiddetle uygulamıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() B) Müslümanlar için caiz olmasa da, gayri müslimler için belli şartlarla serbest bırakılan içki ve domuz gibi mallardan (gayri müslimlere göre maldır; Müslümanlara göre mal kabul edilmemektedir), İslâm devleti vergi alabilecektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() C) İçkiden alınan bu vergiler Hamr Emâneti Mukata’atı denilen bir maliye dairesi tarafından tahsil edilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() D) O halde Osmanlı Devleti’nde hamr ve benzeri içkilerden vergi alınması veya bu vergilerin tahsili için maliye daireleri teşkil olunması yahut da gayri müslimlere meyhane açmaya ve içki ticâreti yapmaya müsaade edilmesi, Müslümanların ve hele hele içkiyi gayri müslimlere bile yasaklayan Kanuni gibi bir devlet adamının içki içmesi manasına gelmez ve böyle bir iddia kesinlikle doğru değildir ![]() Osmanlı Devleti’nin Arapları zorla hâkimiyeti altına aldığı ve onları sömürdüğü iddia edilmektedir ![]() Maalesef bu tür iddialar, ilmî olmaktan ziyade siyasîdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "İtikad ediyorum ki, bu zamanda imanın şartlarının birincisi Allah’a imandır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mesela Kuzey Afrika’da, XVI ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Biz Osmanlı Devleti’ne tâbi olmayı ve o devletin bir vilayeti olarak kalmayı istiyoruz ![]() ![]() Kuzey Afrika veya bir diğer adıyla Mağrib yani Batı Arap Aleminin Yavuz’a ve Kanunî’ye mektuplar göndererek, Osmanlı Devleti’nin şemsiyesi altına girmeyi can ü gönülden istedikleri gibi, Muhammed Harb ve Abdülcelil EtTemîmî’nin konuyla ilgili araştırmaları, Ortadoğu’daki Araplar açısından da durumun aynı olduğunu ortaya koymaktadır: Evet! Doğudaki Araplar da tıpkı Mağrib’dekiler gibi, Osmanlı Devleti’ni davet etmişler ve onlara merhaba demişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() Abdullah bin Rıdvan "Tarihi Mısır" adlı eserinde, Mısır âlimlerinin, Mısır’a gelen Osmanlı sefiriyle gizliden gizliye görüştüklerini ve ona Sultân Gavri’nin şervi şerife muhalif hareket ettiğini şikâyet ettiklerini ve kendilerinin Osmanlı sultanının Mısır’ı fethetmesini beklediklerini ifâde eylediklerini kaydetmektedir ![]() ![]() ![]() Burada Halep âlimleri, kadıları ve halkın ileri gelenleri tarafından kaleme alınan ve Yavuz Sultân Selim’e takdim edilen bir arîza yani dilekçeyi de değerlendirmek istiyoruz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mazide İslâm’ın iki bahadır kahramanı Araplar ve Türkler, elele vererek, Kur’ân’ın sadâsını aktârı âlemde en yüksek gür sadalanyla herkese duyurmaya çalışmışlardır ![]() ![]() Yavuz Sultân Selim’in Doğuda bağımsız bazı küçük Kürt Devletlerine müsaade ettiği ve asırlarca bu devletlerin varlığını sürdürdüğü iddia edilmektedir ![]() Bu iddia, Osmanlı Devlet teşkilâtını bilmemekten ve konu ile ilgili bazı belgeleri yanlış yorumlamaktan kaynaklanmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Doğu Anadolu’daki sancakları, idare tarzı açısından, her iki eyâlette de, üç ana guruba ayırmak mümkündü ![]() ![]() Birinci gurup, klasik Osmanlı Sancakları şeklindeydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkinci gurup, Yurtluk ve Ocaklık tarzındaki sancaklardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Üçüncü gurup ise, Hükümet adı verilen sancaklardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kısaca özetlediğimiz bu sistem, daha ziyade Doğu Anadolu’da uygulana gelmiştir ![]() ![]() ![]() Yavuz’un Kürtleri katliama tabi tuttuğu ve hatta onlar hakkında ağza alınmayacak ifadelerle dolu olan bir dörtlüğü olduğu doğru mudur? Bu iddianın tam tersi doğrudur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bilindiği gibi, Şah İsmail, İran’da kısa bir zamanda Safevî Devletini kurmuş ve Doğuda hem Osmanlı Devleti için ve hem de âlemi İslâm’ın birlik ve beraberliği için, hem siyasî ve hem de dinî açıdan tehlike arz eder hale gelmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nihayet Yavuz Sultân Selim Padişah olunca, şuurlu âlim İbni Kemal’in de yerinde ikazlarıyla, hem İslâm birliğini bozan ve hem de Doğudaki Sünnî Kürt ve Türkmen aşiretlerini rahatsız eden Safevî tehlikesini bertaraf etmeye azmetti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte bu hakikati idrâk eden Kürt ve Türkmen Beyleri, istimâlet ile yani kendi meyil ve arzuları ile, Osmanlı Devleti’ne itaat etmenin zaruretini anlamışlardır ![]() ![]() Osmanlı Devleti’nin değişmeyen siyâsetinin kaynağı ve dayandığı hukukî temeli, İslâmiyetin getirdiği hükümlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çaldıran Zaferini takip eden 1516 yılında, Yavuz Sultân Selim, kendisine Doğu Anadolu’nun fethedilmesini tavsiye eden meşhur âlim ve tarihçi İdrisi Bitlisî’ye, Doğu ve Güneydoğu bölgelerinin Osmanlı Devleti’ne ilhakı için vazife veriyordu ![]() ![]() ![]() ![]() "Can ü gönülden İslâm Sultânı’na bî’at eyledik, İlhâdları zahir olan Kızılbaşlar’dan teberri eyledik ![]() ![]() ![]() ![]() Bu muhlis ve size itaat eden bendelere yardım edesiniz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu mektûb üzerine Konya Beylerbeyisi Hüsrev Paşa kumandasında ve İdrisi Bitlisî’nin manevî yardımlarıyla toplanan on bin kişilik gönüllüler ordusu, Şah İsmail’in Diyarbekir’i muhasara altına alan ordularını tarumar eylemiştir ![]() ![]() "Altı yüz seneden beri tevhid bayrağını umum âleme karşı yücelten ve millî âdetlerini terk ederek ihtiyarlanan bizim şanlı Türk pederlerimize, kuvvet ve cesaretimizi hediye edelim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diyarbekir’in Safevî Devleti’nden alınmasından sonra Kürt Beyleri arasındaki gayretlerini sürdüren büyük âlim İdrisi Bitlisî, bu faaliyetlerinin neticesinde kısa zamanda Doğu ve Güneydoğudaki Kürt ve Türkmen Beylerinin Osmanlı Devleti’ne itaatlerini temin eylemiştir ![]() İdrisi Bitlisî vasıtasıyla Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin kısa bir zaman içinde ve hem de yerli beğierin istek ve arzularıyla Osmanlı Devleti’ne ilhak edildiğinin haberini alan Yavuz Sultân Selim, bu büyük âlimi taltif etmek üzere kendisine bir ferman gönderir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mektubun sonuna doğru, Anadolu’yu şnieştirmek isteyen Şah İsmail’in kendisine elçiler gönderdiğini, bin bir türlü yağcılıklar yapıp sulh istediğini, ancak onun sözlerine ve ıslah olduğuna inanılmaması icab ettiğini belirterek gerekli tedbirlerin ihmal edilmemesini emretmektedir ![]() Bu gayretlerin neticesinde, yıllar sürecek harplerle elde edilemeyecek zaferlere ulaşıldı ![]() ![]() 1) Kürt ve Türkmen beylerinden istimâlet ile kendi meyil ve arzuları ile itaat eden 25’den fazla aşiretten ve reislerinden bazıları şunlardır: Bitlis Hâkimi Emir Şerefüddin; Hizan Meliki Emir Davud; Hısnı Keyfâ Emîri Melik Halid; İmadiye Hâkimi Sultân Hüseyin; Cezire Hâkimi Şah Ali Bey; Çemişgezek Hâkimi Melik Halil; Pertek Hâkimi Kasım Bey ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2) Kürt ve Türkmen aşiretleri gibi, güneyde yer alan Arap aşiretleri de yine kendi iradeleriyle Osmanlı Devleti’ne iltihâk etmişlerdir ![]() "Bizler, canlarımız, mallarımız, iyâlimiz ve dinimizin emniyeti için size itaati arzuluyoruz ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Sorularla Osmanli |
![]() |
![]() |
#11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Sorularla OsmanliYavuz Sultân Selim’in sol kulağında küpe bulunan bir resmi mevcuttur ![]() Konuyu bir kaç açıdan ele almakta yarar vardır: 1) İslâm Hukukuna göre kulakların küpe takılmak üzere delinmesi ve küpe takılması, kadınlar için caiz görülmüş; ama erkekler için caiz görülmemiştir ![]() ![]() ![]() ![]() İşte bu şerl hükmü bilen Yavuz Sultân Selim’in kulağını deldirip küpe taktığına ihtimal dahi vermiyoruz ![]() ![]() ![]() ![]() 2) Şu anda Topkapı Sarayı’nın Portreler Bölümünde 17/66 numara ile 70 x 65 cm ebadında bulunan küpeli Yavuz Portresi ile Macar bir ressama ait olduğu söylenen küpeli resme gelince; Evvela, Yavuz’un minyatürlerde ve elimizde bulunan resimlerinde, bunun gibi küpeli olan üçüncü bir resmi bulunmamaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3) Küpeli resmin Yavuz’a ait olmadığı ortadadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yavuz Sultân Selim’in Alevî katliamı yaptığı söylenmektedir ![]() Osmanlı Padişahları Müslümandırlar ve kendi idare ettikleri devlette de İslâm Hukukunu tatbik etmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Daha önce de açıkladığımız gibi, Erdebil Şeyhlerinden Şeyh Cüneyd şeyhliğine şahlık katmak istemiş ve ancak muvaffak olamayarak 1460 yılında kati edilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Akkoyunlu Devletini ortadan kaldıran ve hem şeyhliği ve hem de şahlığıyla Anadolu üzerine yürüyen Şah İsmail, halifeleri vasıtasıyla Anadolu’yu tam bir anarşiye sürüklemekte maalesef muvaffak olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu arada Antalyalı Hasan Halife ve oğlu Şahkulu veya Osmanlı tarihçilerinin ifadesiyle Şeytan Kulu (Şahkulu Baba Tekeli veya Karabıyıkoğlu da denmektedir) eliyle Anadolu’daki Alevileri Osmanlı Devleti aleyhinde teşkilâtlandırmaya başlamıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Bu muhlis ve size itaat eden bendelere yardım edesiniz ![]() ![]() ![]() ![]() İşte 918/1512 yılında Anadolu’yu Şi’a tehlikesinden kurtarmak üzere Padişah o-lan Yavuz, Şah İsmail’in üzerine gitmeden evvel, yukarıdan beri vesikalar ışığında anlattığımız olayları biliyordu ve Anadolu’daki Şii Türkmenlerin binlerce insanı katlettiklerinin de farkındaydı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şunu da belirtmeliyiz ki, Osmanlı Devleti, herkesi zorla Sünnî yapmak için zorla-mamıştır ![]() ![]() ![]() Yavuz Sultân Selim’i kısaca bize tanıtabilir misiniz? Ailesi, en önemli devlet adamları ve Osmanlı Devleti’nin onun zamanında ulaştığı sınırlar hakkında kısa bilgiler verebilir misiniz? Karakterinin sertliğinden dolayı "Yavuz" ve şehzadeliğinden beri "Selim Şah" denen Sultân Selim, 7 Safer 918/Nisan 1512’de Osmanlı padişahı olmuş ve 8 sene, 9 ay bu tahtta oturduktan sonra 8 Şevval 926/ 21 Eylül 1520’de vefat etmiştir: Zulkadiroğlu Alâüddevle’nin kızı Ayşe Hâtun’un oğlu olan Yavuz, şehzadeliğinden beri, istikbalinin parlak olduğunu gösteren bir hayat çizgisi takip etmişti ![]() Anadolu’nun Safevî devletinin işgali tehlikesine karşı, babasının ihmali ve aynı zamanda dedesi olan Alâüddevle’nin aczi karşısında şahlanan ve o dönemde Trabzon Sancakbeyi olan Yavuz, Şia’ya karşı Anadolu’yu müdâfaa hareketine girişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mevcut manileri bertaraf eden Yavuz, ittihâd-ı İslâm’ın mühim mani’i olan Safevî Devleti’ni ve onun sinsî reisi Şah İsmail’i halletmek üzere maddî ve manevî hazırlıklara başladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Herhangi bir harb olmadan Doğu Anadolu’nun Osmanlı Devleti’ne iltihâkı ve Şah İsmail’in mağlûbiyeti Memlüklüleri ve Sultânları Kansu Gavri’yi rahatsız etmişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 922/1516’da Kansu’nun yerine geçen Tomanbay’a bir nâme gönderen ve Mısır’a yürüyeceğini belirten Yavuz Sultân Selim, Safed, Nablus, Kudüs, Aclûn, Gazze ve kısaca Suriye ve Filistin’i de yol üzerinde feth eyledi ![]() ![]() ![]() Son Abbasî halifesi III ![]() ![]() ![]() Netice olarak eyâlet sayısı dört olan Osmanlı Devleti’ni, 8 sene gibi kısa bir zamanda iki katına çıkardı ![]() ![]() ![]() Merkez teşkilatındaki en önemli değişiklik, Yavuz Sultân Selim’in Şarkî Anadolu ile Maraş, Malatya ve havalisini fethetmesi üzerine, 922/1516’da Arap ve Acem Kazaskerliği unvanıyla Divan’a dâhil olmayan bir kazaskerliğin ihdas edilip Diyarbakır’ın bu kazaskerliğe merkez olması ve bu hizmete de meşhur tarihçi İdris-i Bitlisî’nin getirilmesidir ![]() ![]() ![]() Yavuz dönemindeki devlet adamları arasında Sadrazam Koca Mustafa Paşa, Her-sek-zâde Ahmed Paşa, Pîrî Mehmed Paşa ve nişancı Tâcî-zâde Ca’fer Çelebi; ilim a-damları arasında Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi, Şeyhülislâm Kemal Paşa-zâde, Mü’eyyed-zâde Abdurrahman Efendi ve Kara Muhyiddin Efendi zikredilebilir ![]() ZEVCELERİ: 1- Ayşe Hâtûn; Mengli Giray I’in kızı ve Beyhan ile Şah Sultân’ın annesi ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Sorularla Osmanli |
![]() |
![]() |
#12 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Sorularla OsmanliII ![]() Sultân II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün bu sıkıntılara rağmen, Sultân Bâyezid, 1483’de 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Memlüklü Sultânı Kayıtbay düşmanlığın devamını istemiyordu; çünkü bundan Endü-lüs’de Müslümanlara zulmeden İspanya ve Portekiz ve ayrıca tüm Hıristiyan blok istifade ediyordu ![]() ![]() 1495’de Cem Sultân’ın vefatı ve de Memlüklü ile yapılan sulhden sonra yeniden a-sıl saltanat yıllarına başlayan II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Maalesef, bu başarıların ardından, Erdebil’deki Safevî tarikatının şeyhlerinden Şeyh Cüneyd, onun oğlu Şeyh Haydar ve nihayet asırlarca Osmanlı Devleti’ni fetihlerinden uzak tutan Şah İsmail ve onun Şi’i devleti olan Safevîler meselesi ortaya çıktı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zor olan nokta Şah İsmail’in şahlığı ve şeyhliği beraber götürmesiydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yeniçeri ve bazı devlet erkânının ısrarla Şehzade Selim’i istediğini bilen Sultân Bâyezid, başka çare olmadığını anlamıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ZEVCELERİ: 1- Nigâr Hâtûn; Şehzade Korkut ile Fatma Sultân’ın annesi ve Abdullah Vehbi’nin kızı ![]() 2- Şirin Hâtûn; Abdullah kızı ve Şehzade Abdullah’ın annesi ![]() 3-Gülruh Hâtûn; Abdülhayy’ın kızı ve Alemşah ile Kamer Sultân’ın annesi ![]() 4- Bülbül Hâtûn; Abdullah kızı ve Şehzade Ahmed ile Hundi Sultân’ın annesi ![]() 5- Hüsnüşah Hâtûn; Karamanoğlu Nasuh Bey’in kızı ![]() 6- Gülbahar Hâtûn; Abdüssamed’in kızı ve bir görüşe göre Yavuz’un annesi ![]() 7- Ferâhşâd Hâtûn; Kefe sancak Beği Mehmed’in annesi ![]() 8-Ayşe Hâtûn; Zülkadiroğiu Alaaüd-devle Bozkurd Bey’in kızı ve bir görüşe göre Yavuz’un annesi ![]() ÇOCUKLARI: 1-Şehzâde Sultân Abdullah Hân ![]() 2- Gevher Mülûk Sultân ![]() 3-Şehzade Sultân Korkut Hân ![]() 4-Şehzâde Sultân Ahmed Hân ![]() 5- Yavuz Sultân Selim Hân ![]() 6-Şehzâde Sultân Şehinşâh Hân ![]() 7-Şehzâde Sultân Mahmûd Hân ![]() 8-Şehzâde Sultân Mehmed Hân ![]() 9-Şehzâde Sultân Alem Şah Hân ![]() 10- Selçuk Sultân ![]() 11- Hatice Sultân, 12- İlaldı Sultân ![]() 13- Ayşe Sultân ![]() 14- Hundi Sultân ![]() 15- Ayn-i Şah Sultân ![]() 16- Fatma Sultân ![]() 17-Şah Sultân ![]() 18- Hüma Sultân ![]() 19- Kamer Sultân ![]() II ![]() ![]() Gâzî, âlim, şâir, hattat, veli ve müzehhib gibi çok sıfatları bulunan II ![]() ![]() ![]() ![]() II ![]() ![]() Yavuz’un tahta geçmesinin, Osmanlı Devleti’nin içte ve dışta çok sıkıntılı günler yaşadığı ve hatta tedbir alınmazsa ikinci bir fetret devrinin Anadolu’nun Şiîleşmesiyle gerçekleşme ihtimalinin kuvvetli olduğu bir döneme rastladığını çok iyi biliyoruz ![]() ![]() "Biz saltanat sevdası için İstanbul’a varmadık ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu sözleri söyleyen bir devlet adamının babasını zehirlettiği iddiasına inanmak çok zordur ![]() A) Bazı Osmanlı kaynaklarında, II ![]() ![]() B) Hezarfen Hüseyin Efendi ve Kâtip Çelebi gibi bazı Osmanlı tarihçileri, sadece şahadet şerbetini içtiğini ifade ederek, bu şahadetin sebebini açıklamazlar ![]() ![]() C) Müneccimbaşı gibi bazı tarihçiler ise, sadece zehirlendiğini ve bu yüzden vefat ettiğini belirtirler; ancak Yavuz’un zehirlediğine dair bir kayıt düşmezler ![]() D) Peçevî ve Şem’dânî-zâde gibi çok az kaynaklarda ise, Yavuz’un tekrar dönüp de tahta geçme ihtimalinden korkarak, babasını zehirlettiği rivayeti kaydedilmektedir ![]() ![]() Bizim kanaatimize göre, en doğru kaynak, Yavuz’un rakibi olan ağabeyi Şehzade Ahmed’in Memlüklü Sultânına sunduğu ve şu anda da Topkapı Sarayında bulunan arîzasıdır ki, bu dilekçesinde, İstanbul’dan çıkarılan babasının Karlıdere’de hastalanarak vefat ettiğini, ancak halk arasında, vefatına kardeşi Selim’in sebep olduğunun yayıldığını açıkça ifade etmektedir ![]() ![]() ![]() 64 ![]() ![]() Önce şunu ifade etmeliyiz ki, İslâm Hukukunda ve dolayısıyla Osmanlı Hukukunda, afyon, kokain ve esrar gibi uyuşturucu maddeler, haram kabul edilmiş ve böyle uyuşturucuları kullananlara ta’zir cezalarının en şiddetlileri verilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu sözleri söyleyen bir devlet adamının babasını zehirlettiği iddiasına inanmak çok zordur ![]() A) Bazı Osmanlı kaynaklarında, II ![]() ![]() B) Hezarfen Hüseyin Efendi ve Kâtip Çelebi gibi bazı Osmanlı tarihçileri, sadece şahadet şerbetini içtiğini ifade ederek, bu şahadetin sebebini açıklamazlar ![]() ![]() C) Müneccimbaşı gibi bazı tarihçiler ise, sadece zehirlendiğini ve bu yüzden vefat ettiğini belirtirler; ancak Yavuz’un zehirlediğine dair bir kayıt düşmezler ![]() D) Peçevî ve Şem’dânî-zâde gibi çok az kaynaklarda ise, Yavuz’un tekrar dönüp de tahta geçme ihtimalinden korkarak, babasını zehirlettiği rivayeti kaydedilmektedir ![]() ![]() Bizim kanaatimize göre, en doğru kaynak, Yavuz’un rakibi olan ağabeyi Şehzade Ahmed’in Memlüklü Sultânına sunduğu ve şu anda da Topkapı Sarayında bulunan arîzasıdır ki, bu dilekçesinde, İstanbul’dan çıkarılan babasının Karlıdere’de hastalanarak vefat ettiğini, ancak halk arasında, vefatına kardeşi Selim’in sebep olduğunun yayıldığını açıkça ifade etmektedir ![]() ![]() ![]() Osmanlı Hukukunda afyon, esrar ve kokain yasak mıdır? II ![]() Önce şunu ifade etmeliyiz ki, İslâm Hukukunda ve dolayısıyla Osmanlı Hukukunda, afyon, kokain ve esrar gibi uyuşturucu maddeler, haram kabul edilmiş ve böyle uyuşturucuları kullananlara ta’zir cezalarının en şiddetlileri verilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte bu şerl hükmü bilen Osmanlı Padişahları, her çeşit uyuşturucu maddeyi yasakladıkları gibi, dış ve iç düşmanlar tarafından saltanat, ahlâkî zaaflar ve kadın gibi hilelerle, her zaman oyuna getirilmek istenen Osmanlı Hanedan mensuplarını da, böyle ahlaksızların elinden kurtarmak için ellerinden geleni yapmışlardır ![]() Bu kısa girişten sonra şunu ifade edelim ki, II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Böylesine bir şehzadenin, bir rivayete göre, Mü’eyyed Oğlu Abdurrahman ve Hasekisi Hacı Mahmûd Bey isimli arkadaşları tarafından uyuşturucu kullanmaya zorlandığını ve gayr-i meşru hayata girme tehlikesinin bulunduğunu haber alan Fâtih Sultân Mehmed, 1479 yılında Kastamonu’da sancak Beyi olan oğlunun Lalası Fenârî-zâde Ahmed Bey’e hemen ferman göndermiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aslında özellikle Mü’eyyed-zâde Abdurrahman Efendi’nin ve arkadaşının böyle bir çirkinliği işledikleri de şüphelidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() II ![]() ![]() Evet doğrudur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Biz, her biri 100 küsur maddeyi bulan bu üç kanunnameden sadece bazı maddelerini, tüketici haklan açısından arz ediyoruz (Maddenin başındaki rakamlar Kanun maddelerine ve harflerden B, Bursa, E Edirne ve İ İstanbul Kanununa işaret etmektedir): "İ-45 ![]() ![]() ![]() İ-21 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İ-4 ![]() E-7 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İ-38 ![]() ![]() İ-5 ![]() ![]() ![]() B-74 ![]() ![]() E-58 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İ-40 ![]() ![]() ![]() İ-29 ![]() ![]() ![]() İ-33 ![]() ![]() İ-42 ![]() ![]() ![]() ![]() İ-46 ![]() ![]() ![]() ![]() İ-66 ![]() ![]() İ-24 ![]() ![]() ![]() ![]() E-194 ![]() ![]() ![]() ![]() E-195 ![]() ![]() ![]() E-196 ![]() ![]() ![]() E-198 ![]() ![]() 65 Hayvan haklarının 20 ![]() ![]() İ-70 ![]() ![]() ![]() İ-73 ![]() ![]() Şöyle bileler, her kim muhalefet ve inâd ederse, itaba ve ikâba müstahak olur |
![]() |
![]() |
![]() |
Sorularla Osmanli |
![]() |
![]() |
#13 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Sorularla OsmanliSultân Cem olayının esası nedir? Fâtih Sultân Mehmed hayatta iken tanzim edilen meşhur Kanunnâmesinde, şehzadelere yazılacak elkâbla ilgili bölümde Sultân Cem’in ismi zikredilmiş ve Karamanî Mehmed Paşa’nın arzusu da hep bu olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1495 yılında Fransa Kralı VIII ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() II ![]() Ecdadımızın "şer’-i şerif dediği İslâm hukukuna göre, Müslümanlarla sulh yapan ve İslâm Devleti’nin hâkimiyetini kabul eden gayr-i müslimlere "zimmr adı verilir ![]() ![]() ![]() Bilindiği gibi, XV ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm tarihçilerinin Endülüs ve Avrupalıların da İspanya dedikleri yarım adada Endülüs Emevilerinin kurdukları İslâm Medeniyeti sayesinde tam bir hürriyet içinde ve emân altında yaşayan diğer din mensupları arasında Yahudiler de vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kemal Reis komutasındaki Osmanlı donanması, katliama maruz kalan Yahudi ve Müslümanları, gemilerle taşıyarak daha emin bölgelere ve özellikle de Yahudileri Osmanlı ülkesine getiriyorlardı ![]() ![]() Osmanlı Devleti, Yahudilere neden ve hangi şer’î hükme dayanarak kucak açmıştır? Bu sorunun cevabını, İslâm hukukundaki zimmet andlaşması ile ilgili hükümlerde bulabiliriz ![]() ![]() ![]() İşte bu şer’î hükme dayanan Osmanlı Padişahlarından II ![]() ![]() 925/1519 tarihinde ve Yavuz Sultân Selim’in emirleriyle tahrir olunan Edirne Tapu Tahrir Defteri bunu açıkça göstermektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bilindiği gibi, Cumhuriyet Döneminde ve özellikle resmî mahfillerde, Osmanlı Dev-leti’nin insan haklarına ri’âyet etmediği ve insanların canlarının Padişahın iki dudağı arasında olduğu anlatıla ve yazıla gelmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yavuz Döneminde ve 927/1520 tarihinde şu anda Yunanistan sınırları içerisinde bulunan Ağriboz Sancağına bağlı Livâdiye Kazasının Kanunnâmesi hazırlanmıştır ![]() "Madde 57- Ve Mağrib’den gelen Yahudiler, harâc ve yirmi beşer akçe ispençe verürler ![]() Mağrib’den kasıt Endülüs yani İspanya’dır ![]() ![]() Dünyanın ilk tapu kanununun Osmanlı Devleti tarafından Fâtih zamanında hazırlandığı söylenmektedir ![]() Tapu ve kadastro işlemlerinin, bir milletin devlet idaresi, gelir ve giderlerinin kontrolü, kısaca hukuk ve iktisât sistemi açısından ne kadar büyük bir ehemmiyete haiz olduğunu belirtmekte fayda vardır kanaatindeyiz ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm devletini bir dünya devleti hâline getiren Hz ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fethedilen bütün arazilerin nüfusu, arazinin durumu ve benzeri hususlar, tescil gayesi ile resmî görevliler tarafından muntazam bir şekilde resmî muhafaza altına alınan defterlere kaydedilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı ülkesinin tamamı bu usule göre tahrir edilmiş ve bin küsur defterde Osmanlı topraklarının tapusu çıkarılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün bu araştırmalar, Müslüman Türkler’in dinlerine ve örf âdetlerine bağlı kaldıkları zamanda her sahada ileri gittiğini göstermektedir ![]() ![]() Böylesine teferruatlı tapu muamelelerinin nasıl yürüdüğüne bir misâl ile bakalım ![]() ![]() ![]() Fâtih Sultân Mehmed’in bazı vakıfları iptal ettiği ve ancak oğlu II ![]() ![]() Tek nüshası Bursa Şer’iye Sicilleri, A 3/3, sh ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bilindiği gibi, İslâm hukukunda vakfın bir şartı da, vakfedilen malın mülk olmasıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte Fâtih Sultân Mehmed’in de iptal etmek istediği ve ettiği, sahih vakıflar değil, belki gayr-ı sahih yani tahsisat kabilinden vakıfların da sahih olmayan tahsis kısmıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu dediklerimizi teyid eden bir kayıt da, Âşıkpaşa-zâde’nin tesbitleridir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bazı yazarların iddia ettikleri gibi, Osmanlı Padişahları gerçekten Türk’e sövmüşler midir? Kanunnâmelerde veya bazı tarih kitaplarında yer alan "Etrâk-ı bî idrâk = İdraksiz Türkler" tabirleri nasıl açıklanabilir? Önemle ifade edelim ki, yabancı tarihçiler Türk kelimesini Müslüman tabiri ile eş anlamlı olarak kullanmışlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu kısa izahdan sonra Osmanlı kaynaklarındaki ve Kanunnâmelerindeki izahlara geçebiliriz ![]() Evvela, özellikle hakkında en çok dedikodu edilen Fâtih devri Kanunnâmelerinde, Türk tabiri, tamamen Müslüman kelimesine eş anlamlı olarak kullanılmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Burada şunu da belirtmekte fayda vardır ki, kapı kulu ocaklarına Müslümanların alınması baştan beri yasaktır ![]() ![]() "80 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmdi eğer bu makûle eşhâs-ı muhtelife Saray’a kullanmak câ’iz olsa idi, selefde olan sâhib-i ukalâ-i devlet devşirme ve kul cinsini kânun etmezlerdi ![]() ![]() Koçibey’in, Kapıkulu ocaklarındaki sistemi bozan sebepleri anlatırken Kapıkuluna yasak olduğu halde son zamanlarda alınan grupların arasında yer alan Türk, Kürd, Arab, Yahudi ve Çingene’yi yan yana zikretmesi, Türk’ü Çingene ve Yahudi ile eş tutması manasına alınamaz ![]() ![]() ![]() İkinci olarak, Osmanlı Devleti, yeniçeri olmak üzere toplanan gençlerin acemi o-cağında eğitilmesinden evvel, Müslümanlaştırmak ve Türkçe öğretmek üzere, Türk üzerine verilmesini kanun haline getirmiştir ![]() de denir ![]() ![]() ![]() "24 ![]() ![]() Şu madde daha da enteresandır ve aslından okumak zaruridir: "25 ![]() ![]() ![]() ![]() Üçüncü olarak, bazı tarih ve fıkıh kitaplarında geçen Etrâk-i bî idrâk yani idraksiz Türkler ifadesine gelince, bu tabir daha ziyade göçebe halinde yaşayan ve genellikle avamdan olan bazı Türkmenler ile Anadolu’da Şi’anın tahrikiyle isyan eden Celaliler için kullanılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Burada şunu ifade edelim ki, Türk milletine düşman olan bir devlet, resmî dilini Türkçe eylemez; topladığı Hıristiyan gençleri, ahlakını ve lisanını öğrenmek üzere Türk ailelere vermez; Sultânu Selâtîn’il-Arab ve’l-Acem ve’t-Türk unvanını sahiplenmez; ayrıca kanunnamelerinde Türk kelimesini Müslüman ile eş anlamlı olarak kullanmaz ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Sorularla Osmanli |
![]() |
![]() |
#14 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Sorularla OsmanliFâtih Sultân Mehmed’in İstanbul’u kiliç gücüyle aldığı, başta Ayasofya’yı camiye çevirme olmak üzere, Hıristiyanlara ait mabedleri yok ettiği, şehirde katliam yaptığı ve en önemlisi de İstanbul’u yakıp yıktığı söylenmektedir ![]() Hemen şunu ifade edelim ki, bu tür iddiaları, bizzat fethe katılan Bizans tarihçileri bile söylemeye cesaret edememiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yasak fiilleri kısaca sayalım: Zulüm ve işkence ile öldürmek; muharip sınıfına girmeyen kadınları, küçükleri, sahiplerine hizmet için gelmiş köleleri, sakat ve müzminleri, yaşlıları, hastaları, akıl hastalarını ve dünyadan el etek çekmiş din adamlarını öldürmek yasaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu hükümleri, Fâtih’in Kazaskeri olan Molla Hüsrev’in kitabından naklediyoruz ![]() ![]() Gelelim İstanbul’un fethinin hangi yolla olduğuna ve Ayasofya meselesine; İslâm devletler hukukunun hükümlerine göre, sulh yolu ile fethedilen ülkelerde mevcut olan ehl-i kitaba ait ma’bedlere asla dokunulmaz; ancak yenilerinin inşasına da müsaade edilmez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çevresindeki din âlimlerine danışan Fâtih Sultân Mehmed, bu isteklerini geri çevirmemiş ve camiye çevrilenlerin dışında kalan kilise ve havralara, hakkı olduğu halde müdahale etmemiştir ![]() ![]() "Merhum Sultân Muhammed Hân hazretleri, Mahmiye-i İstanbul’u ve etrafındaki karyeleri unveten feth eylemiş midir? El-Cevab: Ma’ruf olan unveten (cebr ile) fetihdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu anlattıklarımızı, tarihçilerin verdiği bilgi de doğrulamaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Görülüyor ki, Fâtih Sultân Mehmed’in Sırbistan’da tatbik edeceğini va’d ettiği "Her caminin yanında birer kilise inşasına müsaade" durumu, İstanbul’da da tatbik olunmuştur ![]() İstanbul’un harap edilmesi iddiası da doğru değildir ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devlet teşkilatındaki iç oğlan müessesesini kısaca anlatır mısınız? Evvelâ, iç oğlan kelimesini tarif etmek gerekmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() O halde iç oğlanı, bir terimdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkinci olarak, bazı yabancı seyyahların ve bir kısım İslâm düşmanı tarihçilerin anlattıkları gibi, Enderun yani İç Saray’da çalışmak üzere yetiştirilen İç Oğlanlarının yakışıklı olması, Padişahların gayr-i meşru arzularını tatmin için değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Üçüncü Olarak, İç Saray’da çalışan iç oğlanları yakışıklı gençlerden oluşması sebebiyle, Padişah açısından değil, kendi aralarında muhtemel bir gayr-i meşru durumdan sakınmak için çok dikkat çekenlerin yüzlerine peçe örtmesinin emredilmesi doğru olabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dördüncü olarak bir hususa daha dikkat çekmek istiyoruz: iç oğlanlar, değişik hizmetleri görmektedirler ![]() ![]() ![]() ![]() Gerçek Has Oda, Enderun odalarının birincisi ve en itibarlısı olup Fâtih tarafından personel mevcudu otuz kişi olmak üzere kurulmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Özellikle Fâtih Sultân Mehmed ile alakalı olarak Notaras’ın ve Franzes’in oğlu ve Erico’nun kızı ile ilgili isnatlar ise, Bizans tarihçilerinden bazılarının, İstanbul’u fethetmesinden dolayı duydukları kızgınlığın yalancı bir sonucu olmaktan öteye gitmemektedir ve hiç bir delile dayanmamaktadır ![]() Bütün bu bilimsel açıklamalara rağmen, hâlâ İslamcı Gay’ler diye haber yapanların durumunu ilimden anlayanlar daha iyi takdir edebileceklerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İç oğlan kavramı kullanılarak bazı Osmanlı Padişahlarının cinsî sapık ve oğlancı oldukları iddia edilmektedir ![]() ![]() ![]() Batılı bir kısım tarihçiler ve günümüzdeki bazı kitap yazarları, bir kısım Osmanlı Padişahlarının gayr-ı meşru’ ilişkiler içine girdiklerini iddia etmişler ve Osmanlı Tarihçileri tarafından uzun uzadıya incelenen iç oğlan meselesini dillerine dolamışlardır ![]() ![]() ![]() ![]() İç oğlan kelimesini rezil hallere yorumlayanlara, burada kısaca cevap vermek ve çarpıtmalara örnek olarak okuyucuların da nazarlarına takdim etmek icabedecektir ![]() Bir kısım yazarlar, Padişahların Enderun denilen İç Saray’da kendileriyle gayr-i meşru münâsebette bulundukları iç oğlanları denilen genç ve güzel delikanlıları bulundurduklarını ve hatta bunları başkalarından kıskandıklarından dolayı bazılarının yüzlerini dahi örttürdüklerini; bazı Osmanlı Padişahlarının ise tamamen erkek düşkünü olduklarını utanmadan kaleme almaktadırlar ![]() ![]() Şimdi iddia sahiplerinin delil olmak üzere Kâbusnâme’den ve Yavuz Sultân Se-lim’in kızı Fatma Sultân’a ait kocası Mustafa Paşa’d an yakındığı bir mektuptan nakledilen cümleleri ve bunları nasıl çarpıttıklarını gözler önüne sererek, diğer çarpıtmaların da bunlar gibi olduğunu okuyucuya anlatmak istiyoruz: - İddia sahiplerine göre, Osmanlı Hareminde bütün çarpık ilişkilerin yanında Padişahların ve Enderûn halkının erkeklerle ve hem de iç oğlan denilen Saray Hizmetlisi olan erkeklerle çarpık ilişkileri vardı ![]() ![]() ![]() ![]() Ziyar Oğullarından Emîr Keykavus tarafından 475/1082 tarihinde oğlu için Nasihat-nâme tarzında telif edilen Kâbûs-nâme adlı bir kitabdan alınan bir iftiradır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Daha da ileri giderek, bu işin Osmanlı damadlarına kadar uzandığını ve hatta Yavuz’un kızı Fatma Sultân’ın bu yüzden ilk kocası Antalya Sancak Beği Mustafa Paşa’dan şikâyet ettiğini iddia etmektedirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu arada şunu da ifade edelim ki, konuyla ilgili çarpıtmaların başına bir yazarın "Çünkü siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşmaktasınız" mealindeki ayeti koyması ve dipnotta da 80-84 ![]() ![]() Şimdi gelelim meselenin izahına: Önce bir konunun izahı gerekiyor: Kur’ân’dan nakledilen âyet, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gelelim ikinci hususa; Bilindiği gibi, her zamanın bir lehçesi ve konuşma ağzı vardır ![]() ![]() ![]() ![]() İşte hem Kâbusname’de ve hem de Fatma Sultân’ın Mektubunda geçen oğlan kelimesinin de manası çarpıtılmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buna delil çok ise de, en güzel delil, Erzurum’lu Mustafa Darir’in XIV ![]() ![]() ![]() Tesbitlerimizi teyid eden bir husus da, Kâbus-nâme’yi tercüme eden mütercim ile Yüz Hadis Tercümesini yapan mütercimin aynı asırda yani Fâtih Sultân Mehmed’in babası II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayrıca şu cümle de bu konuda açıktır: "Eğer oğlan kızsa, kız doğurmuş avrat südün emzireler; eğer er ise er oğlan doğurmuş avrat südün emzireler" ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu girişten sonra Kâbûsnâme’deki ve Fatma Sultân mektubundaki ifadeler daha iyi anlaşılmaktadır: Kâbus-nâme, biraz evvel de belirttiğimiz gibi, bir Nasihat-nâme mahiyetindedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yani birden fazla kadınların olması halinde, yazın kısmen yaşlı kadınlarla ve kışın da genç kadınlarla beraber ol ki, sağlık ve esenlik içinde olasın ![]() ![]() ![]() ![]() Fatma Sultân da, kocasının, genç cariyelerle beraber olup kendisine iltifat etmediğini yazmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu iddiaları ileri süren yazarlar da biliyor ki, bırakınız bir Osmanlı damadının çarpık ilişki kurmasını, Sultânlar ile evli iken başka kadınlar ile evlenmeleri dahi fiilen yasaklanmıştır ![]() ![]() ![]() İstanbul’un fethi sırasında gemilerin karadan yürütüldüğünün doğru olmadığını söyleyenler var ![]() İstanbul’un fethi sırasında gemilerin karadan yürütülmesi hadisesi, hemen hemen yerli ve yabancı kaynakların ittifakı ile sabit bir olaydır ![]() ![]() ![]() İstanbul’un fethedilmesi için bazı gemilerin Halic’e indirilmesinin zaruret olduğu görüldü ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ulubatlı Hasan olayı bir efsane midir? Hayır değildir ![]() ![]() ![]() ![]() Buarada önemli olan, olayın yani bir Müslüman askerin sancağı surlara dikmesidir ve bu konuda dost düşman bütün tarihçiler ittifak halindedirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fâtih Sultân Mehmed’in Çandark Halil Paşa’yı idam ettirmesi doğru mudur ve sebebi nedir? Türk asıllı bir aileden gelmesi katlinde bir sebep olabilir mi? Çandarlı ailesi, ilk Çandarlı olan Halil Hayreddin Paşa’dan beri Osmanlı Devleti’nin hizmetinde bulunan şerefli bir ailedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1) Bilindiği gibi, II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2) İstanbul’un fethi meşveretinde Akşemseddin, Molla Güranî ve vezir Zağanos Paşa ısrarla feth-i mübinin nasib olacağı ümidiyle İstanbul’un muhasara ve fethini teşvik ederken, Halil Paşa, geçmişteki üç haçlı seferini bilen bir devlet adamı olarak ısrarla fethe karşı çıkmış ve muhasaranın kaldırılmaması halinde bütün Avrupa’nın asırlar boyunca Osmanlı düşmanı olacağını iddia etmiştir ![]() ![]() İşte bütün bu sebepler bir araya gelince, İstanbul’un fethinden sonra, Halil Paşa’nın Rumlara taraftar olduğu ve rüşvet aldığı şeklindeki iddialar da, sevmeyenleri tarafından abartılmış ve Fâtih Sultân tarafından 1453’de idam edilmesine yol açmıştır ![]() Önemle ifade edelim ki, Halil Paşa’nın Türk bir aileden gelmesinin veya benzeri iftiraların idamında rolü yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Sorularla Osmanli |
![]() |
![]() |
#15 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Sorularla OsmanliFâtih Sultân Mehmed zehirlendi mi? Onu zehirleyen Yakub Paşa’nın Yahudi olduğu söyleniyor ![]() Fâtih Sultân Mehmed’in vefatı ile alakalı iki rivayet vardır: Birincisi; Fâtih Sultân Mehmed, 27 Nisan 1481 tarihinde Kapıkulu askerleriyle sefere gitmek üzere Üsküdar’a çıktı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkincisi ise, Fâtih’in zehirlendiğine dair rivayetdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buna karşılık, bazı tarihçiler de, Hekim Yakub Paşa’nın bir Yahudi dönmesi olduğunu ve Fâtih’in İtalya’ya kadar uzanmasından ve İtalyanların veya Venediklilerin ajanı olmasından dolayı, Avrupa’nın böyle bir plan hazırladığını ifade etmektedirler ![]() ![]() Hekim Yakub Paşa’nın II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tabibler şerbeti kim, verdi Han’a -- O Hân içdi şarâbı kana kana ![]() Ciğerin doğradı şerbet o Hân’ın — Hemîn dem zârî etdi yana yana ![]() Dedi niçün bana kıydı tabibler — Boyadılar ciğeri canı kana ![]() Âli’nin şu tesbitleri, bizi belli bir sonuca götürecek mahiyettedir: "Karamam Mehmed Paşa vezir-i a’zam olunca Ya’kub ona hased eyledi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fâtih Sultân Mehmed’in annesi kimdir? Hıristiyan mıdır? Fâtih’e de Hıristiyanlığı aşıladığı bazı yazarlarca söylenmektedir ![]() Önce şunu belirtmek gerekir ki, bir Müslümanın annesi aslen ehl-i kitabtan olabilir; yani Hıristiyan veya Yahudi asıllı olabilir; hatta dininde devam da edebilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() A) Fâtih’in üvey annesi Mara ile öz annesi Hiima Hâtûn bazılarınca yanlışlıkla ve bazılarınca da kasden birbirine karıştırılmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fâtih’in öz annesi olan Hüma Hâtûn ise, Babinger gibi bazı yabancı araştırmacıların farklı yorumlarına rağmen, aslı nereden gelirse gelsin, Müslüman bir kadındır ve son yapılan araştırmalar, belgelerin ışığında türbesinin Muradiye Camisinin doğusunda Hâtuniye Türbesi diye adıyla anılan yerde olduğunu ortaya koymaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Netice olarak, Fâtih’in annesinin Hıristiyan olduğu iddiası doğru değildir ve üvey annesine validem demesi de onun annesi olduğunu göstermez ![]() Fâtih Sultân Mehmed’in kendi Kanunnâmesinin ilgili maddesini uygulayarak küçük yaştaki kardeşi Ahmed’i katlettiği söylenmektedir ![]() Burada meseleye değişik yönlerden bakmak gerekir: Evvela; Bu hadisenin meydana geldiği şüphelidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkinci olarak, Osmanlı kaynaklarının bir kısmında Sultân Murâd’ın İsfendiyar Bey torunu Hatice Hâlime Hatun’dan doğma Ahmed isimli bir şehzadesi olduğu ve yaşı küçük olan bu şehzadenin II ![]() ![]() ![]() ![]() Üçüncü olarak, II ![]() ![]() ![]() ![]() "Haydi göreyim seni, bu taht benimdür deyü dava eyle ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte böylesine bir dönemde, yaşının ne kadar olduğu belli olmayan ve ama küçük yaşta bulunduğu kesin olan Şehzade Ahmed’i, devlete isyan suçuna teşebbüs etmeden, nizâm-ı âlem için diyerek katletmiş olabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Özetleyecek olursak, Fâtih Sultân Mehmed, kendi koyduğu kanunun nizâm-ı âlem için fesada sa’y ihtimalinin bulunması sebebiyle siyâseten kati müessesesini ilk defa kendisi tatbik etmiş ve küçük kardeşi Ahmed’i kati ettirmişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devleti’nde kardeş katli, bazı tarihçiler tarafından vahşet ve saltanat uğruna insan katliamı olarak anlatılmaktadır ![]() Kanunnâmenin ihtilâfa yol açan ve farklı fikirlerin doğmasına sebep olan asıl maddesi, kardeş katli meselesi ile alâkalı şu maddedir: "ve her kimesneye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizâm-ı âlem içiin katletmek münâsibdir ![]() ![]() ![]() Acaba bu maddenin mânâ ve mefhumunun İslâm hukukundaki izahı nasıldır? Şayet bu madde sahih ve İslâm Hukukuna uygun ise, Osmanlı tatbikatındaki örnekler, bu kanuna ne derece uygundur? Şer’î hükümlere ters düşen, Osmanlı tatbikatı mıdır yoksa bu kanun maddesi midir? Bütün bu ve benzeri suallerin doğru cevabı nedir? Bütün bu konuları, önemine binâen, ayrı ayrı sorularım cevaplarında tartışalım ![]() 37 ![]() Bu sorunun cevabı, ilgili maddenin de izahı demektir ![]() a) Had suç ve cezalarıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() b) Şahsa karşı işlenen cinayet suçlarıdır ki, cezaları kısas veya diyettir ![]() ![]() c) Tazir suç ve cezalarıdır ki, biraz önce zikredilen had veya cinayet gruplarına girmeyen (esrar içmek gibi) yahut girdiği halde o cezaların tatbiki için gerekli unsurlara sahip olmayan (üç şahitle isbat edilen zina suçu gibi) suç ve cezalardır ![]() ![]() Bu kısa mukaddimeden sonra, kardeş katli ve bunu emreden kanun maddesinin tahlilini, yapabiliriz: Her hukuk sisteminde, Osmanlı Hukukunda nizâm-ı âlem yani âlemin nizâmı, günümüzdeki ifadesiyle kamu düzeni ve kamu yararı için vaz’edilen idam cezaları vardır ![]() ![]() ![]() ![]() Şimdi bu tür hükümlerin, İslâm hukukunda nasıl yer aldığını ve bu hükümlerin Fâtih’in kanunnâmesindeki hükümle nasıl bağdaştırılabildiğini açıklamaya çalışalım ![]() A) Bağy (Devlete İsyan) Suçunun Tatbiki Sonucu Kardeşlerin Katledilme Meselesi: Kardeş katli meselesinin birinci şer’î dayanağı, her hukuk nizâmında bulunan devlete isyan suçudur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte Osmanlı hukukçuları, padişahın meşru emirlerine yapılan her çeşit itaatsizliği, umumi rahatı ve nizâm-ı âlemi ihlal edecek olan her türlü isyanı ve memlekette anarşi çıkarma hareketlerini (fesâd bis-sa’y), bağy suçu kabul etmiş ve buna sebep olanları da bâği olarak vasıflandırmışlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı tarihindeki kardeş katilleri ve idamların yarıya yakınının, bir had cezası olan bağy suçuna sokulduğunu verilen fetvalardan anlıyoruz ![]() ![]() ![]() "Buğat yani âsiler ise, Mülteka ve benzen fıkıh kitaplarına göre, mevcut hükümete ve Padişaha karşı Müslümanlardan bir veya bir kaç kişi isyan etmeleri ve hükümetin emirlerine itaat etmemelerinden ibarettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Netice olarak bağy suçunu işleyen Padişahın kardeşi de olsa, eğer suçun unsurları tahakkuk etmişse, gereken cezayı vermek, elbette ki şer’îdir ![]() ![]() Osmanlı Devletinde devlete isyan suçunun cezası olarak ortaya çıkan öldürme vak’alarından bazıları şunlardır: Osman Bey’in Amcası Dündar Bey (Hâdise kesin değildir); I ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() B) Siyâseten Katl=Ta’zîr Bil-Katl: Bu konunun girişinde açıkladığımız gibi, bağy suçunun unsurları tahakkuk etmediği takdirde, saltanat aleyhinde olanları, bâği olarak kabul edip idam ettirmek mümkün değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Üzülerek ifade edeyim ki, konuyla alakalı fıkhî malumatı, Dede Efendi’nin Siyâsetname’sînden naklettiğimizden, bazı safdillerin, bu görüşün Dede Efendi’ye ait olduğu ve onun da böyle bir fetvaya yetkili olmadığı, olsa bile onun fetvasının ne değer ifade edeceği şeklindeki yorumlarına şahit olduk ve üzüldük ![]() ![]() ![]() Önce Hanefi fıkıhçılarının son zamandaki en meşhurlarından olan İbn-i Abidin’in izahlarını özetleyerek zikredelim ![]() "Ta’zir, kati ile de olabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Delilsiz ve mesnedsiz bazı iddiaların aksine, bütün bu cezalar, ancak mahkeme kararı ve yargılamadan sonra mümkün olduğunu da, hem bütün fıkıh kitapları ve hem de Osmanlı kanunnameleri kaydetmektedirler ![]() İbn-i Abidin’in şu fetvası da bu meseleyi gayet açık bir şekilde vuzuha kavuşturmaktadır: "Soruldu: Fesad çıkaran, jurnalcilik yapan, yeryüzünde fesad için koşuşturan, insanlar arasında şer ve fitne uyandıran, bâtıl yollarla insanların mallarını zabtetmeye gayret eden insanların canlarına kıyan ve hülasa eliyle ve diliyle Müslümanları her zaman rahatsız edip de bu huyundan da idam dışında hiç bir ceza ile vazgeçmeyen bir adamın hükmü nedir? Cevap: Böyle olduğu kesin ise ve yalan söylemeleri mümkün olmayacak kadar çok Müslüman da bunu tasdik ediyorsa, katledilir ve şerrini Allah’ın kullarından def ettiği için vesile olana sevap ve mükâfat verilir" ![]() İşte bu ve benzeri fıkıh kitaplarındaki şer’î hükümleri nakleden ve kaynaklarını da teker teker gösteren Dede Efendi’nin Siyâsetnâme tercümesinden bazı parçalar şöyledir: "Nizâm-ı memleketin bozulmasına sebep olan, fitne ve fesada teşvik edenler, bu şenî’ fiilleri bizzat işlemedikleri vakitlerde dahi, kati edilebileceklerine fetva verilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() "Nizâm-ı âlem için şer ve fesadını defetmek üzere, ehl-i fesadı darb, te’dîb, nefy, tağrîb, hapis ve hatta kati ve idam tarzında ta’zir yoluyla cezalandırmak meşru ise de, tek kişinin veya yalancıların jurnali ile bu yola girmek caiz değildir ![]() ![]() ![]() Dede Efendi’nin çok zayıf fetvaları da esas alarak, kardeş katlinin sınırlarını genişlettiğinin biz de farkındayız ![]() ![]() ![]() Şimdi de aynı mes’eleyi fıkıh kitaplarındaki şartlara göre tanzim eden, Osmanlı Şeyhülislâmlarına ait fetvalardan sadece birini kaydededlim: "Bu mes’ele beyânında Eimme-i Hanefiyeden cevâb ne veçhiledir ki; Zeyd’in âdet-i müstemirresi sâ’î bil-fesâd olduğu şer’an sabit olub ve ibadullaha mazarratı icabeder mevâdd-ı münkerâtın dahi kendüden sudun tevâtüren isbât olundukda, Zeyd-i müfsid-i merkumun vech-i arzdan izâlesiyçün katli meşru’ mudur? Beyân buyurula ![]() El-Cevâb: Meşrû’dur; emr-i veliyyül-emr munzam ise ![]() Harrereh’ul-Fakîr Hacı Muhammed El-Müfti Bi Harpud-Ufiye Anhu ![]() Kaynak teşkil eden ibarelerin tercümesi: "Kim bunu âdet haline getirirse, idam edilir ![]() ![]() ![]() ![]() "Gayr-i meşru İşlerin kati ve idam cezası ile define, imam (sultan) ve hulefâsı daha evlâdır ![]() ![]() ![]() Bunlara benzer arşivlerimizde çok sayıda fetva vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|