Prof. Dr. Sinsi
|
Kar Yağıyor Ve...
Senden ayrılalı kaç yıl oldu, kaç asır geçti, kaç yaz, kaç kış, kaç gün, kaç ay ? Saymadım Sen giderken ardında bir dağbaşı yalnızlığı bıraktın bana
Bir çöl ıssızlığı, yokluğun kimsesizliğim oldu, yokluğun kederim, söyle şimdi ben nereye giderim… Yağmurlar bu şehre kızgın artık, yağmıyor sokaklara… Şimdi kar içinde bedenim, buza döndü dünya 
Sen gittin kar yağıyor bu kente! Gökyüzü yere dökülüyor sanki, bembeyaz bir gülücükle, nazla 
Bir eski hikaye geziniyor sokakları gözlerimin içinde  İnsanlar farkında değil, bilmiyorlar bu hikâyeyi…
Hani hayallerimiz vardı geleceğe dair, mutluluk dolu Rüzgarlar savurdu, ulaşamayacağımız yüksek dağlara yağdı Öylede olsa hala koynumda mavi mavi hayaller taşıyorum sana dair  Sen gideli yüreğim yangın, gözlerim buğuludur benim 
Kar yağıyor bu şehire, üşüyorum! Ve sen yoksun!  Kar yağıyor!
Giderken ardından son bir çığlığımı ekleyebilmiştim sadece  Giderken "beni de al" diye bağırabilmiştim sadece  Ama nafile duymamıştın 
Yıllarca hayalinle yaşadım bu kahrolası yerde, hayalinle avundum senden uzaklarda, bir tatlı sözüne, bir tebessümüne hasret kaldım… Sen bir serap gibi yıllardır içimin çöllerinde; yaklaştıkça uzaklaştın, uzaklaştıkça yaklaştın  Bilki hayalin bile serinliktir kavrulan ruhuma, üşüyen yüreğime sıcaklıktır…
Gel ey sevgi meleğim, cangülüm, bir bahar sabahı toprağıma can olmak için gel! Damarlarıma kan olmak için gel! Hasretlik boyu uzayan raylarda gönlünün sıcaklığına muhtacım
Bilki, kaynağı sendedir mutluluğumun, çaresi sendedir yüreğimin Uzaklığın çekilmiyor, uzaklığın işkence… Ne zaman seni düşünsem şiirler dökülüyor kar gibi kaldırımlara, şarkılar ağlıyor yokluğuna
Uzak dağbaşlarının serin seherlerinde gökyüzünü süsleyen gözlerini aradım kaç kez Seni ararken ırmaklara döktüm derdimi, rüzgârlara döktüm Bin 'âh'la iniledi dağlar, bin 'âh'la aktı pınarlar, 'âh'ımdan kan damladı gül yapraklarından, yaralı bülbüller figan etti…
Özlemin bir bulut gibi sardı beni, bir yağmur gibi üstüme yağdı her gece Damlalar yüreğime vurdukça, seni sevmek her gün biraz daha büyüdü içimde
Gel ey gül-i rana; gel ey cangülüm, ayakların kanasa da dikenlerden, binbir pusu kurulsada yollara, prangalar vurulsada ayaklarına, kırıp zincirleri gel… Gelmezsen yok olurum, tükenirim Gelmezsen bil ki, ölüme savurur beni hayat…
Geceler boyu hayalinin peşinden koşarken şaşırdım yolumu  Bir uçuruma düştüm, canım yandı, kanadı her yerim 
Gel ki, uzak dağyollarında küçük bir su olup, sevda pınarı gönlüne akayım… Ürkek ceylanlar gibi sokulayım yanına Gel koru beni zamanın zulmünden, merhametinin gölgesine al… Kucakla beni şefkatinle, yüreğime bıraktığın o kutsal ışık için, aşk için kucakla…
Her gece ismini anarım gecenin en ıssız saatlerinde Korkuyorum senden uzaklarda sensiz, yüreğim sensiz dağbaşı ıssızlığı, yüreğim sensiz en karanlık gece  Sana doğru kayıyor gönlümün bütün yıldızları, sana doğru akıyor gönlümün ırmakları…
Uykusuzum her gece böyle, yorgunum sensiz Hani diyorum bir gece hasretini yüklenerek çıkıp gelsen, ısınsa üşüyen duygularım Sonra başımı koysam dizlerine kapansa kirpiklerim; bird aha hiç uyanmasam…
Ey öksüzlere yüreğinden merhamet pınarları akıtan sevgili! Gel tut ellerimi, beni sensiz bırakma Rüzgarlara yükledim özlemimi her gece sevgimi yolladım sana Yalnızlığımda nice dilek ipleri bağladım ulu ağaçlara, ikimiz için Belki dönersin ve yeşerir tüm hayallerimiz yeniden, diye 
Gel, adını ‘’Can Gülü’’ koyduğum can’ımın gülü  Gel, zamansız da olsa, kimseciklere görünmeden, bir gölge gibi, sır gibi, rüya gibi, rüzgar gibi, meltem gibi  Gel 
Gitme bir daha…
|