Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Sözlük Ağı

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
harfiile, harfiosmanlıca, ilgili, kelimeler, osmanlıca, sözlük

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..

Eski 09-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..



Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler
Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler

Osmanlıca Sözlük (F Harfi) FA
Osmanlıca alfabenin 23'üncü harfi olup ebcedî değeri 80'dir

FA'AL
(Mübalâgalı ism-i fâil) Çok işleyen ve çalışan Durmayıp işleyen Çalışkan Devamlı iş yapan

FA'ALÂNE
f Hiç durmazcasına çalışarak Daima çalışır surette

FAAL
Balta sapı * Kerem

FAALE(T)
(Fâil C) Fâiller, özneler, iş yapanlar

FA'ALİYET
İş görmek, çalışmak Boş durmayış

FAALİYET-İ RUBUBİYET
Allah'ın rububiyet faaliyeti ve icraatı(Hâlik-ı Zülcelâl hayret-nümâ, dehşet-engiz bir surette bir faaliyet-i Rububiyetiyle, mevcudatı mütemadiyen tebdil ve tecdit ettiğinin bir hikmeti budur: Nasılki mahlukatta faaliyet ve hareket; bir iştiha, bir iştiyak, bir lezzetten, bir muhabbetten ileri geliyor Hattâ denilebilir ki: Herbir faaliyette, bir lezzet nev'i vardır; belki herbir faaliyet, bir çeşit lezzettir Ve lezzet dahi, bir kemâle müteveccihtir; belki bir nevi kemâldir Mâdem faaliyet; bir kemâl, bir lezzet, bir cemâle işaret eder Ve mâdem kemâl-i mutlak ve Kâmil-i Zülcelâl olan Vâcib-ül-Vücud, zât ve sıfât ve ef'âlinde, bütün enva-ı kemâlâta câmi'dir; elbette o Zât-ı Vâcib-ül Vücud'un vücub-u vücuduna ve kudsiyetine lâyık bir tarzda ve istiğnâ-i zâtisine ve gına-i mutlakına muvafık bir surette ve kemâl-i mutlakına ve tenezzüh-ü zâtisine münasip bir şekilde; hadsiz bir şefkat-i mukaddese ve nihayetsiz bir muhabbet-i münezzehesi vardır Elbette o şefkat-i mukaddesen ve o muhabbet-i münezzeheden gelen hadsiz bir şevk-i mukaddes vardır Ve o şevk-i mukaddesten gelen hadsiz bir sürur-u mukaddes vardır Ve o sürur-u mukaddesten gelen, tâbiri câiz ise, hadsiz bir lezzet-i mukaddese vardır Ve elbette o lezzet-i mukaddese ile beraber; hadsiz onun merhameti cihetiyle faaliyet-i kudreti içinde, mahlukatının istidatları kuvveden fiile çıkmasından ve tekemmül etmesinden neş'et eden, o mahlukatın memnuniyetlerinden ve kemallerinden gelen Zât-ı Rahman ve Rahim'e ait, tâbiri câiz ise, hadsiz memnuniyet-i mukaddese ve hadsiz iftihar-ı mukaddes vardır ki; hadsiz bir surette, hadsiz bir faaliyeti iktiza ediyor Ve o hadsiz faaliyet dahi, hadsiz bir tebdil ve tağyir ve tahvil ve tahribi dahi iktiza ediyor ve o hadsiz tağyir ve tebdil dahi; mevt ve ademi, zeval ve firakı iktiza ediyorBir zaman, hikmet-i beşeriyenin masnuâtın gayelerine dâir gösterdiği faideler nazarımda çok ehemmiyetsiz göründü Ve ondan bildim ki, o hikmet abesiyete gider Onun için feylesofların ileri gidenleri, ya tabiat dalâletine düşer veya Sofestai olur veya ihtiyar ve ilm-i Sâni'i inkâr eder veya Halika "mûcib-i bizzat" der M)

FA'ALÜN LİMA-YÜRİD
Kayyumiyet sırrıyla ve faaliyet-i daimesiyle her an istediğini istediği gibi yapar meâlinde bir âyettir

FABRİKA
Sanayi mâmüllerinin büyük ölçüde imal edildiği yer

FACİ'
(Fâcia) Büyük belâ Musibet Acıklı Elem verici hâdise (Dram)

FÂCİA-ENGİZ
Fâcialı Çok acıklı

FÂCİA-NÜVİS
f Acıklı ve hazin tiyatro romanı yazan kimse

FACİAT
Fâcialar, belâlar, musibetler

FACİR
Haktan sapan Haram ve günaha dalmış kötü insan Günah işleyen (Bak: Fecir)

FACİRE
Kötü hayata alışmış, ahlâksız kadın Günahkâr

FADIL
(Bak: Fâzıl)

FADIR
(C: Füdr) Zayıf * Âciz, güçsüz * Yaşlı dağ keçisi

FA'FA'
Kasap * Çoban Hafif kimse

FA'FAA
Çobanın koyunu çağırması Çağırıp "fâfâ" demek

FA'FAÎ
Koyun çobanı

FAĞFUR
Yarı şeffaf Çin porseleni Çok kıymetli porselenden yapılan yemek kabı Çin yapısı * Eskiden Çin İmparatoruna verilen isim

FAGIRE
Hind nilüferi denilen bitkinin kökü

FAGOSİT
yun Organik yahut inorganik maddeleri alıp sindirebilen hücre

FAGR
Açmak

FAHAMET
(Fehâmet) Büyüklük Kadr ü şânı yüksek (Eskiden büyük zatlara veya sadrazamlara karşı kullanılan hitab şekli idi Fehametli Sultânım gibi)

FAHAMET-LÛ
Osmanlı İmparatorluğu devrinde sadrazama, prenslere ve Mısır Hidivi'ne verilen bir ünvan

FAHAMET-PENAH
f Yegâne müracaat edilecek en büyük makam

FAHEKA
Vurulduğu yerden kan çıkartan kılıç ve neşter parçası

FAHH
Ağ, kapan, tuzak

FAHH-UL FÂR
Fare kapanı

FAHHAM
Kömürcü

FAHHAR
Çok öğünen Çok iftihar eden Fahur * Çanak, Çömlek Toprak testi

FAHHARE
Ağaç kap

FAHHARÎ
Çanak, çömlek, testi ve bardak yapan kimse

FAHHAŞ
Her cins fenalık ve kötülükleri şahsında toplamış olan kimse

FAHİM
Akıllı Anlayışlı

FAHİM
(Fahm dan) İtibâr ve nüfuz sâhibi olan, büyük zât

FAHİMÂNE
f İtibar ve nüfuz sahibi kimseye yakışır şekilde, fahim olana yakışacak surette

FAHİR
(Fâhire) İftihar eden Kendi amelini ve kendini beğenen Övünen * Şa'şaalı Ağır Parlak Şanlı * Büyük ve iyi nesne * Koruğu büyük çekirdeksiz hurma * Memeleri büyük deve

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..

Eski 09-10-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..



RE: Osmanlıca Sözlük (F Harfi) FAHİŞ
Ahlâka uymaz ve terbiyesiz olan * Haddi tecavüz eden Mübalâğalı * Çok bahil Nekir ve yaramaz şey

FAHİŞE
Ahlâksız ve hayâsız kadın Namusunu korumayan kadın * Allah'ın menettiği şey * Zâniye Kahbe

FAHİTE
(C: Fevâhit) Yabani güvercin

FAHL
İleri gelen Üstün Hatırı sayılır adam * Erkek (hayvan) * Aygır * Beyitler, hadis-i şerifler, rivâyetler anlatan kimse

FAHL
Yavaşlık, hilm

FAHM
Büyük, kebir, ulu

FAHM
Kömür Karbon * Susmuş Nefesi kesilmiş

FAHM-İ HAYVANÎ
Hayvan kemikleri yakılarak elde edilen hayvan kömürü

FAHM-İ MA'DENÎ
Mâden kömürü

FAHM-İ NEBATÎ
Bitkisel kömür

FAHMÎ
(Fahmiyye) Kömürümsü, kömürle alâkalı

FAHMİYYET
Karbonat Kömürleşmiş olan şey

FAHR
Övünme Yaptığını sayarak övünme Övülmeye sebeb olacak kimse Fazilet Büyüklük Şeref

FAHR-İ KÂİNAT
(Fahr-i Âlem, Zübde-i Kâinat, Seyyid-i Kâinat) Peygamberimiz Hz Muhammed'in (ASM) nâmları Bütün âlemin kendisi ile şeref bulduğu, iftihar ettiği Hz Muhammed (ASM) (Bak: Mefhar)

FAHREDDİN-İ RAZÎ
(Milâdi 1149-1209) Büyük bir müfessir-i Kur'andır Fizik, matematik ve tıb hakkında eserleri de vardır

FAHRÎ
Karşılıksız olarak Parasız olarak * İftiharla Övünerek

FAHRİYE
Bir kimsenin kendini medih için söylediği söz veya şiir Fahre mensub ve müteallik olan

FAHRİYYEN
Gönülden isteyerek Karşılıksız olarakFAHRUL İSLAM $ (Pezdevî): Mavera-ün Nehir'deki Hanefî fukahasının meşhurlarındandır Hicri 482 tarihinde Semerkant'ta vefat etmiştir

FAHS
Bir şeyin içyüzünü araştırma, aslını tetkik etme * Ayırtmak * Bahsetmek * Seyirtmek * Sıçramak

FAHŞA
Büyük günahlar Çirkinlikler Zina gibi şehevâta tâbi olmakta ifrat ile alâkadar olan günahlardır ki, lisanımızda fuhşiyat tâbir olunur Ve bunlar, insanların en çirkin hâlleridir

FAHUR
Çok övünen, çok iftihar eden Mütekebbir Tekebbür ve taazzum edici

FAHUR
Bir fesliğen cinsi

FAHURANE
f Kendini beğenerek Kendini medhederek Çok övünerek

FAHZ
Uyluk Kalça Bacağın kalçadan dize kadar olan kısmı * Bir kimsenin en yakın aşiretinden olan cemaat

FAHZ
Büyüklenmek, kibirlenmek

FÂİDE
(C: Fevaid) Kazanç, kâr, nef', menfaat İstifadeye sebeb Yararlılık, işe yarama

FÂİDE-MEND
f Kârlı, faydalanan, menfaat elde eden

FAİH
(C: Fevâih) Meyve ve çiçek kokusu

FÂİK
Üstün, üstünde Diğerinden daha değerli ve üstün Her şeyin güzide ve a'lâsı Âli * Başın boyun ile bitiştiği yer

FÂİK-ÜL AKRÂN
Akranlarından daha üstün

FAİKİYYET
Üstünlük Kıymetlilik

FÂİL
İşi yapan Fiili işleyen * Gr: Masdarın mânasını meydana getirene denir

FÂİL-İ HAKİKÎ
Bir işte hakiki te'sir sahibi Onu hakkı ile yapan (Allah CC)

FANİYYET
Fânilik, ölümlülük

FANTAZİYE
yun Yalandan gösteriş, boş debdebe Zâhirî süs ve zinet Lüzumlu ihtiyaçtan olmayan ve zevk için kullanılan pahalı eşya(Sefahet ve dalâlette bozulmuş ve İsevi dininden uzaklaşmış Avrupa! Deccal gibi birtek gözü taşıyan kör dehan ile ruh-u beşere Cehennemî hâleti hediye ettin! Sonra anladın ki, bu öyle ilâçsız bir illettir ki, insanı âlâ-yı illiyyînden, esfel-i sâfilîne atar Hayvanatın en bedbaht derecesine indirir Bu illete karşı bulduğun ilâç, muvakkaten ibtal-i his hizmeti gören cazibedar oyuncakların ve uyutucu hevesat ve fantaziyelerindir Senin bu ilâcın, senin başını yesin ve yiyecek!Bedbahttır o kadın ki; zevcinin fıskına bakar, onu başka bir surette taklid eder Veyl o zevc ve zevceye ki; birbirini ateşe atmakta yardım eder Yâni; medeniyet fantaziyelerine birbirini teşvik eder L)

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..

Eski 09-10-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..



RE: Osmanlıca Sözlük (F Harfi) FANTEZİ
yun Çeşitli ve süslü Müsrifane süs isteğinden doğan hayal hareketi ile yapılmış süslü eşya veya süslenmek Ağırbaşlı olmayan

FANUS
yun Fener Sâbit ve süslü fener * Kim: Bazı şeylerin üstüne kapatmak için camdan yapılmış kapak

FAR
Fr Otomobil, kamyon gibi nakil vasıtalarının önündeki kuvvetli lâmbalar

FÂR
Fâre, sıçan

FAR'
Budak ve ağaç başı * Her şeyin alâsı İyisi * Her kavmin şereflisi

FARABÎ
(Mi: 870-950) Aristo felsefesinin İslâm âleminde yayılmasına yol açmış bir filozoftur Aristo'dan sonra gelen mânasına, kendisine Muallim-i Sâni nâmı verilmiştir Eserlerinin İbn-i Sina üzerinde büyük te'siri vardır "Kanun" denilen bir çalgı âletinin mucididir Asıl adı Ebu Nâsır Muhammed'dir

FARAKLİT
İncilde mezkur olan Hz Muhammed'in (ASM) ismidir El-Faraklit, El-Baraklit de hamdeden, hak ile bâtılı birbirinden ayıran, fâruk, hakperest mânalarına gelir

FARAN
İncil'de Mekke dağlarına verilen isim Hz Peygamber'in (ASM) Faran dağlarında zuhur edeceği İncil'de haber verilmiştir

FARAŞ
(Feraşe den galat) Süprüntüleri toplamağa ait kulplu kutu, kürekçik Süpürge (Bak: Ferraş)

FARAT
Öne çıkan, geçen * Issız yerlerde konan nişan ve işaret * Kervan halkından önce su yerine varıp sakalık eden kimse

FARAZA
(Esası: Farzâ) Meselâ, öyle sayalım ki, farzedelim ki, ola ki, tutalım ki

FARAZÎ
(Bak: Farzî)

FARAZİYE
(Fr: Hipotez) Var sayma, kabul Bir hâdiseyi, bir olayı açıklamak, bir düşünceyi isbat etmek için isbatı yapılmamış başka düşünceleri dayanak olarak alma Müsbet ilimlerde araştırmanın bir merhalesini meydana getirir İncelenen hâdiseyi açıklaması muhtemel olan faraziyeler düşünülür Faraziyenin doğruluğu hakkında bundan çıkarılacak mantıkî düşünceler belirlenir, bu sonuçların hakikatta var olup olmadığı görme ve deneme yoluyla kontrol edilir Buna da tahkik (doğrulama) denir Netice doğrulanırsa faraziyenin doğruluğu isbatlanmış olur ve faraziye kanunlaşırBazı cahiller, ilimde tahkik edilmemiş faraziyeleri doğru hüküm zanneder Faraziyenin doğruluğu hakkında ileri sürülen fikirleri de isbat zanneder Oysa bu isbat değil, iddiadır Doğruluğun müşahede ve deneme ile isbatlanması gerekir Müsbet ilimlerde durum budur

FARFARA
Hafif meşreblik Gürültülü Gürültüye boğmak * Akılsızlık

FÂRIK
(Fârıka) Tefrik eden, farkeden, ayıran Ayrılmasına, farkolunmasına sebeb olan alâmet

FÂRIKAT
Farkedenler, ayıranlar, farkediciler

FARIT
Geçmiş, önceki, önde bulunan Sâbık, mukaddem

FARİ'
Yüce nesne

FARİC
(Ferec den) Keder ve tasadan kurtaran

FARİG
İşini bitirmiş, boş kalmış, alâkasını kesmiş, rahat, vazgeçmiş, çekilmiş * Fık: Tasarrufu altında olan mülkün kullanma ve tasarruf hakkını başkasına devreden

FARİG-ÜL HAL
Hali rahat, hali vakti iyi olan

FARİH
(C: Fevârih-Füreh) Gayretli davar * Akıllı kişi

FARİS
İran İranlı * Binici, süvâri * Ferasetli, anlayışlı * İrandaki Şiraz vilâyeti

FARİSAN
(Fâris C) Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş devrelerinde eyâletlerde hudutlardaki muhafız askerler

FARİSÎ
Acemce, Farsça İran'la alâkalı ve ona müteallik İran dili veya halkı ile alâkalı olan

FARİSİYYAT
Fars edebiyatı, İranlıların edebiyatı

FARİZ
Yaşlı

FARÎZA
Borç, vazife Allah'ın açık emri olup, yapılması şart olan vazife * Fık: Ölen bir kimsenin mirasından mirasçılara düşen hisse, pay

FARÎZA-İ ZİMMET
Yapılması mutlaka boynumuza borç olan vazife

FARİZIYY (FERAZIYY)
Feraiz bilen kişi

FARK
Ayrılık, başkalık Ayırma, ayrılma, seçilme, * Başın tepesi, baştaki saçın ikiye ayrıldığı yer

FARK-I FÂHİŞ
Çok fazla, haddini çok aşan fark

FARK-I TÂMM
Tas: Dünya ile olan alâkaları tamamen terkederek, ehadiyyet dergâhına tam bir teveccühle istiğrak haleti

FARKADAN
(Bak: Ferkadan)

FARMASON
Fr Mason Dinsiz, imansız (Bak: Mason)

FARS
(Fers) İran'lı * Şark kavimleri

FARS
Yarmak * Yırtmak * Kesmek

FART
İfrat, çok aşırı olmak Aşırılık * Acele etmek ve ansızın gelmek * Yollara alamet olarak konulan işâret

FART-I GAYRET
Gayrette aşırılık

FART-I MUHABBET
Muhabbet ve sevgide aşırılık

FART-I ZEKÂ
Âdetin üstünde, çok ileri zeki olmak Emsâli bulunmayan zekâvette oluş

FARUK
Hak ile bâtılı birbirinden ayıran Haklıyı haksızı ayırmakta çok mâhir olan (Hak ile bâtılı birbirinden tam ayırarak İslâmiyeti kabul ettiği ve islâm nurunu izhar ettiği ve imân ve küfrün arasını fark ve faslettiği için Hz Peygamber (ASM) tarafından Hz Ömer'e (RA) bu isim verilmiştir)

FARUKÎ
Hz Ömer (RA) soyuna veya adâletine mensub olan Hz Ömer'e mensub ve müteallik İmam-ı Rabbanî'nin bir lakabı

FARYAB
f Dere ve ırmak suyu ile sulanan yer * Eski Horasan'da Belh'e yakın bir şehrin adı

FARZ
Bir kimseyi bir vazifeye tayin etmek veya maaş bağlamak Bir kimsenin kendi nefsine âid iken başkasına hibe ettiği muayyen bir şey (Bunun zıddı "karz"dır) * Takdir veya beyan eylemek * Bir şeyi delmek, gedik açmak * Bir dâvaya mevzu ve rükün kılınan husus * Addetmek, saymak, tutmak * Fık: Din hususunda icrası vâcib, terki mâsiyet olan Hükm-ü İlâhî Kur'an-ı Kerim veya Hadis-i Şerifle sâbit olan Cenab-ı Hakk'ın kat'i emri: Şirk koşmamak, iman etmek, namaz kılmak, yalan söylememek gibi

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..

Eski 09-10-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..



RE: Osmanlıca Sözlük (F Harfi) FARZ-I AYN
Herkesin yapmaya mecbur olduğu farz Namaz kılmak, yalan söylememek, imân etmek, oruç tutmak gibi

FARZ-I KİFAYE
Bir kısım müslümanların yapması ile diğerlerinin günahtan kurtuldukları farz Cenâze namazı kılmak gibi

FARZ-I MUHAL
Olması imkânsız olup, var gibi kabul edilen Olmayacak şeyi, olmuş gibi düşünmek

FARZ-I NEBEVÎ
(Bak: Sünnet)

FARZ-I ZANNÎ
Müçtehidlerce kat'i bir delile yakın derecede kuvvetli görülen, zanni bir delil ile sâbit olan vazifedir ki, amel hususunda farz-ı kat'î kuvvetinde bulunur Buna farz-ı amelî de denir Meselâ: Abdestte mutlaka başı meshetmek bir farz-ı kat'îdir Başın dörtte birini meshetmek bir farz-ı amelîdir

FARZA
Diyelim ki, farzedelim ki, öyle kabul edelim ki, ola ki

FARZEN (FARZAN)
Farzedelim ki, kabul edelim ki, diyelim ki * Farz olarak Farziyyeti kabul edilerek

FARZÎ
Farzedilene, tahmin olunana dair Takdir ve tahmin usulüne dayanan ve ona müteallik

FARZİYE
(C: Farziyyât) Bazılarına göre kabul edilir sayılan Mevhum ve itibarî olan Aslı isbat edilmemiş hüküm

FAS'
Hurmanın kabuğunu soymak

FASAFIS
Beyaz söğüt dedikleri ağaç

FASAHA
Ruşen olmak, parlamak * Hâlis olmak

FASAHAT
Doğru ve düzgün söyleyiş Açık ve güzel ifadeli konuşmaFasâhat: Sözün; lâfız, mâna ve âhenk itibariyle kusursuz olmasıdır Diğer tâbirle, lâfızların söylenişinin tatlı, mânasının da söylenirken hemen zihne girmesidir Bu keyfiyetlerin birincisi, kelime ve cümle âhengi ile, ikincisi de kullanan kimsenin kelime hazinesi ve seçme kudreti ile alâkalıdır Fasâhatin daha yüksek derecesine belâgat denir ki; fasih bir sözün, yerine ve adamına göre söylenmesidir Her beliğ söz, yerine göre denmemişse, beliğ olamaz (Edb S)Kelimenin aslı: "Sütün köpüğü gidip hâlis kalması" mânasına idi Sonra bir şeyin sâfi ve şaibelerden, şüphelerden hâlis olmasında kullanılmıştır Bir şeyin belli ve âşikâr olması (LR)(Lâfzındaki fesahat-ı harikasıdır Evet Kur'an mânen üslub-u beyan cihetiyle fevkalâde beliğ olduğu gibi lâfzında gayet selis bir fesahati vardır Fesahatin kat'i vücuduna, usandırmaması delildir ve fesahatin hikmetine, fenn-i beyan ve maaninin dâhi ulemasının şehadetleri bir bürhân-ı bâhirdir Evet, binler defa tekrar edilse usandırmıyor Belki lezzet veriyor Küçük basit bir çocuğun hâfızasına ağır gelmiyor; hıfzedebilir En hastalıklı, az bir sözden müteezzi olan bir kulağa nâhoş gelmiyor, hoş geliyor Sekeratta olanın damağına şerbet gibi oluyor Zemzeme-i Kur'an onun kulağında ve dimağında aynen ağzında ve damağında mâ-i zemzem gibi leziz geliyor Usandırmamasının sırr-ı hikmeti şudur ki: Kur'an, kulube kut ve gıda ve ukule kuvvet ve gınâdır ve ruha mâ ve ziyâ ve nüfusa devâ ve şifâ olduğundan usandırmaz Hergün ekmek yeriz, usanmayız Fakat en güzel bir meyveyi hergün yesek, usandıracak Demek Kur'an hak ve hakikat ve sıdk ve hidayet ve hârika bir fesahat olduğundandır ki, usandırmıyor, daima gençliğini muhafaza ettiği gibi tarâvetini, halâvetini de muhafaza ediyor Hattâ Kureyşin rüesâsından müdakkik bir beliğ, müşrikler tarafından, Kur'anı dinlemek için gitmiş Dinlemiş, dönmüş, demiş ki: "Şu kelâmın öyle bir halâveti ve tarâveti var ki kelâm-ı beşere benzemez Ben şairleri, kâhinleri biliyorum Bu onların hiç sözlerine benzemez Olsa olsa etbâımızı kandırmak için sihir demeliyiz" İşte Kur'an-ı Hakîm'in en muannid düşmanları bile fesahatinden hayran oluyorlar S)

FASAHAT-PERDÂZ
f Güzel ve açık konuşan Fasih konuşan

FASAL
Ek Bilek

FASD
Kan alma, hacamet * Damar kesmek

FASDA'
Fe takip edatından sonra fiilinin emr-i hâzırı

FASETE
Fr Tıraş olunmuş elmasın yüzlerinden her biri

FÂSIK
(Fısk dan) Günahkâr Hak yolundan hâriç olan Allah'ın emirlerine karşı zıt hareket eden Büyük günahı işleyen veya küçük günahta ısrar eden kimse(Ey bedbaht fâsık adam! Fâsıkların kesretine bakıp aldanma ve "ekseriyetin efkârı benimle beraberdir" deme! Çünki fâsık adam, fıskı istiyerek ve bizzat taleb edip girmemiş; belki içine düşmüş çıkamıyor Hiç bir fâsık yoktur ki, sâlih olmasını temenni etmesin ve âmirini ve reisini mütedeyyin görmek istemesin İllâ ki, El-iyâzübillâh! irtidat ile vicdanı tefessüh edip, yılan gibi zehirlemekten lezzet alsın) (RN)

FÂSIK-I MAHRUM
Günah işlemeye hazır olduğu halde fırsat bulamayan

FÂSIK-I MÜTECÂHİR
Açıktan açığa kimseden sıkılmadan günah işleyen İşlediği günah ile övünen günahkâr kimse (Böylelerin aleyhinde konuşmak gıybet sayılmaz)

FÂSIL
Fasıllara ayıran Kısım kısım eden

FÂSILA
Bend Kısım Bölük Durak * Mevsim * Mebhas

FÂSILA-İ SALTANAT
Yıldırım Bayezid'in Ankara savaşında Timur'a esir düşmesinden, Çelebi Mehmed'in pâdişah olmasına kadar geçen zaman

FÂSİC
Semiz * Yüklü olmayan kısır deve

FÂSİC
Kısır, semiz davar

FÂSİD(E)
Bozguncu * Doğru olmayan Bozuk Müfsid * Yanlış olan * Fık: Aslen sahih olup, vasfen sahih olmayan Yani, kendi nefsinde meşru' iken gayr-i meşru' bir şeye yakınlığı sebebiyle meşru'iyyetten çıkan şeydir İbadet hususunda fâsid ile bâtıl aynı şeydir Meçhul bir şeyi satmak gibi (Bak: Bâtıl)

FÂSİD-ÜL MİZAC
Ahlâkı ve iyi huyları ifsad eden

FÂSİD DAİRE
Man: A yı B ile, B yi A ile ispat etmek Bir düşünceyi isbat etmek için isbat edilmemiş başka bir düşünceyi delil olarak kullanmak ve bunu da isbat için isbatı istenen ilk düşünceyi doğru sayıp buna delil diye kullanmak Yani isbat edilen ile isbat edeni birbirine delil saymak olup isabetsizdir

FÂSİH
(Fesh den) Vazgeçen Dağıtıcı Bozguncu Fesheden * Çürüten

FÂSİH-İ ŞİRKET
şirketi fesheden

FASÎH
Fasahat sâhibi Hatasız olarak söyleyen Açık ve güzel konuşan

FASÎHANE

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..

Eski 09-10-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..



RE: Osmanlıca Sözlük (F Harfi) FASİKA
Fâre

FASİKÜL
Fr Bir kitabın ayrı bir kapak içinde satılan bölümlerinden her biri

FASÎL
(C: Fisâl-Fuslân) * Hâkim * Kale duvarından kısa duvar * Deve yavrusu

FASÎLE
(C: Fesâil) Anababa, ebeveyn, âile * Familya, bir cinsten olan bitkilerin hepsi

FASÎS
Seyelan etmek, akmak

FASİT DAİRE
(Bak: Fâsid daire)

FASL
(Fasıl) İki şey arasındaki ek yeri Mafsal * Hak söz Hak ile bâtılın arasını fark ve temyiz ile olan hüküm ve kaza (Buna "Faysal" da denir) Halletmek Ayrılma Çözme * Bölüm * Mevsim * Aynı makamda çalınan şarkı * Çocuğu memeden kesmek * Birini zemmetmek Gıybet

FASL-I BAHAR
İlkbahar

FASL-I GÜL
Gül mevsimi, ilkbahar

FAZÎZ
Meni denilen sıvı

FAZL
Âlimlere yakışır olgunluk * İmân, cömertlik, ihsan, kerem, ilim, ma'rifet, üstünlük, hüner, tefâvüt, inayet * Artmak * Artık, (bunun zıddı naks'tır) Bir şeyden bakiye kalmak (İman ile hikmet, adâlet, şecâat ve iffet sıfatlarına "fezâil-i asliye" tabir edilmiştir Çünkü bu sıfatlar ile birçok faziletler doğar Onun için bunlara, temel ve esas olan faziletler denilmiştir)(İ'lem Eyyühel - Aziz! Cenab-ı Hakk'ın günahkârları afvetmesi fazldır, tâzib etmesi adldır Evet zehiri için adam, âdetullaha nazaran hastalığa, ölüme kesb-i istihkak eder Sonra hasta olursa, adldir Çünki cezasını çeker Hasta olmadığı takdirde, Allah'ın fazlına mazhar olur Mâsiyet ile azab arasında kavi bir münasebet vardır Hattâ Ehl-i İ'tizal, mâsiyet hakkında, doğru yoldan udûl ile mâsiyeti, şerri Allah'a isnad etmedikleri gibi, mâsiyet üzerine tâzibin de vâcib olduğuna zehab etmişlerdir Şerrin azabı istilzam ettiği, rahmet-i İlâhiyeye münâfi değildir Çünki şer, nizam-ı âlemin kanununa muhaliftir MN)

FAZLA
Çok ziyâde, artık, artan * İleri *Gereksiz, lüzumsuz * (C: Fazalât) Kazurat, pislik

FAZU'
Çocukları korkutmak için yapılan çok korkunç suret

FAZZ
Kaba ve kötü huylu olan kimse * Karın suyu, mide suyu

FAZZ
Kırmak Dağıtmak * Fethetmek, açmak

FE (FA)
(Buna ta'kib edâtı denir) "Sonra, hemen" mânalarını ifâde için fiillerin başına getirilen edât harfi (Bak: Harf-i atıf) Bazan mecaz olarak vav yerinde de kullanılır

FE-BİHÂ
Daha iyi, bu halde, pek a'lâ, ne a'lâ

FEAME (FEUME)
Dolu olmak

FEC'
Bir kimsenin, musibetten dolayı elemli olması * İncinmek * Tasalı olmak, kederli ve hüzünlü oluş

FECA
Kirişi çıkmış yay

FECAAT
(Fecâet) Merak edilecek hâl, kederlenecek kötü durum Felâket

FECACE (FİCÂCE)
Çiğlik, hamlık

FECAYİ'
(Fecîa C) Belâlar, musibetler, felaketler

FECC
(C: Ficâc) Açık yer İki dağ arasındaki geniş yol Tarik-i vâsi'

FECCAC
Döşek döşeten * Erkek, zevc

FECERE
(Facir C) Günah işleyenler, günahkârlar, zinakârlar, fâcirler

FEC'ET
Birdenbire

FECFAC (FECÂFİC)
Çok söyleyen

FECÎ'
Çok acı veren, acıklı

FECÎA
(C: Fecâyi') Belâ, felâket, âfet, musibet, fâcia

FECİR
(Bak: Fecr)

FECM
Geniş * Bevletmek, işemek

FECR
Tan yerinin ağarması Şafak Sabah vakti, güneş doğmadan evvel şarkta hâsıl olan kızıllık * Bir şeyi genişçe ikiye ayırmak * Günah işlemek Fücur ve fısk işlemek Yalan söylemek * Tekzib eylemek * İsyan ve muhalefet eylemek * Haktan sapmak Meyletmek * Söğmek * Bühtan eylemek * Su akıp gitmek * Karışmak (LR)

FECR-İ ÂTÎ
Gelecekteki fecr 1908 meşrutiyet inkılâbından sonra Servet-i Fünun mecmuası etrafından toplanan bir kısım gençlerin kurmak istedikleri ekolün (cemiyetin) adıdır

FECR-İ KÂZİB
(Bak: Fecr-i sâdık)

FECR-İ SÂDIK
Sabaha karşı şark ufkunda yayılmaya başlayan beyaz bir aydınlık Bunun mukabili birinci fecirdir ki, bir aydınlıktan sonra tekrar aydınlık gider Bu birinci aydınlığa fecr-i kâzib denir Sabah namazının vakti, fecr-i sâdıkta başlar

FECR SURESİ
Kur'an-ı Kerim'in 89 suresi

FECS
Büyüklenmek, ululanmak, kibirlenmek

FECVA
Kirişi çıkmış ve ayrılmış olan yay

FECVE
Avlu * Genişlik

FE'D
Kebap yapmak * Kül içinde ekmek pişirmek

FEDA'
Kurban * Uğruna verme, gözden çıkarma * Bir yere toplanmış arpa, buğday veya hurma * Hurma ve üzüm kurutulan yer

FEDÂ-YI CÂN
Canını verme, canını fedâ etme, kendini kurban etme

FED'A
El ve ayağı eğri olan kadın (Müz: Efdâ)

FEDA'
El ve ayağın eğilmesi

FEDAÎ
Dâvası ve gayesi uğruna herşeyini çekinmeden feda edebilen

FEDAKÂR
f Her türlü zahmetlere göğüs gererek dâvası uğruna sebat eden

FEDAKÂRANE
f Canını ve herşeyini feda eder derecesinde Her türlü eziyet ve zahmetlere göğüs gererek, dâvası uğruna sebat edene yakışacak surette

FEDAKİL
Emirlerin büyükleri

FEDAME (FEDUME)
Yorgunluk * Tembellik

FEDAVİYYE
Fedailer Fedai takımı, serdengeçtiler

FEDDAD
şiddetli ses Ekinci * Çoban

FEDDAN
(C: Fedâdin) Bir çift öküz * Bir günde bir çift öküzle sürülebilen arazi * Daha çok mısırda yer ölçülerinde kullanılan bir kelime

FEDEK
Irak diyarında bir beldenin adı

FEDERAL
Fr Bir devletler federasyonu ile alâkalı, yahut ona ait

FEDERASYON
Fr Bir kaç devletin bir devlet meydana getirecek şekilde birleşmesi * Aynı çeşitten bir çok kurulların meydana getirdiği birlik

FEDEVKES
Arslan, esed

FEDFED
(C: Fedâfid) Düz yer * Büyük sahrâ * Yaban * Yüksek mekân * Sığır buzağısı

FEDG
Baş yarmak

FEDGAM
(C: Fedâgım) Güzel, gökçek kişi

FEDH
Bir kimseyi borca sokmak * Ağır işe giriftar etmek

FEDÎD
Ses, savt, sada

FEDİR
Akılsız, ahmak kimse * Zayıf ve âciz kimse

FEDK
Atmak * Tezyin etmek, süslemek

FEDM
Ahmak, bön, kalın kafalı, budala * Yaşamak * Yaşlanmak, ihtiyarlamak * Yorulmuş, sakil kimse

FEDN
Kısaltmak

FEEL
(C: Fuul) Fal tutmak

FE-EMMA
Buna gelince, kaldı ki Ammâ (mânasına asıl söze başlama edâtıdır)

FE'FE'
Bir söz söylerken, dile "fe" harfi gelip, her kelimenin başına "fe" getirerek söylemek

FE'FEE
Dilini "fe" lâfzına döndürmek

FEGA
Buğdayın çürümesi * Hurma koruğunun çürümesi ve çürüğü

FEGAK
Haremini yabancılardan sakınmayan, kaltaban

FEGAM
Haris olmak

FEGANE
f Düşük (çocuk)

FEGV
Kına çiçeği

FEHA
Horultulu uyku * Şişman kadın * Ayaklarda olan gevşeklik

FEHA
(C: Efhâ) Çorbaya katılan veya dövüp yemek üzerine ekilen bir ot * Soğan

FEHAHE
Yorulmak * Aciz olmak, güçsüzleşmek

FEHALE
Erkeklik, aygırlık

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..

Eski 09-10-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..



RE: Osmanlıca Sözlük (F Harfi) FEHAME
Ululuk, büyüklük

FEHAVA
(Fehavi) (Fehvâ C) Mefhumlar, kavramlar, anlamlar, mânâlar

FEHC
(C: Efhac-Fahcâ) İnsanın veya hayvanın iki baldırının arası birbirine yakın olması

FEHCA'
Râzı olmak

FEHD
(C: Fühud) Pars denilen canavar * Semer ortasındaki mıh * Gafil olmak

FEHEK
Dolu olmak

FEHEKA
(C: Fihâk) Buzağı başı

FEHEM
(Fehim - Fehm) Anlayış Zihnen kavrayış

FEHH
(C: Fihâh-Fuhuh) Avlanacak âlet * Kapan

FEHH
Yorulmuş âciz kişi

FEHHA
Uyku içinde horlamak * Çağırmak

FEHHAD
Parsa av öğreten

FEHHAM
Çok anlayışlı, pek zeki, en çok anlayan

FEHHE
Zillet, horluk * Yaramaz söz

FEHÎC
Yılan sesi

FEHÎL
Kerim, cömert adam Ulu ve kuvvetli kimse

FEHİM
(Bak: Fehem)

FEHÎM
Kömür

FEHÎM
(Fehm den) Anlayışlı, akıllı, zeki (kimse)

FEHÎRE
İçine kızmış taşlar bırakarak kaynatılan ve üzerine un konulan ayran

FEHLEL
Bâtıl

FEHM
Ulu kişi

FEHME
(C: Fuhem-Fuhum) Kömür * Karanlık

FEHS
Diliyle elini yalamak

FEHS
(C: Efhâs) Her nesnenin içi

FEHT
Ay aydınlığı, ay ışığı

FEHUR
Fahirlenen, övünen * Nazlanan * Büyük nesne * Büyük deve

FEHVA
(C: Fehâvi) Mefhum, kavram, anlam, mânâ

FEHZ
(C: Efhâz) Kişinin gayet yakın olan kabilesi * Uyluk

FE-İLLA
Eğer olmazsa Olmadığı takdirde (gibi mânalara gelir)

FEK' (FÜKU)
Üzüntü veya kızgınlıktan dolayı başını aşağı eğip, nereye gittiğini bilmeden gitmek

FEKAHE
Latife etmek, şaka yapmak * Gururlanmak, tekebbürlenmek

FEKAHET
(Bak: Fakahet, Fakih)

FEKAHET
Lâtifecilik, şakacılık

FE-KEYFE
Nasıl? anlamına kullanılan eski bir tabir

FEKİH
Mütekebbir, gururlu ve şerli kimse

FEKK
Açmak Ayırmak * Kırmak * Kaldırmak * Kesmek * El ve bilek, yerinden burkulup çıkmak * Rehin verilen şeyi kurtarıp çıkarmak * Köle azadetmek * Pir-i fâni olmak

FEKK-İ İZAFET
(Bak: İzafet-i maktu')

FEKK-İ MÜHÜR
Mühürü bozma

FEKK-İ RÂBITA
Alâkayı kesme Bağı koparma

FEKK-İ REHN
Rehini kurtarma

FEKKEYN
İki çene Alt ve üst çene

FEKN
Nâdim olmak, pişmanlık duymak

FEKR
Etraflıca düşünme

FEL'
Yarmak

FELÂ
Öyleyse O zaman O halde (gibi mânalara gelir)

FELÂ CEREM
Şüphesiz Muhakkak * Düşündürücü değil

FELA (FELAT)
(C: Felevât) Sahra, çöl

FELAH
f Başlangıç, mebde' İbtida

FELÂH
Selâmet Saadet Kurtuluş Hayır ve ni'metlerde refah, rahatta dâim olmak Fevz ve zafer Necat ve beka * Sahur yemeği * Şakketmek

FELÂH-I VATAN
Vatanın kurtuluşu Vatanın selâmeti * Tar: 10 Şubat 1920'de İstanbul Mebuslar Meclisi'nde teşekkül etmiş olan bir grup

FELAHAN
f Sapan Taş atmaya mahsus âlet

FELAHAT
Çiftçilik, ekincilik, ziraat, haraset (Bak: Filahet)

FELAH-YAB
f Kurtulan, kurtuluşa eren, felah bulan

FELAK
Tan zamanı, subh, fecir * İki tepe arasındaki düzlük * Bütün mahlukat * Suçlunun ayağına vurulan tomruk, falaka * Cehennem

FELAK SURESİ
Kur'an-ı Kerim'de 113 suredir Nâs Suresiyle beraber ikisine Muavvezeyn; İhlâs suresi ile beraber olursa üçüne Muavvezât adı verilir (Bak: Muavvezetan)

FELAKET
Belâ, musibet, âfet, dâhiye Bedbahtlık

FELAKETDİDE
Felakete düşmüş Felâket görmüş olan

FELAKETZEDE
f Belâya uğramış, bir musibete düşmüş, acınacak hale gelmiş olan

FELAN
İnsanlar içinde alem isimlerden kinâye bir isim

FELASİFE
Felsefeciler Filozoflar, felsefe ile uğraşanlar * Düşüncesiz, kaygısız, rahat yaşayanlar * Dinsizler

FELASİFE-İ YUNAN
Yunan feylesofları

FELAT
Sahrâ, çöl şenliksiz yer

FELC
Nüzul, inme Vücudda bir kısmın veya çok kısımların hareket etmekten âciz kalışı * İki kısma yarılmak * Küçük nehir * Fevz, zafer

FELCES
Haris kimse * Baldırı ve mak'adı zayıf olan kadın

FELEC
Küçük nehir * Dişlerin seyrek olması * El eğriliği

FELEHDEM
Büyük deniz * Hafif nesne

FELEK
Gök, gök katı, devir * Tâli', baht * Büyük ve dâirevi olan şey * Her gök seyyaresinin gezdiği âlem * Dünyâ, âlem, * Bir zilli âlet * Yuvarlak kütük, kızak(Felek her türlü esbab-ı cefasın toplasın gelsin Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten N Kemal)

FELEK-ÜL A'ZAM
(Bak: Felek-i eflâk)

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..

Eski 09-10-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..



RE: Osmanlıca Sözlük (F Harfi) FELEK-İ EFLÂK
Göğün en son katı (Bak: Arş)

FELEKÎ
(Felekiyye) Feleğe mensub Felekle ilgili * Astronomik

FELEKİYYAT
Göklerin ilmi (Kozmoğrafya, Astronomi)

FELEKİYYUN
Gök ilmi ile uğraşanlar (Astronomlar, Kozmoğrafyacılar)

FELEKMEŞREB
Mc: Sözünde durmaz, verdiği sözü tutmaz * Kimine yâr olur, kimine olmaz

FELEKSEYR
f Hareketleri ve gidişi süratli olan

FELEKZEDE
f Feleğin kahrına uğramış, tâlihsiz

FELENCE
Hoş kokulu sarı renkli bir tohumdur Yemen'den gelir * Besbâse yaprağı

FELETAT
Lisanın döküntüleri, iradesiz ağızdan çıkan söz veya kelime * Ansızlık * Her ayın son geceleri (Bak: Hey'atin feletâtı)

FELEVAT
(Felât C) Susuz çöller, sahralar

FELFAK
Ağaç dibinden çıkan budağın yaprağı

FELFEL
İri gövdeli, semiz adam

FELFELE
Yemeğe biber katmak

FELH
(C: Füluh) Yarmak, şakk * Kesmek

FELHA
(C: Eflâh-Felhâ) Alt dudakta yarık olması

FELHEM
Çulha mekiği

FELÎCE
Kaftan ve bez parçası

FELİHAZA
(Fe-li-zâlik) Bunun için, şunun için, imdi (mânasında)

FELÎL
Bir yere toplanmış kıl * Devenin azısı

FELÎMUN
şebrem denilen ot

FELİZALİK
(Bak: Felihâzâ)

FELK
Yarmak, şakk

FELKAM
Geniş, vâsi'

FELKE
Ayın dolunay şekli

FELL
(C: Fülül - Eflâl) Gedik, rahne * Yaralamak * Cenkte askeri bozmak Harbdeki askerin bozulması * Kılınç yüzündeki açılan gedik * Susuz kır yer * Güruh, cemaat * Muvakkat delilik

FELLAH
Ekinci, çiftçi, ziraatle uğraşan arab * Zenci, siyah arab

FELLAZ
Bostancı

FELLUCE
(C: Felâlic) Ziraate müsait yer

FELS
(Füls) (C: Fülüs) Pul, Bakır para * Balık pulu

FELSEFE
Yunanca (Philosophos)dan Arapçalaşmış Feylesofların mesleği * İlm-i hikmet * Maddeyi, hayatı ve bunların çeşitli tezâhürlerini, sebeblerini, ilk unsurları ve gaye cihetinden inceleyen fikri çalışma ve bu çalışmaların neticelerini toplayan ilim * Herkesin hususi fikri Mantık * Bir ilmin prensipleri * Marifet ve hikmet sevgisi * Meşhur bir feylesofa göre olan hususi prensipler, nazariyeler * Tabiat, huy ve mizaç sakinliği; rahatlık (Bak: Hikmet, Nokta-i nazar)(Hikmet-i felsefe ile hikmet-i Kur'aniyenin hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye verdiği terbiyeler: Amma hikmet-i felsefe ise hayat-ı içtimaiyede nokta-i istinadı, "kuvvet" kabul eder Hedefi, "menfaat" bilir Düstur-u hayatı, cidal tanır Cemaatlerin râbıtasını "Unsuriyet, menfi milliyeti" tutar, Semerâtı ise, "Hevesât-ı nefsaniyeyi tatmin ve hâcât-ı beşeriyeyi tezyid"dir Halbuki: Kuvvetin şe'ni, "Tecavüz" dür Menfaatın şe'ni, her arzuya kâfi gelmediğinden üstünde "Boğuşmaktır" Düstur-u cidâlin şe'ni, "Çarpışmaktır" Unsuriyetin şe'ni, başkasını yutmakla beslenmek olduğundan; "Tecavüz"dür İşte bu hikmettendir ki; beşerin saadeti selb olmuşturAmma hikmet-i Kur'aniye ise, nokta-i istinadı, kuvvete bedel "hakk"ı kabul eder Gayede menfaate bedel, "fazilet ve rızâ-yı İlâhî"yi kabul eder Hayatta düstur-u cidal yerine, "düstur-u teavün" ü esas tutar Cemaatlerin rabıtalarında: unsuriyet, milliyet yerine "râbıta-i dinî ve sınıfî ve vatanî" kabul eder Gayâtı, hevesât-ı nefsaniyenin tecavüzâtına sed çekip, ruhu maaliyâta teşvik ve hissiyât-ı ulviyesini tatmin eder ve insanı kemâlât-ı insaniyeye sevkedip insan eder Hakkın şe'ni, "ittifak"tır Faziletin şe'ni, "tesanüt"tür Düstur-u teavünün şe'ni, "birbirinin imdadına yetişmek"tir Dinin şe'ni, "uhuvvet" tir, "incizab" dır Nefsi gemlemekle bağlamak, ruhu kemâlâta kamçılamakla serbest bırakmanın şe'ni, "saadet-i dâreyn" dir S)(Dinsiz felsefe, hakikatsız bir safsatadır ve kâinata bir tahkirdir S)

FELSEFE-İ BEYAN
Beyan İlmindeki kaidelerin vaz'ediliş sebeb ve gayelerinin açıklanması

FELSEFE-İ TARİHİYYE
Târih felsefesi

FELSEFÎ
Felsefeye mensub ve felsefe ile alâkalı

FELSEFİYYAT
Felsefe ile ilgili bilgi ve düşünceler, hikmet bilgileri

FELTE
Ansızlık * Darlık * Her ayın son gecesi

FELTUT
Küçüklüğünden dolayı iki tarafı gelip birleşmiyen elbise

FELÜVV(E)
(C: Eflâ-Felâvâ) Atın yavrusu Tay

FELY
Bit toplamak * Şiirin ince mânâlarını çıkarmak * Kesmek * Kılıç ile vurmak

FELYUN
Ermeni kili

FEM
Ağız Dihen (Kelimenin aslı: "Feveh" veya "Fâh" dır)

FEM-İ NEHR
Nehir ağzı

FEMÎ
Ağızla alâkalı Ağıza âit

FEN
(Bak: Fenn)

FEN'
Malın çok olması * Misk kokusunun etrafa yayılması * Bir kimsenin iyiliğini ve ihsanını söyleyip methetmek

FENA
(Beka'nın zıddı) Yokluk Yok olma * Geçici dünya * Geçip gitme * Tas: Kendi varlığından geçmek * Kötü * Devamlı olmayan * Çok kocamış olmak

FENAFİLİHVAN
(Fenâ fi-l-ihvân) Tefâni Yani; kardeşlerin birbirinde fâni olması; kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyyât ve hissiyâtı ile fikren yaşaması Samimi ihlâs üzerine müesses en yakın dostluk, en fedakâr ve en civanmert kardeşlik

FENAFİLLAH
(Fenâ fillâh) Tas: Abdin zât ve sıfâtının, Hakk'ın zât ve sıfâtında fâni olması Başka bir ifade ile: Dünya alâkalarını külliyen kat' ve ehadiyet dergâhına tam bir teveccühle istiğrak haletidir Sofi, bu maksada erebilmek için her şeyi terk eder

FENAFİRRESUL
(Fenâ fir-resul) Tas: Bütün varlığını Hazret-i Peygamber'in (ASM) manevî şahsiyetinde yok etmek mânasına gelir Hassaten, sünnî olan tarikat mensubuna göre Hz Peygamber'in (ASM) rivayet yolu ile nakledilen hadisleri ile beraber hareketlerini benimsemek ve O'na en küçük mes'elede aykırı harekette bulunmamak asıldır

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..

Eski 09-10-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..



RE: Osmanlıca Sözlük (F Harfi) FENAFİŞŞEYH
(Fenâ fiş-şeyh) Tas: Bütün maneviyatını şeyhin manevî şahsiyetinden, feyzinden almak manasına gelen bir tabirdir

FENAGÂH
f Fânilik yeri olan bu dünya

FENAPEZÎR
f Fena bulan, yok olan Fenayâb da aynı mânada kullanılır

FENAT
(C: Fenevât) Tilki üzümü * Vahşi sığır

FENCE
Bir nevi toprak çanak

FEND
f Mekir, hile, desise, yalan, dolan

FEND
Büyük dağ

FENED
Yalan söz * İhtiyarlıktan dolayı aklın zayıflaması

FENEK
Kursak * Körük yapılan şey

FENEN
(C: Efnân-Efânın) Budak * Üslup

FENG
f Acı hıyar, ebucehil karpuzu

FENH (FÜNUH)
Su içerken tamamen kanmadan vaz geçmek

FENH
Kahretmek Zelil kepaze etmek

FENHAR
Büyük taş

FENÎH
Kahrolmuş

FENİK
(C Finak-Efnâk) Gayet kerim ve necip olan

FENÎK
İki çenenin bitiştiği yer * İki uyluğun bitiştiği yer

FENÎN
Erkek deve

FENK
Nimetlenmek

FENK
İnat

FENN
Hüner Mârifet * San'at * Tecrübe * İlim * Nevi, sınıf, çeşit, tabaka * Türlü * Fizik, kimya, biyoloji, matematik ilimlerinin umumi adı * Tatbikat ve isbat ile meydana gelen ilim * Birisini muamelede aldatmak * Fend * Borçlunun ödeme zamanını uzatma (Şuur-u insanî vasıtasıyla keşfolunan yüzer fenlerden herbir fen, Hakem isminin, bir nevide bir cilvesini târif ediyor Meselâ Tıb Fenninden sual olsa: "Bu kâinat nedir?" Elbette diyecek ki: "Gayet muntazam ve mükemmel bir eczahâne-i kübradır İçinde herbir ilaç güzelce ihzar ve istif edilmiştir" Fenn-i Kimya'dan sorulsa: "Bu Küre-i Arz nedir?" Diyecek: "Gayet muntazam ve mükemmel bir kimyahanedir" Fenn-i Makine diyecek: "Hiçbir kusuru olmıyan gayet mükemmel bir fabrikadır "Fenn-i Ziraat" diyecek: " Nihayet derecede mahsuldar, her nevi hububu vaktinde yetiştiren muntazam bir tarladır ve mükemmel bir bahçedir" Fenn-i Ticaret diyecek: "Gayet muntazam bir sergi ve çok intizamlı bir pazar ve malları çok san'atlı bir dükkândır" Fenn-i İâşe diyecek: "Gayet muntazam, bütün erzakın envâını câmi bir ambardır" Fenn-i Rızık diyecek: "Yüzbinler leziz taamlar beraber, kemal-i intizam ile içinde pişirilen bir matbah-ı Rabbâni ve kazan-ı Rahmânidir" Fenn-i Askeriye diyecek ki: "Arz bir ordugâhtır Her bahar mevsiminde yeni taht-ı silâha alınmış ve zemin yüzünde çadırları kurulmuş dörtyüz bin muhtelif milletler o orduda bulunduğu halde, ayrı ayrı erzakları ayrı ayrı libasları, silâhlarıayrı ayrı tâlimatları, terhisatları; kemal-i intizamla hiçbirini unutmıgirsin bir tarafına !!! ve şaşırmıgirsin bir tarafına !!!, birtek Kumandan-ı Azamın emriyle, kuvvetiyle, merhametiyle, hazinesiyle gayet muntazam yapılıp, idare ediliyor" Ve Fenn-i Elektrik'ten sorulsa, elbette diyecek: "Bu muhteşem saray-ı kâinatın damı, gayet intizamlı, mizanlı hadsiz elektrik lambalariyle tezyin edilmiştir Fakat o kadar harika bir intizam ve mizan iledir ki: Başta Güneş olarak, Küre-i Arz'dan bin defa büyük o semavî lambalar, mütemadiyen yandıkları halde müvazenelerini bozmuyorlar, patlak vermiyorlar, yangın çıkarmıyorlar Sarfiyatları hadsiz olduğu halde, vâridatları ve gazyağları ve madde-i iştialleri nereden geliyor? Neden tükenmiyor? Neden yanmak müvazenesi bozulmuyor? Küçük bir lâmba dahi muntazam bakılmazsa, söner Kozmoğrafyaca Küre-i Arz'dan bir milyondan ziyade büyük ve bir milyon seneden ziyade yaşıyan Güneşi kömürsüz, yağsız yandıran; söndürmiyen Hakim-i Zülcelâlin hikmetine, kudretine bak "Sübhanallah" de Güneşin müddet-i ömründe geçen dakikalarının âşirâtı adedince "Mâşâallah, Bârekallah, Lâ ilahe illa Hu" söyle Demek bu semavi lâmbalarda gayet harika bir intizam var Ve onlara çok dikkatle bakılıyor Güya o pek büyük ve pek çok kitle-i nâriyelerin ve gayet çok kanâdil-i nuriyelerin buhar kazanı ise, harareti tükenmez bir Cehennem'dir ki, onlara nursuz hararet veriyor Ve o elektrik lâmbalarının makinesi ve merkezi fabrikası, daimî bir Cennet'tir ki, onlara nur ve ışık veriyor İsm-i Hakem ve Hakimin cilve-i âzamiyle, intizamla yanmaları devam ediyor Ve hâkezâ Bunlara kıyasen yüzer fennin herbirisinin kat'i şehadetiyle, noksansız bir intizam-ı ekmel içinde hadsiz hikmetler, maslahatlarla bu kâinat tezyin edilmiştir Ve o harika ve ihâtalı hikmetle, mecmu-u kâinata verdiği intizam ve hikmetleri, en küçük bir zihayat ve bir çekirdekte küçük bir mikyasta dercetmiştir Ve mâlum ve bedihidir ki; intizam ile gayeleri ve hikmetleri ve faideleri takip etmek; ihtiyar ile, irade ile, kasd ile, meşiet ile olabilir; başka olamaz İhtiyarsız, iradesiz, kasıdsız, şuursuz esbab ve tabiatın işi olmadığı gibi, müdahaleleri dahi olamaz Demek bu kâinatın bütün mevcudatındaki hadsiz intizamat ve hikmetleriyle iktiza ettikleri ve gösterdikleri bir Fâil-i Muhtar'ı, bir Sâni-i Hakim'i bilmemek veya inkâr etmek, ne kadar acib bir cehâlet ve divânelik olduğu târif edilmez Evet, dünyada en ziyâde hayret edilecek bir şey varsa, o da bu inkârdır Çünki kâinatın mevcudâtındaki hadsiz intizâmât ve hikmetleriyle vücud ve vahdetine şahidler bulunduğu halde, Onu görmemek, bilmemek, ne derece körlük ve cehalet olduğunu, en kör cahil de anlar Hattâ diyebilirim ki; ehl-i küfrün içinde, kâinatın vücudunu inkâr ettiklerinden ahmak zannedilen Sofestâiler, en akıllılarıdır Çünki; kâinatın vücudunu kabul etmekle Allah'a ve Hâlikına inanmamak, kabil ve mümkün olmadığından, kâinatı inkâra başladılar

FENN-İ BEDİ'
(Bak: İlm-i bedi')

FENN-İ BEYAN
(Bak: İlm-i beyan)

FENN-İ HİKMET
Felsefe bilgisi (Bak: Hikmet)

FENN-İ HİKMET-ÜL EŞYA
Tabiat bilgisi Eşyadaki intizam, mükemmellik ve insanlara olan faydaları ve onlardan faydalanmak hakkında bilgi veren ilim kolu

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..

Eski 09-10-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..



RE: Osmanlıca Sözlük (F Harfi) FENN-İ İÂŞE
İnsanlar ve hayvanların besleniş ve yaşayışları hakkında bilgi veren ilim dalı

FENN-İ İNŞA
Yazı yazma san'atı (Bak: İnşa)

FENN-İ KIRAAT
Okuma bilgisi Okumanın çeşitli usûllerini öğreten ilim dalı (Bak: Kıraat)

FENN-İ KİMYA
Kimya ilmi

FENN-İ KİTABET
Çeşitli yazı usûl ve şekillerini öğreten ilim

FENN-İ MEÂNÎ
Güzel söz söylemeyi ve güzel yazmayı öğreten, edebiyatın bir şubesi

FENN-İ MAKİNA
Çeşitli makineler ve onların kısımlarının işleyişleri hakkında bilgi veren ilimler Mihanikiyet

FENN-İ MENAFİ-ÜL A'ZA
Bedendeki âzâların, uzuvların faydalarını anlatan ilim (Bak: Anatomi)

FENN-İ MÜNAZARA
İleri sürülen delilleri ve fikirleri tetkik ederek fikirlerin münasebet ve adem-i münasebetini göstererek cevap vermek san'atı

FENN-İ SARF
Gramer Sarf bilgisi (Bak: Sarf)

FENN-İ TABAKAT-ÜL ARZ
Jeoloji ilmi

FENN-İ TEŞRİH
tıb: Bir cesedin, canlı vücudunun iç yapısını öğrenme bilgisi (Anatomi)

FENN-İ TIB
Tabiblik, doktorluk Maddi hastalıklara ilâç ve şifa bulmağa çalışan ilim

FENN-İ ZİRÂAT
Ekin ekme ve içme hususunda olan bilgi ve tecrübeye dayanan bu husustaki ilim kolu

FENNEN
Fence, fenne uygun olarak, fen vâsıtası ile

FENNİYAT
Teknik bilgiler (Teknoloji)

FER
f Işık, parlaklık, zinet, süs * Fazl ve vakar * İktidar; şevket, kuvvet

FER-İ DEVLET
Devletin kuvveti, devletin nüfuzu

FER'
Şube, kol İkinci derecede olan Dal budak * Bir aslın neticesi * Bir cemaatın şerefli ve daha meşhuru * Kazancı olan mukayyed mal Hâzır ve muhâfaza altında olan * Yükseğe çıkmak ve iki nizalı olanın arasına girip ıslah etmek * Asıl mes'eleden kollara ayrılmış olan mesele (LR) * İki okçu tarafından atılan oklardan, bir fazla ok isabet ettirilmesi yerinde kullanılır bir tabirdir Ok atanlar, bazı defa iki kişi değil, herbiri birkaçar kişiden terekküb etmek üzere iki taraf olduğu surette, taraflardan birinin fazla isabet ettirmesine de fer' denilirdi (OTDS)

FER
(Ferr) Geri çekilme, kaçma, firar

FERA'
Devenin ilk doğurduğu yavru (Cahiliyet zamanında kefere putlarına kurban ederlerdi ve "anasının sütü bereketlenir; çoğalır" derlerdi)

FER'A
(C: Furu') Bit * Yüksek yer

FERACE
Örtünecek gibi olan ve giyilen bol elbise, cübbe * Kadınların üzerlerine örttükleri örtü Bütün vücudu kaplayan geniş örtü (Bak: Cilbâb)

FERADÎS
(Firdevs C) Cennetler, firdevsler * Bahçeler

FERAG
Vaz geçmek Hiç bir şeyle meşgul olmayıp dinlenmek * Boşaltma

FERAG-I BÂL
Gönül rahatı

FERAG-I KAT'Î
Kayıtsız şartsız yapılan ferag

FERAG Ü İNTİKAL
Alım satımda tapu muâmeleleri

FERAG
f Serin serin esen rüzgâr

FERAGA(T)
Tok gözlülük Hakkından vaz geçmek, bir şey istememek Şahsî dâvasından vaz geçmek * Boşalmak, hâlî olmak

FERAH
Şen, sıkıntıda olmayan İç açıcı Şenlendiren * İnşirah Sevinç

FERAH
f Bol, geniş, vâsi' Fazla, ziyade Açık

FERAH-AVER
f Sevinç getiren, sevindiren, ferah getiren

FERAH-BAHŞ
f Sevinç veren, sevindiren Ferah bağışlayan

FERAH-DEHEN
f Geveze, boşboğaz * Geniş ağızlı, ağzı büyük

FERAH-DEST
f Eli açık, cömert

FERAHE
Zeyreklik Çok akıllılık Davarın gayretli olması

FERAH-EBRU
f Sevimli, güler yüzlü

FERAH-EFŞAN
(Ferah-feşân) f Sevinç veren, ferah saçan

FERAH-EFZA
(Ferah-fezâ) f Sevinç artıran, ferah artıran, safalı, iç açıcı

FERAHEM
f Toplu, devşirli * Birikme, yığılma, toplanma

FERAH-ENGİZ
f Meşhur bir cins lâle

FERAHET
f şan ve şeref

FERAH-GÂM
f Bahtiyar, mes'ut, mutlu, saadetli

FERAHÎ
f Genişlik, bolluk Ucuzluk

FERAH-NA
f Geniş yer Büyük saha * Bolluk, bereket Genişlik

FERAH-NAK
f Neş'eli, sevinçli

FERAH-REV
f Acele acele ve geniş adımlarla yürüyen

FERAHUR
f Uygun, lâyık, münasib

FERAİNE
(Fir'avn C) Fir'avunlar Mütekebbirler İmansızlar

FERÂİZ
(Farîze C) Allah'ın farz kıldığı ibadetler, yapılması mecburi olan din emirleri * Şeriatın hükümleriyle mirasçılar arasında mal taksimi bilgisi İslâmın miras hukuku

FERÂİZ-İ DİNİYYE
Dinin farzları

FERAK
(C: Efrâk) Korku * Büyük ölçek

FERAMÎN
(Fermân C) Buyruklar, fermanlar

FERAMUŞ
f Unutma, hatırdan çıkarma

FERANCEMŞEK
Reyhan karanfili

FERASET
(Bak: Firâset) Anlayışlılık, çabuk seziş (Aslı firâsettir)

FERASET
Binicilik, süvarilik, yiğitlik

FERAŞE
Pervane denilen kelebek * Kilit damağı * Su gittikten sonra yer üstünde kalıp kuruyan balçık * Az su * Hafif kimse

FERAŞET
Süpürücülük ve döşeyicilik Kâbe-i şerifeyi süpürenin hizmeti

FERATIK
Şiradan ve pekmezden yapılan pestil

FERAVVUC
Küçük oğlan gömleği

FERBAL(E)
f Çardak Etrafı pencerelerle kaplı yazlık köşk

FERBİH
f Etli, besili, semiz

FERBİHÎ
f Semizlik, topluluk, etlilik

FERC
Yarık, çatlak Korkulacak yer * Ud yeri Dişi tenasül âleti

FERC
f Kadir, kıymet, mertebe

FERCAM
f Son, uç

FERCAM-GÂH
f Son mekân, âkibet yeri * Mc: Kabir, mezar

FERCAR
Pergel

FERCE
Gamdan ve tasadan kurtulmak * Kurtuluş * Şiddetten kurtulmak * Yarık, şak * Girecek yer, medhal * Açıklık, ferahlık

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..

Eski 09-10-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..



RE: Osmanlıca Sözlük (F Harfi) FERD
Tek, bir, yekta Eşi, benzeri olmayan Bîhemta olan(Kâinatın âlemleri, envâları ve unsurları öyle birbiri içine girift olarak girmiştir ki, kâinatın hey'et-i mecmuasına mâlik olmayan bir sebeb hiçbir nev'ine, hiçbir unsuruna hakiki tasarruf edemez Adeta İsm-i Ferd'in cilve-i vahdeti, bütün kâinatı bir vahdet içine almış; herşey o vahdeti ilân ediyor Meselâ: Bu kâinatın lâmbası olan Güneşin bir olması, umum kâinat, birinin olmasına işaret ettiği gibi; zihayatların çevik ve çalak hizmetçileri olan hava unsuru bir olması ve aşçıları olan ateş bir olması ve zemin bahçesini sulayan bulut süngeri bir olması ve umum zihayatın imdadına yetişen yağmur bir olması ve her yere yetişmesi ve ekser hayvanat ve nebatat taifelerinin herbiri umum zemin yüzünde serbest yayılmaları, vahdet-i nev'iyeleri ve meskenleri bir bulunması; gayet kat'i bir surette işaretler, şehadetlerdir ki; meskenleri ile beraber umum o mevcudat, bir tek Zatın malı olduğuna delâlet ederler İşte buna kıyasen, bütün kâinatın böyle birbirine girift olan envâları mecmu kâinatı öyle bir küll hükmüne getirmiştir ki, icad cihetiyle tecezzi kabul etmez Umum kâinata hükmü geçmiyen bir sebeb, Rububiyet cihetiyle ve icad keyfiyetiyle hiçbir şeye hükmedemez ve bir tek zerreye Rububiyetini dinlettiremez L)

FERD-İ ÂFERÎDE
Hiç kimse

FERD-İ FERÎD
Benzeri daha hiç gelmemiş * Hz Muhammed (ASM) * Asrın en yüksek ve en değerli Zâtı Asırda bir gelen büyük veli

FERD-ÜL FERD
İkiye bölünemiyen sayı

FERDA
f Yarın Bugünden sonraki gün * Arabçada: Bir olarak Tek olarak

FERDÂ-YI KIYÂMET
Kıyâmetten sonra

FERD-A-FERD
f Tek tek, ferd ferd

FERDANİYET
Yalnızlık, teklik Ferdlik Yektâlık

FERDEN-FERDA
Tek tek, fert fert

FERDÎ
(Ferdiye) Tek şey, bir tek * Fertle ilgisi olan

FERDİYET
Cenâb-ı Hakk'ın birliği Vahdetle bütün kâinata birden tasarruf eden Allah'ın (CC) sıfatı (Bak: Tevhid)Ferdiyet mânası insanlara isnad edilirse: Sadece bir olup, benzeri dünyada bulunmayan kimsenin sıfatı olur Sadece Kur'andan ders alarak irşadda bulunabilen büyük velilik Hiçbir şahsı merci yapmadan doğrudan doğruya Kur'andan ders alan ve ders veren büyük zâtın makamıdır

FEREC
Sıkıntıdan kurtulmak, zafer, inşirah, kederden kurtulmak Genişlik, ferahlık, fütuhat * Girecek yerler

FEREK
Kulağın sarkık ve sülpük olması

FERENGÎS
f Zühre yıldızı, Venüs gezegeni, çoban yıldızı

FERES
At, kısrak

FERFAH
Semizotu

FERFAR
Geveze, farfara, çalçene

FERFERE
Farfara, akılsızlık, hafif meşreplik * Patırtıcı, gürültücü, ağzı kalabalık

FERG
Gönden yapılan kovanın dikişi arasında su sızan yer

FERGAND(E)
f Fena koku, kokmuş * Sarıldığı ağacı kurutan bir cins sarmaşık

FERH
Civciv Tavuk veya kuş yavrusu * Nebatların diplerinde çıkan filiz

FERHAL
f Karışık ve kıvırcık olmayan uzun saç

FERHAN
(C: Ferâhî) Ferahlı Sevinçli Şâdan Mesrur

FERHAŞ
f Kavga, savaş, muharebe, dövüş

FERHAT
Rahatlık Sevinç Meserret Sürur

FERHENK
f Edeb İyi terbiye * Hüner Hikmet Azamet Mârifet Bilgi * Lügat kitabı

FERHEST
f Büyü, sihir, sihirbazlık

FERHUD
Dağ keçisinin dişisi

FERHUNDE
f Mes'ut, saadetli, mutlu, mübarek Uğurlu

FERHUNDEGÎ
f Mes'utluk, mutluluk, mübareklik, kutluluk Uğurluluk

FERHUNDE-PÂ(Y)
f Ayağı uğurlu olan

FERHUNDE-TÂLİ'
f Şanslı talihi yaver Mes'ut, mutlu, saadetli

FER'Î
(Fer'iyye) Esasa âit olmayan Kollara ve şu'belere âit ve müteallik

FERİBOT
ing Araba vapuru

FERİD(E)
Benzeri pek nâdir bulunan Benzeri bulunmayan, yektâ * Doğrudan doğruya Kur'andan ders alıp ders veren ve kuvve-i kudsiye sahibi olan Evliyaullah Yalnız ve münferid * Zamanında eşine rastlanmıyan Akran ve emsali yok * Dizilmiş inci * Bir tane, nefis ve müntehab kıymetli cevher * Kendi reyi ile hareket eden mağrur kimse

FERİD-ÜL-ASR
Asrın bir tanesi, zamanın eşsizi

FERİD-İ TE'LİF
Edb: Bir cümledeki tertibin mâna çıkmayacak derecede karışık oluşu

FERÎD
f Katılaşmış şey, donmuş nesne * Avcı kuş

FERİDE
f Kendi ihtiyariyle hareket eden, gururlu, kibirli kimse

FERİG
Yorga at

FERİH
Sevinçli, ferahlı Fahur Ferhan

FERİHAN
(Fârihan) Sevinçli olarak, iftihar ederek

FERİH FAHUR
Sevinçli olarak, iftihar ederek

FERÎK
Tümen (Fırka) kumandanı Korgeneral * İnsan kalabalığı Büyük insan bölüğü

FERÎK
Buğday tanesinin olgunu, öğütülecek hâle gelmiş buğday tânesi

FERÎKA
Koyun sürüsü * Böy dedikleri ot

FERÎKAYN
İki mukabil taraf, iki askeri fırka

FERÎS
(C: Fersâ) Ağaç halka, çenber * Yaralı Maktul

FERÎSA
(C: Feris-Ferâyis) Boş böğür ile kürek arasındaki et

FERÎŞ
Yakında doğurmuş hayvan

FERİŞTE
(Ferişteh) f Melek Günahsız Masum Yumuşak huylu

FERÎZ
Takdir edici * Hükmedici * Yaşlı, ihtiyar

FERK
El ile bir şeyi ovmak * Buğz ve adâvet etmek, düşmanlık yapmak

FERKAA
Parmak çıtlatmak

FERKADAN
Şimâl kutbuna yakın parlak ve küçük ayı kümesine tâbi ve gece istikamet bulmağa yarayan, sık sık karşı karşıya gelen iki yıldız (İkizler mânasına)

FERKADE
Sergerde kimse

FERLA
(C: Ferala) Kırba ağzı

FERMA
f Buyurucu Emredici Âmir

FERMAN
f Emir Tebliğ

FERMAN-I İLÂHÎ
Allah'ın fermanı

FERMAN-BER
İtaatli ve muti olan Hakkında emir çıkarılan Fermanlı

FERMAN-BERDAR
f Fermana uyan, emre uyan

FERMAN-DİH
f Hükmü geçen, verdiği emri dinlenen

FERMAN-FERMA
Hüküm süren, emir veren, emir buyuran, hüküm fermâ

FERMAN-REVA
f Pâdişah, hükümdar * Emri kabul edilen

FERMAYİŞ
f Emretmek Buyurmak

FERMEND
f şan ü şeref ve mevki sahibi olan kişi

FERMENE
İşlemeli dar ve yuvarlak yanlı yelek * Eskiden esnaf tabakasına mahsus elbise

FERMUDE
f Buyruk Emir Kumanda

FERNAS
f Şaşkın, dalgın, gafil * Şaşkınlık, gaflet, dalgınlık

FERNEB
Fâre

FERNUD
f Hüccet, delil, bürhan

FERNUN
Kanbel otu

FERR
Kaçmak Firar etmek * Davarın yaşını anlamak için dişini görmek

FERRA
Kürkçü kimse

FERRAŞ
Cami, mescid, imaret gibi müesseselerin temizliğini sağlamak; ve kilim, halı ve hasır gibi mefruşatını yayma hizmetleriyle vazifeli olan kişiler hakkında kullanılır bir tâbirdir Ferraş; arapçada, yayıcı, hizmetçi, döşeyici anlamlarına gelir Yeniçeri teşkilâtında bu işi görenlerle, Kâbe'yi süpürenler hakkında ıstılah olarak da kullanılır (OTDS)"Her ruham-ı fersi bir âyine-i âlemnüma Her gezen ferraşı bir İskender-i kitisitan" (Nef'î)

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..

Eski 09-10-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..



RE: Osmanlıca Sözlük (F Harfi) FERRUC
(C: Ferâric) Tavuk pilici

FERRUH
f Mübarek, kutlu, uğurlu

FERRUH-FÂL
f Bahtı açık, şanslı, talihli, uğurluFerruhî : f Mübareklik, uğurluluk, meymenet

FERRUH-ZÂD
f Mübarek evlât, uğurlu çocuk * Hayırlı, kutlu, mübarek

FERS
Dağıtmak Saçmak * Ciğer parçalamak * Hurma çekirdeğinin kabuğunu soymak * Atın pisliği Fışkı

FERS
Yırtmak * Parçalamak * Katletmek, öldürmek * Boyunlamak

FERSA
f Mahveden, yoran, aşındıran manasına kelimelere bitişir Meselâ: Tahammül-fersa $ : Tahammül bırakmayan Tâkat-fersa $ : Tâkatsız düşüren, tâkat bırakmayan

FERSAH
Uzunluk ölçüsü birimidir, iki çeşittir: Deniz fersahı: 5555 m Kara fersahı: 4444 m * İki şey arasındaki açıklık * Sükun ve hareket arasındaki vakit * Zaman Saat * Dâimî ve çok olup aslâ kesilmeyen şey

FERSAH FERSAH
(Uzaklık için) Çok çok Çok fazlaca uzak

FERSAN
f Derisi kürk yapımında kullanılan bir sansar cinsi

FERSE
İnsanın boynunda ve arkasında olan ve gittikçe zaaf verip boynunu ve belini eğip, helâk eden yel

FERSENDAC
f Ümmet

FERSENG
(Bak: Fersah)

FERSUD(E)
f Eskimiş, yıpranmış * Eski, yırtık

FERSUDE-GÎ
f Eskilik, yıpranış, fersudelik

FERŞ
Yer Yeryüzü * Döşeme Döşeyiş Yaymak Yayılmak Döşenmiş şey * Küçük develer

FERŞEHA
İki ayak arasını açmak

FERTUT(E)
f Pir, çok ihtiyar * Bunak, kocamış

FERTUTE
Kadın esirler hakkında kullanılan tâbirlerdendir Esir edilen kadınlar hakkındaki diğer tâbirler şunlardır: Mâriye, ümmülveled, acuze, duhter, yekdest, yekçeşm, mâyube (OTDS)

FERTUTÎ
f İhtiyarlık, pirlik, bunamışlık, bunaklık

FERUKA
Böğürün yağı * Korkak kişi

FERVE
(C: Füre'-Firâ) Baş derisi * Bir parça toplanmış kuru ot * Servet, zenginlik * Kürk

FERVE
f Bazı hayvanların makbul olan derileri Kürk

FERY
İyi iş işlemek * Meşin dikmek * Yaramaz iş Bir nesneyi ıslah için kesmek

FERYAD
f Bağırıp çağırma Yüksek sesle medet istemek Figan

FERYAD-I ANDELİB
Bülbülün feryâdı, ötmesi * Yirmiiki martta olan bir fırtına

FERYAD-BAHŞA
f Feryâd ettiren, bağırttıran

FERYAD-HAN
f Yardım isteyen

FERYAD-RES
f Feryâd edenin imdâdına koşan, yardımına gelen

FERZ
Çukur yer * Düz yer * Ayırmak

FERZA'
Pamuk çekirdeği

FERZAH
Akrep isimlerinden bir isim

FERZAN
İlim ve hikmet

FERZANE
f Bilgili kimse Hakîm, feylesof * Tas: Nefsanî alâkalardan sıyrılmış kimse

FERZANE-GÎ
f Üstünlük, rüçhaniyet * Bilgi

FERZEND
(C: Ferzendân) f Yavru Çocuk Veled

FERZENDÂNE
Evlâd gibi Evlâda yakışır surette

FE'S
İki yüzlü balta * Balta ile vurmak

FESA
Eskimek * Vurmak

FESA
Bıçak

FESAD
Bozuk ve fenalık Karışıklık Haddi tecavüz edip zulmetmek (Zıddı: Salâh'tır)( $ Evet fıskla bozulan bir adam, bataklığa düşüp çıkamayan bir şahıs gibi çokların da o bataklığa düşmelerini istiyor ki, maruz kaldığı o dehşetli hâlet, bir parça hafif olsun Çünkü musibet umumi olursa, hafif olur Ve keza, bir şahsın kalbinde bir ihtilal, bir fenalık hissi uyanırsa; yüksek hissiyatı, kemalâtı sukut etmeye başlar; kalbinde tahribata, fenalığa bir meyil, bir zevk peyda olur Yavaş yavaş o meyil kalbinde büyür; sonra o şahıs; bütün lezzetini, zevkini tahribatta, fenalıkta bulur İşte o vakit, o şahıs, tam mânasiyle arzda yırtıcı bir hayvan, ihtilali çıkarıp büyüten bir belâ, fesadı durmayıp karıştıran bir âfet kesilir İİ)

FESAD-I AHLÂK
Ahlâk bozukluğu

FESAD-I DİMAĞ
Akıl bozukluğu, delilik

FESAD-I Mİ'DE
Mide fesadı, mide bozukluğu

FESAD-I TE'LİF
Edb: Bir cümlede yapılan tertibin mâna çıkmayacak derecede bozuk ve karışık oluşu

FESAD-AMİZ
f Oyunbozanlık eden, fesat karıştıran

FESADAT
(Fesad C) Bozukluklar Kötülükler Karışıklıklar

FESAD-ENGİZ
Fesad koparan Fesad çıkaran Karışıklık çıkaran

FESAFİS
Kesmez kılıç

FESAHAT
(Bak: Fasahat)

FESAKÎ
(Fıskıyye C) Fıskiyeler * Çocukların oynadıkları su püskürten oyuncaklar

FESALE
(Füsule) Alçak ve asılsız olmak

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..

Eski 09-10-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..



RE: Osmanlıca Sözlük (F Harfi) FESANE
f Asılsız hikâye Masal (Bak: Efsane)

FESAR
f Yular

FESC
Her nesnenin boşu

FESDA'
(Bak: Sada')

FES'E
Sâkin olmak, sâkin etmek

FESEKA
(Fâsık C) Fâsıklar (Bak: Fâsık)

FESH
Bozmak Hükümsüz bırakmak Kaldırmak * Zayıf olmak * Bilmemek Cehil * Re'y ve tedbiri ifsad eylemek * Zaif-ül akıl Zaif-ül beden * Tembellik yüzünden gayesine erişemeyen * Unutmak * Tıb: Beden âzalarının mafsallarını yerinden çıkarıp ayırmak

FESH-İ MUKAVELE
Mukavelenin bozulması, anlaşmanın feshedilmesi

FESH
Genişletmek

FESÎH
(Füshat den) Açık, geniş

FESİL
(C: Efsâl-Fisâl) Adi, yaramaz kimse * Bağ çubukları dikmek

FESÎL
(C: Füslân) Hurma ağaçlarının küçüğü * Her nesnenin kemi ve yaramazı

FESÎT
Tırnak kesintisi, tırnak parçası

FESK
Yola gitmek * Kan döküp adam öldürmek

FESR
Beyan etmek, açıklamak * Tabibin suya bakması

FESS
Kıtlık günlerinde tohumundan ekmek yapılan bir ot

FESTAT
(Bak: Fustât)

FESTEMİ'
(Fe-istemi') Dinle, işit (anlamında bir kelimedir) (Fe) ile (İstemi') emr-i hazırından ibarettir

FESTİVAL
Fr Çeşitli sebeplerle yapılan ve birkaç gün süren şenlik

FE-SÜBHANALLAH
Allah (CC) ne güzel yaratmış; Allah Sübhândır, bütün noksanlıklardan münezzehtir; Her şey kendine tesbih eder (anlamında olup hayret ve taaccübü ifâde için söylenir) (Bak: Sübhân)

FESV
(Fesüvv) Yellenmek

FEŞ'
Böğürtlen ağacına benzer bir ağaç

FEŞAFEŞ
f Hışıltı * Atılan okun, havada giderken çıkardığı ses

FEŞAK
Sürur, neşe, sevinç, neşat

FEŞAN
f Saçma Neşretme * Yayıcı Serpici olan

FEŞAR
f Sıkıcı Sıkan Sıkıp suyunu çıkaran

FEŞC
Ayağını ayırıp apışmak

FEŞEL
(C: Efşâl) Korkak olmak

FEŞFAŞ
Yassı kılıç

FEŞFEŞE
Uykudan uyandırmak

FEŞG
Dağıtmak * Vurmak

FEŞGA
Pamuk parçası

FEŞGA
Dağılmış; münteşir

FEŞH
Başına el ile vurmak

FEŞİL
(C: Efşâl) Korkak, cesaretsiz, yüreksiz

FEŞK
Kırmak

FEŞŞ
Eritmek * Süt sağmak * Çıkarmak * Yabani olan keçiboynuzu ağacının yemişi

FETA
(C: Fitye, Fityan veya feteyân) Genç Delikanlı * Cömert

FETA
(Fetâne) (C: Eftâ) Yassı ve çökük burunlu olmak

FETAH
Yumuşak

FETAK
Fıtık Kasığı şişmiş olan kimse

FETAKE
Gadretmek, öldürmek

FETANET
(Bak: Fatânet)

FETASE
Yassı çökük burunlu olmak * Büyük boncuk

FETAT
Kuvvetli, genç kadın

FET'E
Zikretmek

FETEHAT
(Fetha C) Fethalar, arapçadaki üstün işaretinin adı

FETEL
Devenin iki kollarının, yanlarından uzak olması

FETEVA
(Fetva C) Fetvalar Ehliyet sâhibi bir din âliminin bir mes'ele hakkında müsbet veya menfî haber ve malûmatları (Bak: Fetva)

FETH
Açma, başlama * Zaptetme Ele geçirme Zafer Nusret * Faydalı şeyleri elde etmek için yolları açmak Muğlak şeyleri açmak Bu iki suretle olur Biri, basâr ile idrâk olunur Gam ve kederi gidermek gibi İkinci de: İki nevi olup birincisi; dünya işlerinde olur Sürur vermekle gamı izâle etmek, bir değerli şey vermekle fakirliği kaldırmak gibi İkincisi; kapalı, muğlak bilgilerin keşif ve izharında kullanılır Bu da iki türlüdür; Birisi; zâhirî ve müsbet ilimleri çoğaltmak ve mânalarını tahkik etmekle olur Diğeri; ilm-i ledün âlemine dalmakla olur (LR)

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..

Eski 09-10-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..



RE: Osmanlıca Sözlük (F Harfi) FETH-İ BAB
Kapı açmak

FETH-İ BİLAD
Beldelerin istilâsı, şehirlerin zabtı

FETH-İ İSLÂM
Tuna nehri üzerinde Kladova kasabası yakınlarındaki bir kalenin adı * İslâmların fethetmesi

FETH-İ KELÂM
Söze başlama

FETH-İ KOSTANTİNİYYE
İstanbul'un Fatih Sultan Mehmed Han tarafından fethi

FETH-İ MEYYİT
Ölüm sebebini anlamak için cesedin açılarak muâyene edilmesi, otopsi

FETH-İ MÜBİN
Açık ve parlak zafer Hakkı, bâtılın tahakkümünden kurtaran veya birbirine zıd olan hak ile batılın karışıklığını ayırarak hakkı galip kılan feth ve zafer Bu zafer, harp ile olabileceği gibi harpsiz de olur (Hakikatın ve ilmin galebesi gibi)Fetih suresinin birinci âyetinde geçen "Feth-i mübin"in ifade ettiği manâlardan biri: Sahih-i Buharî muhtasarının beyanına göre çok İslâmî fetihlerin mebdei olan Hudeybiye sulhudur Ulemanın ekserisine göre ise; Biat-ı Rıdvan'dırKur'anın hitabı umum asırlara baktığı için, bu gibi fetih ve zafer manâlarından her asırdaki Âlem-i İslâm hissedardır

FETH-İ SUVER
Suretlerin meydana çıkışı Her mahlûkun Allah'ın ilim, irade ve kudretiyle en münasib şekilde suretlerinin açılışı

FETİH SURESİ
Kur'an-ı Kerim'in 48 suresi

FETHA
Gr Arabçada harfleri (E, A) diye okutan işâret, üstün

FETHA (FETAHA)
(C: Füteh-Fütuh-Fethât) Kaşı olmayan halka yüzük * Büyük yüzük * Tavşancıl kuşu

FETHÎ
Fetih ile alâkalı Fethe âit * Ferahlık verici

FETİH
(Bak: Feth)

FETİK
Dülger * Sabah * Parlayıcı nesne, parlak olan şey

FETÎL(E)
Yaralara konulan tiftik * Lâmba fitili * Deriden çıkan kir * Örgü

FETÎR
Taze nesne * Cıvık hamur * Acele anlaşılan

FETÎS
Büyük çekiç

FETİŞİZM
Fr Küçük putlara ve heykellere tapma âdeti Putçuluk Kadın resimlerine veya heykellere fazlaca sevgi beslemek hastalığı

FETÎT
Terit altına konulan ekmek parçaları

FETİYLE
Yanmış fitil ucu * Bükülmüş ince sicim * İki parmak arasındaki kir

FETK
Şak etme Ayırma Yarma Yarılma * Tıb: Dikilmiş bir şeyi söküp ayırmak * Kasık yarığı, kasık zarının yarılması ile barsakların torba içine dolmasından ibaret sakatlık Fıtık hastalığı * Şafak sökmesi Fecir ağarması * Parçalanıp birbirine düşmüş cemaat

FETK
Zamanını gözeterek açıktan adam öldürmek * Yaralamak * İnadetmek

FETKELÎN
Belâ Zahmet

FETL
Bükmek * Yüz döndürmek

FETN
Yakmak, ihrak etmek

FETRET
Uyuşukluk, zayıflık * Vahy ve semavî hükümlerin sükûn zamanı olduğu için, iki peygamber-i zişan devirleri arasındaki zaman * Vukuu âdet halinde olan şeyin kesilme zamanı veya kesilmesi * İki vakıa arasındaki geçen zaman Terakki ve teâli devirleri arasındaki hareketsiz, sükûnetli geçen devir * Tıb: İki ateşli hastalık arasındaki geçen zaman(Suâl ediyorsunuz ki: Zaman-ı fetrette, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın ecdadı bir din ile mütedeyyin mi idiler?Elcevab: Hazret-i İbrahim Aleyhisselâm'ın, bilâhare gaflet ve mânevi zulümat perdeleri altında kalan ve hususi bâzı insanlarda cereyan eden bakıye-i dini ile mütedeyyin olduğuna rivâyât vardır Elbette Hazret-i İbrahim Aleyhisselâm'dan gelen ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ı netice veren bir silsile-i nuraniyeyi teşkil eden efrad, elbette, din-i hak nurundan lâkayd kalmamışlar ve zulümat-ı küfre mağlub olmamışlar Bil'ittifak, teferruattaki hâtiatlarından muâhezeleri yoktur İmam-ı Şâfiî ve İmam-ı Eş'arîce, küfre de girse, usul-i imanîde bulunmazsa, yine ehl-i necattır Çünki teklif-i İlahî irsal ile olur ve irsal dahi, ıttıla' ile teklif takarrur eder Mâdem gaflet ve mürur-u zaman, enbiya-i sâlifenin dinlerini setretmiş; o ehl-i fetret zamanına hüccet olamaz İtaat etse sevab görür, etmezse azab görmez Çünki mahfî kaldığı için hüccet olamaz M)

FETŞ
Sorup aratmak

FETT
Kırmak, kesr

FETTAH
(Fetih den) En iyi, en çok fetheden Darlıktan kurtaran Her şeyi en iyi cihetten açan Her şeyi açan Zabteden Allah (CC)

FETTAHİYYET
Fethedicilik Her şeye lâyık bir şekil açmak ve suret vermek sıfatı (Yâni, Fettah isminin tecellisi ile basit bir maddeden ayrı ayrı çeşit çeşit, hadsiz muntazam suretlerin, beraber, her tarafta bir ânda, bir fiil ile açılmasıdır Ş)

FETTAK
(Fetk den) Kanlı katil, çok sayıda insan öldürmüş kimse

FETTAN
Fitneci Kurnaz Fitne çıkaran Karıştıran * Hırsız * Şeytan * Altın eriten kuyumcu

FETTANE
Mehenk taşı Altun ve gümüşü muâyeneye yarıyan taş

FETTE
Açmak * Yardım * Hüküm

FETUR
Oruç açacak nesne * Yaratmak * Yarmak * İki parmağıyla kaşımak

FETUT
Ekmek parçaları

FETVA
Bir hâdise, bir muâmele hakkındaki hükm-ü şer'îyi ehli olanın haber vermesi ve o hükme dair verilen mâlumat, bilgi

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..

Eski 09-10-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..



RE: Osmanlıca Sözlük (F Harfi) FETVA EMİNİ
Şeyhülislâm kapısındaki Fetvahane'nin başında bulunan zata verilen ünvandır Şeyhülislâma sorulan şer'i meselelerin fetvalarını hazırlamak, istida ile vukubulan suallere cevap vermek ve şer'iyye mahkemelerinden verilen ilâmları tetkik etmek vazifeleriyle mükellefti Maiyyetinde Fetvaemini muavini, İlâmat müdür ve mümeyyizi, başmüsevvit, müsevvit gibi ulema ve fukahadan müteaddit memurlar vardıFetva eminleri, en yüksek ilim sahipleriyle beraber memuriyetlerinin unvanlarına münasib olarak emin, fakih ve müteşerri' kimseler arasından seçilirlerdi Fetva eminlerinden, şeyhülislâm olanlar da vardırFetva eminliği Kanuni Sultan Süleyman'ın saltanatından sonra ihdas edilmiştir İstanbul'un fethinden evvel, Bursa Kadıları bu işi gördükleri gibi, İstanbulun fethinden sonra İstanbul Kadısı olan Hızır Bey, fetva eminliği vazifesini görürdü Bu müessese Osmanlı saltanatının sonuna kadar devam etmiştir (OTDS)

FETVA-PENAH
Fetvaya sığınan Şeyhülislâm

FE'V (FE'Y)
Yarmak * Koparmak * İki dağ aralığı

FEVAHİŞ
(Fâhiş C) Fâhiş işler Bozuk işler Kötü ve haram olan işler, ameller

FEVÂİD
(Fayda C) Faydalar Faydalı şeyler

FEVÂİD-İ ME'MULE
Umulan faydalar

FEVAİH
(Fâih C) Meyve ve çiçek kokuları

FEVAİT
(Fevt C) Fevt olmuş şeyler * Vaktinde kılınmamış namazlar

FEVAK (FÜVÂK)
İki sağım arasında devenin memesinde sütün birikmesi * Rahat * Rücu * Uzun boyunlu bir nevi su kuşu

FEVAKİH
(Fâkihe C) Meyveler, yemişler, fâkiheler

FEVARİS
(Fâris C) Atlılar, biniciler

FEVASIL
(Fâsıla C) Fâsılalar (Bak: Fâsıla)

FEVATİH
(Fâtiha C) Fâtihalar Başlangıçlar * Son vermeler * Bir kitabın mukaddemeleri

FEVAZIL
(Fâzıla C) (Bak: Fâzıl)

FEVC
Dalga Bölük İnsan kalabalığı Cemaat Takım * Koşmak Sür'at etmek * İyi kokunun dağılıp yayılması

FEVC FEVC
Dalga dalga, kısım kısım, takım takım, akın akın, cemaat cemaat

FEVC-Â-FEVC
Akın akın, takım takım

FEVD
Bir işi veya emri başkasına teslim etmek

FEVD
Tavşancıl kuşunun kanadı * Ölmek * Canip, taraf, yön

FEVDEC
(C: Fevâdic) Mahfe

FEVEHAN
(Fevh C) Güzel kokular

FEVEHAT
(Fevha C) Güzel kokular

FEVERÂN
Maddi ve manevi kaynayıp fışkırmak * Köpürmek * Coşmak * Kokunun etrafa yayılması * Depreşmek * Şiddet

FEVERÂN-I ÂB
Suyun fışkırması

FEVERÂN-I DEM
Kan fışkırması

FEVG
şişman olmak

FEVGA'
İri vücutlu, şişman kadın

FEVH
Yaradan kan fışkırması * Bolluk, genişlik * Güzel kokunun yayılması * Kaynamak

FEVH
Kokmak

FEVH
Ağız büyüklüğü

FEVHA
(C: Fevehât) Güzel koku

FEVHED
Semiz oğlan, şişman çocuk

FEVK
Üst Üst taraf Yüksek derece Yukarı

FEVKALÂDE
Âdetin fevkinde Ayrıca, hususi surette Bilinenlerin üstünde Müstesna ve yüksek bir surette

FEVKALBEŞER
(Fevk-al beşer) İnsan gücünün üstünde, insanüstü

FEVKALGAYE
Son derecede

FEVKALHAD
(Fevk-al had) Huduttan ileride Sınırsız Hudutsuz

FEVKALKANUN
Kanun üstü Kanunun kabul etmediği Kanunun karışmadığı

FEVKALKÜLL
(Fevk-al kül) Hepsinin fevkinde Bütününün üstünde

FEVKALME'MUL
(Fevk-al me'mul) Ümidin fevkinde, Umulandan ziyade Ümid edilmedik şekilde Beklenmedik bir anda

FEVKALMU'TÂD
(Fevk-al mu'tâd) Her zamankinden üstün Âdetin fevkinde

FEVKANÎ
Üst, üst tarafta, üstteki

FEVKATTAHAMMÜL
(Fevk-at tahammül) Tahammülün üstünde, tahammül edilmez, dayanılmaz, dayanılması imkânsız

FEVR
Hemen Birdenbire Acele Sür'at * Bir adamın geldiği semt ve cihet * Suyun kaynayıp fışkırması

FEVREN
Birdenbire, sür'atle, çarçabuk

FEVRES
Buğday, hınta

FEVRÎ (FEVRİYYE)
Düşünmeden ve âni olarak yapılan hareket

FEVT
Ölüm, mevt * Kaybetme Elden çıkarma Kaçırma Bir şeyin bir daha ele geçmiyecek şekilde elden çıkması

FEVT-İ FURSAT
Fırsat kaçırma Fırsatı değerlendirememe Ele geçen bir imkânı kullanamama

FEVVARE
Fıskıye, su fışkırtan şey

FEVZ
Kurtuluş Zafer Necat Muvaffakiyet Selâmet

FEVZ
Ölmek, mevt

FEVZÂ
Kargaşalık Anarşi * Karışmış, muhtelit

FEVZÂ-YI ÂRÂ
Fikirlerin karmakarışık olması Fikre ait anarşi Fikrî anarşi

FEVZAÎ
Anarşist Hiç bir din ve nizam tanımayan * Kargaşalık ve anarşi ile alâkalı

FEVZAİYE
Fls: Anarşik Kanun ve nizam tanımayan hal ve hareket

FEVZÎ
Kurtuluşa, fevze âit ve müteallik

FEVZİYE
Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması üzerine IISultan Mahmud tarafından eski odalar mevkiine verilen isimdir Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması esnasında, yeni odalar Kara Cehennem'in attığı yağlı paçavralarla yanmış, eski odalar da ocağın ilgasından birkaç gün sonra yıktırılmıştır Gerek yanan ve gerekse yıkılan yerlerin vaziyetlerinin tâyini hakkında Sadrazam Selim Mehmed Paşa'nın, Padişaha arzettiği telhis üzerine, Sultan Mahmud, yeni odaların bulunduğu yere Ahmediye, eski odalar mevkiine de Fevziye adının verilmesini emretti (OTDS)

FEY'
Ganimet Harbde elde edilen mal * Rücu' * Haraç * Zeval vaktinden sonraki gölge (Bak: Fey-i zeval)

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..

Eski 09-10-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..



RE: Osmanlıca Sözlük (F Harfi) FEY' (FEY'A)
Her nesnenin evveli

FEYA
Yahu gibi mânaya gelir, hayret ifade eder

FEYAC
Söz, kelam

FEYAFÎ
(Feyfâ C) Çöller, sahralar

FEYALİLACEB
(Fe-yâ lil'aceb) Hayret ve taaccüb ifâdesi için söylenir

FEYAYİH
(Feyhâ C) Genişlikler, enginlikler, boşluklar

FEYC
(C: Füyuc-Feycân) Haber getiren peyk

FEYCEN
Sedef dedikleri ot

FEYD
Sallanmak

FEYDUM
Bir nevi mâcun

FEYEZAN
f Suyun çok olup taşması, çoşması * Bolluk, fazlalık, feyiz

FEYFA'
(C: Feyâfi) Büyük çöl, sahra

FEYFA-NEVERD
f Çöl yolcusu Çöllerde yol alıp ilerliyen

FEYH
Sıcağın şiddetlenmesi * Koku yayılmak * Kazan kaynamak * Yara kanamak

FEYHA
Geniş ve büyük olan Engin

FEYHA
Bir nevi toprak çanak * Genişlik, vüs'at

FEYHAK
Geniş nesne

FEYHEC
İçki ölçülen bardak Şarab Hamr Bâde

FEY-İ ZEVAL
Güneşin garba doğru dönmesinin başlaması, Güneş tam ortada gibiyken yerde dikili olan şeylerin gölgeleri batıdan doğuya dönüp kısalmakta son bulduğu zamandır Bundan sonra öğle namazı vakti başlar

FEYK
Tavuğun gıdaklaması * Uzun boylu erkek * İyi olmak

FEYL
Hamile kadının sütü

FEYLAK
Büyük adam * Çok asker Kolordu * (C: Feyâlik) İpek böceği ve kozası

FEYLEKUN
Kandıra dedikleri hasır otu

FEYLEKUS
Fil kulağı dedikleri büyük yassı yapraklı ot

FEYLEM
Geniş, büyük nesne

FEYLEMANÎ
Cüssesi büyük olan

FEYLESOF
Felsefe ile uğraşan, felsefeci (İlm-i hikmetle meşgul olan mütefennin Dinle münasebeti olmayan gayr-ı müslim LR) (Bak: Hükemâ)(İ'lem Eyyühel-Aziz! Bir şeyden uzak olan bir kimse, yakın olan adam kadar o şeyi göremez Ne kadar zeki olursa olsun o şeyin ahvâli hakkında ihtilâfları olduğu zaman yakın olanın sözü muteberdir Binaenaleyh, avrupa feylesofları, maddiyatta şiddet-i tevaggulden dolayı iman, İslâm ve Kur'anın hakaikından pek uzak mesafelerde kalmışlardır Onların en büyüğü, yakından hakaik-ı İslâmiyeye vukufu olan âmi bir adam gibi de değildir Ben öyle gördüm; nefs-ül emir de benim gördüğümü tasdik eder Binaenaleyh şimşek, buhar gibi fenni meseleleri keşfeden feylesoflar, hakkın esrârını, Kur'an nurlarını da keşfedebilir diyemezsin Zira onun aklı gözündedir Göz, kalb ve ruhun gördüklerini göremez Çünki kalblerinde can kalmamıştır Gaflet, o kalbleri tabiat bataklığında çürütmüştür MN)

FEYLULE
İkindiden akşama kadar olan ve mekruh addedilen uyku (Bak: Kaylule)

FEYNAN
Güzel uzun saçlı kişi

FEYNE
Zaman Saat

FEYRUZEC
Piruze dedikleri kıymetli taş

FEYŞE (FEYŞELE)
(C: Feyâşil-Fiyeş-Fiyâş) Zeker başı

FEYTEK
Dülger

FEYYAD
Erkek baykuş * Çok yiyen adam

FEYYAL
Fil çobanı File bakan kimse

FEYYAZ
Çok feyz veren Çok bereket ve bolluk veren (Bak: Feyz)

FEYYAZ-I MUTLAK
Mutlak ve sonsuz feyiz ve bolluk sahibi Allah(Kader herşeye bir miktar ve o miktara göre bir kalıp vermiştir Feyyaz-ı Mutlak'tan aldığı feyze olan kabiliyeti, o kalıba göredir MN)

FEYYAZ-I MÜTEÂL
Çok feyz ve bereket veren Müteâl olan Allah (CC)

FEYYİH
Şiddetli adam

FEYYİL
Zayıf hüküm

FEYZ
Ölmek

FEYZ
(C: Füyuz) Bolluk, bereket * İlim, irfan Mübareklik * Şan, şöhret * İhsan, fazıl, kerem Yüksek rütbe almak * Suyun çoğalıp çay gibi taşması Çok akar su * Bir haberi fâş etmek * İçindeki düşüncesini izhar etmek(Hakaik-ı imaniye ve esasat-ı Kur'aniye, resmî bir şekilde ve ücret mukabilinde dünya muamelâtı suretine sokulmaz Belki bir mevhibe-i İlâhiye olan o esrar, hâlis bir niyet ile ve dünyadan ve huzuzat-ı nefsaniyeden tecerrüd etmek vesilesiyle o feyizler gelebilir M)

FEYZ-İ SAFÂ
Neşenin feyzi, safânın bolluğu

FEYZ Ü RİF'AT
İlerleme, bolluk ve yükseklik

FEYZA FEYZ
Feyiz ile dolu, bol

FEYZ-AVER
f Feyz getiren Feyiz veren * Bolluk veren

FEYZ-BAHŞ
f Feyiz ve bereket veren, feyiz bağışlayan

FEYZ-DAR
f Feyizli, bol, bereketli, gür

FEYZ-EFZA
f Feyiz artıran, bollaştıran

FEYZÎ
Bolluk ve berekete ait ve müteallik Feyze mensub

FEYZ-NAK
f Feyizli, bereketli, bol

FEYZ-RESAN
f Bolluk ve bereket getiren, feyiz bahşeden

FEYZ-YAB
f Bollaşan, feyiz bulan Feyze nâil olan

FEZA
Yıldızlar arasındaki geniş boşluk Gökyüzü * Yer geniş olmak * Açık sahra * Saha * Yerde akan su

FEZÂ-YI FEYZ
Feyiz sahası, feyzin fezası

FEZÂ-YI ITLÂK
Hudutsuz gökyüzü Nihayetsiz feza

FEZA
Rahim içinden çıkan su

FEZA'
Korku Havf * Sığınma, dehalet * Uykuda şiddetli korku ile uyanmak

FEZA
(Efzâ) f Artıran, ziyadeleştiren, çoğaltan (mânâlarına gelip, kelime sonlarına getirilerek birleşik kelime yapılır) Meselâ: Can-feza $ : Can verici Hayret-feza $ : Çok hayret verici Ruh-feza $ : Ruh verici

FEZAA
Yolda ve tarlada yapılan ve höyük denilen suret

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.