Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > Serbest Forum

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dönüş, hayata, yeniden

Yeniden Hayata Dönüş

Eski 10-21-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yeniden Hayata Dönüş




YENİDEN HAYATA DÖNÜŞ

Bu yazıda, gerçekten cereyan etmiş bir hadise ile karşı karşıyayız Basit ve münasebetsiz gibi görünen bir hadisenin , köklü değişmeye sebep bir ikaz mahiyeti taşıdığını ibretle mütalaâ ediyoruz Aslında zararlı bir araziye giderken çobanların attığı taşla koyunlar bile tehlikeyi farkedip geriye dönerken , başımıza atılan musibet taşlarının manasız olacağını düşünmemiz çok manasız olur Fakat mühim olan , zaman zaman bir durum muhakemesi yaparak , nasıl bir yoldayız , ufukta bir tehlike var mı? Yanlışlıklar içinde yürüyorsak nasıl bir dönüş yapmamız gerekiyor , bütün bunların muhakemesini yapmamız gerekiyor Yoksa nasıl olsa muhasebeye çekileceğimiz gün gelecek! Mühim olan, o gün gelmeden önce gerekeni yapmak
Kendime geldiğim zaman başımda dayanılmaz bir ağrı, vücudumda kurşun yüklenmiş gibi bir ağırlık vardı Daracık bir yerde boylu boyunca yatıyordum Doğrulmak istediğimde başımı sert bir tahta parçasına vurarak geri uzandım Gözlerim açıktı ama hiçbir şey göremiyordum İçime bir korku düştü aniden Gittikçe büyüyen bir korku Alnımda biriken ter tanecikleri şakaklarımı adeta yakarak kayıyordu
Bulunduğum yerle hayatımın bir alakasını kurabilmek için düşünmeye başladığımda birden ölüm geldi aklıma Bu düşünce aklıma düşer düşmez, bir parazit gibi üreyip bütün vücuduma yayıldı Düşüncelerim meçhul alemlere doğru kayıp giderken varlığımı unutuyordum Sanki yüzündeki ter taneleriyle birlikte yüz etlerim eriyip aşağı doğru akıyor , kafatasımda binlerce karınca geziyordu
Anlaşılan mezar tahtalarıydı, başımı çarptığım sert cisim İçinde olduğum yer yılanlar ve çıyanların komşuluk ettiği , dünyanın desteğinde ;topraktan duvarlarla çevrili daracık bir odaydı Bütün bu düşündüklerim gerçekse ve ben toprağın altında hâlâ düşünebiliyor, soluk alıp verebiliyorsam dünyada anlatılan ahiret hayatı gerçekti ve başlamıştı Az sonra, belki de şimdi sual melekleri gelecek , geride bıraktığım kötülüklerle bezenmiş kendime ve hiç kimseye hayrı dokunmamış olan hayatımdan sual edeceklerdi Başımda gittikçe yükselen hararet beni bekleyen ;zamanı bile donduracak ürkütücü ve korkunç azaptan nağmeler fısıldıyordu
Gözlerimi kapattığımda şu an hatırlamak bile istemediğim hayatım canlanmaya başladı , göz kapaklarımın arkasında Dimağımda artık bana hiç fayda vermeyecek bir pişmanlık hissi katmerleşiyordu Nasıl katmerleşmezdi ki otuz üç senelik hayat grafiğime hep kötülükler bezemiştim Etrafımdakiler gülmeyi çoktan unutmuşlardı
Korkudan tir tir titriyordum Beni bekleyen acıklı azabın dehşetini adeta hissedebiliyordum Vücudum süngerleşmişti Hayat hikayemin aralarından cehennemin tüyler ürpertici hararetini bütün vücudumda duyuyordum sanki Gittikçe hızlanan kalp atışları ve hücrelerimde dahi acısını duyabildiğim pişmanlık hissi, cehennemin dehşetini unutturacak kadar ızdırap veriyordu Evet şu an her ne kadar dünyanın bağrında gömülü isem de başka bir dolmuşta , kötülüklerle dolu heybem sırtımda başka bir dünyaya , kendi öz dünyama ; cehennemin alevleri arasına gidiyordum
Zamanın çimdikleri yaşadığım hayatı düşünmeye zorluyordu Çok eskilere uzanmıştım On iki yaşındaydım Babam arkadaşlarıyla toplanmış çılgınlar gibi içiyordu Kapı aralığından onları seyrediyordum Onların gülüşmelerinin , neşelenmelerinin kaynağının , bardaklara doldurup büyük bir iştaha ile içtikleri şeyler olduğunu zannediyordum Televizyon ve sinemalardaki bu tür sahneler çocuksu teorimi doğruluyordu Artık babamın şişesine ortak olmaya başladım Babam bunun farkına varınca kızmadı Beni yanına oturtup “ erkek adam içmeli “ diyerek bardağımı kendi eliyle doldurur oldu Bundan sonraki hayatımda , şişelerin içine gizlenmiş , oradan damarlarıma karışan şeytanın kontrolünde çirkeflikler üretmeye başladım
İlk önceleri akraba ve komşularıma karşı melanetlere başladım Daha sonra herkese karşı kötülüklerimi yaygınlaştırdım Gözümde insanların hiç mi hiç değeri yoktu Babamın, annemin, akrabalarımın , insanlığın hatta suç ortaklarımın bile kıymeti yoktu bence İnsanlara bir tavuk kadar bile değer vermiyordum Zevklerime engel olan herkesi, istisnasız gözümü kırpmadan öldürebilirdim Çünkü ben artık kadehler tarafından idare edilen bir robottum
Bana içki parası vermedi diye kaç kez dövdüm anne ve babamı, onların sefil bir hayat sürerek ölüp gitmelerine sebep de bendim Bu işkence kuyusunu babam kendi kazmıştı , elime kadehi tutuşturduğu zaman Annemse hayatıma hiçbir fonksiyonu olmayan günlük ev işlerini gören bir makinaydı Ama yinede onlara iyi davranmam gerektiğini şimdi anlıyorum Keşke geri dönüş olsa da mezarları başında dahi olsa beni affetmeleri için onlara yalvarsaydım
Evlendiğim günleri hatırlıyorum Karım benim için hayat arkadaşından ziyade , iğrenç işkencelerimi , sadist düşüncelerimi gerçekleştirdiğim tecrübe vasıtasıydı Bir gün ; hatta bir an bile mutluluk vermemiştim ona ümit ederim ki bundan sonra unuttuğu gülmeye yeniden başlar Çocuklarım geldi gözlerimin önüne , boynu bükük, yüz renkleri solmuş , sevgiden , merhametten , baba kucağından mahrum yavrularım Kim bilir hayatta ne acılar bekliyordu onları Mümkün olsada karımdan ve çocuklarımdan beni bağışlamalarını isteyip; kulaklarına gelecek adına bir şeyler fısıldamaya , tecrübe edilmiş bedbaht hayatımdan ibretler sunmaya çalışabilseydim
Titremem geçmişti fakat kalp atışlarım anormal şekilde devam ediyordu Öldüresiye bir sessizliğin içinde kalbimin sesi yankılanıyordu Gaybi bir el , vücudumu milim milim vücudumu jiletliyordu sanki İç organlarımdan dışa,dış organlarımdan içe doğru bir sancı yayılıyordu Beynim keçeleşmiş olmasına rağmen sadece yaptığım kötülükleri düşünebiliyordum
Hangi insan benimle bir münasebette bulunsa yaşadığına bin pişman oluyordu Geceleri saatlerce naralar atıyor , kapılara dayanıyor , kavgalar ediyordum Zavallı çocukların ellerinden zorla paralarını alıyor , vermemek için direnirlerse öldüresiye dövüyordum Ne olurdu geçici olarak bu topraklar üzerimden kalksa da ; kapı kapı dolaşıp , başımı eşiklere koyup , yaptığım bütün küstahlıklardan dolayı özür dileyebilseydim
Geçmişti artık Geri dönmesine kimsenin gücü yetmeyecek olan bineğimle , ebediyen içinde kalacağım , otuz üç sene gibi kısa bir sürede kazanıp hak ettiğim sonsuz bir ızdırabı çekeceğim makamıma doğru ilerliyordum Az sonra melekler gelip içinde hiç iyilik bulunmayan hayatımdan sual edeceklerdi Zaman değiştikçe vücuduma tatbik edilen işkencenin de şekli değişiyordu Bütün vücudum kızgın demirlerle dağlanıyor , kızgın şişler bir yandan bir yana geçiriliyordu sanki Artık dökecek ter kalmamıştı , boğazım kuruyor , dudaklarım birbirine yapışıyordu
İşin en azaplı tarafı ise bir defacık olsun huzurunda eğilmediğim , gönderdiklerine karşı lakayt kaldığım Rabbim’den ve Elçisinden (sav) sual edecekler , sadakatımı soracaklardı Bense bütün hayatım boyunca içki şişelerine tapınmıştım Oydu benim her gün her saat sayıkladığım durduğum Hayallerim bile hep onun üzerine kurulmuştu Musluklardan içki akmalı, yemeklere içki katılmalı, çamaşırlarım içki ile yıkanmalı diye düşünürdüm Şimdi “Rabbin kim? “ diye sorsalar dilim dönmezdi “ ALLAH (cc) “ demeye Çünkü ben şişeleri putlaştırmıştım Düşünemiyordum ölümün bir gün bana da geleceğini Bari insanlara bir kere iyilik yapmama fırsat verseler de , benim gibi bir köşede oturup hayatın bitmeyeceğinin sananlara , hayat sarhoşlarına , maddenin karşısında secde edenlere başı ve bakışları dönenlere ölüm ve ötesinin varlığını anlatıverseydim
Artık benim için zaman var mıydı yok muydu bilemiyorum, ama bir çekirge gibi , bir işkencenin kucağından diğer bir işkencenin kucağına atlıyordum Hayalimde canlanan her kötülüğün arkasından ayrı bir işkence uygulanıyordu
Bu düşünceler içinde ne kadar yattığımı bilmiyorum Gözümü tekrara açtığımda bulunduğum dar yere hafif hafif ışık sızarken, uzaklardan hayatın gürültüsü geliyordu Dikkatlice baktığımda burasının Alaaddin tepesindeki park olduğunu anladım Anlaşılan gece uzandığım bankın üzerinden düşmüş ve altına kaymıştım Kalktım her yanım içki kokuyordu Akşamdan yarım kalmış şişemi çöpe atmak için uzanırken ona bir daha dönmenin korkusu dolaşıyordu damarlarımda
O günden sonra hayatımın bir gayesi olmaya başladı ALLAH’a esir olmuş , O’ndan korkmuş ; bütün esaretlerden ve korkulardan temizlenmiştim Bu esir oluş ve korku , kötülük yapmama mani oluyordu İçimde , ordulara , kanunlara, ve bütün beşeri güçlere bedel bir karakol oluşmuştu Artık “ güzel düşünüyor, güzel görüyor ve hattan zevk alıyordum



Alıntı Yaparak Cevapla

Yeniden Hayata Dönüş

Eski 10-21-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yeniden Hayata Dönüş




Reenkarnasyon

Kurtuluş'la sona eren reenkarnasyonu, gelişim aşamalarıyla tasvir eden bir sanat eseriReenkarnasyon veya ruh göçü ruhun sürekli olarak tekrar bedenlendiğine inanan spiritüalistlerin bu olaya verdiği addır Reenkarnasyon kavramı Asya dinlerindeki tenasüh kavramından farklı olmakla birlikte, günümüzde ruh göçüne inanan insanların sayısı bir milyarı aşmaktadır

Ruh göçü kavramına inanmış topluluklar [değiştir]

Bilinen Batı tarihinde ilk kez Pisagor ve Platon gibi bazı eski Yunan bilgin ve filozofları tarafından dile getirilmiş olan ruh göçü kavramı, aslında çok eski çağlardan beri, eski Mısır, Kelt, Maya ve İnka uygarlıkları gibi birçok uygarlıkta bilinen ve kabul görmüş olan bir kavramdır İskandinav mitolojisinde de ruh göçüne ilişkin öğeler bulunmaktadır Platon ruh göçü fikrine özellikle "le Phedon", "le Banquet" ve "Er’in Öyküsü" eserlerinde değinmiştir Antik çağın Yunanistan’ından sonra Gnostiklerce de kabul edilmiş ve Roma Uygarlığı’nda özellikle Mitraizm misterlerinde benimsenmiş bu kavrama Kabbala’da (gilgulim) ve belirgin ifadelerde bulunan sufilerin ( Ferideddin Attar, Bahram Elahi) sayısı az olmakla birlikte Tasavvufta da rastlanır Günümüzde de ruh göçü kavramını kabul eden birçok inanç sistemi, tarikat ve felsefi akım bulunmaktadır Ruh göçü fikrini kabul etmiş eski ve yeni inanç sistemlerinin mensupları arasında, Hindular (Yoga, Vaishnavism, Shaivism), Budistler, Katharlar (Cathares), Eseniler(Esseniens),Caynacılar (Jainistler) ,Sihistler, Umbanda'cılar (Makumba, Brezilya),Yezidiler, Nusayriler, Dürziler, Anadolu Kızılbaşları ve birçok mezheb sayılabilir Bu kavram Asya’nın Şamanist toplumlarının birçoğunda ve birçok Kızılderili kabilesinde de mevcuttur Hint'te "samsara" adıyla bilinen bu kavram, budist Türkler'de "sansar" adını almıştır

Nors mitolojisinde ruh göçü [değiştir]

Üç enkarnasyonundan ilkinde Sváfa ve HelgiReenkarnasyon kavramına İskandinavya veya Viking mitolojisi de denilebilecek Nors (Norveç, Danimarka, İzlanda, İsveç) mitolojisinde, manzum olarak yazılmış Edda destanında rastlanır Edda destanını kaleme alan, Helgi Hjörvarðsson ve üstadı valkür Sváfa’nın aşk hikâyelerinin Helgakviða Hjörvarðssonar’da anlatıldığını söyler Onlar Helgi Hundingsbane ve valkür Sigrún olarak yeniden doğmuşlardı Helgi and Sigrún’un aşk hikâyesi Völsunga destanının bir kısmına ve kahraman I ve II Helgakviða Hundingsbana’nın maceralarına konu teşkil eder Onlar ikinci kez Helgi Haddingjaskati ve valkür Kára olarak doğmuşlardı Fakat ne yazık ki, hikâyeleri olan Káruljóð, yalnızca Hrómundar saga Gripssonar (Hromund Gripsson) destanında ve muhtemelen değiştirilmiş bir biçimde bulunmaktadır Vikingler’de ruh göçü inanışının olağan (sıradan) bir inanış olması gerekir Nitekim Edda Destanı’nın yorumcusu insanların ruh göçüne inanmaya alışkın olduklarını yazar[2]

Şamanizmde ruh göçü [değiştir]

Farklı kültürlerden şamanlarAsya şamanizminde, bazı Kuzey Amerika ve Güney Amerika kızılderililerinde ve kimi Afrika kabilelerinde ölüm olayı ile bedenini terk edenlerin yaşadığı öte-aleme gölgeler diyarı adı verilir Kuzey Asya halkları, insanın birden fazla, üç ya da yedi “can”ı olduğuna inanırlar Örneğin Yakut Türkleri, Çukçiler ve Yukagirler, insanın üç “can”ı olduğuna inanırlar Ölüm olayında biri mezarda kalır, biri “gölgeler diyarı”na iner, üçüncüsü “Göğe” çıkar İnsanın “gölge can”ı öte-âlemin eşiğini bekleyen eşik bekçisine rastlar; sonra kayıkla öte yakaya geçer Gölgeler diyarı’nda ölü, yeryüzünde sürdüğü yaşamı sürer Ölüler, bir süre sonra, yeryüzünde tekrar doğabilirler Uygurlar, inandıkları sürekli olarak tekrar doğma olgusuna “sansar” adını verirler

Kişinin ölüm olayı ile bedenini terk etmesinden sonra içine düşeceği teşevvüş Asya şamanizminin kimi tradisyonlarında günahkarların ölüm sonrasında ifritlerle karşılaşma veya “köprü”den geçme dönemi olarak belirtilir Şamanların görevlerinden biri de ölen kimseye bu ifritlerden kurtulmada yardım etmektir Şamanist geleneğe göre insanlar günahkar olduklarından ilâhî yasalar gereği öldükten sonra bu ifritlerle karşılaşmak zorunda kalırlar; fakat Tanrı insana acıdığından şamanların insanlara bu konuda yardım etmesi için yeryüzünde şamanlık kurumunu kurmuştur

Asya şamanizminde ölümden sonraki yolculukta ölünün geçemediği takdirde azap çekmesinin sözkonusu olduğu bir köprüyle karşılaşılır Şaman bu köprüyü kolayca geçebildiği gibi, ölenlere de bu köprüyü geçmelerinde yardım edebilir Orta Sibirya şamanizmine göre, şaman, birkaç ‘ırmağı’ ve bir “köprü”yü geçtikten sonra “gölgeler diyarı”nın uzandığı “büyük su”ya gelir Altay Türkleri tradisyonunda şamanın gölgeler diyarını ziyaret edişinde bir dağa çıkış olgusu da bulunur Bu diyarda ölüler aynen dünyadaki yaşamlarını sürmektedirler Onlar orada yeryüzünde tekrar doğmaya hazırlanırlar[3][4] Ruh göçü kavramına Amerika’nın birçok Kızılderili kabilesinde rastlanır Inuit’lerde ruh göçü kutsal kabul edilen bir kavramdır Kuzey Amerika kızılderililerinin birçok kabilesine göre, ölüm olayından sonra ruh ve gölge bedenden ayrılır Ruh, “kurt”un hükmettiği âleme gider; yeryüzündekilerin ilişki kurabilecekleri onun “gölge”sidir Ruh, “gölge”yle birleşince yeni bir varlık oluşturur ve yeryüzünde tekrar doğar Güney Amerika kızılderililerinin çoğunun dillerinde, ruh, gölge ve imaj kavramları aynı sözcükle karşılanır

Taoizm’de ruh göçü [değiştir]

Efsanelere göre “Asya su buffalo”su üzerinde Lao ZiRuh göçünden bahseden en erken Taoist belgeler Han Sülalesi dönemine dayanır Bu belgelerde “Lao Zi’nin Üç Hükümdar ve Beş İmparator Dönemi”nden itibaren farklı dönemlerde farklı kişiler olarak yaşadığı anlatılır [5] Taoizm’in kutsal kitaplarından Chuang Tzu’da (MÖ4yy) şöyle denir: “Doğum başlangıç değildir, ölüm de son değildir Varoluş sınırsız, sonsuzdur; bir başlangıç noktası olmayan süreklilik sözkonusudur Sınırı olmayan varoluş (varlık) uzaydır Başlangıç noktası olmayan süreklilik zamandır Doğum da vardır, ölüm de; biri dışarı doğru olan sonuçtur, diğeri içeriye doğru olan sonuçtur Böylece, biçimini görmeksizin, 'İlâhî Olanın Kapısı'ndan bir içeri bir dışarı geçilir” (Zhuang Zi, 23)

Grek kültüründe ruh göçü [değiştir]

PisagorRuh göçü inanışının Batı tarihindeki kökenleri bir yandan Kelt rahipleri Drüidler’e ve diğer pagan gruplara bir yandan Grek kültürüne dayanır Grek uygarlığında ruh göçü inanışının adı « ruhların göçü » anlamına gelen «metempsycose» (Latince’de metempsychosis) idi Tarihçi Herodot’a göre Grek uygarlığındaki bu inanışın kökeni eski Mısır’dı Hermes Trismegistus'a dayandırılan Hermetika’da reenkarnasyon doktrini merkezî konumdadır Bu inanışın Grek uygarlığında MÖ8 yy ile MÖ6 yy arasında yeşerdiği sanılmaktadır Kökeni tam olarak bilinmemekteyse de birçok araştırmacı Orfe ve Pisagor’la başladığı düşüncesindedir Sokrat ve Platon da ruh göçüne inanmışlar ve Pisagor ile Platon reenkarnasyon doktrinini çevrelerine inisiyatik eğitimle açıklamışlardır Birçok eski kaynak Pisagor’un önceki yaşamlarını hatırlayabildiğini doğrulamaktadır[6]

Orfecilik (Orfizm) ve Pisagorculuk ruh göçü doktrininin antik çağdaki temel taşlarını oluştururlar Bu öğretinin daha sonra Pindar gibi şairleri ve Platon gibi filozofları etkilediği görülmektedir Platon benimsediği reenkarnasyon ilkesinden Phédon, Ménon, « Şölen » (Le Banquet ) adlı eserlerinde ve özellikle « Er’in Öyküsü »nde doğrudan veya dolaylı olarak söz etmiştir Romanlaştırdığı Phédon adlı diyaloglarının son kısmında Platon, Sokrat’ın şu sözlerine yer verir:“Yeniden yaşamak… Eminim ki gerçekten böyle bir şey var; bu, ölüden çıkan bir yaşam

Buna karşılık Sokrat’ın yaşamı hakkında bilgi veren diğer kaynak olan Xenophon Sokrat’tan ruh göçüne inanan biri olarak söz etmezPlaton çalışmalarında reenkarnasyon hakkında ayrıntılı açıklamalarda bulunmuştur

Orfe’den ve Pisagor’dan esinlenen akımlar Roma uygarlığında her zaman mevcut olmuşlardır Roma uygarlığında ruh göçü kavramına inanlar özellikle maddi durumu iyi sınıflar, filozoflar ve sanatçılardan oluşuyordu Virgilius ünlü “Aeneide” eserinde ruh göçüne birçok yerde göndermelerde bulunur (örneğin VI, 713)

Yahudiler’de ruh göçü [değiştir]

Ruh göçü doktrini kıyamet inanışına sahip geleneksel Musevilikte bulunmamakla birlikte, popüler Musevi inanışlarında ruh göçü kavramına ilişkin bazı unsurların yer aldığı görülmektedir Örneğin birçok Yahudi; Adem’in önce Nuh, sonra İbrahim, sonra Musa olduğuna inanır


Alıntı Yaparak Cevapla

Yeniden Hayata Dönüş

Eski 10-21-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yeniden Hayata Dönüş




Ayrıca vaktiyle inisiyatik bir örgütlenme içinde olmuş Esseniler adlı Yahudi topluluğunun ruh göçünü kabul ettiği bilinmektedir Öte yandan Yahudiler’in mistik ve ezoterik tradisyonu olan Kabala’da ruh göçü kavramının bulunduğu görülür Ruh göçüne özellikle Sha'ar Ha'Gilgulim’de değinilmektedir İbranice’de bu kavram ruhların devreleri anlamında kullanılan Gilgulei Ha Neshamot terimiyle ifade edilir Eserde ruhların tekamül için çeşitli enkarnasyonlardan (doğumlardan,yaşamlardan) geçmesi gerektiği kavramı işlenir [7]

Hıristiyanlıkta ruh göçü [değiştir]

Origen

Augustinus19yy’da doğmuş birçok akım ruh göçü inanışını benimsemiş durumdadır Bunlar arasında spiritüalistler, okültizmden esinlenen teozofi, antropozofi gibi akımlar sayılabilir Özellikle teozoflar ve New Age hıristiyanları geçmişteki birçok din ve inanışta ruh göçü kavramının yer almış olduğunu ileri sürerler Onlara göre, ilk hıristiyanlar reenkarnasyona inanmaktaydı, fakat yanlış çeviriler ve önyargılar bu inanışın yer aldığı metinlerin kaybolmasına veya tahrif edilmesine neden olmuştur[8] Nitekim II İstanbul Konsilinde bu inanış politik nedenlerle sansürlenmiş ve « heretik » [9] olarak ilan edilmiştir Politik nedenler arasında, Doğu Roma İmparatorluğu ile Batı Roma İmparatorluğu arasındaki iktidar çatışması, ilk yüzyıllardaki farklı kiliseler ve patrikler arasındaki güç çatışması ve özellikle Hıristiyanlık öğretisinin henüz hararetli münakaşalar yaşadığı dönemdeki origencilik, monofizizm, nasturilik, ortodoksluk vs farklı teolojik görüşler arasındaki çatışmalar sayılabilir [10] İlk hıristiyanların ruh göçüne inandığını ileri süren teozoflar ve Batılı spiritüalistler İncil’lerdeki bazı pasajları da iddialarına örnek olarak gösterirler « Kilise Babaları »nın çoğu ruh göçü inanışını mahkum etmişlerse de, bu inanışa ait birçok imalı söz halen kayıtlarda bulunmaktadır Örneğin Kilise Babaları’nın en etkilisi sayılan Augustinus « İtiraflar »ında şöyle der : « Söyle bana Tanrım, söyle bana çocukluğum daha önce yaşamış olduğum, önceki ölümümle ayrılmış olduğum bir neslin devamı mıdır ? (…) Bu yaşamdan önce neredeydim ey Tanrım, başka bir bedende mi ? » Augustinus Contra Academicos diyaloglarında ise şöyle der : "Tüm felsefenin en saf ve en aydınlığı olan Platon’un mesajı sonunda hatanın gölgesini dağıttı ve şimdi özellikle Plotin’de parlıyor Belki de üstadına benzeyen Platoncu Plotin onunla vaktiyle aynı dönemde yaşamıştır ve hatta belki de Platon Plotin olarak yeniden doğmuştur » [11]

Fakat Teozofların bu yaklaşımı teologlar tarafından, özellikle katolik teologlar tarafından şiddetle reddedilmiştir

Ruh göçünü kabul eden Kilise Babaları’ndan, üçüncü yüzyılda ölen Origen’den kaynaklanan Origencilik de 553’deki II İstanbul Konsili’nde « anatema »[12] olarak ilan edildi

Sonuç olarak, öyle görünüyor ki, hıristiyanlığın erken dönemindeki Sethianism ve Valentinus’un Gnostik Kilisesi gibi bazı hıristiyan mezhepleri reenkarnasyonu gerçekten ilke edinmişler ve bu yüzden Romalılar tarafından zulme uğramışlardır[13]

19 ve 20 yy’da hıristiyanlık ile ruh göçünü bağdaştırmaya çalışan girişimler olmuştur Bu konuda Geddes Macgregor’ın “Hıristiyanlık ve Reenkarnasyon: Hıristiyan Düşüncede Yeniden Doğmaya Yeni Bir Bakış” (Reincarnation in Christianity : A New Vision of Rebirth in Christian Thought) adlı kitabı, Antropozofi’nin kurucusu Rudolf Steiner’in “Hıristiyanlık ve Mistik Hakikat” (Christianity as Mystical Fact) adlı kitabı ve Tommaso Palamidessi’nin, önceki yaşam kayıtlarını edinebilmeye yardımcı bazı yöntemlerin önerildiği “Önceki Yaşamların Hafızası ve Kendiliğinden Hatırlama Tekniği” (Memory of Past Lives and Its Technique) adlı kitabı belirtilebilir [14] Günümüzde reenkarnasyonu kabul eden birçok hıristiyan kurum ve mezhep bulunmaktadır Bunlar arasından Christian Community, Liberal Catholic Church, Unity Church, Christian Spiritualist Movement, Rosicrucian Fellowship ve Lectorium Rosicrucianum örnek olarak gösterilebilir

Gnostisizm'de ruh göçü [değiştir]

Gnostiklere ait bir abraxas taşından oymaRuh göçünü kabul eden akımlardan biri de Gnostisizm’dir Gnostikler, özellikle Ürdün, Anadolu ve Mısır’da yaşamışlardır Gnostik öğretiler çeşitli olmakla birlikte ortak hareket noktalarının şu ilkelerde toplandığı söylenebilir :

Hakikatlere ulaşabilmede dinler yetersizdir

Hakiki bilgiler, yani hakikate ait ya da hakikate yakın bilgiler ancak ruhsal ve psişik gelişim yoluyla edinilebilir

Ruh ölümsüzdür Ruh dünya yaşamında bir tür hapishane yaşamı geçirmektedir

Gerçek olan, fiziksel dünya yaşamı değil, ruhsal yaşamdır

Dünya düalite ilkesinin geçerli olduğu bir gelişim ortamıdır

Ruhsal gelişim yolunda en önemli bilgi kaynaklarından biri, ruhsal alemden ruhsal irtibatlarla alınabilecek yüksek bilgiler içeren tebliğlerdir ki, bunlar ruhsal bakımdan seçkin insanlara verilir [15]

Gnostik bilgelerin hemen hemen hepsi, reenkarnasyonu kabul eder Bu bağlamda gnostikler dünya yaşamının kendilerini kurtuluşa götürecek “gnosis”in elde edilmesine bir araç olarak görürler Kurtulanlar ilahi aleme nüfuz eder, o alemle birleşirler; kurtulamayanlar da kurtuluşa kadar bu dünyada yeniden doğarlar [16]

En önemli gnostik üstatlar arasında Simon Magus, Valentin, Basilide, Carpocrade, Saturnin, Marcion’un isimleri sayılabilir MSI ve IIyy’larda okutulan gnostisizmi Kilise hep sapkın bir yol olarak görmüş ve göstermiştir Gnostisizm’den Orta Çağ’da etkilenen topluluklar arasında Katharlar ve Bogomiller sayılabilir Bunların görüşlerini heretik [17]kabul eden Kilise tarafından yok edilmişlerdir

Katharlar’da ruh göçü [değiştir]

Katharlar'ın 1209'da Carcassonne'dan sürgün edilmesiKatharizm ya da Katarcılık (-okunuşu "katar"-) Orta Çağ’da Fransa’nın Albi bölgesinde ortaya çıkan, 12 ve 13 yüzyıllarda Avrupa’nın batı kısmındaki ülkelerde etkili olan bir tarikattır Din tarihçilerinden bazıları bu tarikatı Hıristiyan tarikatlar sınıfına sokmaya çalışmışsa da, Kilise’nin görüşlerine karşı çıkmış ve reenkarnasyonu kabul eden bir tarikattır “Kathar” adı, sözcük anlamıyla arınmış anlamına gelir Albigeois olarak da adlandırılan Katharlar’ın (Cathares) temel görüşleri şöyle özetlenebilir:

Ruhun dünyevi kurtuluşa ermesi için pek çok defa bedenlenmesi gerekir

Ruhun kurtuluşunu maddi bağlardan kopma yoluyla aramak gerekir

Nefis terbiyesi ruhun kurtuluş sürecini hızlandırıcı bir yoldur

Dünyada düalite (ikilem) ilkesi geçerlidir

Dünya’da Satan’ın (şeytanın) egemenliği hüküm sürdüğünden, Dünya yaşamı ötesinde bir cehennemden söz etmeye gerek yoktur (Yani cehennem bizzat yaşadığımız kötülük dolu yeryüzü olarak kabul edilebilir)

Kötülüğün kaynağı bedensel istekler, maddi hırslardır

İsa'nın dediği gibi, mal mülk edinme kaygısı kaçınılması gereken nefsani bir kaygıdır

İsa Tanrı’nın oğlu değildir, o da hepimiz gibi, bir ruhtur

Katoliklik boş inançlardan başka bir şey değildir

Kilise ve krallık Katharlar’ı birkaç kez imha girişiminde bulunmuş ve bunu sonunda 13 yy’da Haçlı orduları başarmıştır 20000 kişinin katledilmesi ve keşişlerin yakılmasından sonra, Kathar tradisyonu kısmen Trubadur’lar tarafından sürdürülmeye çalışılmışsa da, bunların yaymaya çalıştıkları öğreti de yine Engizisyon tarafından yasaklanmıştır [18]

İslam’da ruh göçü [değiştir]

Kıyamet kavramını kabul eden diğer tektanrılı dinlerde olduğu gibi, İslam’da da geleneksel olarak ruh göçü kavramı yoktur Buna karşılık özellikle batıniler Kuran’da bu kavramla ilişkili gördükleri bazı « üstü kapalı » (sembolik) ifadeler olduğunu ileri sürerler[19] Örnek olarak da Bakara suresinin 28 ayetini gösterirler : « Allah’ın varlığını nasıl inkar ediyorsunuz ki, sizi ölü iken O diriltti, sonra yine sizi O öldürecek, yine sizi O diriltecektir ; nihayet ahirette yalnız O’na döneceksiniz » [20] Ayrıca Vakıa Suresi'nde "Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez" (60,61) denir

Fakat geleneksel islamda bu ayetlerin böyle yorumlanmasının doğru olmadığı, anlamlarının böyle olmadığı ifade edilir İslam’ın ezoterik öğretisi sufizmde reenkarnasyonu kabul eden metinler bulunmaktadır Örneğin İranlı büyük sufi üstadı Bahram Elahi, « Kemal Yolu » eserinde kişinin ruhsal tekamül yolundaki kurtuluşa ermesi için yaklaşık 50000 yıl boyunca çeşitli bedenlerde reenkarne olması gerektiğini açıklamaktadır Fakat kitaptaki ifadeleri başka şekillerde de yorumlanabilir Mevlana Celaleddin Rumi'nin ve Yunus Emre'nin şu sözlerinde de reenkarnasyonun ima edildiği ileri sürülmektedir:

“Ben de cansız varlıkken öldüm, yetişip gelişen bitki oldum; bitkiyken öldüm, hayvan biçiminde tezahür ettim Hayvanlıktan geçip öldüm, insan oldum; öyleyse ölmekten korkmak niye? Hiç daha kötüye dönüştüğüm, alçaldığım görüldü mü?” (Mevlana Celaleddin Rumi) [21][22]

"Ete kemiğe büründüm, Yunus olarak göründüm (…) Her dem yeni doğarız, bizden kim usanası"(Yunus Emre) [23]

"Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz Nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz" Hz Muhammed

Öte yandan şii mezheblerin birçoğunda gnostisizmin etkileri görülmektedir ki, bunlardan bazıları ruh göçüne inanmaktadır Örneğin Dürzilikte bu inanış mevcuttur Bununla birlikte geleneksel İslam, bu öğretiyi islamiyet kapsamında görmez

Hinduizm’de ruh göçü [değiştir]

Ruh göçü Hinduizm’in temel inanışlarından biridir Hint’in diğer geleneksel dini sayılan Jainizm’de de mevcuttur Bu dinlerdeki ruh göçü kavramı Türkçe’de tenasüh olarak bilinir

Reenkarnasyon ve tenasüh kavramları, aynı ilkeleri içerdikleri sanılarak birbirleriyle sık sık karıştırılmaktadır Oysa bu iki kavram arasında çok temel farklılıklar bulunmaktadır

Bu temel farklar şöyle açıklanır:

Tenasüh inanışında ruhların sürekli olarak tekrar bedenlenmesi ilkesi bulunmakla birlikte, deneysel spiritüalizmin reenkarnasyon kavramındaki ruhsal tekâmül ilkesi bulunmaz Oysa reenkarnasyon kavramında ruhsal tekamül ilkesi vardır; yani ruhların dünyada bedenlenmeleri tekamülleri içindir

Tenasüh inanışı, ruhların dünyaya gelip gitmelerini ceza ve ödül düalitesine dayandırır Deneysel ruhçuların reenkarnasyon kavramında ise varlığın cezalandırılması veya ödüllendirilmesi gibi şeyler sözkonusu değildir Reenkarnasyonizme göre, dünya yaşamı, yapılmış hataların intikamının alınması için oluşturulmuş olamaz Kısaca, insan dünyaya bir önceki yaşamında neden başarılı olamadığının hesabını vermek için değil, gelişmek için gelir (Bir insan ruhunun bir sonraki yaşamında dünyaya geleceği beden onun tekamül gereksinimlerine ve nedensellik kuralına göre belirlenir

Tenasüh inanışına göre, bir insan ruhu ceza aldığı takdirde bir sonraki bedenlenmesinde dünyaya bir hayvan bedeninde gelebilir Reenkarnasyon kavramına göreyse tekamülde geri dönüş, yani gerileme yoktur; zaten bir hayvan bedeni bir insan ruhunun gelişim gereksinimleri için yeterli olamaz

Kimi spiritüalistlere göre tenasüh inanışı, eski inisiyelerin ezoterik bilgilerine sahip olmayan Hint rahip sınıfının sembolleri yanlış yorumlamasından kaynaklanmıştır






Alıntı Yaparak Cevapla

Yeniden Hayata Dönüş

Eski 10-21-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yeniden Hayata Dönüş




Çağdaş gelişmeler [değiştir]

Modern düşünürler [değiştir]

Giordano Bruno'yu anımsatıcı armalardan biri

William Butler YeatsRönesans sırasında kamunun ilgisini çeken ve yeni yeşeren bir konu da ruh göçü olmuştu Yeniden doğma konusunda önde gelen figürlerden biri İtalya’nın baş filozofu ve şair Giordano Bruno (1548-1600) olmuştur Fakat ruh göçü hakkındaki öğretimi yüzünden Engizisyon tarafından kazıkta yakılmaya mahkum edilmiştir [26]

Ruh göçü kavramı Alman edebiyatının klasik dönemi sırasında çok ilgi çekmiştir Örneğin Goethe (1749-1832) eserinde bu kavramı canlandırmış ve Lessing (1729-1781), Charles Bonnet ve Herder’den edindiği ruh göçü fikrini daha ciddi olarak ele almıştır Hume (1711 -1776) ve Schopenhauer (1788 – 1860) da ruh göçü fikrinden saygıyla söz etmişlerdir

Nobel ödüllü İrlandalı şair William Butler Yeats (1865-1939) okült tezinde yeni reenkarnasyon teorisini sunuyordu Yeats’e göre, reenkarnasyon linear zaman taslağı içinde gerçekleşiyor olamazdı

Ruh göçü kavramının sistematize edilişi:Reenkarnasyonizm [değiştir]

19yysonlarına doğru Batı’da, gerek okültizme artan ilgi etkisiyle, gerekse Hint dinlerinin antropolog ve filozoflarca daha sistemli incelenmesiyle reenkarnasyona doğru büyük bir dönüş yaşanmıştır

Birçok ezoterik grup reenkarnasyon kavramını öğretilerinin merkezine yerleştirdi Bu yayılım meyvelerini iki güçlü ekolün kurulmasıyla verdi: Bunlardan biri Avrupa’da spiritizm adıyla ortaya çıkan, Allan Kardec tarafından kurulan deneysel ruhçuluk, diğeri Ukrayna doğumlu HP Blavatsky tarafından 1857’de kurulan Teozofi Cemiyeti’dir

Ruh göçü ya da sürekli olarak tekrar doğmak kavramı ilk kez Fransız fizikçi ve yazar Allan Kardec (1804-1869) tarafından sistemli bir hale getirilmiş ve adına “tekrar ete girme” anlamında reenkarnasyon denilmiştir Kardec, kurduğu “deneysel spiritüalizm”i "spiritizm" adıyla ilk kez 18 Nisan 1857’de yayımladığı “Ruhların Kitabı” adlı eserinde açıkladı Ardından yazdığı diğer eserlerle konuyu ayrıntılı bir şekilde ele aldı

Spiritizm'in ilkelerinden bazıları şunlardır:

İnsan üç bölümden oluşur: Ruh, ‘perispri’ ve fiziksel beden Perispri, ruh ve fiziksel beden arasında irtibatı sağlar, yarı-maddi bir yapısı vardır

Can dediğimiz, ölüm olayı ile bedeni terk ettiğinde “ruhlar âlemi”nde doğar Dünyada iken yaptığı iyilik ve kötülükler orada, hafızasında canlanır Bir süre sonra, tekrar dünyada bedenlenir Sınavlar geçireceği dünyada defalarca doğmasının amacı tekâmül etmektir Fakat insan ruhu hiçbir zaman yeniden hayvan bedeninde doğmaz Çünkü tekâmülde gerileme sözkonusu değildir

Bütün ruhlar eşit yaratılmıştır denebilir Fakat tekâmül dereceleri aynı kalmadığından aralarında, tekâmül farklarından kaynaklanan bir ruhsal hiyerarşi oluşmuştur

Ruhlar yalnız Dünya’da değil, evrenin diğer dünyalarında da bedenlenirler

Ruhlar âlemindeki bedensiz varlıklar, dünyadaki bedenlilerle gerek maddi gerekse manevi etkileşim içindedir Ayrıca ‘medyum’lar aracılığıyla, bedensiz varlıklarla sesli veya yazılı iletişim kurulabilir

Fransa ve İspanya Kiliseleri Kardec’in eserlerinin büyük ilgi görmesinden rahatsızlık duymuşlar ve karşı tavır almışlarsa da, Kardec’in açtığı yoldan giden izleyicilerinin sayısı hızla çoğalmıştır Deneysel Spiritüalizm Latin Amerika ülkelerinde Kardesizm adını almıştır Spiritüalistler reenkarnasyon ilkesini kabul etmese de tüm inanç sistemlerine saygı gösterilmesi gerektiğini düşünürler ve inanç ve fikirlerin farklı farklı olmasını doğal karşılarlar Çünkü spiritüalistlere göre herkesin gelişim gereksinmeleri bir değildir, dolayısıyla herkesin yürüyeceği yollar farklıdır; zaten dünyadaki insanların hepsi aynı fikirde, aynı görüşte olsaydı ve hiçbir anlaşmazlık olmasaydı ne ruhsal gelişim olanağı olurdu, ne de yaşamın tadı kalırdı; herkes robotlardan farksız olurdu Bu nedenle Neo-spiritüalistler kimseye "kendi yolunuzu bırakın, bizim yolumuza gelin" diye çağrıda bulunmaz

Spiritizm’deki ya da diğer adıyla deneysel spiritüalizmdeki reenkarnasyon kavramı, yukarıda açıklandığı gibi, Hinduizmdeki “tenasüh” adı verilen kavramdan birçok bakımdan farklıdır

Günümüzde bu reenkarnasyon geleneğinin devamı New Age denilen akımda bulunmaktadır Günümüzde Yeni Çağ (New Age) oluşumlarının da ilgi gösterdiği reenkarnasyon kavramını kabul eden örgütlü topluluklardan başlıcaları spiritüalistler, teozoflar ve antropozoflar adlarıyla bilinirler Ayrıca, ABD’nde de ruh göçü kavramları spiritüalizmdeki reenkarnasyon kavramına yakın olmakla birlikte, bu terimi kullanmayan ve kullanan çeşitli topluluklar ve dernekler bulunmaktadır [27]

Antropozofi [değiştir]

Antropozofi'nin kurucusu Rudolf SteinerRudolf Steiner tarafından kurulan Antropozofi akımında reenkarnasyon kavramının önemli bir yeri vardır Steiner ruhları, gelişim amacıyla yeni deneyimler edinmek üzere, her devirde farklı ırklarda, farklı uluslarda bedenlenen varlıklar olarak tanımlamıştır

Zaafları, kudret ve yetenekleriyle ruhların kişisel yapıları bulundukları fiziksel bedenin genetik kalıtımının yansımasından ibaret değildir Her ruh, gelişim gereksinimlerine göre, gelecek yaşamında bedenleneceği aileyi kendisi seçer Kişinin karakteri, geçmiş yaşamlarıyla belirlenir

Antropozofiye göre “şimdi” “geçmiş” ve “geleceğin” bir tür bileşkesi gibidir Şimdiye kadar belirlenmiş, kaçınılmaz hale gelmiş mukadderatımız geçmişteki fiillerimizin bir sonucudur Karşılaştığımız kimi olaylar, geçmişteki fiillerimizin sonucu olarak karşımıza çıkmakta, kimi olaylar da bizi geleceğe doğru biçimde hazırlamak üzere karşımıza çıkmaktadır (sınavlar vs) Her ikisinde de insana özgür irade hakkı tanınmıştır; mukadderatımızı bizzat kendimiz yaratıyoruz Antropozofinin mukadderata bu bakış açısı neo-spiritüalist bakış açısına çok yakındır (Bkz Mukadderat) Antropozofi geçmiş yaşamları ve insan varlığının en derin doğasını idrak edebilme yeteneğini geliştirmek üzere çeşitli spiritüel egzersizler geliştirmiştir Ayrıca Steiner, Julianus’tan Karl Marx’a kadar tarihsel önemi olan birçok kişiyikarmik ilişkileri bakımından incelemiştir [28]

Teozofi [değiştir]

Teozofi Cemiyeti'nin kurucusu HP BlavatskyBatı teozofisinin kurucusu, daha doğrusu 1857’de Teozofi Cemiyeti’ni kurarak teozofiyi Batı'da kurumsallaştıran kişi Helena Petrovna Blavatsky'dir Teozofi Cemiyeti'ne üye olan ünlü isimlerden bazıları Thomas Alva Edison, talyum elementini keşfeden William Crookes, sonradan Antropozofi'yi kuran Rudolf Steiner'dir Batı teozofisi bir yandan okült tradisyon, diğer yandan Doğu (özellikle Hint) tradisyonları üzerine kurulmuş, ezoterik bilgilerden yararlanan felsefi bir sistemdir

Teozofi kurumu üç ilkesini şöyle açıklar:

İnsanlığın evrensel birliği için ırk, renk, inanç ve cinsiyet ayrımı yapmamak

Din kuralları, felsefe ve bilim sınırlarının ötesinde çalışabilmek

Doğanın keşfedilmemiş yönlerini ve insanın bilinmeyen yönlerini araştırmak

Reenkarnasyon modern teozofinin ana ilkelerinden biridir ve bir teozof yazara göre, “modern sorunları çözmede üstat-anahtar’dır”[29]

Scientoloji [değiştir]

Reenkarnasyonu kabul eden dini akımlardan biri de temeli ABD’li bilim kurgu yazarı L Ron Hubbard tarafından 1952’de atılan Scientoloji’dir “Geçmiş reenkarnasyonlar” anlamında kullanılan “geçmiş yaşamlar” ifadesi Scientoloji Kilisesi’nin ilke ve uygulamalarında anahtar rolündedir ABD’nde aralarında Xavier Deluc, John Travolta, Tom Cruise, Juliette Lewis, Catherine Bell, Isaac Hayes, Chick Corea ve Beck gibi ünlü isimlerin de bulunduğu, [30] milyonlarca izleyicisi olan bu dini akımda, "kişisel manevi denetleme"nin amacı, kişinin yüksek bir spiritüel idrak haline ulaşarak "yaşam-sonrası" rahatsızlıklardan kurtulabilmesi ve "yaşam-sonrası hafıza"sını (serbest hafıza) tekrar edinebilmesidir






Alıntı Yaparak Cevapla

Yeniden Hayata Dönüş

Eski 10-21-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yeniden Hayata Dönüş




Reenkarnasyon üzerine bilimsel araştırmalar [değiştir]

Ünlü İngiliz biyolog Thomas Huxley reenkarnasyon fikrinin makul bir fikir olduğunu düşünmüş ve “Evrim ve Etik” (Evolution and Ethics) ve “Denemeler” (Essays) adlı kitaplarında bu fikri tartışmalı olarak ele almıştır

ABD’nde son zamanlarda, kimilerince 20 yy’ın Galilesi sayılan Kanadalı-ABD’li psikiyatrist Ian Stevenson tarafından sürdürülen bilimsel araştırmaların sonuçlarının yayımlanmasıyla reenkarnasyona olan ilgi biraz daha popüler hale getirilmiştir

Reenkarnasyonun varlığının lehindeki en ayrıntılı kişisel rapor dosyaları Virginia Üniversitesi’nden Prof Ian Stevenson tarafından “Yirmi Açık Reenkarnasyon Vakası” Twenty Cases Suggestive of Reincarnation, “Reenkarnasyon ve Biyoloji: Doğum İşaretlerinin ve Doğum Kusurlarının Etiyolojisine Bir Katkı, Cilt 1: Doğum İşaretleri” (Reincarnation and Biology: A Contribution to the Etiology of Birthmarks and Birth Defects Volume 1: Birthmarks) ve “Reenkarnasyon ve Biyoloji: Doğum İşaretlerinin ve Doğum Kusurlarının Etiyolojisine Bir Katkı, Cilt 2: Doğum İşaretleri ve Diğer Anormallikler” (Reincarnation and Biology: A Contribution to the Etiology of Birthmarks and Birth Defects Volume 2: Birth Defects and Other Anomalies) adlı kitaplarda yayımlanmıştır (İncelemelerinin bir kısmı Charlottesville Üniversitesi tarafından İngilizce olarak ,6 büyük cilt halinde yayımlanmıştır)

Prof Stevenson 40 yılını, geçmiş yaşamlarını hatırlıyor gibi görünen çocukları incelemeye hasretti Yaklaşık 1000 çocuk üzerinde incelemelerde bulundu (İncelediği vakaların sayısı 2002 yılında 2006'yı bulmuştur) Prof Stevenson her vakada çocukların raporlarını metotlu olarak belgeledi Böylece, çocukların anlattıkları ile ölen kişilere ait olguların paralellik göstermekte olduğunu doğrulamayı başardı Aynı zamanda sözkonusu ölen kişilerde ölüm ve yaralanmaya yol açmış yara izlerinin sözkonusu çocuklarda doğum işareti ve doğum kusuru olarak belirmiş olduğunu, otopsi fotoğrafları gibi tıbbi kayıtlarla doğruladı[31][32] Prof Stevenson’un yardımcılarıyla bilimsel anlamda son derece titiz bir şekilde incelediği bu vakalarda, geçmiş yaşamlarını (reenkarnasyonlarını) hatırladıklarını söyleyen bütün çocukların iddiaları araştırılmış ve hepsi doğrulanmıştır İncelemelerini genellikle reenkarnasyona inanılan ülkelerde sürdürmüş olan Stevenson, yayımlanan son kitabında ise Batı’da rastladığı 6 vakayı sunmuştur [33]

Stevenson tarafından belgelenmiş tipik bir vakada, Beyrut’taki bir çocuk 25 yaşında bir motor tamircisiyken plaj yolu üzerinde hız sınırını aşmış bir arabanın çarpmasıyla ölmüş olduğunu anlatmaktaydı Çeşitli tanıklıklara göre, çocuk sürücünün adını, kazanın tam olduğu yeri, motor tamircisinin kızkardeşlerinin, anne ve babasının, kuzenlerinin ve birlikte ava gittiği arkadaşlarının adlarını veriyordu Vaka doğrulandı, çocuk sözkonusu motor tamircisinin ölümünden birkaçyıl sonra doğmuştu ve çocuğun ailesinin ölen adamla görünür hiçbir irtibatı yoktu[34]

Stevenson’un ilk incelemelerini daha ziyade, reenkarnasyona inancının yoğun olduğu ülkelerde yapmıştı Bu bakımdan bir eleştiri aldığında, bu kez incelemelerini Batılı ülkelerde de yaptı ve Avrupa’da incelediği bu tür reenkarnasyon vakaları üzerine bir kitap yayımladı[35]

Daha başka birçok kişi reenkarnasyon fenomenini sorgulamış ve bunun makul bir fenomen olduğu sonucuna varmıştır Bu kişiler arasında Peter Ramster, Dr Brian Weiss, Dr Walter Semkiw ve başkaları sayılabilir Fakat bu kişilerin çalışmaları bilim çevreleri tarafından genellikle kuşkuyla karşılanmıştır Dr Karl Sagan gibi bazı kuşkucular, daha fazla reenkarnasyon araştırmasının yapılması gerektiği düşüncesindedirler

Stevenson’un reenkarnasyon araştırmalarının özellikleri

Vakaların ve verilerin ulaştığı miktarın çokluğundan, reenkarnasyon taraftarları için teorinin doğru olduğu kesin sayılır

Araştırmaların büyük bölümü üniversiteler tarafından gerçekleştirildi

Madde ve metodlar açıkça ortaya konulmuştur

Uzman dergilerinde bilimsel tartışmalar olmuştur

Dört üniversite tarafından tekrarlanan deneylerin benzer neticeler gösterdigi bilinir

Araştırmalar dinlerden bağımsız gerçekleşmiştir

Araştırmalarda maddi çıkarlar gözetilmemiştir

Araştırma tekniklerindeki titizlik eleştiriciler tarafından da kabul edilmiştir Tartışma konusu sadece verilerin yorumu üzerinedir

Sembolizm'de reenkarnasyon

Eski uygarlıklarda ve çeşitli geleneklerde ruh göçünün simgelenmesinde şu sembol ve sembolizmlerin kullanıldıkları ileri sürülür: Kuyruğunu ısıran yılan, ağaca dolanmış yılan, kelebek, spiral, feniks, mumya üzerine konulan ankh, kemik, daire, bilgi ağacının ya da hakikat ağacının meyvesinin yenilmesi, yaşam çarkı (budizm), geyik (şamanizm), ırmağın karşı kıyısına geçen ak koyunun kara koyuna dönüşmesi (Gal), suyun bir vazodan ötekine aktarılması (eski Yunan) Fakat bu semboller tekanlamlı olmadıklarından, yalnızca ruh göçünü simgelemek üzere kullanılmadıkları, çokanlamlı bu sembollerin farklı bağlamlarda farklı anlamlarda kullanıldıkları belirtilir






Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.