Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Kültür-Sanat > Makaleler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bolluk, çocukları, çıkmaz, eden, kapitalizmin, refah, sokak, vaat

Refah, Bolluk Vaat Eden Kapitalizmin Çıkmaz Sokak Çocukları

Eski 10-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Refah, Bolluk Vaat Eden Kapitalizmin Çıkmaz Sokak Çocukları




Refah, bolluk vaat eden kapitalizmin ‘Çıkmaz Sokak Çocukları’

Amerikalı yazar Lyle Kessler’ın, Türkçe’deki karşılığı “Yetimler” anlamına gelen “Orphans” başlıklı oyununu, ışıklar içinde yatsın Ali Neyzi, metnin içindeki “müstehcen” sözcükleri olanca kibarlığı içinde sarıp sarmalayarak titizlikle dilimize çevirmiş Tiyatro İstanbul, Gencay Gürün’ün yönetiminde “Çıkmaz Sokak Çocukları” başlığı altında 2007-2008 sezonu oyunu olarak seyircisiyle buluşturmakta Kimler oynamıştı, nasıl oynanmıştı pek anımsayamıyorum, ama Gencay Gürün’ün aynı oyunu İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni olduğu yıllarda kurumunda da sahnelediği aklımda…

Amerikalının zeka düzeyi
Amerikan düşünü, Amerikalıların zeka düzeyi içinde “ti”ye alan bir oyun bu Kapitalist sistem içinde ayakta kalmaya çalışan iki yetim kardeşin öyküsü kurgulanmış Korumak amacıyla kardeşi Phillip’i evde hapis tutan ve küçük soygunlarla evi geçindiren ağabey Treat’le; evin kapısından öteye adım atmamış, televizyon, markalar ve başkasının dayattığı değerlerle yaşayan kardeşin basit öyküsü; çıkagelen ve bir anlamda düzeni yıkan bir yabancıyla önce ivme kazanır gibi oluyor, sonra…

Ohhh! Ne ala memleket
Hepimiz, artık adımız gibi biliyoruz ki, bugün tüm dünyada sermayenin dayattığı büyük bir yıkım yaşanmakta Refah ve bolluk vaat eden kapitalizm, milyonlara sefaletten başka bir şey sunmuyor Dünyada bir buçuk milyar insan açlık, iki milyar insan sefalet koşullarında yaşıyor ve bu insanlar, bırakınız kapitalizmin nimetlerinden yararlanmayı, içlerinden bir milyarı içecek temiz su dahi bulamıyor Gemi azıya alan burjuvazi, işçi ve emekçilerin mücadele ederek kazandığı eğitim, sağlık, emeklilik, iş güvencesi, örgütlenme hakkı, sigorta gibi temel hakları sırasıyla gasp etmeye çalışmakta Köleliği dayatan iş yasalarıyla çalışma koşulları ağırlaştırılıyor, çalışma saatleri sürekli artırılıyor Göstermelik demokratik hak ve özgürlükler rafa kaldırılıp, katı polis devleti uygulamalarına geçilmekte Barış ve demokrasi havariliği yapan emperyalist barbarlar, savaş ve saldırganlığı tırmandırıyor, kendilerine boyun eğmeyen halkların tepesine bombalar yağdırıyor Tüm bunlar olurken, bir avuç asalak kârlarına kâr katıyor Sefalet arttıkça, işgal ve saldırılar tırmandıkça tekellerin kasası doluyor Onlar; “Ohhh! Ne güzel dünya” diyor

Para Nereye kadar?
Oyundaki üç karakter de, kapitalizmin kendileri için tek kurtuluş yolu, yegâne yaşama biçimi olduğunu düşünengiller fasilesinden Oysa, bu düşünce biçiminin vaat ettiği büyülü dünya (Amerikan Düşü) insana rağmen işleyen, kırıcı sistemler bütününden başka bir şey değil Günümüzde özgüvenin başarı, “tevazu” göstermenin ise başarısızlık anlamına geldiği bu sistemde akıllı olmak artık birincil koşul Peki bu sistemde var olmanın, ayakta kalabilmenin yolu ne? Yani: “Para kazanmak için nereye kadar gitmeli insan?”

İleti seyirciye geçemiyor
Oyun, esasında “Nereye Kadar Gitmeli”yi sorguluyor Derken, “Güven Vermek” olgusu ve “Güven Duyma” gücü de devreye girince, (sen misin giren) oyun salkım saçak sarkmaya başlıyor Kendisi de yetim olan yabancı kimdir; barda içkisini içip sarhoş olduktan sonra, çantasında milyon dolarlık hisse senedi, cebinde on binlerce dolarla ne diye iki yetimin evine gelir; kapitalizmin hangi “kutsal” amacına hizmet etmek aşkına iki yetime elini uzatır, anlaşılmıyor Oyun da inandırıcılığını yitiriyor

Gencay Hanım birleşik tepkiyi boşlamış
Türk tiyatrosuna fevkalade eserler kazandırmış olan Gencay Gürün, bu kere sahne üzerindeki olaya izleyicinin yakınlığını sağlayamamış Yanılsama (illüzyon) doğrudan bilinçaltına yönelemiyor Oysa tiyatro, izleyici topluluğunun birleşik tepkisini ister, Gencay Gürün bu gerçeği elbette benden iyi biliyor Düşünceden doğan heyecan zaten oyunda yok, heyecan da düşünce doğurmayınca, oyun tempo yitiriyor Gencay Gürün’ün “heyecan tepkisi”ne böylesine boş vermesi beni şaşırtıyor

Değişime uğramak
Gencay Gürün, seyirciye düşünme olanağı vermeden, bütün olup biteni zorunluymuşçasına göstermek istemiş Hiçbir olguyu zorlamamış Jesti, devinimi, vurguyu birbirine karıştırtmamış İyi etmiş de, perde açılır açılmaz öyküye yoğunlaşan ilgi giderek nasıl dağılıyor dikkat kesilmemiş İzleyici dikkat dağıtıcı nedenlerle olup biteni gerektiği gibi duyumsamıyor, hatta duyumsamak istemiyor O zaman da, yönetmenin planı iyiden iyiye bozuluyor, oyun dağılıyor Altı black-out da, dağılmanın tuzu biberi oluyor

Sözcelenmeden olur mu?
Dahası, metin üzerinde sözceleme yapılmamış gibi Sanki, plastik ya da jest olarak işleme uğramamış Ses ve jest açısından (Cüneyt Türel hariç) metin ince elenip sık dokunmamış Oyuncu, karakterini fizikselleştiremiyor Yaklaşımlar psikolojik ve soyut kalmakta Metin, kendi kuruluşu içinde işliyor mu bilemiyorum, ama oyuncular (Ömer Akgüllü-Serhan Arslan) sadece zıplıyor, sıçrıyor Devinmiyorlar Bedenlerine anlam kazandıramıyorlar Metnin biçemini oluşturan anlam yönlerini kavrayamıyor, kavrayamadıkları için olsa gerek, anlam yönlerinin akışkanlığını sürdürdüğü bağıntı içerisinde değişime uğrayamıyorlar
Diğer taraftan, sahne trafiği iyi çalışmakta Soracağım tek “husus”, Phiilip’in yediği yemek, Yabancı’nın yaptığı çay, Treat’ın içtiği bira gerçek de; Phillip’in, Treat’ın dizine (güya) sürdüğü Hidrojen Peroksit’in şişesi neden boş? Neden sadece o tablo “mış” gibi?

Yaratıcı kadro
Giysileri kim tasarlamış belli değil, ama sözüm yok Nilgün Gürkan’ın dekoru çizgi, renk, malzeme, ışık, eşya öbeklenmeleriyle sahneye hiçbir devinim katmıyor Sahnedeki öğeler dekorun fiziksel yönüyle hiç mi hiç uyumlu değil Gürkan’ın tasarladığı fiziksel görsellik ne devinime yardımcı, ne iletinin izleyiciye gitmesine katkı sağlayıcı, ne de ıkına sıkına ileti üreten metnin izleyiciye geçmesine koltuk çıkıcı
Aytekin Saday bildiği yoldan dönmüyor, aynen ilerliyor Gene cascavlak bir ışık tasarımı… Duygu, düşünce, imaj, zaman mekân-kavramı, atmosfer, derinlik, perspektif, üç boyutluluk… Hiçbiri yok!

Oyunculuk
Genç oyuncular Ömer Akgüllü ile Serhan Arslan’ı eleştirmeyeceğim Her ikisinin de, tiyatro yolunda hızlı adımlarla yürüyebileceklerine inanıyorum Ama henüz dışsal fiziksel aksiyonları içsel özlerle besleyecek, bir rolü ruhsal yaşamlarıyla dolduracak elverişli malzemeye tam olarak sahip değiller, diyeceğim ve doğal olarak kendilerini sinirlendireceğim
Sinirlendireceğim, ama diğer taraftan da “yolun başı”nı göstereceğim Hemen şimdi, şu anda Treat’in, Phillip’in içsel içeriklerini incelesinler, sonra beri gelsinler… Cüneyt Türel’den de, inanç olmaksızın karakteri asla gerçek anlamda duyumsayamayacaklarını öğrensinler…
Sonra hakkımda ne derlerse desinler… İçtenlikle içime sindireceğim

Üstün Akmen


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.