10-15-2012
|
#2
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Peki Beynimiz Neden Hücre Kaybına Uğruyor
Herkes aynı şekilde mi?
Aşağı yukarı Beyin ağırlığına baktığınız zaman ortalama olarak erkeklerde biraz daha ağır, kadınlarda biraz daha hafif olmak üzere yaklaşık 1 300-1 400 gram civarındadır
Erkeklerin beyni niye ağır hocam? Kadınlara göre beyin kapasitesi açısından daha mı zekiler?
Hayır, öyle olduğunu zannetmiyorum Erkeklerin vücutları da, kas-iskelet sistemi de daha büyük Tabii bu kas sistemini çalıştırmak için daha fazla hücreye ihtiyaç var, onun için de daha fazla beyin dokusuna ihtiyaç var Ayrıca ağırlık ile işlevin doğrudan bir ilgisi de yok Yani daha ağır beyin daha iyi çalışacak diye bir şart yok Çünkü bir de o hücrelerin yaptığı bağlantılar önemli "Elli milyar hücre çarpı bin beş yüz bağlantı" dedim ya Bizi kişi olarak diğerlerinden ayıran şey aslında o bağlantılar O bağlantılar kişisel deneyimlerimizi, kişisel farklılıklarımızı sağlıyor Sayısal olarak baktığınızda insanların büyük kısmı yaklaşık aynı sayıda hücre ile doğuyor O zaman herkesin zihinsel kapasitesinin de yaklaşık aynı olması lazım, ancak öyle olmuyor Deneyimlerimiz farklı, anılarımız farklı, yeteneklerimiz farklı Hücrelerin birbirleri ile yaptıkları bağlantıların farklılığı ve çeşitliliği beynimizi şekillendiriyor, kişiselleştiriyor Diğer taraftan ölen hücresinin yerine yenisini koyamayan bu organın sürekli aktif durumdaki hücrelerinin yıpranma süreçleri de farklı, bu yüzden değişik bireylerde beynin yaşlanma süreci ve onun getirdiği sonuçlar da farklı şekillerde, farklı zamanlarda ve farklı boyutlarda ortaya çıkıyor
Genetik, insanoğluna sınırlı bir ömür biçiyor
Bu durum biz insanoğlunun kaderi mi? Bir bakıma beynimiz, "kaderci" bir organ mı?
Şimdiki görüşe göre insanın, genetik kodlarının kapasitesi temelinde ulaşabileceği maksimum bir yaşam süresi var Bunun yüz otuz yıl civarında olduğu düşünülüyor Neden genetik kapasitesine göre diyorum? Daha önce söylediğim gibi hücre içinde sürekli bir yenileme, bir devridaim söz konusu Bu sürekli "tadilat" esnasında arta kalan tamir atıkları var Zamanla bu atıklar hücrenin "atık temizleme kapasitesini" aşıp, giderek hücre içerisinde birikmeye başlıyorlar Bir taraftan yıkılanların yerine yeni malzemelerin, hücre yapıtaşlarının, örneğin proteinlerin, yapılması gerekiyor Bunun için de ilgili genetik şifrelerin okunması lazım
Ancak bu genetik şifreler de eskimeye başlıyor zamanla, çünkü sürekli olarak içten ve dıştan zararlı etkenlere maruz kalıyorlar Mesela atmosferden gelen radyasyona maruz kalıyoruz Diğer taraftan şifreler okunurken oluşan hatalar da var Aslında hücre bunun da önlemini almış DNA dediğimiz genetik şifreyi taşıyan kodlar okunurken oluşan hataları geri çeviren özel genetik programlar da var Ancak onlar da zaman içinde yıpranmaya başlıyorlar Bir başka deyişle hücrenin genetik materyali sürekli kullanıldığı için zaman içinde o da eskimeye başlıyor İşte onun için de insanların genetik kodunun belli bir kapasitesi olduğu ve bu temelde sınırlı bir hayat sağlayabileceği düşünülüyor Bugüne baktığımızda artık bu sınırdan çok da uzak değiliz 20 yüzyılın başlarında ortalama yaşam beklentisi herhalde 35-40 yaş civarındaydı şimdi neredeyse 90'a yaklaştı, özellikle Japonya ve Kuzey ülkelerinde
Türkiye'de de şu an ortalama yaşam beklentisi 68-70 yıl civarında Giderek genetik kodlarımızın bize sağlayabileceği varsayılan maksimum kapasiteye doğru yaklaşıyoruz Sonuçta, kaderi eğer böyle tanımlarsak, kaderimizin çizdiği bir çerçeve var Henüz onun sınırına gelmedik ama yaklaştığımızı söyleyebilirim
Beynin genetik şifrelerinden bahsedince aklıma geldi Bazı insanların beyni daha hızlı ya da bazı insanların beyni daha yavaş yaşlanıyorsa bunun tek izahı genetik midir?
Tek izahı genetik değil Genetik ve çevrenin sürekli bir etkileşimi var Giderek daha yaygınlaşan görüş, vücutsal bozukluk ve hastalıkların çoğunun çevre ile genetiğin etkileşimi sonucu ortaya çıktığı şeklinde Genetik kodlarımız bizi bazı hastalıklara daha yatkın veya daha dirençli hale getiriyor Benzer şekilde genetik şifremiz daha hızlı ya da daha yavaş yaşlanmamızı sağlıyor En uç durumlar sadece genetik temellerden kaynaklanan hastalıklar, örneğin genetik mutasyonlar (genlerde oluşan bozukluklar) sonucu oluşan hastalıklar ya da sadece çevreden kaynaklanan hastalıklar (örneğin travmalar) Ama hastalıkların ve normal insan işlevinin büyük kısmı, genetik ile çevrenin etkileşiminden doğuyor Genetik bize bir altyapı veriyor, belli yatkınlıklar veya belli dirençler sağlıyor Eğer çevreden gelen etkenler kötüyse, o zaman genetik yatkınlığı olan insanda, mesela kanser çok daha kolay ortaya çıkıyor; ama çevreden gelen aynı etkenler genetik direnci olan insanda aynı etkiyi ortaya çıkartmıyor Çok basit bir örnek; sigara içen herkes akciğer kanseri olmuyor Ya da günde iki paket içen iki kişiden birisinde akciğer kanseri gelişiyor ama diğeri sağlıklı yaşamaya devam ediyor Neden? Bazı insanların büyük ihtimalle kansere genetik yatkınlığı var Çevre faktörü de işin içine girdiği zaman ikisi bir araya geliyor Çevre faktörlerine bağlıymış gibi gözüken hastalıklarda, örneğin enfeksiyonlarda, dahi bir gene-tik-çevre etkileşimi söz konusu Yüz insana bakıyorsunuz, aynı virüs veya bakteri bir kısmında hastalık yaratıyor bir kısmında yaratmıyor; bir kısmı çok ağır hastalanıyor, bir kısmı daha az hastalanıyor
|
|
|