Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Türkiye > Güneydoğu Anadolu Bölgesi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hakkı, ibrahim, karani, siirt, türbesi, veysel

Siirt Te Veysel Karani Hz Türbesi Ve İbrahim Hakkı Hz Türbesi

Eski 10-14-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Siirt Te Veysel Karani Hz Türbesi Ve İbrahim Hakkı Hz Türbesi




siirt te veysel karani hz türbesi ve ibrahim hakkı hz türbesi



İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ

İbrahim Hakkı Hz Hicri 1115, Miladi 1703 yılında Erzurum’a bağlı Hasankale İlçesi’nde doğmuştur Babası Molla Osman, bir mürşit aramak maksadıyla Tillo’ya gelmiş, burada İsmail Fakirullah Hz’ni bularak hizmetine girmiştir

Babasının arkasından İbrahim Hakkı da amcası Ali ile birlikte Tillo’ya gelmiştir Okuma çağındayken İsmail Fakirullah Hz’ne talebe olup, o günün şartlarına göre çok ileri seviyede dini ve fenni ilimler tahsil etmiştir Bunun üzerine hem dini ilimlerde, hem de fenni ilimlerde üstünlüğü ifade eden “Zülcenaheyn” yani “İki kanatlı” ünvanını elde etmiştir Bu sırada hocası ve şeyhi olan İsmail Fakirullah Hz’nin tarikatı olan “Uveysiyye” tarikatına intisap etmiştir

Büyük mütefekkir İbrahim Hakkı Hz hadis ve fıkıhta, tasavvuf ve edebiyatta, psikoloji ve sosyolojide, tıp ve astronomide ve pek çok ilim dalında büyük bir kudret ve yetenek göstermiştir Doğunun yetiştirdiği bu büyük alim, kısa zamanda dünya çapında ün salmıştır İslam alemine ve insanlığa bıraktığı değerli eserler, onun şahsiyetinin ve ilminin faziletini gösterir

Mürşidi ve hocası İsmail Fakirullah Hz’nin vefatından sonra irşad ve öğretim görevlerini hocasının oğlu Abdulkadir-i Sani Hz ile birlikte devralarak hayatı boyunca sürdürmüştür

İbrahim Hakkı Hz üç sefer Hacc’a gitmiştir İlk hac farizasını 1738’de, ikincisini 1763’te, son haccını da 1767’de yapmıştır

İbrahim Hakkı Hz 1758’de İstanbul’a gitmiş, bu gidişinde saraya özel olarak davet edilmiştir O zamanın sultanı I Mahmud tarafından davet edilmesinin sebebi daha önce sultan ile İsmail Fakirullah Hz arasındaki haberleşme olmuştur İbrahim Hakkı Hz sarayda bulunduğu müddetçe, zamanının çoğunu saray kütüphanesinde geçirmiştir, bir süre sonra yeniden Tillo’ya dönmüştür

Hicri 1194, Miladi 1780’de 77 yaşında iken Cenab-ı Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur Kendi arzusu üzerine Mürşidi İsmail Fakirullah Hz için daha önce yaptırdığı ve kozmografik bir özelliğe sahip olan türbede, mürşidinin ayaklarının ucuna defnedilmiştir

İsmail Fakirullah Hz ve İbrahim Hakkı Hz’nin Türbesi :

Bir büyük ve iki küçük kubbenin örttüğü iki oda ve bir hol ile bir kuleden ibarettir Türbenin asıl özelliği; Tillo’nun 3-4 Km doğusundaki bir tepe üzerine yapılmış olan duvardaki 40x50 Cm boyundaki pencereden her yıl; gece ve gündüzün eşit olduğu 21 Mart günü, yeni doğan güneşin ilk ışınları, türbenin tümü kale duvarının etkisiyle gölgede kalırken, pencere boşluğundan geçip, türbe kulesinin penceresine vurarak kırılmak suretiyle İsmail Fakirullah’a ait sandukanın baş tarafını aydınlatmasıdır Bununla ilgili “yeni yılda doğan ilk güneş, hocamın baş ucunu aydınlatmazsa, ben o güneşi neyleyim” Sözü İbrahim Hakkı’nın hocasına olan saygısını göstermektedir

Ne yazık ki bu ışık düzeni, türbenin restorasyonu sırasında bozulmuş bulunmaktadır Avrupa’nın bir çok uzman bilim adamı, bütün uğraşlarına rağmen bu ışık düzenini eski orijinal haline getirememişlerdir

İsmail Fakirullah Hz ve İbrahim Hakkı Hz Müzesi :

Tillo tarihi eserler yönünden çok zengindir İbrahim Hakkı’nın kullandığı kozmoğrafya aletleri, haritalar, güneş sistemi ile ilgili tahta küreler, el yazması çok değerli kitaplarla düşünüre ait çeşitli eşyalar halen Tillo’daki torunlarında bulunmaktadır

İbrahim Hakkı Hz’nin Eserleri :

İlk ana eseri Divanı’dır 1755’te yazılmış 1847’de Mehmed Said tarafından İstanbul’da basılmıştır Erzurumlu İbrahim Hakkı Divanı ismini taşır 230 sayfadır İlâhiname, Aşknâme, Hz Muhammed’i öven bir şiir ve kendi halini, niteliğini bildiren bir manzumesi vardır Divanı büyük oğlu İsmail Fehim’e ithaf edilmiştir İsmail Fehim astronomi ve müzikle uğraşan güzel kanun, santur çalan bir zattır Kendisinin çalmış olduğu 74 telli bir santuru vardı İbrahim Hakkı Divanı’nda musiki ile ilgili “Musikiye Dair Nazım” adlı bir şiir bulunmaktadır

İkinci ana eseri Marifetname’dir Ansiklopedi türündedir 1757’de yazılmıştır 1836 ve 1864’te Mısır’da 1868, 1889 ve 1914’te İstanbul’da basılmıştır Ortalama 600 büyük sayfadır El yazmaları 2 cilt olup, halen Tillo’da torunlarından Sadettin TOPRAK tarafından muhafaza edilmektedir

Eser bir önsöz, üç büyük bölüm ve bir sonsöz ihtiva eder Her bölüm daha alt bölümlere ayrılmıştır Önsöz tamamen dinidir

Birinci bölüm Fenn-i Evvel’dir Allah’ın varlığını, birliğini anlattıktan sonra yalın ve bileşik cisimleri, madenleri, bitkileri ve nihayet insanı anlatır Sonra geometri, astronomi ve takvim konuları yer alır Coğrafyaya ait bölümünde 100’den fazla ilin hangi enlem ve boylamda olduğunu göstermiştir Ayrıca, “Hiçbir çağda yerin döndüğüne inananlar eksik olmamıştır” demiştir

İkinci bölümde fenn-i Sani, anatomi, fizyoloji gibi bilimler yer alır İnsan vücudunu estetik bakımdan da incelemiş, araya beyitler sıkıştırmıştır Vücut yapısı ile huy arasındaki ilişkiye inanmış ve bunu şiirle anlatmıştır Bu bölümün sonunda ruha, sağlığa ve ölüme ait geniş bilgi vardır

Üçüncü bölüm olan fenn-i Salis, dini, ilahi ve felsefi içeriklidir

Kırk sayfa tutan son bölüm törebilimdir diyebiliriz Öğretimin yol ve yöntemini, öğrencinin üstadına takınacağı tutumu, ana ve babaya karşı saygı ve sevgi, evlenme ve evlenmede aranacak nitelikler, karı-kocanın birbiriyle ilişkileri töresi, çocuklara karşı görevleri, akraba, hizmetçi, komşu, dost, halk ve bilginlerle görüşüp konuşma yolu ve töreleri yer alır Sayın Rauf İNAN, İbrahim Hakkı’nın bu cephesini incelerken, O’nu ilk eğitim filozofumuz olarak tanıtır

Marifetname, Arapça ve Farsça’ya da çevrilmiştir

İbrahim Hakkı’nın üçüncü büyük eseri İrfaniye’dir 1761’de yazılmıştır 495 sayfadır Arapça, Farsça ve Türkçe bölümleri vardır Konusu “Kendisini bilmeyen, Rabbini bilemez” anlamındaki hadistir İnsan vücudu evrene benzetilmiştir Vücutta akıl, evrende Rab gibidir Şöyle öğütleri vardır: “Tekkelerde eğlenmeyip, ilim meclisine gelesin Herkese şefkat nazarı ile bakıp hakir görmeyesin ve hizmet buyurmayasın Tezyi-i zahiri koyup gökçek ahlak ile tezyi-i bâtına gidersin” demektedir

Dördüncü ana eseri İnsaniye’dir 1763’te yazılmıştır 722 sayfadır Kendisi bu eseri için “140 kitaptan üç lisan üzre cem ettim” diyor Oğlu İsmail Fehim ve amcazadesi Yusuf Nedim’in el yazısı olan iki nüshası torunlarında vardır

Beşinci büyük eseri Mecmuat-ül Mani, 1765’te yazılmıştır Kayınbiraderi Mustafa Fani’nin el yazısı olan bir nüshası Mehmet Ali Benderli’de vardır Bu kitapta münacaatlar, şükürnameler ve Şifa-üs Sudur başlığı altında topladığı manzumeleri vardır Fakirullah’ın ölümü, oğul ve torunlarının doğumuna, hacca gidişine ait düşürdüğü tarihler de bu kitaptadır Arapça, Farsça ve Türkçe bir de sözlüğü vardır Arapça ve Farsça’dan dilimize alınan kelimelerin imlalarını, Türkçe söylenişlerine göre sesli harf koyarak yazmıştır Mesih İbrahim Hakkıoğlu diyor ki: “Bu sözlüğü incelemeden evvel, İbrahim Hakkı’nın mektuplarında müjde, aslan, sokak gibi kelimelerin yazılışını görüp şaşırdım İbrahim Hakkı gibi Arapça ve Farsça’yı ana dili gibi bilen, bu dillerde yazılmış yüzlerce eseri inceleyen bir bilginin mektuplarında imla hatası yapmasına akıl erer miydi? Ancak bu sözlüğü inceledikten sonra bir çığır açmak istediğini anladım

İbrahim Hakkı’nın günümüze kadar kalmış bir de Ruzname’si vardır 1753 yılında yapılmış, yüzyıllarca takvim işini görebildiği için Devr-i Daim de denen araç, 52,5 Cm çapında bir ağaç çembere gerilmiş derinin bir çok daire ve yarıçaplara bölünmesi ile meydana gelmiştir Siirt ve Tillo gibi 40 Enlemde bulunan yerlere göre düzenlenmiştir Bir göç yılının herhangi bir ayının bir günü aranırken bunun haftanın hangi günü olduğu, o gün güneşin kaçta doğup battığı kolayca bulunabilir Duvar ve cep takvimlerinin bulunmadığı bir dönemde bu aracın önemi açıktır



Alıntı Yaparak Cevapla

Siirt Te Veysel Karani Hz Türbesi Ve İbrahim Hakkı Hz Türbesi

Eski 10-14-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Siirt Te Veysel Karani Hz Türbesi Ve İbrahim Hakkı Hz Türbesi




Veysel Karani Hz :



Baykan İlçesi’nin en önemli özelliği, büyük zatlardan olan Hz Veysel Karani’nin türbesinin İlçe’nin 8 Km güneybatısında bulunan Ziyaret Beldesi’nde bulunmasıdır Türbenin burada olması nedeniyle binlerce insan İlçe’ye akın etmekte ve İlçe’yi canlandırmaktadır
Türbesinin İlçe’de olması nedeniyle burayı önemli bir ziyaret merkezi haline getiren Hz Veysel Karani’nin 555-560 yılları arasında doğduğu tahmin edilmektedir Doğum yeri Yemen’in Karen Köyü’dür Soyu Yemen Kabilelerinden Muradoğulları’ndan gelmektedir Babasının ismi Amir’dir Kendisinin asıl ismi Üveys Bin Amir-i Karenî’dir Karen Köyü’nün bir mutlu seherinde dünyaya gelen küçük Üveys, Muradoğulları’ndan Amir’in mütevazı evini mutlulukla doldurur Dört yaşında iken babası vefat eder O, annesinin başka kimsesi bulunmadığından bin bir güçlükle herhangi bir tahsil görmeden, semavi dinlere ve kitaplara ait herhangi bir bilgisi olmadan büyür
Üveys büyüdükçe kendisinde doğuştan mevcut olan “Tek Tanrı’ya İnanç” hissi de gelişir O’nu kimse anlamaz, söylediklerine güler, alay ederler Kendisini anlayan, dinleyen, derdine ortak olan tek insan annesi idi
Gönlü ulvi hislerle kaynaşan ve artık çalışıp annesine bakabilecek çağa gelen genç Üveys, bir iş aramaya koyulur Sonunda kendisine en uygun işi seçer Kendisiyle alay eden, kendisini anlamayan insanlardan uzaklaşmak ve endi iç dünyasıyla başbaşa kalabilmek için deve çobanlığı yapmaya başlar
Hz Veysel Karani deve çobanlığı yapmaya başlayınca ihtiyar ve hasta annesi olmasa deve otlattığı sakin vadilerden Karen’e inmeyi hiç istememektedir Kendi uzletgahında Allah ile başbaşa kalmaktan bir an olsun ayrılmak istememektedir Artık Hz Veysel Karani’nin ufku öyle geniş, aydınlık, gönlü öyle duyarlıdır ki, her an bir kurtarıcının haberini beklemektedir
Ve beklediği kutlu haber çok geçmeden kendisine ulaşır Bu haber Allah’ın son Peygamberi Hz Muhammed’in zuhur ettiği ve insanları “Hak Din’e” davet ettiği haberidir Hz Veysel Karani bf haberi duyunca hiç kimsenin irşad ve teşviki olmadan Müslüman olur, İslam’a ve Hz Muhammed’e gönülden bağlanır Annesine de Kelime-i Tevhid’i bizzat kendisi öğretir
Hz Veysel Karani Müslüman olunca yüce peygamberin nurlu yüzünü görebilmek aşkıyla yanar tutuşur Hz Veysel Karani, Allah Resulü’nü görme arzusunu birkaç defa pek sevdiği annesine açarsa da, çok ihtiyar ve âmâ (kör) olan annesi, kendisine bakacak kimse olmadığından izin vermez Hz Veysel Karani’nin yaşı kırk’ın üzerine gelir Oğlunun gönlünde patlayan yanardağları çok iyi hisseden anne, çaresiz “Ancak Medine’ye gidip hemen gelmek, Hz Peygamber’i orada bulamayacak olursa teşriflerini beklemeden dönmek” Şartıyla kendisine izin verir
Gönlü Allah aşkıyla, Peygamber muhabbetiyle dolu olan Hz Veysel Karani, izin alınca durmaz ve Medine yollarına koyulur Issız vadiler, dağlar, tepeler, kızgın çölleri aşar ve Peygamber beldesi Medine’ye ulaşır Hz Peygamber’in evine giden Hz Veysel Karani, Peygamberimizi evde bulamaz Peygamber Efendimiz o sırada Tebük Seferi’ndedir Peygamberimizi bulamayınca çok üzülür Hz Veysel Karani, annesine verdiği sözü hatırlar Hz Aişe (RA)’ye “- Kainatın efendisine selamımı söyleyiniz Cennet sabahlarını andıran mübarek yüzlerini doya doya görmek isterdim Lütfen, içimin aşk-ı Muhammed’i (SAV) ile yandığını, gönlümün bitmez niyazını bildiriniz” Diyerek ayrılır ve tekrar Yemen yolunu tutar
Peygamber Efendimiz seferden dönünce Hz Aişe’ye şöyle hitap ettiler:
“- Ya Aişe, evimize hangi ulu kişi geldi? Bu Rahmani kokular, bu İlahi lezzet nedir?
Ey Allah’ın Resulü; Yemen Oymağı’ndan Karen Köyü’nden Üveys adında bir zat sizi ziyarete geldi Mukaddes Cemâlinizin bağrı yanık aşıklarındanmış Zat-ı âlinizi bulamayınca çok üzgün bir halde ayrıldı İşte o adam gittikten sonra evin içinde bu ulvi kokuları hissettim

Ya Aişe, sen o zatı gördün mü?

Evet ey Allah’ın Resulü Sağ gözümün ucu ile baktım

Öyleyse o gözünü bende ziyaret edeyim Görüşün ve gördüğün mübarek olsun

Bir müddet sonra Mescid-i Nebevi’ye geçen Resulullah, Sahabelerine seslendiler;
“ – Müjdeler olsun, Üveys’i gören gözü ziyaret ettim, gelin siz de benim gözümü ziyaret edin
Ve buyurdular; “Bana Yemen tarafından rahmani kokular geliyor Şüphesiz tabii’nin en hayırlısı Üveys’tir
Resulullah son hastalıklarında Hz Ömer, Hz Ali ve Hz Aişe’ye vasiyet buyurdular :
“ Benden sonra arkamdaki hırkamı, Üveys’e veriniz
Yine Resulullah buyurdular :“Benim ümmetimde Üveys adında bir kişi vardır Kıyamet gününde Rebia ve Mudar Kabileleri’nin koyunları tüyü sayısınca günahlı kişilere şefaat edecektir

Resulullah’ı göremeden tekrar Karen’e dönen Hz Veysel Karani yine deve çobanlığı yapmaya devam eder Yine Karen halkı ona divane gözüyle bakar ve O’nunla alay ederlerdi O yine herkesten uzak kendi uzletgah’ında ibadetleriyle meşgul olur, gönlü Allah aşkı, Peygamber sevgisiyle dolar taşardı


Alıntı Yaparak Cevapla

Siirt Te Veysel Karani Hz Türbesi Ve İbrahim Hakkı Hz Türbesi

Eski 10-14-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Siirt Te Veysel Karani Hz Türbesi Ve İbrahim Hakkı Hz Türbesi




Peygamberimizin vefatından sonra Hz Ali ve Hz Ömen Üzeys Hz’ni bulur ve Peygamberimizin vasiyeti üzerine Hırka-i Şerifi Hz Veysel Kanani’ye verirler Peygamberimizin hırkasının Hz Veysel Karani’ye verilmesinden sonra ve Peygamberimizin O’nun hakkındaki övgülerinin duyulmasından sonra Hz Veysel Karani’nin gözünde değeri artar, herkes ona hürmet eder
Annesi vefat etmiş bulunan Hz Veysel Karani’nin yüceliği bu hadiseden sonra Karen’de bilindiği ve kendilerine olan hürmet arttığı için köyden ayrılırlar Kûye’ye giderler
Hz Veysel Karani’nin Kûye ve Basra taraflarındaki hayatı da eskisi gibi yine ıssız vadilerde, tabiatın kucağında ve kendi uzletgahında Hakk’a niyazla geçmektedir
Hz ali’nin halifeliği sırasında iki Müslüman grup arasında çıkan Sıffin Savaşı’nın hazırlıkları esnasında Hz Ali tarafında, safında savaşa katılması ricasıyla Medine’ye davat edilirler Memnuniyetle bu davete icap eden Hz Veysel Karani hemen Medine’ye hareket ederler, daha sonra da Hz Ali’nin yanında Sıffin Savaşı’na katılırlar
Sıffin Savaşı esnasında Veysel Karani’de yaralanarak, Hicret’in 37 Senesinde (Miladi 657) Şevval ayının 18 günü Fırat Nehri kenarında savaş meydanında şehit olur
Sıffin Savaşı’nda şehitlerin büyük çoğunluğu savaşın olduğu yerde toprağa verildi Şehitlerini memleketlerine götürmek isteyenler için tabutlar yaptırıldı Şehitlerin içinde Hz Veysel Karani’de vardı Mübarek naaşı için üç ayrı kabile toplanmış ve sahip çıkmışlardır Şehit birdi, ancak sahipleri üçtü Saatlerce tartıştılar Ne var ki, hiçbir kabile diğerini tatmin edip inandıramadı Sonunda iş Hz Ali’ye ulaşınca O, olayı islami açıdan anlatmaya çalıştı Hz Veysel Karani’nin köken itibariyle Yemen’li olduğunu ve Yemenlilere verilmesi gerektiğini belirtti Ancak, diğer iki kabile bu teklife razı olmadılar Hz Ali kur’a çekme teklifinde bulundu ise de buna da razı olmadılar Bunun üzerine Hz Ali “Peki, dedi Veysel Karani’nin mübarek naaşını ben korumaya alıyorum Yarın görüşürüz” dedi ve her üç kabile başkanları dağıldılar Hz Veysel Karani son kerametini gösterdi ve sabah kalktıklarında her üç kabilenin tabutlarında da göründü Her kabile birbirinden habersiz naaşın kendilerine verildiğini zannederek sessizce naaşı alarak, biri Yemen yolunu, biri Şam yolunu, biri de Bitlis yolunu tuttu
Allah aşkının potasında eriyen Veysel Karani Hz’nin kerameti böylece yeni olayların çıkmasını önler Rivayetler O’nun şahadetini ve kerametini böyle anlatır Ancak, her şeyi bilen yüce Allah’tır O’nun defni ve mezarıyla ilgili anlatılanlar birer rivayete dayanır Nereye ve nasıl defnedildiği konusunda kesin bir bilgi yoktur Nerede olduğunu ancak yüce Allah bilir

Keşifleri :

Kahveyi bulan o’dur
Üveys bir gün develeri otlatırken buruşuk meyvelerden birisini ısırdı Acıydı “ Allah (cc) her bir nimeti fayda için yaratmıştır” Diyerek acı bulduğu o meyvelerden birazını ateşin üzerine attı, kavurdu, çiğnedi acılıkları kalmamıştı Bir saat sonra Üveys’in aklı içi bir olmuştu Daha sonra iyi düşünmeye, kendisine güvenmeye başlamıştı Üveys derhal yakışan ismi söyledi “Madem ki yiyeni keyiflendiriyor (keyfe) olmalıdır” Dedi Günümüzde Keyfe adı kahve olarak anılmaktadır

Hz Veysel Karani’nin İlmi Yönü :

Hz Veysel Karani, dünyanın batıl inançlarla karanlık içinde yüzdüğü bir dönemde, İslam’ın doğuşundan önce Yemen’in Karen Köyü’nde bu aleme gözlerini açan bir velidir Hem de velilerin öncüsüdür Doğuşunda gönlünü ışıklandıran tek Allah inancı daha çocukluk yıllarında başlamış, olgunluk çağına geldiğinde bu inanca Peygamber sevgisi eklenince, iç aleminde dış alemleri görür pencereler açılmıştır Okul görmediği, bir harf bilmediği halde yüce Allah ona gayb alemlerini açmıştı Hiçbir öğretmene gerek duymadan gizli hazinelerini öğrenmek ve görmek mutluluğunu bağışlamıştır
O’nun zengin gönül ikliminde sürekli olarak Allah’a ve yüce Peygamberine sevgi çiçekleri yeşermişti Hz Peygamber daha dünyayı aydınlatmadan yıllar önce tek tanrı görüşüne ve peygamberin geleceğine inanmış olması, O’nun erdem dolu niteliklerinin en üstünüydü
Alemler serdarı Hz Peygamberi dünya gözüyle görmeden O’na aşık olmuştu O’nu görebilmek iştiyakıyla doluydu Ne var ki, gönül gözüyle her zaman gördüğü Hz Peygamberi dünya gözüyle görememiştir
Hz Peygamberin " Cennet anaların ayakları altındadır” Hadisi ile buyurduğu anne sevgisinin kutsallığını, yatalak annesine bir ömür boyu gösterdiği üstün hizmet ve ilgisiyle, insanoğluna en güzel örneği hiç kuşkusuz Veysel Karani Hz vermiştir
Hz Veysel Karani’nin tabii’nin en ulusu olduğu, Allah ve Resulü nezdinde çok sevilen bir kişi olduğu, gerek Peygamber efendimizin hadislerinden, gerekse İslam alimlerinin ortak yorumlarından anlaşılır
Veysel karani Hz’nin hayatı, derinliklerine erişilmeyen bir ummandır Bütün yaşamını deve çobanı yanında ibadet ve itaatle sürdürmüştür

Allah’ın bahşettiği eşsiz yüceliği de Peygamberin hırkasının kendisine verilmesinden sonra anlaşılabilmiştir Böylece o güne kadar deli divane olarak görülen Veysel Karani Hz halkın gözünde kutsallaşmış, gönüllerde layık olduğu altın tahta oturmuştur
Allah’ın velileri her zaman insanların gönlünde taht kurmuştur Onları her toplum kendilerine mal etmek istemiştir Sahip çıkmışlardır Kendileri tek olduğu halde Anadolu’muzun birçok yerinde makamları bulunmaktadır
Hz Peygamber bir hadisinde;
“ Beni ziyaret etmek imkanına erişemediğinizde, kardeşim Veysel Karani’yi–Makamını-ziyaret ediniz” buyurmuştur
Velilerin öncüzü Veysel Karani Hz’ne izafe edilen ve İslam devletlerinin topraklarına kubbeler yapılarak serpilmiş bulunan makamların en önemlilerinden biri hiç kuşkusuz Baykan İlçesi sınırları içindeki bu kutsal makamdır
Siirt, Baykan İlçesi’ndeki Veysel Karani Hz makamı, en çok ziyaret edilen makamların başında gelir Yıllık ziyaretçi adedi yüzbinleri aşar Burada Veysel Karani Hz huzurunda eller duaya kalkar, dilekler tutulur, kurbanlar kesilir
Veysel Karani Hz’ne ait külliyenin temeli Selçuklular Dönemi’nde atılmış, ilk olarak ta Veysel Karani Türbesi yapılmıştır Daha sonra 1967’de onarım görmüştür
Veysel Karani Külliyesi, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün girişimleriyle 1974 yılından itibaren çok daha bakımlı bir görünüme kavuşmuştur 1982 yılında avlu düzenlenmesinden sonra, 1983’te kesimhane binaları, daha sonra da otel ve konukevi binaları devreye sokulmuştur






Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.