Prof. Dr. Sinsi
|
Kâğıdı İlk Yapanlar, Çinlilerdir
Kâğıdı ilk yapanlar, Çinlilerdir
Kâğıdı ilk yapanlar, Çinlilerdir 2000 yıl kadar önce, daha Avrupa’da Yunanlılar ve Romalılar ünlü Mısır papirüsleri üzerine yazı yazarlarken Çinliler kâğıt yapmayı çoktan biliyordu
Kâğıt yapmak İçin bambu lifleri, bazı otlar ve eski paçavralar kullanılıyordu Bunları, bir dibek içinde suyla karıştırıp hamur haline getiriyorlardı Bu hamurdan da kâğıt yapılıyordu 
Burada kalıp olarak İncecik bambu kamışıyla İpekten kafes şeklinde örülmüş çevreler kullanılıyordu Kalıbın üzerine kâğıt kurumadan biraz dökülüp, liflerin birbirine yapışması ve keçe haline gelmesi için kalıp her tarafa eğilirdi Su, kafesin deliklerinden akar, kafesin üstünde de ıslak kâğıt tabakası kalırdı Bu tabakayı dikkatle kaldırır, bir tahtanın üzerine serer ve güneşte kuruturlardı Sonunda bu kurutulmuş kâğıt yapraklarından bir tomarını tahtadan yapılmış bir baskı aracının altına koyarlardı
Çinliler, kâğıt abajurdan başlayarak kitaba ve porselene kadar her işlerinde büyük bir sabır ve ustalık göstermişler ve Avrupalılardan önce matbaayı, barutu ve kâğıdı icat etmişlerdir :
Kâğıt, Asya’dan Avrupa’ya gelinceye kadar birçok yıllar geçti Bu iş şöyle oldu:
704 yılında Araplar, Ortaasya’da Semerkant kentini aldılar Orada ellerine geçirdiler birçok ganimet arasında kâğıt yapmanın sırrını da alıp ülkelerine götürdüler Bu yolla Arap: ların eline geçen kâğıt nedeniyle Sicilya, ispanya ve Suriye gibi ülkelerde kâğıt fabrikaları kuruldu Suriye’nin, Avrupalıların Bambiç diye adlandırdıkları Manbİç kentinde de bir fabrika kurulmuştu Arap tacirleri karanfil, biber ve güzel kokular gibi doğu mallarıyla birlikte Avrupa’ya Manbiç kâğıdı da götürüyorlardı Kâğıtların en İyisi büyük tabakalar halinde satılan Bağdat kâğıdı sayılıyordu Mısır’da çeşitli kâğıt türleri yapılmaktaydı Bunların arasında çok büyük tabakalar halinde yapılan “İskenderiye kâğıdı’ndan tutun da, güvercin postalarında kullanılan küçücük tabakalara kadar her türlü kâğıt vardı
Bu tür kâğıt eski paçavralardan yapılmaktaydı Siyah benekli bir rengi vardı Işığa tutulduğunda, yer yer pa-çavra parçalan bile görülüyordu
Avrupa’nın kendi kâğıt fabrikaları ya da o günlerin deyimiyle, “kâğıt değirmenleri” görülünceye dek ara-
dan yüzyıllar geçti Artık XIII yüzyılda bu tür kâğıt değirmenlerini italya’da ve Fransa’da görmek mümkündü
Bazan tarihçilerin eline yazılış yılı belli olmayan belgeler ve el yazmaları geçebilir
Bu belgelerin yazılış tarihi nasıl anlaşılır dersiniz?
Bu işlerle uğraşan bilginler bunu anlamak için hemen yazının yazıldığı kâğıda başvururlardı;
Böyle bir bilgin bunu nereden, nasıl anlardı?
Kâğıdı ışığa tuttuğu zaman ne görürdü?
Bilgin kâğıdı ışığa tutunca, filigran dediğimiz saydam bir işaret görürdü
Her kâğıtçı ustanın kendine göre bir işareti vardı
Bazı ustaların bu işaretten başka kâğıdın yapılış yılını ve kendi adlarını yazdıkları da olurdu Ustaların kullandıkları işaretler çok çeşitliydi Bu işaretler, insanbaşı, geyikbaşı, çan kulesi, boynuz, arslan, deniz kızı, kuş başlı-kanatlı arslan da olabilirdi
Filigran dediğimiz bu işareler şöyle yapılırdı: Kâğıt hamurunu içine
137
döktükleri kalıbın dibine kâğıda konmak istenen telden yapılmış bir örneği yerleştirirdi Hamur kalıbın içine dökülünce, kabın dibindeki belirli işarete gelen yerleri, öteki yerlerden daha ince bir tabaka halini alırdı Bunun için de kâğıt ışığa tutulunca, işaretin örttüğü yerler saydam olarak görünürdü
Kâğıtlarda rastlanan en eski işaret, dairedir Eski kâğıtlarda böyle bir işaret görüldü mü, kâğıdın 1301 yılında yapılmış olduğunu rahatlıkla söyleyebilirsiniz
önceleri kâğıda pek değer verilmezdi Kâğıt üstünde ancak uzun süre saklanması gerekli olmayan şeyler yazılıyordu Kitaplar için yine eskisi gibi parşömen kullanılıyordu Ama her geçen günle birlikte, ucuz kâğıt pahalı parşömenin yerini almaya başladı Sonra giderek, güzel ve dayanıklı kâğtılar da yapılmaya başlandı Bu arada bazı kişiler kitapları kâğıda kopya etmeyi de denediler Fakat kitabın dayanıklılığını arttırmak için her iki defter arasına bir tabaka parşömen koydular
Aradan bir yüzyıl daha geçti ve parşömenden kitaplar çok azaldı
Zaten başka türlü de olamazdı Ticaret gelişiyor ve yaygınlaşıyordu Kentlerden kentlere giden ticaret kervanlarının sayısı gittikçe çoğalıyordu Irmaklarda ve denizlerde bir ülkeden bir Ülkeye mat taşıyan gemiler görülmeye başlandı Ticaretle, panayırlarla, borsalarla, depolarla, kervanlarla ve gemilerle birlike çeşitli faturalar, hesap pusulaları, iş mektupları, hesap defterleri de çoğalmaya başladiVBü-tün bunlar için de kâğıt ve okuma yazma bilen insanlar gerekmekleydi Artık o dönemde bir zamanlar olduğu gibi okuma yazma bilenler yalnız papazlar değildi Her yanda okullar ve Üniversiteler ortaya çıkmaya baş-
ladı Okumaya susamış gençler, üniversitelerin bulunduğu kentlere akın etmeye başladılar Paris’te öğrenciler, Seine nehrinin sol kıyısında koskocaman bir mahalle kurdular Bu mahalle bugün Latin Mahallesi adını taşımaktadır
Bu kez kitapları yalnız sofu papazlar değil, öğrenciler kopya etmeye başladılar Bunlar kitabın güzelliğine, okunaklı olmasına pek de aldırış etmezlerdi Çoğu kez de satır başlarının ilk harflerini, gülünç bir biçimde dilini çıkarmış İnsan yüzleriyle, kocaman karınlı hayvan resimleriyle ve kendi öğretmenlerinin karikatürleriyle süslüyorlardı
Bu kişilerin kitaba saygıları azdt Kitapların boş yerlerine biçimsiz bir ‘takım insan resimleri çiziyor, altlarına da: “Palavra”, “Budalalık1′, “Yalan söylüyorsun!” gibi uygunsuz kelimeler yazıyorlardı
|