Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Kitap Özetleri

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dallarıreşat, güntekin, kitap, kızılcık, nuri, özeti

Kızılcık Dalları-Reşat Nuri Güntekin Kitap Özeti

Eski 10-21-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kızılcık Dalları-Reşat Nuri Güntekin Kitap Özeti




Kızılcık Dalları-Reşat Nuri Güntekin kitap özeti

Nadide hanımın kocası öldükten sonra köşkü tek başına yönetmeye başlamıştı Şekip Paşa sağken acayip bir sinir hastalığına tutulmuş, yedi sene yatakta yatmıştı Bu hastalık paşanın ölümüne kadar sürmüştü Şimdi altmışını geçmiş olmasına rağmen,sırım gibi vücudu vardı Tren yolculuklarını pek o kadar merak etmezdi Ne de olsa ayakları karada demekti Fakat deniz yolculuklarını hiç sevmez, denizde oldukları gece sabaha kadar uyumaz, ikide bir pencereden başörtüsünü sallayarak rüzgar çıkıp çıkmadığına bakardı Pendik istasyonunda, Bolu’dan gelecek ortanca kızını bekleyen nadide hanım, merak içinde idi İstasyon memuru merak edilecek bir şey olmadığını söylemişti Fakat ne malum! Demek ki korkulacak bir şey de olsa böyle diyecekti Memur, biraz evvel bir telgraf şeridi okumuş, sonra dışarı çıkarak Lala Tahir Ağa ile konuşmuştu Nadide hanım, trenin gecikmesiyle çok korkmuştu Nihayet, güneş batarken istasyon memuru: “Tren geliyor” müjdesini verdi Nadide hanım, o vakit birdenbire kendini bıraktı, korkusunu saklamaya artık gerek kalmadığı için; -Aman çocuklar, size söylemedim amma, bittim Şeytan neler getirdi aklıma…… dedi Posta, bugün adeta boş gibiydi Pendik’e Nadide Hanımın yolcuları dışında orta yaşlı bir köylü ile iki çocuk indi Köylü, uzun boylu, siyah, seyrek sakallı, bir adamdı Sırtında pelerin şeklinde omuzlarına atılmış bir pembe yorgan, elinde bir bakraç, koltuğunun altında küçük bir yeşil çekmece vardı Çocukların büyüğü küçük kardeşini sırtına almıştı Büyük, yedi yaşında, mavi başörtülü,sarı entarili, ablak bir kızdı Birdenbire: “İsmail’in bardağı kaldı, İsmail’in bardağını bulun” diye bağırdı Köylü: “Kız kes sesini …Çakal gibi ne bağırırsın?…” diyorsa da kız sesini kesmiyordu Dışarıda sekiz on kişinin dikkati köylülerin üstünde toplandı Tren kalktıktan sonra istasyonda bir komedi daha geçti Çünkü, köylüler Göztepe’ye gitmek üzere Pendik’e gelmişlerdi Lala Tahir Ağa bir türlü çocukları köylülerin etrafından ayıramıyorduköylü ile Gülsüm, onları çok eğlendirmişti ki, sofrada hep onların lakırdılarını ediyorlardı Bütün bu güzel olaylara rağmen Nadide Hanım kendini üzmeyecek bir şey buluyordu Yemek bittikten sonra, çocukları bahçeye, oynamaya bırakan Nadide Hanım beş on dakika sonra, çocukların koşarak büyük bir havadis getirdiklerini gördü Bu yorganlı ile Gülsüm ün sokakta yatıyor olmalarıydı Köşk halkı, konuşmak için yorganlıyla Gülsüm ün yattıkları sokağa gittiler Yorganlı ile Lala konuşuyorlardı Kalender ve demokrat büyük hanım böyle fakir insanlarla konuşmayı çok severlerdi Bu gece köşke komşu olmalarını istemişlerdi Yorganlının kabulü üzerine köşke gidildi Köylülere gece sofrasının artıklarıyla güzel bir ziyafet çekildi Yorganlı haline göre tek gözlü bir adam görünüyordu Çerkez Dere köyünden geliyorlardı Bir haftadan beri yoldalardı Yorganlı sokaktaki kampını kaldırmıştı Gülsüm uyuyan İsmail’i yemek yedirmek için dürtüşlüyorken yorganlının: “uyku yemekten tatlıdır” Sözünü dinledi ve dürtüşlemeyi sonlandırdı Yorganlı, Gülsümün neden böyle yaptığını anlattı Gülsüm, eline geçeni İsmail’in ağzına vere vere çocuğu yolda öldürecekmiş Çocuk hala hastaymış Biraz yer içerse yerine gelirmiş Gülsüm kardeşini çok seviyordu Gülsüm, Nadide Hanım’ın en küçük torunu Bülent için ne bulunmaz bir dadı olabilirdi Yorganlı bir haftadan beri yolda neler yaptığını ve iki ay evvel çocukların anasının da öldüğünü söyleyince Nadide Hanım karırını vermişti Onların durumuna üzülüyor ve gülsümü evlatlık almak istediğini yorganlıya anlattı Yorganlı ve gülsüm bu sözleri ilk başta ciddiye almıyor; ama sonrada ciddi olduğunu anlayınca sessiz kalmışlardı Yorganlı, çocuğun soyunu, sopunu methediyor babasının da, anasının da çok namuslu olduğunu söylüyordu Sözlerini şöyle bitirdi: -Keşki yanına alsan da adam etsen Hanım Efendi……… Bu söz, Nadide Hanımı kamçılamış ve yorganlının da kızını verebileceğini göstermişti İsmail’i ne yapacakları da kararlaştırılınca yorganlının aklı iyiden iyiye yatıyordu Sonunda Gülsümün, Nadide Hanımın köşkünde, İsmail’in de Ederine yetimhanesine gönderilmesi kararlaştırıldı Yorganlı, gülsümün nüfus kağıdını büyük hanıma teslim ettikten sonra sabah gülsüme görünmeden, İsmail ile birlikte gittiler Gülsüm, amcasının İsmail ile beraber kaçtığımı haber alınca köşkü yerle bir etti Nadide Hanımın sözlerini aldırmıyor “İsmail” deyip “İsmail” işitiyordu Kız İsmail’i hiç kimseye tercih etmiyor “Ben İsmail’i isterim” diye inliyordu Nadide Hanım gülsüm ile bahsederken bazen “Emanetullah” diye bahsederdi Köşke gelen Emanetullah artık bir haftalık kirlerini ve yırtılmış giysilerini çıkarma zamanı geldiğini Nadide Hanımdan duymuştu köşkteki ilk gün temizlik ve güzel giysi giyinmekle başlamıştı Geçen zamanda, gülsümün görevi köşkteki dört çocukla oynamak, onlarla zaman geçirmekti onları peşine takarak tarlalarda koşuyor, evin etrafında kovalamaca, üzüm kütüklerinin arasında saklambaç oynuyordu Evdekilerin ondan tek şikayeti İsmail’in adını ağzından düşürmemesi önüne geleni ondan bahsetmesiydi Büyük küçük demez kim olursa olsun İsmail’e benzetir bir yan bulurdu Sonra, İsmail’e ait bitmez tükenmez vakalar, maceralar……



Alıntı Yaparak Cevapla

Kızılcık Dalları-Reşat Nuri Güntekin Kitap Özeti

Eski 10-21-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kızılcık Dalları-Reşat Nuri Güntekin Kitap Özeti




Evdekiler, bu İsmail lakırdısından bıkmış artık evde İsmail kelimesini duymak istemiyorlardı Nadide Hanımın İsmail lakırdısına tahammülü kalmamış gülsümün yanında İsmail dediğini duyunca çok kızarak kıza bir daha onunla ilgili bir kelime bile söylemesini yasaklamıştı Gülsüm artık kardeşinin adını anmaya korkar olmuştu zamanla İsmail adı büsbütün ortadan kalktı Tahir ağa ufak tefek ayak işlerine bakmakla beraber konakta asıl işi çocuk lalalığı idi Bugüne kadar üç nesil yetiştirmişti İhtiyarlığına tesadüf eden bu son nesil, lalanın rahmet okuduğu nesildi Çocukların en ufak kötü hareketlerinde lala suçlanır, lala kötü duruma düşerdi gülsüm geldikten sonra bu durum değişti bazı kötü durumları gülsümün üstüne yükleyerek kendi suçunu azaltıyordu Lala okulların açılmasını dört gözle beklerdi Okullar açıldığında lalanın başı rahattı ama bir kötülük vardı Dersler devam ettiği müddetçe okulun kapısında nöbet bekleyecekti Aslında bu iş fazla zor değildi Mektepte hergün beş altı öğün dayak olurdu Sopa vurmadan çocukların kafasına ilim ve edep sokulamıyordu Hoca, çocukları dövmekle yalnız onları terbiye etmiyor; lalaya ettikleri cefalarında intikamını alıyordu Dayağı yiyenler konağın çocukları olmasa da lalanın gönlünü rahatlatmaya yetiyordu Nadide Hanım gülsümü mektebe göndermeye karar verdi Daha mektebin ilk günüde gülsüm dayak yemeye başladı, ama hoca buna vurmaktan bıktı ve lalaya “bu çocuk okumayı bu kafayla sökemez” dedi Nadide Hanım, hadi okumayı sökemiyor belki Arapça’yı daha kolay söker diye (amme) cüzü okutmaya başladı Cüzü de başaramayınca da boşta kaldı ve Gülsüm ün okumaya yüzü olmadığı anlaşıldı Gülsüm arada sırada lala ya İsmail den bahseder, lala Gülsüm ü dinlerken uyuya kalırdı Lala ile Gülsüm ün arası iyiydi Nadide Hanım, Gülsüm ün bir hiçbir zaman İsmail ile ilgili konuşmasını istemediğinden Karamusallı sütninenin fikrini cazip buldu Ve orta oyununda kardeşinin öldüğü yalanını duydu Fazla zaman geçmeden İsmail’i unuttu Saniye, Nadide Hanım’dan gizlice sigara içiyor, Nadide Hanım’ın ara sıra içtiği sigaralardan Gülsüm yardımıyla çalıyordu Bununla birlikte Gülsüm ün çalmaya yönelmesi ve çaldıklarının bazılarını stok etmesi özelliklerini kazanmıştıgülsüm kendi ihtiyaçlarını parayla değil, çalmayla karşılamaya başlamıştı Çaldıklarının anlaşılması üzere Nadide Hanımın damadı binbaşı Feridun, Gülsümü çok köyü tartakladı Feridun bey, aile içinde tatlı, mahcup, sessiz bir adamdı Ama askerliğe geldiğinde birden değişiyor ve katı kurallar koyarak istediğini yaptırıyordu Gülsüm yediği dayağın üstüne artık kendinin olmayan hiçbir eşyaya elini sürmüyordu Nadide Hanımın en küçük torunu, Bülent çok hastalanmıştı Hasta olmadan önce Gülsüm Bülent’e fazla ilgi göstermiyor, onunla oynamıyordu Hastalığı zamanında her gece nöbet tutar, ağlamaya başladığı zaman kucağına alır uyuturdu Hastalığı geçince, Gülsüm Bülent’i sevmeye başladı ve kardeş gibi benimsediği Bülent’e iyi bakmaya başladı Köşke yeni gelen Azize ismindeki hizmetçinin çaldığı yüzük, Gülsümün üzerine atılmış bir yalandı Karakoldan getirilen polis memuru bu işi araştırıyordu sonunda Azizenin çaldığı anlaşıldı Bir yaz konaktakiler Pendik’teki yazlığa gittiler Konak denize çok yakındı


Alıntı Yaparak Cevapla

Kızılcık Dalları-Reşat Nuri Güntekin Kitap Özeti

Eski 10-21-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kızılcık Dalları-Reşat Nuri Güntekin Kitap Özeti




Nadide Hanım pencereden her dışarıya baktığında bir adamla bir kadın görür, kadın hasta olduğundan arabanın içinde oturur kocası karısının yatalak olmasından yaralanarak yoldan geçen kadınlarla ilgilenirdi Nadide Hanım her görüşte bu adama beddua ederdi Bir gün bu adam konağa geldi Herkes korkmuştu Ama korkuları boşa çıktı çünkü yakın akrabaları Murat idi Murat Pendik’in sayılı zenginleri arasındaydı Tatil bittiğinde Gülsüm konağa dönmemişti Murat’ın evinde, karısına yardım etmek için orda kalmıştı Diğer günlerde Murat ve ailesi teyzesinin konağına gitti Nadide Hanımın Murat’ın karısı öldükten sonra saniye ile evlendirecekti Gece herkes yatakta iken Gülsüm, Murat’ın karısının vasiyetini vermek üzere Nadide Hanımın odasına gitti Vasiyette; Sizin küçük hanımı Murat Bey’e verirlerse Nadide Hanım şöyle söyler; “Hasta sana beddua etti… Evlatlarının hayrını görmesin, onlarda benim gibi gözünün önünde ölsünler” Bu vasiyeti okuyan Nadide Hanım bayıldı Gülsümü odadan kovmalarıyla, Gülsüm odasından eşyalarını topladı ve köşkten ayrıldı Uzun zaman sonra Nadide Hanım hala hayattaydı ama Saniye, Dürdane ve Şakir Bey ölmüşlerdi Diğer Ankara’ya taşınmışlardı Ankara’da tiyatroya gittiklerinde gecenin kahramanı Mücella Suzan’dı O sahneye çıktığında Naciye onun gülsüm olduğunu anladı Bizim dişlek, okuma – yazma bilmeyen Emanetullah oradaydı ve kanto yapıyordu O artık bir sanatçıydı ANA FİKİR Evlatlık aldığımız çocukları, kendi çocuğumuzla aynı seviyede tutmalıyız Onları kendi çocuğumuza duyduğumuz duygularla sevmeliyiz İnsanları kötü işler yapmaya zorlamalıyız






Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.