Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
büyük, ihanet

Büyük İhanet

Eski 10-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Büyük İhanet




Yıllardır ortaya attıkları asılsız iddialarla Türklere kin kustular, kan döktüler

Ruslara katılıp Osmanlıyı sırtından hançerleyen Ermeni mebuslar vardı

Ermenilerin ve işbirlikçilerinin iddialarının gerçek yüzü

YILLARDIR ORTAYA ATTIKLARI ASILSIZ İDDİALARLA TÜRKLERE KİN KUSTULAR KAN DÖKTÜLER AMA

Tarih onları yalanlıyor

Ermeniler ve onların iç ve dış işbirlikçileri 1915 yılından başlayarak bizim onlara soykırım uyguladığımızı öne sürmektedirler ASALA terör örgütü de bu soykırım yalanının öcünü almak savı ile diplomatlarımızı şehit etmişti Dahası, 1915 öncesinde de Osmanlı Devleti’ndeki Ermeni azınlığın Türkler tarafından ezilip sömürüldüğü savı da ortaya atılmaktadır Tarihsel gerçekler bu savların bütünüyle tersinedir

Üç gerçek - üç soru

Bu savların tarihsel verilere ne denli aykırı olduğunu saptayabilmek için, her şeyden önce, şu üç gerçek ortaya konulmalı ve bunlar göz önünde tutularak sorulacak sorulara yanıt aranmalıdır:

1 Osmanlı Devleti, çok etnik guruplu/uluslu ve değişik dinlerden toplulukların oluşturduğu bir devletti

Eğer Osmanlı yöneticileri öne sürüldüğü gibi gerçekten de Ermeniler’e karşı bir soykırım yapmışlarsa, neden başka etnik guruplardan ve dinlerden olanlara değil de yalnız Ermeniler’e soykırım yapmışlardır?

2 Ermeniler, göreceğimiz gibi, Osmanlı Devleti’nin üst düzey yönetim kadroları içinde yer alıyorlardı Çok sayıda Ermeni; bakan, elçi, müsteşar, kaymakam, yargıç vb vardı Kaldı ki, ekonomik açıdan da ülke en başta Ermeniler’in elindeydi

Osmanlı Devleti’nde ilk Ermeni ayaklanması 1862 yılında olduğuna göre; Ermeniler kendi iktidarlarına ve kendilerinin de yönettiği devlete karşı mı ayaklanmışlardır? Öyleyse neden?

3 Soykırım savı, IDünya Savaşı yılları içindir

Durumun böyle olmasına karşın, bu tarihe gelinceye değin yarım yüzyıldır Ermeniler’in terör eylemleri niçin hiç söz konusu edilmemektedir?

Temeldeki yalan

Bu üç soruya verilecek yanıtlar işin gerçeğini ortaya koyacaktır ama önce Ermeni savlarının en temelinde bulunan ve Türkler’in Ermenileri yerlerinden yurtlarından ettiği, Ermeni devletinin topraklarına el koyduğu savlarına değinmek gerekiyor

* Bir kere, çok daha sonraları Osmanlı Devleti sınırları içinde kalacak olan ve Ermenistan denen coğrafî bölgede bulunan Ermeni beylikleri, Bizans tarafından 1045 yılında ortadan kaldırılmıştır Bölge, 1071’de Bizans’tan Selçuklular’a geçecek, Osmanlı egemenliği altına ise 1524’ten sonra girecektir Açıkçası, bu bölgede Ermeni siyasal varlığına son verenler, Türkler değil, Bizanslılar’dır

* Kilikya’da bulunan Kilikya Ermeni Baronluğu’na gelince; 1342 yılına kadar Ermeni kırallarca yönetilmiş, ancak kıral IVLeon, erkek varisi bulunmadığından ülkesini Kıbrıs Kıralı IIHenri’nin yeğeni Guy De Lusignan’a bırakmıştır Böylece bu Ermeni siyasal varlığı da bir Fransız sülâlesine, Latin yönetimine geçmiş oluyordu Kaldı ki, 1375’de buna da son verenler, Memlûklular olacaktır

Bu nedenle, eğer bugün Ermeniler bağımsızlıklarını yitirmiş olmalarının sorumlularını arıyorlarsa, doğru adresleri:

1- Bizanslılar’ın devamı olduklarını öne süren Yunanlılar,

2- Fransızlar, olmalıdır

ASALA’nın katliamları hafızalardan silinmedi

Fatih, Ermenilere büyük hoşgörü göstermişti

Ermenilere özel hukuk

Fatİh Sultan Mehmet, Bizans tarafından ezilip hırlanan, İstanbul’un kapılarından içeri sokulmayan Ermeniler’inden elinden tutmuş, hukuksal ve dinsel açılardan iç örgütlenmelerini sağlamış, kısacası onları “ihya” etmiştir Ermeni kaynakları, dün de bugün de, bu gerçeği açıkça itiraf etmektedirler Örneğin, Ermeni gezgin Simeon, “Seyahatnâme” sinde der ki:

İstanbul, Rumlar’ın elinde bulunduğu devirde, Ermeniler’in oraya yerleşmeleri şöyle dursun, bezirgân olarak bile hiçbir Ermeni şehre giremezdi Fakat Türkler İstanbul’u fethettikten sonra birçok eyaletlerden Ermeniler’i davetle iskân ettikten maada, Rumlar’ın elinden alınan iki muhteşem kiliseyi de onlara verdiler “ (Yayınlayan: Hrand D Andreasyan, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi yyn, İstanbul, 1965, s84)

Bu kiliseler Samatya’daki Surp Georg ve Balat’taki Surp Hıreşdagabet kiliseleridir

Tarihi hakikat

Çok daha sonraları Ermeni yazar Yetvart Çark da şöyle diyecektir:

”Sultan Fatih’in (1430-1481) İstanbul’u fethetmesiyle, Ermeniler’in istikbali [geleceği] için yeni bir yıldızın parlamaya başladığını söylersem, tarihî bir hakikati tebarüz ettirmiş [belirtmiş] olacağıma kaniim Bu itibarla, eğer İstanbul’a Türkler gelmemiş veya gelmeleri gecikmiş olsaydı, o nispette de Ermeniler’in İstanbul’a yerleşmeleri ve bahasus inkişaf etmeleri [özellikle de gelişmeleri] pek şüpheli olur, hatta belki de izleri bulunmazdı“ (Yetvart Çark: Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler; İstanbul, 1953, sxıı)

Fatih, bununla da yetinmemiş, 1461’de Bursa’daki Ermeni piskoposu Hovakim’i İstanbul’a getirterek ona ”Ermeni Patriği “ unvanını vermiştir

Hovakim’in ve onu izleyen patriklerin devlet içindeki ayrıcalıkları ve yetkileri şunlardı:

1-Dinsel konularda tek yetkiliydi

2-Hukuk alanında kişilik hakları ve bunların korunması, haklara ehil olma, borçlanma ehliyeti gibi konuların düzenlenmesi ve bu alanlardaki uyuşmazlıkların çözülmesi Patrikhane’nin yetkileri arasında bulunuyordu

3-Evlenme, boşanma, nesep, miras vb konularda da aynı yetkilere sahipti

Böylece Ermeniler, Osmanlı Devleti içinde ayrı bir hukuk düzenine sahip olmuşlar ve bu da onlara kendi ulusal çerçevelerinde örgütlenme olanağı sağlamıştır Bir başka açıdan bakıldığında, ulusal bilinç ve bütünlüklerini koruyup geliştirebilmişlerdir

Bu durum bile,tek başına, Ermeniler’in hiç de öyle öne sürüldüğü gibi hak ve özgürlüklerinden yoksun bırakılmadıklarının su götürmez kanıtıdır

ERMENİLER:

Osmanlı’nın zenginleri

Ermenİler’in Fatih IIMehmet ile başlayan bu gelişme süreçleri, giderek onları hem ekonomik ve hem de siyasal alanda Osmanlı iktidarının en önemli ortağı durumuna getirmiştir Söz gelimi, Ermeni yazar Eremya Çelebi Kömürciyan’ın verdiği bilgilere göre; XVIIyüzyılda İstanbul’da Samatya’da 1000’i aşkın Ermeni ” hane “si bulunuyordu ve bunlar güzel ve bakımlı bahçelerle çevriliydi Yenikapı’dan Kumkapı’ya kadar olan yerler, Ermeni mahalleleri bölgesiydi (Eremya Çelebi Kömürciyan: İstanbul Tarihi - XVIIAsırda İstanbul; tercüme ve tahşiye eden Hrand Andreasyan, yayına hazırlayan Kevork Pamukciyan; 2basım, Eren yyn, İstanbul, 1988, s2-3) Üsküdar’da Ermeni mahalleleri vardı ve Çamlıca’ya kadar olan bağların çoğu Ermeniler’indi (aynı yerde, s21)

Mantran diyor ki

Tarihçi Robert Mantran’ın belirttiğine göre de, Ermeniler kendilerini asıl ticaret alanında göstermişlerdi Bu alanda en ileri gittikleri dal ise bankerlik, sarraflık ve tefecilikti Bu yolla büyük servet sahibi olmuş birçok Ermeni uluslararası para piyasalarında ön sıralara geçmişlerdi (Robert Mantran: İstanbul Dans La Second Moitie du XVII’e Siecle; Paris, 1962, s52) Öte yandan, Osmanlı Devleti, para basım işlerini Ermeniler’e bırakmıştı Nasıl oluyorsa Ermeniler bu yoldan da büyük paralar kazanıyorlardı Yetvark Çark’ın deyişiyle, “Ermeniler hem darphaneye faydalı hizmetlerde bulunur, hem de hatırı sayılır zenginlerden oluverirlerdi” (agk,s48) Bu yazar, kitabının 51sayfasından başlayarak tanınmış zengin Ermeniler’in adlarını bir bir saymakta ve ayrıca demektedir ki:

“Ermeniler servetleriyle birçok taraftar kazanmış, nüfuzlarını genişletmiş, hatta sadrazamların tayinini dahi temin edebilmek vaziyetine girmişlerdir Sadrazam dahi sarrafını esirgemekte menfaati vardı Zira himayesine karşılık başkalarına olan borcu silinirdi En zengininin serveti [Ermeni’nin] takriben bir milyon sterling’e baliğ olurdu Vilayetleri teftişe çıkan valinin müşaviri ve maslahatgüzarı bu sarrafların akrabalarından olurdu Bütün para muamelâtı bunlar tarafından olur, bu maslahatgüzar vilayetin gelirlerini toplar ve mecmuundan [toplamından] ondalık alır Bu itibarla paşaya refakat eden yardımcısından ayrılmak, balığın derisinden ayrılamadığı gibi, imkânsızdı” (s50)

Ermeni yazar Oscanyan’ın New York’ta 1857’de yayınlanmış olan ” The Sultan and His People “ (Sultan Ve Halkı) adlı kitabında yer alan şu satırlar, durumu daha bir açıklığa kavuşturacaktır:

En nüfuzlu toplum

“Ermeniler Türkiye’de günlük yaşamın temelini oluşturuyordu Çünkü uzun süredir hizmet etmekten ziyade idare etmeye alışmış olan Türkler, sanayinin bütün dallarını onlara bırakmıştı Ayrıca, onlarla Müslümanlar arasında duygu benzerliği ve çıkar birliği vardı Çünkü, köken yönünden aynı bölgeden oluşları dolayısı ile huyları ve âdetleri aynı idi Bu nedenle de kendilerini Türkler’e rahatlıkla uydurmuş, emniyetlerini kazanarak reayanın en nüfuzlusu durumuna gelmişlerdi ve hâlâ da öyledir Ermeniler’e bir şekilde borçlu olmayan bir tek paşa veya yüksek rütbeli memur bulunmazdı

En yoksul köylü bile ektiği tohumun bedeli için onlara borçlanırdı Öyle ki, Osmanlı onlarsız bir tek gün bile yaşayamazdı Bu öylesine besbelli bir durumdu” (s353-354)

Dikkat edilsin: Oscanyan, kitabının yayınlandığı 1857 yılında bile durumun hâlâ öyle olduğunu belirtiyor Ne var ki, birazdan belirtileceği üzere, Ermeniler’in devlete karşı ilk başkaldırışlarının tarihi, bundan yalnızca beş yıl sonrasında, 1862 yılındadır!

[size="2"]

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.