Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Halkla İlişkiler / Turizm ve İnsan Kaynakları / Ulaştırma

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
antalya, antik, kaya, kenti, mezarları, mezarlığı, myra

Myra Kaya Mezarlığı, Myra Antik Kenti, Myra Mezarları, Antalya Myra Kaya Mezarları

Eski 10-21-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Myra Kaya Mezarlığı, Myra Antik Kenti, Myra Mezarları, Antalya Myra Kaya Mezarları




Myra Kaya Mezarlığı, Myra Antik Kenti, Myra Mezarları, Antalya Myra Kaya Mezarları

Çarpıcı kaya mezarlarıyla ünlü Myra’ya düzgün bir yolla kolayca ulaşılır Aziz Nicholaos’ın piskoposluk yaptığı ve bu nedenle tüm Orta Çağ boyunca ününü sürdüren Myra önemli bir Lykia kenti olup isme “Yüce Ana Tanrıçasının yeri” anlamına gelmektedir Lykia dilinde “Myrrh” olarak geçen Myra, Demre ovasını kuzeybatıdan çeviren dağların denize bakan yamacına kurulmuştur Önce bugünkü kaya mezarlarının üzerindeki tepeden kurulan şehir daha sonraları aşağıya inerek genişlemiş ve Lykia’nın çok önemli altı büyük kentinden birisi olmuştur Kentin MÖ IV yüzyılda basılan ilk sikkesi üzerinde ana tanrıça kabartması vardır

Antik kaynakların MÖ I yüzyıldan itibaren Myra’dan bahsetmelerine rağmen, kaya mezarlarından ve bastıkları sikkelerden, şehrin en az MÖ V yüzyılda varolduğu anlaşılmaktadır

Lykia Birliği’nin metropolisi olan Myra MS II yüzyılda büyük bir gelişme göstermiş, burada Lykialı zengin kişilerin yardımları ile birçok yapı yapılmıştır Örneğin Oinoandalı Licinius Langus 10000 dinar vererek tiyatro ve portikoyu yaptırmıştır Ayrıca Rhodiapolisli ve Kyeanaili Iason’un da Myra’nın imarı için çok yardım ettigini kitabelerden anlıyoruz Aziz Nicholaos’ın Myra’da başpiskoposluk yaptığı II Theodosion (408 – 450) zamanında Myra’nın Lykia Bölgesi’nin başşehri olduğu bilinmektedir Şehir VII yüzyıldan başlayarak IX yüzyıla kadar devamlı Arap akınlarına uğramış, 809 yılında Harun El Reşit’in komutanlarından birisi Myra’yı zaptetmiştir 1034 tarihinde Arapların yaptığı deniz hücumlarında St Nicholaos Kilisesi yıkılmıştır

Arap akınlarının verdiği huzursuzluk, Myros Çayı’nın sık sık taşması, bu taşma nedeniyle gelen toprakla bazı yapıların dolması ve bu arada meydana gelen depremler şehrin terk edilmesine ve Myra’nın köy hüviyetine bürünmesine sebep olmuştur Türkler bu bölgeye geldikleri zaman böylesine küçülmüş bir Myra bulmuşlardır

Tiyatronun üzerindeki dağda bulunan akropolde fazla birşey kalmamıştır 1842′de Myra’yı ziyaret eden ve akropole çıkan Spratt burada küçük taşlardan başka birşey kalmadığını görmüştür Roma Devri’nden kalma şehir surlarında yer yer Hellenistik Devir’den kalma ve hatta MÖ V yüzyıla ait olan duvar kalıntıları bulunmaktadır Tiyatronun yakınında şehre doğru giderken, yolun sonunda hamam veya bazilika olabilecek geç devir kalıntıları görülmektedir

Myra’nın su ihtiyacı Demre deresinin aktığı vadi kenarındaki kaya yüzüne açılan kanallarla karşılanmaktaydı Bugünde bu kanalları görmek mümkündür Myra’nın diğer yapıları bugün toprak altında olup gün ışığına kavuşacakları zamanı beklemektedirler Myra’ya gelirken yol üzerindeki Karabucak mevkiinde, günümüze kadar iyi korunmuş Roma Devri mezar anıtı dikkati çeker

Çayağzındaki Myra’nın limanı olan Andriake’nin üzerinde kehanet merkezi olmasıyla ünlü Sura antik kenti Sura’dan birkaç km uzaklıktaki Gürses’te ise Trebenda antik kenti yer alır Şimdi tiyatrodan başlayarak kaya mezarlarını ve St Nicholaos Kilisesi’ni tanıyalım:

Myra’nın görkemli tiyatrosu oldukça sağlam olarak günümüze kadar gelebilmiştir Arkasındaki dik dağın yamacında kurulan tiyatronun caveası büyük ölçüde kayalara oyulmuştur Tiyatro daha sonraları arena olarak da kullanılmış, bu nedenle bazı düzenlemeler yapılmıştır

Kaya mezarlarıyla ünlü Myra’da mezarlar hemen tiyatronun üzerinde ve doğu taraftaki nehir nekropolü denilen yerde olmak üzere iki yerde toplanmıştır

--------------------------------------------------------------------------------

Myra Kaya Mezarları

Kaya mezarları, Likçe yazıtları ve sikkeler, Myra’nın en azından MÖ 5 yüzyıldan itibaren varlığını sürdürdüğünü gösterirler Strabon’un verdiği bilgiye göre Likya Birliğinin altı büyük kentinden biri olan Myra, Likçe yazıtlarda Myrrh adıyla anılır

MS 2 yüzyıl Myra’nın büyük bir gelişmeye sahne olduğu dönemdir Likya Birliği’nin Metropolisi olan şehirde, Likyalı zengin kişilerin yardımları ile birçok yapı inşa edilmiş ve onarılmıştır

Bizans Döneminde ise Myra, dini yönden olduğu kadar idari yönden de önde gelen şehirlerden biri olmuştur Günümüze dek ulaşan ününü, Aziz Nikolaos’un (Noel Baba) MS 4 yüzyılda şehrin piskoposu olmasına ve ölümünden sonra aziz mertebesine ulaşıp adına kilise yapılmasına borçludur

Myra, 7 yüzyıldan itibaren gerek deprem, su baskını ve Demre Çayı’nın getirdiği alüvyonlar, gerekse Arap akınları sebebiyle önemini yitirip 12 yüzyılda köy hüviyetine dönüşmüştür

Günümüz kalıntılarını, akropolün güney eteğinde yer alan tiyatro ile her iki yanında yer alan kaya mezarları oluşturur Yapılan araştırmalara göre bugün oldukça sağlam durumda olan Roma Dönemi surlarının dışında, Helenistik hatta MÖ 5 yüzyıla tarihlenen sur kalıntılarına akropol tepesi ve çevresinde rastlamak mümkündür

--------------------------------------------------------------------------------

Myra

Aziz Nicholaos’ın piskoposluk yaptığı ve bu nedenle tüm Orta Çağ boyunca ününü sürdüren Myra önemli bir Lykia kenti olup ismi “Yüce Ana Tanrıçasının yeri” anlamına gelmektedir Lykia dilinde “Myrrh” olarak geçen Myra, Demre ovasını kuzeybatıdan çeviren dağların denize bakan yamacına kurulmuştur Önce bugünkü kaya mezarlarının üzerindeki tepeden kurulan şehir daha sonraları aşağıya inerek genişlemiş ve Lykia’nın çok önemli altı büyük kentinden birisi olmuştur Kentin MÖ IV yüzyılda basılan ilk sikkesi üzerinde ana tanrıça kabartması vardır



Alıntı Yaparak Cevapla

Myra Kaya Mezarlığı, Myra Antik Kenti, Myra Mezarları, Antalya Myra Kaya Mezarları

Eski 10-21-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Myra Kaya Mezarlığı, Myra Antik Kenti, Myra Mezarları, Antalya Myra Kaya Mezarları




Antik kaynakların MÖ I yüzyıldan itibaren Myra’dan bahsetmelerine rağmen, kaya mezarlarından ve bastıkları sikkelerden, şehrin en az MÖ V yüzyılda varolduğu anlaşılmaktadır

Şehrin içinden geçen Demre Çayı (Myros) deniz ticaretini geliştirmiş ancak korsanların kolayca baskın yapmalarına neden olmuştur Bu nedenle Myralılar limanları Andriake’de, nehrin ağzına bir zincir gererek bu baskınları durdurmaya çalışmışlardır MÖ 42’de Sezar’ı öldüren Brutus asker toplamak için Lykia’ya gelmiş, Xanthos’u aldıktan sonra komutan Lentulus’u para toplamak için Myra’ya göndermiştir Myralılar buna karşı çıkmışlar ve kendilerini müdafaa etmeye çalışmışlarsa da komutan nehrin ağzına gerilen zincirleri kırarak şehre girmiştir MS 18’de Tiberius’un evlatlığı olan Germanicus ve karısı Agrippina burayı ziyaret etmişler ve Myralılar limanları olan Andriake’ye onların heykellerini dikerek kendilerine olan saygılarını göstermişlerdir MS 60’da ise St Paul Roma’ya giderken Myra’da gemi değiştirir Eski kaynaklar Myra ile Limyra arasında gemi seferlerinin yapıldığını kaydederler

Lykia Birliği’nin metropolisi olan Myra MS II yüzyılda büyük bir gelişme göstermiş, bu00446584rada Lykialı zengin kişilerin yardımları ile birçok yapı yapılmıştır Örneğin Oinoandalı Licinius Langus 10000 dinar vererek tiyatro ve portikoyu yaptırmıştır Ayrıca Rhodiapolisli ve Kyeanaili Iason’un da Myra’nın imarı için çok yardım ettigini kitabelerden anlıyoruz Aziz Nicholaos’ın Myra’da başpiskoposluk yaptığı II Theodosion (408 – 450) zamanında Myra’nın Lykia Bölgesi’nin başşehri olduğu bilinmektedir Şehir, VII yüzyıldan başlayarak IX yüzyıla kadar devamlı Arap akınlarına uğramış, 809 yılında Harun El Reşit’in komutanlarından birisi Myra’yı zaptetmiştir 1034 tarihinde Arapların yaptığı deniz hücumlarında St Nicholaos Kilisesi yıkılmıştır Arap akınlarının verdiği huzursuzluk, Myros Çayı’nın sık sık taşması, bu taşma nedeniyle gelen toprakla bazı yapıların dolması ve bu arada meydana gelen depremler şehrin terk edilmesine neden olmuştur

Tiyatronun üzerindeki dağda bulunan akropolde fazla bir şey kalmamıştır 1842’de Myra’yı ziyaret eden ve akropole çıkan Spratt burada küçük taşlardan başka bir şey kalmadığını görmüştür Roma Devri’nden kalma şehir surlarında yer yer Hellenistik Devir’den kalma ve hatta MÖ V yüzyıla ait olan duvar kalıntıları bulunmaktadır Tiyatronun yakınında şehre doğru giderken, yolun sonunda hamam veya bazilika olabilecek geç devir kalıntıları görülmektedir

Myra’nın su ihtiyacı Demre deresinin aktığı vadi kenarındaki kaya yüzüne açılan kanallarla karşılanmaktaydı Bugünde bu kanalları görmek mümkündür Myra’nın diğer yapıları bugün toprak altında olup gün ışığına kavuşacakları zamanı beklemektedirler Myra’ya gelirken yol üzerindeki Karabucak mevkiinde, günümüze kadar iyi korunmuş Roma Devri mezar anıtı dikkati çeker

Çay ağzındaki Myra’nın limanı olan Andriake’nin üzerinde kehanet merkezi olmasıyla ünlü Sura antik kenti Sura’dan birkaç km uzaklıktaki Gürses’te ise Trebenda antik kenti yer alır Myra’nın görkemli tiyatrosu oldukça sağlam olarak günümüze kadar gelebilmiştir Arkasındaki dik dağın yamacında kurulan tiyatronun caveası büyük ölçüde kayalara oyulmuştur Tiyatro daha sonraları arena olarak da kullanılmış, bu nedenle bazı düzenlemeler yapılmıştır

Kaya mezarlarıyla ünlü Myra’da mezarlar hemen tiyatronun üzerinde ve doğu taraftaki nehir nekropolü denilen yerde olmak üzere iki yerde toplanmıştır

Bütün dünyada “Noel Baba” adıyla tanınan, Avrupa ülkelerinde çoğunlukla Santa Klaus olarak bilinen Aziz Nicholaos, Anadolu’da yaşamış bir din adamıdır Günümüz İtalya’sının Sicilya Adası, Napoli, Bari, Almanya’nın Frieburg ve hatta Amerika’da New York kentinin koruyucu azizi olma derecesine varan önemi, her yılın 6 Aralık günü yapılan anma törenleri ile daha da pekişmektedir

Günümüzde Santa Klaus, hiç şüphe yok ki, İskandinavya ülkelerindeki iyilik sever çocukların koruyucusu ve sevindiricisi olan Noel Baba efsanesi ile Myra’lı Aziz Nicholaos’ın kişiliklerinin birleştirilmesiyle, yarı dinî ve çok popüler bir tipin doğmasıyla oluşmuştur Bu tipin kökünün İskandinavya ülkelerinin çok eski inançlarından alındığı, Noel Baba’nın geyikler tarafından çekilen bir kızakla dolaşmasından anlaşılır Halbuki gerçek Myra’lı Aziz Nicholaos’ın yaşadığı yerler hiç kar yağmayan Akdeniz kıyılarıdır Onun zor durumda olan çocukları, insanları koruyucu kişiliği, kuzeyin kutsal bir varlığı, belki de çok erken çağların karanlıklarında kaybolmuş bir tanrısıyla birleşerek, Noel geceleri ortaya çıkan, çocuklara hediyeler getiren sempatik bir ihtiyara dönüşmüştür Ne derece gerçeklere aykırı olursa olsun, Hıristiyan ülkelerinde Noel Baba, özellikle çocukların heyecanla bekledikleri sevimli bir kişi olarak yaşamaktadır

Aziz Nicholaos’ın hayatı hakkında, azizlerin birçoğunda olduğu gibi fazla bir şey bilinmez Sonraları pek çok efsane ile hayatı süslenmiştir Tahıl ticareti yapan bir ailenin çocuğu olduğu bilinir Hayatına dair yazılan dinî kitaplarda, göğün bir hediyesi, ana-babasının dualarının ve verdikleri sadakaların bir meyvesi, fakirlerin kurtarıcısı olarak dünyaya geldiğine işaret edilmiş, daha bebek iken mucizeler yarattığına inanılmıştır

Aziz Nicholaos’ın ölüm günü tüm Hıristiyanlarca 6 Aralık olarak kabul edilir Ancak bu tarihin kesin bir kaynağa dayandığı söylenemez Azizden bahseden en eski kaynaklar olan, VI yüzyıla ait “Vita Sionitae” ile “Vita de Stratelatis” adlı eserler de kesin bir ölüm tarihi vermezler Bu kaynaklarda sadece Azizin doğum yerinin, Likya’nın en büyük limanı Patara olduğu kaydedilmiştir Hıristiyanlığın ilk yıllarında Havari Paulos’un, Patara’da kaldıktan sonra yoluna devam etmesi, Patara’ya İncil’de adı geçen kentlerden biri olma özelliğini kazandırmıştır Bu bölümde Havari Paulos’un arkadaşı Luke ile üçüncü seyahatleri sonunda, Miletos’tan Kudüs’e dönerken Patara’da kaldıkları ve buradan muhtemelen daha büyük bir gemiye binerek seyahatlerine devam ettikleri anlatılır

Aziz Nicholaos’ın İSIII yüzyıl sonlarında Patara’da dünyaya geldiği ve Myra’ya papaz olana dek, gençlik yılarının Patara’da geçtiği söylenmektedir Gençliğinde Filistin ve Mısır’a yaptığı seyahatlerden söz edilmiş, yaşadığı devrin İmparator Konstantinos dönemi veya III yüzyıl sonu ile IV yüzyıl başı olduğu belirtilmiştir Ölümünden sonra Avrupa’nın birçok kentinde adına kiliseler inşa edilmiştir ki, bunlar arasında VI yüzyılda İstanbul’da inşa edilen Bazilika en göze çarpan yapıdır Rusya ve Yunanistan’ın en saygın Azizi olarak tanınmış, çocukların mahkûmların, denizcilerin ve gezginlerin koruyucusu olarak saygı görmüştür

Yaşantısı ve mucizeleri hakkında gerçekliği tartışılacak, sayısız hikâyeler anlatılmıştır Piskopos olma kararının kehanetlere veya seçim toplantısı kararına göre, ertesi günü kiliseye giren ilk adam olmasına dayanılarak verildiği söylenir Diğer hikâyeler, İmparator Dioeletianus devrinde (284-305) Hıristiyanlara yapılan zulümler sırasında çektiği acılarla ilgilidir İnancından dolayı hakimler tarafından tutuklanıp zincire vurulmuş, birkaç yıl sonra Hıristiyan İmparator Konstantinos tarafından serbest bırakılarak Myra’ya geri dönmesi sağlanmıştır

Bir başka hikâyede Azizin İS 325 yılında Nicaca’da (İznik) toplanan Konsüle katıldığı anlatılır Bir keresinde İmparator Konstantinos’un rüyasına girerek, haksızlıkla ölüme mahkûm edilmiş olanları serbest bırakmasını söyler

Bir keresinde de Mısır’dan İstanbul’a giden bir gemiden aldığı hububatla Myra halkını açlıktan kurtarır Ancak gemi İstanbul’a vardığında yükünde hiçbir eksilme görülmez Bu belki de Aziz’in, denizcilerin patronu olmasına bağlanan mucizelerden biridir Çünkü, Akdeniz’de seyreden gemicilerin sefere çıkmadan önce birbirlerine iyi dilek olarak “Dümenini Aziz Nicholaos tutsun” demeleri gelenek olmuştur Aziz’in sağlığında din adamı olarak çalıştığı Likya sahilleri, Akdeniz’in en önemli denizcilik merkezi, burada yaşayanlar da Akdeniz’in ünlü denizcileriydi Bu nedenle, Aziz’in denizle ilgili birçok mucizesine din kitaplarında da rastlanır

İki hikâye aynı zamanda onun, çocukların da patron azizi olduğunu gösterir Birinde insanlar açlıktan kırılırken, kasap üç genci evine davet edip satmak için uykularında parçalar Aziz Nicholaos, bunu duyar duymaz kasabın evine koşar ve gençleri yeniden diriltir Bir diğerinde fakir bir tüccar, kızlarını evlendirmeye gücü yetmeyince, onları satmayı düşünür

Aziz Nicholaos, tüccarın evine üç kese dolusu para atarak, kızları kötü yola düşmekten kurtarır Bu hikâyeden çocukların Santa Klaus gününde hediye almalarının sebebi olduğu gibi Avrupa’da rehinecilerin, dükkânlarına üç altın top asma geleneğinin de kaynağı olduğuna inanılır Aziz’in resminin ikonalar da üç altın top ile tasvir edilmesinin sebebi de bu hikâyeye dayandırılır


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.