Hanım... Beni Duyuyor Musun? |
10-24-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hanım... Beni Duyuyor Musun?HANIM BENİ DUYUYOR MUSUN? ÇİĞDEM MERCANKAYA ŞAHISLAR (Rol Sırasına Göre) ANLATICI MUHTAR HAMZA KEL RÜŞTÜ BEKİR ÇAVUŞ MUSTAFA SELÇUK HASAN MAHMUT ÖMER SONER TANER İDRİS GÜLÜZAR NURİYE ALİ MESUT GAZİ DEDE HAYRİYE ELİF AYŞE İHTİYARLAR ADAMLAR 1 PERDE ANLATICI- Güzel Anadolu’muzun şirin bir yerinde, birbirine komşu iki köy varmış Bu köylerden birine, “AKPINAR”, diğerine “YEŞİLBAYIR” derlermiş Bu iki köyün sınırını, “Gökçedere” dedikleri bir derecik ayırırmış Yaz ve kış suyun eksik olmadığı Gökçedere, her iki köyün tarlalarını sularmış Kuşların, kuzuların suyundan içtiği bu derecik, rastladığı her çiçeğe, Akpınar ve Yeşilbayır köyünün dostluğunu fısıldarmış Günlerden bir gün, Akpınar köyünün muhtarı, yanına iki arkadaşını alarak tarlaları gezmeye çıkmış TABLO 1 (Perde yavaş yavaş açıldığında, dağların eteğine kurulmuş, uzaktan şirin bir köy görülür Köyün üç yanı yeşil bahçelerle çevrilmiştir Kavak ağaçlarının gizlemeye çalıştığı toprak damlı köy evleri uzaktan farkedilemez Çatısı kiremitlerle kaplı köy ilkokulu ve ağaçların arasından yükselen beyaz minare köye bir başka güzellik katmaktadır Bahçelerin altında kalan büyük arazi, yeşil ekin tarlaları ile kaplıdır Tarlaların ortasında baştan aşağı kıvrım kıvrım inen dere yatağı vardır) SAHNE 1 MUHTAR HAMZA – BEKİR ÇAVUŞ – KEL RÜŞTÜ MUHTAR HAMZA – (Sağdan girer Yorgun haldedir) Yahu Bekir Çavuş, kaç saattir dolaşır dururuz Şurada biraz dinlensek derim BEKİR ÇAVUŞ – (Kel Rüştü ile birlikte girerler) Olur muhtar Oturup dinlenelim Ben de çok yoruldum Ne de olsa ihtiyarlıyoruz artık (Birlikte yere oturup bağdaş kurarlar Kel Rüştü cebinden çıkardığı sigara paketini muhtara uzatır) KEL RÜŞTÜ – Buyur ağam, sigara yak BEKİR ÇAVUŞ – (Rüştü’ye dönerek) Sen eskiden bu kadar içmezdin Rüştü Bu ne haldir Sigaranın ardı arkası kesilmiyor (Muhtara dönerek) Bırak muhtar, içme terli terli MUHTAR HAMZA – Canım da istedi ama, neyse biraz dinlenelim Sonra yakarım BEKİR ÇAVUŞ – Bırak şu zıkkımı içmeyi muhtar Gelirken yokuşta tıkanıverdim Sağlığa çok zararlıymış MUHTAR HAMZA – Kaç defa bırakmaya karar verdim ama yine başladım İnsan alışmaya görsün Alıştı mı bırakmak zor oluyor KEL RÜŞTÜ – (Gülerek) Boş ver ağam Atın ölümü arpadan olsun Sigara benim en iyi dostumdur BEKİR ÇAVUŞ – (Tebessümle) Sen öyle zannet Sen sigaraya dostum diyorsun ama, bakalım o da sana aynı şeyi söylüyor mu? Şunu hiç unutma; dostu olmayanlar sigarayı dost edinir (Rüştü, sigara dumanı ile sık sık öksürürken, muhtar elini alnına koyup uzakları seyreder) MUHTAR HAMZA – (İşaret ederek) Bekir Çavuş, karşıdaki Yeşilbayır köyünün tarlalarına baksana Ekinleri ne kadar da güzel yeşermiş BEKİR ÇAVUŞ – (Uzaklara bakarak) Evet muhtar Onların ekinleri her sene bizimkinden iyi olur MUHTAR HAMZA - Toprak aynı toprak, su aynı su, bu farklılıklar nedendir dersin Bekir Çavuş? KEL RÜŞTÜ – (Bilgiçlik taslayarak) Öyle deme Bekir Emmi Toprak aynı toprak ama, su aynı su değil MUHTAR HAMZA – Ne demek istiyorsun Rüştü? KEL RÜŞTÜ – Ağam, demek istediğim şu: Yeşilbayırlılar Gökçedere’nin suyunu bizden fazla kullanıyorlar BEKİR ÇAVUŞ - Nasıl yani? Anlamadım KEL RÜŞTÜ - Bakın anlatayım: Gökçedere’nin suyunu üç gün biz, üç gün de onlar kullanmıyor mu? MUHTAR HAMZA - Evet öyle KEL RÜŞTÜ - Öyle ama, öyle olmuyor işte Biz üç gün tarlalarımızı sularken, onlar altı gün suluyorlar BEKİR ÇAVUŞ – (Gülerek) Nasıl olur Rüştü, yoksa bir hafta dokuz güne mi çıktı? KEL RÜŞTÜ - Gülme Bekir Emmi Haftanın yedi gün olduğunu ben de biliyorum Yeşilbayırlılar, tarlalarını suladıkları günün geceleri de Gökçedere’nin suyunu kullanıyorlar MUHTAR HAMZA - Nasıl, geceleri de mi çalışıyorlar? KEL RÜŞTÜ - Hayır geceleri çalışmıyorlar Tarlalarının yukarısına bir havuz yapmışlar Geceleri, Gökçedere’nin suyunu havuza akıtıyorlar Sabahları havuzun ağzını açıp tarlalara bırakıyorlar BEKİR ÇAVUŞ - Vallahi iyi düşünmüşler Su boş yere akacağına varsın tarlalarını sulasınlar KEL RÜŞTÜ - İyi ama Bekir Emmi, bizim hakkımızı kullanıyorlar BEKİR ÇAVUŞ - Neden bizim hakkımızı kullansınlar? Gökçedere’nin suyunu gündüz kim kullanırsa gece de kullanabilir MUHTAR HAMZA - Ne dersin Bekir Çavuş, bir havuz da biz mi yapsak? BEKİR ÇAVUŞ - Neden olmasın muhtar Su boş yere akacağına tarlalarımızı sularız MUHTAR HAMZA - Bu fikir kafama yattı Şu Yeşilbayırlılar akıllı insanlar doğrusu KEL RÜŞTÜ - Hamza Ağa, diyorum ki, neden tarlalarımızı haftada dört gün değil de üç gün suluyoruz? MUHTAR HAMZA - Yıllardır hep böyle sürüp gelmiş bu Dedelerimiz öyle anlaşmışlar Gökçedere üç gün onlara, üç gün de bizim tarlalarımıza akmış Bunu nasıl değiştireceğiz KEL RÜŞTÜ - Değiştirsek ne olur? BEKİR ÇAVUŞ - Olur mu öyle şey? Yeşilbayırlılar ne der o zaman? Razı olurlar mı hiç? KEL RÜŞTÜ - İstersek yaparız MUHTAR HAMZA - Nasıl yani, zor mu kullanalım? KEL RÜŞTÜ - Hayır zor kullanmaya gerek yok Hele biz bir deneyelim Göreceksiniz ses bile çıkaramayacaklar BEKİR ÇAVUŞ - Hiç zannetmem Yeşilbayırlılar birbirine tutkun insanlardır Köylerinin halkına tecavüz edilmesine sessiz kalacaklarını sanmıyorum Bana sorarsanız, böyle bir şeye kalkışmak akılsızlık olur Muhtar, uyma bu delinin aklına Durup dururken Yeşilbayırlılar’ı kendimize düşman etmeyelim KEL RÜŞTÜ - (Ayağa kalkar) Göreceksiniz, bize karşı koymak şöyle dursun, ses bile çıkaramayacaklar Bu işi bana bırakın tereyağından kıl çeker gibi halledeceğim (Sahnenin önüne doğru yürüyerek) Eğer bu işi halledemezsem, (Bıyıklarını tutarak) gözünüzün önünde bu bıyıklarımı keseceğim (Kararma) TABLO – 2 SAHNE – 2 Selçuk – Mustafa – Hasan – Mahmut – Ömer – Soner (Gökçedere’nin kıyısı etrafında ekin tarlaları vardır Uzakta, yer yer üzerinde karlar olan dağlar görülmektedir Derenin kıyısındaki çimenler üzerinde, çocuklar dokuz taş oyunu oynamaktadırlar Çocuklar sahnenin sağ ve solundaki iki gruba ayrılmışlardır Sahnenin ortasında üst üste konulmuş oyunda kullanılan taşlar vardır) SELÇUK – (Elindeki çubukla taşların yedi adım kadar ötesinde çizgi çizmeye çalışırken) Nasıl, bu kadar uzaklık yeter mi? HASAN - Yeter MUSTAFA - Fazla bile SONER – (Oyun taşları ile çizgi arasını adımları ile ölçtükten sonra) Bu kadar uzaklık yeter ÖMER - Hangi grup ebe olacak MAHMUT - Bir dakika (Eğilip yerden bir çakıltaşı alır Hasan’a dönerek) Taşın hangi elimde olduğunu bilemezsen ebe siz olacaksınız HASAN - Tamam oldu MAHMUT – (Ellerini arkasına götürerek taşı gizlemeye çalışır Hasan’a yumruk yapılmış ellerini uzatarak) Hangi elimde? HASAN – (Mahmut’un ellerini işaret ederek) Ya şunda, ya şunda Keçe külah başında Ben bilmem, Allah bilir Naneli şeker, şunda kokar (Mahmut’un sol eline vurarak) Bunda! MAHMUT – (İki elini de açarak sağ avucundaki çakıl taşını göstererek) Bilemediiiiin! Haydi bakalım ebe sizsiniz (Hasan üst üste dizilmiş olan taşların arkasına geçer Mahmut, Ömer ve Soner çizginin üzerine dizilirler Mustafa ve Selçuk o onların arkasına geçerler Mahmut elindeki topu atmanın hazırlığı içerisindedir) SONER – (Mahmut’a dönerek) Haydi atsana MAHMUT – (Heyecanla topu yuvarlar) Aaaaa! Değmedi (Hasan yuvarlanan topu alarak Soner’e atar) SONER – (Hasan’ın attığı topu yakalayarak atışa hazırlanır Büyük bir dikkatle topu taşlara atar Çocukların heyecan dolu bakışları arasında top taşlara çarparak yıkar Taşların yıkılmasıyla Mahmut, Ömer ve Soner sağa sola kaçmaya başlarlar Hasan, kaçanları vurmak için topu arkalarından fırlatır Mustafa ve Selçuk topu yakalamak için sahneden çıkarlar Ömer ve Selçuk topun kaçmasından yararlanarak yıkılan taşları üst üste koymaya çalışırlar) SAHNE – 3 Önceki Çocuklar – Taner ve İdris (Çocuklar topun gelmesini beklerken sahne arkasında sesler duyulur Sahneye soldan Hasan’la birlikte Taner ve İdris girerler Hasan elinde topu tutmaktadır Çocuklarda gelenleri tanımamanın merak ve soğukluğu vardır “Bu çocuklar kim?” dercesine Hasan’a bakarlar Hasan, arkadaşlarının sormasına fırsat vermeden) HASAN – (arkadaşlarına) Bu arkadaşlar Akpınar köyündenmiş Tarladan geliyorlarmış TANER – (Rahat bir ifadeyle) Benim adım Taner Arkadaşımınki İdris Tarladan geliyorduk da, oyun oynadığınızı görüp buraya geldik HASAN – (Gelenlere arkadaşlarını tanıtarak) Bu Mustafa Bu Selçuk Bunlar, Mahmut ve Ömer Bu da köyümüzün en hızlı koşucusu Soner Hepimiz de ilköğretim beşinci sınıfa gidiyoruz İDRİS - Ne oyunu oynuyordunuz? SONER - Dokuz taş MUSTAFA - Siz de katılmak ister misiniz? TANER - İsterdik ama, biz yürümekten yorulduk Siz oynayın HASAN - Siz de oynarsanız dörder kişi oluruz TANER - Biz İdris’le yorucu olmayan bir oyun düşünüyoruz HASAN – (Merakla) Nasıl bir oyun bu? TANER - Çok heyecanlı Hem yorulmak da yok MUSTAFA - Çok mu heyecanlı? İDRİS - Belki de bilirsiniz ÖMER - Neymiş bu oyunun adı? TANER - Pişti ÖMER - Pişti mi? TANER - Evet pişti Siz bilmiyor musunuz? SELÇUK - Ben ilk defa duyuyorum MUSTAFA - Ben de ÖMER - Ben de hiç duymadım Nasıl bir oyunmuş bu? TANER - Kâğıt oyunu HASAN - Kağıtla mı oynanıyor? TANER - Oynamak ister misiniz? HASAN - Ama nasıl oynandığını bilmiyoruz ki İDRİS - Çok kolay ÖMER - Nasıl yani? TANER – (Cebinden kumar kâğıtlarını çıkarır Yere çimenlerin üzerine oturur Çocukların da bir kısmı Taner’in sağına bir kısmı da soluna oturur Yüzleri seyircilere dönük bir vaziyette, Taner pişti oyununun nasıl oynandığını çocuklara anlatmaya başlar Çocuklar merak içerisinde Taner’in anlattıklarını dinlemektedirler) Önce kağıtları tanımak gerekir (Göstererek) Bu sinek, bu maça, bu karo, bu da kupa Oyun iki veya dört kişi ile oynanır İsterseniz nasıl oynandığını bir İdris’le oynarken gösterelim Bu arada siz de öğrenmiş olursunuz (Taner ve İdris, kağıt oynamaya başlarlar Diğer çocuklar meraklı bakışlarla onları seyretmektedirler Taner oyun oynarken arkadaşlarına bir şeyler anlatır Konuşmaları anlaşılmaz Yavaş yavaş sahne ışıkları kararır) (Kararma) SAHNE – 4 Hasan – Ömer – Selçuk - Soner (Önceki sahnedeki yerde, çocuklar çimenlere oturmuş, pişti oyunu oynamaktadırlar kSahne yavaş yavaş aydınlanır) SONER – (Kendini oyuna kaptırmanın heyecanı ile) Haydi Selçuk, ne bekliyorsun, kessene şu kağıtları SELÇUK - Sıra bende mi? SONER - Sende tabii SELÇUK - Tamam kesiyorum (Kağıt destesini ikiye ayırır) SONER – (Oyunculara kağıtlarını dağıtmaya başlar Her birine dörder kağıt verdikten sonra) Haydi oynayın (Oyuna başlanır Birkaç pişti yapıldıktan sonra Soner yanındaki Hasan’ın kağıtlarına bakmaya çalışır Soner’in kağıtlarına baktığını gören Hasan, Soner’e çıkışarak) HASAN - Önüne baksana! SONER - Kağıdına bakmıyorum HASAN – (Sinirli) Bakıyordun işte SONER – (Çıkışarak) Bakmıyordum HASAN – (Kızgın) Bir de yalan söylüyorsun SONER – (Hiddetli) Ben yalancı değilim HASAN - Yalancısın işte Baktığın halde bakmadım diyorsun SONER – (Bağırarak) Bana yalancı diyenin ağzını yırtarım ÖMER – (Yatıştırmaya çalışarak) Arkadaşlar yapmayın HASAN - Haydi yırt da görelim SONER – (Hasan’ın üzerine atılarak) Yırtar mıyım, yırtmaz mıyım görürsün şimdi (Yumruklaşmaya başlarlar) (Soner ve Hasan kavgaya tutuşurlar Arkadaşları araya girer Soner, Hasan’ın yüzünü yumruk vurur Hasan yumruğu yer yemez çığlık atar Elini ağzını götürür Ağzı kanamaktadır) HASAN - (Ağlamaklı bir sesle) Anneee! SELÇUK – (Heyecanla) Ağzı kanıyor! ÖMER – (Soner’e çıkışarak) Yaptığını beğendin mi? SONER - O da bana vurdu SELÇUK – (Mendil ile Hasan’ın ağzını silerken) Gel eve gidelim (Hasan’ın kolundan tutup sahnenin sağına doğru sürükler) TABLO – 3 SAHNE – 5 ( Yeşilbayır köyünde Sonergilin evlerinin önü Sağdan sahneye Gülüzar ile oğlu Hasan girerler Gülüzar oğlunun kolundan tutmaktadır Hasan’ın yüzü sarılıdır) GÜLÜZAR – (Sinirli) Gösteririm şimdi ben (Kapının önünde durur İçeriye seslenerek) Nuriyeeee! Nuriye! Kimseler yok mu içerde? (Bağırarak tekrar seslenir) Size dedim hangi deliğe girdiniz? NURİYE – (Merakla kapıyı açar) Ne var, ne oluyor Gülüzar? GÜLÜZAR – (Sinirli) Daha ne olacak Baksana çocuğun yüzüne ne yapmış? NURİYE - Kim yapmış? GÜLÜZAR - Kim olacak senin boyu devrilesice NURİYE – (Kızarak) Gülüzar bu nasıl söz? GÜLÜZAR - Nasıl olacak Bayağı söz işte Baksana yüzüne NURİYE - Benim oğlum böyle bir şey yapmaz HASAN - O vurdu NURİYE - Sen de ne yaptın kim bilir? GÜLÜZAR - Oyun oynarken, hiç yere üzerine yürümüş NURİYE - Durduk yere kimse kimseyi dövmez GÜLÜZAR – (Kapıya yürüyerek) Döver mi dövmez mi ben ona gösteririm NURİYE – (Gülüzar’ın kolundan tutarak) Dur hele benim yanımda çocuğumu mu döveceksin GÜLÜZAR – (Bağırarak) Çek elini üstümden NURİYE - Evime giremezsin GÜLÜZAR - Girer miyim giremez miyim gösteririm şimdi (Nuriye’nin kolundan tutup sertçe çekince Nuriye yere yıkılır Hızlıca kalkıp Gülüzar’ın arkadan saçlarını tutar Kavgaya tutuşurlar) Kararma TABLO – 4 SAHNE – 6 Ali – Mesut – 1, 2 ve 3 İhtiyar (Yeşilbayır köyü Köy meydanı Meydana yakın yerdeki caminin duvarına yaslanmış iki-üç ihtiyar sohber etmektedir Sahneye soldan Ali girer Omuzunda kürek vardır Dalgın dalgın yürümektedir) MESUT – (Sahne gerisinden seslenerek) Ali! Ali! ALİ – (Durup etrafına bakınır) Bana mı seslendiler? MESUT – (Soldan girer) Ali, bir dakika bir şey diyecektim ALİ – Buyur Mesut Neymiş diyeceğin? MESUT - Dün, senin hanım bize gelerek, bizim hanımın gözü önünde Soner’i dövmeye kalkmış Ayıp değil mi yaptıklarınız? ALİ – Ben duyunca hanıma öfkelendim Elbette iyi şey değil yaptığı Ama senin çocuğun da bizim oğlanın dişini kırmış MESUT - Yalan söylüyordur ALİ – (Kızgın) Çocuğun yalan söylediği yok Ben gözlerimle gördüm MESUT - Oyun oynarken bizim oğlanı dövmeye kalkışmış Soner de kendini savunmak için kolunu gerdiğinden sizin oğlanın yüzüne değmiş ALİ – Olacak şey söyle de aklım alsın Bal gibi yumruk atmış çocuğun yüzüne Çekil yolumdan (Sinirli) Hem suçlu hem de güçlüsünüz Hem de senin çocuğun arkasına mı düştüm Gelmiş bana laf söylüyorsun Utanmaz herif! (Mesut’u iter) MESUT – (Kızgın) Bir utanmaz varsa o da sensin Bana utanmaz diyeceğine, karının terbiyesini ver Onun bunun evine baskın yapmasın ALİ – (Mesut’un üzerine yürüyerek) Sana sorulmaz benim karımın terbiyesi MESUT - Yiğitlik mi taslıyorsun? ALİ – Git başımdan belanı arama MESUT - Haydi görelim kabadayılığını ALİ – (Küreği yere koyup Mesut’un yakasını toplayarak) Git diyorum sana durup dururken başımı belaya sokma (Caminin kenarında oturan ihtiyarlar koşarak Ali ve Mesut’un yanına gelirler Ayırmaya çalışarak) 1İHTİYAR – (Ali’yi tutarak) Dur! Yapmayın evladım 2İHTİYAR – (Mesut’u tutarak) Evladım neyinizi bölüşemiyorsunuz? 3İHTİYAR - Kocaman adamlarsınız Ayıp bu yaptığınız MESUT - (Bağırarak Ali’nin üzerine yürüyüp) Erkeksen gel haydi Görelim yiğitliğini ALİ – (Sinirli) Bırak beni tutma dayı Göstereceğim şuna dünyanın kaç köşe olduğunu (Mesut, ihtiyarların elinden kurtularak, yerdeki küreği eline geçirir Kürekten cesaret alarak Ali’nin üzerine yürür Bu arada ihtiyarlar “Yapmayın” diye bağrışmaya başlar Mesut, küreğin sapını Ali’nin sırtına vurur Ali bağırarak Mesut’un üzerine atılır Kavgaya tutuşurlar) 1 ADAM – (Koşarak sağdan girer) Onun kimsesi yok mu sandın (Ali’nin üzerine atılır Yumruklamaya başlar) 2 ADAM – (Koşarak soldan girer) Onun kimsesi yok mu sandınız (Mesut’un üzerine atılır Yumruklamaya başlar) 3 ADAM – (Koşarak sağdan girer) Bizim sülâleyi dövmek haaaa! (1Adamın üzerine yürür) 4 ADAM – (Koşarak soldan girer) Bizim kabileyi dövmek haaa! (2 Adama yürür) PERDE KAPANIR 2 PERDE ANLATICI – Evet çocuklar, gördüğünüz gibi Akpınar köyünden Kel Rüştü, Yeşilbayır köyündeki bazı çocukları kumara alıştırarak kavga etmeleri sağladı Çocukların kavgasına anneleri ve babaları da karışarak kavgayı büyüttüler Sonunda Yeşilbayır köyü, “ÇAKIROĞULLARI” ve “RÜSTEMOĞULLARI” diye ikiye bölündü Bu iki sülale birbirine selam vermez oldu Bir kabilenin ak dediğine diğeri kara, birinin kara dediğine de diğeri ak diyordu Yeşilbayır köyünün ikiye bölündüğünü duyan Kel Rüştü, kıs kıs gülüyor, kafasındaki planları uygulamanın fırsatını kolluyordu Bakalım Kel Rüştü, Gökçedere’nin suyunu sadece kendi tarlalarına akıtmayı başaracak mı? TABLO – 1 SAHNE – 1 Gazi Dede – 1 ve 2 İhtiyar (Yeşilbayır köyü Köy meydanına yakın yerdeki caminin duvarına yaslanmış oturan iki ihtiyar sohbet etmektedir) 1İHTİYAR – (Bastonuna dayanmış vaziyette) Hiç yüzünden köyümüz ikiye bölündü Çakıroğulları, Rüstemoğulları’nın bindiği otobüse binmiyorlarmış Bu gidişle okulu, camiyi de ayıracaklar Hey Allah’ım, bu günleri de mi görecektik 2İHTİYAR - Sorma pîrim Nasıl oldu anlayamadım İki çocuğun kavgası yüzünden, köy birbirine düşman kesildi Ah, o oyunu öğrenmeleri yok mu, hep onun yüzünden oldu Şimdiye kadar çocuklar kendi oyunlarını oynayıp kardeşçe geçiniyorlardı 1İHTİYAR – (Merakla arkadaşına) Ne oyunu oynuyorlarmış? 2İHTİYAR - Pişti oyunu 1İHTİYAR – (Hayretle) Şişti oyunu mu? Nasıl oyunmuş bu , hiç duymadım 2İHTİYAR - Şişti değil pişti, pişti Senin anlayacağın bir çeşit kumar 1İHTİYAR – (Heyecanla) Ne! Kumar mı dedin Bizim köyde kumar oynanmaz ki 2İHTİYAR - Oynanmaz ama, oynuyorlarmış işte Kavga ettikleri yerde kumar kağıtları bulunmuş 1İHTİYAR – (Düşünceli) Kumar daha ilk günde huzurumuzu kaçırdı desene 2İHTİYAR – (Sağ tarafa bakarak) Gelen Gazi değil mi? 1İHTİYAR – (Aynı yöne bakarak) Evet o Hani bugün şehire gidecekti 2İHTİYAR - Bilmem, gitmemiş işte SAHNE – 2 Öncekiler – Gazi Dede GAZİ DEDE – (Sağ taraftan girer) Selâmünaleyküm 1İHTİYAR – Ve aleykümselâm 2İHTİYAR – (Yer Göstererek) Şöyle otur Gazi 1İHTİYAR –(Gazi Dede oturduktan sonra) Merhaba Gazi GAZİ DEDE - Merhaba 2İHTİYAR – (Merakla Gazi Dede’ye dönüp) Hani bugün şehire gidecektin? GAZİ DEDE - Gitmekten vazgeçtim 1İHTİYAR – Hayrola GAZİ DEDE - Bu akşam bizim hanımla konuştuk Bu köyün hali neye varacak diye Düşmanlıklar gün geçtikçe artıyor Buna bir çare bulmak lazım Bu insanların kalplerinden kin tohumları sökülüp atılmadıkça, bu düşmanlık sürüp gider Kalplerdeki kin tohumlarını ancak sevgi ateşi yok eder Ne yapmalı da insanların yüreğine sevgi ateşi düşürmeli Hep bunları düşündük sabaha kadar 2İHTİYAR - Biz de sen gelmeden bundan bahsediyorduk Köyün hali kötüye gidiyor Çakıroğulları’nın bindiği otobüse Rüstemoğulları binmiyormuş Bu gidişle okulumuz, camimiz de ayrılacak diyorduk Ne edip ne yapsak bilmem ki 1İHTİYAR – (Gazi Dede’ye dönerek) Hasibe kadın akıllıdır Bir çare düşünmedi mi? GAZİ DEDE - Ben de size ondan bahsedecektim Uzun zaman düşündükten sonra şöyle bir şey geldi aklımıza 2İHTİYAR - Nasıl bir şeymiş o? GAZİ DEDE - Bilirsiniz; kötü alışkanlık, tembellikle, miskinlikle bulaşır insana Kavga ise, bilgisizlik ve akılsızlık yüzünden olur İnsan düşünmez ki, çocukların kavgası yaz yağmuru gibi tez gelir geçer İnsan bunu düşünmeyip çocuğun arkasına düşerek kavga çıkarır Tabii ki sonunun nereye varacağını düşünmez Olan olmuş bir kere Asıl bundan sonra ne yapmak lazım 1İHTİYAR – Bir şeye karar verdik diyordun GAZİ DEDE - Evet, evet, hanımın düşüncesini anlatacaktım Bizim hanım der ki; şimdi çiğdem zamanıdır Çocukların dağlardan toplayacağı çiğdemlerle bir yemek pişireyim Bu yemeğe komşu köyün çocuklarını da çağıralım İnanıyorum ki pişirdiğim sevgi yemeğini yiyen herkesin kalbinde sevgi çiçekleri yeşerecektir Bu da ancak çocuklarla olur 1İHTİYAR – (Sevinerek) Gördün mü ne güzel düşünmüş Ben demedim mi Hasibe kadın akıllıdır diye GAZİ DEDE - Ben de bu düşünceyi bir de size sorayım dedim Nasıl, bu fikir uygun mu? 2İHTİYAR - Uygun olmaz mı? Hemen birlikte imamı da yanımıza alarak okula gidelim Durumu öğretmen beye açalım Öğretmen bey oğlum bu işe çok sevinecek Çiğdem meselesini çocuklara o söylesin 1İHTİYAR – Hatta derim ki en çok çiğdem getiren çocuğa hediyeler verilsin 2İHTİYAR - Çok güzel olur GAZİ DEDE – (Kalkarak) Hemen gidelim 1İHTİYAR – Haydi 2İHTİYAR - Hemen Kararma TABLO – 2 SAHNE – 3 MUSTAFA - SONER - HASAN - ÖMER (Yeşilbayır Köyü Sokaklardan birisi Sahne gerisinde çocukların sesleri duyulur Şarkı söylemektedirler Birlikte girerler Hasan büyük bir çalıya takılmış sarı sarı çiğdemleri taşımaktadır) MUSTAFA – (Kapıyı göstererek) Haydi şimdi de Ahmet amcaların evine uğrayalım HASAN – Haydi (Birlikte kapının önüne gelirler) Çiğdem çiğdem çiçeği Alaca bulaca saçağı Biz isteriz yağ, bulgur Verenin oğlu olsun Vermeyenin kara kedisi ölsün ÖMER – (Yüksek sesle) SAHNE – 4 ÖNCEKİLER – HAYRİYE KADIN HAYRİYE – (Kapıyı açıp dışarı çıkar) Çocuklar siz misiniz? Ne istiyorsunuz bakalım? SONER - Yağ isteriz Hayriye Teyze HAYRİYE - Hemen getireyim beklersiniz değil mi? ÖMER - Bekleriz teyze Önce çiğdemlerinizi verelim (Çalıda takılı çiğdemlerden birkaç tane çıkarıp verir Beklemeye başlarlar) HAYRİYE – (Elinde büyük bir tahta kaşıkla yağ getirmiştir) Alın bakalım Demek çiğdem oyunu oynuyorsunuz (Kaşıktaki yağı Soner’in tuttuğu kabın içerisine boşaltırken) Oooo! Maşallah Hasan’la barışmışsınız MUSTAFA – (Sevinerek) Bugün barıştılar ÖMER - Bu gün ne oldu biliyor musun Hayriye Teyze? HAYRİYE – (Merakla) Ne oldu Ömer? ÖMER - Soner Hasan’ı ölümden kurtardı HAYRİYE - Ne! Ölümden mi? ÖMER - Evet Hasan kayaların gördüğü çiğdemi sökme için kayalardan aşağı indi İnme dedik ama bizi dinlemedi Çiğdemleri söküp yukarı çıkıyordu ki, ayağı bastığı taş kayadan kopuverdi Hasan ne yapacağını şaşırdı Bir yandan bağırıyor, bir yandan ağlıyordu Aşağı inmeye hiç birimiz cesaret edemedik Soner hemen ayakkabılarını çıkarıp kayadan aşağıya indi Sonra, Hasan’ın bulunduğu yere kadar tırmanıp omzuyla Hasan’ı yukarı kaldırdı Soner olmasa Hasan yandaki uçuruma düşebilirdi HAYRİYE – (Soner’in saçlarını okşayarak) Aferin Soner Arkadaş dediğin böyle olmalı MUSTAFA - Sonra da birbirlerine küs olan Soner ve Hasan sarılıp barıştılar Sarılmaları o kadar güzeldi ki SONER - Hayriye Teyze bize müsaade et Biraz daha yağ ve bulgur toplamamız lazım HAYRİYE - Müsaade sizin çocuklar Haydi başka evlere de uğrayın Herkes alsın çiğdem çiçeklerinden (Çocuklar sahnenin solundan çıkarken, Hayriye sevgi dolu bakışlarla onları seyreder) HAYRİYE – (Kendi kendine) Ahhh! Çocuk olmak ne güzel Kararma SAHNE – 5 Mahmut – Elif – Selçuk – Ayşe (Sokak Sahne gerisinde çocukların sesleri duyulur Şarkı söyleyerek soldan sahneye girerler Mahmut elinde çalıya takılmış sarı sarı çiğdemleri tutmaktadır Elif ve Ayşe’nin elinde kovalar vardır) AYŞE – (Kararsız) Hangi tarafa gidelim? ELİF – (İşaret ederek) Şu karşıki eve uğradık mı? SELÇUK - Uğramadık ELİF – O zaman oraya gidelim AYŞE – Gidelim (Hep birlikte kapıya yönelirler) SELÇUK – (Kapının önüne gelince, yüksek sesle) |
|