Aşan Bilir Karlı Dağın Ardını Türküsü ve Hikayesi.. |
11-09-2009 | #1 |
peri
|
Aşan Bilir Karlı Dağın Ardını Türküsü ve Hikayesi..Aşan Bilir Karlı Dağın Ardını Türküsü ve Hikayesi
Aşan Bilir Karlı Dağın Ardını Her biri bilinmez bir mezar şimdiMezar taşları ürpertirürkütür insanıAma benio hassas melteme bile dayanamayacak kadar hafif vücutlarıyüreklerinin çektiklerikatlandıkları ve yaşadıkları dillere destan ateş dolu acı dolu hayatları daha çok ürpertmiştir hepMezar taşlarından daha fazla“Sen ne güzel bulursun gezsen Anadolu’yu” demiş ozanDemiş ya! Ne yürekten demişne Doğru demişAnadolum benimGünde bin güzellik görüp birine vurulduğumuzGam ile dert ile yoğrulduğumuzGök gözlügüneş yüzlüderin sözlüyarım özlüEkmek’ini el ile paylaşan çarşambasını sel alan sevdiklerini el alanKor yürekli demir bileklibaşı bulutlarda yiğitlerin vefalı sadıkvefakarörük saçlı uzun boylu yapalaklarıntuğ sunaların toraşamların gül yüzlü güzellerin ceylanlarınefsanelerin lav gibi fişkıran yüreklerin düğünlerin halayların türkülerin ağaların beylerin ozanların ve dillere destan aşıkların diyarı Anadolum Anadolum benimKerem ile Aslı’sı varFerhat ile şirin’i var Leyla ile Mecnun’u varElif ile Mahmut’u Sürmeli bey’i Şah İsmail’i Sümmani’si var Dil hangi birine döneryürek hangi birine katlanırVe kalem hangi birini yazabilir Yazıpta başedebilir ki İşte Senem ile Yazıcıoğlu da bu yürek yangınlarını çekmiş binlerce kor yığınından sadece ikisi Tülü mayalar kırk atlar koçlar taylar kuzular gökçe gelinler ve koç yiğitlerden kurulu yörük kervanı Binboğa dağlarının üstünden aşıp güneş’in kızıla boyanıp battığı Tanır yaylasına doğru ince bir çizgi gibi bir uçtan bir uca süzülüp geçti Günlerdir at üstündeki aşiret mensupları yorulmuşlar bunalmışlardıAma yol bitmiş sınırın hemen yanıbaşındaki konak yeri Yapalak görünmüştür Akşamüstü yaylaya ulaşınca kervanın en önünde giden tülü mayadan yaşlı bir yörük beyi sıçrayıp indiArkasında uzanan kervana dur etti ve bağırdı “Konak yerimiz buradırAtlar bağlana denkler çözüle tez elden çadırlar kurula Allah hayıra getire dedi” Yiğitler atlarından gelinler tülü mayalarından indilerBirkaç genç kadın yörük beyinin indiği devenin yedeğindeki al bir at’tan genç bir kızı incitmekten korkar gibi tutup indirdiler yereAltına kilim serildiÜstüne gölgelik çekildi hemen Bağdaş kurup oturdu genç yörük kızı yereOmzunun bir ucundan bir ucuna fişeklik çevriliydiBelinde gümüş saplı bir hançer takılıydıİran ipeğindendi tüm giysileri Samur saçları başındaki yeşil berenin içinde toplanmış kenarlarından taşmıştıUzun boylu beyaz tenli simsiyah gözlü ceylan bakışlı bakanın bir daha baktığı görenlerin yüreklerini yaktığı bir ahuydu bu Ne Tanır ne Binboğalar nede bu küçük Yapalak böyle bir güzele çadır açmamışböyle bir ceylana rastlamamışlardıYayla böyle bir güzel görmemişti GiZLiKAPI - Hayatınızdaki En Gizemli Kapı Tez elden çadırlar kurulduAtlar kuzular koyunlar çayır’a salındıBeyin siyah çadırından geniş obası kurulduTüfekler sazlar asıldı çadır direklerineAy orta yere gelip dolandıMehtap bir uçtan bir uca ışığıyla doldu yapalak’aYörükler meydan yerinde yaktıkları gökyüzüne uzanan bir ateş yığınının başında geceye teslim ettiler ilk günlerini Ertesi sabah hemen duyuldu Tanır’a yörüklerin gelip yerleştikleriAdettendi yerli halk gelip hoşgeldiniz derdiBirkaç ay kalıp sonra gidecek olan bu göçebe yörükleriyle kardeş gibi geçinirlerdiHoşgeldine gitmek bölgenin ağasına düşerdiAğa yanına bölge büyüklerini toplarkadın’ını yanına alır gider yeni misafirleriyle tanış olurdu Yine öyle oldu Tanır’ın şanlı Bey’i Yazıcı oğlu köyünün büyüklerini çağırıp başlarına da oğlu Osman’ı katıp hoşgeldine gönderdi yörük içine Atlayıp atlarına vardılar yörük yaylasına yerlilerYörükler hürmetle yürekten karşıladılar gelenleriKoşup ağaya haber verdilerKara çadırından önce ak saçlı yörük beyiardında o ahu gözlü fidan boylu ceren çıktıBir hançer gibi dikildi karşılarınaBaşı yularda iki eli böğründe Daha buyrun diyemeden ziyaretçilerin başında atın üstünde bir kartal gibi duran yemyeşil gözlü kartal bakışlı çınar gibi heybetli Osman'a takıldı gözleri Bir yıl gibi sürdü ikisi içinde bu bakışlar Bakıştılar Buyrun dedi yörük bey’iYanında halayere saplı bir hançer gibi duran kıza döndüSenem dedi: Atı tut kızımKoştu Senem adetleri gereğince gelen kafilenin bey’i ile hanım ağasının atının yularına sarıldıKadın da Osman da indiler atlarından Tam kafile yörük illeri gelenekleri gibi halka tutup oturdularHoş geldiniz edildiKahveler katıklar içildi konuşulup tanışıldı Ama iki gencin aklı ve gözleri bir an bile ayrılmadı birbirlerinden İşte diyordu Senem! Kendimi kollarına teslim edebileceğim erim erkeğim diyebileceğim çınar gibi bir yiğitİşte diyordu Yazıcı oğlu Osman’aYazıcı oğlu Osman'da; Baba evine götürebileceğim övünç duyup yaslanacağım bir ahu diyordu kendi kendine Akşama kadar kalındı yörük yaylasındaGeniş sofralar yazıldı yere koyunlar kızartıldı katıklar yayıldıyenildi içildiAma Senem le Osman bir kere düşen bir kor yığını gibi bakıp durdular birbirlerineAkşam yörüklerden ayrılıp Tanır’a doğru yola çıktıkları zamanOsman yüreğinden bir parçanın yapalakta kaldığını hissettiSenem yüreğinden bir parçanın kopartılıp alındığını içinden bir şeylerin eksildiğini sandı Günler akıp geçtiNe Senem nede Osman unutamadılar birbirleriniBir bahane bulup yeniden gidemedi Osman yörük çadırınaSenem obadan dışarıya ayak atamadı Ama seven yürek neler etmez ki her şeyin çaresi bulunduBir yörük kadını yardım etti bey kızına Bey oğlu atlayıp atına Seneme koştuAy ışığında her buluşup konuşmalarında daha çok yandı yürekleriDaha çok sevdiler daha çok bağlandılar birbirlerine Sevda bu Çaresi olmazsa sarartıp soldurur öldürür adamıSenem de Osman da aynı ateşte kavruldularSenem seviyordu ama çaresizdiBiliyordu ki babası oba dan dışarı kız vermezdiTöreler böyleydiOsman düşündü bir yörük kızını eve almazdı babası Kaçalım dediler bir gün Yok dedi Senem Kaçalım dedi oğlan yok dedi Senem Ben böyle bir ateşle yana yana ölürümde kaçmamKaçıp yere yıkmam başını babamınBabamın başını yere yıkamam Başka çare yok Kaideleri yıkacak iki sevdalıyı birbirine kavuşturacak ağır kuvvetli Yörük beyine bir dünür kafilesi gerekti Bir yiğit sararıp solar erir giderdebir bey kadını hatun ana’sı hissetmez miGayrı sordular Osman anlattıBir tek oğlanın derdine çare bulmakonu bu dertten bu acıdan kurtarabilmek için kaideleri bir bir yıktı babasıEtraf çevrelerden ağalar toplandıDünür kafilesi ve hediyeler hazırlanıp vardı yörük ağasına Bir sevinç bir umut düştü içine seneminbir sevinç doldurdu içini Osman ağanınNe kaldı ki aha bugün olsa yarın kavuşuverirlerBirbirlerine yakışan nazarlık bir çift olular Allah'ın emriyle dediler kızını istedilerAllah yazdıysa biz ne edek velakin obamızın kanunları vardır İhtiyarlarımıza soralım bir kaç gün izin verin düşünelimiletiriz kararımızıİsteriz ki kızımız oğlunuza kurban olaböyle bir beyin gelini olaAma töreler dediler Umut içinde döndü dünür kafilesiBir yangın düştü içine yörük beyininAma ölürde törelerini yıkmaz aşiretin dışına kız vermezdiFakat bu çevrenin en güçlü adamı dünür geliyorVermezlerse basarlar obayı alır kaçırırlar kızıOnlar basmadan biz kaçmalıyız dedi oba yaşlılarına Hemen o gece çadırlar söküldü sürü toplandı kervan hazırlandıVe Senem içi kan ağlıyorBir ölüden farksızTüm oba yiğitlerinin arasında çekilip gittiler YapalaktanBir gecede toplandılar gittiler Ertesi gün tüm Tanırlılar boş buldular yaylayıBin yerinden hançerlenmiş gibi inledi yıkıldı bir ölüden farksız oldu Osman Her yana haberler salındı sözcüler gönderildiAylar yıllar sürdü bu arayışAma ne yörük kervanının izine rastlandı nede Senemden bir haber alındı Yıllar geçti aradan yandı yıkıldı Osman ama Senemden bir haber alamadıTalih’i her gün biraz daha karardıBir düğünde bir gözünü kaybettiDeğen saçmalarla birlikte anası babası öldüGünler yel gibi geldi geçtiOnun içindeki yangın geçmedi unutamadı Senem’iOn yıl yirmi yıl elli yıl atmış yıl geçti bir haber gelmedi Senemden Sonra bir yaz günü evinin önünde oturup çocuklarıyla oynarken; Köyün çerçicisi bir ermeni vardıO geldi koşarak yanına Ağam dedi! Ağam kurban olam haberler ne ki haberlerDesem yıkılır mısın yoksa sevinir misin Eski bir yaraya tuz mu atarım Anlat dedi YazıcıoğluAnlat hele ne istersinHaberin hayırlıysa tarla veririm değilse çek git Kozan’daydım dedi ermeni çerçi mal satardım Açmış oturmuştum metamı buğday almış kumaş verirdimİki büklüm bir ihtiyar geldi yanımaSaçları ak gözlerinin feri sönmüş bir ihtiyar kadınOğul dedi nerelisinTanırlıyım ana dedim Osman ağayı bilir misin dediBilirim elbet dedimİnsan köyünün ağasını bilmez mi? Kuşağından bir çıkını çıkarttıAha bu lapatan’ı elime tutuşturup Osman ağaya söyle Senem ****** selamı var yüreği yüreğinle birdirKimseye yar olmamıştırBir yayla kızı gibi sevmiş bir yayla kızı gibi sadık kalmıştır deAma gayrı her şey geçtigelip aramaya arayıp sormaya de Ağam selam yerde kalmazmış getirdim sana Gayrı sen bilirsin dedi ermeni çerçi Yüreğinde yetmiş yıl evvelin koru yeniden yandıOsman Ağanın içinde kaynar bir şey aktıAltınlar tarlalar verdi ermeni çerçiyeAt hazırlattı yanında iki adam düştü kozanın yoluna Osman Ağa Senem'le buluştu mu bunu bilmiyoruz ama Maraş'ta Tanır da Toros'lardaAvşar illerinde ne zaman bir düğün kurulsa;Önce Osman ağanın aldığı haberden sonra söylediği türküyü söyler kadınlar erkeklerYankıları Torosların Binboğaların ötesine doğru yanık bir ses yanık bir yürek Nerede bir gece toplantısı olsa yaşlılar genç'lere Senem ile Yazıcıoğlu Osman'ın sevdalarını anlatırlar hep Aşan Bilir Karlı Dağın Ardını Aşan bilir karlı dağın ardını Çeken bilir ayrılığın derdini Bülbül kaça aldın gülün narhını Gül alıp satmanın zamanı değil Selvinin dalları boyundan uzun Yavrular gözüme bir salkım üzüm Ölmeden o yari görürse gözüm Koyun kuzu kurban olur o zaman Yaprak gazel olmuş durmuyor dalda Vefasız güzelden bize ne fayda Bu ayda olmazsa gelecek ayda Ölürüm vazgeçmem sevdiğim senden Nuri Üstünses - Divriği
__________________
Yüreğin varsa karşılıksız da seversinBeklentisiz Korkun ne olabilir ki? Kaybetmek mi? Hep yalnız değilmiydik zaten Seviyorum demek önce onsuz olmayı kabullenmektir Varlığı armağansa yokluğu ceza deği Varlığının değerini bilmektir |
|