![]() |
Bilimsel Kavramlar |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Bilimsel KavramlarAmonyak Azot ve hidrojenden oluşan renksiz bir gazdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Amonyak gazı iki farklı yöntemle elde edilir ![]() ![]() ![]() Patlayıcı Maddeler Isının veya darbenin etkisiyle patlayan maddeler ![]() Güherçile, kükürt ve odun kömürü karışımı olan kara barut, yüzyıl*lar boyunca tüfek mermilerinin ve top güllelerinin fırlatılmasında itici güç olarak kullanıldı ![]() ![]() 1884'te, Fransız mühendisi Vieille, «B barutu» denilen dumansız barutu keşfetti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Patlayıcı maddeler şiddetli bir kimyasal tepkimeyle ve çok kısa sürede gaz haline dönüşebilen maddelerdir ![]() ![]() En tanınmış patlayıcılar 1865 yılında Alfred Nobel (çok büyük servetinin gelirleri, ünlü «Nobel ödülleri»ne temel olmuştur) tarafından nitrogliserinden elde edilen dinamit; özellikle top mermilerinin fırlatılmasında kullanılan melinit; uçakların bombardımanlarda kullandıkları tolit; bayındırlık işlerinde sık sık kullanılan «T ![]() ![]() ![]() ![]() Su Normal sıcaklıkta sıvı halde bulunan renksiz, kokusuz, tatsız madde, yoğunluğu 1 ![]() Su da hava gibi tüm canlılar için gereklidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Basit görünümüne rağmen, su bileşik bir cisimdir ![]() ![]() ![]() Su, yerkabuğunun yüzeyindeki ısıda sıvı halde bulunur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kimyasal özellikleri nedeniyle su, sanayide çeşitli uygulamaları olan önemli birçok tepkimeye katılır ![]() ![]() ![]() Atom Gücü Bütün evrenin, canlı-cansız her şeyin yapı taşı olan atomların, nasıl olağanüstü bir şekilde maddeyi oluşturduğunu artık biliyoruz ![]() ![]() ![]() Atomun içinde saklı olan bu güç öylesine büyüktür ki, insanlık bu enerjinin keşfiyle artık okyanusları birleştiren dev kanallar açabilmekte, dağları oyabilmekte, suni iklimler üretebilmekte ve bunlar gibi daha birçok faydalı işi yapabilmektedir ![]() ![]() Öyle ki bu gücün kötüye kullanımıyla, 2 ![]() ![]() ![]() ![]() Çekirdekteki Güç Nükleer enerji denilen muazzam güç, çekirdekteki bu kuvvetin serbest bırakılmasıyla ortaya çıkar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu kuvveti ayrıntıları ile incelemeden önce, özellikle üzerinde durulması gereken bir konu vardır: Bu kadar küçük bir yere nasıl olup da bu kadar büyük bir kuvvet sığmaktadır ![]() ![]() ![]() Atomun çekirdeğinde bulunan ve milyonlarca kişinin hayatını tehlikeye sokabilecek olan bu olağanüstü kuvveti, "fisyon" (nükleer parçalanma) ve "füzyon" (nükleer kaynaşma) tepkimeleri diye adlandırılan iki teknik işlem açığa çıkarmaktadır ![]() ![]() Fisyon adıyla bilinen reaksiyon atom çekirdeğinin bölünmesi, füzyon isimli reaksiyon ise iki çekirdeğin büyük bir güçle bir araya getirilip birleştirilmesi olayıdır ![]() Atomun Oluşumu Patlamanın her anındaki sıcaklık, atom parçacıklarının sayısı, o anda devreye giren kuvvetler ve bu kuvvetlerin şiddetleri çok hassas değerlere sahip olmalıdır ![]() ![]() ![]() "0" anı: Ne maddenin, ne de zamanın var olmadığı ve patlamanın gerçekleştiği bu "an", fizikte t (zaman) = 0 anı olarak kabul edilmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() Fiziğin tanımlayabildiği olaylar en küçük zaman birimi olan 10-43 saniyeden itibaren başlar ![]() ![]() ![]() Fizikte her şey 10-43 saniye sonrasından itibaren hesaplanabilir ve ancak bu andan sonra enerji ve zaman tarif edilebilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 10-43 saniyelik bu dönemden bir aşama ileri gidip saniyenin 10-37 olduğu zamana geliriz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir adım daha atıp 10-2 saniyelik döneme giriyoruz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu andan sonra oluşacak her atom parçacığının hangi anda ortaya çıkacağı çok önemlidir ![]() ![]() ![]() ![]() Bir aşama sonra, 10-1 saniye kadar bir zamanın geçtiği bir ana geliriz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Patlamadan sonraki 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ancak, bu değeri tam olarak kavrayabilmek mümkün değildir ![]() ![]() Bir sonraki zaman diliminin en belirgin özelliği ise sıcaklığın oldukça düşük bir değere ulaşmış olmasıdır ![]() ![]() Hidrojen ve helyum çekirdekleri gibi kararlı atom çekirdeklerinin oluşmaya başladığı dönem de işte bu dönemdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu oluşumu takip eden dönemde, evrenin sıcaklığı 1 milyar dereceye düşmüştür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Örneğin elektron ve pozitronları ele alalım: Elektron ve pozitron bir araya geldiğinde enerji açığa çıkar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Elektron, evrenin yapı taşı olan atomu oluşturan parçacıklardan biri olduğundan, evrenin var olabilmesi için bu dönemde gerekli miktarda elektron olması şarttır ![]() ![]() Pozitron ve elektronların sayısı eşit olsaydı, bu kez de ortaya sadece enerji çıkacak, maddesel evrene dair hiçbir şey oluşmayacaktı ![]() ![]() ![]() İşte, Büyük Patlama'dan sonra ortaya çıkan parçacıkların sayısı bu kadar ince bir hesapla belirlenmiş ve sonuçta madde evreni oluşabilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu olasılığa karşı çok iyi bir kanıt vardır: Var olmamız ![]() ![]() İlk dönemden bu yana toplam 34 dakika 40 saniye geçmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu noktada ünlü fizikçi Prof ![]() ![]() ![]() Atom Spektrumları Hayret verici bir keşif de atomların çizgi tayfı yaymalarının bulunmasıydı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Robert Bunzen (1811-1899) ve Gustav Kirchoff'un (1824-1887) araştırmaları şu iki sonucu ortaya çıkarmıştı: 1 ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Atom spektrumları arasında en geniş şekilde incelenmiş olana hidrojeninkidir ![]() ![]() ![]() ![]() Bu ışığın bir bileşeni kırmızı ışıktır ![]() ![]() ![]() Bohr Kuramı, doğal olarak bilim dünyasında büyük bir heyecan doğurdu ![]() ![]() Bakteriler Bakteri dünyası, canlı çeşitliliğine, neredeyse sonsuz denilebilecek bir oranda katkıda bulunuyor ![]() ![]() Bakteriler, Yeryüzü'nde yaşamın sürekliliği için çok önemli birçok biyokimyasal olayın gerçekleşmesini sağlıyor ![]() ![]() ![]() Dünya atmosferi için oksijen kaynağı olan fotosentez olayını bitkilerin yanında fotosentetik bakterilerin de gerçekleştirdiğini bilmek çok etkileyici ![]() ![]() İyi yapılmış bir turşuyu yemenin keyfine doyulmaz, ama turşuyu tutturması zordur ![]() ![]() ![]() Tuz ve sirke, ortamda çürükçül bakterilerin ve küflerin çoğalmasına engel olur ![]() ![]() ![]() Turşu yapımı, besin saklanması ve üretiminde bakteri kullanımının yalnızca bir örneği ![]() ![]() ![]() ![]() Sonbaharda sebze-meyve bolluğunun olması ve bunların kışın da yenebilecek bir şekilde saklanmasının amaçlanması bir yana, hava sıcaklığının ne çok sıcak ne de çok soğuk olması da önemli ![]() ![]() ![]() ![]() Laktik asit bakterileri adı verilen bu bakteri grubu, oksijensiz solunum yani fermentasyon yoluyla şekeri kullanarak laktik asit açığa çıkarıyor ![]() ![]() ![]() Bakterilerin yaşayabildikleri ve çoğalmalarını gerçekleştirebildikleri sıcaklık sınırları türden türe farklılık gösteriyor ve bakterilerin inanılmaz çeşitliliği bu noktada birçok yönünü ortaya koyuyor ![]() ![]() ![]() Mikrobiyolojiye giriş niteliğinde bir derse yeni başlamış olan öğrencilere ilk öğretilen şeylerden biri bakterilerin doğada her yerde bulunduğudur ![]() ![]() İlk laboratuvar uygulamasında çeşitli ortamlardan alınan örneklerden hazırlanan kültürlerdeki mikroorganizma üremeleri gözlenir ve öğrencileri şaşkına çevirir ![]() ![]() ![]() Vücudun çeşitli bölümlerinde enfeksiyona neden olabilirler ![]() ![]() ![]() Makroskobik Dünya'nın Mikroskobik Canlıları Bakterilerle ilgilenmeye yeni başlayan biri için onların dünyasını keşfetmek, yeni bir gezegen keşfetmeye benzer ![]() ![]() Besin, mineral ve enerji döngülerinde "kimyacı" gibi işlev gören bakteriler, canlılar arasındaki ilişkilerde etkin bir rol oynar ![]() ![]() Yaklaşık 3,5 milyar yıl önce, yaşayan ilk hücreler olarak ortaya çıktıkları belirlenen bakteriler en basit yapılı canlılar olmalarının yanında, dünya yüzeyinde belirli bir canlı grubuna ait en büyük kütleyi oluştururlar ![]() Bakteriler, canlılar aleminde "Prokaryotlar" olarak adlandırılıyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() Atmosferle yer ve canlılar arasındaki azot döngüsünde, havadaki serbest azotun canlılar tarafından bağlanmasına yönelik tek mekanizma, baklagillerin köklerinde özel yumrucuklar içinde yaşayan, yumrucuk bakterileri ya da cins adı Rhizobium olan bakteriler tarafından sağlanıyor ![]() Bakterilerin, baklagillerle olduğu gibi başka canlılarla da simbiyotik (ortak yaşam biçiminde) ilişkileri var ![]() ![]() ![]() ![]() Hastalık yapan bakterilerin konaklarıyla olan ilişkisi ise asalaklık biçiminde (parazitik) bir yaşam olarak değerlendirilebilir ![]() ![]() Çürükçüller (saprofitler) adı verilen bu bakteriler ölmüş canlıları parçalayarak, onların proteinlerinde bağlı olarak bulunan azotun ve diğer minerallerin toprağa geçmesini ve yeniden azot döngüsüne katılmasını sağlar ![]() ![]() Bakteriler, yaklaşık 1 mikrometre çapında olup, hücre zarından ve DNA ipliğinden başka farklılaşmış yapı içermezler, hücrenin içi ise metabolik tepkimeleri sürdüren enzimler, küçük organik bileşikler ve inorganik iyonlarla doludur ![]() ![]() 4,5 milyar yaşındaki Dünya'da yaklaşık 2 milyar yıl kadar tek canlı grubu olarak yaşadıkları düşünülen bakterilerin en eski örnekleri olduğu kabul edilen fosiller Batı Avustralya'da bulunmuştu ve yaklaşık 3,5 milyar yıl önce yaşamışlardı ![]() ![]() Evrim sırasında oksijen üreten fotosentetik bakteriler gibi canlı formlarından sonra, oksijen kullanan yaşam formlarının ortaya çıktığı ve diğer canlı türlerinin de böylece oluştuğu düşünülüyor ![]() ![]() Bakteriler, yapı bakımından birbirine çok benzer gruplar altında ele alınırlar ![]() ![]() ![]() ![]() Son yüzyıl içinde Robert Koch'un öncü çalışmalarıyla varlıkları belirlenen bakterilerin, bugüne kadar 5 000 türü tanımlanmış ve bunun daha buzdağının tepesi olduğu düşünülüyor ![]() ![]() ![]() Türleri birbirinden ayırmak için 16S ribozomRNA'sını kodlayan gen incelenir ![]() ![]() ![]() Yine de araştırmacılar 16SRNA geni üzerindeki çalışmaların, gerçek çeşitliliğin daha azına ışık tutacağını düşünüyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() Biyokimyasal ve ekolojik bilgileri yalnızca gen dizilişlerini inceleyerek elde etmek pek olası değil ![]() ![]() ![]() Hızlı çoğalmaları, hareketli olmaları, yaygınlıkları ve kalıtsal yapılarının mutasyonlar (DNA yapısında oluşan ani ve kalıtsal değişiklikler) nedeniyle kolaylıkla değişebilir olması onların dış koşullarda oluşan değişikliklere kolaylıkla uyum sağlayabilmelerine olanak sağlıyor ![]() Haploid yapıda olmaları, yani DNA'larının tek zincirli olması nedeniyle, mutasyonların oluşturduğu değişiklikler diğer nesillere kolaylıkla aktarılabiliyor ![]() ![]() Bakterilerde çoğalma ikiye bölünme ile gerçekleşiyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hatta iki saat daha geçtiğinde 6,6 x 1020 tona ulaşarak Dünya'yla yaklaşık olarak aynı ağırlığa geleceği de düşünülmüş ![]() ![]() ![]() ![]() İlaç endüstrisinde, bu bakterilerin saf kültürlerinin antibiyotik üretmesi sağlanıyor ve sentetik olmayan antibiyotikler çoğunlukla bu yolla elde ediliyor ![]() ![]() ![]() Streptomyces'ler gibi, Actinomycetes grubuna ait olan bakteriler, tetrasiklin, eritromisin, streptomisin, rifamisin ve ivermektin gibi antibiyotikleri üretiyorlar ![]() ![]() ![]() Ölüm ve Yaşam Bakterilerin yaygınlığının bir nedeni de, yaşam evrelerinden birinin özelliğidir ![]() ![]() ![]() ![]() İkiye bölünme yine gerçekleşir ama bu kez birbirine eşit olmayan, yalnızca birinin hayatta kalacağı iki hücre meydana gelir ![]() ![]() ![]() Böylece, varolan canlılar içinde en dayanıklı ve kendini koruyabilen nitelikteki bireyler oluşur ![]() ![]() ![]() Sporların iç kısmında DNA ve ribozomlar yarı kristalize bir halde bulunurlar ![]() ![]() ![]() Reçinenin sertleşmiş hali olan amber içindeki arı, laboratuvarda steril koşullar altında açılarak karnındaki bu eski bakterilerin sporlarının çıkarılıp, kültüre alınmasıyla bakteriler kolayca yeniden gelişmeye başladılar ![]() ![]() B ![]() ![]() ![]() İngiliz ve Rus bilim adamları yukarıdaki örneğin benzerlerinin, Antarktika'da buz altında yeni bulunmuş olan ve yaklaşık 50 000 yıldır dış dünyayla hiçbir bağlantısı kalmamış olan bir gölde de olabileceğini düşünüyorlar ve eğer varsayımları doğruysa, gölün altında yaklaşık bir milyon yıl öncesinin yaşam formlarına rastlayabileceklerine inanıyorlar ![]() Bakteriler sınırsız sayıda bölündüklerinden, kural olarak ölümsüz kabul ediliyorlar ![]() ![]() Bakteriler bir hücre olarak kabul edildiklerinde ölüm çok önem taşımıyor, ama daha büyük bir organizma bütününün bir parçasıymış gibi bakılırsa, ölümün onlar açısından anlamı değişiyor ![]() ![]() Bazı bakteri türleri koloniler halinde yaşıyorlar, yani aynı türün bireyleri tek tek yaşamaktansa bir "birey grubu" olarak yaşamayı tercih ediyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu farklılıkların hücre büyüklüğü, biçimi ve enzim çeşitleri açısından olduğu ortaya konmuş ![]() ![]() ![]() Araştırmacılar, spor oluşturan ana hücrenin ölümünün de bu durum gibi yorumlanabileceği görüşündeler ve bazı bireylerin diğerlerinin yararına öldüklerini düşünüyorlar ![]() Bu konu üzerinde belki de daha çok çalışacak ve düşünecekler ![]() ![]() En önemli soru da, hangi bireylerin öldükleri? Araştırmacılar, bunun da bir şans işi olduğunu, doğru ya da yanlış yerde, doğru ya da yanlış zamanda bulunmanın bu durumun belirleyicisi olduğunu düşünüyorlar ![]() Bakteriler Bilimin Emrinde Moleküler genetik biliminin ve rekombinant DNA teknolojisinin ilerlemesiyle, bakteriler önemli roller almaya başladılar ![]() ![]() ![]() ![]() Bakteriler, genetik yapısı değiştirilmek istenen canlılara aktarılmak istenen genlerin taşınması için yalnızca bir araç ![]() ![]() ![]() Böbreği olmayan kimselerde bu hormon yapılamıyor ![]() ![]() ![]() İnsan insülini de bu yolla elde edilebiliyor ![]() ![]() ![]() Bu bakteriler patates tarlalarına bırakıldığında, sonuç olumluydu ![]() ![]() ![]() Çevre açısından tehlike taşıyan maddelerin temizlenmesi için yapılan biyoteknolojik uygulamalarda da bakteriler kullanılıyor ![]() ![]() Bitkiler üzerinde yapılan biyoteknolojik çalışmalar da daha çok hastalıklara, böceklere ve yabani otları öldüren ilaçlara karşı, bitkilere direnç kazandırmaya yönelik oluyor ![]() ![]() Sonuçları son yıllarda alınan, ama yaklaşık otuz yıllık bir çalışmanın ürünü de selüloz üreten bakteriler ![]() ![]() Doğal bir polimer olan selüloz, dünyada çok yaygın olması nedeniyle, kâğıt ve pamuk endüstrilerinde önemli bir yer edinmiş durumda ![]() ![]() Fotosentetik bakterilerden olmayan A ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir İngiliz biyoteknoloji şirketi de bakterileri plastik üretiminde kullanıyor ![]() ![]() Biyopol adı verilen bu polimerler, şişelerin ve kontrollü miktarda kullanılması gereken ilaç şişelerinin yapımında kullanılıyor ![]() ![]() ![]() Bu polyester, bakteri için enerji kaynağı olmanın yanı sıra, tıpkı insan hücrelerinin yağ depolaması gibi depolanıyor ![]() ![]() ![]() Bakteriler, basit yapıları ve biyolojik süreçlerinin kolay anlaşılabilirliği ve hızlı çoğalmaları yüzünden, moleküler biyoloji ve genetik konusunda yararlı bir laboratuvar deneği konumuna geldiğinden, özellikle biyoteknoloji konusunda ilerleyen çalışmalar sonucunda geleceğe yön vereceğe benziyorlar Beynin Evrimi Canlılar, yaşamlarını sürdürmek ve bulundukları ekolojik ortama uyum sağlamak için, göreceli olarak gelişmiş duyu organlarına ve bu durumu yansıtan beyin yapısına sahiptirler ![]() ![]() Temelde birçok ortak yapı olmasına karşın, değişik türlerde beyin, vücudun herhangi bir organına göre çok daha büyük farklılık gösterir ![]() ![]() ![]() ![]() Balık ve sürüngenlerde, bazı türler dışında bu kısım, toplam beyin hacmine oranla oldukça büyüktür ![]() ![]() ![]() Balıkta koku alma birincil enformasyon kaynağıdır ![]() ![]() ![]() ![]() Bu kısımların işlevi, balıkta orta ve arka beyin aracılığıyla sağlanmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Balıkta görme lobları küçüktür ![]() ![]() ![]() Cerebellum göreceli olarak kuşlarda en büyüktür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Primatlarda ve İnsanda Beyin Yapısı Bilindiği gibi insan "gelişmiş memeliler" olarak tanımlanan "Primat Takımı" nın bir üyesidir ![]() ![]() ![]() Primatlarda varolan becerikli ellerin ve kompleks sosyal davranışların temelinde bu genişleme yatar ![]() ![]() ![]() ![]() Zaman sürecinde, ağaç yaşamına uyum sağlayan "arboreal" primatlarda görme duyusunun öne çıkmaya başladığı gözlemlenir ![]() ![]() ![]() ![]() Prosimii’lerde Duyu Ağaç yaşamına uyum sağlamış dolayısıyla da uzaklığı doğru algılamanın yaşamsal önem taşıdığı primat takımında, görme algısı çok gelişmiş ve stereoskopik görüş yetisi ortaya çıkmıştır ![]() ![]() Prosimii’lerde örneğin Lemur’larda görme yeteneği gelişmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Antropoid’lerde Duyu Primatların daha gelişmiş olan alt takımı Antropoid’lerde görme, Lemur’lara göre daha öne çıkmaktadır ![]() ![]() ![]() İleri ve tamamen öne doğru bakış Antropoid’lerde ortaya çıkmıştır ![]() ![]() Bu canlılarda araştırma ve manipulasyon için diş ve öne doğru uzamış burunu (muzzle) kullanmaktan çok, elleri kullanma eğilimi vardır ![]() ![]() ![]() Primatlarda cerebral cortex’in çok geliştiği ve genişlediği görülür ![]() ![]() ![]() ![]() Primatlardaki beyin bölgelerinin oranları aynı zamanda ileri derecede becerisi olan ellerin kullanımına yönelen bir eğilime işaret eder ![]() ![]() Eski ve Yeni Dünya maymunları bir sonraki aşamadır ![]() ![]() ![]() İnsan beyni diğer Primatlarla karşılaştırıldığında cerebral cortex’in en geniş olduğu ve her bölümünün aynı oranda gelişmediği bir form olarak karşımıza çıkar ![]() ![]() Bu bölgeler bilginin saklanması, yeni deneyimlerin eskilerle karşılaştırılması ve çeşitli duyu merkezlerinden gelen bilginin ve hafızanın (hatıraların, daha önceden yaşanmış olayların) neden arama, hayal gücü, konuşma ve diğerlerinin birleştirilmesi ile ilgilidirler ![]() ![]() Frontal ve parietal bölgelerin görevlerinin bu önemi insanın morfolojik gelişim sürecinde kafatası büyümesinin neden özellikle alın ve yan taraflarda gerçekleştiğini açıklamaktadır ![]() ![]() İnsanlarda frontal bölgenin fonksiyonu uzun süreli bir amaca yönelik olarak dikkati sürdürmek, şaşırtıcı bir uyaranı süzgeçten geçirerek almak ve birbirini tutmayan, anlaşılamayan uyaranların alıkonulması gibi olgularla ilgilidir ![]() ![]() Örneğin, yaralı bir hayvanı tüm gün izleme, avantajlı bir iş için risk alma ya da bir yiyeceği gruba getirmek yerine bulduğu yerde yeme içgüdüsünün bastırılabilmesi gibi ![]() ![]() ![]() ![]() Hem öğrenme hem de konuşma dilini kullanma ve özetleme kabiliyeti, farklı duyu alanlarından gelen bilgiyi birleştirme becerisine dayanır ve parietal lobda gerçekleştirilir ![]() ![]() İnsan beyini kendi takımı içinde -simian primatlar arasında- beklenildiğinin üç katı büyüklüğündedir ve bu büyüme sadece son birkaç milyon yıl içinde gerçekleşmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yani insan beyninin gelişmesini hazırlayan temel öğe dik yürümeye uyumdur ![]() ![]() Australopithecine’lerde beyin kapasitesi modern büyük maymunlardaki kapasite sınırları içerisindedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Koobi Fora’dan bulunan KNM-ER 1470 yaklaşık 750 cm bir beyin hacmine sahiptir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Erken Homo Sapienslerin beyin hacmi neredeyse bizimkine yakın bir büyüklüğe ulaşmıştır ![]() ![]() Gırtlak yapısı açısından bazı değişikliler sergilemesi ve konuşma açısından sorun yaşadığının sanılmasına rağmen bu fosil insanlar, muhtemelen mental kabiliyetleri açısından modern insan seviyesindeydiler ![]() ![]() ![]() Büyük beyin ancak yüksek enerjili diyetlerle kazanılabilir ![]() ![]() ![]() ![]() Bazı türlerin neden büyük beyine ihtiyaç duydukları sorusunu sormak yerine bunların büyük bir beyine sahip olmalarının nasıl üstesinden geldiklerini anlamaya çalışmak daha doğru olur ![]() ![]() İnsan beyninin evriminde iki aşamadan sözedilebilir: İlk aşamada Australopithecine’lerden Erken Modern Homo genusuna doğru olan çizgide beyin kapasitesinde büyük bir artış olmuştur ![]() ![]() İkinci aşamayı oluşturan alet yapımı ve kullanımı döneminde; özel seçilim baskısı muhtemelen artan beyin dokusunun iletişim sistemindeki değişikliklerin belirlenmesinde esas rol oynamış olmalıdır ![]() ![]() Endocastlardan girus ve sulcusları, belirli kan damarlarını, beynin şeklini anlayabiliriz ![]() ![]() Beyin büyüdükçe kortikal kıvrımlanma daha sıkı bir yapı gösterir ve dura mater daha kalın ve az esnek olur ![]() ![]() Endocastları elde edebileceğimiz fosil kafatasları genellikle deforme olmuşlardır ve eksik parçaları vardır ![]() ![]() Endocast yüzeyine bakarak beynin iç organizasyonu genellikle yapılamaz ![]() ![]() ![]() Australopithecine’lerde bu sulcus’un göreceli olarak biraz daha arkada yer alması beyin fonksiyonlarının insana doğru yöneldiğinin bir diğer göstergesidir ![]() ![]() Dik yürümeye adaptasyon beyin kökünün Ape’lere göre çok daha vertikal olmasına neden olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() Fonksiyonal açıdan farklı bölgeler arasındaki sınırı gösteren central sulcusun da bulunup bulunmaması antropologlar için önemlidir ![]() ![]() ![]() ![]() İlk ortaya çıkan maymun formlarında, bu oluk somatik korteksi motor korteksten ayırdığından, bu fonksiyonel bölünmenin başladığını göstermesi açısından önemlidir ![]() ![]() ![]() ![]() Modern insanlarda bu daha büyük Wernicke konuşma bölgesiyle ilgilidir ![]() ![]() Ancak yine de kortikal asimetriler bize daha yaygınlaşmış fonksiyonel asimetrilerin orijini hakkında önemli ipuçları verebilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İnsan beyninde bu sulcusların varlığı ve yeri çok değişkendir ![]() ![]() ![]() Australopithecine ve Erken Homo türleri arasında beyin hacminin büyümesi cerebral korteksin her alanında birçok yeni kıvrımın oluşmasına neden olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() Çekirdek Dünyası Bir çekirdek santralinde elektrik üretimi ilk kez 1951 yılında ABD'nin Idaho Eyaletinde gerçekleşti ![]() ![]() ![]() Fransa, Belçika, ve Tayvan elektriklerinin yarıdan çoğunu reaktörlerden elde emektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1979 martında soğutma sistemindeki aksaklılar Pensilvanya'nın "Three Mile" adasındaki üç reaktörden birisini çalışamaz hale getirdi ve bir miktar radyoaktif madde etrafa yaydı ![]() ![]() ![]() 1979'dan sonra yeni reaktörlerin daha güvenli bir biçimde yapılması kaçınılmazdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Başka yerlerde durum farklıydı ![]() ![]() ![]() Atmosfere fazla miktarda radyoaktif malzeme girdi ve rüzgarlarla dünyanın değişik yerlerine taşındı ![]() ![]() ![]() ![]() ABD'de "Three Mile" adasından sonra olduğu gibi Avrupa'da Çernobil'den sonra kamuoyunun çekirdek programlarının güvenliği hakkındaki endişesi arttı ![]() ![]() ![]() Reaktörlerin kendi güvenliklerinden tamamen farklı olarak oluşturdukları atıkların ne yapılacağı sorunu vardı ![]() ![]() ![]() ![]() Çekirdek atıklarını yerin derinliklerine gömmek şu anda onlardan kurtulmanın en iyi uzun vadeli yolu olarak görülmektedir ![]() ![]() ![]() Cotanjant Kavramı İlk defa "Seked" terimi ile Mısır Matematiğinde görüldü ![]() ![]() Darwin'e Göre Duyular Ağlamak, gülmek, üzülmek gibi duygularımızı ifade ettiğimiz davranışları, kalıtımsal olarak devralıyoruz ![]() ![]() ![]() Eğer, çok üzüldüğümüz için ağlıyorsak, gözyaşımızdaki protein çeşidi ve miktarı, gözümüze toz gibi yabancı bir nesne girdiğinde döktüğümüz gözyaşındakinden oldukça farklı ![]() ![]() Pekala, nasıl ağlıyoruz ya da bir başka deyişle bu tip fizyolojik sebeplerin yanında anatomik olarak ağlamamızı sağlayan nedir?Ağlamak, birkaç hayvan türü dışında sadece insanın sergileyebildiği bir ifade şekli ![]() Evrim Hakkında Bilmemiz Gerekenler Evrim hakkında bilmemiz gereken en önemli noktalardan biri, şu an yaşayan hiçbir türün bizim atamız olmadığıdır ![]() ![]() ![]() ![]() Evrim düşünüldüğünde, genelde akla hep morfolojik değişimler gelse de, aslında davranışsal değişimleri de gözönünde bulundurmamız gerek ![]() ![]() ![]() ![]() Korkuda Ortak Yönler Şimdi, tekrar başlangıçtaki noktamıza dönecek olursak; hangi anatomik yapılarımız duygularımızı ifade etmemizi sağlıyor? Bu davranışlar içgüdüsel ve evrensel olabilir mi ve insanoğlu duyguların ifadesi söz konusu olduğunda gerçekten diğer hayvanlarla benzerlik gösteriyor mu? Darwin'in Expression of Emotions in Man and Animals (1872) kitabında ele aldığı örneklere geçmeden önce, bu davranışların nasıl ortaya çıktığına bir göz atalım ![]() Hayvanlar korktukları zaman titrerler ![]() ![]() ![]() ![]() İnsanlara baktığımızda, hayvanlara benzer bir tabloyla karşılaşıyoruz ![]() ![]() ![]() Her ne kadar insanların vücudu hayvanlar gibi kıllarla kaplı olmasa da, korktuğumuzda derimizin yolunmuş tavuk benzeri bir görüntü alması, aynı refleks davranışın insanlarda da varolduğunu ve hayvanlardakiyle aynı kasların kasıldığını gösteriyor ![]() ![]() Korku anında sergilenen bu tepkisel davranışların istemli ya da içgüdüsel olarak gerçekleştiğini anlayabilmek için Hoimar Von Ditfurth'un, Dinozorların Sessiz Gecesi-2 kitabında verdiği bir örneği hatırlamak bize yardımcı olacak ![]() ![]() ![]() Çevrede hayvanın korkmasına sebep olabilecek bir şey olmadığı halde, beynin bu bölgesi uyarıldığı anda hayvan korkmaya ve içgüdüsel olarak belli "şablon" davranışları uygulamaya başlar ![]() ![]() İnsanlarda ise büyük beyin kabuğunun ortaya çıkardığı bilinçli davranışlar yüzünden bu tip hazır programların varlığı pek belirgin değil ![]() ![]() ![]() Böyle anlarda, hiç sebep yokken korkmaya başlar, sanki karanlıkta hayaletlerin bize saldıracağını hissederiz ![]() ![]() ![]() Ses ve Benzerlikler İnsan dahil pek çok hayvan duygularını ifade edebilmek için sesini kullanır ![]() ![]() ![]() ![]() Öfke, sevinç, korku, acı, memnuniyet; hepsinin ifadesinde ses organlarının katılımı var ve öyle görünüyor ki, aynı ses hemen hemen her türden hayvanda aynı duyguları uyandırıyor ![]() ![]() ![]() Yazının başında da bahsettiğimiz gibi, ağlamak, üzüntünün bir göstergesi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ağlama eylemini gerçekleştirebilen yegane tür insandır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hayvanlar saldırganlaştıklarında, kalp atışları ve dolayısıyla kan dolaşımları hızlanır ve bu da özellikle insanlarda yüzün kızarmasına sebep olur ![]() ![]() Mutluluk Anları Mutluluk anlarında ise hayvanlar amaçsız hareketlerle çevrelerinde gezinir ve gülerler ![]() ![]() ![]() ![]() Sevgimizi birine göstermek için güleriz, gözlerimiz parlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Darwin, tüm bu duygu ifadelerinin kalıtımsal ve evrimsel olduğunu düşünüyor ve bu ifadelerin başta istemli olarak sergilendiğini, zamanla öğrenilerek alışkanlık haline geldiğini ve doğal seçilimle kalıtımsallaştığını ve gelecek nesillere geçtiğini söylüyor ![]() ![]() Körlerin hiçbir yüz ifadesini ve vücut hareketini taklit yoluyla öğrenme imkanları yoktur ![]() ![]() ![]() Gözlemlerimiz, tüm ırklardan genç, yaşlı tüm insanların ve pekçok hayvanın belli duygularını aynı şekilde ifade ettiğini gösteriyor ![]() ![]() Darwin ve Moleküler Devrim Doğal seçilim aslında bir genetik kuramı ![]() ![]() ![]() Ancak Darwin, genetik süreçlerin nasıl işlediğini -özelliklerin bir kuşaktan diğerine nasıl aktarıldığını- bilmiyordu ![]() ![]() ![]() Darwin, Mendel'in makalesini hiçbir zaman okumadı ![]() ![]() ![]() Ancak, "Türlerin Kökeni"nin yayımlanmasından sekiz yıl sonra (Mendel'in makalesinden bir yıl sonra), 1867'de, bir mühendis olan Fleeming Jenkin, karışımsal kalıtım ve doğal seçilimin birbirleriyle uyumlu olmadığını gösterdi ![]() ![]() ![]() Yalnızca kırmızı ile kırmızının çiftleşmesi durumunda kırmızı bireyler ortaya çıkacak, diğer tüm çiftleşmelerdeyse (ör ![]() ![]() ![]() Diğer bir deyişle, karışımsal kalıtım her şeyin orta noktaya yaklaşmasına yol açacak, renk pembeye yaklaştıkça, bir uç nokta olan kırmızı yok olacaktır ![]() ![]() Darwin, Jenkin'in haklılığını görerek kuramını kurtarmak için bir yol aradı ve "pangenesis" adını verdiği kendi kalıtım kuramını ortaya attı ![]() ![]() ![]() Bu süreç, "edinilmiş özelliklerin kalıtımı"nı içeriyordu ![]() ![]() ![]() ![]() Lamarck, zürafanın boyun uzunluğundaki bu değişimin yavrularını da etkileyeceğini düşünüyordu; böylece sonraki kuşağın zürafaları, yaşamlarına önceki kuşaktan daha uzun boyunlarla başlayacaklardı ![]() ![]() ![]() ![]() Lamarck ve Darwin yanılmışlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Jenkin'in eleştirilerini yanıtlayabilmek için son çare olarak Pangenesis'e sarılmış olan Darwin'se, Galton'un ortaya koyduğu delilleri kabul etmek istemedi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Darwin'in, Mendel'in çalışmaları konusunda bilgisi olsaydı, Jenkin'i yanıtlayabilmek için son derece ayrıntılı, üstelik de bütünüyle yanlış olan Pangenesis Kuramı'nı ortaya atması gerekmeyecekti ![]() Mendel, bezelye bitkilerini üreterek yaptığı gözlemlerine dayanarak, daha sonra "gen" adı verilecek olan kalıtım etkenlerinin, bireyin deneyimlerinden etkilenmedikleri, aksine, kuşaktan kuşağa bir bütün olarak ve değişmeden aktarıldıkları sonucuna vardı ![]() ![]() Kırmızı ve beyaz boya kutularımıza dönecek olursak, ilk çiftleşmenin sonucunda pembe bireyler ortaya çıksa bile ![]() ![]() ![]() Doğal seçilimin kritik etkeniyle ilgili olarak (önce karışımsal kalıtım, sonra da Pangenesis konusunda) Darwin'in iki kez yanıldığı düşünülürse, bu kuramın varlığını sürdürmesi çok olağandışı bir durum ![]() ![]() Bu olağandışı sonucun nedeni, Darwin'in öncelikli olarak bir 'deneyci'(empiricist) olmasıydı: Onun için önemli olan ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Öte yandan, son 50 yıl içinde moleküler genetik alanında kaydedilen olağanüstü ilerlemeyi gözönüne alırsak, Darvin'in düşüncelerinin varlığını sürdürebilmiş olması daha da şaşırtıcı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Moleküler genetiğin en son zaferini, insanın (ve birçok başka türün) genomundaki dizilimin eksiksiz olarak belirlendiği çalışmayı ele alın: Kendisi de genom projelerinin başlatanlarından olan Jim Watson, projeden bugüne kadar elde edilen en önemli bulgunun ne olduğu konusunda düşüncesi sorulduğunda, "Genom projesi Darwin'in, kendisinin bile inanmaya cesaret edebileceğinden daha haklı olduğunu gösterdi" yanıtını vermişti ![]() Ayrıca Watson ![]() ![]() ![]() ![]() Yakın zamanda, "Türlerin Kökeni"ni yeniden yazma ve güncelleştirme işini üstlenmiş olan İngiliz bilimci Steve Jones da, Darwin'in çalışmasının sağlamlığından etkilenenlerden: "Sonuç olarak bu kitap (benim beklemediğim kadar) aslına benzeyen bir yapıt oldu ![]() ![]() ![]() Tüm bulgular, Darwin'in düşleyebileceğinin çok ötesinde olmalarına karşın, "Türlerin Kökeni"nde çizilen çerçeveye rahatça oturuyorlar ![]() ![]() Yaprak yiyebilmek için moleküler düzeyde ne gerekli? Doğal seçilimin gücünü en iyi ortaya koyan süreçlerden biri de "benzeştiren evrim"dir ![]() ![]() ![]() Her iki çözüm de ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ancak, taksonomistler için büyük sorun yaratan doğal seçilim örnekleri de var ![]() ![]() ![]() Oysa daha ayrıntılı bir incelemede, temelde çok farklı iki ayrı memeli grubuna ait oldukları ortaya çıkıyor: Keselikurt bir keseli, kurtsa bir etenli (plasentalı) memeli ![]() ![]() ![]() Darwin'in bu örneklerle bir sorunu olmayacağı kesin ![]() ![]() DNA dizilimi, yaşamın aktif molekülleri olan proteinleri kodlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Doğal proteinlerde 20 farklı aminoasit bulunabiliyor ![]() ![]() ![]() ![]() Belli koşullar altında, "evet" ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu hayvanların bağırsaklarında, selülozu ustaca parcalayabilen bakteri toplulukları yaşar ![]() ![]() ![]() ![]() Sonuç olarak, bir ineğin yediği otlardan besin elde etme süreci son derece dolaylı: Otu yiyor, bakteriler bitkinin selüloz hücre duvarını parçalıyor ve hücrenin içindekileri kullanıyor: bundan sonra ineğin bağırsaklarındaki lizozim, bakterileri parçalıyor ve sonunda besinler ineğe ulaşabiliyor ![]() ![]() ![]() ![]() Aslında geviş getirenler yaprak yemekte uzmanlaşmış tek memeli grubu değil ![]() ![]() ![]() ![]() Bu olgunun kendisi, benzeştiren evrimin ![]() ![]() ![]() ![]() Bu son derece olağanüstü bir sonuç ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yakın geçmişte bu öykünün bir başka yanı daha ortaya çıktı ![]() ![]() ![]() ![]() Elektrik Enerjisi - Elektrik enerjisinin diğer enerji türlerine dönüştürülmesi kolaydır ![]() - Diğer enerji türlerine göre çok uzaklara taşınması ve kullanılması son derece rahattır ![]() - Verimi yüksektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() - Elektrik enerjisi sayısız bir çok parçaya ayrılarak kullanılabilir ![]() ![]() - Elektrik enerjisi bulunduğu yerin ekonomik, sosyal ve kültürel düzeylerini hızla yükseltir ve kendisine karşı duyulan gereksinmenin artmasına gene kendisi neden olur ![]() - Elektrik enerjisi toplumların ekonomik, sosyal ve kültürel yönlerden kalkınmasını sağlayan ve çağdaş uygarlığın en önemli araçlarından biri durumundadır ![]() - Son 50 yıl içinde baş döndürücü bir hızla ilerleyen teknolojideki gelişimler ve hatta bir ev kadınının eli altına bir makinanın verilmesi (örneğin çamaşır makinesi) elektrik enerjisi sayesinde olanaklı olmuştur ![]() Elektrik enerjisinin belirtilen bu ve bunlara benzer avantajları ve iyi yönleri yanısıra sakıncalı yönleri de vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Elektrik enerjisinin bir başka sakıncası da üretimine paralel olarak taşıma ve dağıtımı için özel düzenlere kesinlikle gereksinme duymasıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ELEKTRİK ENERJİSİNİN İLETİMİ (TAŞINMASI) VE DAĞITILMASI Genellikle birbirinden uzak olan elektrik üretim santrallarıyla tüketim merkezleri arasındaki bağlantı, iletişim şebekesi ve enterkonnekte sistemlerle sağlanır ![]() ![]() ![]() ![]() Enterkonnekte sistemler, üretimi tüketim düzeyindeki değişimlere uyarlamayı sağlar ![]() ![]() ![]() ![]() Enterkonnekte sistemler çok dağınık bölgelerin üretim imkanlarını birleştirerek, aynı malzeme güvenliği bakımından gerekli olan güç miktarının azalmasını sağlar ![]() ![]() ![]() ![]() Şebeke ve Gerilimler Gerilim ne kadar yüksek olursa, bir hattın iletebileceği elektrik miktarı da o kadar yüksek olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İletim şebekesi bölgesel, ulusal veya uluslar arası ölçekte de olsa, yönetim ve organizasyon nedenleriyle iletim işlemi Türkiye' de 34500V veya bunun üzerindeki bir gerilim düzeyinde gerçekleştirilir ![]() ![]() ![]() Petrokimya, metalürji (özellikle alüminyum), demir-çelik fabrikaları ve elektrikli ulaşım hatları (tren, tramvay) çok büyük tüketicidir ![]() ![]() ![]() Elektrik Dağıtım Merkezleri ve Dağıtım Bağlantıları Elektrik üretim merkezleriyle tüketicileri arasındaki bağlantı, elektrik iletim şebekesiyle anında sağlanır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Eskiden yılda bir kere yapılan tahminler, zamanla haftalık, günlük hale gelmiş ve tüketimin daha da yakından izlenmesi imkanı sağlanmıştır ![]() ![]() ![]() Şebeke dağıtım merkezlerinin iki ayrı işlevi vardır: hem hatların birbirine bağlanmasını sağlar (enterkoneksiyon), hem de dönüştürme işlevi üstlenir (transformatör) ![]() ![]() Transformatörler, duruma göre elektrik akımının gerilimini yükseltir veya alçaltır; dolayısıyla, iletim ve dağıtıma en uygun gerilimi seçerek elektriğin taşınmasında büyük önem taşır ![]() ![]() ![]() Ayırıcılar da aynı rolü üstlenir, ama hatta akım olmadığı zaman çalışır ve hattı şebekeden tamamen ayırmakta kullanılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Elektriğin Ülke Çapında Dağıtımı Türkiye'de elektrik dağıtımından genelde Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) sorumludur; bazı bölgelerde bu işi özel şirketler üstlenmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Orta gerilim/alçak gerilim merkezlerinin bağlayıcı elemanı, farklı gerilimdeki iki şebekeyi birbirine bağlayan ve kısaca trafo denen transformatördür ![]() ![]() ![]() ![]() En çok kullanılan sistemler üç fazlı 380V ve tek fazlı 220V'tur ![]() ![]() ![]() ![]() Elekromanyetik Kuvvet Bu kuvvetin keşfedilmesi fizik dünyasında bir çığır açtı ![]() ![]() ![]() Bu sayede bu kuvvet atomun çekirdeğindeki protonlarla çevresindeki yörüngelerde dolaşan elektronların birbirlerini çekmelerini sağlar ![]() ![]() Bu kuvvetin şiddetindeki en ufak bir farklılık elektronların çekirdek etrafından dağılmasına ya da çekirdeğe yapışmasına neden olur ![]() ![]() ![]() Elektron Mikroskoplar Hareketli elektronların dalgalı doğası, ilki 1932 yılında yapılan elektron mikroskobunun temelin oluşturur ![]() ![]() Görünen ışık kullanan iyi bir mikroskopta, en büyük faydalı büyülte 500 x civarındadır, daha büyük büyültmeler daha büyük görüntüler verir fakat daha fazla ayrıntı vermez ![]() ![]() ![]() Bir elektron mikroskobunda, akım taşıyan bobinler manyetik alanlar oluşturur ![]() ![]() ![]() Manyetik "mercekler" in teknolojisi, pratikte, elektron dalgalarının kuramsal ayırma gücüne ulaşmasına izin vermez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nükleer Parçalanma (Fisyon) Fisyon adı verilen tepkime, evrendeki en kuvvetli güç olan "Güçlü Nükleer Kuvvet" ile bir arada tutulan atom çekirdeğinin parçalanmasıdır ![]() ![]() ![]() Fisyon deneylerinde bilim adamları uranyum çekirdeğine, büyük bir hızla nötron göndermişler ve bunun sonunda çok ilginç bir durumla karşı karşıya kalmışlardır ![]() ![]() Burada çekirdeğin "kararsız" olması demek, çekirdek içindeki proton ve nötron sayıları arasında fark oluşması ve bu nedenle çekirdekte bir dengesizliğin meydana gelmesi demektir ![]() ![]() ![]() Deneylerden elde edilen bu sonuçlardan sonra "reaktör" adı verilen özel ortamlarda, nötronlar hızlandırılarak uranyum üzerine gönderilir ![]() ![]() ![]() Bu yüzden bu deneyler belli bir olasılık göz önünde bulundurularak gerçekleştirilmektedir ![]() ![]() Tüm bu hesaplar yapıldıktan ve uygun ortam hazırlandıktan sonra, hareket eden nötron, uranyum kütlesindeki atomların çekirdeklerine isabet edecek şekilde bombardıman edilir ve bu kütledeki atomlardan en azından birinin çekirdeğinin iki parçaya bölünmesi yeterlidir ![]() ![]() Açığa çıkan bu nötronlar kütlenin içindeki diğer uranyum çekirdeklerine çarparak zincirleme reaksiyon başlatırlar ![]() ![]() ![]() ![]() İşte, onbinlerce insanın ölümüne yol açan Hiroşima ve Nagasaki felaketlerine, bu çekirdek bölünmeleri sebep olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() Hiroşima felaketinden 3 gün sonra yine Amerika’nın Nagasaki’ye attığı bir diğer atom bombası yüzünden patlama anında yaklaşık 40 ![]() ![]() ![]() Peki dünyamız, tüm atmosfer, bizler de dahil olmak üzere canlı-cansız her şey atomlardan oluşmuşken, atomların bu tip nükleer tepkimelere girmelerini, her an ve her yerde yaşanabilecek Hiroşima ve Nagasaki gibi olayları ne engellemektedir? Nötronlar, doğada serbest halde -bir çekirdeğe bağlı olmadan- dolaştıklarında "beta bozunumu" diye adlandırılan bir bozulmaya uğrarlar ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Bilimsel Kavramlar |
![]() |
![]() |
#2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Bilimsel KavramlarHücre Canlıların temel yapı ve işlevsel birimi hücredir ![]() ![]() ![]() ![]() Bu teoriyi şöyle açıklayabiliriz: Canlılarda gördüğümüz her türlü yapısal ve işlevsel faaliyeti hücrede görebiliriz ![]() ![]() Bütün canlılar hücrelerin biraraya gelmesiyle oluşmuştur ![]() ![]() ![]() Her türlü özelliğimizin oluşmasını sağlayan kromozomlar hücrede bulunur ![]() ![]() ![]() Anorganik ve organik evrim süreci dışında hiçbir hücre, durduk yerde ortaya çıkmaz ![]() ![]() ![]() ![]() Mayoz bölünme ise, bir hücreden dört yavru hücrenin meydana gelmesidir ![]() ![]() ![]() Hücrenin Bölümleri Hücre Zarı Singer-Nicholson adlı iki bilim adamı tarafından ortaya atılan "Akıcı-Mozaik Zar Modeli" ile açıklanır ![]() ![]() ![]() Stoplazma Hücre zarı ile çekirdek arasını dolduran canlı sıvıdır ![]() ![]() ![]() Endoplazmik Retikulum Çekirdek zarı ile stoplazma ya da hücre zarı arasında uzanan iletimle görevli kanal ve borucuklar sistemidir ![]() Golgi Aygıtı Hücrenin bazalında bulunan iç içe geçmiş tabak görünümünde zar sistemidir ![]() ![]() Lizozom Tek katlı zarla çevrili, içerisinde sindirim enzimleri bulunduran organeldir ![]() Mitokondri Hücrenin enerji santralidir ![]() ![]() Kloroplast Sadece bitki hücrelerinde bulunan bu organel, fotosentezin yani besin üretiminin gerçekleştiği yerdir ![]() Sentrozom Bu organel sadece hayvan hücrelerinde bulunur ve bölünme esnasında kromozomların kutuplara taşınması görevini üstlenmiştir ![]() Çekirdek Hücrenin en önemli organeli ve yöneticisi konumundadır ![]() ![]() ![]() Işığın Madde Haline Geçişi Enerji ile maddenin birbirlerine dönüşmesi E=mc2 eşitliğine göre olmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() Yıldızların parlaması, termonükleer bombanın patlaması vb ![]() ![]() ![]() Kuramsal fizikçi Breit ve Wheeler daha 1934’de iki foton çarpışınca bir elektron’la bir pozitron doğabileceğini ileri sürmüştü ![]() ![]() ![]() Çok yüksek enerjili (46,6 GeV) bir elektron demetiyle çok odaklaşmış bir lazer ışını çarpıştırıldı ![]() ![]() ![]() Işık Dalgaları Galile, ışık hızını saptanması problemini formülleştirdi; ama çözmedi ![]() ![]() ![]() Galile’nin İki Yeni Bilim’inde, öğretmen ile öğrencileri arasında, ışık hızı üzerine şöyle bir konuşma geçer: "SAGREDO: Peki ama, bu ışık çabukluğunun ne çeşit ve ne kadar büyük bir çabukluk olduğunu düşünmeliyiz? Ani ya da pek birdenbire midir, yoksa öbür hareketler gibi o da zaman mı gerektirmektedir? Bunu deneyle saptayabilir miyiz? "SIMPLICO: Günlük yaşantı, ışığın yayılmasının birdenbire olduğunu göstermektedir; çünkü çok uzağımızda ateşlenen bir topun önce alevini görürüz ve bu, hiç zaman almaz; oysa topun sesi ancak oldukça önemli bir zaman aralığından sonra kulağımıza ulaşır ![]() "SAGREDO: Evet ama Simplico, kimsenin yadırgamadığı bu yaşantıdan benim çıkarabildiğim tek şey, bize ulaşan sesin ışıktan daha yavaş yol aldığıdır; bu, bana ışığın gelişinin apansız olup olmadığını ya da son derece çabuk geliyorsa, yine de zaman alıp almadığını öğretmiyor ![]() "SALVIATI: Bunun ve buna benzer başka küçük gözlemlerin pek az kanıtlayıcı olması, birinde aydınlanmamın, yani ışığın yayılmasının, gerçekten birdenbire olup olmadığını kesinlikle saptamak için bir yöntem düşünmeme yol açtı ![]() Salviati’nin önerdiği deney tekniği ile, yani Galile zamanında ışığın hızını, anlatılan şekilde ölçmek olanağı pek azdı ![]() ![]() Galilei’nin, yaptığı deneyin tek kişi ile daha kolay ve eksiksiz yapılabileceğini görmemiş olmasının insanı şaşırttığını söyleyebiliriz ![]() ![]() Işık hızını, ilk olarak ve yalnız yeryüzündeki olanaklardan yararlanarak yaptığı deneylerle saptayan Fizeau, aşağı yukarı iki yüz elli yıl sonra, işte bu ilkeyi kullandı ![]() ![]() Aşırı bir yük olduğu için, ışık hızının, ancak Yer ile Güneş Sistemi'nin diğer gezegenleri arasındaki uzaklıklarla bir tutulabilen uzaklıklar kullanılarak ya da çok geliştirilmiş bir deney tekniği ile ölçülebileceği bellidir ![]() ![]() Bu ilk deneylerin yapıldığı günlerden beri, ışık hızını gösteren o çok önemli sayı, kesinliği gittikçe artarak birçok kez saptandı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1675'te Danimarkalı Christensen Roemer (1644-1710) ışığın hızını ölçtü ![]() 1678'de yine Danimarkalı Christian Huygens ise (1629-1695) Işığın Dalga Kuramı'nı ortaya attı ![]() 1781'de Alman William Herschell (1738-1822), 124 cm'lik aynalı teleskobuyla Uranüs'ü keşfetti ![]() ![]() ![]() 1783'te içinde bir insan bulunan ilk balon uçuruldu ![]() Astronomiye büyük bir tutkuyla bağlı olan Edmund Halley (1656-1742), 21 yaşındayken öğrenim gördüğü Oxford'dan ayrılıp St ![]() ![]() ![]() ![]() Evrensel Kütle Çekimi Yasası, Neptün'ün bulunmasıyla, parlak bir şekilde doğrulanmıştı ![]() ![]() ![]() Rus astronom Leksel, 18 ![]() ![]() ![]() ![]() Bu olgu uzun süre doğanın açıklanamaz bir kaprisiymiş gibi geldi ![]() ![]() Işık Hızı Laboratuvar koşullarında ışığın hızı saniyede 17 metreye düşürüldü ![]() ![]() ![]() ![]() Genç Einstein, bir tramvayda ofisine doğru gittiği sırada Görelilik Kuramı'nı düşlerken, ışık hızıyla yolculuk etmenin nasıl bir şey olacağını merak etmekteydi ![]() ![]() ![]() Burada anahtar sözcük vakum,yani maddesiz ortamdır ![]() ![]() ![]() Bununla birlikte, olağan bir kırılma, ışığın boşlukta yolalırken ulaştığı hızın yarısından fazla olmaz ![]() ![]() ![]() ![]() Fizikçiler, soğurma olmaksızın yüksek oranda kırılma sağlayarak, donuklaşması gereken maddelerin saydam olarak korunduğu ortamlar yaratmak yoluyla, artık bu engeli aşmış bulunuyorlar ![]() ![]() Kırılım ortamı ise, lazerler yardımıyla hazırlanan, aşırı-soğuk atom bulutlarından oluşuyor ![]() ![]() ![]() Lazerle hazırlanmış kurşun atomları kullanan Stanford Üniversitesi bilim adamları, bir ışık pulsunu, ışığın boşluktaki hızının 165'te birine, yani saniyede 180 ![]() ![]() ![]() Cambridge, Rowland Bilim Enstitüsü'nden Lene Vestergaard Hauve arkadaşları ise, Nature'da yer alan araştırmalarında, lazerle hazırlanmış atom bulutlarının ışığı, boşluktaki hızının nasıl 20 milyonda birine, yani saniyede 17 metreye yavaşlattığını açıklıyorlar ![]() Dünya rekortmeni bisiklet yarışçısı Bruce Bursford, özel bir vites sistemi taşıyan özel bir bisikletle, saniyede 92 metrelik inanılmaz bir hıza ulaşmış kişi olarak, artık ışık hızında bisiklete binebilecek ![]() Hau ve arkadaşları, bu sonuca, mutlak sıfırın (eksi 273°C) hemen üstünde bir sıcaklığa soğutulmuş sodyum atomlarından oluşma bir gazla ulaşmışlar ![]() ![]() ![]() Belli bir sıcaklık altında, mutlak sıfırın, derecenin 435 milyarda biri kadar üzerinde, atomlar, her biri eşit kuantum durumunu benimsemeye eğilim gösterdikleri, maddeni Bose- Einstein Kondensat (BEC) adı verilen özel bir haline geçiş yapıyorlar ![]() ![]() BEC'ler, sıradan atomik gazların en soğuklarından bile daha yoğundur ![]() ![]() Bir ışık pulsunun hızı, bir Bose- Einstein alkoli atom kondansatı içinde optik olarak endüklenmiş kuantum girişimi aracılığıyla, neredeyse iyi bir bisikletçinin bisiklet sürme hızına indirgenmiş bulunuyor ![]() Işık pulsu, serbest boşluktaki hızına oranla, yaklaşık 20 milyona eşdeğer bir çarpan kadar yavaşlatıldı ![]() ![]() Bu teknik sayesinde, tek bir foton düzeyindeki düzlemsel olmayan optikler kadar, evreye duyarlı, sınırlı madde dalgası uyarılmaları da olanaklı hale gelebilecek ![]() ![]() Jeotermal Enerji Jeotermal enerji, Dünya'nın ısısından elde edilen enerjidir ![]() ![]() ![]() ![]() Yüzeye püsküren buharın da, yüzeyden derinlere sızan yağmur sularının, bu kızgın magma bölgesinde ısınıp buharlaşması sonucunda oluştuğu sanılmaktadır ![]() ![]() ![]() İlk jeotermal enerji santralı 1931'de İtalya'daki Larderello'da kuruldu ![]() ![]() Ucuz enerji çağından pahalı enerji çağına girilirken ömrü son derece kısıtlı olan konvansiyonel enerji kaynaklarının, bir gün tükenebileceği düşünülmeye başlanmıştır ![]() ![]() Dünyadaki enerji kaynakları fosil kaynaklar (kömür, petrol, doğal gaz, turba, petrollü, kaynaklar, vb ![]() ![]() ![]() ![]() Yerkabuğu içerisinde hazne kayalarda bulunan, basınç altında aşırı derecede ısınmış suların enerjisidir ![]() ![]() ![]() ![]() Sıcak Su Sistemi Yeryüzünde sıcak su esaslı sistemler Buhar esaslı sistemlerden yirmi kat daha fazla bulunmaktadır ![]() ![]() ![]() Kuru Bahar Sistemi Buhar esaslı sistemler, sıcak su esaslı sistemlerden farklı olarak, çok fazla ısınmış, nem miktarı az, sıcaklığı yüksek buhar üretirler ![]() ![]() ![]() Sıcak Kuru Kaya Sistemleri Yerküremizde özellikle genç, aktif volkanik kuşaklarda, jeotermal gradyanın çok yüksek olduğu bölgelerde, sıcak su içermeyen yüksek sıcaklığa sahip kızgın, kuru kayalar bulunmaktadır ![]() ![]() Kuarklar Günümüzden 20 yıl öncesine kadar atomları oluşturan en küçük parçacıkların protonlar ve nötronlar oldukları sanılıyordu ![]() ![]() Bu buluştan sonra, atomun içindeki "alt parçacıkları" ve onların kendilerine has hareketlerini incelemek üzere "Parçacık Fiziği" isimli bir fizik dalı ortaya çıkmıştır ![]() ![]() ![]() Protonun içinde bulunan kuarklar hiçbir şekilde birbirlerinden çok fazla uzaklaştırılamazlar; çünkü, çekirdeğin içindeki parçacıkları bir arada tutmaya yarayan "güçlü nükleer kuvvet" burada da etki etmektedir ![]() ![]() Kuarkların arası açıldıkça bu kuvvet büyür ve iki kuark birbirinden en fazla 1 metrenin katrilyonda biri kadar uzaklaşabilir ![]() ![]() ![]() ![]() Kütlesel Çekim Yukarı atılan bir cisim, bir süre sonra döner ve yere düşer ![]() ![]() ![]() ![]() Bu çekim, en yoğun cisimeleri ve "boşluğu" eşit oranda donatır ![]() ![]() ![]() ![]() Bir yapma uyduyu, Dünya yörüngesine yerleştirmek için gerekli hız, saniyede 8 kilometreden (8 km/s) az değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kuşkusuz insanoğlu çok eski zamanlarda da kütle çekimini sezmiş ve onu hesaba katmış olmalı ![]() ![]() ![]() Masa üzerindeki bir kitabı inceleyelim ![]() ![]() ![]() ![]() Kitaba uygulanan kuvvet, sürtünme kuvvetine eşit ve zıt yönlü ise kitap sabit bir hızla hareket edebilecektir ![]() ![]() ![]() Şimdi, kitabın karşıdan karşıya kaygan hale getirilmiş yüzeyde itildiğini düşünelim ![]() ![]() ![]() Galileo, cisimler hareket halinde iken, durmaya ve hızlanmaya direnme (eylemsizlik) tabitanıa sahip olduğu sonucuna da varmıştı ![]() ![]() Daha basit bir anlatımla, bir cisme etki eden net kuvvet sıfırsa ivmesi de sıfırdır ![]() ![]() ![]() Çok düzgün, cilalı, parlatılmış yatay bir yüzey üzerinde, sürtünme kuvvetini önemsemeyerek bir buz kalıbını ittiğinizi düşünün ![]() ![]() ![]() ![]() Peki bileşke kuvveti aynı tutarken cismin kütlesini iki katına çakrsak ne olur? İvme yarısına düşer; üç katına çıkarılırsa üçte birine düşer ![]() ![]() ![]() Elbette ki gezegenler, Kepler Yasalarına göre hareket ediyordu ![]() ![]() ![]() ![]() Newton, Galileo'nun sarkaç deneylerini inceledi ve buradan boşlukta serbestçe dolaşan gezegenlere etkiyen bir çekimin bulunması gerektiği sonucuna kolayca vardı ![]() ![]() ![]() ![]() Newton, kuvvet bilinirse, bunu kütle denen büyüklüğe bölünce ivmenin bulunabileceğini varsaymıştır ![]() ![]() Kısacası kütle, hareket edenin eylemsizliğini bildirir ve bu yüzden ona "eylemsizlik kütlesi" adı verilir ![]() ![]() ![]() Newton kuvveti şöyle tanımlaıyor: Kuvvet, cisimleri hareketsizlik durumu ya da düzgün hareketei değiştirecek biçimde etkileyen bir eylemdir ![]() ![]() Böylece Dünya, Ay'etkilediği zaman ona bir kuvvet uyguluyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İki elektrik yükü arasındaki kuvvet de aralarındaki uzaklığın karesi ile ters orantılıdır ama; bunun kütle ile hiçbir ilgisi yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() Bu özelliğin, ister Ay kadar büyük, isterse Ay modülü kadar küçük olsun bir gök cisminin yörüngesinin kütlesinden bağımsız olarak aynı olduğu sonucunu vermesi ilginçtir ![]() ![]() ![]() Kütleçekim alanlarının temel nitelikleri şöyle sıralanabilir: Kütle çekim kuvvetleri Evrenseldir ![]() ![]() Bir kütle çekim alanı mutlaka çekici kuvvetlere neden olur ![]() Kütleçekim alanları, uzun erimlidir; yani bir cismin etrafında oluşan çekim alanının etkileri zayıflayarak da olsa çok uzak mesafelere kadar uzanabilir ![]() "Duran iki cisim düşünüldüğünde, bu iki cismin birbirine etki ettirdiği çekim kuvveti; cisimlerin arasındaki uzaklığın karesi ile ters, cisimlerin kütleleri ile doğru orantılıdır ![]() ![]() Newton, bir matematik sihirbazıydı ![]() ![]() ![]() Tarihçe kısaca şöyledir: Eski bilginler gezegenlerin gökyüzündeki hareketlerini gözlemleyerek onların Dünya ile birlikte Güneş çevresinde döndüğü sonucuna vardılar ![]() ![]() ![]() Güneş’in merkez olduğu bir çember üzerinde mi, yoksa başka bir eğri boyunca mı? Hızları neydi? Bunların yanıtlanması daha zun zaman aldı ![]() ![]() Daha sonra Danimarkalı astronom Tycho Brahe (1546-1601), soruyu yanıtlamak için bir yöntem önerdi ![]() ![]() ![]() Zengin bir kişi olan Tycho’nun Kopenhag yakınlarında bir adası vardı ![]() ![]() ![]() Toplanan bütün bilgi Kepler’in eline verildi; o da gezegenlerin Güneş etrafında ne türlü bir hareket yaptığını incelemeye koyuldu ![]() ![]() ![]() ![]() Kepler, Tycho Brahe’nin bu ölçüde bir hata yapamayacağını düşünüp, yanıtın doğru olmadığı sonucuna vardı ![]() ![]() ![]() Elips bütün ressamların bildiği bir eğridir: basık bir daire ![]() ![]() İkinci olarak, bir gezegenin Güneş çevresindeki yörüngesi bir elipstir; Güneş de odakların birindedir ![]() Kepler, bunun da yanıtını buldu ![]() ![]() ![]() Üç hafta ara ile çizilen iki doğru ve yörenge arasında kalan alan, yörüngenin her bölgesi için aynıdır ![]() ![]() Birkaç yıl sonra Kepler, üçüncü bir kural keşfetti ![]() ![]() ![]() ![]() Kepler’in bu üç yasası şu şekilde özetlenebilir: Yörünge bir elipstir; eşit sürelerde eşit alanlar taranır ve bir devir için geçen süre, boyutun üç bölü ikinci kuvvetiyle orantılıdır; yani boyutun küpünün kareköküyle ![]() ![]() Bundan sonraki soru şuydu: Gezegenleri Güneş çevresinde hareket ettiren şey nedir? Keplerle aynı dönemde yaşamış bazı kişiler bu soruyu şöyle yanıtlıyorlardı: Melekler kanatlarını çırparak gezegenleri arkadan yörünge boyunca iterler ![]() ![]() ![]() Aynı sıralarda Galileo da Dünya’daki sıradan cisimlerin hareket kurallarını inceliyor, bu inceleme sırasında da bazı deneyler yapıyordu ![]() ![]() Kural şuydu: Düz bir doğru üzerinde belirli bir hızla hareket eden bir cisim, hiçbir etken olmazsa bu doğru boyunca, aynı hızla, sonsuza kadar gitmeye devam edecektir ![]() ![]() Daha sonraki gelişme Newton’un şu soruyu tartışması ile başladı: Eğer cisim düz bir doğru boyunca hareket etmiyorsa ne olur? Buna verdiği yanıt da şu oldu: Hızı herhangi bir şekilde değiştirmek için kuvvet uygulamak gerekir ![]() ![]() Eğer gidiş yönü değişmişse kuvvet yandan uygulanması gerekir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Örneğin bir ipin ucuna bağlanmış bir taşı başımızın üzerinde döndürürsek, ipi çekmemiz grektiğini farkederiz ![]() ![]() Şimdi iki ayrı taş alıp önce birini sonra diğerini döndürelim ve ikinci taş için gereken kuvvveti ölçelim ![]() ![]() ![]() Newton, bundan bir başka sonuç çıkardı ![]() ![]() ![]() Ancak gezegen bunu yapmıyorr;kuvvetin olmaması durumunda bir süre sonra gitmiş olcaeğı ta uzaklarda değil, Güneş’e yakın bir yerde bulunuyor ![]() ![]() Bir gezegenin düz bir doğru boyunca hareket etmesinin bilinen bir nedeni yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() Ancak,düşme olgusu için kuvvete gereksinim vardır ve kuvvetin kökeninin Güneş’e doğru olduğu da anlaşılmıştır ![]() ![]() Bu yasayı kullanarak Newton, kuvvetin Güneş yönünde olduğunu ve eğer gezegenlerin periyotlarının Güneş’ten olan uzaklıklarıyla nasıl değiştiği bilinirse, bu kuvvetin uzaklık ile nasıl değiştiğinin de bulunabileceğini gösterdi ve kuvvetin, uzaklığın karesi ile ters orantılı olduğunu saptadı ![]() Buraya kadar Newton, pek bir şey söylemiş sayılmaz; çünkü yalnızca kepler’in ifade ettiği iki şeyi farklı biçimde dile getirmiş oluyordu ![]() ![]() İnsanlar Jüpiter’in uydularının Jüpiter çevresinde nasıl hareket ettiklerini teleskopla görmüşlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() Eğer bu doğru ise, Güneş'in gezEgenleri çektiği gibi dünya da Ay’ı kendisine doğru çekiyordu ![]() ![]() ![]() Newton, Ay’ı yörüngede tutan çekimin, nesneleri Dünya’ya çeken kuvvetle aynı şey olabileceğini düşündü ![]() ![]() ![]() Ayrıca birçok farklı olaya da açıklama getirildi ![]() ![]() ![]() ![]() Gerçekte ise yaklaşık oniki saatte bir, yani günde iki gel-git olduğunu biliyoruz ![]() ![]() ![]() ![]() Gerçekte Dünya da Ay gibi bir çember boyunca hareket eder ![]() ![]() ![]() İkisinin de ortak bir merkez etrafında dönmesiyle, Dünya açısından kuvvetler dengelenmiş oluyor; ancak bir yöndeki su öteki yöndekine göre daha çok çekildiği için su iki yanda da kabarıyor ![]() ![]() ![]() ![]() Bilim ilerleyip daha hassas ölçümler yapıldıkça "Newton Yasası" da daha zorlu sınamalarla karşılaştı ![]() ![]() ![]() ![]() Jüpiter’in gezegenleri, Newton Yasası ile hesaplanmış zamana göre, bazen sekiz dakika ileri, bazen sekiz dakika geri olan bir fark oluşturuyorlardı ![]() ![]() ![]() Yerçekimi yasasına güveni tam olan Danimarkalı astronom Roemer (1644-1710), bu durumda ışığın Jüpiter’in gezegenlerinden Dünya’ya gelmesinin zaman aldığı gibi ilginç bir sonuç çıkardı Ayrıca bu gezegenlere baktığımız zaman gördüğümüz şey onların o andaki durumu değil, ışığın bize gelmesi için geçen zamandan önceki durumuydu ![]() Jüpiter bize yakın olduğunda ışık daha kısa sürede, uzak olduğunda ise daha uzun sürede geliyordu ![]() ![]() ![]() Eğer bir yasa doğru ise başka bir yasanın bulunmasına da yol açabilir ![]() ![]() ![]() Bu süreç, adeta bir keşifler çağına yol açtı ![]() ![]() ![]() Daha sonraları ortaya yeni bir sorun çıktı ![]() ![]() ![]() ![]() Jüpiter, Satürn ve Uranüs’ün büyük gezegenler oldukları biliniyordu ![]() ![]() ![]() Adams ve Leverrier adındaki iki astronom, birbirinden bağımsız olarak yaptıkları çalışmalar sonucunda neredeyse aynı anda, Uranüs’ün hareketlerinin görünmyen bir gezegenden etkilendiğini iler sürdüler ![]() ![]() ![]() Gözlemevlerinden birinin tepkisi "Saçma! Eline kalem kağıt alıp oturan biri, bize gezegen bulmak için nereye bakacağımızı söylüyor" şeklindeydi ![]() ![]() 20 ![]() ![]() ![]() ![]() Yasa, Güneş Sistemi dışında da geçerli midir? Galaksimizi birarada tutan şey, yıldızlar arasındaki çekim kuvvetidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çekim kuvvetinin varolduğunu doğrudan kanıtlayabileceğimiz uzaklık bu kadar; yani Evren'in büyüklüğünün onda biri veya yüzde biri kadar uzaklıktır ![]() ![]() Bu yerçekimi, uzaklığın karesi ile ters orantılı olarak giderek zayıflar; uzaklık iki katın çıkınca o da dört kat zayıflar ve böylece diğer yıldızların güçlü alanlarının karmaşasında kaybolur ![]() ![]() ![]() Çekim Yasası, diğer yasaların çoğundan farklıdır ![]() ![]() ![]() Bir galaksiyi oluşturan birçok yıldız değil, sadece gazdır ![]() ![]() ![]() ![]() Böylece yıldızlar, çekim etkisiyle gazın sıkışıp biraraya gelmesiyle ortaya çıkıyorlar ![]() Nükleer Enerji Halkımız her zaman, nükleer enerji denilirken radyasyonu düşünmüş ve bilinçsizliğin etkisiyle haklı olarak Akkuyu Projesi'ne karşı çıkmıştır ![]() ![]() Nükleer enerjinin üretimiyle bilindiği gibi radyasyon açığa çıkar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir röntgen çekilmesi halinde insan vücuduna trilyonlarca partikül geçer ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yapılan araştırmalarda, oluşan kanserin %0,5'i, insanlara, ömürleri boyunca çarpan radyasyonik parçacıklardan oluşmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Böyle durumda insan kurşun zırhtan elbiseler giymelidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Öyle ki, 1 mrem radyasyon, televizyon izleyerek, fosforlu saatlerden vb ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ABD Bilimler Akademisi, İyonlaştırıcı Radyasyonun Biyolojik Etkileri Komitesi'nin vardığı bağımsız sonuca göre ‘‘1 mrem radyasyon, kanserden ölme riskini sekiz milyonda bir (1/8 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Radyoaktif serpinti, ekstentif bir değişimdir ![]() ![]() Her parçacık insanlara çarpmak zorunda değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ABD'de reaktör kazaları olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1935-1954 yıllarında İngiltere'de ‘‘ankylosing spondylitis’’ denilen omurga hastalığı tedavisinde 300 ![]() ![]() ![]() ![]() Önemli konulardan biri de genetik bozukluklardır ![]() ![]() ![]() ![]() Kimyasal maddeler (kükürtdioksitin suda çözünmesiyle ortaya çıkan bisülfatlar, nitrojen oksitlerden elde edilen nitrözamin ve nitröz asiti vb ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dünya televizyon kanallarından biri, bazı insanları korkutmak için çok fazla tahrip edici özelliği olan, hurler sendromuna yakalanmış iki güzel ikiz bebeği (çok cici elbiseler giydirilmiş olarak) konuk etmiştir ![]() ![]() 5 yaşına gelince kör ve sağır olacaklar ve 10 yaşında ölmeden önce de kalp, karaciğer, akciğer ve böbrek rahatsızlıkları geçireceklerdi ![]() ![]() Ancak babasının işi dolayısıyla aldığı radyasyonun sadece 1300 mrem olduğu; yani eşinin çocuklara hamile kaldığı zamana kadar aldığı doğal radyasyonun yarısından da az bir doz olduğu belirtilmedi ![]() ![]() ![]() Nükleer enerji karşıtları, her an yeni bahaneler üretmek isterler ![]() ![]() ![]() ![]() Bu enerjiden, İsveç'in vazgeçtiği söylenir ![]() ![]() ![]() ![]() Ancak yeni santral yapmama kararı almıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çin ve Kore, dörder tane santral inşa ediyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aklımıza şöyle bir soru gelebilir, ‘’Niçin gelişmiş ülkeler de inşa işlemi yoktur?’’ Tek sebebi, gelişmiş ülkelerin yeni santrallere ihtiyaç duymamasıdır ![]() ![]() Fransa'nın, yaklaşık olarak %75'lik enerji ihtiyacı nükleer reaktörler vasıtasıyla karşılanır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nükleer enerji santralleri, insanoğlunun inşa ettiği en güvenli makinedir ![]() ![]() ![]() ![]() Günümüzde, bir de rüzgar enerji santralleri ortaya atılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nükleer enerji, 2,5 cent/kwe enerji üretmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 8 adet reaktör (1 Akkuyu Projesi) = 64 ![]() 8000 adet rüzgar santrali ise yüzlerce hektar arazinin işgali demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nükleer enerjiye hiçbir enerji alternatif değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bizim yapmayı tasarladığımız sistem de Kanada teknolojisine benzer ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çernobil Santrali'nde bu sistem yoktu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Elbette ki her enerji üretme sistemi çevreye zararlıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yine enerji açığımızı doğalgaz ile kapatmaya çalışıyoruz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Alternatif diye düşünülen, Güneş ve rüzgar enerjisinden başka bir de termal enerji vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Türkiye'nin en büyük barajı Atatürk Barajı'dır ![]() ![]() ![]() ![]() 8 adet Atatürk Barajı = 1 Akkuyu nükleer santrali (Enerji bakımından) olur ![]() Nükleer reaktör yakıtı olarak genelde U235 kullanılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nükleer enerji karşıtlarının en önemli soruları, ‘’Nükleer atıklar ne yapılacaktır’’ sorusudur ![]() ![]() ![]() ![]() Atıkta U238, U237, Neptinyum, Sezyum, vb ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Geriye %2 lik U238, U235, Protaktinyum, Plütonyum gibi doğada çok fazla bulunan maddeler kalır ![]() ![]() ![]() 200 yıl boyunca cam küreciklerde hiçbir aşınma olmaz (Mezopotamya'da 3000 yıl dayanan camlar su içerisinde bulunmuştur) ![]() ![]() ![]() Kaya kütlelerine dönüştürme yöntemine göre ise; atıklar kayalaştırılarak yeraltına gömülmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sonuç olarak; yüksek teknolojiyle inşa edilen bir reaktör, insanlara radyoaktif etki yapmaz ![]() ![]() Bir gram aktif maddenin reaktörde yakılmasıyla; E = m C2kadar enerji açığa çıkar, sayısal değer olarak bu enerji; E = m C2 = 1 g x (30 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu rakamlar, hiç de küçümsenecek rakamlar değildir ![]() ![]() ![]() Plazma Maddenin üç hali vardır bunlar sıvı katı ve gazdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Alevin kibritteki sıcaklığı kibritin elinizle söndürebileceğiniz kadar düşük olabileceği gibi Güneşin çekirdeğindeki gibi milyonlarca santigrad kadar yüksek de olabilir ![]() ![]() ![]() ![]() Bizim günlük hayatımızda kullandığımız alev nispeten düşük sıcaklıktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Plazma, Her yerde Plazma Maddenin plazma hâline dünya üzerinde çok az rastlamamıza rağmen kâinatta plazma hâli fazlalık bakımından maddenin diğer hâllerine karşı ezici bir üstünlüğe sahiptir ![]() ![]() ![]() Bunların sıcaklığı ve partikül yoğunluğu şekil üzerinde gösterilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hayat Kaynağı Plazma Küresi Işık ve ısı kaynağı olarak dünyamızda hayatın devamını sağlayan Güneş dev bir plazma küresidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu tabakanın üzerinde yer alan ve korona adı verilen güneş tacının 2 milyon K'lik sıcaklığının sebebi ise tam anlaşılamamıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Güneş'in oluşturduğu yüklü parçacık, akımı bu manyetik alan tarafından saptırılarak kutup bölgelerine doğru itilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Radyoaktiflik Tarihin en büyük raslantısal (tesadüfi) keşiflerinden biri, 1896 yılında yapıldı: H ![]() ![]() ![]() Kontrollü olarak pek çok gözlem yaptı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Radyoaktif bir cevher (filiz) olan Pitchblend'in tonlarcası, uzun yıllar süren dikkatli ve yorucu kimyasal arıtma işlemlerine tabi tutuldu ![]() ![]() ![]() ![]() Bir elementin kendiliğinden, hiçbir dış etkiye bağlı olmaksızın başka bir elemente dönüşmesidir radyoaktiflik ![]() ![]() ![]() ![]() Her radyoaktif maddenin, bir yarı ömrü ya da yarılanma süresi vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Alınan bu sonuçlar, son zamanlarda geliştirilen rupidyum-87'nin radyoaktif bozunmasında (yarı ömrü 52 milyar yıl) ve feldispat, mika içinde bulunan potasyum-40'ın (yarı ömrü 1 ![]() ![]() Canlı vücutta kararlı potasyum-39'un yanısıra, kararsız olan potasyum-40 da bulunur ![]() ![]() ![]() Biyolojide en çok kullanılan izotop, karbon-14 izotopudur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Karbon-14 beta yayıcıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rüzgar Enerjisi İnsanlar binlerce yıldır rüzgardan bir enerji kaynağı olarak yararlanmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() Güneş enerjisinin kayaları, denizleri ve atmosferi her yerde özdeş ısıtmaması nedeniyle oluşan sıcaklık ve basınç farkları rüzgarı oluşturmaktadır ![]() ![]() ![]() Rüzgar enerjisi bol ve serbest halde bulunan güvenilir ve sürekli bir enerji kaynağıdır ![]() ![]() ![]() ![]() 1982-92 döneminde Kaliforniya'da yaklaşık 150 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rüzgar Teknolojisi Rüzgar enerjisi Betz teoremine göre max ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2000 yılı için kurulu kapasite hedefi ABD'de 2800 MW, Avrupa'da 6340 MW, Asya'da 3817 MW civarında olması tahmin edilmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Elektrik; çağdaş yaşamın en yaygın enerji kaynaklarından birisidir ![]() ![]() ![]() Fabrika ve işyerlerindeki makineler ile bilgisayarlar ve telefon, radyo, televizyon yayınları gibi iletişim sistemleri için gerekli olan enerji gene elektrikten sağlanır ![]() ![]() ![]() ![]() Barometre hava basıncını ölçmeye yarar ![]() ![]() ![]() ![]() Çok sağlıklı hava tahminleri meteoroloji balonları, şimdilerde ise uydular vasıtası ile yapılıyor ama evinizde barometrenin düşüş veya yükselişini takip ederek, bir de rüzgar yönünü gözlemleyerek hava tahminini rahatlıkla yapabilirsiniz ![]() Örneğin barometre 30'un üstünde gösteriyor ve yükselmeye devam ediyorsa hava açık olacak ve rüzgar şiddeti azalacak demektir ![]() ![]() Atmosferdeki hava başmandaki değişiklikler rüzgarları yaratırlar ![]() ![]() ![]() Diyelim ki evinizde bir barometre yok ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Bilimsel Kavramlar |
![]() |
![]() |
#3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Bilimsel KavramlarSes Dalgaları Ses dalgaları, en önemli boyuna dalga örnekleridir ![]() ![]() ![]() ![]() Ses dalgaları şeklinde ortaya çıkan yer değiştirmeler, denge konumundan itibaren her bir molekülün boyuna yer değiştirmesini gerektirir ![]() ![]() ![]() ![]() Frekanslarına göre, boyuna mekanik dalgalar, üç gruba ayrılır: İşitilebilir dalgalar, insan kulağının duyarlılık sınırları içinde olan ses dalgalarıdır ![]() ![]() ![]() ![]() Sesaltı (infrasonic) dalgalar, işitilebilir mertebenin altındaki frekansta olan boyuna dalgalardır ![]() ![]() Sesüstü (ultrasonik) dalgalar, işitilebilir mertebenin üstünde frekansları olan boyuna dalgalardır ![]() ![]() Gücü, bir halden diğerine dönüştüren herhangi bir aygıt, transducer (dönüştürücü) olarak adlandırılır ![]() ![]() ![]() ![]() Ses, sıfır derecedeki havada, saniyede 331 m, 20 derecedeki havada 343 m, sıfır derecedeki helyum gazı içinde 972 m ve sıfır derecedeki hidrojen gazı içinde 1286 m; 25 derecedeki suda 1493 m, deniz suyunda 1533 m; alüminyumda 5100 m, bakırda 3560 m ve yapay kauçukta 54 m hızla ilerler ![]() Süperiletkenlik Elektronun keşfinin ortaya çıkardığı en önemli sonuçlardan birisi süperiletkenliğin bulunmasıdır ![]() ![]() ![]() Süperiletken malzemelerde ise neredeyse hiç elektriksel direnç yoktur ![]() ![]() Süperiletkenliğin keşfi, yüzyılımızın başlarında oldu ![]() ![]() ![]() Bir metal, özelliklerine bağlı olarak değişen ve geçiş sıcaklığı adı verilen belli bir sıcaklıkta süperiletken hale gelir ![]() ![]() Süperiletkenlik olgusu, elektronların davranışıyla belirlenir: Süperiletken bir metalin kristal örgüsündeki serbest elektronların, civarlarındaki pozitif iyonlarla etkileşmeleri, örgüde kusurlara neden olur ![]() ![]() "Cooper Çiftleri" adı verilen bu elektron çiftlerinin, saçılma ile birbirlerinden ayrılmaları zordur ![]() ![]() ![]() ![]() Süperiletkenlik olgusunun kuramsal olarak açıklanması, yüzyılımızın ortalarında John Bardeen, Leon Cooper ve John Schrieffer isimli üç Amerikalı fizikçi tarafından yapıldı ve bu çalışmaları onlara Nobel Ödülü kazandırdı ![]() Termik Santraller Termik santrallar, kömür, akaryakıt veya gaz gibi fosil yakıtların yakılması yoluyla elektrik üretir ![]() ![]() ![]() ![]() Termik santralların ürettiği ısının bir bölümü çevreye atılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Termik Santralın Çalışma Yöntemi Elektrik enerjisine dönüştürülecek olan termik enerjiyi üretmek için, yakıt bir buhar kazanında yakılır ![]() ![]() ![]() ![]() 600MW'lik bir santralda buhar 565 derecelik bir sıcaklığa ve 174 bar düzeyinde bir basınca çıkarılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kondansör, buharın yeniden suya dönüştürüldüğü soğuk bir kaynaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Oksijen Yoğunluğu 1,105 olan renksiz, kokusuz gaz ![]() Oksijen, sıvılaştırılması güç bir azdır (-183 derecede kaynar) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Oksijen olmadan hiç bir canlı var olamaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ISI VE IŞIK Yanma olayını (oksijenin katılma*sıyla meydana gelen ve ısı çıkaran kimyasal tepkilerin tümü) ilk defa Lavoisier inceledi ![]() ![]() Ateş denen gözle görülür yanma, çok miktarda oksijen harcayan, buna karşılık ısı ve ışık yayan şiddetli bir kimyasal tepkimedir ![]() ![]() DOĞAL OKSİJEN VE SANAYİ OKSİJENİ Oksitlerin oluşumu, oksijenin çe*şitli maddelerle karıştığı az veya çok şiddetli, az veya çok yavaş kimyasal tepkilerin bir sonucudur ![]() ![]() ![]() Çok miktarda tüketildiği halde at*mosferdeki oksijen miktarı pek de*ğişmez ![]() ![]() Sanayide sıvı havanın damıtılması yoluyla elde edilen saf oksijen ma*denî tüpler içinde basınçlı olarak satılır ![]() ![]() Saf oksijen canlılar için de yararlı*dır; bazı hastaları bir oksijen çadırına yerleştirmekle kurtarmak müm*kündür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Son yıllardaki araştırmalardan an*laşıldığına göre, oksijen, yüksek ba*sınç altında zehirlenmelere yol aç*maktadır ![]() ![]() Hidrojen Özellikle suyun bileşimine giren gaz halindeki basit cisimdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Maddelerin En Hafifi Renksiz, kokusuz bir gaz olan hidrojen, bütün maddelerin en hafif olanıdır (havadan 14 kat hafiftir) ![]() ![]() ![]() Isıtılmış halde birçok elementle karışır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Güdümlü Balonlar ve Füzeler Eskiden hidrojen, hava gemilerini (balonlar, güdümlü balonlar v ![]() ![]() ![]() Silâh sanayii günümüzde hidrojeni, füze yakıtı olarak kullanmaktadır ![]() ![]() Isı Sıcaklığın yükselmesiyle kendini gösteren fizik olayı ![]() Dünyada her tür hayat biçimi için mutlak gerekli olan ısı, sebepleri kesinlikle bilinmeden önce de etkileri bilinen ve incelenen bir olaydı ![]() ![]() Moleküllerin Enerjisi Her cisim, en hareketsiz görülenler bile, yoğun bir faaliyet yuvasıdır; çünkü gaz olsun, sıvı veya katı olsun hepsi de mikroskobik parçacıkların (atomlar veya moleküller) birleşmesinden oluşur ve bu parçacıklar sürekli hareket halindedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() En Sıcaktan En Soğuğa Bir hareket daima hızlanabileceğinden, kuramsal olarak, ulaşılabilecek ısı derecesinin sınırı yoktur: bir atom bombası patladığı zaman 100 milyon derece çoktan aşılmış olur ![]() ![]() ![]() ![]() Genleşme Yüzyıllar boyu, ısının, bilginlerin merakını en çok uyandıran etkilerinden biri, genleşme oldu: bir gaz, bir sıvı veya bir katı ısıtıldığı zaman hacmi genişler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Işınlar Atomların yaydığı çok hızlı dalga veya tanecikler ![]() ![]() Morötesi ışınlar, derine girebilen yıkıcı ışınlardır (en tehlikelilerini atmosfer durdurur) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kızılaltı ışınlar, Güneş'in gönderdiği ışınların büyük bölümünü teşkil eder ![]() ![]() ![]() ![]() X ışınlarını da Güneş yayar ![]() ![]() ![]() Taneciklerden (elektronlar, protonlar v ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Radyoaktif ışınlar ![]() ![]() Katot Işınları İri bir lambanın içerisinde (katot tüpü) boşlukta hızlandırılmış elektronlardır ![]() ![]() Petrol Özellikle enerji kaynağı olarak kullanılan doğal madeni yağ(Latince,taç anlamına «petra» ve yağ anlamına «oleum»dan) ![]() Petrol, çok eski bir çağda, mikropların saldırısına uğrayan organik ve mineral maddelerin çözülmesinden oluşmuş bir yağdır ![]() ![]() İlkçağ insanları da petrolün varlığını biliyordu ![]() ![]() ![]() ![]() Kahramanlık Dönemi Amerika Birleşik Devletleri'nde, damıtılınca lambalara yakıt olan petrole hücum ancak 1850'lerde başladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunun üzerine ihtiraslar ve vurgunculuk alabildiğine artarak, pek çok faciaya yol açtı ![]() ![]() ![]() Çelik Kuleler Ormanı Petrol yataklarında, petrol tabakasının üzerinde bir gaz tabakası bulunur ve bu ikisi bir tuzlu su tabakası üzerinde yüzer ![]() ![]() ![]() Kuyuların üstüne çelikten yapılmış bir kule yerleştirilir; hayli yüksek cilan bu kulenin ortasında bir delgi kısmı bulunur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dev Petrol Tankerleri Çıkartılan ham petrol başka bir yere taşınarak işlenir (arıtma) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Petrol boru hatları Suudî Arabistan'da Ras Tennure; İran'da Harg Adası veya Venezuela'da Punta Cardon gibi, özellikle petrol ulaşım ve ticareti için düzenlenmiş bir limanda (terminal) son bulur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Karbon Oksijen, hidrojen ve azot ile birlikte karbon, yalnız yerkabuğunun değil, canlı maddenin de temel öğelerinden biridir ![]() ![]() Canlılar Dünyası İster hayvanlar, ister bitkiler, ister yalnız mikroskopla görülebilen basit bakteriler olsun, canlı madde (kemikler, sinirler, kaslar, saplar, yapraklar) daima karbon, oksijen, hidrojen ve azottan oluşur ![]() ![]() ![]() ![]() Mineraller Dünyası Mineraller dünyasında karbonun önemi, canlı madde için taşıdığı önemden hiç de aşağı kalmaz ![]() ![]() Kristalleşmiş karbon bildiğimiz elmastır; çok sert olan bu değerli taş hem kuyumculukta, hem de sanayide kullanılır (camların kesilmesi) ![]() ![]() ![]() ![]() Karbon 14 Karbon 14 radyoaktif olan, yani zaman içinde yavaş yavaş parçalanarak yok olan bir karbon izotopudur ![]() ![]() ![]() ![]() Karbonmonoksit Tıpkı karbondioksit gibi karbonmonoksit de karbon ve oksijenden oluşur, ancak bileşimdeki bu iki elementin oranları karbondioksittekinden daha değişiktir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Klor Çevre sıcaklığında gaz halinde bulunan, keskin ve boğucu kokulu basit cisim ![]() ![]() Adını yeşilimtırak renginden alan klor, suda eriyen bir gazdır ![]() ![]() ![]() ![]() Gerçekten de bu sıvı, bazı kumaşların (keten ve pamuklu) beyazlatılmasında deterjanların etkisini arttırır, fakat kullanırken dikkatli olmalıdır: çünkü dokumanın arasına girmiş kirleri çıkartırken kumaşın liflerini de zedeler ![]() ![]() Kezzap da Bir Klor Bileşiğidir Hidroklorik asit (kezzap) bir klor ve hidrojen bileşiğidir ![]() ![]() ![]() Bunlardan başka klor, kimyasal savaşı yasaklayan bütün uluslararası antlaşmalara rağmen, Birinci Dünya Savaşı sırasında savaş gazı olarak kullanıldı ![]() ![]() Grafoloji El yazısına bakarak bir insanın kişiliğini inceleme ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sözgelimi, her harfi tek tek iyice belirlenmiş, apaçık, okunaklı bir yazı çoğu zaman titizliği, dikkati veya içtenliği ifade eder ![]() ![]() ![]() ![]() Bir insanın kişiliğini öğrenmenin çeşitli yollarından sadece bir tanesidir, insan istediği anda bu işin uzmanı olamaz: yazısına bakarak bir insanın yaradılışını yorumlamak için uzun bir deneyim geçirmek gerekir ![]() Gölgede Sıcaklık Ölçümü Sıcaklık kavramına bazen duygularımız yeterli olamamakta, kimi zaman bizi hataya götürmektedirler ![]() ![]() Toplum, sıcaklık kavramını insanların algılamalarına bırakmak yerine somut bir kavram ortaya koymak zorunda kalmıştır ![]() ![]() Yaz günü hava sıcaklığının ne olduğunu öğrenmek istediğinizde, radyo ve televizyondaki 'hava durumu' programından havanın gölgede kaç derece olduğu veya olacağı bilgisi alırsınız ![]() ![]() Hava sıcaklığına güneş ışınları sebep olduğuna göre niçin güneşin altında değil de gölgede ölçülüyor? Gölgede ölçülen sıcaklığı gölge olmayan yere çevirecek bir çevirme formülü veya tablosu var mıdır? Böyle bir çevirme tablosu veya formül yoktur ![]() ![]() ![]() Açık renk giysiler ışınların az bir kısmını emer çoğunu yansıtırlar, koyu renk giysiler ise tam tersi ![]() ![]() Benzer durum insan derisi için de geçerlidir ![]() ![]() ![]() ![]() 'Gölgede' ifadesi kullanılmasa bile, hava durumu sunanların söyledikleri sıcaklıklar muhakkak gölgedekilerdir ![]() ![]() ![]() ![]() Beygirgücü Nedir Beygir, yük taşıyan ve araba çeken atlara verilen isimdir ![]() ![]() ![]() Güç, birim zamanda meydana getirilen iş diye tarif edilir ![]() ![]() ![]() ![]() 100 beygirlik bir araba deyince motorunun yerine arabanın önüne 100 tane at bağlandığında elde edilecek güç gibi algılanıyor ![]() ![]() Beygirgücü terimi ilk olarak buhar makineleri geliştirmede en ünlü isim olan İskoçyalı mühendis James Watt tarafından kullanılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() James Watt geliştirdiği makineleri daha iyi pazarlayabilmek için müşterileri onların güçleri hakkında ikna etmesi gerekiyordu ![]() ![]() ![]() ![]() James Watt geliştirdiği buhar pompasının gücünü ölçebilmek için kömür madeni yataklarında yük taşımada çalıştırılan atları incelemeye aldı ![]() ![]() ![]() ![]() Bugün halterciler 75 kilogramlık ağırlığın birkaç mislini saniyede havaya kaldırıyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Radyasyon Nedir? Nükleer enerji denilince aklımıza Hiroşima ve Nagasaki'ye atılan atom bombalan, Çernobil'deki nükleer santral kazası ve nükleer atıklar gelir ![]() ![]() ![]() Nükleer enerjinin esasım anlamak için çok fazla fizik, kimya, matematik bilmeye gerek yoktur ![]() ![]() Nükleer santralarda kullanılan yakıtın en bilineni uranyumdur ![]() ![]() ![]() ![]() Sonunda türbinler de kendilerine bağlı elektrik jeneratörlerini çevirerek elektrik üretirler ![]() ![]() Gelelim radyasyona ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu dönüşüm işi olurken uranyum atomunun içindeki bazı parçacıklar da ışık olarak yayılırlar ![]() ![]() ![]() ![]() Radyasyon olayında üç ana ışık türü vardır: Alfa, beta ve gama ![]() ![]() ![]() ![]() Vücudumuz hücrelerden, hücreler moleküllerden, moleküller de atomlardan meydana gelirler ![]() ![]() ![]() Aslında günlük yaşantımızda radyasyonla iç içe yaşıyoruz ![]() ![]() ![]() Radyasyonun insan bünyesi için faydalı olduğu durumlar da vardır ![]() Telefondaki Sesin Hızı Sesimiz telefonda ses hızı ile gitmez ![]() ![]() ![]() Bilindiği gibi elektriğin hızı ışık hızı ile aynıdır ![]() ![]() ![]() Ses hızı, deniz seviyesinde, kuru ve sıfır derecedeki havada saniyede 331,4 metredir ![]() ![]() ![]() Vakum Nedir? Boşluk, havasızlık anlamında kullanılan 'vakum' terimi çoğu kez yanlış anlaşılır ![]() ![]() ![]() ![]() Üzerimizdeki atmosfer tabakasının ağırlığının yarattığı bu hayli yüksek basınç altında ezilmeyiz hatta hissetmeyiz bile ![]() ![]() ![]() İşte basıncın, santimetrekareye l kilogram (1000 gram) olan atmosfer basıncının altına düşmesine vakum denilir ![]() ![]() Vakumda, yani hava basıncı atmosfer basıncından daha düşük olduğunda üzerimizdeki basınç da azalmış yükümüz hafiflemiş olduğuna göre vücudumuz da daha rahat etmez mi? Hayır, tersine ![]() ![]() ![]() Hakiki veya mutlak vakum tam sıfır hava basıncına ulaşmaktır ki, bu pratikte mümkün değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Elinize bir şişe alıp havasını boşaltıp, ağzını da sızdırmaz şekilde kapatırsanız şişenin içinde vakum oluşmuştur diyebiliriz ![]() ![]() Örnekteki havanın, şişenin içine dalmasına sebep üzerindeki atmosferik basınçtır ![]() ![]() Atmosferin üst katmanlarına gittikçe de hava basıncı sıfıra yaklaşır ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|