Prof. Dr. Sinsi
|
Kurtuluş Savaşında Hintli Müslümanlar
Hindistan’da genel bir Müslüman ayaklanmasına karşı sıkı güvenlik tedbirleri almasına rağmen aynı zamanda büyük bir propagandaya da girişen İngiltere, savaş sonunda Türkiye’ye anlayışlı davranılacağını ve mukaddes topraklar başta olmak üzere Osmanlı İmparatorluğu’nu paylaşılmasına müsaade etmeyeceklerini taahhüt etti Dolayısıyla Türk İstiklâl Savaşı sırasında Hindistan Müslümanları hep bu vaadlerin yerine getirilmesini İngiliz yöneticilerden isteyeceklerdir Ancak Kureyeş soyundan Şerif Hüseyin’in de Türklere isyan etmesi Hindistan Müslümanlarının zihninde bir takım soruların uyanmasına sebep oldu Biraz da yapılan bu propagandanın tesiri ile Çanakkale muharebelerini Halife Padişahı, dinsiz İttihatçılardan kurtarma harekâtı olarak gören Hindistan Müslümanlarına karşılık Teşkilât-ı Mahsûsa’nın planlayıp uygulamaya koyduğu “İpekli Mektuplar Komplosu” büyük bir taraftar topladı Bu konudaki çalışmalar Konya’daki esir kamplarında bizzat Halil Paşa tarafından yürütüldü ve başarılı da olundur
Esasen, Maliye Bakanı Lloyda George’un İmparatorunu Hz Muhammed’e benzetmesi gibi İngilizlerin yaptığı bir takım hatalar da Türklere yardımcı olmuştur Burada dikkate değer bir nokta var ki, o da, Anadolu’daki Türk istiklâl mücadelesinin ortaya çıkmasında menfî yönde oynadıkları rollerle önemli bir yere sahip olan Lloyd George ile Lord Curzon’un Hind Müslümanlarının istiklâl mücadelesinde de aynı rolleri ifa ederek yer almış olmalarıdır
I Cihan Savaşı’nın sonunda İngiltere’nin gerçek niyetinin anlaşılması ile ortaya çıkan Türk millî harekâtının başlangıçtaki karakteri Hindistan Müslümanlarını Türk istiklâl mücadelesinde hem madden, hem de manen tam bir taraf haline getirmekte gecikmeyecektir Bu hususa işaret eden Sir Theodore Morrison, Hindistan Müslümanlarının bütün Müslüman milletlere ilgi duyduklarını belirttikten sonra “fakat bu duygu Türklere karşı özel bir boyut kazanmaktadır Çünkü Türkiye ve en büyük İslâm ülkesidir Yegâne müstakil İslâm devletidir Tarih boyunca İslâm aleminin başı ve kılıcı olmuştur ” Demektedir
Prof Dr S Anwarul Haquc Haqqi da, “Türkiye’nin Hint halkının gözünde değer ve sevgi yüklü özel bir yeri vardır ve bu özellikle Hindistan’daki Türk yönetiminin etkisi ve bıraktığı mirastan ileri geliyordu” derken, Morrison’un görüşüne daha da bir derinlik kazandırmakta ve Hindistan Müslümanlarının Türk istiklâl mücadelesine bakış açılarının temellerini göstermektedir Esasen Galyur anıtında da görüleceği gibi daha VI Yüzyılda Hintlilerin hafızasında “eşsiz kahramanlığa sahip ve her yere hükmedebilen adil kimseler” olarak yer eden Türk imajı, bütün istiklâl savaşı boyunca aynı zamanda bir kültür, medeniyet ve ayrı bir kimliğe sahip olma şuuru olarak da telakkî edilecektir Hindistan Müslümanlarındaki bu duyguyu Avrupa’daki vatanseverlikle kıyaslayan Morrison’a göre yenilgiyle Türk’e bağlılık daha da perçinlenmiştir Haliyle Müslümanlar, son müstakil İslâm devleti olan Osmanlı Türklüğü’nün tarih sahnesinden çekilmesinin İslâmın olanca kültürü ve medeniyeti ile dünyadan silinmesine sebep olacağına inanmaktadırlar Mustafa Kemal da, 26 Şubat 1921 ‘de Philadelphia-Public Ledger muhabiri Clarance K Steit’e verdiği cevapta “Türk milletinin mevcudiyeti ve kudreti sultanlık ve hilâfetin gerçek istinadgâhıdır” diyerek bu hususa işaret etmekteydi
Bütün bunlar Hint Müslümanların! “İngiltere’nin Osmanlı ile şerefli bir anlaşma yapması ve onu büyük bir dünya devleti olarak tanıması gerekir Dolayısıyla Mustafa Kemal’in başlattığı Türk istiklâl mücadelesi bunu sağlamaya çalışmaktadır İngiltere böyle bir tavır içerisine girmezse, zorlanmalıdır” şeklinde düşünmeye şevketti Bu bakış açısı Büyük Millet Meclisi’nin açılışında söz konusu edilen “Hakimiyet bilâkayd-u şart milletindir” sözündeki millet kavramının asla manasıyla değerlendirilmesi ve Mustafa Kemal’in açılış konuşmasında meclisin “Ruh-ı Mazlûm-ı İslâm”ı temsil ettiğini açıklaması ile daha da bir anlam kazanmıştır Bunun yanında Ankara hükümeti bilhassa Hindistan Müslümanlarına hitaben yayınladığı broşür ve beyannamelerde Ermeni ve Yunan’ın Müslümanları düçâr bıraktıkları mezalimde bahisle Türk’ün davasının “sekizyüz milyon İslâmın Kıble-ı uhuvvetini başında tutan bir ümidin istiklâl mücadelesi” olduğunu kaydediyordu
İstanbul’un işgali üzerine, Heyet-i Temsiliye adına İslâm alemine seslenen Mustafa Kemal Paşa, söz konusu tecavüzün Osmanlı saltanatından ziyade, hilâfet makamına, hatta bu makamdan hürriyet ve istiklâllerinin yegâne istinadgâhını gören bütün İslâm alemine yönelik olduğunu bilhassa vurgulayacaktır Kuvay-ı Milliye, “bu son Ehl-i Salip muhacematına karşı davasında İslâm milletlerinin desteğinden emindir, demekteydi Yine Mustafa Kemal’in, 9 Mayıs 1929’de yayınlattığı “Öğrendik ki, Mısır’da ve Hint’te olduğu gibi İslâmın başını İslâm’ın eliyle ezenler, bizi halifeye asî ve günahkâr bir zümre olarak tanıtmak istiyorlar
İngiltere’de harekete geçen Hindistan asıllı Müslümanlar, İslam cemiyeti aracılığıyla 5 Ocak 1921’de Lloyd George’a verdikleri muhtırada Türkiye’yi İtilâf Devletlerinin savaşa sürdüğünü iddia edecekler ve Türklerin savaş öncesi statükosunun korunmasını isteyeceklerdir Dolayısıyla Hindistan Müslümanlarına göre Yunanlı vasıtasıyla Türklere haçlı seferi açan İngiltere, dünyadaki en intikamcı ve kan dökücü ruhları tatmin edecek bir yola girmemelidir Zira, bu muhtırada Hindistan Müslümanları “Türkler için kalplerimiz kan ağlıyor İngiltere savaş sırasında bize vaadettiklerini şimdi gerçekleştirmelidir Londra, Türk meselesinin bir İslâm meselesi olduğunu hiç bir zaman unutmamalıdır Padişahları halifedir Yüzyıllardır İslâmın gururu onların elindeydi, bu şeref için şehit verdiler Şimdi de Anadolu’da yaşlı-genç, kadın-erkek demeden aynı mücadeleye hazırlanmaktadırlar ” diye haykırıyorlardı Ayrıca Türklerle yapılacak barış tatminkâr olmazsa İngiltere’nin Müslüman tebasından sadakat beklememesi gerektiği ve esasen bu tebanın hilâfet için, Türklük için silahlı mücadele de dahil ellerinden geleni yapacaklarını açıklıyorlardı Buna ek olarak, Batılıların son aylarda giriştikleri bütün hareketler de, haçlı faaliyetleri olarak niteleniyordu Bütün bunların yanında artık Hindistan’a Daru’1-harb ilân ediliyordu ve bu topraklardan göç edilerek Anadolu’da toplanıp, en etkili mücadeleyi orada vermek üzere harekete geçen gruplar bile oldu Bunlardan Abbas Han gibi Ankara’ya ulaşanlardan büyük ölçüde istifade edilecektir
Yunanlıların Anadolu’daki başarısızlıkları 16 Haziran 1921’de Hindistan Müslümanlarını İngiltere’nin işe bulaşacağı korkusuna sevk eder Buna karşı da İngiltere’nin Mustafa Kemal’e çekeceği kılıcın bütün İslâm alemine çekilmiş kabul edileceği ve Hindistan İmparatorluğu mezarının kazılmış olacağı bir kere daha hatırlatılır Bu vesile ile Mustafa Kemal’e de Mücahid-i İslâm, Seyfü’l İslâm , daha sonra da Mücahid-i İslâmiyet Şampiyonu, Çağdaş İslâm Dünyasındaki En Büyük Müslüman gibi unvanlar verilir
Aslında M Kemal bütün bu unvanları haketmiştir Zira o, eşine az rastlanır bir gerçekliği, dinamik bir kişilikte birleştirerek Hindistan aydınlarının hayal gücünü alevlendirmiş, Hintlilerin politik toplumsal ve dinî bakış açılarını değiştirmiştir 48 Öyleki, bütün aleyhdeki propagandalara rağmen Türkiye, Hindistan’ın özellikle Müslüman toplumu için karanlıkta parlayan bir yıldız olmuş, bu ülkede hiçbir yabancı devlet adamı ya da halka mal olmuş kişi, Gazi Mustafa Kemal Paşa kadar değişik yerlerden ve onun kadar çök övgüye mazhar olmamıştır
Baştan bu yana gösterilmeye çalışıldığı üzere sosyal, politik ve ideolojik görünüşlerindeki zıtlığa rağmen Hindistan’daki grupların hemen hemen tümü Türk davasına destek verirken dinî ve siyasî iki büyük akım da, yani İslâmlar ve Hindular belki ilk defa kısa süreli de olsa bir hususta birleşeceklerdir Türkiye’de bugün bazı Hintli liderlerin bir takım isteklerinin hilâfetin lağvedilmesine yol açtığı şeklindeki iddiaları çok fazla abartılmış görüşler olarak değerlendirmek gerekir Zaten Mustafa Kemal de, bu istekleri Türkiye’nin içişlerine haksız bir karışma ve iki camia arasındaki mevcut dostluğu bozmaya yönelik bir İngiliz entrikası olarak gördü Bu gün o girişim, Hintli Müslümanların Türkiye’nin İslâm dünyasındaki manevi önderliğinin sürmesini istemeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir
Sonuç olarak Hindistan Müslümanlarının Türk İstiklâl mücadelesine bakış açılarının odak noktasını İslamiyet’in teşkil ettiği söylenebilir Ama onları esas harekete geçiren husus, bu ülkede geçmişteki Türk varlığından tevarüs edilen değerleri Anadolu’da gelişen Türk istiklâl mücadelesinin tahrik etmesiyle başlayan uyanıştır Bu uyanışla tarihten gelen birikim, halihazırda ülaaai kontrol eden İngiliz varlığı ve temsil ettiği değerlere karşı bir tepkinin ifadesi olarak aaaahür etmiştir Baştan beri benzer tarihi süreci yaşayan bu iki toplumdan birisi olan Anadolu Türklüğü tarihi gerçeklerine uygun millî bir kimliğe kavuşurken farklı bir yapılanma içerisinde bulunmasına rağmen Hindistan Müslümanları da böyle bir kimliğe ulaşma yolunda önemli adımlar atacaklardır
|