Şengül Şirin
|
August Strindberg -İsveçli Yazar
August Strindberg - İsveçli Yazar

İsveçli oyun, roman ve öykü yazarı August Strindberg (1849-1912) 11 çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğu olarak dünyaya geldi Özyaşamöyküsünde üç odalı bir evde yoksulluk içinde geçen çocukluğunu, hiç ilgi görmeyişini, duyduğu güvensizliği ve yalnızlığı anlatır Çok duygulu olan Strindberg çevresiyle de, kendisiyle de banşık değildi İsyancı bir genç olarak yetişti Vurdumduymazlığa, ikiyüzlülüğe, yalarıcılığa karşı her zaman büyük tepki duydu Bir süre ilahiyat ve tıp öğrenimi gördükten sonra üniversiteden ayrıldı
İlk yapıtı Olof Hoca (Master Olof; 1872) İsveç'teki reform hareketini konu alır Sahnelendiği
tarihte ilgi uyandırmayan bu oyun günümüzde modern İsveç tiyatrosunun öncü yapıtı olarak değerlendirilmektedir
1875'te Fin asıllı Siri von Essen'le tanışan Strindberg iki yıl sonra onunla evlendi Arala-nndaki fırtınalı ilişki 1891'de boşanıncaya kadar sürdü Strindberg, Siri ile birlikte olduğu yıllarda en önemli yapıtlarını verdi Baba (Fadren; 1887) ve Matmazel Julie (Fröken Julie; 1888) bunların en başarılılarındandır Kesintisiz bir buçuk saat süren Matmazel Julie erkekle kadın arasındaki çatışmayı sınıflararası çatışmayla iç içe verir Boşandıktan sonra çocuklarının velayetinden yoksun bırakilanStrindberg büyük bir umutsuzluğa düştü Bu olay onun ömür boyunca acı çekmesine neden oldu 1893'te ikinci, 1901'de üçüncü kez evlendi Evlendiği kadınların üçüde bağımsızlıklarına düşkün kadınlardı

Strindberg'in karşı cinse ilişkin değerlendirmeleri genellikle olumsuzdur Ne var ki, bir tiyatro sanatçısı olarak gösterdiği ustalık bu olumsuzluğu örter Rekabetin giderek arttığı modern toplumda kadın erkek ilişkilerini, insan yapısındaki çelişkileri ele alanStrindberg'in oyunlarında iyi örnek vermek gibi bir kaygı yoktur Karakter yaratmakta usta olan yazar, portrelerini büyük bir özenle çizer Oyunlarının gerilimini bozmamak için genellikle aralara yer vermez 70 kadar uzunlu kısalı oyununda karmaşık duygusal çatışmala-n yorumlamakta son derece başarılıdır
Strindberg yaşadığı dönemde toplumu çürüten yozlukları, sahtekârlıkları, ikiyüzlülükleri sergileyen yazılarıyla da dikkatleri üstüne çekti 1884-85'te ilk öykü derlemesi Giftas ("Evli") yayımlarıınca, dinsizlikle suçlanarak hakkında dava açıldı
İkinci karısından ayrıldıktan bir süre sonra ruhsal bir bunalım geçirdi Geçirdiği bunalımı Inferno'da (1897; "Cehennem") kalıcı bir yapıta dönüştürdü 1899'dan sonra bir dizi tarihsel oyun yazdı Bunlardan Gustav Vasa, sağlam kurgusu ve yarattığı güçlü kişilerle içlerinde en başarılısıdır
Daha sonra gerçekle gerçekdışı arasındaki sınırların kalktığı, izleyicinin nesnel ve öznel dünya arasında gidip geldiği Rüya Oyunu (Drömspelet; 1902) ve Hayaletler Sonatı (Spöksonaten; 1907) gibi fantastik oyunlar yazdı

August Strindberg özgün ve deneysel oyunları, psikolojik analizleri ve gerilim yaratmaktaki ustalığıyla kendinden sonra gelen birçok oyun yazarına öncülük etmiştir
SU, yeryüzünde en bol bulunan maddelerden biridir ve yaşamın temelidir Eğer su olmasaydı yaşam da olmazdı Denizler ve okyanuslar yüryüzünün yaklaşık onda yedisini kaplar; toprakta, atmosferde ve bütün canlı varlıklarda da su vardır İnsan vücudunun yaklaşık üçte ikisi sudan oluşur; ayrıca yiyeceklerin, özellikle de sebze ve meyvelerin büyük bir bölümü de sudur
1781'e kadar su, bir element ya da yalın, tek bir madde olarak kabul ediliyordu Ama o tarihte, ingiliz kimyacı Henry Cavendish (1731-1810) suyun aslında iki elementin, hidrojen ve oksijenin bir bileşimi olduğunu buldu Bunu, hidrojenin oksijen içinde yanmasıyla suyun oluştuğunu göstererek kanıtladı 1806'da da Sir Humphry Davy bu gerçeği suyun elektrolizi yöntemiyle bir kez daha doğruladı Davy, içinden elektrik akımı geçirildiğinde suyun ayrıştığını, hidrojen ve oksijen gazlarının oluştuğunu gösterdi (bak Davy, Sir Humphry; Elektroliz) Su kendisini oluşturan elementlerden o kadar farklıdır ki, Cavendish'in keşfi kimya tarihindeki en şaşırtıcı buluşlardan biri oldu
Su, maddenin her üç halinde de bulunur: 0°C'nin altında buz, 0°C ile 100°C arasında sıvı ve 100°C'nin üstünde buhar, yani gaz olarak Demek ki, normal koşullarda sıvı halde bulunan suyun donma ya da katılaşma noktası 0°C, kaynama ya da buharlaşma noktası ise 100°C'dir Su donduğunda, hacmi yaklaşık yüzde 10 oranında artarak genle-şir Su 4°C'de en yoğun halinde bulunur ve hacmi en aza iner; yani su, en büyük yoğunluğuna erime noktasında ulaşan pek çok sıvıdan farklıdır
4°C'deki an su, çoğu kez bilimsel ölçümler için temel bir başvuru maddesi olarak kabul edilir Örneğin, bu sıcaklıktaki 1 cm3 arı suyun ağırlığı tam 1 gramdır; bir başka deyişle, yoğunluğu 1 g/cm3'tür; bu, katılar ile sıvıların bağıl yoğunluklarının (özgül ağırlıklarının) ölçümünde standart olarak kullanılır {bak Yoğunluk) Metre sisteminde sıvılar için hacim birimi olarak kullanılanlitre önceleri, 1 kg arı suyun 4°C'de ve standart atmosfer basıncı altındaki hacmi olarak tanımlanırdı {bak AĞIRLIKLAR VE ÖLÇÜLER; Ölçme)
Doğada arı su çok ender bulunur Bunun nedeni, havada, toprakta ve kay açlar da bulunan pek çok maddenin suyun içinde kolayca çözünebilmesi, yani eriyebilmesidir Deniz suyunun tuzlu olmasının nedeni, akarsuların Dünya'nın yüzeyindeki mineralleri eriterek bunları denizlere taşımasıdır {bak DENİZLER ve Okyanuslar) Güneş'in ısısı deniz suyunun yüzeyinde buharlaşmaya neden olur ve su buharlaşıp uçtuktan sonra geriye suyun içerdiği tuz ve öbür mineraller kalır ve bu mineraller alttaki suya karışır {bak Buharlaşma)
Denizlerin, buralara dökülen ırmaklardan çok daha tuzlu olmasının nedeni budur
Yağmur damlalanhavadaki gazların bazılarını belirli ölçülerde çözündürür Bu gazların başlıcalanazot, oksijen ve bir oranda da karbon dioksittir Şimşek belirli bir miktar azotu azot oksitlerine dönüştürür ve bu oksitlerin yağmur suyuyla tepkimeye girmesi sonucunda nitrik asit oluşur Yağmurla birlikte sürüklenip toprağa inen nitrik asit, toprakta bir tür gübre etkisi yapar ve verimliliği artırır {bak Azot)
Belirli bir bölgede yağmur sularının erittiği katı maddelerin türü ve miktarı, o bölgedeki kayaçların tipine ve suda çözünmüş halde bulunan gazlara bağlıdır Tebeşir ve kireçtaşı, çözünmüş karbon dioksit içeren sularla birleşerek kalsiyum bikarbonat (kalsiyum hidrojen karbonat) oluşturur; kalsiyum bikarbonat da suda çözünmüş halde bulunur Topraktaki alçıtaşı (hidratlı kalsiyum sülfat) gibi maddeler de suda çözünür Suyun "sert" olmasına yol açan da bu tür çözünmüş maddeler, özellikle de kalsiyum ve magnezyum tuzlarıdır; sert suda sabun çok az köpürür
Kaplıcalar ve içmeler, insanların şifa bulmak için gittikleri su kaynaklarıdır Bunların suyu genellikle derinlerden çıkar Çoğu zaman sıcaktır ve tedavi edici özelliğe sahip sülfürler ile benzeri çözünmüş tuzlar içerir
An su, tuzlu suyun damıtılması yoluyla elde edilebilir Büyük uzun yol gemilerinde, mürettebatın ve yolcuların içme suyu gereksinimini karşılamak için zaman zaman deniz suyunun damıtılması yoluna gidilir {bak DAMITMA)
İçme sularının kolayca içilebilmesi için tadının hoş olması ve bunun için de suyun belirli ölçülerde çözünmüş gaz ve mineralleri içeriyor olması gerekir Kimyasal bakımdan an su (damıtık su) yavan ve tatsızdır Buna karşılık içme suyunun, tifo ve dizanteri gibi hastalıklara yol açan bakterilerden arındırılmış olması gerekir {bak Bakteri) Bu bakteriler suya, toprakta bulunan ölü hayvan ya da bitki kalıntılarından geçebilir Bu tür kirlenmiş sular derin kuyulardan çok, yüzey sızıntılarıyla beslenen sığ kuyulardan ya da akıntılardan kaynaklarıır Halkın sağlığı açısından, genel kullanım ya da içme sularına bakterileri yok eden klor gazı katılır
Suda çözünmüş oksijen bazı hayvanların ve bitkilerin suda yaşayabilmesini olanaklı kılar Balıklar, su salyangozu, istiridye ve kerevit gibi hayvanlar, solungaçlarının yardımıyla suyun içindeki oksijeni soğururlar (emerler) Su bitkileri ise bu iş için yüzeylerindeki hücreleri kullanırlar Sudaki oksijen ayrıca atık ve ölü maddelerin çürümesine yardımcı olarak suyun temiz kalmasına katkıda bulunur
Çözünmüş karbon dioksit içeren yağmur suyu, kireçtaşını eritebilen zayıf bir asittir Bu asidin etkisiyle, kireçtaşı ağırlıklı bölgelerde mağara, boğaz, düden ve yeraltı ırmağı gibi oluşumlar ortaya çıkar Çözünmüş kireçtaşı içeren su buharlaştığı zaman geriye kireçtaşı kalır; bazen kristaller halinde çökelen kireçtaşı, içerdiği demir ya da bazı başka katışkıların etkisiyle çeşitli renkler kazanmış olabilir Bazı kireçtaşı mağaralarında damlayan suların yüzyıllar boyunca oluşturduğu sarkıt ve dikitlerin etkileyici bir görünümü vardır (bak SARKIT VE DİKİT)
Su kaynadığında da aynı kimyasal süreç ortaya çıkar, ama bu kez süreç çok daha hızlı gerçekleşir Sudaki kalsiyum karbonat, "taş" biçiminde kazanın ya da çaydanlığın dibine çökelir Çaydanlıklar belki kolayca temizlenebilir, ama büyük buhar kazanlarında ya da merkezi ısıtma sistemlerinin borularında bu biçimde biriken kalsiyum karbonat hem yakıt tüketimini artırır, hem de boruların tıkanmasına yol açar Bu nedenle, kullanılmadan önce suyun içindeki kalsiyum karbonatı ayırmak için çeşitli kimyasal yöntemler geliştirilmiştir Bu işlemlere suyun "yumuşatılması" denir
Dünya'daki yaşamın varlığı suya bağlıdır Okyanuslar dünyanın su gereksinimini karşılayan dev depolardır; suyun bu depolardan yeryüzüne dağılması için gerekli enerjiyi Güneş sağlar Güneş ısısı suyu buharlaştırır; buharlaşan su, damlacıklardan oluşan bulutlar halinde atmosferde kümelenir Bu kütleler yeterli bir büyüklüğe ulaşınca yağmur, dolu ya da kar halinde yeryüzüne iner ve yaşamın sürmesini sağlar Buna yağış denir; suyun toprağa işlemesi de bu süreçle olur Bitkiler suyu topraktan soğurur ve bunun belirli bir bölümünü terleme denen bir süreç sonucunda tekrar atmosfere bırakır Buharlaşma, yağış ve terleme "su çevrimi"ni oluşturur (bak Yağmur)
Yağan yağmur ve akan sular yeryüzünü zaman içinde değişikliğe uğratır Dev barajların yardımıyla suyun bir bölümü denize dökülmeden önce tutulabilir Bu yapay depolarda toplanan sudan yararlanılarak elektrik üretimi için kullanılansu türbinleri çalıştırılabilir, kasaba ve kentlerin su gereksinmesi karşılarıabilir (bak BARAJ; Su ENERJİSİ; Su DAĞITIM SİSTEMİ; TÜRBİN)
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|