Prof. Dr. Sinsi
|
Aziz Mahmut Hüdâyi Hazretleri - Osmanlı Hikayeleri
Aziz Mahmut Hüdâyi Hazretleri
Buzları Kaynatan Aşk
Hüdâyi Hazretleri, tasavvuf denizine dalmış, vahdetin halis ırmaklarından gönül kovasını doldurmuştu Mürşidi Üfdâde Hazretlerini Allah kapılarına ulaştıran bir güneş olarak görünüyor ve onun eteğine öyle sarılıyordu Ona öyle candan hizmet ediyordu ki; sanki başını onun yolunda ayak yapmıştı
Bursa'da derin ve şiddetli bir kış hüküm sürüyordu Mevsim, kara kış denilen mevsimdi Evlerin saçakları, buzların billur avizeleriyle dopdoluydu
Hüdâyi, bir sabah gözlerini açtı ki; mürşidinin abdest vakti gelmiş, yüce mürşid halvetten çıkmış, o hâlâ abdest suyunu ısıtmaya vakit bulamamıştı Ateş yakacak zaman da yoktu Neredeyse mürşidi kendisine seslenecekti Pürtelaş, bakır ibriği kaptı Kaptı ama ibrik sanki buz kesmişti Telaştan ne yapacağını şaşırmış bir halde, buz kesmiş ibriği kalbinin üstüne koydu ve sıkıca sarıldı, Rabbine sığındı Üftâde Hazretleri, ağır ağır merdivenin basamaklarından iniyordu Kucağında ibrikle Hüdâyi'yi gördü
-Dök bakalım suyu evlâdım
diye buyurdu
Hüdâyi, mürşidinin eline soğuk suyu nasıl dökecekti? Lâkin emri yerine getirmek gerekti Çekinerek ve utanarak üstadının mübarek eline su dökmeye koyuldu Üftâde Hazretleri, her zamanki gibi abdestini alıyordu Döktüğü suyun sanki kaynamış gibi soğuk havayla karşılaşınca, hafif bir duman çıkardığını gören Hüdâyi, şakınlık içerisinde bakarken üstadı:
-Aziz'im, bu su, odun ateşiyle ısınmış suya benzemiyor Aşkının ateşi, elimizi yaktı
-Ey Rabbim! Bu Hüdâyi, bana çok güzel hizmet ediyor, ona da padişahlar hizmet etsin!…diye dua etti   
     
16 yıl kadar sonra, Sultan Ahmed Han bir gece rüyasında; Avusturya Kralı ile güreşe tutuştu Şiddetli bir boğuşmadan sonra, sırt üstü yere düştü Kral, göğsünün üzerine çıkıp oturdu
Bu rüyanın tesiriyle uyanan Sultan, derhal tabiri için bir Allah dostu aramaya koyuldu İşte o dem, veziri kendisine Aziz Mahmud Hüdâyi Hazretleri'nden bahsetti Sultan, rüyasını kendi eliyle yazdı ve itimada şayan bir adamıyla, Üsküdar'daki dergâha gönderdi
Hüdâyi Hazretleri ise Allahû Tealâ'nın bildirmesiyle rüyadan haberdardı Önceden tabirini yapıp, aynı itinayla bir mektup şeklinde Sultan'a göndermek için hazırlamıştı Padişahın adamı, kapıyı çalınca hiçbir sual etmeden:
- Al, sorularının cevabı burada dedi
Sultan, mektubu defalarca okudu
- En kuvvetli dayanak topraktır, insanın en kuvvetli uzvu da sırtıdır Sırtınız toprakla birleşerek, güç üstüne güç kazanıyor Bu ise, yüce İslâm'ın küffara galebesi demektir İşte rüyanın içindeki gerçek ! Allah kılıcınızı keskin etsin  
Böylece Sultan, ezelde kendisi için tayin edilen mürşidiyle tanışmıştı ve ömür nefeslerinin incilerini, O'nun yanında, O'na karşı hürmetlerin en güzelini göstererek tüketiyordu
Hüdâyi Hazretleri, elli yaşlarını geride bırakmışlardı Bir gün, Osmanlı Hünkarı at üstünde, Üsküdar çarşısında geziniyordu O an yol güneşi, gönüllere gaybî inciler saçan sultanı Hüdâyi Hazretleriyle karşılaştı, hemen atından indi ve hürmetlerin en güzeliyle mürşidine atına binmesini rica etti Bir süre sonra, Hüdâyi Hazretleri at üstünde, Osmanlı İmparatorluğu'nun yüce hakanı ise yaya olarak yürüyorlardı Bir müddet gittikten sonra:
- Ey devletlü Sultanım, yanımda yaya olarak yürümenizi asla istemem Ne var ki, şeyhimin emri yerini bulsun diye bindim dedi ve böylece mürşidinin senelerce önce söylediği sözü vuku bulmuş oldu
Mürşidine hürmetlerin en güzelini gösteren Osmanlı sultanları, Osmanlı'yı Nizam'ul Âlem yapanlardı Onlar, koskoca bir imparatorluğu yönetirken, Allah'ın en sevgililerin yardımı doğrultusunda yönetmişlerdi ve işte koskoca bir imparatorluğun temellerini bu şekilde sağlamlaştırmışlardı
|