20. Yüzyilda Türkçeye Hizmet Edenler |
10-24-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
20. Yüzyilda Türkçeye Hizmet EdenlerGİRİŞ Güzel dilimizin tarihî seyir içinde, ana çatısı daimilik göstermek şartıyla değişmesi, değişime paralel gelişmesi yüzyıllara göre belli bir ivme kazanmaktadır Yirminci yüzyılın başında, bütün olumsuzluklara karşın, milleti millet yapan temel unsurun dil olduğunu bilen Atatürk’ün bizzat çalışmaları bu yüzyıldaki Türkçenin kazandığı ivmenin anahtarı konumundadır Dili, en genel biçimde, insanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için sözcüklerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşma olarak tanımlamak mümkündür Ana dili ise, insanın çocukken anasından, evindekilerden ve soyca bağlı olduğu topluluktan öğrendiği dildir[1] Ana dilimiz Türkçenin bu yüzyıldaki görünümüne, bu görünümün ayrıntısına indiğimizde; yazarların, şairlerin ve devlet adamlarının bizzat Türkçe üzerine düşüncelerine ayrıntılı olarak yer verilecektir Yüzyılın başında dil üzerine yapılan tartışma ve çalışmalar dilde sadeleşme hareketi noktasında odaklanmaktadır Bu hareketin kaynağı geçmişe dayanmaktadır Tanzimat döneminde ve Edebiyat-ı Cedîde devrinde sanatçıların bireysel çabalarıyla yürütülen dilde sadeleşme hareketi, sistemli ve bilinçli olarak ilk kez, Genç Kalemler hareketiyle kendini gösterir Bu yüzyılda Türkçe üzerine görüş bildiren yazar ve şairlerin hayatta olmayanları çalışmamıza kaynaklık etmiştir Hayatta olan yazar ve şairlerin görüşlerini aktarmak, Türkçe üzerine düşüncelerine ve ürünlerine yer vermek çalışmamızın kapsamını genişletecektir Genç Kalemler hareketi, Ömer Seyfettin(1884-6 Mart 1920) in önderliğinde, Ali Canip Yöntem (1887-26 Ekim 1967), Ziya Gökalp (1876-25 Ekim 1924) tarafından 1911 yılının nisan ayında "Dilde ve edebiyatta millî benliğe dönüş" ilkesiyle edebî çevreye sesini duyurmuştur: "Dilimizin kendi kendine Türkçeleşmesini beklemenin boş olduğuna inanan Yeni Lisancılar, 'Ey gençler! Artık evvel zaman, kalbur saman âlimleri gibi gözlerinizi ecnebî kamuslara dikmeyiniz Sizi yaşatan Hakikati, şe'niyeti, ırkı tedkik ve tersîd ediniz Şiveniz, sarfınız, nahvınız, üslûbunuz gibi kelimelerimizin de en doğru ve en mükemmel mânâsını da orada bulacaksınız' demişlerdir Yeni lisanın kaynağını, hadsî Türklüğün asla bozulmayan ve her zaman Türk kalan vicdanında gören Ali Canip; Yeni Lisan hareketi içerisindeki bilgili gayretleriyle, Türk dilinin sadeleşmesinde olduğu kadar, millî kültürümüzün korunup geliştirilmesinde de en önemli merhale sayılan Ömer Seyfettin; ve eskiden beri süregelen dili sadeleştirme konusundaki dağınık düşünceleri sistemleştirerek, Yeni Lisan hareketine millî bir renk ve anlam vermesi yanında dil işini, millî bir mesele hâline getiren ve onu, çözülmesi gerekli bir kültür davası olarak gören Ziya Gökalp'in[2], dilde ve edebiyatta millîleşme hareketi, Cumhuriyetle birlikte gerçek niteliğine kavuşmuştur Sade Türkçe, artık edebiyat dili olmuştur Tanzimat'tan beri süregelen düşünceler ve çabalar meyvesini vermiştir Günümüzde sadeleşme ve yenileşme başarıya ulaşmışsa bunun temelinde Genç Kalemler'in emekleri yatmaktadır[3] Atatürk'ün önderliğinde Cumhuriyeti kuran kadronun, -her alanda olduğu gibi- millî bir kültür dilinin oluşturulması çabalarının arifesinde özellikle Lâtin harflerinin kabul edilip/edilmemesi konusunda tartışmaların yaşandığı bilinmektedir 1928 yılına kadar gazete ve dergilerde bilim adamlarının ve sanatçıların şiddetli bir tartışma içerisinde oldukları görülür Tartışmanın taraflarına göz attığımızda bu dönem için Lâtin harflerinin kabul edilmemesini isteyenlerin çoğunlukta olduğunu görüyoruz Geçmişte Lâtin harflerine geçip/geçmeme konusunda bir çok önerileri bir kenara bırakırsak, Kazım Karabekir Paşa'nın başkanlığında 21 Şubat 1923 tarihinde toplanan Millî İktisat Kongresi'de kongrenin işçi delegelerinden İzmirli Nazmi ile iki arkadaşı tarafından, Lâtin harflerinin kabulü hakkında bir önerge verilir Kongrede bu önerge, "Lâtin harfleri İslâm birliğini bozar" gerekçesiyle başkan tarafından reddedilir Bu reddin yazılı açıklamasıyla birlikte tartışmanın boyutu değişir Bu kongrede Kazım Karabekir Paşa şunları dile getirmektedir: [b]“Binaenaleyh bugün bir kuvvet vardır ki, o kuvvet bütün cihana karşı bu propagandayı yapıyor: Türk yazısı güçtür okunamaz () Acaba bu Lâtince kabul edilebilir mi? Bu kabul edildiği gün memleket herc ü merce girer Her şeyden sarf-ı nazar bizim kütüphanelerimizi dolduran mukaddes kitaplarımız, tarihimiz ve binlerce cilt âsarımızı bu lisanla yazılmış iken büsbütün başka bir şekilde olan bu harfleri kabul ettiğimiz gün, en büyük felakette derhal bütün Avrupa’nın eline güzel bir silah vermiş olacak, bunlar âlem-i İslâm’a karşı diyeceklerdir ki, Türkler ecnebî yazısın kabul etmişler ve Hıristiyan olmuşlardır İşte düşmanlarımızın çalıştığı şeytanatkârane fikir budur () Binaenaleyh bizim hurufatımızı okunmaz değil, belki hurufatımız dünyanın en güzel şekli ve latif resmidir ki” Özellikle, Resimli Gazete, Akşam, İçtihad, Millî Mecmua'daki yazılarla takip edilen tartışmalar hakkında geniş bilgi vermek konumuzun kapsamını genişletecektir Burada incelenen kaynaklara bağlı kalarak şunları söylemek mümkündür: Bu dönemde Lâtin harflerini kabul etmek istemeyenler çoğunluktadır Her iki görüşe ılımlı yaklaşan İbrahim Alâaddin Gövsa'nın, tarafların düşüncelerini ve savunma reflekslerini aktaran yazısı tartışmaların içeriğini özetler niteliktedir Kısaca şunları söyler Gövsa[5]: Lâtin harflerini kabul etmek isteyenlerin delilleri şu esaslarda toplanabilir: 1) Yazımız güç öğreniliyor 2) Yazım kurallarımız yerleşemiyor 3) Yabancılar, dilimizi harflerin güçlüğünden dolayı öğrenmeye rağbet etmiyorlar 4) Az çok öğrenim görenlerimiz dahi bir makaleyi yanlışsız okuyamıyorlar Bu söylenenler daha etraflı açıklanabilir Hepsi de itiraz etmeden kabul edilecek görüşler ama bu sorunların oluşması Lâtin harflerini kabul etmemiz için yeterli midir? Karşı tarafın görüşlerinin özeti ise: 1) Çocukların bir ay hatta iki ay önce okumalarıyla her zorluk aşılacak mı? Öğrenirken güç ol yazımızın, kullanırken kolay olduğunu unutacak mıyız? Âdeta kişilere benzeyen kelimelerimizle okuma ve yazmanın daha kolay olduğu meydanda değil midir? Harflerimizle bir satıra koyduğumuz cümleyi, Lâtin harfleriyle en aşağı iki satırda yazmak gerekmiyor mu? 2) Yazım kurallarımızın istenilen düzeyde gerçekleşmemesinde harflerimizin kabahati nedir? Her kelime için bir şekil belirleyip okul kitaplarından itibaren yayımda bu yazım kuralları uygulansa harflerimizin değişmesine ihtiyaç kalır mı? 3) Yabancılar mecbur olur veya ilgi duyarlarsa Mısır ve Suriye'de Arapça öğrendikleri gibi, Arapçadan daha kolay olan dilimizi öğrenmeyecekler midir? 4) Bugün öğrenim gören insanlarımız bile bir makalede bilmedikleri kelimeleri yanlış okuyorlar Yazı dili ile konuşma dili; halk edebiyatıyla Dîvan edebiyatı arasındaki uçurumu Lâtin harfleri mi kapatacak? Her iki görüşü de bu şekilde özetleyen Gövsa, değerlendirmeyi okurlara bırakmaktadır Bu tartışmalara 1 Kasım 1928'de "Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkındaki Kanun" kabul edilerek son nokta konulmuştur Bu cümleye bağlı olarak "Atatürk Dönemi"nde dilimizin öğretimi; beraberinde kanun ve kararnamelerle eğitim atılımlarının kısa bir tarihçesini kronolojik olarak, millî eğitim bakanlarının adlarıyla oluşturulan başlık altında sunmak gerekir 1) Dr Rıza Nur [1879 Sinop - 1942 İstanbul]: 4 Mayıs 1920'de bakan olan Dr Rıza Nur, bakanlığı zamanında bir yandan bakanlık örgütünü yapılandırmaya, diğer yandan da az sayıda Osmanlıdan TBMM yönetimine aktarılmış bulunan eğitim kurumlarını ayakta tutmaya çalışmıştır Fakat ağır savaş koşulları nedeniyle yerel yönetimlerin öğretmenlerin maaşlarını ödeyememelerine bağlı, salgın halinde öğretmenlerin meslekten ayrılmaları ve eğitim kurumlarının kapanmaları olayları devam etmiştir Rıza Nur'un 9 Mart 1920 tarihinde TBMM'de okuduğu programın eğitim hedefleri arasında şu iki madde kayda değer: a)Halk kitlesinde yaşayan Türkçe sözcükler toplanarak dilimizin büyük bir sözlüğü meydana getirilecek b) Millî ruhu meydana geliştirecek tarihsel, toplumsal ve edebî eserler uzmanlarına yazdırılacaktır[6] 2) Hamdullah Suphi Tanrıöver [1885 İstanbul - 10 Haziran 1966] Tanrıöver'in millî eğitim bakanlığında icraatlarının geri plânında Atatürk'ün görüş ve direktifleri yatmaktadır Bu salt Tanrıöever için geçerli bir durum değil, bundan sonraki millî eğitim bakanları için de aynı özellik varlığını sürdürmektedir Tanrıöever'in millî eğitim politikasında ilk göze çarpan Atatürk'ün Ankara Maarif Kongresinde yapmış olduğu konuşmadır Bu konuşmanın içeriğine bundan sonraki bakanlar da sadık kalmışlar belirlenen hedefleri gerçekleştirmek için çalışmışlardır Bu konuşmada Atatürk, Türkiye'de ileride daha sağlıklı bir ortamın sağlanmasına kadar geçecek süre içinde de boş durulmamasını, eğitim örgütünün verimli bir şekilde çalıştırılmasını istemiştir Çocukların ve gençlerin eğitimi konusundaki istek ve buyrukları da şunlardır: "Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken, onlara bilhassa mevcudiyeti ile hakkı ile birliği ile taarruz eden bilumum yabancı anasırla mücadele lüzumu ve efkar-ı milliye-yi kemali istiğrak ile hep mukabil fikre karşı şiddetle ve fedakârane müdafa zarureti telkin edilmelidir Yeni neslin bütün kuvva-yı ruhiyesine bu evsaf ve kabiliyetin zerki mühimdir Daimi ve müthiş bir cidal şeklinde tebarüz eden hayat-ı akvamın felsefesi, müstakil ve mesut kılmak isteyen her millet için bu evsaf-ı kemali şiddetle talep etmektir istikbal için hazırlanan evlad-ı vatana, hiçbir müşkül karşısında serfüru etmeyerek kemal-i sabır ve metanetle çalışmalarını ve tahsildeki çocuklarımızın ebeveynlerine de yavrularının ikmal-i tahsili için her fedakarlığı ihtiyardan çekinmemelerini tavsiye ederim[7] Bunların yanı sıra Tanrıöever zamanında, "İstiklâl Marşı" kabul edilmiştir 3) Mehmet Vehbi Bolak [1883 Balıkesir-1958] 19 Kasım 1921'den itibaren 11 ay 16 gün bakanlık yapan Mehmet Vehbi Bulak zamanında, geleceği biçimlendirecek etkili bir çalışma yapılmamıştır 4) İsmail Safa Özler [1885 Adana-08071940 Adana] Millî mücadelenin zaferle sonuçlanmasından sonra devlet, ülkenin imarı için ancak çalışmalara başlayabilmiştir İşte bu zamanda iş başına gelen (6111922) İsmail Safa Özler, Atatürk döneminde gerçekleştirilecek olan eğitim devrimleri için gerekli fikrî ve hukukî zemini hazırlamıştır Ali Fethi Okyar tarafından kurulan kabinenin programı 14081923 tarihinde TBMM'de okunmuştur Programda ilk defa eğitim ile ilgili ilke ve politikalara yer verilmiştir Eğitim hedefleri içerisinde konumuzla bağlantılı olarak şunlar vardır: Halkın talim ve terbiyesi için gece dersleri ve çırak mektepleri tesis olunacak, halkın lisanıyla ve halkın ihtiyacına muvafık kitaplar yazdırılacak tabı ve teksir ve memleketin her tarafına tevzi edilecektir Program TBMM'de okunduğu zaman Ankara'da I Heyet-i İlmiye çalışmalarına devam etmekteydi Hükümet programıyla heyetin çalışmaları ben niteliktedir I Heyet-i İlmiye: 15 Temmuz 1923 tarihinde Ankara'da başlayan toplantı 15 ağustos 1923 tarihine kadar bir ay aralıksız sürmüştür Savaştan yeni çıkmış olan Türk devletinin var olan eğitim sorunları derinliğine tartışılmış ve Türk eğitim sistemine yeni bir şekil vermek üzere de bazı önemli kararlar alınmıştır [b]Heyetin çalışmalarına dönemin eğitim, bilim ve devlet adamları katılmıştır[8] Gündemde yer alan 24 ana başlık için altı komisyon kurulmuştur 24 ana gündem maddeleri arasında konumuzu ilgilendiren beşinci ve altıncı maddelerdir: "Millî büyük sözlük ve dilbilgisi/ Millî müzik, millî dil ve edebiyat" komisyonlar içinde ise, "orta tedrisat komisyonu" Komisyonun almış olduğu kararlar zaman zaman Hakimiyet-i Milliye gazetesinde yayımlanmıştır Tevhidi-i Tedrisat Kanunu: Daha Ankara Maarif Kongresinin (16071921) açılışında Türkiye'de eğitim ve öğretimin birleştirilmesinin gerekli olduğunu dile getiren Atatürk'ün, buyrukları doğrultusunda hazırlanmış olan söz konusu kanun 3 Mart 1924 tarihinde TMMM'ne sunulmuş ve kanunlaştırılmıştır 2 Mart 1924 günü Cumhuriyet Halk Fırkası grubunda tartışılıp, kabul edilen 3 önemli yasa tasarısı, mecliste 3 Mart 1924 günü kabul edilmiştir Bunlar: 1) Halifeliğin kaldırılmasına ve Osmanlı hanedanının yurt dışına çıkarılmasına ilişkin Urfa milletvekili Şeyh Saffet Efendi ve 53 arkadaşının yasa önerisi 2) Şer'iye ve Evkaf vekaletlerinin kaldırılmasına ilişkin Siirt milletvekili Halil Hulki Efendi ve 57 arkadaşının yasa önerisi 3) Tevhid-i tedrisat hakkında Saruhan milletvekili Vasıf Bey ve 57 arkadaşının yasa önerisi kaynak __________________________________________________ _____ [1] Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1988 [2] Dr Yusuf Ziya ÖKSÜZ, Türkçenin Sadeleşme Tarihi Genç Kalemler ve Yeni Lisan Hareketi, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1995, s173 [3] Genç Kalemler hareketinin dilimizin sadeleşmesindeki işlevi ve önemi üzerine daha ayrıntılı bilgi için bkz: Faruk Kadri Timurtaş, "Türkçecilik Cereyanının Tarihi", Türk Dünyası El Kitabı, IICilt, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1992, s248-258; İsmail Parlatır, "Genç Kalemler İçinde Ömer Seyfettin", Doğumunun Yüzüncü Yılında Ömer Seyfettin, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara, 1992, s87-111 [4] Kazım Karabekir, “Lâtin Harflerini Kabul Edemeyiz”, Hâkimiyet-i Milliye, S 755, 5 Mart 1339 (1923), s2 [5] İbrahim Alâaddin Gövsa, "Harflerimizin Kabahati", Resimli Gazete, C1, S27, 8 Mart 1340 (1924), s2 [M Şakir Ülkütaşır, Atatürk ve Harf Devrimi, Türk Dil Kurumu Yayınları, 3b, Ankara 2000,s49-50'den naklen özetlenmiştir Bu konu hakkında ayrıca bkz: Betül Özçelebi, Cumhuriyet Döneminde Edebî Eleştiri 1923-1938, TC Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1988, s221-229] [6] TBMM Zabıt Ceridesi, I:13, C1, 951920, s241-242 [7] Cumhurbaşkanları, Başbakanlar ve Milli Eğitim Bakanlarının Milli Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçleri, , ICilt, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1946, s3-4 [8] Heyetin çalışmalarına katılan kişiler ve gündem maddeleri için ayrıca bkz: Hasan Âli Yücel, Türkiye'de Orta Öğretim, TC Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1994, s21-22 [9] Hakimiyet-i Milliye "İlk Tedrisat Komisyonu Raporu", 15081923; "Halk Terbiyesi Raporu", 20081923 Ayrıca Hasan Âli Yücel, Maarifte Bir İnkılap" yazısıyla heyetin çalışmalarından övgüyle söz etmiştir Hakimiyet-i Milliye, 17081923 |
|