Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
gördü, kainatı, lüzum, yaratmaya

Ah Kâinatı Yaratmaya Neden Lüzum Gördü?

Eski 10-28-2009   #1
peri
Icon7

Ah Kâinatı Yaratmaya Neden Lüzum Gördü?



Allah Kâinatı Yaratmaya Neden Lüzum Gördü ve Neden Daha Önce Yaratmadı da Sonradan Yarattı?

Bu sorunun iki yönü var: Biri; kâinatın niçin yaratılmış olduğu, ikincisi ise neden daha önceden yaratılmadığıdır Evvelâ, hemen arz edeyim ki, biz insanlar her şeyi kendi ölçülerimiz zaviyesinden ele alıyor ve ona göre fikirler imâl ediyoruz Meselâ, biz bir şeyi yaparken lüzum hisseder öyle yaparız Ve çok defa, kat'î zaruretlerle ancak harekete geçeriz Böyle bir düşünce saplantısıyla, Cenâb-ı Hakk'ı da kendimize kıyas ederek öyle yapacağını zannediyoruz Hâlbuki böyle bir soruyu tevcih ederken düşünmeliyiz ki; Allah birer eksiklik ve noksanlık olan bu türlü şeylerden münezzehtir

"Allah, kâinatı niye yarattı?" sorusunu cedel yoluyla ele almak da mümkündür: Kimdir kâinatın yaratılmasından rahatsız olan? Bir insan gösterebilir misiniz ki; şu tohum atma, döllendirme, mahsûl alma ve bütün imkânlarını en iyi şekilde kullanarak mes'ut olma yollarını araştırmasın? Evet, bir kısım sıkıcı hâdiseler karşısında, aceleden verilmiş kararlarla, dünyaya gelişine pişmanlık izhar edenler, hatta hayatlarına kıyanlar vardır; fakat bunlar nedret ifade edecek kadar ehemmiyetsizdir Yoksa, herkes "Var" olduğuna, hayata mazhariyetine, insan olarak bulunuşuna, pişmanlık şöyle dursun, şükranla dolup taşmaktadır Rica ederim, çocuk olup kucaklarda bulunmaktan, delikanlılıkta iliklerine kadar varlığının neşvesini duymaktan, olgunlukta aile ve çoluk çocukla hemhâl olmaktan şikâyet etmek mümkün müdür? Ve hele ötelere inanan insanlar için Bir de bu insan, bütün bir saadetin teminâtı olan ebedî bahtiyarlığın tohumlarını nemâlandırabiliyorsa, şikâyet etmek şöyle dursun; mutlak saadete açılan menfezlerin sırlı anahtarlarını keşfettiğinden ötürü çok çok memnun olacaktır

Evet biz, bütün bunları vicdanlarımızda duyuyor ve kâinatı yaratan, bizi buraya getiren Zât'a, kalb dolusu şükranlarımızı arz ediyoruz

Meselenin, kendi realitesi içinde izahına gelince: Bu kâinatın, büyük-küçük, canlı-cansız, rengârenk sanat eserleriyle süslenmiş; bitip tükenme bilmeyen bir "manzaralar resmî geçidi" ve bir meşher mahiyetinde, herkesi seyr ve tenezzühe sevk edecek cazibedârlık içinde hazırlanmış olduğu görünüyor

Bu güzel manzaralar, bu fevkalâde süs ve ihtişamlar, bir sel gibi akıp giden hâdiseler üzerinde, bir iş ve ameli, o iş ve amele hâkim kudretli ve sevimli eli gösteriyor Bizler, bu fiiller adesesiyle dalgalanan isimlere şâhit oluyor ve maşukuna visal aşkıyla koşan âşıklar gibi, bu çakıp çakıp göz kırpmaların, parlayıp parlayıp işaret etmelerin arkasına düşüyor ve kendimizi bizim için bir belirsizlik arz eden sıfatlar dairesi önünde buluyoruz Şaşkın, yorgun ve alabildiğine arzulu Kalbe açılan menfezlerle zâtîşeinleri takibe çalışıyor ve kendimizden geçiyoruz Bir yükseliş ve urûc içinde cereyan eden bu yolculuk, eşya ve hâdiselerden tut tâ insan-kâinat münasebetlerine; ondan insanın Allah'ın isimleri, sıfatları dairesiyle alâkasına kadar çok geniş bir sahada cereyan etmektedir

Şimdi, biraz da Yaratıcı'nın maksadı mevzuunda bir şeyler söylerken, bu idrak ve inkişâfı, bir avam anlayışı içinde takip edelim:

Meselâ, pek çok işte çok mahir bir sanatkâr düşünelim ki, bu sanatkârın mahir olduğu yönlerden bir tanesi de, güzel yazı yazma (hüsnühat)dır Bu maharetiyle O, objektifi aşıyor, sübjektife başkaldırıyor ve inşa gücüyle kendini gösteriyor ve yine farzedelim ki, bu sanatkâr, aynı zamanda fevkalâde bir heykeltıraştır; birkaç çekiç darbesiyle en sert mermerlere âdeta canlılık getiriyor, dudağına tebessüm, yanağına gamze hâkkettiği suretlerle ayrı bir maharet izhar ediyor Hüsnühat yönüyle alkışlanan sanatkârımız, heykeltıraşlığı ile de hakkında yazılan methiye ve takdirleri dinleyedursun, biz onun üçüncü bir kabiliyetini daha kurcalayalım:

Meselâ, sanat dehâmız aynı zamanda mahir bir dülger olsun cevize sanat ruhunu aksettiren, gürgene ölümsüzlük kazandıran, abanozu sanat ruhuyla dirilten üstün bir dülger Sanat ve sanatkârdan anlayan eller bu hususta da onu alkışlaya dursun, biz onun maharetlerinin bir başka yönüne daha bakalım:

Meselâ, şimdi de aynı zâtın mükemmel bir ressam olduğunu düşünelim Fırçasının geçtiği yerlerde en güzel motifler, en şahane kombinezonlar sıralansın dursun ve bir-iki el hareketiyle insanı kendinden geçirecek şeyleri resmetsin Daha bir sürü sanat sıralayabiliriz ki, ilâve edilen her yeni sanat, sanat-dehâmızın ayrı bir yönüne aydınlık getirmekte ve onu o yönüyle de tanımamıza yardımcı olmaktadır

Şimdi, böyle bir sanatkâr, kabiliyetleriyle kendini göstermedikten sonra, onu bilmemiz mümkün olmayacağı gibi, bazı sanatlarını izhar etmemesiyle de, tam ve kusursuz bir tanımadan söz edilemeyecektir Bu itibarladır ki, her istîdat, kendinde saklı kabiliyetleri izhar ve ilim planındaki varlıklara, haricî vücût giydirip teşhir etmek ister Tohumdaki hayat ukdesinin uyanması, spermin var olma kavgasındaki aşk ve heyecanı, rutubet habbeciklerinin yağmur olmak için bin bir güçlüklere katlanmaları, hep bu görünme ve gösterme şevkiyle yapılan şeylerden değil midir?

Bunlar, hem bizde, hem de bütün varlıklarda bir zaafın, bir arzunun ve önüne geçilmez bir iştiyakın ifadesidir ki, zaten, aslından aksetmiş gölgeleri, bunun dışında da düşünemeyiz Ama, asıl Sanatkâr'a gelince, O, kendi sanatlarında eksiklik ifade eden bu türlü ârâzlardan münezzehtir Şurası unutulmamalıdır ki, aslın ne cilvesi, ne de cilvenin tertibi, kat'iyen gölgedeki gibi olmayacaktır

Evet, bütün kevn ü mekânları dolduran rengârenk ve çeşit çeşit dalgalanmalar, bize bin bir isimden haber vermekte ve her isim bir sanat âbidesi üzerinde aydınlatıcı bir nur gibi, hünerli bir Zât'ın sıfatlarını tanıtmaya rehberlik yapmakta ve o gizli Zât'ın mesajlarıyla kalbimizi uyarmaktadır

Büyük Sanatkâr, güzelliğin, envai ile kendi güzelliğini, nizam ve ahengin şiirimsi keyfiyetiyle irade ve kuvvetini, kalbin en gizli arzularına kadar her şeyi vermesi ile rahmet ve şefkatini ve daha bunlar gibi binlerce sıfat ve unvanlarıyla kendini bizlere tanıttırmak, hem de eksiksiz olarak tanıttırmak istemektedir

Tabir-i diğerle O, geniş ilmindeki ilmî mahiyetleri, haricî vücutlarla sahneye sürüp, kudret ve iradesinin cilvesini göstermek; en hârika sanat eserlerini, şuurlu varlıkların idrak menşurundan geçirerek, zeminden semâya kadar bir hayret ve hayranlık, bir idrak ve takdir velvelesi uyarmak istiyor

Demek mahir, hem binlerce fende mahir bir Sanatkâr, sanatlarıyla hârika istîdat ve kabiliyetlerini gösterdiği gibi, en yüce mânâsıyla, bu kâinatın Sahibi de, kendi sanat şe'nini göstermek için, bu muhteşem kâinat sarayını yaratmış

Şimdi de, "Daha önce niye yaratmadı?" meselesine gelelim: Evvelâ "Daha önce" ne demek? "Şu kadar zaman, şu kadar sene de, neden daha fazla değil" demek istiyorsak; zaman kaydına giren sonsuz "evvel'lere dahi aynı sual vârit olacaktır Meselâ, niye bir trilyon sene evvel yarattı da, yüz trilyon sene evvel yaratmadı? Bilmem ki, böyle bir sual ve itiraza, mâkul bir sebep göstermek mümkün olabilecek midir?

Şayet, "Niye daha evvel yaratmadı?" sözüyle, ezeliyeti, yani zaman kaydı altına girmemeyi kasdediyorsak, o husus varlığı kendinden olan Zât-ı Ecell-i Âlâ'nın kendine has sıfatı ve Zâtı'nın lâzımıdır Yani O, O'ndan başkasına ait olamaz, başkasında ezeliyet bulunmaz

Ancak, mahlûkatın Allah'ın ilmi içinde bir ilmî vücûtları vardır ki; istersek ona tasavvufî ifade ile "sabit ayn'lar, zılâl-i envâr" diyelim; istersek O'nu sadece plân ve proje gibi sınırlı ve mahdut şeyler olarak ele alalım; lizâtiha onlara ezeliyet atfetmek hata; bizim böyle bir hususu kurcalamamız da en azından; Allah'a karşı sû-i edep olacaktır

Bizler, daracık kıstaslarımızla haricî vücut giymiş, şu cesetler ve ruhlar hakkında bir şeyler söylesek bile, bizim için gayp sayılan hususlar hakkında söz söylemek, en hafif mânâsıyla kendini bilmemezliktir

Bütün kevn ü mekânlar, Kürsî'sine nispeten çöle atılmış bir halka mesabesinde kalan ve Arş'ına nispeten de, Kürsîsi o hâle gelen, Arş-ı Azîm'in Sâhibi'ni, insan nasıl bilecek ki; O'nun Daire-i Ulûhiyetinin sırlarına tercüman olsun!

Evet, Cenâb-ı Hakk'ın kendine has işlerine ve Zât'ına ayna olacak pek çok şey vardır Evvelâ, mahlûkat yok iken de O, kendini bilir, eşyaya muhtaç olmadan kendine has işleri bilir; isimlerinde Zatî şe'nlerini görür, bilir isimler âleminde esirde, partiküller dünyasında ve nihayet atom ve büyük mürekkeplerde, isimlerinin cilveleriyle kendini bilir, bildirir ve şuurlu mahlûkatlarına da gösterir

İlm-i ezelisinde ayrı bir bilme, isimler âleminde -bize göre- ayrı bir bilme; eterde ayrı bir bilme devam edip gider de, O'nda bir değişme olmaz Zira O, İbrahim Hakkı'nın dediği gibi:

"Yemez içmez, zaman geçmez, beridir cümleden Allah, Tebeddülden, tegayyürden dahi elvan u eşkâlden, Muhakkak ol müberrâdır, budur Selb-i Sıfâtullah" (1)

Biz bugün, O'nun neleri tertip edip sahneye sürdüğünü görüyoruz; ama, dün ne olduğumuzu ve yarın ne hâle geleceğimizi bilemiyoruz ve kestiremiyoruz İlmî varlık ne idi? Ayân-ı sabite ne idi, ruhlar âlemi neyin ifadesi ve nebülozla-rın helezonik keyfiyeti, varlığın hangi muzlim noktasını şiirleştirip âhenge kavuşturuyor ve vuzuh getiriyordu? Bütün bunları bilemediğimiz gibi, yarınki "ukbâ" hayatıyla yine önüne ve sonuna bakacak, bu büyük bilmece karşısında: ''Seni de şuûnatını da hakkıyla bilemedik ey Mâruf!" diyeceğiz

Şayet, sözü biraz uzattı isem, bu türlü meselelerde ihtiyatlı olmak gerektiği için uzattım, hata etti isem, O'ndan bağışlanmamı dilerim

Her şeyin en doğrusunu O bilir

--

Cedel: Münakaşa Galibiyet için çekişme Diyalektik
Zâtî şe'n: Zâta ait iş, hâl ve tavır

(Asrın Getirdiği Tereddütler)

__________________
Yüreğin varsa karşılıksız da seversinBeklentisiz
Korkun ne olabilir ki? Kaybetmek mi?
Hep yalnız değilmiydik zaten

Seviyorum demek önce onsuz olmayı kabullenmektir
Varlığı armağansa yokluğu ceza deği
Varlığının değerini bilmektir
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.