Prof. Dr. Sinsi
|
Türkistan'da Türk Birliğinin Harcını Karanlar
Türkistan'da Türk Birliğinin Harcını Karanlar
Türk dünyasına gönül vermiş insanların en büyük özelliği mütevazı, diğergam, yani bizim tasavvuf geleneğimizdeki derviş karakterine sahip olmalarıdır Bu nitelik benim gördüğüm çerçevede böyledir Bu yazımda ve daha sonra kaleme almayı planladığım bir kaç yazımda Türk birliğine inanmış, bunu duygu, düşünce, eylem, gönül alanında yansıtmasını bilmiş değerli şahsiyetlere yer vermek istiyorum
Bu yazının kaleme alınmasındaki amaç normal bireylerden çok daha fazla fedakârlık yaparak Türk Dünyasında hizmet eden isimsiz kahramanlarımıza kendi çapımızda bir nebze olsun destek vermek ve tarihe not düşmek amacını taşımaktadır Birkaç dizi halinde sürecek olan yazımızda kurumdan bağımsız tamamen bireysel bir uğraş, gayret, çaba sergileyen kendi etraflarında Kazak ve Türk dünyası öğrencileri başta olmak üzere halkın ilgisine, iltifatına, sevgisine, aşkına mazhar olmuş zamane dervişlerinden bahsedeceğim Bu bölümde halen o kutsal topraklarda hizmet veren Ömer Zaimoğlu hocamı anlatmaya çalışacağım “Kim bu Ömer Zaimoğlu? Ne hizmet yapmış ki, hakkında makale kaleme alınıyor” diye soranlar olabilir
Ömer hocam, Erzurum Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk El Sanatları Bölümünde okumuştur Kazakistan’da Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tezyin Sanatları ve Resim İş Eğitimi Ana Sanat Dalı Sanat Uzmanı olarak yüksek lisansını tamamlamıştır Doktorasını ise bu yaz savunacaktır “Türk Dünyasındaki Halı Kilim Örnekleri ve Eğitim Metotları” ve “Halk Ustaları Çalışmalarının Eğitim–Öğretim ve Terbiye Çalışmalarında Kullanılması” adlı iki kitabı yayınlanmıştır Ayrıca “Türk Halı Dokuma Sanatının Tarihi”, “Gökşen Kilimleri”, “Kazak Türklerinin El Sanatı Zenginliği”, “Kilim Sanatındaki Desenler” “Kazak Halı Kilimlerinin Sanatsal Özellikleri”, “Halı Sanatındaki Desenler Kültürel Miras”, “Biçimlendirme Sanatının Sanatsal Esasları”, “Kazak Halı Sanatı Üzerine Bir Değerlendirme”, “Renk Tanımı Kurallarının Kullanım Yolları” başta olmak üzere Türk Dünyası üzerine pek çok makalenin yazarıdır Görüldüğü gibi erken yaşta iki çok önemli kitabı ve önemli makalelere imza atmıştır Fakat onu esas önemli kılan bu çalışmalarının niceliği değil niteliği ve Türk Dünyasının birliği yönünde bilimini kullanmasıdır Akıl veçhesini yansıtan bu yönü kadar gönül boyutu çok daha işlevsel olan Yaygın Eğitim Merkezindeki toplum ve üniversite arasında oluşturduğu köprü görevidir Sanat, yaratılırken gönüle hakkında yazılırken akla dayanan ve bu vasfıyla Türk dünyasında hedeflenen kültür birliğinde öncelikli yeri hak eden tek sahadır
Türk dünyasında hizmet veren nice tanınmamış gönül eri mevcuttur Fakat bu tercih benim tanıdığım, yakından gördüğüm, çevreleriyle olan ilişkilerine bire bir şahit olduğum dervişlerdir İnanıyorum ve biliyorum ki, Türk Birliği ülküsü bu isimsiz, mütevazi şahsiyetlerin omuzlarında bir anlam kazanmaktadır ve biz burada sadece tarihe bir not düşerek vefa borcumuzu ödüyoruz Türkiye’de maalesef bir gelenek olduğu üzere bu millete hizmet edenler sadece öldükten sonra hatırlanır Biz bu geleneği bozmak istedik Türk milletine hizmet eden ve Türk Birliği hedefinde inşaya bir taş koyan herkes el üstünde tutulmalıdır Elimizden geleni yazmaktır Onlar bir devletin misyonunu tek başlarına ve gönüllü olarak üstlenmişlerdir ve her türlü ödülün, takdirin üstünde bir “değerleri” vardır Ne yapsak azdır Edebiyat sahasında yeterli birikimim olmadığı için Beşir Ayvazoğlu gibi biyografi yazmam beklenmesin Bu konuda beni mazur görün Sadece bu dervişlerin yaptıkları ve işlevleri konusunda bir yorumda bulunacağım
Ahmet Yesevi Üniversitesi fiziki, coğrafi ve beşeri açıdan önemli bir noktada kurulmamıştır Kuruluş amacıda eğitimden ziyade birlik, tanışma, kardeşlik bağlarının güçlendirilmesi olarak belirlenmiştir Genel felsefesini en güzel sabık mütevelli heyeti başkanı dillendirmiştir O, Türkiye’den Kazakistan’a Ahmet Yesevi Üniversitesine gelen öğretim elemanlarına “ben sizden burada eğitimden ziyade adam gibi yürümenizi istiyorum” diyerek esas amacı özlü bir şekilde dile getirmiştir Kazakistan’ın en kırsal alanında ve çöl özelliği taşıyan coğrafi niteliği de bu isteğin bir zorunluluğudur Bağımsızlığını yeni kazanmış bir devletin ve aramızda dini, kültürel, soy bağlarının olduğu bir başka toplumla kaynaşmanın, ilişkilerimizi ve çeşitli boyutlarıyla etkileşim sistemimizi teşkil etmemiz bu politikayı zorunlu kılmıştır Kazakistan’ın en kırsal ve kentleşmenin en düşük olduğu bir bölgesinde insani ilişkilerde de bazı hususlara dikkat etmek gerekmektedir Toplumla kaynaşmak, tanımak, tanıtmak, bir imge inşa etmek için uğraş vermek belki de o gün için ve gelecekte en etkili amaçların başında gelmelidir
Peki o zaman eğitim kurumu değil de sivil toplum örgütü gibi bu işlevi yerine getirecek başka tür bir kurum kurulmuş olsaydı hedeflenen amaçlara ulaşılır mıydı? Benim cevabım: Ulaşılabilirdi Fakat o zaman ve şartlarda bir sivil toplum örgütü değil bir üniversite kurulması kararlaştırılmış ve bu da Ahmet Yesevi üniversitesi olmuştur
Üniversitenin adından da anlaşılacağı gibi kurulduğu mekan Türkistan şehridir Aldığı ad Türklerin Müslüman olmasında tartışmasız bir rolü olan Ahmet Yesevi hazretlerinin adıdır Ayıca Yesevi dervişleri Anadolu’nun Müslümanlaşma ve Türkleşmesinde etkin görev üstlenmişlerdir Bu Türk tarihinin mümtaz bir aktörü olan Ahmet Yesevi hazretlerine hürmeten sembolik bir “Yeniden Türkleşmek” sürecinin başlaması tasarlanmıştır
Modern toplumların yeniden inşa edilmesinde eğitim ve okullaşmanın önemi belirgin bir yer tutar Kültürün, dilin, toplumsal yapının, geleneğin yeniden üretildiği ve sürekliliğin sağlandığı ana kurumlar okullardır Türk birliği ekseninde bir eğitim kurumuna önemli işlevler ve görevler yüklemek kadar doğal bir durum yoktur Fakat kurulduğu coğrafi, beşeri, fiziki zemin bakımından A Y Ü kendinden bambaşka bir rol, misyon, görev, işlev beklemiştir Öncelikle eğitilecek beşeri sermaye yani insan unsuru ailevi ve toplumsal, ekonomik açıdan Kazakistan’ın en düşük-zayıf sosyal-kültürel çevresidir Buda eğitim kalitesini ve Türk Birliği gibi bir misyonu kaldıracak güçte ve yapıda değildir
Bu noktada A Y Ü ’nin kurumsal açıdan değil fakat bireysel bir mücadele yönteminin benimsenmesi en uygun yol olmaktadır İşte sabık mütevelli heyet başkanı N K Zeybek’in yukarda aktardığımız sözü ve direktifi de bu zeminde bir anlam kazanmaktadır
Zaimoğlu her şeyden önce Türk dünyasına gönlünü vermiş, bununla birlikte bilim alanında da bizatihi bu ilgisini somut alana dökebilmiş çok ender şahsiyetlerden biridir Gönül ve bilim Türk dünyası yolunda bize en gerekli olan iki unsurdur Türk dünyasının ortak bir kültürde birleşmesinin bir yolu olarak bilimsel çalışmalar yapmaktadır Çalışma alanı da Türk kilim motiflerinin toplanması, sanat, halıdır Görüldüğü gibi ortak yaşam alanının yansıdığı en mümeyyiz sahada yani sanat sahasında emek vermektedir
Ahmet Yesevi türbesinin yüzlerce yıllık saklanan motiflerini kilim ve halı üstüne resmetmiştir Kendine özgü bu dizaynları yaygın eğitim merkezi vasıtasıyla halka mal etmiştir Yani Türk kültürünü üretmektedirler bu merkezde aynı zamanda
Kendisini Türkistan’a gittiğimde tanıdım Ahmet Yesevi türbesinde ki bir deseni hali-kilim motifine dönüştürmek için aydınger üzerine milimetrik hassasiyet gösteren bir aktarma işlemi yapıyordu Aylarca üzerinde çalışıp desen kâğıtlarına aktardığı türbe üzerindeki yazı ve desenleri daha sonra halı kilim olarak dokutarak gelecek nesillere aktarımı sağladı Belki de insanların dikkatlerini bu noktalara kaydırarak son zamanlarda sıkça yazılan türbe üzerindeki gamalı hac motifinin aslında Türk motifi olduğu yönündeki görüşlere zemin hazırladı ve sanat tarihimize çok önemli bir çığır açtı Bu büyük bir aşkın sonucuydu Çünkü ilk defa türbenin bir ayrıntısı kilime motif olacaktı ve bu bir gelenek olarak yaygınlaştırılacak öylece yaşatılacaktı Doğu’nun “Hikmeti”, “ışığı” bu olmalıydı Aklın ve gönlün özdeşleştiği mekan Sevda böyle bir şeydi
Son dönemlerde gerek üniversite içerisinden gerekse yerel resmi kurumlarla ilişkileri en ileri seviyeye çıkarmasını bildi Bu siyasetle değil başında bulunduğu, kendisiyle özdeşleşmiş olan Yaygın Eğitim Merkezi’nin çalışmalarıyla bağlantılıdır Burada halka götürdüğü hizmet ve bu hizmetin sonucu olarak kurum adına yaptıklarını halkla paylaşması vardır Bölgenin yaşlıları, yetimleri bu kurumun ürünlerinin paylaşıldığı sosyal gruplardır İşte bir toplumun en hassas olduğu ve can damarını oluşturan bu yardımseverlik, hayır-hasenat faaliyetleri Kazak ve Rus basının da gündeminde haklı olarak yer almıştır
Ahmet Yesevi Üniversitenin ve Türklerin basında yer aldığı tek olumlu haber kaynağı olma başarısını göstermiştir Çünkü yakından ilgilenenler bilirler ki üniversite ve Türkler sadece olumsuz bir imgeyle basında ancak yer bulabilmektedir
Yaygın Eğitim Merkezi kendi ana hizmet alnının dışında yerli halkın yoğun talebi üzerine Türkçe eğitim kursları da açmıştır Türkçe eğitim konusunda Üniversitenin ta kuruluşundan beri devam edegelen büyük zaaflarının bu kurumda kendi çalışmalarıyla önemli bir ölçüde telafi etmeye çalışmaktadır Elbette bu resmi okul öğrencileri değil, hep olumsuz bir imaj olarak algılanan halkın gönüllü yazılmalarıyla kurulmuştur Birkaç kişi değil, bir dönemde gönüllü olarak her çeşit yaş grubundan ve cinsel gruptan 40 öğrencisi vardır
Yaygın Eğitim Merkezi kurulduğunda Türkistan’da idi Büyüdü, Kentav’a taşındı! Taşınma bir takdir, ödül değil, ikincil bir konuma itmek içindi “Türkistan’da gözümüz görmesin sizi, gidin Kentav’da çalışın” denmişti Oysa halkla birebir irtibat, ilişki, misyon ancak bu birimle yapılabilirdi Bütçe verilmedi, kendi yaptıklarını satarak hizmet sunmaya çalıştılar
Bu birim nedendir bilinmez hep üvey evlat muamelesi görmüştür Üniversiteye sık sık gelen resmi konukların armağanlarını kendi ürünlerimizden vererek hem tanıtım hem de maddi katı olsun teklifi bile merkezi idare tarafından zamanında pek kabul görmemiş, aynı hediyelikler dışarıdan para ödenerek alınmıştı
Ömer hocamla son görüşmemizde Kentav’daki tüm okulların katılımlarıyla bir sergi açacaklarını ve Yaygın Eğitim öncülüğünde ki bu sergiye pek çok ustanın, tanınmış sanatçıların katılacağını büyük bir heyecanla anlatıyordu Kentav valiliği de bütün desteğin Yaygın Eğitime verileceğini ve bundan da memnun kalacaklarını belirtmişti Böylece Kazakistan ve Türkiye’nin ortak değerleri ortaya konmuş olacaktı
Yaygın Eğitim Merkezi, bölgenin küçük mesleki alanlarında pek çok kişinin meslek edinmesine katkıları olmuştur Kazakistan’ın ilk yaygın eğitiminin bu hizmetleri devlet kurumlarının da gözünden kaçmamış ve ödüller verilerek önemli bir itibar kaynağı olmuştur Bu gelişmeler, kurumun verimliliğini, itibarını, çalışma hızını doğrudan etkileyen önemsiz gibi görünen ama aslında çok önemli unsurlardır
Bazı yayınlarımızda bu bölgede Yesevi’de okuyan Türkiyeli öğrenciler ve yerel halk arasındaki zaman zaman şiddete kadar varan husumetten bahsetmiştik Üniversitede çok az kişi bu ilişki biçimini tersine çevirebilmiştir Bunlarda ilk akla geleni Cemal Şafak’tır Okulda çalışan bir temizlik işçisinin bile doğum gününü öğrenip bir hediye alarak kendisinin doğum gününü kutladığını dün gibi hatırlıyorum Bu basit bir olay gibi görünebilir Cemal hocam “ne gerek var, niye getiriyorsun” diye hayıflandığında buna karşılık temizlikçi kadının “siz bizim babamızsınız” diye cevap vermişti O hediyenin parasının aylığının üçte biri olduğunu da ayrıcı hatırlatalım Bir Türkiyelinin bir Kazak tarafından böyle bir sevgiye mazhar olması o şartlarda çok büyük bir başarıdır Üniversitenin sözünü ettiğimiz esas misyonu da işte bu ilişki biçimidir
Türk dünyasına gönlünü vermiş ve yürekten hizmet edenler bunun karşılığını mutlaka, bütün iç ve dış olumsuzluklara rağmen bulur
Ömer hocada Cemal hocanın öğrencisi olarak onun izinden giden bir yöneticidir Yaptığı çalışmalar Kentav’da halk ve bürokrasinin dikkatle izlediği bir gönül eridir Bütün bu hizmet alanları halk tarafından çabucak yansımasını bulmuştur
Birey toplum ilişkilerindeki bir yöneticinin itibarı aynı zamanda kurumunda itibarıdır ve misyonerlik gerçek anlamda kişinin halkla birebir diyalogundan kaynaklanır Bir kurum hakkındaki olumsuz yargıların yoğun olarak görüldüğü bir toplum içinde, bireysel temsil çok önemli bir duruş biçimidir Dürüst, çalışkan, kibar, ilişkilerinde sempatik, sıcak, olumlu yaklaşan birey kendisi ve temsil ettiği ülkeyi, toplumu, kültürü “öteki” bilinçlerde dönüştürücü bir güce sahip olur
Ne zamanki bizim bilincimizle onların bilinci “ufukların kaynaşmasını” gerçekleştirir işte o zaman başarıya ulaşılmış demektir Bu amaç büyük ülkülerin ana motivasyonudur Büyük ülkülere küçük kavgaları, kısır çekişmeleri, kıskançlıkları, kibri yok eder, kendinde eritir Büyük ülkü sahipleri reklamı, büyüklenmeyi, övünmeyi, böbürlenmeyi kendileri için bir küçüklük ölçüsü sayar
Ben Türkistan’da Ömer hocamı, Cemal hocamı, Kenan hocamı tanıdım ve kendi yoluma örnek kabul ettim Bu tavırları benim için örnek teşkil etmektedir Çünkü onların yolu bütün zorluklarıyla, çileleriyle, dışlanmışlıklarıyla, yalnızlıklarıyla “peygamber yolu”dur Ahmet Yesevi’nin yoludur Kurucu misyonlarıyla Atatürk’ün yoludur
|