10-11-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Bir Düş Gördüm,Düştüm
Bir düş gördüm, düştüm Düştüğüm müydü düşümde gördüğüm, neydi de ben düştüm
Ağladım ağladıkça yağmur yağdı Yağmur yağdıkça ben ağladım
Bir düş gördüm, düştüm Düşlerim paramparça Ben biliyordum, bu düşte düşeceğimi biliyordum da sanmıştımki sen…
Bir dilek tutmuştum içimden, geçmiş zamanların izini sürerken Çok özledim açık hava el ele yürüyüşlerini Vazgeçmekten vazgeçmeme sebep olan o sesi soluğu bekliyordum bende
Ve ben o sesi soluğu sen sanmışım Yanılmışım
Örümcek ağı tutmuş biraz bakımsız, virane boşluklarımda karşılaştık seninle Bana doğru çıkan merdiven boşluğundaydık Karşılaştığımızda bütün ışıklar yandı Dağınıklığımın kusuruna bakma bu kata kimse çıkmayalı epey oldu İlk karşılaştığımızda ne söyleyeceğimin de provasını yapmıştım ama ne söyleyeceğimi unuttum, göz göze geldiğimizde, o bana çıkan merdiven boşluğunda
Burada tek başıma sıkılmaya başlamıştım ve kendi yüksekliğimden bırakıverecektim kendimi o çok tanıdık sokağımın üzerine
Yalnızlığıma karışacaksın, kalabalıklaşacağız sanmıştım İki kişilik olacaktı, bildiğim bütün yemekler İki kişilik olacaktı, tüm düşlerim ve dualarım İki kişiye açılacaktı bunca zaman bir tek bana açılan kapılar Yarımızı ödünç verecektik birbirimize belki de hediye edecektik Bir yanım sen olacak ve ne giyersem çok yakıştıracaktım kendime çünkü çok yakışmıştın bu yanıma, yarıma
Çok zaman olmuş kendimle karşılaşmayalı
Ve çok zaman olmuş kendi resmimi aynalara çizmeyeli
Biten cümlelerim değilmiş meğer kalemimin mürekkebiymiş Bu son olsun nolur Bir daha hiç bitmesin mürekkebim Ben çok sevdim bu mürekkebin mavisini Seni burada mürekkebe benzetmemin nedeni tamamen çok sevdiğimden mürekkep mavisini Ve çıkmaz mürekkebin mavisi, bulaştımı üstüne başına ve mühür rengidir o Mühürlü kaderim ol benim, üstüm başım mürekkep mavisi
İşte ben böyle bir şey sanmıştım, sen gelirken
Şimdi gidiyorsun
Söz vermiştin, biliyordum tutamayacağını ama kandım işte Kandırılmadım ben kanmak istedim Biliyorum bu ne ilk nede son kanışım Ne ilk düş nede son düşüşüm
Biliyordum gidecektin ama beklediğimden daha önce gittin Giderken, hoşça kal bile demedin Hoş-ça kalmamı istemediğinden mi yoksa
Yoksa ne… artık yoksadan sonraki kelimelerinde bir önemi yok Yoksa ne… yoksa ne biliyim herhangi bir şeydir işte Belki bunu da unuttun
Önceleri gelirsin sandım, arkana döner bakarsın…
Önümüzde geniş caddelere uzanan aydınlık yollar vardı Ben böyle düşlemiştim Ne biliyim ben böyle bir şeydi düşlediğim
Söz verdiğin gibi olmadı hiç bir şey Sadakatsizliğinin gölgesi düştü sözlerine,tutunamadık Yoruldum artık seyre dalarken, gidenlerin ardından bana kalan yalnızlığımı
Bu kaçıncı
Bu kaçıncı yarım yamalak kalışım…
Kaçıncı terk edilişim…
Kaçıncı inkar edilişim…
Kaçıncı yalnızlığım…
Saymıyorum artık hiç birini Hiçbirinizi saymıyorum artık, hepinizi yok sayıyorum
Önce elimi tutup sonra gözlerimden öpensiniz, ayrılıksınız yani
Yitip giden düşler sokağındayım yine
Aynı adres…
Aynı sokak…
Aynı düş…
Ardından aynı düşüş…
Yitip giden düşler sokağı merhaba ben geldim
Yitiriyor gidenler düşleri
Dilimin düşmanı mısınız siz? Benim söyleyeceklerim bitmeden nereye böyle
Şaşırmadım biliyor musun kalmayışına sende kalmaya gelmemiştin, biliyordum çünkü Eğer kalsaydın, kalabilseydin buna şaşardım Hadi şaşırt beni Şaşırt aklımdakileride, çık gel
İki kişilikti hayallerimin başlığı Bir kadının gözyaşları oldular sonra, iki damla kadardı iki kişilik hayallerinin üstüne düşen
Gözlerimin bozulmuş contasından sızan suyla yıkama beni Hayallerimi al gel yanıma Düşlerimi ezip geçme
Kanıyor sonbaharın yaprakları gibi savrulan ruhum Takvim sayfaları düşüyor cümlelerime sensiz günleri anlatan Ne kolay diyorlar bugünde bitti
Saçlarımı tarıyorum,bir elimde tarak, bir elimde makas kırılan yerlerini kesiyorum, kırıklarını alıyorum Makası kalbime doğrultuyorum sonra, kırılan yerlerini kessem kırıklarını alsam diyorum Ruhumu çıkarıp assam bana hediye ettiğin kalbimin ardındaki sırtımda duran o paslı çivilere
Sen bana yalan söyledin
Ezanlar şahit, sen dua gibi çıkarken ağzımdan kalbimin nasıl yandığına
Beni gecenin eline bırakma, satma yıldızlara
Çıkmaz sokakta oynadığımız bir oyundu aslında bu Bana çıktığını zannettiğim merdiven boşluklarımda karşılaştığımızda anlamalıydım bunu Bu çıkmaz sokakta oynadığımız bir oyundu benim merdiven boşluklarıma kadar uzanan
Geniş caddelere uzanan geniş yolları da yoktu Bir contası bozulmuş musluk vardı ip gibi akan birde musluğun altında delik bir kova
Birde duvarları yıkık dökük eski bir kütüphane vardı, birkaç rafları dolduran kitaplar bana seni anlatan
Sen başka bir evin yokuşunu çıkarken ben çıkmaz bir sokakta sana doğru yol almaya çalışıyorum,çıkmayacak olsa da Yolunu şaşırdığından mıdır yoksa kaybolmak istediğinden midir bilmiyorum ama çok karşılaşır olduk, çıkmaz sokağın köşe başlarından
Nasıl girdim ben bu çıkmaz sokağa Bildim, sen bana yolu yanlış tarif ettin Ben o sokağa vardığımda sen çoktan ordaydın Ne karanlık, ne aydınlık bir gündü Güneşin sıcaklığı sokağa düşmüyordu ama soğukta değildi Elimden tuttun Gözlerimi hiç kaçırmadım gözlerinden
Elimi daha sıkı tuttun
Aşınmış yollarda ayaklarımı sürürken, yere düşen yağmur damlaları asfaltı delip geçiyor Kara delikler açılıyor,yollarıma tuzak oluyor Ruhum sendeleniyor dengemi kaybediyorum Aklımla kalbim ilk defa bir olmuş oyun ediyorlar bana Çıkmaz bir sokakta senle körebe oynuyorum, ebeleneceğimi bile bile öyle ya bu yol bir yere çıkmaz Duvarlara çarpıyor ruhum çığlık çığlığa Sokağın başında yangın çıkıyor alevlerin ortasında kalıyorum Yana yana yanıla yanıla sana yanıyorum
Ben yanarken sen gittin
Ne kolay gittin…
Ne kolay sustun…
|
|
|