Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
babür, devlet

Babür Devlet

Eski 09-12-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Babür Devlet



BABÜR DEVLET (1Bölüm)

Timur’un torunlarından Zahireddin Muhammed Babür’ün kurduğu Hint-Türk İmparatorluğu bunların en uzun ömürlüsü, en güçlüsü olmuştur Zahireddin Mahmud Babür, 14 Şubat 1483′te Fergana’da doğdu Babası, Timur’un torunu ve Fergana hükümdarı Ömer Şeyh Mırza idi Ömer Şeyh Mırza 1494′te ölünce yerine en büyük oğlu Babür geçti
Semerkant’ta Büyük Hakanlık tahtında oturan amcasını metbu tanıyordu Fakat Babür henüz çok gençti ve taht kavgaları da başlamış bulunuyordu Bu yüzden hayatını güçlükle kurtararak kendine bağlı beğlerle 1504′te Kabil’e gitti Devletinin başkentini de buraya taşıdı


1507 yılında, padişah ünvanını alan Babür kendisini Timur’un en büyük varisi ilan etti Ele geçirdiği yeni toprakları sadık beyleri arasında baylaştırdı İdare ve orduyu düzene soktu 1519′da Sind Irmağı’nı geçerek Pencab yöresinde hakimiyet kurdu 1522′de Sind ve Belücistan arasındaki bölgeye de hakim oldu 1524′de Delhi Sultanı İbrahim Ludî’nin kuvvetlerini yendikten sonra Lahor’a girdi


İmrahim Ludî’nin 100 bin asker ve 1000 filden oluşan büyük bir ordusu vardı Bu ordu ile Babür’ü yok etmek azmiyle üzerine yürüdü Babür’ün asıl kuvveti ise 13,500 kişilik şeçkin Türkistan atlılarından ibaretti Ama ateşli silahlara da sahipti Osmanlı Türlerinden Mustafa Rumi adlı subayın idare ettiği bir topçu birliği vardı Babür’e savaşı kazandıran bu topçu birliği ve atlı askerleri oldu


Hinduların ateşli silahları yoktu Yarım gün süren savaşta, Ludî’nin ordusundan 40 bin kişi ölmüş, büyük bir kısmı esir alınmış, diğerleri de kaçmışlardı İbrahim Ludi bu savaşta öldüBundan sonra Delhi’ye giren Babür, 1526′da Hint-Türk İmparatorluğu’nu kurmuş oldu 1527′de putperest Hindulardan oluşan bir orduyu yenince “Gazi” ünvanını aldı


Babür, kendisinin ve askerlerinin Türk oluşu ile iftihar eden, adil, koruyucu bir hükümdardı Kendisini beğlerine ve kumandanlarına sevdirmişti Aynı zamanda çok büyük bir edip ve şair idi Arap alfabesini almış, ama Çağatay Türkçesini, daha doğrusu Orta Asya Türkçesini resmi dil olarak ilan etmişti (Babürname adı ile meşhur olan hatıratından ve devrinin kültür hareketlerinden bölüm sonunda bahsedilecektir Burada şu kadarını söyleyelim ki bu eseri hem bizim tarihçilerimiz, hem yabancılar, bütün Türk dünyasında ve bütün zamanlarında Türkçenin en büyük şaheseri sayarlar)
Babür ve Hümayun Divanda (Detail), Şahcihan Albümü, Hindistan, Moğol Dönemi, 1650 cıvarı


Babür, Delhi’den sonra Agra’yı da almış ve burasını başkent yapmıştı 1528′de Luknov ve Bengal’i de ele geçirdi Fakat 1529 sonlarına doğru hastalandı Devletin ileri gelenlerini huzuruna çağırarak, onlara oğlu Hümayun’u veliaht seçtiğini bildirdi ve kabul ettirdi 1530′da başkent Agra’da öldü, fakat Kabil’de gömüldü 1646′da torunu Şahcihan ona Kabil’deki kabri üzerinde muhteşem bir türbe yaptırdı


Babasının ölümü üzerine tahta çıkan Humayun 26 yıl saltanat sürdü Fakat saltanatının ilk yıllarında tahtına göz dikenlerle ve babasının yendiği düşmanlarla mücadele etmek zorunda kaldı Altı erkek kardeşi vardı Onlara ve öteki akrabalarına geniş araziler ve başka tavizler vererek tahtını korudu
Öte yandan, Ludî hükümdarı Mahmud Ludi, Afgan emirleri ve bazı racalar ile birleşerek Humayun’a karşı harekete geçti Gucerat hükümdarını da hareket için tahrik etti Fakat Humayun Şah ikisini de yendi Ancak çok geçmeden kardeşler arasında da kavga çıktı Gucercat valisi olan kardeşi Askerî, başkent Arga üzerine yürüdü Sonunda barıştılar ama kardeşler arasında birlik yine sağlanamadıBu sırada, Ludîlerin yerine Sur Devleti’in kurmaya çalışan Şir-Han, bir gece Agra’ya baskın yaptı ve Hümayun Şah, kardeşlerinden de yardım görmeyince Şah Tahmasb’a (Safevilere) sığındı


Şir-Han, Safevîleri ortadan kaldırmak için Osmanlılarla anlaşınca Şah Tahmasb da Humayun Şah’ı kendi ordusu ile destekleyerek onun üzerine, yani Hindistan’a gönderdi Bu Hümayun Şah için iyi bir fırsat oldu Artan ve toparlanan kuvvetleriyle Kabil, Kandehar ve Bedahşan’ı geri aldı Babası Babür gibi o da Kabil’i üs yaparak yeniden fetihlere başladı 1555′te büyük Afgan ordusunu yenerek Delhi’ye girdi Kardeşleriyle anlaştı ve yeniden İmparatorluğa hakim oldu


Hümayun Şah, Tahmesb’dan yardım görse de Şiiliğe itibar etmedi ve Safevîleri kendi devletinin geleceğini tehdit eden bir tehlike olarak gördü Onun için Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman’a “Padişah Baba” diye hitap eder mektuplar yazdı Doğunun kendisine bırakılması halinde Safevî tehlikesini birlikte yok edebileceklerini bildirdi Humayun Şah, babası Babür Şah kadar iyi bir kumandan ve idaresi değildi Sık sık ayaklanmalar oluyordu Ama yine de imparatorluğu koruyabilmişti



1556′da kütüphanesinin yüksek raflarından kitap almaya çalışırken merdivenden düştü ve ağır yaralandı 28 şubat 1556 günü öldü Ölmeden önce, o sırada misafiri olan Osmanlı Derya Kaptanı Seydi Ali Reis’in de tavsiyesi ile Bedahşah’da ayaklanan Afgan birlikleriyle çarpışmakta olan oğlu Ekber’e bir name göndererek onu veliaht tayin etmişti Yine Seydi Ali Reis’in tavsiyesiyle, Ekber’in şavaşı bitirip dönüşüne kadar ölümü gizli tutuldu Bir ay kadar sonra, ayaklanmayı bastıran Ekber geldi ve tahta çıkarıldıEkber henüz 14 yaşındaydı ama sadık kumandanları ve kudretli atabeyi Bayram Han sayesinde başarılı olmuştu Humayun Şah da babası kadar kudretli olmamakla beraber divan sahibi iyi bir şairdi Delhi’de güzel bir türbesi vardır


On dört yaşında tahta çıkan Ekber Şah, 49 yıl saltanat sürdü Yirmi yaşına kadar devlet idaresinde baş yardımcısı ve yetkili olan atabeyi Bayram Han’ı zorla emekli ederek Hacca gönderdi ve bundan sonra ülkenin tek hakimi oldu Güçlü bir teşkilat kurdu Ayaklanmaları dağılmaları önledi 1578′de Bengal, 1581′de Kabil, 1587′de Keşmir, 1592′de Sind ve 1594′de Kandehar’ı tam olarak itaat altına aldı


Ekber Şah zamanında, sarayda, Hint tesiri artmaya başladı Haremine aldığı Hintli kadınların tesiri ve hoşgörüsü ile, Hinduların da vatandaş sayılarak asker ve devlet memuru olmalarını sağladı Müslümanlarla ordular arasında eşitlik sağlanınca ülkede gerginlikler azaldı O “halkın devlet için değil, devletin halk için var olduğu” anlayışını benimsedi ve benimsetti Muazzam nüfusu olan Hindistan’da Türkler küçük bir azınlık durumunda idiler ve daha çok asker ve memur oluyorlardı Bir çok bakımdan eşitlik sağlandığı için azınlığın çoğunluk üzerindeki hakimiyeti bir mesele olmaktan çıkmıştı
Ekber Şah, 1603′te hastalandı ve konuşamaz hale geldi Oğlu Cihangir’i cağırarak ona kendi eliyle kılıç kuşandırdı ve hükümdarlık sarığın giydirdi Ölümünden evvel Sıkanda’da kendisi için bir türbe inşaatı başlatmıştı Fakat kat ve piramidi andıran bu türbe oğlu Cihangir tarafından tamamlatıldı ve oraya gömüldü Ekber Şah 1605′te ölmüştü
Selim Cihangir Şah, yirmi iki yıl saltanat sürdü Adil, fakat zevk ve eğlenceye düşkün bir hükümdar idi Hemen hemen hiçbir askerî başarı elde edemedi ve Kandahar şehrini İranlılara kaptırdı Devletin ileri gelenleri de kendi nüfuzlarını arttırmak için mücadele etmekten başka bir şey yapmadılar Cihangir’in yaptığı en önemli iş Ağra ve Lahor arasındaki yol idi


Zayıf iradeli bir hükümdar olan Cihangir zamanında saray ve entrikalarına kadınlar da karışmaya başladılar Gevşek yönetimi yüzünden oğulları ile arası açıldı
İngilizlerin, Hindistan ticaretine el atmaları ve Gucerat’ın Surat limanında tüccarlarının yerleşeceği bir yer açmaları da Cihangir zamanına rastlar (1613) İngiltere’nin bir köprü başı gibi kullandığı bu liman, zaman içinde bütün ülkeyi ele geçirmesini sağlayacaktı
Cihangir, tahttan indirileceği bir sırada öldü ve oğlu Hürrem Şah, “Şah Cihan” adı ila tahta çıktı (1628)


BABÜR DEVLET (2Bölüm)

Evrengzib’in (I Alemgir’in) 1707′ye kadar süren saltanat döneminde, imparatorluk en geniş sınırlarına ulaştı ve Hindistan’ın tamamı Türk hakimiyetine girdi Evrengzib koyu bir Müslüman, cesur bir komutan, iyi bir idareci ve yeniliklere açık bir devlet adamı idi Taht kavgasına girişen kardeşlerini ortadan kaldırdı


Evrengizb Türk ve Müslüman dünyası ile iyi ilişkilerde bulunmuş, komşuları ile önemli bir meselesi olmamıştır Halktan alınan vergileri azaltmış, düzeni ve huzuru sağlamıştı Yemen İmamına, Habeşistan Hükümdarına gümüş ve altın para yardımı yapmıştır
Fakat, onun zamanında Hindistan ticaretine İngilizlerden sonra Hollandalılar da el atmış, Gucerat limanlarında onlara da bazı imtiyazlar verilmişti Ülkesinde gittikçe çoğalan yabancı şirketlerin sömürücü tutumlarından şikayetçi idi ama, kendi ticaret gemilerini Hint Denizi’nde korsanlara karşı İngilizler koruduğu ve Hindistan’ın ekonomik menfaatleri onları hoş tutmayı gerektirdiği için gümrük vergileri biraz arttırmaktan başka bir şey yapamadı


Evrengzib, Hindistan’ın en adil hükümdarı olarak isim yaptı En büyük kusuru, Türkistan’dan yeteri kadar Türk askeri getirmemiş olmasıdır Çünkü Türkistan askerleriyle hem çoğunluğun baskısına hem de ülkeyi ele geçirmeye çalışan Batılılara karşı daha güçlü ve başarılı olacaktı
Evrengzib, 1707 yılında öldü ve bütün Türk devletlerinde kötü bir gelenek halini alan taht kavgaları yine başladı


Evrengzib’den sonra, kabiliyetsiz şehzadelerin birbirlerine düşmeleri, racaların isyanı, ülkeyi sarstı ve gerileme başladı Nihayet Alemgir’in (Evrengzib’in ) oğullarından I Bahadır Şah tahta çıktı Fakat onun zamanında Racputlar isyan ettiler Sih’ler de başkaldırdı ve büyük karışıklıklar yarattılar Bu kargaşalıktan yararlanan Afganlılar bağımsızlıklarını ilan etmekte gecikmediler


1723′te “Delhi” ve “Haydarabad” şahlıkları olmak üzere ülke ikiye ayrıldı Bu durumdan yararlanan İran (Avşar) hükümdarı Nadir Şah 1739′da Kuzey Hindistan’ı ve Delhi’yi zaptetti Çok büyük ganimet aldı Hint-Türk İmparatorluğu’nun hazinesinden o zamanın parasıyla 700 milyon rupilik kısmına el koydu Fakat Bahadır Şah’ın torunu yerine bıraktı İdare Nadir Şah’ın tayin ettiği umumi valinin elindeydi
1748′de bu defa Afganlı Ahmed Şah Hindistan’a girdi Sind, Pencap ve Keşmir eyaletlerini hakimiyeti altına aldı


Artık Babürlü Hakimiyeti iyice zayıflamış, sınırları daralmıştı 1760′ta II Alemgir Şah, veziri tarafından öldürüldü ve yerine IIŞah Alem geçti Bu şah, ülkeye gittikçe yayılan İngilizlerle savaştı Ama, 1764 Baksar Savaşında yenilgiye uğrayınca, İngilizler idareye hakim oldular ve bundan sonra gelen hükümdarlar bir İngiliz memuru olmaktan ibaret kaldılar


1766′da, Allahabad Anlaşması’yla pekişen İngiliz hakimiyetinden sonra bazı direnişler, isyanlar oldu Mesela 1857′de büyük “Sipahi isyanı” çıktı Ama İngilizler bu isyanı da bastırdıktan sonra 1858′de bütün Hindistan’ı İngiliz İmparatorluğu’na kattılar 1877′de Kraliçe Victoria resmen Hindistan İmparatoriçesi ilan edildi


Kendi adıyla anılan imparatorluğun kurucusu, büyük kumandan devlet adamı ve teşkilatçı olan Babür, aynı zamanda büyük bir edip, şair, alim idi Bilim ve sanat adamlarını koruyor, teşvik ediyordu “Eğer baban iyi kanun koymuşsa onu muhafaza et, yürürlükte tut, eğer bu kanun fena ise, ihtiyacı karşılamaz duruma gelmişse, yenisini yap” ilkesinden hareket ederek, yararlı kanun ve müesseselere işlerlik kazandırıyor, bunları geliştiriyor, modası geçmiş, yetersiz kalmış olanlarını yürürlükten kaldırıyordu
Babür İmparatorluğu’nda ekonomik hayat tarıma dayanıyordu Sebzecilik, tütüncülük, afyonculuk yaygındı En çok pamuk üretilirdi ve dokumacılık ileriydi Yün, pamuk ve ipekli kumaşlar, elle yapılan eşyalar Avrupalılara satılır, dışarıdan çok az şey alınırdı Çünkü ülke, o zamanki nüfusuna yeterli bir ekonomiye sahipti Bununla beraber, yağmursuz geçen yıllarda büyük kıtlıklar olurdu


Babür İmparatorluğu’nda büyük şair, edip ve tarihçiler yetişmiştir Mimarlık çok yüksek bir seviyeye çıkmış, bütün Hindistan çok güzel eserlerle adeta doldurulmuştur Hindistan’daki bu Türk İmparatorluğu’nu yöneten hükümdarların en büyük hata veya kusuru, devletin geleceğini düşünerek, çok nüfuslu bu ülkede Türk nüfusu çoğaltmamak olmuştur Mevcut Türkler azınlıkta kalıyor, onlar da orduda ve devlet işlerinde görev alıyorlardı Bunun sonucu olarak, Babür zamanında Türkçe olan konuşma ve yazı dili Babür’den sonra yavaş yavaş bırakılmış, onun yerini Farsça, daha sonra Urduca almıştır Urduca (Orduca), çoğunluğu Türklerden oluşan askerlerin, yerlilerle anlaşmak için kullandığı karma bir dil olarak gelişti Türkçe, Farsça ve değişik Hindu lehçelerinden alınan kelimelerle meydana gelen bu dil, bu gün Pakistanlıların resmi dilidir ve Hindistan’ın büyük bir bölümünde de konuşulmaktadır



Hindistan’da dini hayat canlıydı Müslümanlık, yerliler arasında yayılmıştı Yalnız Delhi’de binden fazla medrese vardı Türkistan’dan gelen tasavvuf hareketi Hindistan’ı da etkilemiş ve burada Çişti, Nakşibendî, Kadirî, Sühreverdî, Şettarî tarikatları yaygın hale gelmişti


Fakat, Hindistan’da en ileri giden kültür ve sanat kolları, mimarlık ve edebiyat olmuştur Bütün dünyanın hayranlığını kazanan Tac Mahal, Hindistan’daki Türk mimarlığının, mimarideki zevk, incelik ve ustalığın sembolü olmuştur Çağatay edebiyatının en güzel örneklerinden biri sayılan eseri de, bu imparatorluğun kurucusu olan Babür Şah’ın yazdığı Vekayi (Babürname) ile, baş mimarı İstanbullu Mehmed İsa Efendi olan Tac Mahal’i ayrı başlıklarla tanıtacağız




BABÜR DEVLET (3Bölüm)




Tac Mahal



İstanbul’dan getirilen Türk mimarların yaptıkları bu eser, dünyanın en güzel, en muhteşem en meşhur türbesidir

Hindistan’da Babürlüler devrinin mimarlık harikaları çoktur ve bunlardan bu gün sapasağlam, pırıl pırıl durmakta, seyredenleri hayran bırakmaktadır Bu gün Pakistan’ın en çok turist çeken yerlerinden biri olan Lahor Sarayı, aynı şehirde dünyanın en geniş ve revaklı avlusuna sahip Padişahi Mescid, Agra, Delhi, Haydarabad ve diğer şehirlerdeki saray ve camilerin her biri başlı başına birer mimarlık şaheseridirler Fakat, yeryüzünde hiçbir türbe, hiçbir mimarlık eseri, Tac Mahal kadar güzel, muhteşem ve meşhur değildir

Şah Cihan’ın eşi Ercümend Banu, güzelliği, zekası, iyilik severliği ile bütün imparatorluğun gönlünü fethetmiş, en seçkin sultan idi Bu vasfından dolayı Mümtaz Mahal diye anılıyordu Şah Cihan, ona henüz 16 yaşındayken aşık olmuş, evlenmek için 5 yıl beklemişti Şah Cihan çok sevdiği eşini gittiği her yere götürür, onun fikirlerine, zevkine önem verirdi

Bu duygulu, zeki ve güzel kadın 1631 yılında 14 çocuğunu doğururken vefat etti Şah Cihan eşinin ölümünü takip eden sekiz gün boyunca yemekten, içmekten kesilmiş, hiç odasından çıkmamıştı Dokuzuncu gün dairesinin kapısını açıp dışarı çıktığı zaman saçlarının bembeyaz olduğu, iyice çöktüğü görüldü Duygulu, gerçek aşık, vefalı hükümdar, ölünceye kadar kalbinde yaşatacağı sevgili eşi için bir türbe yaptırmaya karar verdi Bu türbe saf aşkı sembolize edecek şekilde güzel, iç açıcı, aynı zamanda muhteşem olmalıydı Bunun için dünyanın en büyük ustalarını bulacak, hazinesini, bu esere harcanmak üzere onların emrine verecekti Bu amaçla İstanbul’dan mimarlar istedi Gelen mimar, Mimar Sinan’ın öğrencilerinden Mehmed İsa Efendi ve ekibi idi

Mehmed İsa Efendi’nin aylarca çalışarak planını çizdiği Tac Mahal’in yapısında son derece berrak, beyaz bir mermer kullanıldı Parlak beyaz mermerin, ince mavi damarları da vardı Bu mermerden yapılan muhteşem kubbenin yerden yüksekliği 82 metredir Kubbenin üzerindeki altın alemle bu yükseklik daha da artıyor Türbenin beyaz mermerden dört minaresi de var



Eserin yapımına 1631′de başlanılmış ve 1652′de bitirilmiştir Mümtaz Mahal’in ve öldükten sonra onun yanına konulan Şah Cihan’ın sandukaları üst kattadır Kubbenin altında bulunan bu sandukalarda mermer oymacılığının en güzel örnekleri görülür Sandukaların olduğu yerde insan ağzından çıkan her ses muhteşem kubbede yedi defa yankılanır



Sanat eseri olarak başlı başına bir hazine olan Tac Mahal’in duvarları gerçek hazine taşlarıyla süslüdür Yüz binlerce akik, sedef, firuze gömülü olan duvarlarında ayrıca 42 zümrüt, 142 yakut, 625 pırlanta, 50 tane de çok büyük inci vardır Türbenin yapımı için 47 milyon altın lira harcanmıştır ve buna duvarlardaki mücevherler dahil değildir İstanbul’daki muhteşem Süleymaniye Camii için bile 19 milyon altın lira harcandığını söylersek, Tac Mahal için ne muazzam bir fedakarlık yapıldığı daha kolay anlaşılır

Bu anıt, Şah Cihan’ın İstanbul’dan davet ettiği Türk mimarların eseridir Planını İstanbullu Mehmed İsa Efendi, kubbeyi İstanbullu mimar İsmail Efendi, yapmış, duvarlardaki şahane yazıları yine İstanbullu hattat Serdar Efendi yazmıştır Birçok yabancı usta, bu arada İtalyan mimarlar da bunların emrinde çalışmıştır
Büyük bir fikir adamı, edip ve şair olduğunu olan Babür Şah, güzel sanatların her dalına ilgi göstermiş ve bu dallarda başarılı olmuştur Güzel yazı yazar, beste yapar, saz çalardı Hatta Babür Hattı (Hatt-ı Babürî) diye bilinen bir yazı çeşidi de icat etmişti

Babür’ün, Hanefî fıkhına ait Mübeyyen isimli bir mesnevisi, tür şairlerinin aruzla yazdığı şiirleri hakkında da bilgi veren Aruz Risalesi, çeşitli şiirlerini topladığı bir “divan”ı vardır Fakat Babür’ün asıl eşsiz eseri “Babürname” olarak anılan büyük seyahat ve hatırat kitabıdır Çağatay lehçesiyle (Orta Asya Türkçesiyle) yazılan bu eserde Babür, gezip gördüğü yerleri, bütün özellikleriyle, oralarda yaşayanların adet, gelenek, duygu ve düşünceleriyle, çok akıcı ve tabii bir üslupla tanıtmıştır İyi ve kötü taraflarını sebep olduğu mutluluk ve mutsuzlukları, kendi çağının tarihî gerçeklerini çok samimi, çok güzel bir şekilde anlatmıştır

Edebiyatçılarımız ve tarihçilerimiz bu eseri, lisanındaki tabi güzellik dolayısıyla “yalnız Orta Asya Türkçesinin değil, bütün Türk edebiyatının en güzel mensur eserleri arasında” sayar Bazılar da ” Türk tarihinin bütün zamanlarının en değerli hatırat eseri” olarak gösterirler

Birçok yabancı dile çevrilen bu eser günümüz Türkçesine Prof Dr Reşit Rahmeti Arat tarafından tercüme edilmiştir İlk defa 1943 ve 1946 yıllarında Türk Tarih Kurumu tarafından iki cilt olarak, 1970 yılında Milli Eğitim Bakanlığı 1000 temel Eser dizisinden üç cilt olarak (toplam 630 sayfa) basılmıştır

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.