IV- HÜZÜN YILI (Nübüvvet’in 10.Yılı) |
09-05-2009 | #1 |
Şengül Şirin
|
IV- HÜZÜN YILI (Nübüvvet’in 10.Yılı)IV- HÜZÜN YILI (Nübüvvet’in 10Yılı) 1- İKİ BÜYÜK ACI:EBÛ TÂLİB VE Hz HATİCE’NİN VEFATLARI Müslümanlar ablukadan kurtuldukları için sevindiler Çektikleri sıkıntıları unutmağa başladılar Fakat sevinçleri uzun sürmedi Boykotun kalkmasından 8 ay kadar sonra, iki büyük acı ile karşılaştılar Mekke Devri’nin 10′uncu yılı Şevvâl ayında önce Ebû Tâlib, üç gün sonra da Hz Hatice vefât etti(95/1) Ebû Tâlib, Müslüman olmamıştı(95/2) Fakat Hz Peygamber (sas)’e son derece bağlıydı O’nu çok seviyor, bu yüzden her fedâkârlığa katlanarak, müşriklerden gelecek kötülüklere karşı O’nu koruyordu Ölürken bile, Hâşimoğullarına, “O’na bağlı kalmalarını, uğrunda her fedâkârlığı yapmalarını, sözünden çıkmamalarını” vasiyyet etmişti Hz Hatice O’nun gam ortağı, şefkatli bir hayat arkadaşıydı En sıkıntılı anlarında O’nu teselli ediyor, bütün varlığı ile O’na destek oluyordu En büyük desteği olan, sevdiği iki insanı peşpeşe kaybettiği için Rasûlullah (sas) çok üzüldü Bu sebeple Mekke Devri’nin 10′uncu yılına “Senetü’l-huzn” (Hüzün yılı ) denildi Müşrikler, Ebû Tâlib’in sağlığında, Hz Peygamber (sas)’in şahsına pek ilişemiyorlardı O’nun ölümünden sonra, Rasûlullah (sas)’in şahsına da her türlü kötülüğü yapmağa başladılar Bir defa, Kâbe’de namaz kılarken, Ebû Cehil’in teşvîki ile Ebû Muayt oğlu Ukbe, yeni kesilmiş bir devenin barsaklarını getirip, secdede iken üzerine koymuş, Rasûlullah (sas) başını secdeden kaldıramamıştı Kızı Fâtıma yetişerek, üzerini temizlemiş, Rasûlullah (sas) namazını bitirdikten sonra etrâfında gülüşen müşrikleri işâret ederek üç defa: -”Allah’ım Kureyşten şu zümreyi sana havâle ediyorum” dedikten sonra: “Ebû Cehil’i, Ebû Muayt oğlu Ukbe’yi, Haccâc oğlu Şu’be’yi, Rabîa’nın oğulları Utbe ve Şeybe’yi, Halef’in oğulları Übeyy ve Ümeyye’yi, sana havâle ediyorum” diye isimlerini birer birer saymıştı Rasûlullah (sas)’in isimlerini saydığı bu azılı müşriklerin hepsi de Bedir Savaşı’nda katledilip, leşleri Bedir’deki “Kalîb” denilen kuyuya atılmıştır(96) 2- TÂİF YOLCULUĞU (620 M) a) Hz Peygamber’in Tâif’te Karşılanışı Kureyş’in zulümleri artık katlanılamaz bir duruma gelmişti Bu yüzden Hz Peygamber (sas) Mekke Devri’nin 10′uncu yılı (620 M) Şevvâl ayında, yanına evlâtlığı Hârise oğlu Zeyd’i de alarak Tâif’e gitti Tâiflileri “Hak Din”e dâvet edecekti Tâif’te Sakiyf Kabîlesi vardı, onlar da putperestti Rasûlullah (sas) 10 gün kadar, onlara İslâm’ı anlatmağa çalıştı, ileri gelenleri ile görüştü Hiç biri Müslüman olmadığı gibi, “Senden başka Peygamberlik gelecek kimse kalmadı mı?” diye alay ettiler “Memleketimizden çık da nereye gidersen git” diye Allah sevgilisini kovup hakaret ettiler Tâif’ten ayrılırken de çoluk çocuğu ve ayak takımı düşük tabîatlı kişileri yolun iki tarafına sıralayıp taşlattılar Rasûlullah (sas)’in ayakları, atılan taşlarla yara-bere içinde kaldı, ayakkabıları kanla doldu Ayaklarındaki yaraların verdiği acıdan yürüyemez hâle gelip oturmak istedikçe, zorla kaldırıp yaralı ayaklarını taşlamağa devâm ediyorlar, bu yürekler parçalayan acıklı hâline gülüp eğleniyorlardı Vucûdunu atılan taşlara siper eden evlâtlığı Zeyd, bir kaç yerinden yaralandı Rasûlullah (sas) hayâtı boyunca karşılaştığı sıkıntılardan en büyüğünü o gün yaşamıştı Nihâyet Rabîa’nın oğulları Utbe ve Şeybe’nin yol üstündeki bağına sığınarak ayak takımının tâkiplerinden kurtulabildi Burada bir çardağın gölgesinde, ellerini kaldırıp şu hazîn duâyı yaptı: -”İlâhi, kuvvetimin za’fa uğradığını, çâresizliğimi, halkın gözünde hor ve hakîr görüldüğümü ancak sana arzederim Ey merhametlilerin en merhametlisi, herkesin zayıf görüp de dalına bindiği bîçârelerin Rabbı sensin, İlâhî, huysuz ve yüzsüz bir düşmanın eline beni düşürmeyecek, hatta hayâtımın dizginlerini eline verdiğim akrabamdan bir dosta bile bırakmayacak kadar bana merhametlisin Yâ Rabb, eğer bana karşı gazablı değilsen, çektiğim belâ ve sıkıntılara hiç aldırmam, fakat senin esirgeyiciliğin bunları da göstermeyecek kadar geniştir Yâ Rabb gazabına uğramaktan, rızandan mahrûm kalmaktan, senin karanlıkları aydınlatan, din ve dünya işlerini dengeleyen yüzünün nûruna sığınırım Râzı oluncaya kadar işte affını diliyorum Bütün kuvvet ve kudret ancak seninledir…” (97) Görüldüğü üzere yapılan bunca ezâ ve cefâya rağmen bedduâ etmemiş, hatta yolda Mekke’ye iki konak mesâfede “Karn” denilen yerde kendisine Cebrâil gelerek: -”Ey Allah’ın Rasûlü, Allah kavminin sana söylediklerini işitti, yaptıklarını gördü, sana şu Dağlar Meleği’ni gönderdi Kavmin hakkında ne dilersen, bu meleğe emredebilirsin…” dedi Dağlar emrine verilmiş olan melek de kendisini selâmladıktan sonra: -”Ya Muhammed, emrine hazırım (Ebû Kubeys ile Kayakan denilen) şu iki yalçın dağın Mekkeliler üzerine devrilip, birbirine kavuşarak müşrikleri tamâmen ezmelerini istersen emret…” dedi Fakat Rasûlullah (sas): -”Hayır, onların ezilip yok olmalarını değil, Rabbımın bu müşriklerin sulbünden, O’na hiç bir şeyi ortak kılmayan ve yalnız Allah’a ibâdet eden bir nesil meydana getirmesini istiyorum…” demiştir(98) Rabîa’nın oğulları, Peygamber Efendimizin acıklı hâlini gördüler Hıristiyan köle Addâs ile O’na bir salkım üzüm gönderdiler Rasûlullah (sas) “Bismillah…” diyerek üzümü yemeğe başlayınca, Addâs hayretle: -”Bu bölge halkı böyle söz söylemezler, onlar Allah adını anmazlar”, dedi Hz Peygamber ona nereli olduğunu sordu Addâs: -”Ninovalıyım, Hıristiyanım”, diye cevâp verdi Rasûlullah(sas): -”Demek kardeşim Yunus Peygamberin memleketindensin”… dedi Addâs: -Sen Yûnus’u nerden biliyorsun? diye sordu Rasûlullah (sas): -Yûnus benim kardeşim, O’da benim gibi Peygamberdi, dedi Daha sonra Rasûl-i Ekrem Addâs’a İslâmiyeti anlattı Addâs da orada Müslüman oldu(99) Hz Muhammed (sas) en zor ve en sıkıntılı anlarında bile Peygamberlik görevini ihmâl etmiyordu b) Mekke’ye Dönüş Rasûl-i Ekrem’in himâyesiz Mekke’ye girmesi imkânsızdı Esasen, hayâtı tehlikede olduğu için Mekke’den Tâif’e gitmişti Bu sebeple dönüşte, Hira (Nûr) Dağına çıkarak, Kureyşin hatırı sayılır büyüklerinden Adiyy oğlu Mut’im’e haber gönderdi O’nun himâyesinde gece vakti Mekke’ye girdi Kâbe’yi tavâf edip Hârem-i Şerif’de iki rek’at namaz kıldıktan sonra evine döndü Arap âdetlerine göre, bir kimse himâyesine aldığı kişiyi korumağa mecburdu Bu sebeple, Mut’im ve çocukları silahlanıp Kâbe’nin dört bir tarafını tuttular Peygamber Efendimizin Mekke’ye girip serbestçe tavâf etmesini ve evine gitmesini sağladılar(100) (620 M) Mut’im, Bedir savaşında müşrik olarak öldü Peygamber Efendimiz, Mut’im’in bu iyiliğini unutmamış, Bedir esirlerinin kurtarılması için Medine’ye gelen oğlu Cübeyr b Mut’im’e: - “Eğer senin o ihtiyar baban, sağ olsaydı da bu murdar herifleri benden isteseydi, hepsini ona bağışlardım” demişti (101)
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
|