Şengül Şirin
|
Altınodu Devletinde Kültür
ALTINORDU DEVLETİ KÜLTÜR
'Rus yurdundaki Altın Ordu veya Tatar hakimiyetinin şekli ve yaptığı tesirleri hakkında ilmî bir araştırma henüz mevcut olmadığından bu hususta kat'î bir fikir yürütmek imkansız olmakla beraber, 240 yıl süren bu Tatar'' hakimiyetinin Rus tarihi ve Rus halkı üzerinde çok cihetli tesiri olduğu muhakkaktır Tanınmış Rus tarihçilerinin (Solovyev, Kiyuçevskiy), bu tesirleri inkara çalışmaları, ilmî sebeplerden değil, millî hislerden ileri gelmiştir Diğer taraftan Moğol istilasından önce de Ruslar gerçi Skandinavyalı Normanlar'ın tesiriyle devlet teşkilatı vücuda getirdikleri gibi, Bizans'tan aldıkları Hıristiyanlık sayesinde yazılı edebiyatta, mimarîde, iktisadî ve diğer bazı sahalarda bazı ilerlemeler kaydetmişlerdi Fakat Batu Han'ın buraları zaptettiğinde Rus yurdu tam bir siyasî anarşi içinde çalkandığından, iktisadî ve kültür refahının gerekli şartlarından biri olan iç emniyet mevcut değildi Altın Ordu tarafından tesbit edilen kuvvetli bir disiplin, evvela her yerde iç emniyet ve asayişin yerleşmesine mucip oldu, yine bu asayişin idamesiyle ilgili olarak, Saray ile rus knezliklerindeki başkanlar ve darugalar, yahut askerî başbuğlar (tümen, bin ve yüz beğleri) arasında muntazam bir münasebeti temin maksadiyle, daha Çingiz zamanında kurulan posta usulü, yeni yol sistemi geliştirildi O zamana kadar bir tek para sistemi olmayan Rus yurdunda, aynı esaslar üzerinde sikke bastırıldı Rusça ''dengi''(dengi = para, tenke) tabiri, Türkçe tiyin sincap derisi sözünden gelmiştir, gümrükler intizamlı bir hale kondu ki, Rusça ''tamojnya'' (gümrük) tabiri de Türkçe-Moğolca tamga-damga sözünden gelmektedir Bunun dışında Rus knezlerinin, büyüklerinin ve askerlerinin Saray'a ve hatta iç Moğolistan'a kadar gitmeleri, birçok Rus büyüklerinin Tatarlar'la düşüp kalkmaları, Ruslar'ın, yaşayış, giyim tarz-larında olduğu gibi, düşünüş ve görüşlerinde de Tatarlar'ın tesiri altında kalmalarına sebep olmuştur Aynı şekilde Altın Ordu'da tatbik edilen kuvvetli bir merkeziyetçi devlet rejiminin ve han otoritesinin, dolayisiyle Rus knezlerine bir örnek teşkil ettiğinde şüphe yoktur
Rus tarihinde ''Tatar boyunduruğu'' (tatarskoe igo) dan bahsetmek o kadar moda olmuştur ki, Sovyet Rus tarihçileri bile bu tabiri tekrar ele almışlardır Şüphesiz yabancı bir zümrenin, hele ırk ve din bakımından büsbütün ayrı olan bir kavmin hakimiyeti kolay bir şey değildir Fakat: 240 yıl süren Altın Ordu hakimiyeti neticesinde Ruslar, dillerini, dinlerini, toprakların ve idare teşkilatlarını tamamiyle muhafaza etmekten başka, bütün bunları kuvvetlendirmeğe de muvaffak olduklarına bakılırsa, bu Tatar hakimiyetinin ''boyunduruk'' olmadığına hükmetmeliyiz Yalnız yabancı bir zümrede değil, normal hükümet idaresinde bile isyan çıkarsa derhal bastırılır ve bu münasebetle, şiddet kullanılır, sırasına göre binlerce kişi öldürülür,mükellefiyetler yerine getirilmediği zaman, cebir ve şiddetle bunların icrası için zor kullanılır Altın Ordu baskakları ve darugalarının da başka türlü hareket etmedikleri tarihî bir hakikattir Altın Ordu'nun Rus knezliklerindeki hakimiyetinin, sonraki Rus çarlarının Kazan, Başkurt, Sibir, Kırım, Kafkas ve Türkistan'daki hakimiyetlerine nisbetle kat kat yumuşak olduğunda zerre kadar şüphe yoktur Müthiş İvan'ın ve Romanof ailesinden gelen Çar hükümetlerinin Türk kavimlerini imha yolunda aldıkları tedbirlerin onda birinin Altın Ordu hanları tarafından alınmadığı muhakkattır Rus knezlerine yapılagelen bazı tazyikler ve şiddetler, daha ziyade Ruslar'ın Saray'da, hanlar yanında yaptıkları entrikalardan ileri gelmiştir Moğol-Türk devleti an'anesinin icabı olarak Altın Ordu'da tam bir din ve dil toleransı vardı Metbu kavimler, pek de ağır olmayan, mükellefiyetleri doğru dürüst yerine getirdikten sonra, lüzumsuz yere tazyike maruz kalmıyorlardı Rus kilisesi, Altın Ordu hanlarının verdikleri ''yarlık'' lar sayesinde tarhan'lık kazanmıştı, yani her nevi vergi ve mükellefiyetlerden kurtulmuştu, böyle olmasına rağmen, sonraları Tatarlar'a karşı Rus imha siyasetim besleyen müessese bilhassa kilise olmuştur, iki buçuk yüzyıl süren Tatar hakimiyetinin tesiri meyanında Altın Ordu hanları Rus ahalisi nazarında tam bir hükümdar gibi telakki ediliyordu, bu yüzdendir ki Rus knezleri ancak Altın Ordu hakimiyetinden çıktıktan sonra ''Çar'' lakabını almağa cesaret ettiler
Batu Han'ın kumandasında fütuhat yapan kuvvetlerin 600 000 kişiden ibaret olduğu söylenmektedir, bunun ancak 60 000'i Moğol'du, kalan kısmı muhtelif Türk kavimlerinden toplanmıştı, kumanda heyetinin ve bazı memuriyetlerin başında Moğollar bulunmakta idi Tatar adinin menşeinin Türk olması lazım geldiğini söylemiştik İşte bu sebeptendir ki, Moğol istilasını yapan bütün kuvvetlere Avrupalılar, Moğol ve Türk farkedilmeksizin ''Tatar'' demişlerdir Bu sebepledir ki, Çingiz ordularındaki Türk kavimleri, kendilerine böyle tesmiye etmeseler bile, yabancılar karşısında böyle görünmeğe başlamışlardır Çok zaman geçmeden İdil boyunda yerleşen Moğollar kalabalık Türk unsuru arasında eriyip gitmişlerse de, bu sahanın ahalisi Türk olmasına rağmen ''Tatar'' adiyle tanınmağa başlamışlardır Moğol istilasının neticesi olarak İdil-Ural ve Sibirya'da Türk unsuru arttığı gibi, bir dereceye kadar Moğol unsuru da yerli ahali ile karışmıştır, fakat bu zümrenin daha ziyade yüksek tabakaya mensup olduğu anlaşılıyor
Ahalisi 922'den beri müslüman olan Altın Ordu'da Batu'nun küçük biraderi Berke Han'ın (1255-1266) Müslümanlığı kabul etmesiyle, bu ülke, tam manasiyle bir Türk-lslam devleti haline gelmiştir Zaten bu mıntıkada 922'den beri (yani Bulgarlar'ın İslamiyeti kabullerinden itibaren) İslam kültürü yayılmıştı Saray şehri kurulup da Türkistan'la ticaret münasebetleri tekrar kuvvet bulduktan sonra, Altın Ordu'da müslüman tesirinin birdenbire başka tesirlere galebe çaldığını görüyoruz, neticede Saray hanları müslüman oldular Berke Han'ın hakimiyet zamanı, Altın Ordu'nun, Büyük Hakanlıktan ayrıldığı, yani istiklalini ilan ettiği zamana tesadüf etmektedir, Berke Han kendi namına sikke bastırmakta ve tamamiyle müstakil bir hükümdar gibi hareket etmekte idi Umumiyetle onun zamanı Altın Ordu'nun en parlak devri olarak tanınmaktadır, yeni bir ''Saray'' (Yeni Saray) şehrinin kuruluşu da bunu teyit etmektedir Özbek Han (1313-1342) zamanında İslam dini büsbütün kuvvetlendi Saray şehri, diğer İslam memleketlerinin büyük şehirleri gibi camiler, medreseler ve tekkelerle süslenmeğe başlandı, hükümdar sarayında alimler, şeyhler, seyyitler ve hocalar itibar kazandılar, medreseler ve mektepler açıldı Muhtelif İslam memleketlerinden ustalar celbedilmeğe başlandı Meşhur İslam alimlerinden Kutbettin-ür-Razî, Şeyh Sadettin Teftezî ve başkalarının Canibek Han zamanında (1340-1357) Saray şehrinde kaldıkları malumdur Nehc'ül-feradis gibi enteresan bir kitabın ya doğrudan doğruya Saray'da veya Saray hanlarının emriyle, yine Altın Ordu hakimiyetinde bulunan, Harezm'de tertip edilmiş olması, yazı dilinin burada mühim terakki kaydettiğini göstermektedir
Altın Ordu'nun XIII- XIV yüzyıllarda siyasî, iktisadî ve kültür bakımından yalnız Şarkî Avrupa'nın değil, umumiyetle Türk dünyasının en mühim mevkilerinden biri olduğunda şüphe yoktur Bu devletin ahalisinin büyük bir kısmı - Rus yurdu müstesna- halis Türk'tü, ancak üst tabakada Moğol unsuru mevcuttu Bu unsurda kısa bir zaman içinde tamamiyle Türkleşmişti Devlet teşkilatı, Çingiz'den çok önce teşekkül eden devlet sisteminden ibaretti Gök-Türk ve Uygur teşkilatının mühim unsurlarının Altın Ordu (ve umumiyetle bütün diğer Türk devletlerinde) mevcut olduğu  muhakkak gibidir hele teşkilat sözleri (ıstılahları)nde Uygarca mefhumların kullanıldığı görülmektedir , bunun içindir ki Altınordu ve sonraki hanlıkların devlet, iktisat ve içtimaî teşkilatlarını öğrenmek, Moğollar'ın kendi iç teşkilatlarından maada daha evvelki Türk devletleri ve hey'etlerinin vaziyetlerim bilmeğe bağlıdır Elde mevcut mahdut kaynaklara göre (Timur-Kutluk, Hacı-gerey ve Sahip Gerey hanların yarlıkları) Altın Ordu'da askerlik, ziraat, ticaret, vergi ve her nevi mükellefiyetler tanzim eden muayyen kanunlar mevcuttu Çingiz tarafından kurulan teşkilatlar maada, siyasî ve içtimaî hayatın her safhasını tanzim eden birçok nizamlar tatbik edilmekte idi Bu itibarla da Altın Ordu Devleti'ni ''yasalı'' (kanunlu) bir siyasî varlık olarak tanımak mecburiyetindeyiz
Ahalinin yalnız göçebe olmadığı, şehirlerin ve köylerin çokluğu ile derhal görülmektedir Zaten Orta İdil boyundaki Türkler'in çok erkenden köyler ve şehirler kurdukları malumdur, İdil'in aşağı mecrasında bulunan Türk-Moğol unsurunun da tedricen şehir ve köylere yerleştikleri görülüyor Azerbaycan da dahil olduğu halde Altın Ordu'ya ait sahada şimdiye kadar 25 şehir tesbit edilmiştir Bunlar: Azak, Batçin, Baku, Büler, Bulgar, Derbent, Gülistan (Saray'ın banliyösü), Kırım, Kırım-Cedit, Macar, Macar-Cedit, Mahmud Abat, Münşi, Ordu, Ordu-Cedit, Ordu-Bazar, Recan, Saray, Saray-Cedit, Saraycık, Sığnak-Cedit, Tebriz, Ükek, Hacı-Tarhan (Zeci-Tarhan), Şabran, Şamaha Demek ki, Altın Ordu sadece bir ''step imparatorluğu'' değildi Bu sayılan şehirlerin kısmı azami büyük ticaret merkezleri ve ''ihracat ve ithalat'' iskeleleri ve transit istasyonları idi Bilhassa Saray şehrinin büyüklüğü ve güzelliği hakkında şehri bizzat gezen seyyahların elinden çıkan kayıtlar mevcuttur Bu cins kayıtlar yapılan hafriyat neticesinde tamamiyle tesbit edilmiştir Saray şehrinde mükemmel bir su tesisatı olduğu, bahçelere, evlere varıncaya kadar su borulariyle su getirildiği meydana çıkmıştır, çini tezyinatı, yapıcılık ve bilhassa maden işleme hususunda mühim terakkiler elde edildiği, çıkan eserlerle sabittir Bu itibarla, Saray şehrinin ve içinde yaşayan ahalisinin (yani yerli Türkler'in), devirlerinin diğer memleketlerinden geride durmadıkları açıktır Meydana çıkarılan maden eritme ve işletme tesisatsın mükemmelliği, Altın Ordu ustalarının, hatta bu hususta birçok, millet ustalarını geride bıraktıklarını gösterir Bu suretle Saray şehrinde (bilhassa Saray-Berke'de) itil ve Bulgar şehirlerinin an'anesi yalnız muhafaza edilmekle kalmamış, daha da ileriye götürülmüştür Saray aynı zamanda Türkistan, İran, Anadolu, Bizans, Rus, Ceneviz ve Orta Avrupa'dan gelen tüccarların buluştukları bir merkez olması hasebiyle de büyük bir ehemmiyeti haizdi, burada ayrı milletler için ayrı mahaller kurulduğu ve herkese kendi memleketinde alışık olduğu hayata göre yaşamak imkanı verildiğini biliyoruz
Altın Ordu'nun merkezi Saray Şehri idi Saray şehrine ''Taht ili'' denirdi Batu zamanında tesis edilen Saray şehri, Berke Han zamanında daha müsait bir yere nakledilerek Yeni Saray, Yahut Saray-Berke adını aldı (İdil'in sol kollarından biri olan Tsares mevkiine yakın) Hanlar Saray şehrinin 'Gülistan'' denilen banliyösünde yaşıyorlardı, burası bilhassa hanların kışı geçirdikleri bir yerdi, yazlar ise eski adet üzere ''yaylağa'' çıkarlar, Don ve Özü arasında kalırlardı Hanların ''yaylak'' lardaki ordugahları da büyük bir şehir manzarası arzediyor, hanım ve büyüklerin süslü çadırları geniş bir sahayı kaplıyordu Keçeden yapılan çadırların (yurt) içi kıymetli halılarla süslü, idi, hanın tahtı altun ve kıymetli taşlarla bezenmiş, ayakları gümüşten idi Bayram ve yortu günlerinde yabancı elçiler merasimle kabul edilirdi,bu münasebetle hanın tahtı etrafında hatunu ve hanedan azasına mensup büyükler bulunuyor, hanzadeler tahtın ayakları yanında ve han kızları da tahtın önünde yer alıyorlardı Hanın birkaç karısı olurdu, fakat biri Ulu-Hatun, yani baş kadın sayılırdı Ulu-Hatunların mevkileri gayet yüksek olup, devlet idaresine bilfiil iştirak ederler hatta, hanın muvaffakiyetiyle, kendi adlarından ''yarlık'' verdikleri olurdu Ulu Hatun Osmanlı sultanlarının saraylarındaki Baş-kadın efendi ve Valide Sultana çok benzemektedir, yalnız Valide Sultanın salahiyetleri daha geniştir Hanlar, yalnız Tatar büyüklerinin kızlarını değil, Bizans İrnparatorlarının ve Rus knezlerinin kızlarını da alıyorlardı, ezcümle Özbek Han'ın karısı Rum kayseri Andronik Paleologos'un kızı idi Umumiyetle Altın Ordu Devleti'nde kadınların içtimaî mevkileri yüksekti ve bu hususta eski Türk an'anesi devam ettiriliyor, Müslümanlık ve Şark memleketlerinin kadınları ezici tesirleri henüz kökleşmemişti Hanın hatunları ayrı saraylarda yaşıyorlar, göç ederken kendilerine mahsus çadırları bulunuyordu, hatta kendilerinin mescit ve camileri, hoca ve imamları olduğu gibi umumî hayatta ayrı muhafız kıt'aları da vardı, Altın Ordu kadınları peçe taşımadıkları gibi, umumî hayatta görünürler, hatta han hatunları alimler ve şairler meclisine bile devam ederlerdi Altın Ordu hanları da tıpkı Osmanlı sultanları gibi, gitgide sade ve faal yaşayış tarzını bırakarak saraylarda yumuşatıcı bir hayat sürmeğe başlamışlar ve bunun neticesinde dejenere olmuşlardır
Altın Ordu'nun idare sistemine gelince: Bunun eski Türk esaslarına istinat ettiğini söylemiştik, bu esaslarda bilhassa bozkır an'anesi ve teşkilatı mühim bir yer tutuyordu Ahalinin gittikçe toprağa bağlanması, ziraat, ticaret ve sanayiin inkişaf etmesi üzerine devlet idaresinde bu esaslar da nazarı itibara alınmıştı Altın Ordu'nun resmi ismi 'Orduyu Muazzam'dır, yani ''Büyük Ordu'' Bu devlet birkaç kısma yahut ''Ulus'a (ölüş, hisse) bölünürdü, ezcümle Rusya bile birkaç ''Ulus''tan ibaret olduğu gibi, Başkurt, Bulgar, Mokşı elleri de birer ayrı ulus teşkil etmişti, bundan başka Kafkas ve Karadeniz sahaları da ayrı uluslara bölünmüştü Ulus onun başında bulunan türe (büyük memur) lerin adını alırdı Ulus içinde de, Çingiz'in tesbit ettiği ve tamamiyle askerî mahiyette olan bir bölüm vardı, ezcümle: Tümen ( 10 bin), bin, yüz ve on beylikleri, tümen beyi, onbin kişilik kuvveti çıkaran bölgenin başbuğu, bin beyi, bin kişilik kuvvetin başı v s Bu bakımdan Altın Ordu gayet intizamlı bir askerî ve mülkî idare teşkilatına malikti Halis Türk olan ulusların en yüksek idare (sivil) memuruna Daruga denilirdi, ki valilerin mukabili olsa gerektir, Rus uluslarındaki en yüksek Tatar valisi de Baskak adını taşırdı, baskakların idarî merkezine de ''yurt'' denirdi Baskaklar bulundukları yerde, Rus knezleri ve ahalisinin Altın Ordu'ya boyun eğmelerine nezarete memurdu, bu maksatla onun emrinde asker de bulunurdu Rus ahalisinden ''kafa vergisi'' alındığından, ahali sayımı yapılır (ilk sayım 1257'de)ve ona göre baskaklar vergi alırlardı, mal ve mülkten ayrıca aşar (onda bir) da toplanmakta idi Darugaların da aynı şekilde icrai faaliyette bulundukları görülmektedir, yerli Türk ahalisinin birçok mükellefiyetlere tabi olduğu, yarlıklardan anlaşılıyor Ancak ''Tarhan'' olan kimseler, her nevi mükellefiyetten ve vergilerden kurtuluyorlardı Tarhanlık hakkı da han tarafından verilir ve ''Tarhanlık yarlığı'' ile tastik olunurdu
Hana devlet idaresinde ''Divan'' adını taşıyan bir meclis yardım ederdi Ekseri Türk İslam devletlerinde tesadüf ettiğimiz bu müessesenin Altın Ordu'daki mahiyeti kati olarak bilinemiyor, bilhassa bu divanın yazıcıları (Divan bitikçi'leri) tabiri yarlıklarda sık sık zikredilmektedir Dış memleketlere gönderilen elçilere ve yar-dımcılarına ''elçi- keleci'' denirdi Ayrıca yol, vergi, ticaret işlerine nezaret eden memurlar mevcut olup bunların vazifeleri birer birer tayin ve tesbit edilmişti
Ticaretin Altın Ordu'da çok inkişaf ettiğini de söylemiştik, buna bağlı olarak para sistemi de gayet muntazamdı, maden para ile yanyana, kağıt para usulü de vardı
Akdes Nimet KURAT
Türk Dünyası El Kitabı 1992, Ankara Sf 400-408
'''
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|