Prof. Dr. Sinsi
|
Bir Arada Yaşama Sanatı
Başka ülkelerden göç eden veya bir başka şehre taşınan gayr-i Müslimler, bazı küçük sınırlamalar dışında Müslümanlarla eşit bir ikamet ve dilediği yere seyahat etme hürriyetine sahiptirler Bunun yanında çalışma, mülkiyet edinme, ticaret yapma konusunda herhangi bir sınırlamaya tâbi tutulmadıkları gibi, bazı alanlarda çalışmaları teşvik edilmiş hattâ öncelik tanınmıştır Bu serbestlik, Osmanlı ticaret hayatında gayr-i Müslimlerin öne çıkmalarını ve büyük servet yapmalarını sağlamıştır Müslüman nüfus genellikle tarım ve askerlikle meşgul olduğu için diğer alanlarda Müslüman olmayanların ağırlığı söz konusudur Ülkedeki el sanatları ve zenaatların çoğu gayr-i Müslimlerin elindedir Devlete ait kamu görevlerinde de onlara önemli görevler verilmiştir Vezir, vali gibi yöneticiliklerde veya hakimlikte bulunamamakla beraber, özellikle tabiplik, tercümanlık vb görevler genellikle onlar tarafından yürütülmekteydi
Osmanlı idaresinde yaşayan gayr-i Müslimlerin sahip oldukları diğer çok önemli bir hak ve hürriyet de hukuk alanındadır Gayr-i Müslimler; ceza davaları haricindeki aile, şahıs, miras, borçlar hukuku gibi dinî inançlarıyla ilgili konularda kendi mahkemelerine gitme ve kendi hukuklarını uygulamada serbesttirler Bu, onları kendi inançlarının gerekleriyle baş başa bırakmadır Bu şekilde onlar asırlar boyunca İslâm toplumu içinde varlıklarını sürdürme imkânı bulmuşlardır Ancak ceza davalarında Osmanlı kanunlarına tâbidirler Burada suç sayılan bir fiil işlediklerinde aynı hukuk onlara da uygulanır Fakat, içki içmek gibi kendi dinlerince suç sayılmayan fiilleri işlediklerinde, İslâm hukukunun gereği olan ceza değil, sadece kanun düzenini bozma suçunun cezası uygulanır
Gayr-i Müslimler isterlerse davalarını Osmanlı mahkemesine de getirebilir ve burada, kutsal kitapları üzerine yemin edebilirlerdi Onların genellikle Osmanlı mahkemelerini tercih ettiklerini gösteren çok sayıdaki arşiv belgesi, aynı zamanda Osmanlı hoşgörü ve toleransının da önemli bir delili olarak günümüze kadar intikal etmiştir
Gayr-i Müslimlerin sahip oldukları bu hak ve hürriyetlerin karşılığında yerine getirmekle yükümlü oldukları görevler ise, cizye ve haraç vergisi ödemektir Cizye, can-mal ve namuslarının devlet garantisinde olması, bunların tehlikeye düşmesi durumunda da devlet tarafından korunması karşılığıdır Aksi takdirde bu vergi alınamaz Ayrıca gayr-i Müslimler askere de gitmezlerdi Çünkü İslâmiyet onları, Müslümanlarla birlikte kendi dindaşlarına karşı savaşmak zorunda bırakmamak gâyesiyle askerlikten muaf tutmuştur Bu aynı zamanda inanç özgürlüğünün bir gereğidir Osmanlı ordusunun geri hizmetinde çalışanlardan da cizye vergisi alınmazdı Ayrıca kadın, çocuk, ihtiyar, sakat, deli, münzevi ve din adamları da bu vergiyi ödemezdi Askerlikten muaf olmaları sayesinde gayr-i Müslimler uzun vadede hem nüfus olarak azalmamışlar, hem de ticaret ve zenaatlarına kesintisiz devam ettikleri için ekonomik olarak güçlenmişler, hattâ devlete borç verecek hale gelmişlerdir
Cizye ve haraç vergisi, Müslüman olanlara oranla gayr-i Müslim vatandaşlardan fazladan alınıyor gibi görünse de, durum öyle değildir Çünkü onlardan alınan haraca benzer bir vergi olan öşür de Müslümanlardan alınmaktaydı Cizye Müslümanlarca ödenmiyorsa da, verdikleri zekât onların ödediği diğer malî bir yükümlülüktü
Gayr-i Müslimler sosyal hayatla ilgili bazı kısıtlamalara tâbi tutulmuşlardır Ancak bu kısıtlamaların hiçbiri temel hak ve hürriyetlere yönelik olmayıp tamamen hakimiyet sahibi devletin uyguladığı idarî tedbirlerdir
Müslümanların, kendi inançlarından olmayan topluluklara bu şekilde hoşgörülü davranması, İslâm'ın üstün özellikleriyle doğrudan ilgilidir İslâmiyet, Allah'ın insanlığa yol göstermek üzere muhtelif zamanlarda ve o zamanın şartlarına uygun bir muhteva ile gönderdiği mesajın en son ve en mükemmel merhalesidir Bu durum, İslâm'ın evrensel bir din olduğunu göstermektedir Bu evrensellik de, Müslümanların İslâm'ı tebliğ etmeleri için diğer toplumlarla iyi münasebetler kurmalarını gerektirir Çünkü tebliğ ve davet ancak iyi münasebetlerin hakim olduğu bir durumda ve barışçı yollarla mümkündür Nitekim bunun sonucu olarak da, Osmanlı topraklarında yaşayan pek çok gayr-i Müslim bazen Boşnaklar ve Arnavutlar gibi toplu, bazen de ferdî olarak ihtida ederek İslâmiyet'i kendilerine din olarak seçmişlerdir Yine İslâm'ın evrensel olma özelliğinin bir diğer gereği de, kendinden önceki semavî dinlerle ve onların müntesipleriyle rekabet ve düşmanlık içinde değil, onları kucaklayıcı olmasıdır
İslâm'daki ve Osmanlı'daki millet biçiminde teşkilatlanma ve ferdin bu kesime aidiyeti, modern dünyadaki azınlık statüsü ve psikolojisinden farklıdır Bu şekilde fert; doğduğu millet kompartımanının içinde ruhanî, malî, idarî otoritesine bağlı olarak yaşar Ancak ihtida ederse, bu kompartımanı değiştirir Millet sistemi içerisinde yaşayan bir kimse, azınlığın aksine, kendi içtimaî grubu içinde kendi ananesi ve kültürü içinde yaşar Farklı millet kompartımanları içinde çatışma da azdır ve azınlıklarda olduğu gibi zorla asimile de söz konusu değildir
Osmanlı'daki bu karşılıklı iyi münasebetler sayesinde gayr-i Müslimler, Avrupa'daki mezhep savaşları veya Balkanlardaki Ortodoks-Katolik kavgalarında olduğu gibi kendi dindaşları içinde bulamadıkları bir güvenle bu toplumun içerisinde yüzyıllar boyunca yaşamışlardır Eğer Osmanlı bu hoşgörü ve anlayışla hareket etmeseydi, bugün birçok milletin ve özelikle de Balkan devletlerinin isimleri ile dinî kimliklerini sadece tarih kitaplarında görebilirdik Osmanlı devleti, en güçlü zamanlarında bile, tamamen İslâm'dan aldığı bir şuurla ortaya koyduğu "Hoşgörü Medeniyeti" hızla globalleşen dünyamızda günümüzde ve gelecekte insanlığa örnek olmaya devam edecektir 
Kaynaklar
- Nejat Göyünç; "Osmanlı İmparatorluğunda Ermeniler" Türkler, C 10, s 233-250, Ankara, 2002
- Ufuk Gülsoy, "Cizyeden Vatandaşlığa; Osmanlı Gayr-i Müslimlerinin Askerlik Serüveni" Türkler, C 14, s 82-93
- Ziya Kazıcı, "Osmanlılarda Hoşgörü" Türkler, C 10 s 221-232
- İlber Ortaylı; "Osmanlı İmparatorluğunda Millet Sistemi" Türkler, C 10, s 216-220
- Ahmet Özer; "Gayr-i Müslim" DİBİA, c 13, ist 1996, s 418-427
- İslam Ansiklopedisi; "Zimmet" maddesi, c 13 İstanbul 1993, s 566-571
Yazar : Dr Mümtaz AYDIN
|