Prof. Dr. Sinsi
|
Ağrı'nın Tarihi Ve Kültürel Zenginlikleri
Ağrı'nın Tarihi ve Kültürel Zenginlikleri
DOĞU BEYAZIT KALESİ:
Doğubayazıt şehrinin 7 km güneydoğusunda Belleburç denilen bir konumda, sarp bir kayalık üzerinde kurulmuş olan ve günümüzde harabe bir durumda bulunan kalenin ilk olarak ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir Ancak kaledeki Urartu mezarları ve antik çağlara ait kalıntılar, buranın antik bir yerleşme olduğu izlenimini vermektedir Bayazıt şehrinin coğrafi konumu nedeniyle, kale tarih boyunca önemli görevler üstelenmiştir
Kalenin güneydoğusunda da Urartu Dönemi’nden kaldığı sanılan bir yerleşim alanının izleri vardır D Huff tarafından kapsamlı bir şekilde araştırılan buradaki kaya mezarı M Ö 13 ile 9 yy arası olarak tarihlendirilmiş ve Urartu döneminde kalenin adının Daryunk olduğunu belirtmiştir
Doğubayazıt’tan geçen tarihi İpek Yolu’nun çok eski çağlara uzandığı düşünülürse, ilk yerleşmin Urartular’dan önce kurulduğu düşünülebilir Doğal bir kale konumunda olan Karaburun tepelerinin sarp kayaları, düzgün taş duvarlarla örülerek muhkem bir kale inşa edilmiştir Kalenin temelinde bulunan taşarın cins ve kesme tekniğinden de, ilk kalenin Urartular tarafından yapıldığı, daha sonraki yıllarda kalenin Selçuklular ve Osmanlılar tarafından onarıldığı anlaşılıyor
Doğubayazıt ve çevresi, 1064 yılında Büyük Selçuklular’ın hakimiyetine geçmişti Büyük Selçukluların’da Urartu yerleşim alanını kullandıkları, hatta güneybatıya doğru genişledikleri, mevcut Selçuklu mezar kalıntılarından anlaşılmaktadır Bölge halkı arasında Doğubayazıt kalesine, Ceneviz Kalesi diyenler de bulunmaktadır Ortaçağın başında Karadeniz kıyısında bulunan limanlardan Asya’ya ticaret yapan Cenevizli tüccarlar, Doğubayazıttan geçen transit yolu kullanmışlardır Bugün Bayburt, Erzurum, Diyadin, Doğubayazıt üzerinden geçen transit yolu, eskiden kervanların da kullandığı şüphe götürmez bir gerçektir diyen W Heyd, J Brant’ın seyhatnamesine dayanarak Bayburt, Erzurum, Hasankale ve Doğubayazıt’da kervanların konaklaması için Cenevizliler’in kaleler yaptıklarını belirtmektedir
Daryunk adı Doğubayazıt ve çevresinin Celayirliler (1358-1382) tarafından fethine kadar kullanılmıştır Celayir Devleti’nin iki kardeş arasında bölünmesinden sonra, Doğubayazıt yöresi Sultan Bayezid’e verilmişti Sultan Bayezid, Bayram Hoca’nın saldırılarına karşı koyabilmek için 1374 yılında Doğubayazıt Kalesi’ni restore ettirmiş Halk tarafından çok sevilen Sultan Bayezid’in ölümünden sonra, halk onun anısına şehrin adını değiştirerek Daryunk yerine ilk defa Bayezıd adını vermiştir Eski kalenin adı da, Sultan Bayezıd’a ithafen Bayezıd Kalesi olarak değişmiştir
BEYAZIT ESKİ CAMİ:
Doğubayazıt 1514 Çaldıran Savaşı’ndan sonra I Selim zamanında Osmanlı topraklarına katılmış, kalenin hemen yanında, merkezi kubbeli ve tek minareli Selim Camiî de o dönemde yapılmıştır Caminin yer aldığı yamaç düzeltildikten sonra, duvar örülmek suretiyle düz bir teras oluşturulmuş ve üzerinde bu camii inşa edilmiştir Kesme taştan yapılan camii, 15-20 m x 15-20 m boyutlarında, kare plânlı ve tek kubbelidir Sonradan yıkılan beş gözlü son cemaat yeri ile bir minaresi vardı Yapıda kahverengi tuğla kırmızısı, sarı ve beyaz renkte taşlar karışık bir biçimde kullanılmıştır
Tarihi caminin giriş kapısı, beden duvarları, mihrabı, son cemaat yeri, mihrabiyeleri, duvar payeleri, kubbeye geçiş sistemleri, duvarlardaki kemerler, pencereler ve minarenin yapımında bir sadelik göze çarpar Bayazıt Camiî kubbesinin çökme tehlikesi ile karşı karşıya olmasından dolayı, cami şu anda ziyaret ve ibadete kapalıdır
Ayrıca Eski Bayazıt’da bulunan Ahmed-i Hani Türbesi ve Kerem ile Aslı hikayelerine konu olan Keşişin Bahçesi de önemli turistik çekim merkezlerindendir
MEYA (GÜNBULDU) MAĞARALARI:
Diyadin ilçe merkezine 12 km uzaklıktaki Günbuldu köyündedir Antik bir kent görünümündeki yerleşim yerinde mağaralar ve tarihi kalıntılar köyün 400 m uzağında bulunmaktadır Kayalara oyularak yapılmış, barınma yerleri, tapınak, ibadethane, oda ve mağaralar oldukça ilgi çekicidir Barınak ve ibadethanelerde değişik inançların izleri görülmektedir Oldukça tahrip edilmiş kentten, günümüze mihrap, haçlı taşlar ve mezarlar kalmıştır Buradan çıkarılan iki koç heykeli, şu anda il merkezinde bulunmaktadır
İSHAKPAŞA SARAYI:
Dogubeyazıt’ın 7 km güneydoğusunda, Eski Doğubeyazıt'ın kayalıkları üzerindedir Sarayın harem girişi üzerinde bulunan kitabesinde;
“Bin yüz ile doksan dokuz oldu buna tarih,
İshaka meram üzere kem kıl dü cihanı”
yazılıdır Buradan yapının H 1199 (M 1784) tarihinde yaptırıldığı anlaşılmaktadır
Kitabede adı geçen İshak ise, II İshak Paşa’dır Yapı yaklaşık yüz yıllık bir dönem içerisinde tamamlanmıştır Dolayısıyla 1634-1680 yılları arasında Beyazıt Sancakbeyliği’ni yapan Çolak Abdi Paşa döneminde yapının imarına başlanılmış ve 1784 yılında II İshak Paşa döneminde yapı tamamlanmıştır Yapı 99 yılda tamalanmıştır
İshak Paşa Sarayı, Saraydan öte bir külliyedir İstanbul Top kapı Sarayından sonra ikinci teşkilatlı saray sistemine sahiptir Aynı zamanda yörenin en büyük tarihi eseri ve en çok gezilen turistik yeridir Son devirde yapılan sarayların en ünlüsüdür Doğubeyazıt ilçesinin 5 km doğusunda bir yamacın tepesinde kurulan saray Osmanlı İmparatorluğunun Lale devrinde yapılmış son büyük anıt yapısıdır Harem dairesi Topkapı sarayı örnek alınarak yapılmıştır Saray binasının oturduğu zemin vadi yakasında olduğundan kayalık ve sarptır Sadece doğu tarafında müsait bir düzlük vardır Bununla saray çevreye bağlanır ve saraya giriş çıkış buradan sağlanır İshak Paşa sarayının oturduğu bölge arazi olarak doğudan batıya doğru inildikçe kademe kademe alçalır Bu nedenle de sarayı belli bir eksene yerleştirmek için kuzey ve güney batı yönlerinde dolgular yüksek teraslı duvarlar ve bodrumlar yapılmıştır Siyah yontma taşlarla alttan yukarıya doğru düzgün bir meyille örülen terasların yüksekliği 15 metreyi bulur Sarayın planında Türk Saraylar Geleneği esas alınmıştır Kapladığı alan 7600 m2 dir Yapımının 99 yıl sürdüğü söylenmektedir Bin teşkilatı iç içe iki avlu etrafın da toplanmış birinci avlu etrafında bulanan yapılar büyük tahribata uğradığından ayakta bulunan bölümleri restore edilmiştir Böylece sarayın “U” şeklindeki iki avlusundan birincisinin yalnız çevre duvarları, ikincisinin ise karşılıklı olmak üzere odaları ve yıkılan temelleri bulunmaktadır Sarayın mimarisinde Osmanlı Fars ve Selçuklu medeniyetlerinin ortak etkisi gözlenmektedir Uzaktan bakıldığında arazinin sertliğinden dolayı insana bir sertlik duygusu kazandır maktadır Bunun sebebi bir zamanlar çevresinde kurulmuş olan şehrin aşağıya taşınmış olması ve çevresinin ıssızlaşmasıdır Ancak tüm bu sert ve ıssız görünümüne karşı sarayın iç ve dış mimarisindeki güzellik yüreklere huzur bahşeden bir ifade taşımaktadır Yüksek duvarlar üzerine oturtulmuş olmasına rağmen sulh ve sükunu temsil eden bir havası vardır Saray eski kalelerin özelliğini kaybettiği ateşli silahların geliştirilerek bol kullanıldığı bir çağda yapıldığından doğu yönündeki tepelerden gelecek bir saldırıya karşı müdafaası zayıftır Cümle kapısı müdafaa bakımından en zayıf noktasıdır Cümle kapısının taş ve oymacılığı muntazamdır Orjinalleri altın kaplama olan sarayın kapıları Osmanlı-Rus savaşı sırasında Ruslar tarafından götürülmüş ve halen Moskova müzesinde sergilenmektedir
|