Prof. Dr. Sinsi
|
İstiklal|Tiyatro Tarihi Ve Skeçler
İSTİKLAL
(Perde)
KİŞİLER
ADALI HÜSEYİN (30 yaşında) - İHTİYAR KöYLÜ (70 yaşında) - KAZA KAYMAKAMI (40 yaşında) - HAPİSHANE MÜDÜRÜ (60 yaşında) - SAVCI (35 yaşında) - ADLİYE MÜFETTİŞİ (45 yaşında) - BİR ECNEBİ SUBAY (30 yaşında) TERCÜMAN (50 yaşında) - İKİ JANDARMA
SAHNE
(Akdeniz kıyılarında bir kaza merkezinin hapishanesinde müdür odası Sağda ve solda iki kapı Bir köşede bir yazıhane, telefon, birkaç sandalye Vakit gece Hapishane müdürü yazıhanenin başında uyukluyor Bir köşede bir hasır sandalye üstünde ak sakallı bir ihtiyar köylü, başını elleri arasına almış, dalgın dalgın düşünüyor Dışarıda köpeklerin uluduğu işitilir  Sonra bir araba sesi  )
BİR JANDARMA (Kapıdan girerek müdüre) — Müdür bey, Kaymakam, beyle Savcı bey geldi  Yanlarında bir de yabancı var  
MÜDÜR (Yerinden fırlayıp üstünü başını düzelterek) yursunlar  buyursunlar  
(Kapıya doğru koşar ) (Savcı, Kaymakam ve Adliye Müfettişi sahneye girerler ) KAYMAKAM (Müdürü Müfettiş'e takdim eder) — Hapishane Müdürü Arif efendi  (Müfettişi göstererek) adliye Müfettişi beyefendi  Gece yarısından sonra kasabaya teşrif ettiler  
MÜDÜR — Sefa geldiniz beyefendi  Gece yansından sonra teşrif ettiğinize nazaran hiç uyumamış olacaksınız
MÜFETTİŞ — Evet efendim  öyle oldu  Kasabanın bir heyecanlı gecesine rastgeldik  
KAYMAKAM (Müdürü süzerek) — Siz de pek uyumuşa benzemiyorsunuz
MÜDÜR (Gülümseyerek) — İyi keşfettiniz Kaymakam bey  Bendeniz de uyumadım  On beş seneden beri kasaba hapishane müdürüyüm  İlk defa idam cezasına tesadüf ediyorum  (İçini çekerek) Düğünler gibi bu işler için de az çok hazırlık lâzım geliyor  Geçerken belki görmüşsünüzdür  Cami meydanında darağacım kuruyorlar  Ara sıra çıkıp nezaret ediyorum  
SAVCI (Gülerek Müfettiş'e) — Mesleğine pek uymaz amma hapishane müdürümüz şairdir  Eski tarzda gazeller yazar  Böyle bir vakanın kendisini ne kadar müteessir edeceğini tahmin buyurursunuz  
MÜDÜR — Müteessir olmamak elde değil  Maamafih bendeniz o kadar yufka yürekli bir insan değilim  Bilhassa vazife başında  Yani bendenizi öyle zayıf, iradesiz, aciz, korkak bir insan olarak tanımamanızı rica ederim Müfettiş bey 
MÜFETTİŞ (Gülümseyerek) — Ne münasebet efendim  İdam, cezaların en ağırıdır  Bu çirkin ölüm en taş yüreklileri bile müteessir eder  Fakat ne yaparsınız ki zarurî  Umumun selâmet ve emniyeti için ara sıra bu çareye başvurmak lâzım geliyor  
KAYMAKAM — Maalesef öyle Müfettiş bey  Meselâ biraz sonra asılacak adam memleketin en uslanmaz bir çapkınıydı  Bütün kasaba halkı ondan yaka silkerdi  Birçok kimseler onun asılmasını bir bayram addediyorlar
MÜDÜR — Hakikaten öyle Müfettiş bey  Adalı Hüseyin denen bu adam iki günde bir vukuat çıkarır, buraya gelirdi  Birkaç gün yahut birkaç ay yattıktan sonra hapishaneden çıkarken dilim döndüğü kadar, nasihat ederim  Sözlerim bir kulağından girer, bir kulağından çıkardı  "Pekâlâ Müdür bey, pekâlâ  Uslu otururuz amma insanlık halidir  Sen yine ihtiyaten benim odayı hazır tut" derdi  Hasılı Adalı burasını otele çevirmişti  
KAYMAKAM — Ona nasihat eden sade Müdür bey değildi  Ben de senelerce bu çapkınla uğraştım  Hattâ, bu başına gelecek şeyi evvelden kendisine haber verdim; "Adalı! Sen bu gidişle galiba darağacında can vereceksin" dedim 
SAVCI — Ne yapalım, kendi düşen ağlamaz 
MÜFETTİŞ (Kaymakama) — Benim, meseleden haberim yok  Bir kadın meselesi demiştiniz değil mi efendim?
KAYMAKAM — Evet bir kadın meselesi  Yolsuz bir kadın için memleketin en kahraman, en temiz bir delikanlısına kıydı  
SAVCI — Kanaatimce kimsenin ölümü bu serserininki derecesinde haklı olamaz
MÜFETTİŞ (Köşedeki düşünen ihtiyarı görerek) — Bu adam kim?
HAPİSHANE MÜDÜRÜ — öldürülen biçarenin babası
MÜFETTİŞ — Burada ne arıyor?
KAYMAKAM — Dün ayaklarıma kapandı  "izin verin oğlumu öldürenin nasıl öldüğünü gözümle göreyim" diye yalvardı 
MÜFETTİŞ (İhtiyara doğru yürüyerek merhametle) — Baba keşke sen gidip yatsan  Bak ihtiyarsın  Oturduğun yerde uyukluyorsun  Hasta olacaksın  
KöYLÜ (Yavaş yavaş yerinden kalkar) — Ben mi uyukluyorum bey? Aylardan beri bir gece gözüme uyku girdi mi sanıyorsun? Çocuğum gözümün önünden gidiyor mu ki gözlerim kapansın  
MÜFETTİŞ — Hakkın var baba  Allah sana sabır versin Demek istediğim şu ki, senin beklemene lüzum yok  İntikamın alınacağından emin değil misin? Oğlunun katili biraz sonra cezasını çekecek  
KöYLÜ — "Onun ipini bana çektirin" diye yalvardım, razı olmadılar  Bari gözümle göreyim ölüm kolay mı imiş  (Göğsüne yumrukla vurup içini çekerek ve ağlayarak) Ah, bey  benim oğlumu göreydin sen de yanardın ya  Ne filiz gibi delikanlıydı! İki elim koynumda kaldı  Yazık değil mi bu yaşta bana? 
KAYMAKAM (Müfettişe) — Bu adamın hali hakikaten yürekler acısıdır  Dediği gibi oğlundan başka kimsesi de yoktu  Şimdi böyle sürünecek vaziyete düştü 
MÜFETTİŞ — Vah biçare vah  
KAYMAKAM (Saate bakarak) — Vakit geliyor galiba Müdür bey  
MÜDÜR (Asabiyetinden sakallarını çekerek) — Ah şu gece bir geçse  Şu iş bir hayırlısıyla olup bitse  (Dışarıda köpek ulumalarıyla karışık birkaç otomobil kornası  Bir otomobilin sokakta durduğu işitilir )
KAYMAKAM — Garip şey  Kasabamızda otomobil yok  Bu saatte kim gelmiş olabilir?
MÜFETTİŞ — Şunu bir anlayım bakalım Müdür bey
MÜDÜR — Hay hay efendim  
(Müdür soldaki kapıya giderken kapı açılır, jandarma girer )
JANDARMA (Kaymakama) — Efendim bir ecnebi subayı ile tercümanı geldi  Sizi istiyorlar  Evinize uğramışlar Burada olduğunuzu söylemişler 
KAYMAKAM — Bir ecnebi subayı mı? Şaşılacak şey
(Kapıda formalı bir ecnebi subayı görünür  Göğsünde büyük bir kordon var  Arkasında orta yaşlı bir tercüman ) j:
JANDARMA (Tercümana Kaymakamı göstererek) — Kaymakam bey bu beyefendidir  
KAYMAKAM — Buyurun efendim  Beni mi istediniz  Kimsiniz?
(Subay ve Tercüman selâm verirler )
KAYMAKAM (Sandalye göstererek) — Buyurun efendim  
(Subay işaretle reddeder )
TERCÜMAN — Kaymakam bey zatıâlinizsiniz değil mi?
KAYMAKAM — Evet  
TERCÜMAN (Bozuk bir telâffuzla) — Devlethanenizde aradıksa burada olduğunuzu söylediler (Subayı göstererek) Binbaşı efendi kumandan "Galo" Hazretlerinin baş yaverleridir Kendisini kumandan Galo Hazretleri sureti mahsusada göndermişlerdir
KAYMAKAM — Kumandanın arzulan nedir?
TERCÜMAN — Efendim burada Adalı Hüseyin isminde bir delikanlı idama mahkûm edilmiş  Sanırım ki birkaç saat sonra hüküm infaz edilecekmiş  Malûmu âliniz bu çocuk "Terma" Adası ahalisindendir "Terma" Adası beş sene evvel Türkiye Devletinden ayrıldı ise bu delikanlı da Türkiye'ye gelip yerleşmiştir  Ancak kendisinin "Terma" Adasından kaydı silinmemiştir  Yani şunu demek isterim ki bu delikanlı bugün Türkiye tabiiyetinde değildir Hattâ büyük kardeşi "Resul Efendi" Terma'da belediye reisidir  Devlete çok büyük hizmeti vardır  Resul efendi yeni hükümeti metbuasına müracaat etmiş, Türkiye Devletinin kapitülâsyonlar mucibince bu Adalı Hüseyin'i muhakeme ve idam etmeye hakkı olmadığını söylemiştir Sözü uzatmayalım  Neticede talebi haklı görülmüş Adalı Hüseyin'in yaver efendi vasıtasıyla salimen kumandana teslim edilmesi istenilmesine karar verilmiştir  Bereket tam zamanında yetiştik  
(Kaymakam, Sava, Müfettiş, Hapishane Müdürü hayretle birbirlerine bakarlar aralarında konuşurlar )
KAYMAKAM — Tercüman efendi  İzahatınız bize biraz karışık geldi  Kanunlarımızın idama mahkûm ettiği bir adamı size teslim etmemizi mi istiyorsunuz?
TERCÜMAN — Evet Kaymakam Bey
KAYMAKAM — Devlet mahkemesinin idama mahkûm ettiği bir mücrimi kimsenin kimseye teslim etmeye hakkı yoktur  Bunu kumandan Galo Hazretleri de pek iyi bilirler  TERCÜMAN (Yaverle konuştuktan sonra küstah bir tavırla) — Yaver efendi buyuruyorlar ki General Galo Hazretleri lâzım gelen hakkı ve  kuvveti kendilerinde bulmasa idiler böyle bir işe teşebbüs etmezlerdi (Soğuk bir sükût)
TERCÜMAN (Sinsi ve küstah) — Kaymakam bey bendeniz Türkiye'de büyümüşüm  Türkleri severim  İstemem ki onlara bir zarar gelsin Onun için müsaade ederseniz hakikati daha açık söyleyeyim  General Galo Hazretleri bu akşam Vali Paşaya bir nota vermişler, Adalı Hüseyin sağ salim teslim edilmezse maalesef kuvvete müracaat edileceğini beyan etmişlerdir  Gece olmasa idi de şu yokuşun başına çıksa idik bir zırhlı ile iki torpitonun kasabaya toplarını çevirip durduğunu görürdünüz  Bu fevkalâde nazik bir meselei siyasiyedir anlıyorsunuz? (Adliye müfettişi kendi kendine söylenerek dolaşır )Ne rezalet Ne tahammül edilmez rezalet yarabbi!
KAYMAKAM — Peki Vali Paşa ne cevap verdi?
TERCÜMAN — Vali Paşa mabeyinden yetişme bir ferasetli paşadır Amiral, Galo Hazretlerinin notalarıyla beraber size şu tezkereyi gönderdi
(Yavere işaret eder Yaver büyük bir zarf çıkartıp Kaymakama verir )
TERCÜMAN — Buyurunuz beyefendi  
(Kaymakam büyük bir heyecan içinde zarfı yırtar  Kâğıtları çıkarır  Müfettiş, Savcı ve Hapishane Müdürü de ona yaklaşırlar, sessizce okurlar  Sonra heyecan ve nefretle birbirlerine bakarlar )
KAYMAKAM — Ne dediniz?
SAVCI — Kepazelik  
MÜFETTİŞ — Namussuzluk  Devlette iki paralık haysiyet bırakmadılar  
SAVCI — Ne bedbaht insanlarmışız yarabbi!
KAYMAKAM — Şimdi ne yapacağız beyefendiler  İsabet ki yalnız değilim  
SAVCI — Evet, seri bir karar vermek lâzım 
MÜFETTİŞ (Büyük bir ümitsizlik içinde acı acı gülümseyerek) — Karar verilmiş gitmiş  Elinizi yüzünüze kapayıp Adalı'yı bunlara teslim etmekten başka yapılacak ne iş var? KAYMAKAM (Ellerini oğuşturarak) — Ben namussuzluğu nasıl yapacağım?
MÜFETTİŞ (Deli gibi) — Sana ne oluyor azizim? Ecnebi kapitülâsyonu kabul eden bir devlet her türlü --------liği ezelden kabul etmiş, sineye çekmiş bir devlet demektir  Vali Paşa, mabeyin usulü, lâkırdıyı ağzında gevelemekle beraber Adalı'nın teslimini hemen açıktan açığa emrediyor  (İhtiyar köylü bu muhavereye kulak kabartmıştır Fakat pek anlayamamıştır )
İHTİYAR (Yavaş yavaş kaymakama yaklaşır) — Ne oluyor beyefendi? Allah rızası için bana da anlatın
KAYMAKAM (Hiddetle) — Ne olacak baba  Oğlunun katili ecnebî tebaasıymış  Düşman gemileri üstümüze toplarını çevirmişler Adalı'yı istiyorlar  Sağ salim onu teslim edecekmişiz
İHTİYAR (Evvelâ vurulmuş gibi sendeler, sonra derin ve saf bir bakışla Kaymakam ve arkadaşlarına) — Etmeyin efendiler  Benim gibi dertli bir ihtiyarla eğlenmek günahtır  Sizin gibi efendilere yakışmaz  
KAYMAKAM — Ne eğlenmesi baba  Bizde eğlenecek hal var mı?
İHTİYAR (Kaşlarım çatarak ağır ağır) — Eğleniyorsunuz  Koca devlet, koca Türk Devleti; mahkemesinin kararını bozdurur mu? Mahkûmunu eliyle düşmana teslim eder mi? Bunu benim ihtiyar kafama sokamazsınız
MÜFETTİŞ (Derin bir teessür içinde) — Sus baba sus  Bu sözlerinle bizleri, memleketin münevver denen adamlarını yerin dibine sokuyorsun  
KAYMAKAM (ihtiyarın omuzunu, yanaklarım okşayarak) — Bunun sebeplerini sana anlatmak, senin saf, mübarek başına sokmak kabil değil babacığım  Fakat bu iş böyle  Bizim de senin kadar yüreğimiz yanıyor  Utancımızdan yere geçiyoruz  Fakat böyle itaat edeceğiz, Adalı'yı teslime mecburuz
İHTİYAR (Teessürü gittikçe korkunç bir hiddete dönerek bağırmaya başlar) — Kabul etmem  Ben adalet isterim  Kanıma kan isterim  Bu milletin namusu var  Siz onu teslim etseniz bile ben parçalarım  Bakmayın ihtiyarlığıma, ben de genç oldum, bu milletin namusu için ben de kanımı döktüm  (Ecnebi zabitine hücum edecek gibi) Sen kim oluyorsun? (Jandarma İhtiyarı kolundan yakalar )
KAYMAKAM — Baba aklının ermediği işe karışma Canımızın sıkıntısı zaten kendimize yetiyor 
İHTİYAR — Bey sen buranın kaymakamısın  Büyüğiimüzsün  Yarın ahrette iki elim yakanda olsun eğer 
KAYMAKAM (Hiddetle bağırarak) — Sus dedik baba  Şimdi seni dışarıya attırırım (Tercümana) Yaver efendiye söyleyin  Mazur görsünler  Bu adam çocuğunun acısıyla ne yaptığını bilmeyen bir zavallı babadır  
TERCÜMAN — Malûm efendim, malûm  Yaver efendi deanlamıştır  Ziyam yok  
KAYMAKAM (Müfettiş ve Savcıya) — Adalı'yı veriyoruz değil mi?
MÜFETTİŞ (Omuz silker) — Başka çare var mı? ^
SAVCI — Ne zillet yarabbi ne zillet 
MÜDÜR — Bu gidişle bakalım daha neler göreceğiz 
KAYMAKAM (Müdüre) — Adalı uyanık mı?
MÜDÜR — Uyandırmıştık  
KAYMAKAM — Bu sabah asılacağını biliyor muydu?
MÜDÜR — Maalesef biliyordu  Adalı'ya fena halde diş bileyen üç kişi münasebetsizlik ettiler  Gece pencerenin önünde: "Adalı Allah bugünleri bize gösterdi Yarın sabah asıldığını seyre geleceğiz" diye bağırdılar 
KAYMAKAM — Hakikaten can sıkacak bir münasebetsizlik! Ne yaptı? Korktu mu?
MÜDÜR — Elbette korkmuştur  ölüm bu  Fakat yine de şirretliği elden bırakmadı  Pencereden dehşetli küfürler etti Duvardan tırnaklarıyla parçalan sökerek kafalarına yağdırdı Demin jandarmalar kelepçesini vuruncaya kadar akla karayı seçtiler  Zavallılardan birinin bir dişi kırılmış, birinin diz kapağı berelenmiş, birinin kulağını dişleriyle koparıyormuş 
KAYMAKAM — Hakikaten misli görülmemiş bir şerir  Yazık ki elimizden kurtuluyor  (Bu muhavere esnasında ihtiyarın heybesinden bir bıçak çıkardığı gizlice cebine soktuğu görülür )
KAYMAKAM — Haydi Müdür bey  Emir ver de getirsinler  
MÜDÜR — Başüstüne Kaymakam bey  (Müdür çıkar )
KAYMAKAM (Sessizce ve sakin duran ihtiyara) — Baba  ne yapalım kader böyle imiş  Haydi artık git 
İHTİYAR (Sinsi bir mazlumlukla) — Bir ziyanım dokunuyor mu ki bey
KAYMAKAM — Hayır ama belki heyecanlanırsın  Bağırıp çağırmaya kalkarsın  
İHTİYAR — Yok bey  Bağırıp çağırmayacağım 
KAYMAKAM — Söz veriyor musun?
İHTİYAR — Veriyorum bey, 
(Adalı'nın dışardan bağırdığı işitilir ) Ulan ellerim zincirli diye mi beni itiyorsun? Benim ölüm senin gibi sekiz hergelenin hakkından gelir  
KAYMAKAM —- Hâlâ edepsizliğinde devam ediyor (Adalı iki jandarmanın arasında girer Elleri kelepçelidir )
ADALI (Saç baş karmakarışık, küstah bir tavırla Kaymakama) — Hayrola  Böyle erken erken ne zahmet? Sizi leş kargaları sizi  Ulan hayırlı bir iş var deseler bu vakit yatağınızdan kalkar mısınız ya  Herifçi oğulları gidi  Bunlar da seyre mi geldi?
KAYMAKAM — Terbiyesizlik etme Adalı 
ADALI (Dişlerini gıcırdatarak kinle) — Şu ellerimdeki demir olmasa bana bu cevabı vermezdin ya  Dua et ulan  Hepiniz gözünüz aydın artık  
KAYMAKAM — Adalı bu lâkırdıların sırası değil Sus da beni dinle  Biraz sonra asılacaktın  Fakat şeytan sana yardım etti Kurtuluyorsun  Şimdi seni serbest bırakacağız 
ADALI — Ulan utanmadan bir de benimle alay mı ediyorsunuz be?
KAYMAKAM (Jandarmaya) — Çözün ellerini  (Jandarma yürür  Adalı'nın bileklerindeki kelepçeyi çıkarmaya başlarlar  Adalı hayretten taş kesilir )
ADALI (Şaşkın şaşkın etrafına bakarak) — Bu ne iş bu  Bu ne iş bu? (Kelepçe çözülmüştür Fakat Adalı o kadar şaşırmıştır ki, hâlâ yerinden kımıldamıyor  Ellerini kaldırır; hareket ettirir, yüzüne yaklaştırır) Ulan rüya mı görüyoruz  Sahi be? Demek ben asılmayacağım  Kaymakam beni aldatmıyorsun ya  
KAYMAKAM — Serbestsin
ADALI (Derin bir nefes alarak) — Hay Allah razı olsun be  Terbiyesizlik ettik ama kusura bakma  (Bir çocuk sevinci içinde) Yaşamak tatlı şey be yahu  Bari ben de bir daha uslu oturayım  (Kaymakama) Eksik olmayın (Biraz durduktan sonra) Allah devlete millete zeval vermesin 
KAYMAKAM — Bizim devlete dua etme  Senin kendi devletine dua et  
ADALI — Kimmiş benim devletim?
KAYMAKAM — Senin memleketin neresi?
ADALI — "Terma" adası  
KAYMAKAM — "Terma" adasını Türklerden alan devlete dua et  Bize kalsa işin fenadır  Onlar seni kurtardı  (Subayla Tercümanı gösterir )
ADALI — Anlayamıyorum, anlayamıyorum
TERCÜMAN (Bir adım ilerler, nutuk söyler gibi tane tane) — Adalı  Kaymakam beyin söyledikleri doğrudur Kardeşin Resul efendi General Galo Hazretlerine müracaat etti Türklerin seni asmaya hakkı olmadığını söyledi General Galo Hazretleri de lâzım gelen teşebbüsleri yaptı, hattâ bir zırhlı ile iki torpido buraya senin için gelmiştir  Şimdi seni otomobilimize alıp götüreceğiz  Dört beş saat sonra Terma'da ailenin içinde olacaksın Yaver efendiye teşekkür et derdim  Fakat sanırım onun lisanım daha bilmezsin  Bundan sonra öğreneceksin Şimdi ona yalnız "Yaşasın General Galo" de,
elini sık  
ADALI (Büyük bir gurur ve istihfaf ile Tercümanı süzerek)— Sen kimsin?
TERCÜMAN — Ben General Galo Hazretlerinin tercümanıyım  
ADALI — Anlaşıldı  Anlaşıldı  Sen ister bu efendiye, ister General Galo dediğin adama benim tarafımdan şu sözleri söyle  Ben aşağılık bir serseriyim  Herkesin bildiğini ne
saklayayım  Binbir türlü marifetim, pisliğim vardır  Bu yetmiyormuş gibi bir kardeşimin kanma da el bulaştırdım  İstemezdim ama oldu  Ne yapayım  Kader  Talih  Fakat benim bütün ahlâksızlıklarıma, pisliklerime karşı bir tek iyi tarafım vardır  Benim memleketimin, devletimin işine yabancıların, dost olsun, düşman olsun, ecnebinin burnunu, parmağını sokmasına tahammül edemem  Benim devletim, benim kanunum beni ölmeye mahkûm ediyor  Haksız yere bile olsa benim devletimdir, benim milletimin kanunudur  (Heyecanı artmış, sesi tıkanarak) Unutma amma   Allah aşkına unutma  Söylediğimi General Galo'ya bir bir tekrar et  De ki bu külhanbeyinin tahsili, terbiyesi yok  Adamakıllı lâkırdı etmesini bilmiyor, (biraz sükût) bir tek lügat biliyor: "İstiklâl" Ben yalnız bu lügatin mânasını biliyorum  İstiklâl  (Derin bir nefretle) General Galo memleketime, milletime zırhlıların toplarım çevirecek Bizim hükümetimizle kanunumuzla çocuk oyuncağı gibi oynayacak (Elini göğsüne vurarak) Ben bunu kabul edeceğim, Terma'daki namussuz kardeşimin yanına gidip canımı kurtaracağım  General Galo'ya, onun devletine "Yaşasın" diye bağıracağım  Beni bu ekmekten yiyecek kadar mı aşağılık sanıyor, General Galo, Terma'daki kardeşlerim?  (Müdür Müfettiş ve Savcıyı göstererek) Benim asıl kardeşlerim bunlar! Et tırnaktan ayrılır mı? Onlarla aram açık olabilir  Hangi ailede kavga yoktur  Onlar bana yolsuzluklarım için kızgındır haklan var  (Muhabbet ve sitemle Türklere bakarak ve göstererek) Ben de onlara kızgınım  Nasıl oldu da beni size, düşmana teslime razı oldular? Nasıl oldu da yabancının işimize karışmasına bu okumuş, yazmış adamlar rıza gösterdiler (Türkler başlarını eğerler) Amma bizim dargınlığımız kardeş dargınlığıdır  Islak tülbent kuruyuncaya kadar geçer  (Kaymakamın elindeki kâğıdı alarak) Kaymakam bey  Bu benim af kâğıdım mı? Ver onu bana  O herkesten evvel benim hakkım  Ellerim iki dakika serbest kaldı Bakın onların göreceği işe  (Kâğıtları parça parça yırtar, bir kibritle yakar, oturur ) Küllerinin bile bu toprakta kalmasını istemem General Galo Hazretlerine benden selâm söyle, bizim işimize karışmasın Ondan beklediğimiz insanlığın, iyiliğin en büyüğü budur Şimdi artık ellerimin işi bitti (Jandarmaya) Arkadaş demiri yine yerine tek (Jandarma tereddüt eder )
ADALI (Gülerek masum bir tavırla) — Kaymakam bey  Emret şuna  Beni kızdıracak  yine kavga çıkaracağım  küfredeceğim  Gözünle görüyorsun ya! Her zaman kabahat bende değil beni kışkırtıyorlar Damarıma basıyorlar  (Jandarmaya) Yahu bu zincirlerin benim bileklerime takılmasını bu devletin kanunu emretmedi mi? Ayıp sana be  (Jandarma kelepçeyi takar  Adalı dindar bir hürmetle gözlerini kapayarak kelepçeyi öper, gözlerini süzer ) Benim memleketimin, milletimin zincirleri Galo'nun gönderdiği hürriyetten çok tatlıdır  Benim biricik Türkiyem yaşasın  (Ecnebilere) Haydi efendiler  Siz yolunuza  (Kaymakama) Biz de yolumuza  Vasiyetim masiyetim yok, haydi gidelim şu işi bitirelim
İHTİYAR (Kaymakama) — Bey, sana ses çıkarmayacağım diye söz verdim  Lâkin yüreğim yanarak yalvaracağım  Bırak beni Adalı'ya iki çift lâkırdı söyleyeyim  (Adalı ya yanaşır, cebindeki bıçağı çıkarıp gösterir ) Adalı seni düşmana bıraksaydılar ben ne olursa olsun kendi elimle bıçaklayacaktım  (Biraz durur) Adalı, beni bir evlâttan mahrum ettin  Lâkin yaptığın iş bütün kinimi söndürdü  Gel kabul et  ölen oğlumun yerine seni bağrıma basayım  Seni kendime evlât edeyim  Ben de eski askerim  Zaten bizde eski asker olmayan hangi ihtiyar var ki  Ben de senin gibi  "îstiklâl"in mânasını bilirim  Benim gibi bir ihtiyar için "İstiklâl"in mânasını bu kadar iyi anlamış bir delikanlıdan iyi evlât olur mu? Ah benim çocuğum  öz evlâdım  (Adalı'yi alnından, gözlerinden öper ) Aramızda devletin büyük adamları var  Ben cahil bir adamım  Pek aklım ermez ama onlar seni yine bu günlük daracağına gönderecek yere odana götürürler, gördüklerini hükümete yazarlarsa belki affedilirsin  Ben kanımı helâl ettim O zaman oğlum olursun, benim gözlerimi sen kapatırsın Yok olmazsa ne diyelim, memleketine kanununa karşı boynumuz kıldan ince O zaman da ben senin gözlerini elimle yumarım  İki çocuğum vardı, Allah ikisini de aldı diye ağlarım  
(İhtiyar Adalı mn boynunda hıçkıra hıçkıra ağlarken perde iner )
Reşat Nuri GÜNTEKİN
|