Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
babür, devleti

Babür Devleti

Eski 10-09-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Babür Devleti



BABÜR DEVLETİ






'
Timur'un torunlarından Zahireddin Muhammed Babür'ün kurduğu Hint-Türk İmparatorluğu bunların en uzun ömürlüsü, en güçlüsü olmuştur Zahireddin Mahmud Babür, 14 Şubat 1483'te Fergana'da doğdu Babası, Timur'un torunu ve Fergana hükümdarı Ömer Şeyh Mırza idi Ömer Şeyh Mırza 1494'te ölünce yerine en büyük oğlu Babür geçti

Semerkant'ta Büyük Hakanlık tahtında oturan amcasını metbu tanıyordu Fakat Babür henüz çok gençti ve taht kavgaları da başlamış bulunuyordu Bu yüzden hayatını güçlükle kurtararak kendine bağlı beğlerle 1504'te Kabil'e gitti Devletinin başkentini de buraya taşıdı

1507 yılında, padişah ünvanını alan Babür kendisini Timur'un en büyük varisi ilan etti Ele geçirdiği yeni toprakları sadık beyleri arasında baylaştırdı İdare ve orduyu düzene soktu 1519'da Sind Irmağı'nı geçerek Pencab yöresinde hakimiyet kurdu 1522'de Sind ve Belücistan arasındaki bölgeye de hakim oldu 1524'de Delhi Sultanı İbrahim Ludî'nin kuvvetlerini yendikten sonra Lahor'a girdi



babür askeri

İmrahim Ludî'nin 100 bin asker ve 1000 filden oluşan büyük bir ordusu vardı Bu ordu ile Babür'ü yok etmek azmiyle üzerine yürüdü Babür'ün asıl kuvveti ise 13,500 kişilik şeçkin Türkistan atlılarından ibaretti Ama ateşli silahlara da sahipti Osmanlı Türlerinden Mustafa Rumi adlı subayın idare ettiği bir topçu birliği vardı Babür'e savaşı kazandıran bu topçu birliği ve atlı askerleri oldu

Hinduların ateşli silahları yoktu Yarım gün süren savaşta, Ludî'nin ordusundan 40 bin kişi ölmüş, büyük bir kısmı esir alınmış, diğerleri de kaçmışlardı İbrahim Ludi bu savaşta öldüBundan sonra Delhi'ye giren Babür, 1526'da Hint-Türk İmparatorluğu'nu kurmuş oldu 1527'de putperest Hindulardan oluşan bir orduyu yenince Gazi'' ünvanını aldı

Babür, kendisinin ve askerlerinin Türk oluşu ile iftihar eden, adil, koruyucu bir hükümdardı Kendisini beğlerine ve kumandanlarına sevdirmişti Aynı zamanda çok büyük bir edip ve şair idi Arap alfabesini almış, ama Çağatay Türkçesini, daha doğrusu Orta Asya Türkçesini resmi dil olarak ilan etmişti (Babürname adı ile meşhur olan hatıratından ve devrinin kültür hareketlerinden bölüm sonunda bahsedilecektir Burada şu kadarını söyleyelim ki bu eseri hem bizim tarihçilerimiz, hem yabancılar, bütün Türk dünyasında ve bütün zamanlarında Türkçenin en büyük şaheseri sayarlar)

Babür, Delhi'den sonra Agra'yı da almış ve burasını başkent yapmıştı 1528'de Luknov ve Bengal'i de ele geçirdi Fakat 1529 sonlarına doğru hastalandı Devletin ileri gelenlerini huzuruna çağırarak, onlara oğlu Hümayun'u veliaht seçtiğini bildirdi ve kabul ettirdi 1530'da başkent Agra'da öldü, fakat Kabil'de gömüldü 1646'da torunu Şahcihan ona Kabil'deki kabri üzerinde muhteşem bir türbe yaptırdı

Babasının ölümü üzerine tahta çıkan Humayun 26 yıl saltanat sürdü Fakat saltanatının ilk yıllarında tahtına göz dikenlerle ve babasının yendiği düşmanlarla mücadele etmek zorunda kaldı Altı erkek kardeşi vardı Onlara ve öteki akrabalarına geniş araziler ve başka tavizler vererek tahtını korudu

Öte yandan, Ludî hükümdarı Mahmud Ludi, Afgan emirleri ve bazı racalar ile birleşerek Humayun'a karşı harekete geçti Gucerat hükümdarını da hareket için tahrik etti Fakat Humayun Şah ikisini de yendi Ancak çok geçmeden kardeşler arasında da kavga çıktı Gucercat valisi olan kardeşi Askerî, başkent Arga üzerine yürüdü Sonunda barıştılar ama kardeşler arasında birlik yine sağlanamadıBu sırada, Ludîlerin yerine Sur Devleti'in kurmaya çalışan Şir-Han, bir gece Agra'ya baskın yaptı ve Hümayun Şah, kardeşlerinden de yardım görmeyince Şah Tahmasb'a (Safevilere) sığındı

Şir-Han, Safevîleri ortadan kaldırmak için Osmanlılarla anlaşınca Şah Tahmasb da Humayun Şah'ı kendi ordusu ile destekleyerek onun üzerine, yani Hindistan'a gönderdi Bu Hümayun Şah için iyi bir fırsat oldu Artan ve toparlanan kuvvetleriyle Kabil, Kandehar ve Bedahşan'ı geri aldı Babası Babür gibi o da Kabil'i üs yaparak yeniden fetihlere başladı 1555'te büyük Afgan ordusunu yenerek Delhi'ye girdi Kardeşleriyle anlaştı ve yeniden İmparatorluğa hakim oldu

Hümayun Şah, Tahmesb'dan yardım görse de Şiiliğe itibar etmedi ve Safevîleri kendi devletinin geleceğini tehdit eden bir tehlike olarak gördü Onun için Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman'a ''Padişah Baba'' diye hitap eder mektuplar yazdı Doğunun kendisine bırakılması halinde Safevî tehlikesini birlikte yok edebileceklerini bildirdi Humayun Şah, babası Babür Şah kadar iyi bir kumandan ve idaresi değildi Sık sık ayaklanmalar oluyordu Ama yine de imparatorluğu koruyabilmişti

1556'da kütüphanesinin yüksek raflarından kitap almaya çalışırken merdivenden düştü ve ağır yaralandı 28 şubat 1556 günü öldü Ölmeden önce, o sırada misafiri olan Osmanlı Derya Kaptanı Seydi Ali Reis'in de tavsiyesi ile Bedahşah'da ayaklanan Afgan birlikleriyle çarpışmakta olan oğlu Ekber'e bir name göndererek onu veliaht tayin etmişti Yine Seydi Ali Reis'in tavsiyesiyle, Ekber'in şavaşı bitirip dönüşüne kadar ölümü gizli tutuldu Bir ay kadar sonra, ayaklanmayı bastıran Ekber geldi ve tahta çıkarıldıEkber henüz 14 yaşındaydı ama sadık kumandanları ve kudretli atabeyi Bayram Han sayesinde başarılı olmuştu Humayun Şah da babası kadar kudretli olmamakla beraber divan sahibi iyi bir şairdi Delhi'de güzel bir türbesi vardır

On dört yaşında tahta çıkan Ekber Şah, 49 yıl saltanat sürdü Yirmi yaşına kadar devlet idaresinde baş yardımcısı ve yetkili olan atabeyi Bayram Han'ı zorla emekli ederek Hacca gönderdi ve bundan sonra ülkenin tek hakimi oldu Güçlü bir teşkilat kurdu Ayaklanmaları dağılmaları önledi 1578'de Bengal, 1581'de Kabil, 1587'de Keşmir, 1592'de Sind ve 1594'de Kandehar'ı tam olarak itaat altına aldı

Ekber Şah zamanında, sarayda, Hint tesiri artmaya başladı Haremine aldığı Hintli kadınların tesiri ve hoşgörüsü ile, Hinduların da vatandaş sayılarak asker ve devlet memuru olmalarını sağladı Müslümanlarla ordular arasında eşitlik sağlanınca ülkede gerginlikler azaldı O ''halkın devlet için değil, devletin halk için var olduğu'' anlayışını benimsedi ve benimsetti Muazzam nüfusu olan Hindistan'da Türkler küçük bir azınlık durumunda idiler ve daha çok asker ve memur oluyorlardı Bir çok bakımdan eşitlik sağlandığı için azınlığın çoğunluk üzerindeki hakimiyeti bir mesele olmaktan çıkmıştı

Ekber Şah, 1603'te hastalandı ve konuşamaz hale geldi Oğlu Cihangir'i cağırarak ona kendi eliyle kılıç kuşandırdı ve hükümdarlık sarığın giydirdi Ölümünden evvel Sıkanda'da kendisi için bir türbe inşaatı başlatmıştı Fakat kat ve piramidi andıran bu türbe oğlu Cihangir tarafından tamamlatıldı ve oraya gömüldü Ekber Şah 1605'te ölmüştü

Selim Cihangir Şah, yirmi iki yıl saltanat sürdü Adil, fakat zevk ve eğlenceye düşkün bir hükümdar idi Hemen hemen hiçbir askerî başarı elde edemedi ve Kandahar şehrini İranlılara kaptırdı Devletin ileri gelenleri de kendi nüfuzlarını arttırmak için mücadele etmekten başka bir şey yapmadılar Cihangir'in yaptığı en önemli iş Ağra ve Lahor arasındaki yol idi

Zayıf iradeli bir hükümdar olan Cihangir zamanında saray ve entrikalarına kadınlar da karışmaya başladılar Gevşek yönetimi yüzünden oğulları ile arası açıldı

İngilizlerin, Hindistan ticaretine el atmaları ve Gucerat'ın Surat limanında tüccarlarının yerleşeceği bir yer açmaları da Cihangir zamanına rastlar (1613) İngiltere'nin bir köprü başı gibi kullandığı bu liman, zaman içinde bütün ülkeyi ele geçirmesini sağlayacaktı
Cihangir, tahttan indirileceği bir sırada öldü ve oğlu Hürrem Şah, ''Şah Cihan'' adı ila tahta çıktı (1628)

Evrengzib'in (I Alemgir'in) 1707'ye kadar süren saltanat döneminde, imparatorluk en geniş sınırlarına ulaştı ve Hindistan'ın tamamı Türk hakimiyetine girdi Evrengzib koyu bir Müslüman, cesur bir komutan, iyi bir idareci ve yeniliklere açık bir devlet adamı idi Taht kavgasına girişen kardeşlerini ortadan kaldırdı

Evrengizb Türk ve Müslüman dünyası ile iyi ilişkilerde bulunmuş, komşuları ile önemli bir meselesi olmamıştır Halktan alınan vergileri azaltmış, düzeni ve huzuru sağlamıştı Yemen İmamına, Habeşistan Hükümdarına gümüş ve altın para yardımı yapmıştır

Fakat, onun zamanında Hindistan ticaretine İngilizlerden sonra Hollandalılar da el atmış, Gucerat limanlarında onlara da bazı imtiyazlar verilmişti Ülkesinde gittikçe çoğalan yabancı şirketlerin sömürücü tutumlarından şikayetçi idi ama, kendi ticaret gemilerini Hint Denizi'nde korsanlara karşı İngilizler koruduğu ve Hindistan'ın ekonomik menfaatleri onları hoş tutmayı gerektirdiği için gümrük vergileri biraz arttırmaktan başka bir şey yapamadı

Evrengzib, Hindistan'ın en adil hükümdarı olarak isim yaptı En büyük kusuru, Türkistan'dan yeteri kadar Türk askeri getirmemiş olmasıdır Çünkü Türkistan askerleriyle hem çoğunluğun baskısına hem de ülkeyi ele geçirmeye çalışan Batılılara karşı daha güçlü ve başarılı olacaktı

Evrengzib, 1707 yılında öldü ve bütün Türk devletlerinde kötü bir gelenek halini alan taht kavgaları yine başladı

Evrengzib'den sonra, kabiliyetsiz şehzadelerin birbirlerine düşmeleri, racaların isyanı, ülkeyi sarstı ve gerileme başladı Nihayet Alemgir'in (Evrengzib'in ) oğullarından I Bahadır Şah tahta çıktı Fakat onun zamanında Racputlar isyan ettiler Sih'ler de başkaldırdı ve büyük karışıklıklar yarattılar Bu kargaşalıktan yararlanan Afganlılar bağımsızlıklarını ilan etmekte gecikmediler

1723'te ''Delhi'' ve ''Haydarabad'' şahlıkları olmak üzere ülke ikiye ayrıldı Bu durumdan yararlanan İran (Avşar) hükümdarı Nadir Şah 1739'da Kuzey Hindistan'ı ve Delhi'yi zaptetti Çok büyük ganimet aldı Hint-Türk İmparatorluğu'nun hazinesinden o zamanın parasıyla 700 milyon rupilik kısmına el koydu Fakat Bahadır Şah'ın torunu yerine bıraktı İdare Nadir Şah'ın tayin ettiği umumi valinin elindeydi

1748'de bu defa Afganlı Ahmed Şah Hindistan'a girdi Sind, Pencap ve Keşmir eyaletlerini hakimiyeti altına aldı

Artık Babürlü Hakimiyeti iyice zayıflamış, sınırları daralmıştı 1760'ta II Alemgir Şah, veziri tarafından öldürüldü ve yerine IIŞah Alem geçti Bu şah, ülkeye gittikçe yayılan İngilizlerle savaştı Ama, 1764 Baksar Savaşında yenilgiye uğrayınca, İngilizler idareye hakim oldular ve bundan sonra gelen hükümdarlar bir İngiliz memuru olmaktan ibaret kaldılar

1766'da, Allahabad Anlaşması'yla pekişen İngiliz hakimiyetinden sonra bazı direnişler, isyanlar oldu Mesela 1857'de büyük ''Sipahi isyanı'' çıktı Ama İngilizler bu isyanı da bastırdıktan sonra 1858'de bütün Hindistan'ı İngiliz İmparatorluğu'na kattılar 1877'de Kraliçe Victoria resmen Hindistan İmparatoriçesi ilan edildi

Kendi adıyla anılan imparatorluğun kurucusu, büyük kumandan devlet adamı ve teşkilatçı olan Babür, aynı zamanda büyük bir edip, şair, alim idi Bilim ve sanat adamlarını koruyor, teşvik ediyordu ''Eğer baban iyi kanun koymuşsa onu muhafaza et, yürürlükte tut, eğer bu kanun fena ise, ihtiyacı karşılamaz duruma gelmişse, yenisini yap'' ilkesinden hareket ederek, yararlı kanun ve müesseselere işlerlik kazandırıyor, bunları geliştiriyor, modası geçmiş, yetersiz kalmış olanlarını yürürlükten kaldırıyordu

Babür İmparatorluğu'nda ekonomik hayat tarıma dayanıyordu Sebzecilik, tütüncülük, afyonculuk yaygındı En çok pamuk üretilirdi ve dokumacılık ileriydi Yün, pamuk ve ipekli kumaşlar, elle yapılan eşyalar Avrupalılara satılır, dışarıdan çok az şey alınırdı Çünkü ülke, o zamanki nüfusuna yeterli bir ekonomiye sahipti Bununla beraber, yağmursuz geçen yıllarda büyük kıtlıklar olurdu

Babür İmparatorluğu'nda büyük şair, edip ve tarihçiler yetişmiştir Mimarlık çok yüksek bir seviyeye çıkmış, bütün Hindistan çok güzel eserlerle adeta doldurulmuştur Hindistan'daki bu Türk İmparatorluğu'nu yöneten hükümdarların en büyük hata veya kusuru, devletin geleceğini düşünerek, çok nüfuslu bu ülkede Türk nüfusu çoğaltmamak olmuştur Mevcut Türkler azınlıkta kalıyor, onlar da orduda ve devlet işlerinde görev alıyorlardı Bunun sonucu olarak, Babür zamanında Türkçe olan konuşma ve yazı dili Babür'den sonra yavaş yavaş bırakılmış, onun yerini Farsça, daha sonra Urduca almıştır Urduca (Orduca), çoğunluğu Türklerden oluşan askerlerin, yerlilerle anlaşmak için kullandığı karma bir dil olarak gelişti Türkçe, Farsça ve değişik Hindu lehçelerinden alınan kelimelerle meydana gelen bu dil, bu gün Pakistanlıların resmi dilidir ve Hindistan'ın büyük bir bölümünde de konuşulmaktadır

Hindistan'da dini hayat canlıydı Müslümanlık, yerliler arasında yayılmıştı Yalnız Delhi'de binden fazla medrese vardı Türkistan'dan gelen tasavvuf hareketi Hindistan'ı da etkilemiş ve burada Çişti, Nakşibendî, Kadirî, Sühreverdî, Şettarî tarikatları yaygın hale gelmişti

Fakat, Hindistan'da en ileri giden kültür ve sanat kolları, mimarlık ve edebiyat olmuştur Bütün dünyanın hayranlığını kazanan Tac Mahal, Hindistan'daki Türk mimarlığının, mimarideki zevk, incelik ve ustalığın sembolü olmuştur Çağatay edebiyatının en güzel örneklerinden biri sayılan eseri de, bu imparatorluğun kurucusu olan Babür Şah'ın yazdığı Vekayi (Babürname) ile, baş mimarı İstanbullu Mehmed İsa Efendi olan Tac Mahal'i ayrı başlıklarla tanıtacağız

Tac Mahal

İstanbul'dan getirilen Türk mimarların yaptıkları bu eser, dünyanın en güzel, en muhteşem en meşhur türbesidir

Bu duygulu, zeki ve güzel kadın 1631 yılında 14 çocuğunu doğururken vefat etti Şah Cihan eşinin ölümünü takip eden sekiz gün boyunca yemekten, içmekten kesilmiş, hiç odasından çıkmamıştı Dokuzuncu gün dairesinin kapısını açıp dışarı çıktığı zaman saçlarının bembeyaz olduğu, iyice çöktüğü görüldü Duygulu, gerçek aşık, vefalı hükümdar, ölünceye kadar kalbinde yaşatacağı sevgili eşi için bir türbe yaptırmaya karar verdi Bu türbe saf aşkı sembolize edecek şekilde güzel, iç açıcı, aynı zamanda muhteşem olmalıydı Bunun için dünyanın en büyük ustalarını bulacak, hazinesini, bu esere harcanmak üzere onların emrine verecekti Bu amaçla İstanbul'dan mimarlar istedi Gelen mimar, Mimar Sinan'ın öğrencilerinden Mehmed İsa Efendi ve ekibi idi

Babürname

Babür'ün, Hanefî fıkhına ait Mübeyyen isimli bir mesnevisi, tür şairlerinin aruzla yazdığı şiirleri hakkında da bilgi veren Aruz Risalesi, çeşitli şiirlerini topladığı bir ''divan''ı vardır Fakat Babür'ün asıl eşsiz eseri ''Babürname'' olarak anılan büyük seyahat ve hatırat kitabıdır Çağatay lehçesiyle (Orta Asya Türkçesiyle) yazılan bu eserde Babür, gezip gördüğü yerleri, bütün özellikleriyle, oralarda yaşayanların adet, gelenek, duygu ve düşünceleriyle, çok akıcı ve tabii bir üslupla tanıtmıştır İyi ve kötü taraflarını sebep olduğu mutluluk ve mutsuzlukları, kendi çağının tarihî gerçeklerini çok samimi, çok güzel bir şekilde anlatmıştır

Edebiyatçılarımız ve tarihçilerimiz bu eseri, lisanındaki tabi güzellik dolayısıyla ''yalnız Orta Asya Türkçesinin değil, bütün Türk edebiyatının en güzel mensur eserleri arasında'' sayar Bazılar da '' Türk tarihinin bütün zamanlarının en değerli hatırat eseri'' olarak gösterirler

'''

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Babür Devletinde kültür ve uygarlık

Eski 10-09-2009   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Babür Devletinde kültür ve uygarlık



KÜLTÜR VE UYGARLIK







'1 Devlet Yönetimi

Bu ünitede yer alan devletler, kurucularının etnik kökeni ve kuruldukları yerler bakımından birbirinden farklıdır Ancak yönetim şekilleri, ana hatlarıyla birbirine benzemektedir

Moğollar, devlet yönetiminde Uygur Türklerine görev verdiler Moğollarla Türkler yan yana yaşadılar Bu nedenle Moğolların üzerinde Türk kültürünün etkisi fazladır

Moğol Devleti'nin başında bir hükümdar bulunurdu Hükümdarın çok geniş yetkileri vardı Hükümdarlık babadan oğula geçerdi Devlet, Cengiz Hanın koyduğu yasalara (Cengiz Yasaları) göre yönetilirdi

Moğollarda, hükümdarın başkanlığında toplanan ve kurultay adı verilen bir meclis vardı Kurultaya boy beyleri, kabile başkanları ve devlet ileri gelenleri katılırdı Kurultayda, devletin başına geçecek kişinin hanlığı onaylanır, ayrıca diğer devlet işleri görüşülerek karara bağlanırdı

Moğollarda askerlik çok önemliydi Onlar, askerlik teşkilatında, Türklerden öğrendikleri onlu sistemi esas almışlardı

Moğollardaki devlet yönetim anlayışı, Altın Orda Devleti'nde de aynı şekilde devam etmiştir Çünkü bu devlet, Moğol İmparatorluğu'nun parçalarından biriydi




Timur Devleti'nin kurucusu olan Timur, bir hükümdarda bulunması gereken bütün yetkilere sahipti Ancak han soyundan olmadığı için, han'' değil ''emir'' unvanı kullanıyordu Timur Devleti'nin yönetiminde hem Cengiz Yasaları uygulanıyor hem de Türk töresine bağlı hareket ediliyordu Timur Devleti'nin ordu teşkilatı, Moğollarınkine benziyordu Ancak, Timur'un ordusunda fillerden de yararlanılıyordu Filler o dönemin tankları gibiydi

Babür Devleti'nin başındaki hükümdarlar padişah unvanı kullanıyordu Bu hükümdarların geniş yetkileri vardı

2 Din ve İnanış

Moğollarda birden çok din ve inanç anlayışı olduğu bilinmektedir Totemizm, Şamanizm, Budizm ve Hıristiyanlık bunlar arasındaydı

Totemizmde, kutlu olduğu kabul edilen totemlere inanılırdı Bunlar, insan veya hayvan olabilirdi

Şamanizm inancında iyi ruhların desteğini sağlamak, kötü ruhlardan korunmak esastı Güneş, Ay, gökyüzü, su, ağaç, dağ kutsal kabul edilirdi Bu inanç sisteminde ayin ve törenlerin önemli bir yeri vardı Ayin ve törenleri yönetenlere kam veya şaman adı veriliyordu Kamlar (şamanlar) fal bakar, büyü yapar, kehanette bulunurlardı

Moğollar, hakim oldukları topraklarda yaşayan Müslümanlara hoşgörü göstermişlerdir

Altın Orda Devleti zamanında Berke Han İslamiyeti kabul etti Timur ve Babür devletleri dönemlerinde İslamiyetin Asya'daki etkisi arttı Babür Devleti zamanında bu etki daha da fazlalaştı Ancak bütün bu devletlerin toplum hayatında, din ve inanç konusunda hoşgörülü bir anlayış vardı Hindistan'da hüküm süren Türk hanedanlarından birinin beyi şunları söylemiştir: Din ve devlet birbirinden tamamen ayrı şeylerdir Bunlardan birincisi kadılara ve müftülere, ikincisi ise beylere (hükümdarlara) ait işlerdir

3 Sosyal ve Ekonomik Yaşam

Moğolların göçebe bir yaşam tarzı vardı Buna bağlı olarak da avcılık ve hayvancılıkla geçinirlerdi

Moğolların ilk zamanlarında ailede annenin sözü geçerdi Daha sonraları bu durum değişti ve aile başkanı baba oldu

Moğollarda sosyal yapı dört gruptan oluşuyordu Bunlar, han ailesi ve noyanlar, askerler, halk, köleler olarak sıralanırdı

Cengiz Han zamanında Moğolların sosyal ve ekonomik yaşamında değişmeler oldu Savaş ganimetleri ile ticari etkinliklerin ekonomideki önemi arttı Ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için demircilik ve marangozluk yaygınlaştı Türkistan ile Çin arasındaki ticaret sırasında kağıt para kullanıldı Ticaret şirketleri kuruldu Altın Orda hanları, İtil (Volga) nehri yoluyla yapılan ticareti geliştirdiler Kervan yollarını işlek hale getirdiler Bu önlemler, ekonomik yaşamı canlandırdı

Timur Devleti zamanında tarıma önem verildi Kanallar açıldı Ayrıca yeni şehirler kuruldu

Babürlüler bağcılık ve meyveciliğe önem verdiler Su kanalları açtılar Bu dönemde başlı başına bir zenginlik kaynağı olan Hindistan'da canlı bir ticaret hayatı oluştu Ayrıca, kara ve deniz yoluyla yapılan dış ticaret oldukça gelişmişti

4 Yazı, Dil ve Edebiyat

Moğollar, Uygur alfabesini kullandılar Onlardan kalan yazılı eserlerin başlıcaları, Cengiz yasaları, fermanlar ve bazı dini metinlerdir O dönemin en ünlü eseri ''Moğolların Gizli Tarihi'' adını taşımaktadır Bu eserde, Moğolların yaşam tarzı hakkında önemli bilgiler vardır

Moğol Devleti'nin egemenliği altında yaşayanlar, Moğolca ve Türkçe konuşurlardı

Moğol Devleti'nin parçalanmasıyla ortaya çıkan Altın Orda ve Çağatay devletlerinde Türkçe daha da önem kazandı Doğu Türkçesine Çağatayca, bu dönemde gelişen edebiyata da Çağatay edebiyatı adı veriliyordu Bu edebiyatın en ünlü temsilcisi Ali Şir Nevai'dir Ali Şir Nevai, Türk dilinin Farsçadan daha zengin olduğunu anlatmak için bir eser yazmıştır

Bu eserin adı Muhakemetü'l-Lügateyn (iki dilin karşılaştırılması)'dırBabür Devleti'nin kurucusu olan Babür Şah, Babürname adını taşıyan bir eser yazmıştır Türkçe yazılan bu eserde Babür Şah, hayatını ve mücadelesini anlatmaktadır

5 Bilim ve Sanat

Cengiz Hanın ölümüne kadar Moğolların bilim ve sanatla ilgili olarak herhangi bir faaliyette bulunmadıkları sanılmaktadır Altın Orda Devleti zamanında ise tıp konusunda çalışmalar yapıldığı, Harizm şehrinde bir tıp merkezinin varlığından anlaşılmaktadır Ayrıca onlar musikiye de önem vermişlerdir

Babür Devleti zamanında mimari çok gelişmiş, birçok saray yapılmıştır Bunların en ünlüsü, dünyadaki en güzel mimari eserlerden biri olan Tac Mahal'dir Görkemli bir türbe olan bu eser, Babür Hükümdarı Şah Cihan tarafından eşi için yaptırılmıştır Agra şehrindeki Tac Mahal'in yapımında, İstanbul'dan giden bir Türk mimar da çalışmıştır
'''

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Babür Devleti

Eski 01-04-2010   #3
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Babür Devleti





babur-imparatorlugu



Babür İmparatorluğu


Babür’ün Ortaya Çıkışı ve Babür İmparatorluğu’nun Kurulması

Büyük Timur İmparatorluğu’nun zayıflayıp yıkılmasından sonra Türkistan’da Şeybanîler, İran’da Safeviler, Hindistan’da da Delhi Türk Sultanlığı gibi devletler kurulmuştu Babür Devleti de, Delhi Türk Sultanlığı’ndan sonra Hindistan’da kurulan ikinci Türk devletidir
Babür İmparatorluğu’nun kurucusu olan Zahîrüddin Muhammed Babür, baba tarafından Timur’un torunudur Annesi ise Çağatay hükümdarı Yunus Han’ın kızıdır Babür’ün babası Ömer fieyh Mirza, Timurluların Fergana valisi idi Babasının 1494 yılında ölümü üzerine onbir yaşında onun yerine geçerek Fergana valisi oldu Babür, saltanatının ilk yıllarında Timuroğullarından diğer beylerle mücadele etmiştir Babür, iç karışıklıklar ve Özbek hücumları sonucunda 1501 yılında tahtını kaybederek, kendine bağlı az bir kuvvetle Horasan’dan güneye doğru gitmek zorunda kalmıştır Ancak mücadeleden vazgeçmeyen Babür, Timur Devleti’ni yeniden canlandırmak istiyordu 1504 yılında Kabil’i Afgan beylerinin elinden almayı başaran Babür, ele geçirdiği toprakları kendisini yalnız bırakmayan mirzalara ve beylere dağıtarak küçük bir devlet kurmuştur



1509-1511 yıllarında Türk dünyasına egemen olmak isteyen üç büyük devlet vardı Bunlar Özbek Hanlığı, Osmanlı Devleti ve İran Safevî Devleti idi Babür, kendi gücüyle Türkistan’a egemen olamayacağını anlayarak Safevî hükümdarı Şah İsmail’den yardım istedi Şah İsmail’de Türkistan’da etkili olabilmek için bu isteği kabul etti Babür Şah, İsmail’den aldığı yardımla Buhara, Semerkant, Taşkent ve Fergana’yı Özbeklerden almayı başararak topraklarını genişletti ve Timur’un tahtına oturdu (1511) Şah İsmail de böylece Babür’ün sayesinde Türkistan’a egemen olmuştu Ancak Türkistan Türkleri, Babür’ün Şah İsmail’in etkisinde kalmasından rahatsızlık duyduklarından Babür’e karşı cephe aldılar Bu durumdan yararlanmak isteyen Özbekler de Babür’e karşı harekete geçtiler Şah İsmail’in yardımına rağmen mücadeleyi kaybeden Babür, Türkistan’dan çıkmak zorunda kalmıştır Bunun üzerine Babür, Timur ülkesini ele geçirme ümidini kaybedince yönünü Hindistan’a çevirmiştir


Babür, Delhi Sultanlığına karşı yardım isteyen Afgan beylerinin daveti üzerine 1517 yılında Hindistan’a gelmişti Uzun mücadelelerden sonra Kandehar ve Pencap şehirlerini ele geçirmeyi başaran Babür (1524), Panipat’da 1526 yılında Delhi Sultanı İbrahim Ludi ile yaptığı savaşı kazanarak Delhi ve Agra şehirlerini ele geçirmiştir Böylece kendisini hükümdar ilan eden Babür, Hindistan’da kendi adını taşıyan devletini kurdu(1526)

Babür İmparatorluğu’nun Gelişmesi


Kısa sürede Afgan emirlerini ve Hindu prenslerini yenerek Kuzey Hindistan’ın fethini tamamlayan Babür, 1530 yılında Agra’da öldü Babür’ün yerine vasiyeti gereği oğlu Hümayun (1530-1556) geçmiştir Hümayun döneminde Gücerat hükümdarı yenilgiye uğratılarak toprakları ele geçirilmiştir Hümayun’un karşılaştığı en büyük tehlike Bihar Sultanı’nın atabeyi olan Şir Han’la yaptığı mücadeledir Şir Han, 1539 yılında bir gece baskınıyla Hümayun’u ağır bir yenilgiye uğratarak sultanlığı ele geçirmişti Daha sonra Şir Han’la mücadele eden Hümayun ve kardeşleri başarılı olamayarak İran’a sığınmak zorunda kalmışlardır



15 yıl süre ile tahtını kaybeden Hümayun, Safevîlerden aldığı yardımla tekrar tahtına sahip olmuş ve kardeşlerini de etkisiz hale getirmeyi başarmıştır (1555) Hümayun, tahtına sahip olduktan kısa bir süre sonra da ölmüştür (1556)
Hümayun’dan sonra 13 yaşındaki oğlu Ekber (1556-1605) Babür tahına geçmiştir Sultan Hümayun’un tecrübeli komutanlarından olan Bayram Han da Ekber’in atabeyi olmuştur Sultan Ekber, hâkimiyetini sağlamlaştırmak için, ülkeyi yeniden ele geçirmek ve fetihlerde bulunmak zorunda kalmıştır Gücerat, Ganj Vadisi, Bengal, Kâbil, Keşmir ve Kandahar’ı alarak topraklarını genişleten Sultan Ekber, ülkesinde birlik ve düzeni sağlamış, halkına da dinî hoşgörü göstermiştir Ekonomik alanda da yeni düzenlemeler yapan Sultan Ekber, Safevîler, Özbekler, Osmanlılar ve Portekizlilerle ticari ilişkiler kurmuştur


Sultan Ekber’den sonra oğlu Selim “Cihangir” unvanı ile tahta oturmuştur (1605-1627) Cihangir, babası Ekber’in aksine zayıf karakterli ve eğlenceye düşkün bir hükümdardı Onun zamanında İngilizler, Hindistan ticaretine el atmışlardır (1613) Cihangir’den sonra oğlu Şah Cihan hükümdar olmuştur (1628-1658) Bu dönemde Tibetlilerle yapılan mücadeleler sonucunda başarılı olunarak sınırlar genişletilmiştir Şah Cihan zamanında devlet, özellikle sanat ve mimarlık alanlarında gelişme göstermiştir Dünyanın en güzel ve gösterişli anıtlarından biri olan Tac Mahal’i Şah Cihan, ölen karısı Mümtaz Mahal (Ercümend Banu Begüm) için yaptırmıştır Tac Mahal’ın yapımı yaklaşık 22 yıl sürmüştür Anıtın mimarı Mimar Sinan’ın öğrencilerinden olan İstanbullu Mehmet İsa Efendi’dir Yapıda tamamen ak mermer kullanılmıştır Anıtın yine ak mermerden dört minaresi vardır Kubbenin mimarı ise İstanbul’dan gelmiş olan İsmail Efendi’dir Mermer duvarlara yüz binlerce akik, sedef, firuze gömülmüştür Ayrıca bunların içinde 42 zümrüt, 142 yakut, 625 pırlanta, 50 tane de çok büyük inci vardır Şah Cihan’da 1666′da yine bu anıta gömülmüştür


I Alemgir (1658-1707), babası Şâh Cihan’ın ölümünden sonra kardeşleri ile yaptığı mücadeleyi kazanarak tahta çıkmıştır I Alemgir döneminde, İngilizlerden sonra Hollandalılar da Gücerat limanlarında ticari imtiyaz elde etmişlerdir I Alemgir, buradaki yabancı şirketlerin sömürücü tutumlarını önlemeye çalışmış, gümrük vergilerini artırmıştır Halkın Hindulaşmaması için de büyük çaba harcamıştır




delhi-kirmizi-kale



Babür Devleti’nin Zayıflaması ve Yıkılışı


I Alemgir’in 1707′de ölmesiyle Babür Devleti gerilemeye başlamıştır Devlette taht kavgaları ve dinî nitelikli büyük ayaklanmalar çıkmıştır Bu mücadeleler sonucunda Afganlılar, bağımsızlıklarını kazanmışlardır Böylece Babür Devleti, 1723 yılında Delhi ve Haydarabat devletleri olmak üzere ikiye bölünmüştür Bu durumdan yararlanmak isteyen Safevî hükümdarı Nadirşah, 1738 yılında Kandahar’ı ertesi yıl da Delhi’yi ele geçirmiştir Nadirşah, İndus’un batısındaki toprakların İran’a bırakılması ve devlet hazinesinin de kendisine verilmesi şartıyla, Babür hükümdarı Muhammet Şah’ı tahtında bırakmıştır 1766 yılında İngilizler, Babür hükümdarı Şah Alem ile Allahabat Antlaşması’nı imzalayarak, Hindistan’daki iktisadi hâkimiyeti ele geçirmişlerdir 1857 yılında İngilizlere karşı çıkarılan Sipahi İsyanı Babür İmparatorluğu’nun sonunu getirmiştir Sipahi isyanının temel nedenleri şunlardır:
- Ekonomik durumun bozuk oluşu,
- Şehirlerdeki işsizlik oranının çoğalması,
- Hinduların misyoner faaliyetleri sonucunda, ülkenin yarım yüzyıl sonrasında Hıristiyanlaştırılacağına inanılması,
- Müslümanların ülkedeki egemenliğin İngilizlere kaptırılmış olmalarından dolayı duydukları rahatsızlık,
- Müslümanların Hıristiyan misyonerlerine karşı duydukları tepkiler,
- İngilizlere karşı düşmanlık duygularının gelişmesi, halkın II Bahadır Şah etrafında toplanmasına sebep olmuştur
Babür İmparatorluğu’nda Kültür ve Uygarlık


Devlet Yönetimi


Babür İmparatorluğu’nun başında bulunan hükümdar için padişah, şehinşah, şah ve hakan unvanları kullanılmıştır Babür hükümdarları Delhi ve Agra’daki saraylarda otururlardı Bu saraylar duvarlarla çevrili olup, askerler tarafından da korunurdu Şehzadelerin devlet yönetim tecrübesi kazanmaları ve yetişmeleri için büyük illerde ve orduların başında görevler verilirdi Devlet yönetiminde hükümdardan sonra en yetkili kişi vekil-i mutlak denilen hükümdar vekili idi O, bütün sivil ve askeri işlerde hükümdarın vekili durumundaydı Fakat güçlü hükümdarlar döneminde bu makama görevli atanmamış, hükümdar devleti kendisi yönetmiştir Devletin mali işlerine bakan kişi ise vezir idi Vezir aynı zamanda en büyük divan olan Divan-ı Âla’nın da başkanı idi Bu divanın başlıca görevleri, devletin giderlerini denetlemek, devletin bütün gelir ve gider defterinin tutulmasını sağlamak ve hükümdarları mali işler konusunda aydınlatmaktı
Babür İmparatorluğu’nda ülke, yönetim bakımından vilayetlere (şube) ayrılmıştır Bu vilayetlerin başında hem vali hem de komutan olan şubedar bulunurdu Şubelerdeki güvenlik işlerinden kutval sorumlu idi Babürlülerde şubeler kazalara (serkar), kazalar da kasabalara (nahiye=pergene) ayrılmıştı


Babür İmparatorluğu’nda saray ve devlet işlerinde çalışan, yönetimde etkili diğer görevliler de şunlardır:
Mühürdar: Hükümdarın mührünü taşıyan görevlidir
Mir bahşi: Ordunun yönetiminden ve mali işlerden sorumlu kişidir
Mir bahr: Deniz, ırmak ve liman işlerinin başıdır
Bar beyi: Sarayın baş teşrifatçısıdır Ayrıca dilekçeleri alan ve saraya gelen kişileri hükümdara takdim eden görevlidir
Hansalar: Sofracı başıdır
Ahta Beyi: Ahır beyidir ve hükümdarın atlarından sorumludur
Kur Beyi: Hükümdarlık alâmetlerini muhafaza eden görevlidir
Münşi: Hükümdarın başkâtibidir
Kadı-ül-kuzzat: Adalet işlerinin başıdır


tac-mahal



Ordu


Babür Ordusunun büyük bir kısmı tuyul (ikta) sahibi kişilerin beslediği askerlerden oluşuyordu Devlet, bir beye toprak veya para verir, beyde bunun karşılığında belirli sayıda asker besleyerek savaşa hazırlardı Ayrıca hükümdarların güvendiği kişilerden oluşan hassa askerleri de vardı Ordunun idari ve mali işlerinin sorumlusu mir bahşi denilen görevli idi Babür ordusu atlı ve yaya askerlerinden oluşuyordu İlk zamanlar ordu da filler de yer almış, fakat topun kullanılması ile ordudaki fillerin sayısı gittikçe azaltılmıştır

Toprak Yönetimi ve Maliye


Babür İmparatorluğu’nda topraklar iki bölüme ayrılmıştı Birincisi doğrudan doğruya hükümdara veya hazineye ait topraklardı Bunlara halise topraklar denirdi İkincisi de hizmetleri karşılığında çeşitli idarecilere ikta olarak verilen topraklardı ki bunlara da tuyul topraklar adı verilmiştir Halise ve Tuyul topraklar dışında süyûrgal ve altamga topraklar da vardı Süyûrgallar; âlimlere, dünyadan elini eteğini çekmiş şeyhlere ve yoksullara verilen topraklardı Geçici hizmet karşılığı daimî olarak verilen topraklara da altamga denirdi


Babür İmparatorluğu’nun başlıca gelir kaynakları; deniz taşımacılığından elde edilen gelirler, tuzlaların ve gümrüklerin gelirleri, toprak ve toprak ürünlerinden alınan vergiler, cizye, hükümdara sunulan hediyeler ile yarı bağımsız devletlerin ödedikleri vergilerdi
Babür İmparatorluğu’nun para birimi de rupi denilen gümüş para idi Ayrıca alışverişte gümüş paranın yanı sıra altın ve bakır paralar da kullanılırdı

Din, İnanış ve Hukuk


Babür hükümdarları Hindistan’da İslamiyetin yayılması için çok çalışmışlardır Hükümdarlar din adamlarına büyük saygı duymuşlar ve din adamlarının çok iyi yetişmeleri için de gayret göstermişlerdir Dinî konularda hoşgörülü olan Babür hükümdarları, ülkelerinde şeri hukukun yanında örfi hukuku da kullanmışlardır Babür Devleti’nde din işlerine Sadr denilen din adamları bakardı Sadrların başındaki görevliye de Sadrü’s südûr denilirdi Devlet merkezinde adalet işlerinin başındaki görevliye de kadı-ül-kuzzat denilmiştir Her vilayet merkezinde ve kazalarda kadılar bulunurdu Kadılar davaları şeriata göre sonuçlandırırlardı Hükümdarlar da belli günlerde davalara bakarlar ve yanlarındaki kadılara danışarak hüküm verirlerdi

Bilim, Dil ve Edebiyat


Babür hükümdarları bilime, bilim adamlarına, şair ve sanatçılara büyük önem verip onları korumuşlardır Özellikle Ekber Şah döneminde eğitime büyük önem verilmiş ve onun zamanında birçok medrese açılmıştır Medreselerde ahlak, matematik, astronomi, tarım, ölçme bilgisi, ev idaresi, siyaset ve idarecilik, mantık, tıp, tarih ve dinî bilimlerle ilgili dersler okutulmuştur


Babür İmparatorluğu’nun resmî dili Farsça idi Saray ve orduda ise Türkçe konuşulurdu Ekber Şah döneminde pek çok eser Farsçaya tercüme edilmiştir Tarihçi Ebul Fadl Allâmî, Ekber Şah adına Ekbernâme ve Ayin-i Ekberî adlarında iki değerli eser yazmıştır Hoca Nizamüddin Ahmet’in yazdığı Tabakat-ı Ekber adlı kitabı da, Hindistan tarihini anlatan önemli eserlerden birisidir


Sultan Babür, yoğun işleri arasında bilim ve sanatla da uğraşmıştır Babür, iyi saz çalmış ve besteler yapmıştır O aynı zamanda çok iyi bir hattattı Hatt-ı Bâburî adıyla bir yazı da icat etmiştir Babür’ün Çağatay Türkçesi ile yazdığı eserlerden bazıları; Babür name, Aruz Risalesi, Mübeyyen, Risale-i Validiye Tercümesi ile şiirlerini topladığı bir de Divan’ı vardır Sultan Babür’ün seyahat ve hatıra kitabı olarak yazdığı Vekayi adlı eseri, genelde Babürname olarak bilinir Eser sade ve açık bir Türkçe ile yazılmıştır Babür eserinde idari, ahlaki, fikrî ve edebî hayatını anlatmıştır Ayrıca gezip gördüğü yerlerin sosyal ve kültürel özelliklerine de değinmiştir


Sultan Hümayun’un kız kardeşi Gülbeden Begim, Hümayun name adında Farsça bir tarih kitabı yazmıştır Sultan Cihangir tarafından yazılan Tüzük-i Cihangiri adlı hatırat da önemli bir eserdir Sultan Şah Cihan döneminin en ünlü tarihçisi de Abdülhamit Lahverî’dirYazdığı eserinin adı Padişahname’dir Sultan Alemgir devrinin ünlü şairi ise Mirza Abdülkadir Bedil’dir Sultan Alemgir, döneminin olaylarının yazılmasını bilinmeyen bir nedenle yasaklamıştır Onun tarihçisi olan Münşi Muhammed Kazım’ın kaleme aldığı Alemgirnâme’si bu nedenle onuncu yılda kesilmiştir Özellikle Sultan Ekber ve Cihangir devrinde Hindulara büyük kolaylıklar gösterilmesi nedeniyle, Hindular tarafından çok güzel edebî ürünler ortaya konulmuştur


humayun-turbesi-derss-net



Ekonomi


Babürlüler, Hindistan’ı bayındır hale getirmek, ticareti canlandırmak ve tarım üretimini artırmak için tedbirler almışlardır Topraklar işlenmiş, sulama kanallarının yardımıyla tarımsal üretim artırılmıştır Babür Devleti’nde üretilen başlıca tarım ürünleri buğday, pirinç, pamuk ve darıdır Avrupa’ya ihraç ettikleri tarım ürünleri ise afyon, çivit, biber ve çeşitli baharatlardır Babür Devleti’nde pamuklu dokuma, gemi yapımı, şeker ve yağ sanayisi ile kuyumculuk, altın, gümüş, fildişi ve oymacılık gibi el sanatları da gelişmişti
Babür İmparatorluğu güçlü bir ihracat potansiyeline sahip bir ülke idi Barut yapımında kullanılan güherçile, ihraç edilen malların başında geliyordu Altın ve gümüş gibi değerli madenler Hindistan’da az olmasından dolayı dışarıdan temin edilmiştir Ordunun ihtiyacını karşılamak için Türkistan, İran ve özellikle de Arabistan’dan çok sayıda at getirilmiştir


Babür İmparatorluğu’nda kara ticareti Türkistan, Horasan ve İran ile Lahor, Kabil, Kandahar üzerinden kervanlarla yapılırdı Coğrafi keşifler sonucu Ümit Burnu yoluyla Hindistan’a ulaşılınca, bu kervan yolu eski önemini yitirmiştir Daha sonraları Avrupalı tüccarlar Hindistan ticaretinde etkili olmuşlardır Özellikle İngilizler, tüccarları için Faktory (Fektori) denilen bölgeler elde ederek, buralarda yerli tüccarlardan aldıkları malları depoluyorlar, ticari gemileri gelir gelmez de bu malları gemilerine yüklüyorlardı Önceleri ticari amaçla Hindistan’a yerleşen İngilizler, daha sonralarda ise Hindistan’ı İngiliz Sömürge İmparatorluğu’nun bir parçası durumuna getirmişlerdir

Sanat


Babür İmparatorluğu’nda mimari, resim ve süsleme sanatları gelişmiştir Hindistan’da yapılan eserlerde yontulmamış kırmızı kum taşı ve ak mermer bolca kullanılmıştır Sultan Babür, Hindistan’da beş yıl gibi kısa bir süre bulunmasına rağmen, yine de birçok eser yaptırmıştır Panîpat zaferini ebedileştiren Kâbil şah Camii, Sambhal Camii ile Agra Camisi bunlardan bazılarıdır Sultan Hümayun devrinde birçok eser yaptırılmışsa da, bugün bunlardan çok azı ayakta kalabilmiştir Sultan Hümayun, Agra’da yıkık bir cami ile Fethâbât Camisi’ni inşa ettirmiştir Sultan Ekber, uzun süren saltanatı sırasında pek çok mimari eser yaptırmıştır Bu eserlerin başlıcaları, Hümayun Türbesi, Şemseddin Eteke Han Türbesi, Agra Kalesi, Lahor Kalesi, Givalyor’da Muhammed Gavs Türbesi, Cavnpur Köprüsü ve Agra’nın batısında yaptırdığı Fetihpur Sikri Şehri’dir Fetihpur Sikri, her türlü ihtiyacın karşılandığı bir şehir olup, içinde camiler, türbeler, hanedan hanımları için saraylar yapılmıştır



Hümayun Türbesi


Sultan Cihangir’in mimarlık alanındaki çalışmaları, diğerlerine göre azdır Onun döneminde yapılan eserler arasında Lahor’da Motî Mescid (İnci Cami) ile tamamına yakını beyaz mermerden inşa edilmiş olan, kayınpederi İtimâd ed-Devle için Agra’da yaptırdığı türbesidir
Şah Cihan devrinde Babürlü mimarisi en parlak devrini yaşamıştır Bu devirde yapılan eserlerin en önemlisi Tac Mahal’dir Şah Cihan, ölen karısı Mümtaz Mahal (Ercümend Banu Begüm) için yaptırmıştır Tac Mahal’in çok güzel bir bahçesi ve yakınında da bir camisi vardır Şah Cihan devrinin en önemli eserlerinden birisi de Delhi Kalesi (Kımızı Kale)’dir İstanbul’daki Topkapı Saraylar topluluğunun bir benzeridir Sultan Alemgir devrinde mimari yönden bir çöküş başlamış olsa da buna rağmen yine de bazı eserler yaptırılmıştır Bunlar Lahor’daki Padişahî Cami’si ve Delhi kalesindeki Motî Mescit’idir


Delhi Kalesi


Babür İmparatorluğu’nda süsleme sanatları içerisinde özellikle kakmacılık çok gelişmiştir İnşa edilen mimari eserlerin iç ve dış yüzeyleri, genellikle mermere kakılan renkli değerli taşlarla çeşitli şekiller meydana getirilerek süslenmiştir Ayrıca Babürlerde minyatür sanatı da çok gelişmiştir
Babür İmparatorluğu Hükümdarları


1) Babür Şah (1483 - 1530)
2) Nasireddin Muhammed Hümayun Şah (1530 - 1540)
3) Ekber Mirza Şahı (1556 - 1605)
4) Cihangir Şah (1605 - 1627)
5) Şah-i Cihan I (1627 - 1658)
6) Alemgir Şah I (1658 - 1707)
7) Bahadır Şah I (1707 - 1712)
Cihahgir Şah (1712 - 1713)
9) Ferruh - Siyer Şah (1713 - 1719)
10) Refiudderecat Şah (1719)
11) Şah-i Cihan II (1719)
12) Muhammed Şah (1719 - 1748)
13) Ahmet Şah (1748 - 1754)
14) Alemgir Şah II (1754 - 1759)
15) Şah-ı Alem (1759 - 1806)
16) Ekber Şah (1806 - 1837)
17) Bahadır Şah II (1837 - 1858)




babur-imparatorlugu

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.