Prof. Dr. Sinsi
|
Başka Bayram|Masal Ve Hikaye Özetleri
Kurban Bayramı ve 'Güccük İnek'
Ahmet:
“–Anneciğim, Emre bize gelecek Bu gece bizde kalacak” dedi
Emre’nin sevdiğini bildiğim türden bir kaç çeşit yemek yaptım Görüşmeyeli bayağı bir boy atmış, kocaman delikanlı olmuştu Biraz oturup hal hatır sorduktan sonra yemeğe geçtik Emre, özene bezene hazırladığım yemeklere el sürmeyince, belli etmemeye çalışsam da bozuldum Emre:
“–Teyzeciğim et var ya, ondan yemiyorum” dedi
Bu söz beni daha da şaşırtmıştı Çünkü ete olan düşkünlüğünü iyi biliyordum Emre, bu davranışının altında bir şey aramamdan rahatsızlık duyarak,
"-Anlatayım teyzeciğim” dedi
İlköğretim beşinci sınıfa gidiyordum o zamanlar Biliyorsunuz Ayşe ablam da benden iki yaş büyük İkimiz de çok başarılı sayılmayız, fakat hiç olmazsa liseyi bitirelim diye gayret ediyoruz Bir işe girebilmek için bunun şart olduğuna inanıyoruz Büyük hayallerimiz yok Daha kötü günler gelmesin deyip halimize şükredenlerdeniz
Depremden önce babam, inşaat kalfasıydı Kimseye muhtaç değildik Hatta babam yaptığı, kooperatif evlerinden bir de daireye girmişti “Altı, yedi aya kalmaz, evimize taşınırız” diye hayaller kuruyorduk Kaba inşaatı çoktan bitmiş, evin şekli ortaya çıkmıştı Ben odamın duvarına asacağım süsler yaptım Annem dantel masa örtüleri… Kaç kere bakmaya gitmiş, hayalimizde aldığımız eşyaların yerini kaç kere değiştirip durmuştuk Derken 17 Ağustos’ta korkunç bir sallantıyla uyandık Çok şükür ne bizde ne de yakın çevremizde bir şey yoktu Boş arsaya tüm mahalle toplandık Biraz korku kalmıştı yüreğimizde ama güle oynaya sabahladık Elektriklerin gelmesi ile radyo ve televizyonlardaki korkunç gerçek, yüreklerimize çığ gibi düştü Tüm ülkem gibi bu korkunç felaketin getirdiği yıkım ve kıyımla, harap olduk Naklen izlediğimiz kurtarma çalışmalarında yaralılarla yaralandık, ölenlerle defalarca öldük Elimizden gelen bir şey yoktu Devlet baba, harıl harıl yaraları sarmaya çalışıyordu
Bizim evimiz yıkılmadı Kimseye de bir zarar gelmedi Farklı yaralandığımızın farkına, yaralarımız derinleştikçe vardık Depremle birlikte inşaatlar durmuş, babam işsiz kalmıştı Ekonomik krizle de ikiye katlandı yokluklarımız Televizyonlarda gördüğüm kadarıyla, bazı insanlar hiç etkilenmemişti Bar ve pavyonlarda zil zurna sarhoş oluncaya kadar içiyor, milyarlarca lira harcıyorlardı
Biz ev kirası elektrik, su ne kadar kısmaya, azaltmaya çalışsak olmuyor babamın arada bir bulduğu, tadilat işlerinden kazandığı, evi geçindirmeye yetmiyordu Devir hesap devri deyip, telefonu kapattırdık Ampulleri daha küçük taktık Annem bir evde 120 milyona iş bulmuştu Babamın da eline yaklaşık o kadar geçiyordu Fakat Kasım ayından sonra babam bir tek işe gidemedi Kış boyunca hiç iş çıkmadı Ümitlenerek gidiyor, üzülerek geri dönüyordu “Çoluk çocuğum gözümün önünde aç açık kalıyor, elimden bir şey gelmiyor, keşke ölsem” gibi kötü kötü laflar edip duruyordu İş için çalmadığı kapı kalmamıştı
Ramazan bayramına bir kaç gün kalmıştı Şubat ayının bir Pazartesi günü babam, eve sevinçle geldi Bir iş bulmuştu Üstelik sigortalı “Evraklarını tamamla gel” demişler Sevinçle haber verip uçar gibi çıktı “Bugün yetiştirmeliyim” diyordu
Bir kaç saat sonra karşı komşumuz telaşla içeri girdi Yüzünde ürküten bir ifade vardı
“–Korkmayın ama babanız küçük bir kaza geçirmiş” dedi
Hastaneye gittiğimde babamın yüzü sapsarıydı Kol ve bacağı alçıya alınmıştı Kırmızı ışıkta süratle gelen bir araç çarpmıştı Biz sağ oluşuna dua ederken babam, gözlerinden akan yaştan utanıyor gizlemeye çalışarak:
“–Neden ölmedim, yükünüzü arttırdım” diyordu
Bir müddet sonra babam eve çıktı Sobamız yanmıyordu, evimiz soğuktu Babamın dişlerinin birbirini dövüşünü üzülerek seyrediyordum Bir kaç komşu belediyeye telefon ederek bize kömür istemişler Yok denilmiş Önceden kayıt olmak gerekirmiş Okulda da yardım dağıtılıyordu Anneme:
“–Ben de isteyeyim mi?” diye sordum Annem:
“–Sakın ha oğlum! Durumumuz belli; verirlerse kabul ederiz, sakın kimseden bir şey istemeyin” dedi
Başka zaman ben de gurur meselesi ederdim Ama şimdi çok farklıydı Yakıp etrafında toplanacağımız sobaya ihtiyacımız vardı Babam buz gibi evde nasıl hasta yatardı?
‘Şekersiz’ şeker bayramımız gelip de geçmişti bile Şekere olan düşkünlüğüme rağmen, pek üzülmedim Böyle küçük şeylerin üstesinden gelmeliydik Üstelik ben erkektim İşte tüm zorluklara rağmen hava biraz daha ısınmış, babamın kolundaki, alçı alınmıştı Bacağı hala alçıdaydı İşte kurban bayramı da gelmişti İçimden oniki daire var bizim apartmanda, birçoğu da kurban kesecek Nasılsa bize de verirler; Annem sevdiğim et yemeklerinden pişirir, diyordum Ben pencereden seyrederken, karşıdaki boş arsada, kurbanlar kesildi, yüzüldü, leğenler dolusu evlere taşındı Her kapı çalışında, ‘kurban payı’ diye koştum Her kapı açılışında, evlerde kavrulan etlerin mis kokuları evimizin içine kadar davetsiz yayıldı Bir tek pay gelmedi
Babaannem köyden telefon açmıştı Komşu evinden konuşurken, sesim ona iyi gitmemişti Israr ve telaşla sordu: ‘Baban mı kötüleşti?’ diye
“–Yok” dedim “Bize kurban payı vermediler ”
Yaz aylarında babaanneme giderdik Adına ‘Güccük’ dediği bir kara ineği, beş altı da tavuğu vardı ‘Güccük-müccük ama sütü iyi” derdi Sağarken ona türküler söylerdi “Bu sene kısır, inşallah seneye kuzulayacak” diye ümit ederdi
“–Deden, ihtiyar nasıl dursun katıksız” derdi Bir tas ayran içti mi başka bir şey istemezmiş
Bayramın üçüncü günüydü Sabah erkenden kapı çalındı Babaannemdi! Koşup karşıladık Ağlayarak sarıldı bizlere “Kuzularım, kuzularım” diyordu Size çok et getirdim Evinde ne varsa hemen hepsini kapıp gelmişti Buzdolabını tıka basa etle doldurduk Ablam acele acele doğradı Etlerin pişerken çıkardığı cızırtılardan saldığı mis gibi kokular, iki gündür kabaran iştahımı daha da körüklüyordu Ağzım sulanarak dolanıp durdum ocağın etrafında Sofra beklemeye tahammülüm kalmamıştı Çatalı alıp batırdım Üfürerek ağzıma alıyordum ki, babamın, babaanneme:
“–Ah anam ahh! Neden kestin güccük ineği? Ağzınız kuruya kaldı” diyen sözleri çalındı kulağıma
Midemin kalkıp, başımın döndüğünü hissettim Elimdeki çatalı bırakıp koşarak dışarı çıktım Dedemin katığı, babaannemin umudu, türküler yakarak sağdığı Güccük, benim canım et istedi diye mi kesilmişti? Sofra kurulduğunda kolumdan çekip ısrarla oturttular Yine batırdım çatalı isteksiz ve utanarak Boğazıma bir şeyler tıkanıyordu Gözümden yaşlar boşaldı Ne oldu neyin var diye sordukları telaşlı sorularına
“–Dişim çok ağrıyor, dişimmm…!” diye karşılık verdim
|