Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinema, Müzik & Online Videolar > Radyo, Sinema ve Tiyatro

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
gökçeada, yağmurdan

Gökçeada Ve Yağmurdan Sonra

Eski 10-15-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Gökçeada Ve Yağmurdan Sonra




Gökçeada ve Yağmurdan Sonra
Kaynak: gazeteport
Görkem Turgut’un yazıp yönettiği Pelin Batu, Turan Özdemir ve Serhan Yavaş’ın oynadığı film, adada kalmak, adada sıkışıp kalmak, yalnızlığınla takılmak, hüznün ve yavaşlığın birbirine geçmiş benzerliğinden ilham almak gibi bir konuyu işliyor…

Banu Bozdemir

Gökçeada’ya yıllar önce Gökçeada Film Festivali için gitmiştim Ama Gökçeada’yla olan iletişimim merkez ve merkeze yakın olan Kaleköy’le sınırlı kalmıştı… O yüzden Gökçeada birçok kişinin olduğu gibi benim de ilgimi fazlaca çekmemişti…
Yıllar sonra film setini ziyaret için yine Gökçeada yollarındaydık… Görkem Turgut’un yazıp yönettiği Pelin Batu, Turan Özdemir ve Serhan Yavaş’ın oynadığı film, adada kalmak, adada sıkışıp kalmak, yalnızlığınla takılmak, hüznün ve yavaşlığın birbirine geçmiş benzerliğinden ilham almak gibi bir konuyu işliyor… Filmin konusu şöyle;

AYRI DÜNYALARIN İNSANI
12 Eylül askeri darbesinin hemen ardından, fikirlerinden ötürü tutuklanan Nuri İlker (Serhan Yavaş) isimli yazar, ülkenin o dönemde içinden geçtiği talihsiz ve 'hoyrat' günlerden fazlasıyla nasibini almış, ağır işkenceli sorgularda kalmış ve pek çok kapalı cezaevinde yıllarını geçirmek durumunda kalmıştır Cezasını tamamlamasına dokuz ay kala ise, 'iyi halinden' dolayı Gökçeada Yarı Açık Cezaevine sevk edilir Bu durum, görünüşte onun için olumlu bir gelişme olsa da, Gökçeada onun yaşamının son derece önemli bir yer olacaktır
Cezaevinin 'yarı açık' yapısı nedeniyle alışmadığı kadar farklı bir yaşama başlayan Nuri, kısa zamanda bu yeni duruma ayak uydurmaya başlasa da, cezaevinin siyasal olarak karşıt görüşlü müdürü Halim Özay (Turan Özdemir) ile ilk anlardan itibaren başlayan gerginlik, öykünün sonunda onu nasıl bir yol itecektir Ancak bu yol, onun tek başına yürüyeceği bir yol değildir Zira yaşamında belki de ilk kez tattığı bir duyguyla, üzüm bağlarındaki çalışmalar sırasında tanışıp aşık olduğu Sumru Özay (Pelin Batu) da ona eşlik edecektir!
Halim ile yaklaşık sekiz yıldır evli olan Sumru'nun dramı da Nuri'ninkine benzeştir Çünkü Sumru hiçbir zaman kocasını sevememiş, onunla dünyaları ve fikirleri ile yaşamı yorumlayışları hep apayrı olmuştur Aralarındaki yaş farkı ve bir de bunun üzerine, Halim'in iktidarsızlığı ile çocuksuz kalışları eklenince evlilik Sumru için bir 'angarya' olmuşken, Halim'in durumu ise farklıdır Zira Halim ilk günden beri Sumru'ya tutkuyla bağlı ve ama ona hiçbir zaman erişememenin acısını yaşamaktadır Mesleği gereği yaşamında, etrafındaki herkesin ona biat etmesine alışmış olan Halim, Sumru'ya giden yolu ise bir türlü keşfedememiştir Geçen uzun yıllar içinde Sumru onun için tam bir 'zaaf' haline gelmiş, artık Sumru'yu 'keşif' umudu çok kuvvetli biçimde değildir Ancak yine de Sumru'nun yakınlarında olması, resmi bir bağ ile ona bağlı olması onu yaşama bağlayan tek gerçektir

HÜZÜN ve YALNIZLIK
Filmin setini ziyaret edip, yönetmen ve oyuncularla sohbet ettikten sonra adayı keşfe çıktık… Bu sefer adanın ‘öbür’ tarafındaydık… Zeytinlik, Dereköy, Tepeköy adanın dikkat çeken köyleri… Hepsine uzun uzun ziyaretler yaptık… Bunun sebebini biz de anlamadık ama her seferinden bomboş bir köyle karşılaşmak bizde ufak bir travma, şaşkınlık ve hüzün yarattı sanırım… Biten sezonun etkilerinin yoğun olarak hissedildiği köyde, eski evlerin aralarında, ıssız sokakların taşları arasında kulağımıza değecek sesler aradık… O kadar uzun arayınca gerçekten de bulduk… Köylerde kalanlar Rumlardı… Yoğun bir yaz sürecinin ardından çoğu kapılarını yalnızlığa ve sessizliğe teslim edip gitmişti… Ama Hristo ve Madam oradaydı… Sakızlı muhallebi ve dibek kahvesi tadımlık oldu bizim için… Dereköy, Türklerin ve Rumların ortak yaşam alanı bir köydü ama terkedilmiş izlenimi binaların bakımsızlığına daha fazla yansımıştı… Sanki ziyarete gittiğimiz ev sahibini evinde bulamayan meraklı komşular gibiydik… Önümüze çıkan barajlar, sahipsiz izlenimi uyandıran ama aslında hepsinin sahipli olduğunu öğrendiğimiz keçi ve koyunlar, bir uçtan bir uca hiç sıkılmadan gezdiğimiz adada, Yağmurdan Sonra’nın adanın ruhuna uygun bir film olduğunda hemfikir olduk… Belki biz biraz hüzünlü bir zamanda gittik ama kendimizi her gün o adanın Arnavut kaldırımlı sokaklarında hayal etmeye çalıştık… Başarısızdık, çünkü bu kadar sessizlik ve yalnızlık ancak filmlerde olurdu bize göre…
Sonuçta Gökçeada politik geçmişi olan ve o politik ince çizgiyi fazlasıyla gizleyen ve o kadar hissettiren bir ada… Ama diğer adalardan farklı bir yanı olduğu açık… Biz film setini ziyaret için gittik ve orada gerçekten de çok sinematografik bir hava bulduk… Bir de ‘yağmurdan sonra’ gitmeyi istiyoruz…




Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.