Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Nesil Bilinçlendirme Kampı - Gizli Tehlikeler & Tehditler > Nesil Bilinçlendirme Kampı > Tarih Musahabeleri

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
abdülhamid, bahçelerinde, gata’da, gül, yaşar

Gül Bahçelerinde ve GATA’da Yaşar Abdülhamid

Eski 12-05-2009   #1
GöKKuŞaĞı
Varsayılan

Gül Bahçelerinde ve GATA’da Yaşar Abdülhamid






Bir yanda “gerici” sayılan Abdülhamid canını dişine takmış, gelen muhacirlerin bile suyunu sıkıp gül yağı çıkartıyor, öbür yanda “ilerici” yöneticilerimizin gözleri önünde bir medeniyet fidanının dibine kabir suyu dökülüyordu

1993 Mayıs’ının 24’ü sabahına İstanbul, misli görülmemiş ‘pis’ bir patlamayla uyanıyordu İstanbul’un orta yerinde bir çöplük, metan gazı sıkışmasından infilak etmiş ve bu olay ajanslar tarafından dünyaya, 470 bin metreküp çöpün kaydığı tarihin ilk “çöplük heyelanı” olarak geçilmişti Yıllardır gelişigüzel dökülen çöpler koca bir mahalleyi yutmuş ve toplam 39 kişi, hayatını çöplerin intikamına kurban vermişti Çöplüğün adı, çoğunuzun hatırlayacağı gibi, Hekimbaşı Çöplüğü idi

Belki hadisenin dehşetindendir, bu “Hekimbaşı” kelimesinin bir çöplükte ne aradığını soran eden olmadı pek Hekimbaşı ve çöplük Hekimbaşı ve ölüm Bunlar bir süre yan yana gezdiler hafızamızda; ama ardından o onulmaz unutma hastalığımızın susturucusuna takıldılar Gerçekten de bir çöplüğün isminin, Osmanlı devrinde Sağlık Bakanlığı demek olan Hekimbaşılıkla ne alakası olabilirdi?

1880’lere uzanalım 93 Harbi diye bilinen 1877-78 Rus Savaşı’nda şimdi Bulgaristan’da kalan topraklarımızdan kopan yüz binlerce Müslüman-Türk “muhacir”, Edirne’ye, ardından da İstanbul kapılarına yığılır Göçmenlerden bir kısmı Kızanlık bölgesindendir Önce bulabildikleri cami avlularına, meydanlara vs geçici olarak yerleştirilir, ardından kendilerine ‘uygun’ bir yurt aranır Neyle geçindiklerini sorduklarında alışık olmadıkları bir cevap alırlar: Gülcülükle geçinmektedirler (Ispartalı okurlar eminim tebessümle okuyacaklardır burasını) Muhacirlerin bir kısmı Isparta’ya yerleştirilir; haddizatında bu gül kokulu şehrimize gülcülüğü getirenler, Bulgaristan göçmenleridir (Abdülhamid’in Isparta’nın günümüzdeki imajını kuran adam olması garip gelebilir bazılarına ama öyle) Diğer bir kısım İstanbul’da iskân edilir Nerede mi? II Abdülhamid’in şahsi mülkü olan Çavuşbaşı Çiftliği’nde

Sabırsızlanmayın efendi, hikâyemiz yeni başlıyor daha Kızanlıklı muhacirlerimiz Çavuşbaşı Çiftliği’nde Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane hocalarından C Bonkowski’nin nezaretinde bilimsel metotlarla gül üretmeye başlarlar İlk hasat 1886’da yapılır ve 650 kilo taze gül toplanır Neticeden memnun olan Abdülhamid, gül yetiştiriciliğini teşvik etmiş ve yine Göksu deresi boyunda bulunan Hekimbaşı Çiftliği’ne de gül kokularının yayılmasına izin vermiştir Böylece Göksu deresinin içinden geçtiği bu bölge, tam anlamıyla bir “Güller Vadisi” manzarasını almış, derenin güzelliğine bu defa da gül kokuları, renk ve ışık seli katılmıştır

İşte bu çiftlik, III Selim ve II Mahmud döneminin Hekimbaşılarından Mustafa Behçet Efendi’nin mülküdür 1834’te ölen Behçet Efendi, ünlü şairimiz Abdülhak Hamid’in de dedesinin kardeşidir Türkiye’de tıbbın ve Türkçe tıp terimlerinin gelişmesinde öncü rolü oynayan Behçet Efendi’ye ait Hekimbaşı Çiftliği, uzun zaman sahipsiz ve bakımsız kalmış, civarındaki yerleşmelerin artmasıyla güller vadisi “çöpler vadisi”ne dönüşmüştür İşin asıl acı yanı şu: 1880’lerin gül kokulu vadileri, okul kitaplarımızda geçtiği deyimle söylersek “çöküş” döneminde vücuda getiriliyor, insanlık dışı çöplük ve patlama olayları ise sözüm ona “çağdaş” dönemimizde vuku buluyordu Bir yanda “gerici” sayılan Abdülhamid canını dişine takmış, gelen muhacirlerin bile suyunu sıkıp gül yağı çıkartıyor, öbür yanda “ilerici” yöneticilerimizin gözleri önünde bir medeniyet fidanının dibine kabir suyu dökülüyordu

Üstelik aynı “gerici” Sultan, sessiz sedasız bugünkü GATA’nın, yani Gülhane Askerî Tıp Akademisi’nin temellerini atıyordu Haydarpaşa’da Yıllardan 1898’dir Bonn Üniversitesi’nden bir grup namlı doktor İstanbul’a çağırılmış ve ülkedeki tıp okullarının Avrupa ülkelerinin (”muasır medeniyet”) seviyesine çıkartılmasıyla görevlendirilmişlerdi Bu arada beklenmeyen bir gelişme olmuş, o zamanlar İstanbul’daki tıp eğitimini tekellerine almış bulunan Fransız hocalar Almanlarla çalışamayacaklarını bildirip tepki göstermişlerdir Bunun üzerine Alman doktorlara ayrı bir hastane açılmasına karar verilmiş ve en uygun yer olarak Sarayburnu’ndaki Gülhane Rüşdiyesi binası seçilmiştir Bina kısa zamanda 150 yataklı bir hastaneye dönüştürülmüş ve Almanya’dan getirilen son sistem araç ve gereçlerle donatılmıştır

Başlangıçta sivil bir hastane olarak açılan “Gülhane Tatbikat Mektebi”nde zamanın en ileri klinik ve laboratuvar çalışmalarının gerçekleştirildiğini Nuran Yıldırım’ın “İstanbul Ansiklopedisi”ne yazdığı maddeden öğrenmekteyiz (cilt 3, s 440) Aynı yazıda, o zamana kadar Avrupa’dan paketler halinde ithal edilmekte olan sargı bezleri yerine hastanenin bahçesinde ufak bir fabrika kurularak yerli imalata başlandığı da bildiriliyor Sarayburnu’ndaki hastane yeterli gelmediği için yine Abdülhamid zamanında bu defa Haydarpaşa’da askerî ve sivil okulları birleştirecek büyük bir tıp okulu kompleksinin yapımına girişilmiş, 1909’daki taşınmanın ardından Balkan ve Dünya savaşları sırasında tamamen askerî bir hastane haline getirilmiştir Hastane Cumhuriyet döneminde Topkapı Sarayı’nın gölgesinde başladığı hayatında yeni bir kavşağa girmiş, 1941’de Ankara’ya taşınmış, 1947’de ise ismi GATA’ya çevrilmiştir (Ufak bir not: İstanbul’daki Haydarpaşa Askerî Hastanesi de, 1980’de çıkartılan bir kanunla GATA’ya dahil edilmiştir) Böylece Abdülhamid’in temellerini attığı kurumlardan biri daha Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerine kurulduğu sağlam birikimin öncüsü oluyordu

Bir iyi, bir kötü örnek Gül bahçelerinden çöplüğe ve Gülhane Tatbikat Mektebi’nden GATA’ya Bu size neyi hatırlatıyor bilmiyorum; ama bana bir tek şeyi hatırlatıyor: Geçmişin bugünde nefes alıp verdiğini Kâh çöplük olarak, kâh en modern bir kurum olarak Seçin, alın

Mustafa Armağan

__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar
Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar
NFK





GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali
GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.