Prof. Dr. Sinsi
|
Deneme Örneği - Yazarak Ölmek
YAZARAK ÖLMEK - Salah Birsel
Kendimi alıp da yazımın ortalık yerine oturttum mu, denemem başlamış demektir Bu, boyuna kendimden açacağım,boyuna kendi fotoğraflarımı dağıtacağım anlamına gelmez Doğrusunu söylemek gerekirse, kendimi yazının içinde bir paravAnın arkasına gizler,denemeyi oradan yönetirim Böylece hem yüzümün mostrasını okurlardan kaçırmış olurum, hem de sonunda afra tafra satmaya varacak olan kendi düşlerimi, kendi vızvızlarımı arka planda tutarım Gerçekte olayların seçilmesinde ben yine ortalardayım Onların kimilerini denemeye buyur eder, kimilerini de dehlerim Bu da benim neyi yeğlediğimi, neyi de kendimden uzak tuttuğumu belli eder
Ben denemeyi şiir yazar gibi yazarım Ona hiçbir artık söz eklemem Hiçbir yerini de eksik-gedik bırakmam İlkin okurlara bir selam sarkıtır, sonra konuya girer, onu geliştirip yayıncak da paydos zilleri çalmaya başlarım Ziller sona ererken de denemeyi bitirmiş olurum Aralıkta yazımı soluklandırmak için çizgiler, parantezler açarım
Çokluk da önemsediğim şeyleri bu iki parantez iki çizgi arasına yerleştiririm Gelin görün ki, kimi zaman istediğim açıklamayı yazıya katamam "Hançerova" denemesinde böyle bir şey olmuştur Stendhal'in Kırmızı ve Siyah romanından açarken, Bayan Renal'in, sevgilisi Julien'in ölümünden üç gün sonra çocuklarını severken anmısdan öldüğü üzerinde durmuştum
Flaubert'in Madam Bovary'sinde de Emma'nın ölümünden sonra çokça tutkun olan kocası Charles Bovary de pattadak ölüverir Ben bu benzeyişi de denemeye kaydırmak istedim Ama ne yaptım, ne ettimse üstesinden gelemedim Diyeceğim, denemenin bir mantığı vardır Çokluk bu mantığın tutsağı olursunuz Romanda romanın, şiirde şiirin mantığına tutsak olduğunuz gibi
Unutmadan, ben sözcük ardından koşan bir yazarım Bir sözcük hokkabazıyım Sanırım, her sanatçının yapması gereken ilk iş de budur Sözcükleri sevmek Kafan ve düşüncen ne olursa olsun, sözcükleri seveceksin Benim şiirimden de sözcükleri ne denli sevdiğim anlaşılabilir Ben Şiirin İlkeleri'ni de sözcükleri tartarak, onlara beden eğitimi yaptırarak yazdım 1947'den 1952'ye değin, tam beş yılda yazdım onu
O kitaptaki ilkelerin bir bölüğü de denemedir Zaten benim kafam hep denemeye çalışır Dört Köşeli Üçgen adlı romanım da bir denemedir Yani yazdıklarımda kolayca şiirden romana, romandan denemeye, denemeden günlüğe geçilir Aralarında hiçbir duvar, hiçbir çit yoktur Ne ki gelecek, denemenindir Romanlar de gelecekte, tam bir denemeye dönüşecektir Bunun ilk işaretini Aldous Huxley Cesur Yeni Dünya, George Orwell de 1984 ile vermiştir Denemelerimin kahve söyleşileri gibi daldan dala konmasını ve başladığı yerde değil, başlamadığı yerde bitmesini severim
Bunu her zaman başardım diyemem Biraz önce adını andığımız "Hançerova" böyle bir patak olay ile başar 1878 yılında Tarik gazetesi başyazarı Lastik Sait Bey Tercüman-ı Hakikat'te yayınlanan iki şarkının Ahmet Mithat Efendi'nin elinden çıktığını sanmış ve onları kendi gazetesinde saraka etmiştir Araya da Efendi'nin özel yaşamıyla ilgili iğneler sokuşturmuştur Buna sinirlenen Efendi de Babıâli Caddesinde çevirdiği sarakacıya dört dörtlük bir kötek çeker
Bu olay, yirmi yıl sonra Lastik Sait'in Ahmet Mithat'a yazılı bir saldırısını da ardından sürükleyecektir Bu kez gündemde klasikler tartışması vardır Lastik Cenapları,Corneille (in Le Cid tragedyasının) Ahmet Mithat eliyle makaslanarak ve düzyazıya çevrilerek yayınlanmış olmasına öfkelenmiştir Efendi'nin şair olmadan şiir çevirmesine ise iyisinden içerliyordur Corneille'in kitabı Türk okurlarına Cid'in hulasası adıyla bağışlanmıştır
Biz bunu okurlarımıza fısladıktan sonra oyunda sözü edilen Kral Ferdinand'ın kızı Dona Urraca'nın Don Rodrigue için çarpan yüreğini de deneme tahtamızın üstüne gerdik Kral kızının aşkı Stendhal'in Kırmızı ve Siyah'ındaki Mathilde'in Julien Sorel'e olan sevdasını çağırdı O da Julien'in ilk göz ağrısı Bayan Renal'e göz kırptı
Derken Stendhal'in gençlik serüvenleri de sıraya girdi Daha sonra laf, dönüp dolaşıp Stendhal'in İtalya Öyküleri'nde sergilediği Prenses Vanina ile Castro Rahibesinin aşklarına dayandı Neşterimizi onların üstünde de gezdirince Alain Fournier'in adsız Köşk'üne yöneldik Onunda da ağzının payını verdikten sonra sözü Orhan Kemal ile Necati Güngör'ün öykülerinden geçirdik En sonunda Rousseau'nun aşk yüzünden fıtık olduğunu söyleyerek denememizi bitirdik
Gerçekte, Rousseau üzerine verdiğimiz bilgi bir anahtar tümcedir Deneme de bu anahtar tümce için yazılmıştır Hemen hemen her denemede böyle ışıldaklar vardır "Kurutulmuş Felsefe Bahçesi"ndeki anahtar tümce de Şarlo'nun annesinin, parasızlıktan davulu yarılsa da her Cumartesi bir penilik şebboy almadan eve gelmediğini belirten tümcedir Bir anahtar da "Posta Tatarı" denemesinde vardır O da Tolstoy'un Çehov'a fısladığı bir sözdür: "Bilirsiniz Shakespeare'i sevmem Ama sizin oyununuz, aziz Anton Pavloviç, onunkilerden de kötü "
Eşref'in: "Ey vatan ver elini sıkayım, elimizden gidiyorsun, adiyö" dizeleri de bir anahtardır Ama onun girişini şimdiye değin hiçbir denemeye yaptıramadım Sizin anlayacağınız her gün yeni yeni fişler, yeni yeni konular bulup buluştururum Altı ay önce Abdülhak Hamid'in Zeynep adlı oyunu geçti elime Oyunun arkasında Hamid'in kız kardeşi Mihrünnisa Hanıma yazdığı bir mektup da var
Mektupta diyor ki: "Bu yazdığım eser bir duygu veya düşünce kitabı mıdır?Bunu anlamak için kitabımı Recaizade Mahmut Ekrem'e verdim " Şimdi burada birçok konu vardır Bunlardan biri Hamit gibi bir adamın yapıtını bir eleştirmene göstermesi ve onun iyi ya da kötü olduğunu o eleştirmenden gelecek yanıta göre saptamayı düşünmesidir
Burada bir denemeci için ilginç olan yan da, bir yazarın ne kadar büyük olursa olsun kendine güvenmeyişidir İkinci bir konu da Recaizade açısından ortaya çıkıyor Çünkü Hamid'in sözleri Recaizade'nin çağındaki sanatçılar üzerinde olumlu bir etkisi bulunduğunu açığa çıkarıyor Yani her fiş bir denemeye yol açabilir Kimi zaman da bir çok fiş bir araya gelerek denemeyi gün ışığına çıkarırlar
Deneme bir de bilgi Denemeci istese de, istemese de, yazısından birtakım bilgiler fışkırır Yazar sadece gördüklerini, duyduklarını ve okuduklarını yazar Bu da bilginin ta kendisidir En büyük bilgi kitabı ise yaşamdır Yaşam yazarın önünde hasırcı arnavut karpuzu gibi koskoca ve dopdolu durur Yazarın onu kütletmesi, kütürdetmesi için bıçağı eline alıp yüreğine saplaması yetişir Şimdi geldik mi kendimizi terazilemeye
Benim için en değerli şey insan sevgisi, sanat sevgisidir Denemelerimde onları boyuna sahneye çıkarırım Aralıkta zorbaların, diktatörlerin yüzlerine kir düşürmeye de büyük özen gösteririm Her zaman üstünde durduğum bir sanatçı vardır:Proust Tıknefesin teki Odası,nemi çeksin diye mantar tabakalarıyla doludur
Odasına kapanır, yatağına kurulur, yazılarını orada yazar Kimi zaman, iki gün, yerinden kıpırdamadığı olur Dışarıda, kapının önünde de yardımcısı bayan Celeste'in yüreği, "Mösyö Proust öldü mü, ölmedi mi?" diye - çağrılmadan içeriye girmesi kesinlikle yasaktır - ağzıyla göğüs kafesi arasında mekik dokur Proust,16 ciltlik Geçmiş Zaman Ardında'yı bitirdikten sonra: "Artık ölebilirim" demiştir Öyle de olur Romanın son noktasını kondurunca avucundaki can kuşunu da uçurur Bu, insana inanılmaz görünür Ama gerçek sanatçı budur Yarattığı şey kendi yaşamından önce gelir
Giderek, deneme bir de biçem demektir
Biçem, yani üslup yoksa, deneme de yoktur
Üslubun tanımı da şudur:yazarak ölmek
|