Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Türkiye > Marmara Bölgesi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
boğazı, eski, geçerlerdi, halkı, istanbul

Eski İstanbul Halkı Boğazı Nasıl Geçerlerdi

Eski 10-13-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Eski İstanbul Halkı Boğazı Nasıl Geçerlerdi




Eski İstanbul Halkı Boğazı nasıl geçerlerdi

Kadıköy vapurlarıyla yapılan eski yolculuklar ve bu yolculukların iki ucundaki iskeleler, özellikle eski Kadıköylülerin unutamadığı nostaljik anılardır

İstanbul nüfüsunun sadece ''yüzbin'lerle ifâde edildiği 1940 lı yıllarda ''Boğaz Köprüsü'' henüz bir hayâlden ibaretti ve şehrin iki yakası arasında yolculuk yapacak kişiler için deniz yolu, tek ve zorunlu yolculuk güzergâhı durumundaydı Bu nedenle, kentin iki yakasını birleştirmek, ancak''Şehir Hatları İşletmesi'' nin gemileriyle mümkün olmaktaydı

Kadıköy yolcusunun sayı ve kalite itibarıyla bilinen üstünlüğü nedeniyle, Şehir Hatları İşletmesi de, ''Heybeliada'', ''Moda'', ''Suvat'', ''Ülev'' gibi en yeni ve en modern gemilerini bu hatta tahsis ederdi

Bu gemilerin yolcularını, öğlen saatlerinde genellikle Beyoğlu'na alışverişe veya sinemaya giden şık hanımlar, akşam üzerleri de lâcivert üniformalarıyla okuldan dönen azınlık okullarının öğrencileri oluştururdu

Bu gemilerin alt kıç güverteleri ve üst kıçüstü açık güverteleri 'lüks' mevki sayılır ve burada yolculuk edenler bir fark ücreti öderlerdi

Beyoğlu yolcusu bu şık hanımlar tüllü şapkaları, mutlaka çizgisi düz çorapları ve mantar topuklu ayakkabılarıyla genelde lüks mevkide yolculuk yaptıklarından, geminin bu bölümü nefis parfüm kokularıyla bezenmiş küçük bir moda gösterisi gibi olurdu



İş saatlerinde ise, yolcular temiz giyimli, mevsimine göre pardösülü veya kruvaze ceketli, fakat mutlaka kravatlı ve fötrlü beylerden oluşurdu

İş dönüşü saatlerine denk gelen 1715, 1735 gibi seferlerin yolcuları genelde hep aynı kişiler olur, hattâ bunlar çoğunlukla geminin hep aynı yerinde yolculuk ederlerdi Öyle ki,Falanca Bey'in oturduğu yer boş dahi olsa,bir başkası,oraya oturmayı âdeta saygısızlık addederdi

Garsonların, alışkanlıklarını öğrendikleri bu yolcuların kahvelerini, hiç sipariş almaksızın önceden hazırlayıp, şekerli- orta- sade herkesin kendi zevkine göre dağıtmaları, bir aile yapısı içinde geçen o seferlerin ilginç bir güzelliğiydi

Bu arada,o zamanki çocuk hafızama bir fotoğraf gibi sinmiş olan 'Büfe Ücret Tarifeleri'nden de söz edeceğimGeminin her salonunda asılmış,büyük boy bir fiyat listesi olurdu

Bunda 'çay-5 kuruş', 'gazoz -7,5 kuruş', 'kahve -10 kuruş' olarak gösterilir, fakat kahvenin yanında,parantez içinde (nohut) yazardıZira, savaş ekonomisi gereği, kahve ithali durdurulduğundan, kahve genelde kavrulup çekilmiş nohuttan yapılırdı

Listede 'ıhlamur','adaçayı','tarçın' da yer alırdı ve onların fiyatı da 5 kuruş olarak görülürdü ama, gerçekte bulunur muydu bilemiyorum, çünki içenleri pek görmemiştim

Aralarında,bu yolculuk arkadaşlığından gayrı hiç bir müşterek yanları olmayan bu beyler, gemiye binip yerine geldiğinde, önce yarım bir tebessümle ve küçük bir hareketle fötr şapkasını çıkartır gibi hafifce oynatarak sıra arkadaşlarına 'İstanbul Efendiliği' örneği zarif bir selam verir, sonra garsonun getirdiği çayını ya da kahvesini yudumlayarak günün yorgunluğunu çıkarmaya çalışırlardı

Yolculuğun kalan kısmı ise genellikle, ya sabahtan alınıp henüz okunamamış olan Cumhuriyet, Yeni Sabah, Vatan gibi gazetelerin, ya da bulvar gazeteciliğinin Ülkemizdeki öncülerinden sayılabilecek,son haberleri de baskısına yetiştirip tam bu saatlerde satışa sunulan Gece Postası gazetesini hatmederek geçerdi

Hattın Karaköy tarafında, eski köprünün hemen başındaki eski iskelenin ikinci katında işadamlarının yoğun bir gün dönüşünde stres attığı, hattâ bazen küçük kaçamaklar yaptığı nezih bir içkili lokanta vardı

Kadıköy'deki iskelenin (şimdiki Beşiktaş İskelesi) ikinci katı ise yolcuya açıktı Ancak, yolcu yoğunluğu alt kattaki salonu kullandığından, girişin de turnikesiz olduğu o günlerde, bu ikinci kat, bir buluşma mahalli olarak kullanılırdı

Vapurdan çıkışta ise, iskele ve Kaymakamlık binası arasındaki (U) biçimindeki avlu, taksi parkı olarak kullanılırdı Özel araba tutkusu henüz yaygınlaşmadığından, hali vakti yerinde olan yolcular evlerine

taksi ile dönerlerdi Bu kişiler her akşam alıştıkları aynı şoförü tercih ettiklerinden, bu şoförler o saatte başka müşteri almaz, vapur boşalırken 3-5 adım öne çıkıp müşterilerini karşılarlardı

Bu avlunun bir kenarında ise,daha eski yıllarda yaz mevsiminde, genelde Moda yönüne kısa yolculuk yapacak yolcuların tercih ettikleri faytonlar park ederdi

İskelenin, şimdiki ''Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu'' tarafına bakan alan ise, tramvayların merkez durağı idi (4) numaralı Bostancı, (6) numaralı Fenerbahçe, (20) numaralı Moda, (12) numaralı Üsküdar, (1) numaralı Kısıklı ve (8) numaralı Gazhane (Hasanpaşa) tramvayları, gemiden boşalan halkı evlerine taşırken, İskele Meydanı yeni bir vapurun yolcuları gelene kadar sükûnete bürünür, bu, geç saatlere kadar böyle sürüp giderdi

1940 lı, 50'li hattâ 60'lı yıllara kadar, şehrin karşı yakasını Kadıköy'ümüze bağlayan deniz ulaşımı, sadece Kadıköy İskelesi ile yetinmeyip, Moda, Kalamış, Caddebostan, Bostancı'ya da, özellikle iş saatlerinde muntazam seferler de içermekteydi Gerek şehir nüfusunun, gerekse çalışan hanımların ve sonuçta iki yaka arasındaki yolcu yoğunluğunun bugün ile kıyaslanamayacak kadar az olmasına karşın, deniz yollarına verilen bu önem, şehrin trafik sorununun çözümünde '' deniz yolu'' nun önceliğinin o yıllarda daha iyi anlaşılmış olduğunu gösteriyor bence

O yıllarda Moda, Kalamış, Fenerbahçe, Caddebostan ve Suadiye gibi, Tanrının İstanbul'a cennetten örnek olarak sunduğu bu emsalsiz güzelliklerle bezenmiş ve özellikle gençlerin deniz keyfini en güzel yaşadıkları sayfiye semtleri, Bodrum - Çeşme curcunasının henüz moda haline gelmediği o yıllarda Şişli, Nişantaşı gibi semtlerde oturan zengin ailelerin vaz geçilmez yazlık tercihleriydi

Bu zengin ailelerin reisleri, işe gidiş-gelişlerinde genellikle bu semt iskelelerinden yararlanırlardı Her ne kadar bu hatlardaki yolculuk 'yandan çarklı gemilerle yapılır ve biraz daha uzunca bir süre alırsa da, hele bahar ve yaz mevsimlerinde, o yılların masmavi Marmara'sında, püfür püfür iyot kokusuyla dolu bu yolculukların keyfini, bugünün mazot ve egzos kokulu ''Boğaz Köprüsü'' işkencesiyle kıyaslamak mümkün mü?



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.