Prof. Dr. Sinsi
|
Paris Şehri Resimleri
Rüya şehir: Paris
Paris insanın içini titreten saraylar, aşıklar, sanatkârlar şehri Tolstoy gezilerinin birinde Paris’ten Rusya’daki bir arkadaşına şöyle yazmış:
’ Belki de yalnız Tolstoy değil ama galiba dünyada hiçbir insan yoktur ki Paris’in adını duyupda içi titremeyecek Çünkü Paris sanat şehri, aşk şehri, hayat şehri Herhalde Paris gerçek olmasaydı insanlar onu hayallerinde yaşatırlardı
Hiç şüphesiz hepimizin kafasında Paris denince bir kaç resim belirir Eiffel kulesi, Champs Elysées, Louvre gibi Oysa ki Paris’e 3-4 günlük turların programları dışında gidip ona biraz vakit ayırdığınızda görürsünüz ki mağaza vitrinleri, birkaç bildik yapısı dışında başka bir Paris vardır Gazetelerini, kitaplarını okuyan, gözlerinde entelektüel çoşkunun sönmeyecek ışığı bulunan insanlarıyla, kafeleriyle, saraylarıyla, sanatçılarıyla, uzun ve geniş caddeleriyle görülecek bir başka Paris vardır Öyle bir şehirdir ki Paris, içine düştüğünüz anda sizi sarıp sarmalar, meraklandırır Ancak onu tanımak, anlamak telaşsız uzun yürüyüşleri gerektirir Aslında Paris insanı sadece sokaklarında da değil kafanızın içinde de yürütür Galya halkından parisiilerden oluşan Paris’in ilk ortaya çıktığı bölge olan adalar bölgesinde Conciergerie ve Adalet sarayının bulunduğu noktadan Saint Michel’e, Panthéon’a doğru yürüdüğünüzde aslında kafanızın içinde de yürürsünüz Soufflot kim, Panthéon’da ne var yada Luxembourg parkındaki heykeller kime ait gibi Sorular bitmez, yürünecek yollarda
Paris ile ilk karşılaşma için en güzel nokta belki de kurulduğu bölge olan adalar bölgesidir Bilindiği gibi Seine nehrinin ortasında iki ada bulunmaktadır Cité ve Saint Louis adası Cité’de bulunan ve aynı zamanda eski sarayda olan Conciergerie farklı mimarisi ve yüksek kuleleri ile sizi hemen kendisine çekecektir Paris’in diğer yapılarından gotik mimari tarzıyla ayrılan Conciergerie Fransa krallarının ilk saraylarındandır Ancak 15 yy da hapisaneye çevrilmiş ve Fransız devrimi sonrasında Danton, Saint Just ve Marie-Antoinette buradan giyotine götürülmüşlerdir Bu eski sarayın yanında büyük merdivenleri, altın yaldızlı heykelleri ile Adalet sarayı oldukça etkileyicidir Özellikle apartman dairesinden bozularak yapılan adliye binalarımıza baktığınızda bu görkemli yapı insanı oldukça düşündürür ve böylece kafanızın içinde yürümeye başlarsınız
12 yy da yapımına başlanan ve yapımı 200 yıl süren bu kiliseyi gezdiğinizde Napolyon’un taç giymesini yada Victor Hugo’yu düşünmeden edemezsiniz Ancak Notre Dame’da insanı en çok etkileyen ne Hugo ne Napolyon ama şeytanı, kötülüğü dışarı atmak istercesine çığlık atan ifadeleriyle hayvan figürlü su olukları
Tam anlamıyla kitaptan kurulu bir dünya 1950 li yıllarda kurulduğunda genç kitapseverlerin, yazar olmak isteyenlerin bu iki katlı kitapevinde çeşitli hizmetleri karşılığında ücretsiz olarak kitaplardan faydalandıkları, daktilo başında yazılarını yazabildikleri yada istedikleri kadar burada kalıp kitaplarını okudukları bir toplanma yeri olmuş Günümüzde de kitapçının içinde istediğiniz kadar oturup, istediğiniz kitabı okuyabilmeniz için divanlar, koltuklar hatta eğer isterseniz emrinizde kitabınızı yazabileceğiniz bir daktilo bile bulunmakta Notre Dame’ı seyrederek bu kitaptan dünyada saatler geçirebilirsiniz Kitapevinin girişine bir tabelaya aşağı yukarı da şöyle yazmış: ‘Bana Don Kişot diyorlar…Raskolnikov, Sorel bana kapı komşumdan hep daha yakın gelmiştir…’ Yazıyı okuduğunuzda bu türden bir yakınlığı hisseden insanın gerçekleştirdiği düşünü de anlıyorsunuz , ona büyük bir hayranlık da duyuyorsunuz O bir anda belki de sizin için dünyanın en büyük insanı oluyor
Kitaptan kurulu bu dünyadan çıkıp Saint Michel bulvarına çıktığınızda görmeniz gereken Cluny ortaçağ müzesi size Paris’teki ilginç Roma izlerini gösterecektir Saint Michel bulvarını biraz daha yukarı doğru yürüdüğünüzde ise Seine nehrinin sol tarafında kalan ve sol kıyının sembolü okullar bölgesine ve Panthéon’a ulaşırsınız 13 yy da Paris üç bölgeden oluşmaktaydı Birincisi idari bölge olan ada, sol kıyı üniversite ve sağ kıyı şehir Robert de Sorbon tarafından kurulan Francois tarafında üniversiteye karşılık kurulan College de France ve IV Henri lisesi sol kıyının ana damarlarını oluşturmaktadır Bu okullar bölgesinde yine Paris’in en önemli yapılarından biri olan Panthéon bulunmaktadır XV Louis’nin isteği ile mimar Soufflot’ya inşa ettirilen ve ilk taşı kral tarafından 1764 yılında konulan yapı Soufflot öldükten sonra 1790 yılında tamamlanabilmiştir 1885 yılında Hugo’nun Panthéon’a gömülmesiyle birlikte Panthéon bugün Voltaire, Rousseau, Marie-Pierre Curie, Malroux gibi 30’a yakın önemli Fransız kimliğinin yattığı eski yunancadaki anlamına uygun olarak kelimenin tam anlamıyla bir ‘Tanrılar tapınağı’ olmuştur Üzerinde içindeki insanlara yakışır şekilde de ‘Büyük insanlara Vatan minettardır ’yazılıdır
Paris’te birkaç gün daha uzun yürüyüşler yaptığınızda görürsünüz ki bu isimler sadece Panthéon’da yatmazlar Paris’in her köşesinde yaşarlar, yaşatılırlar Sokak isimleriyle, heykelleriyle, kitaplarıyla… Aslında bu durum Fransızların tarihiyle süreklilikleri olan bir toplum olduklarına da işaret eder Eskiyi bugünlerine taşırlar, eskiyi biriktirirler, muhafaza ederler ve yaşatırlar Onun için Zola, Balzac yada Soufflot hiçbir zaman ölmezler
Panthéon’dan bu düşüncelerle çıktığınızda dinlenmek için uğrayabileceğiniz en uygun yer Luxembourg parkıdır Pazar günleri çeşitli grupların konserlerini dinleyebileceğiniz, içinde senatonun da bulunduğu bu park Paris’te bulunduğunuz günler boyunca bekli de kaç defa geldiğinizi hatırlamayacak kadar çok uğradığınız, düşüncelerinizi dinlendireceğiniz bir yer olmalıdır sizin için
Bu ana Paris bölgesinden sonra ikinci olarak gezebileceğiniz kısım Paris’in sağ kıyısı Châtelet ve çevresi olabilir Châtelet meydanındaki sütun hemen dikkatinizi çekecektir Sütun 1808 yılında Napolyon’un zaferleri adına dikilmiş, palmiye yapraklı dekorasyonundan dolayı Palmiye çeşmesi adını almıştır Meydanda karşılıklı duran iki büyük yapı Châtelet tiyatrosudur Önemli bale, opera, klasik müzik konserleri burada yapılmaktadır Châtelet meydanından merdivenlerle Seine nehrine doğru indiğinizde ise bambaşka bir dünyaya girebilirsiniz Şezlongları, kumsalı ile Paris Plajı Plaj dünyanın hiçbir plajında göremeyeceğiniz eski saray Cociergerie, Eiffel kulesi gibi manzaralarıyla oldukça etkileyici ve rahatlatıcıdır Özellikle gece Paris’i buradan izlemek tıpkı masal içinde olmak gibi bir şey
Châtelet meydanına tekrar çıkıp Rivoli yoluna girdiğinizde adeta bir sarayı andıran Paris belediyesiyle karşılaşırsınız Burası kışın önünde buz pateni pistinin kurulduğu yazında çeşitli aktivitelerin yapıldığı canlı bir bölgedir Bu bölgede gezilmesi gereken yerler içinde değerli resimler ve büyük bir kütüphaneyi barındıran modern yapısıyla Pompidou merkezi, Paris’in tarihine 16 yy dan 20 yy a kadar resim, yazı, eşyalar, mektuplar gibi belgelerle tanıklık eden Carnavalet müzesi ki bu müzede özellikle Fransız devrimi bölümü, Bastille’in yıkılması, 1789 insan ve yurttaş hakları beyannamesi ile görülmeye değer Edebiyatseverler için 17 yy Madame Sévigné bölümü ve Marcel Proust’un odası ilginç olacaktır Yine bu bölgede başka bir müze, Rönesans sitilinde yapılmış bir binada yer alan ve gelmiş geçmiş en ilginç ressamlarından biri olan Picasso’nun resimlerinin bulunduğu Picasso müzesi Müze oldukça geniş bir Picasso arşivine sahiptir Avrupa’daki bir çok Picasso müzesinden çok daha zengin ve etkileyicidir Yine bu bölgede bulunan Place des Vosges bir çeşit Madrid’deki Plaza Mayor gibidir Dört tarafı evlerle çevrili ve ortasında geniş bir meydan Sanatçıların, galerilerin bulunduğu bu bölge de ilgi çeken bir nokta ise Victor Hugo’nun küçük ve mütevazi evi olacaktır Bu meydandan Saint Antoine yoluna çıktığınızda zaten Rivoli yolundan itibaren farkettiğiniz bir sütün üzerinde yükselen altın yaldızlı heykeli görürsünüz Bastille meydanı ve elindeki meşalesini güneşe doğru tutan figürün bulunduğu sütun Carnavalet müzesinide gezdikten sonra meydandaki kafelerden birine oturup sütunu izlemek ve 207 yıl önce yaşananları 14 temmuz 1789’u hatırlamak emin olun ki size değişik duygular yaşatacaktır
|