Prof. Dr. Sinsi
|
İskenderiye Hakkında Genel Bilgiler
Amatör dalgıçların yıllardır bildikleri, sık sık dalış yaptıkları bir bölgeydi  Limanın birkaç kilometre açığında ve sadece 8 metre derinlikte gördüklerine de bir isim takmışlardı: "Kaya Ormanı"  Binlerce dev granit taştan, sütun parçalarından, sfenks heykellerinden ve mini dikilitaşlardan söz ediyorlardı, ama kimse onları ciddiye almıyordu Ta ki, 1962 yılında, içlerinde birkaç arkeologun da bulunduğu bir grup profesyonelin dalışına kadar  Onlar gözlerine inanamamışlardı; suyun dibinde bir tarih yatıyordu Ancak, hemen önlem alınması gerekiyordu Bazı parçalar yavaş yavaş kuma gömülmeye başlamıştı bile  Ayrıca kalıntılar oldukça sığ bir bölgede bulunduğu için, dalgaların sürtünmesi kayaları aşındırıyordu
Mısır hükümeti, ilk önlem olarak binlerce metreküp çimento bloku dökerek bölgeyi küçük bir limana dönüştürdü ve böylece dalgaların etkisini ortadan kaldırdı Oysa, tam 22 yıl sonra suyun dibindekiler çıkartılmaya başlandığında, ekibi bir başka sürpriz bekliyordu Dalgıçlar biraz daha derinlerde, kiloları 10 ile 75 ton arasında değişen pembe granitten dev bloklara rastlamışlardı Çalışmaları denetleyen İskenderiye Araştırmaları Merkezi müdürü Jean Yves Empereur ve ünlü bir mısır bilimci olan Jean Pierre Corteggiani'ye göre, bu dev granit bloklar dünyanın 7 harikasından biri olan İskenderiye Feneri'ne aitti
Şimdiye kadar bu bölgeden çıkarılan parça sayısı 34  Araştırmayı yürüten Fransız bilim adamları, denizin dibinde daha böyle en az 2000 parça olduğunu ileri sürüyorlar Ancak bölgedeki tüm parçaların İskenderiye Feneri'ne ait olup olmadığı konusunda fikir ayrılıkları söz konusu  Bir grup arkeolog, bu iki bin parçanın büyük bir çoğunluğunun Fener'e ait olduğunu iddia ederken, Jean Yves Empereur, bu 2000 parçadan sadece 20 tanesinin Fener'in orijinal parçası olabileceğini söylüyor Örneğin geçen Ekim-Kasım aylarında çıkarılan ve şu sırada müzede saklanan 12 ton ağırlığındaki başsız insan heykelinin (torso) Fener'e ait olduğu kesin , Yine denizden çıkarılan bir sfenksin ise, Fener'in sağında ve solunda bulunan iki ünlü sfenksten biri olduğu tahmin ediliyor
Çıkarılan bu parçaların İskenderiye Feneri'yle hiçbir ilgisi olmadığını iddia edenler de var Eski Mısır uzmanı, Mısırlı bilimadamı Abdül Halim Nureddin, denizin dibinde bulu*nan blok granit kayalarının Fener'e ait olmadığını ileri sürüyor Ona göre, bu blok granit parçaları liman savunmasının bir unsuruydu Limana saldıran gemilerin çarpıp batmaları için, 8 metre gibi bir derinliğe özellikle konulmuştu Abdül Halim Nureddin iddiasını şöyle destekliyor: Bir kere, bugüne kadar yapılan sualtı kazılarında üzerinde Yunanca yazı bulunan tek bir kaya ya da heykel parçasına rastlanmış değil  İkinci olarak, denizin dibinde bulunan dev granit blokları pembe granitten  Oysa tarihçiler, Fener'in renginin beyaz olduğunu yazıyorlar Bu da, yapımında beyaz taşların ya da beyaz mermerin kullanıldığını gösteriyor
İster İskenderiye Feneri'ne ait olsun ister olmasın, şu ana kadar denizin dibinden çıkarılanlar her açıdan tarihi bir öneme sahip  12 ton ağırlığındaki, Tanrı Osiris giysileri içindeki II Ptoleme heykeli başlı başına bir tarihi belge  Firavun L Seti dö*nemine ait bir dikilitaş, Firavun II Ramses dönemine ait bir sfenks de az şey değil  Çıkarılan malzemenin çeşitliliği ve farklı dönemlere ait olması kuşkusuz kafaları biraz karıştırıyor Bu gerçeği araştırmaları sürdüren Fransız ekip de kabul ediyor
İskenderiye sualtı kazıları, şu anda iki Fransız şirketi tarafından finanse ediliyor Ne var ki, bu iki şirketin 340 bin doları bulan katkısı daha kapsamlı bir çalışma için yetersiz kalıyor Arkeologların amacı, bu parçalar aracılığıyla İskenderiye Feneri'ni yeniden orijinal büyüklüğünde ve modelinde oluşturmak  Böylece antik dönemin yazarlarının aktardıklarından hareketle, Fener'in biçimine ilişkin yapılan tarifleri de yeniden gözden geçirmek  Ancak, madalyonun bir başka yüzü daha var Bu iş için milyarlarca dolar gerekiyor Böyle bir yükün altından da ne Mısır Hükümeti, ne de kazılan finanse eden Fransız firmaları kalkabilecek durumda İskenderiye ve çevresi, Mısır'da en önemli bölgeyi oluşturduğundan, bölgeyi anlatmaya buradan başlayacağım Pelusium'dan itibaren kıyı boyunca yürürseniz, Canobik ağzına kadar yaklaşık 150 stadia etmektedir (28 km, l stadium: 185 m) Nil Delta'smdan Pharos Adası'na kadar ise, 103 stadia (20 km) eder Pharos, dikdörtgen biçiminde, anakaraya çok yakın ve iki limana sahip bir adadır
İskender, önceleri basit bir kasaba olan bölgeyi ve konumunun avantajlarını gördüğünde, kenti liman bölgesinde güçlendirerek, buraya bir kent kurmaya karar verir Tarihçilerin anlattığına göre, kente geldikten sonra buraya yerleşme hazırlığı yaparlarken iyi talihi işaret eden şöyle bir olay olmuştur: Mimarlar tebeşirle, bölgeye çizgiler çekerlerken, tebeşirleri biter Kralın yanlarına gelmesi üzerine, yardımcıları işçiler için hazırladıkları arpa ununu tebeşir yerine kullanmaya başlarlar Sonuç olarak, işaretleye çekleri sokak sayısı artar Bu, tanrıların onların yanında olduğunu gösteren bir olaydır (Bu öykü Plutarkos'a göre; "her cinsten kuş bölgeye doluşmuş ve arpa ununu yemeye başlamıştı Bunun üzerine İskender, olayın kötü bir kehanetin işareti olup olmadığını sormuş, ama kahinler kehanetin olumlu olduğunu belirtmişler Arpa ununu, bereketi artırsın diye yanlarına almışlar" şeklindedir ) batıdan eser Etesian, "yıllık" anlamındadır) yaz mevsimi, İskenderiyeliler'in en rahat ettikleri zamandır Kentin yerleşim açısından avantajları oldukça fazladır Öncelikle, iki taraftan denize açıktır; kuzeyde Mısır Denizi dedikleri, güneyde Mareotis denilen Mareia Gölü  Burası Nil Nehri'nden gelen pek çok kanala da sahiptir Özellikle yaz başlarında Nil Nehri iyice gürleşip bu gölü doldurduğunda, yükselen buğudan ötürü geriye hiç balçık bırakmaz Bu mevsimde, kuzeyden ve denizden esen Etesian rüzgarından dolayı (Mısır musonları bütün yaz kuzey Kentin planı, "chlamys"e benzer (Makedonyalılara özgü pelerin ya da Yunanlılar'ın kullandıkları askeri manto): Uzun kesimi iki yandan denize açıktır, kısa kenarlar ise kıstaklardır ve bunların bir tarafı denize, diğer tarafı göle değmektedir Kentin tamamı, atların ve at arabalarının bir arada geçebileceği genişlikte, birbirini dik açıyla kesen caddelere sahiptir   "Sema" da kraliyet saraylarına aittir (Mezar) Burası kralların ve İskender'in gömülü olduğu yerdir; Ptolomaios'a göre, erken davranan Perdikas onun canını alıp bedenini Babil'den Mısır'a getirdiğinde, kentin artık orıa kalacağını düşünerek büyük bir ihtirasla yürüyordu (Söylentiler çeşitlidir; Diodorus Siculus'a göre, Arrhidaeus, İskender'in cesedini getirmek için iki yılını çeşitli görüşmelere ayırmıştı Ve I Ptoleme, onunla tanışmak için Suriye'ye kadar gitmiş ve cesedi yakmak için Mısır'a getirmiştir Pausanias'a göre ise, I Ptoleme onu Memphis'te gömmüş, ama II Ptoleme İskenderiye'ye aktarmıştır )
|