![]() |
Gökçeada Ve Yağmurdan Sonra |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Gökçeada Ve Yağmurdan SonraGökçeada ve Yağmurdan Sonra Kaynak: gazeteport Görkem Turgut’un yazıp yönettiği Pelin Batu, Turan Özdemir ve Serhan Yavaş’ın oynadığı film, adada kalmak, adada sıkışıp kalmak, yalnızlığınla takılmak, hüznün ve yavaşlığın birbirine geçmiş benzerliğinden ilham almak gibi bir konuyu işliyor… Banu Bozdemir Gökçeada’ya yıllar önce Gökçeada Film Festivali için gitmiştim ![]() Yıllar sonra film setini ziyaret için yine Gökçeada yollarındaydık… Görkem Turgut’un yazıp yönettiği Pelin Batu, Turan Özdemir ve Serhan Yavaş’ın oynadığı film, adada kalmak, adada sıkışıp kalmak, yalnızlığınla takılmak, hüznün ve yavaşlığın birbirine geçmiş benzerliğinden ilham almak gibi bir konuyu işliyor… Filmin konusu şöyle; AYRI DÜNYALARIN İNSANI 12 Eylül askeri darbesinin hemen ardından, fikirlerinden ötürü tutuklanan Nuri İlker (Serhan Yavaş) isimli yazar, ülkenin o dönemde içinden geçtiği talihsiz ve 'hoyrat' günlerden fazlasıyla nasibini almış, ağır işkenceli sorgularda kalmış ve pek çok kapalı cezaevinde yıllarını geçirmek durumunda kalmıştır ![]() ![]() ![]() Cezaevinin 'yarı açık' yapısı nedeniyle alışmadığı kadar farklı bir yaşama başlayan Nuri, kısa zamanda bu yeni duruma ayak uydurmaya başlasa da, cezaevinin siyasal olarak karşıt görüşlü müdürü Halim Özay (Turan Özdemir) ile ilk anlardan itibaren başlayan gerginlik, öykünün sonunda onu nasıl bir yol itecektir ![]() ![]() Halim ile yaklaşık sekiz yıldır evli olan Sumru'nun dramı da Nuri'ninkine benzeştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() HÜZÜN ve YALNIZLIK Filmin setini ziyaret edip, yönetmen ve oyuncularla sohbet ettikten sonra adayı keşfe çıktık… Bu sefer adanın ‘öbür’ tarafındaydık… Zeytinlik, Dereköy, Tepeköy adanın dikkat çeken köyleri… Hepsine uzun uzun ziyaretler yaptık… Bunun sebebini biz de anlamadık ama her seferinden bomboş bir köyle karşılaşmak bizde ufak bir travma, şaşkınlık ve hüzün yarattı sanırım… Biten sezonun etkilerinin yoğun olarak hissedildiği köyde, eski evlerin aralarında, ıssız sokakların taşları arasında kulağımıza değecek sesler aradık… O kadar uzun arayınca gerçekten de bulduk… Köylerde kalanlar Rumlardı… Yoğun bir yaz sürecinin ardından çoğu kapılarını yalnızlığa ve sessizliğe teslim edip gitmişti… Ama Hristo ve Madam oradaydı… Sakızlı muhallebi ve dibek kahvesi tadımlık oldu bizim için… Dereköy, Türklerin ve Rumların ortak yaşam alanı bir köydü ama terkedilmiş izlenimi binaların bakımsızlığına daha fazla yansımıştı… Sanki ziyarete gittiğimiz ev sahibini evinde bulamayan meraklı komşular gibiydik… Önümüze çıkan barajlar, sahipsiz izlenimi uyandıran ama aslında hepsinin sahipli olduğunu öğrendiğimiz keçi ve koyunlar, bir uçtan bir uca hiç sıkılmadan gezdiğimiz adada, Yağmurdan Sonra’nın adanın ruhuna uygun bir film olduğunda hemfikir olduk… Belki biz biraz hüzünlü bir zamanda gittik ama kendimizi her gün o adanın Arnavut kaldırımlı sokaklarında hayal etmeye çalıştık… Başarısızdık, çünkü bu kadar sessizlik ve yalnızlık ancak filmlerde olurdu bize göre… Sonuçta Gökçeada politik geçmişi olan ve o politik ince çizgiyi fazlasıyla gizleyen ve o kadar hissettiren bir ada… Ama diğer adalardan farklı bir yanı olduğu açık… Biz film setini ziyaret için gittik ve orada gerçekten de çok sinematografik bir hava bulduk… Bir de ‘yağmurdan sonra’ gitmeyi istiyoruz… ![]() |
![]() |
![]() |
|